Çanakkale Zaferi'nin yıldönüm münasebetiyle TCDD Garı'nda yapılan sergide havan topu mermisinden şarapnel parçalarına, askerlerin matarasından süngülere kadar savaşın "cansız tanıkları" sergileniyor.
'Şu boğaz harbi nedir, var mı ki dünyada eşi
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi
Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya''...
Mehmet Akif Ersoy'un bu mısralarla anlattığı tarihin en zorlu harplerinden Çanakkale Savaşı'nın bugün 90. yıldönümü... Topuyla, mermisiyle, verilen canlarıyla zafere nasıl zor erildiğini gözler önüne sermek üzere başkente taşındı.
TCDD Garı'nda düzenlenen Çanakkale Zaferi sergisinde havan topu mermisinden şarapnel parçalarına, asker mataralarından savaş yıllarında çekilen ilgi çekici fotoğraflara kadar değişik materyaller sunuluyor.
SERGİDE NELER VAR?
Merkezi İzmir'de bulunan Çanakkale Şehidleri Tanıtma ve Araştırma Derneği ile Raytur'un düzenlediği sergi, savaşın cansız tanıklarını 90 yıl sonrasına ?'bütün canlılığıyla'' taşıyor. Savaş yıllarında kullanılan havan topu mermisi, süngü, tel makası, havan topu mermisi başlıkları, şarapnel parçası, bir Senegalli askerin palası, Fransız, İngiliz ve Türk askerlerin mataraları, çivi, gülle, kazma, at ve katana nalı, top mermisi içindeki misketler ve savaş uçaklarından atılan çiviler serginin ilgi çekici parçaları arasında yer alıyor.
Metrekareye 6 bin merminin düştüğü Çanakkale Savaşı'nda bunu temsili olarak göstermek amacıyla 1 metrekarelik camekanın içine yerleştirilen 6 bin adet mermi de ziyaretçilerin dikkatini çekiyor. 'Onların futbol topu yoktu, çaputları birbirine dolayıp bezden bir top yapmışlardı belki. Onunla kimbilir kaç kere oynama fırsatı bulmuşlardı?.. Ve bir gün hepsinin üzerine bir görev düştü: vatan için ölmek'' sözleriyle tanıtılan bir fotoğrafta ise yaşları 14'ü geçmeyen sekiz küçük askerin üniformalı görüntüleri yer alıyor.
SON ŞAHİT ANLATIYOR
Ecdadın adını tarihe altın harflerle yazdıran Mehmetçik'in Çanakkale savaşlarındaki başarısı, tek başına askeri harekatın bir sonucu değildi. Bu savaş, bir milletin topraklarını yabancı güçlerin işgal etmesine karşı asker, sivil, kadın ve çocuk topyekun bir mücadelenin dünya tarihinde görülmemiş en çarpıcı örneğiydi. 1915'in ılık bir bahar sabahı... Çanakkale Boğazı'nda Fatih Sultan Mehmed'in "Boğazın Kilidi'' adını verdiği "Kilidülbahir'', bugünkü adıyla Kilitbahir Köyü, Çanakkale Boğazı'na girmek isteyen düşman gemilerinin yoğun ateşiyle yanıyordu. Bir yandan çıkan yangınlar, diğer yandan yoğun top ateşine rağmen direnen köy halkı, Mehmetçik'e önemli ölçüde lojistik destek sağlıyor, çocuklar dahi bu mücadelenin içinde yer alıyordu. Bugün 98 yaşında olan Sami Taşkın, köyünün ilk defa uçaklarla bombalanmasına şahit olmuştu. Gemilerden ateşlenen topların uğultusunun yanı sıra gökyüzünden yağan bombalar, 8 yaşındaki bir çocuğun hayatında derin yaralar açmıştı.
ASKERLERE SU TAŞIYORDU
Küçük Sami, önceleri evlerinin üzerine bomba atan uçakların sesinden korkarak annesinin eteklerine sığınırken, çocuk yüreğiyle olanlara anlam veremiyordu. Ancak Sami'nin bu korkusu çabuk geçmişti. Çocuk olmasına rağmen savaşa bir katkısı olması gerektiğini düşünüyordu. Sığınaktaki kendi yaşıtlarını örgütleyerek, cephede savaşan askerlere ne gibi yardımda bulunacaklarını düşünüyordu. Annesi de boş durmuyor, oradaki bütün çocukların ihtiyaçlarını giderecek her şeyi yapıyordu. Çünkü başka çaresi yoktu, o evinin hem erkeği hem de kadını olmuştu. Siperde savaşan kocasına bir görüş mesafesi kadar yakın, bir harp mesafesi kadar uzaktı. Onun eşi, Boğaz harbinin binlerce isimsiz kahramanlarından Muhabereci Başçavuş Mehmet Salim'di. Sami Taşkın, Anzak askerlerinin Türkiye'yi işgal etmek için binlerce kilometre uzaktan geldiğini de kaydederek, "Ben o zaman 8 yaşımdaydım, çocuk aklımla bize neden saldırdıklarını sorardım. Hâlâ da anlamış değilim'' dedi.
"SANİYE SANİYE TANIK OLDUK''
Sami Taşkın, o günleri şöyle anlattı: "Çanakkale Boğazı'nda yaşanan savaşa, Kilitbahir köylüleri olarak saniye saniye tanık olduk. Ben 8 yaşındayken, uçakların köyümüzü bombalamasını bugün gibi hatırlıyorum. Köyün sahil kesiminde bulunan Namazgah Tabyası'ndan yükselen borazan sesi, bizleri sığınaklara gitmemiz için uyarırdı. Çoğumuzun hayatımızda ilk kez gördüğü bu uçaklar, yaşamımıza son vermek için gelmişti. Türk ordusu, bizi korumak için canla başla bütün cephelerde mücadele ediyordu. Biz de çocuk olmamıza rağmen bunun bilincindeydik. Yani korku, yerini artık büyük bir cesarete bırakmıştı. Çocuk olmamıza rağmen çok kayıplar verildiğine şahit olduk. Hiç unutmadığım bir anım, yaralı düşman subayının Türk askeri tarafından tedavi edilmesiydi. Ben de bu yaralı subaya bir bardak su vermiştim. Bu olay beni hâlâ ürpertir ve insan olmanın önemini ve değerini bana hatırlatır.''
Selam ve Dua ile.