Gönderen Konu: Canakkale'nin gerçek kahramanı kimdir?  (Okunma sayısı 18678 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Günbatımı

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 2490
  • Görelim Mevlâ'm neyler, neylerse güzel eyler...
Ynt: Canakkale'nin gerçek kahramanı kimdir?
« Yanıtla #15 : 27 Mart 2009, 10:05:52 »


Dua'sız üşürmüş yürekler!
Sana bir dua eden olsun, senin de bir dua ettiğin...
Bilmezsin hangi kırık gönlün duasıdır karanlıklarını aydınlatan,
Sana ummadık kapılar açan.
Bilmezsin kimin için ettiğin duadır, seni böyle ayakta tutan...


Hz. Mevlana 

Çevrimdışı azizistanbul

  • yazar
  • ****
  • İleti: 677
Ynt: Canakkale'nin gerçek kahramanı kimdir?
« Yanıtla #16 : 27 Mart 2009, 11:28:21 »
ingilizler çanakkeleyi geçerek hilafet merkezini ele geçireceklerdi.hatta bunun için bastırmış  oldukları paralar bile balya balya hazırdı. ingilizlerin hedefi rusyaya yardım değil istanbulu işgaldi. netice de çanakkale geçilmedi ama.
16 mart 1920 de istanbul işgal edildi. Bizim ingilterenin zırhlılarını dolmabahçenin önünden kovacak birtane  silahlı kayığımız bile yok iken . koca zırhlılar neden çanakkalede 450 bin insan ve 20-25 zırhlı gemi binlerce ton mermi ve milyarlarca lira para harcayıp  ulaşmak istedikleri istanbul kendi kendilerine terk ettiler. yani geldikleri gibi gittiler. neden.

 
جُلُوسُكَ سَاعَةً عِنْدَ حَلَقَةٍ يَذْكُرُونَ اللهَ خَيْرٌ مِنْ عِبَادَةِ اَلْفِ سَنَةٍ

Çevrimdışı Uludag

  • aktif yazar
  • *****
  • İleti: 928
  • man daqqa, duqqa.
    • www
Ynt: Canakkale'nin gerçek kahramanı kimdir?
« Yanıtla #17 : 27 Mart 2009, 11:35:26 »
Mermiyi kucağında değilde belinde taşıyan asker taşıma kaldırma tekniğini de bize gösteriyor. Türkler barbar ve cahil diyen dünya utansın.
Ya rabbi, şu acizi ümmeti Muhammede hizmet etmeğe muktedir kıl.

Çevrimdışı tarihman

  • magnealkIZ
  • Moderatör
  • yazar
  • *****
  • İleti: 751
Ynt: Canakkale'nin gerçek kahramanı kimdir?
« Yanıtla #18 : 28 Mart 2009, 10:51:17 »
hamiltonın boğazının rüyada boğarak korkutulması,ertesi sabah köpeklerin acilen  donanmayı geri çekmesi ile sonuçlanıyor.hamilton ise yıllar sonra hatıratında bu rüyadan bahsediyor..

Hamilton'un hatıralarında hadise şu şekilde yer alıyor: ”Helles kıyılarında boğulmak üzereydim. Boğazımı demir kıskaç gibi sıkan bir el beni suyun dibine doğru çekiyordu. Uyandığım zaman kan ter içerisindeydim ve titriyordum. O an için çadırımda biri var zannettim. Sanki biz daha buralara gelmeden akıbetimiz kararlaştırılmıştı.“

Hadiseyi Çatalca'da müftülük yapan L.D., mübareğin fem-i saadetlerinden dinlediğini anlatmıştır.
« Son Düzenleme: 28 Mart 2009, 11:41:30 Gönderen: Nefer »

Çevrimdışı sevdagulum

  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 16
Ynt: Canakkale'nin gerçek kahramanı kimdir?
« Yanıtla #19 : 06 Eylül 2010, 15:17:18 »
Çocugunu satan bi anne....

mazhar

  • Ziyaretçi
18 Mart Zaferi’ni nasıl kazandık?
« Yanıtla #20 : 18 Mart 2013, 07:33:33 »
18 Mart Zaferi’ni nasıl kazandık?
   
   Çanakkale’de dünyanın en güçlü armadasıyla ve en eğitimli ordusuyla savaşan Osmanlı Devleti’nin parası var mıydı? Yoktu… Devlet o kadar fakirdi ki, savaşan askerlerine miğfer dağıtamıyor, bu yüzden binlerce askerimiz, İngiliz uçaklarından atılan çivi bombalarına canlı hedef olup şehâdet şerbetini içiyordu.

Peki bari devlet cephelerde savaşan askerin karnını doyurabiliyor muydu?.. Hayır, doyuramıyordu: Anadolu’nun dört yanından gelen gencecik vatan evlâtları kavrulmuş süpürge tohumu kemirerek savaşıyor, subaylarımız haftada bir çıkan sıcak çorbalarını bile, “Onlar güzel yemeklere alışkındır, biz nasıl olsa idare ederiz” diyerek, İngiliz esirlerine ikram ediyordu…

Askerlerin silâhları muntazam mıydı? Değildi: Müttefiklerin modern silahlarının yanında “çakaralmaz” denebilecek kadar eski silahlarla savaşıyorlardı…
İsterseniz resmi belgelerden bir döküm vereyim… Müttefiklerin elindeki savaş gemilerinin toplamı 250 bin tondu ve dünyanın en modern, en büyük zırhlılarıydı… Bizim ise elimizdeki gemilerin toplamı sadece 25 bin tondu… Üstelik bunlardan bir kısmı çoktan hurdaya ayrılması gerekecek kadar eskiydi.

Düşmanın 18 büyük zırhlısı, 24 denizaltısı, 13 torpido gemisi, 42 bombardıman ve keşif uçağı vardı… 506 topla mevzilerimize günde ortalama 23 bin mermi atıyorlardı.
Bizde çoğu eski ve demode olmak üzere sadece 150 top vardı ve bunlarla günde ortalama 370 mermi ancak atılabiliyordu. Top açığını kapatmak için, Mehmetçikler, köylerden soba boruları toplamış, mevzilere dikmiş, arada bir altında çalı-çırpı yakarak duman çıkarmalarını sağlamışlardı…

Dumanı tüten soba borularının, İngiliz zırhlılarından ateşlenmiş top gibi görünmesini ve bu sayede morallerinin biraz olsun bozulmasını sağlamaya çalışıyorlardı.
Düşman ise hem teknik açıdan, hem de silah, mühimmat, gıda ve giyecek açısından mükemmeldi. Buna rağmen yenilmeleri ne anlama geliyor?

Kahramanlık destanlarının, savaş menkıbelerinin, akıl almaz gizemde olayların İngiliz resmi belgelerine kadar girmiş olması nasıl izah edilmeli?
Gerçek şu ki, saldırganların her şeyi vardı, savunanların ise hemen hiçbir şeyi yoktu… Buna rağmen bu işi nasıl başardık?

Tarihi gerçekleri inkâr etmek suretiyle tarihe ve tarihi yapan kahramanlara sataşmak, yeni bir moda akım galiba… Önce Fatih Sultan Mehmed’i hedef aldılar: İçki içtiğini filan yazdılar. Ardından gemileri karadan yürüttüğünü inkâr etmeye kalktılar… Neredeyse, “Bizans hiç fethedilmedi, İstanbul sandığınız yer aslında daima Bizans’tır” diyeceklerdi: Ecdadın yürek vuruşuyla buluşamamış olanlardan her şey beklenir.

Tabii iddiaların aksi tek tek ispatlandı. Ama bu sefer de Ulubatlı Hasan’a sarktılar: Öyle birisinin yaşamadığını yazıp çizdiler…

Yani yiğitlerden bir yiğit, Bizans’ın böğrüne “Hamd Sancağı’nı dikmemiş miydi? Dikmişti. İşte o Ulubatlı Hasan’dı!

Çanakkale Zaferi’ne ilişkin olarak anlatılan kahramanlık destanları “efsane”den ibaretmiş…
Ochean, Seyit Onbaşı’nın sırtında taşıdığı 250 kiloluk top mermilerinden biriyle batmamış. Mermi “meçhul” bir yerden gelmiş…

Bir televizyon tartışması sırasında, “Seyit besmele ile topu ateşledi” dediğimde muhatabım allak-bullak olmuş, “Bir de hatim indirtseydiniz bari, o kargaşada insanın aklına besmele gelir mi?” diye “bilimsel” bir tepki göstermişti! Anında şu cevabı verdim: “Sizin gibi besmelesizler dışında, herkesin aklına gelir!”

Seyit’in, daha önce hiçbir idman yapmadan, 250 kilodan daha ağır top mermilerini nasıl taşıyıp namluya sürdüğünü “Besmelesiz beslemeler” açıklayabilirler mi?

“Besmele” çekmek, yani işe Allah’ın adıyla başlamak bu milletin kökü, kültürü, temeli, ruhu, mayasıdır. Düşman donanmasının medar-ı iftiharı Ochean Zırhlısı’nı batıran mermi de, abdestli ağızdan çıkmış “besmele” eşliğinde gönderilen mermidir.

Unutmayın: Ne kadar “Besmeleli insan” yetiştirirsek, o kadar “Ochean” batacaktır!

Yavuz Bahadıroğlu.Yeni Akit. Haber Vaktim.com.

Çevrimdışı ihvan

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 2399
Ynt: Canakkale'nin gerçek kahramanı kimdir?
« Yanıtla #21 : 18 Mart 2013, 10:30:31 »
cevat çabanlı paşa nın ismini bilen duyan varmı.arapgirli bu gazi paşamız.çanakkalenin komunatınıydı.paşasıydı

Çevrimdışı ihvan

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 2399
Ynt: Canakkale'nin gerçek kahramanı kimdir?
« Yanıtla #22 : 18 Mart 2013, 11:12:23 »
Aslen Malatya'nın Arapgir ilçesindendir.[1] Babası Genelkurmay Başkanlığı'na kadar yükselmiş bir asker olan Müşir Şakir Paşa’dır. Öğrenimini 1888-1891 Harp Okulu'na devam etti. Harp okulu bitiminde teğmen, üsteğmen rütbelerine sahip oldu. 1892-1894’te Harp Akademisi’ni birincilikle kurmay yüzbaşı olarak bitirdi. 1894-1900 yılları arası Padişah Yaveri sıfatıyla Maiyeti Şeriye Erkanı Harbiyesi (Saray Kurmay Kurulu)’unda görev aldı. Bu sırada depremden zarar gören askeri binaları onarımında hizmet etti. 26 Ağustos 1895’te Orleans’ta yapılan Fransız Ordusu Manevraları’nda bulunmak üzere Paris’e gitti. Burada dört yıl kaldıktan sonra 7 Şubat 1899’da Babası Şakir Paşa’nın refakatinde görevle Bulgaristan’a ve sonra aynı yıl Lahey’de toplanan Silahların Yasaklanması-Silahsızlanma Konferansı’na gönderildi. 1905’te Edirne’nin tahkimi için Tophane-i Amire’de teşkil eden kurumda görev aldı. 1907’de ise yeni örgütlenmenin süratle uygulanması için dört ay 2. Ordu’da çalıştı. 1909-1910’da Harp Akademisi Komutanı oldu. Görevi gereği Temmuz 1910’da Alman Ordularının geçit resminde bulunmak üzere Almanya’ya gitti. Askeri yeteneği sayesinde devlet idaresi ve ordu yönetiminde hızla yükselen Cevat Bey Ocak 1911 ve 1912’de 1. Ordu Kurmay Başkanı oldu. Bu sıfatla Mayıs 1911’de İngiltere Kralının taç giyme töreninde padişah adına bulunan Yusuf İzzettin Efendi’nin eşliğinde Londra’ya gitti. Dönüşünde (Eylül 1912-1913) Şark Ordusu Kurmay Başkanı, Çatalca Ordusu Topçu Komutanlığı Kurmay Başkanı oldu. Şubat 1913-1914’te 9. Tümen Komutanı ve burada iki defa Osmanlı-Bulgar Sınır Komisyonu Başkanlığında bulundu. 1. Ferik (Orgeneral) rütbesine kadar yükseldi. Ancak 1908 devrimiyle yönetime gelenler, daha önce çok çabuk ilerleyenlerin rütbelerini 1909’da Tasfiye-i Rütep kanunuyla geri alınınca, Onun da rütbesi kaymakamlığa (yarbay) indirildi.

Yeğeni Cevat Şakir Kabaağaçlı'dır.

 Çanakkale Muharebelerindeki Faaliyetleri [değiştir]
Çanakkale Müstahkem Mevkii Komutanı Albay Cevat BeyCevat Bey 10 Ağustos 1914’te Çanakkale Boğazı Müstahkem Mevkii Komutanı oldu ve hayatının geri kalan kısmında kendisine şanlı şerefli bir askeri hayat sunacak olan görevine başlamış oldu. Bu görevi Mirliva Emin Paşadan aldı. Kurmay Albay olan Cevat Bey daha sonra tekrar 1.Ferik (Orgeneral) oldu. Zaten daha önceden de bu rütbeye yükselmişti. Ama 1909’da Tasfiye-i Rütep kanunuyla rütbesi yarbaylığa indirilmişti. Çanakkale muharebelerinde Müstahkem Mevki Komutanı olan Cevat Bey boğazın kıyı savunmasında sorumluydu. Deniz savaşlarındaki yeri tartışmasız olan Cevat Bey 18 Mart Çanakkale Deniz Savaşındaki başarılarından dolayı 18 Mart Kahramanı ünvanını aldı. Zaferin ertesi günü ise Albay olan Cevat Bey artık Cevat Paşa olmuştur.

 Anekdot 1 [değiştir]18 Mart gününü bizzat Albay Cevat Paşa şöyle anlatmaktadır: İlk gün Mustafa Kemal ile beraberdik. O kara yönüne bende deniz yönüne bağlıydım. Seddülbahir’e gittik. Oradaki kıtaları teftiş edecektik. Yolda kıtaların teftiş için hazırlanmış olmalarını anladık. Uzakta düşman donanmasının ciddi bir savaş kararıyla ilerlemekte olduğunu görünce geriye dönüp Alçıtepe yolunu tuttuk. O sırada ilk düşman mermisi başımızın üstünden geçerek Alçıtepe’ye düştü. İşte 18 Mart böyle başlamıştı. Bu saldırı sırasında bizim çok işimize yarayan bir mayın hattı vardır ki anlatmaya değer: 18’e kadar elimizde bulunan mayınları denize atarak mayın hatlarını düzenli olarak korumuştuk. Her iki tarafı bu hatların korunması için bataryalara yerleştirmiştik. 17 Mart’ta kala kala elimizde 8 mayın kalmıştı. Bu mayınları da karanlık limana paralel yerleştirme emrini verdim. Düşman donanması karanlık limanda böyle bir mayın hattının kıyıya paralel olarak bulunmasına ihtimal vermeyerek manevralarını çoğunlukla ateşten bir derece korunmuş olan o alanda yapardı. Yine öyle yaptı. Ve son sekiz mayınımızın 18 Mart günü pek büyük yardımını gördük.

 Anekdot 2 [değiştir]Teftişe çıktığı zamanlarda komutayı devrettiği Çanakkale Müstahkem Mevkii Kurmay Başkanı Selahattin Adil Bey, Cevat Paşa hakkında 18 Marta kadar yaşadıklarından şöyle bahseder: Cevat Paşa artık geceleri erken yatıyor sabahları çok erken kalkıyordu. Karargahta kendi kendimize eğlendiğimiz gecelerde ve birazda gürültü çıkardığımız bir gecede öfkelenmişti ve azar işitmiştik. Oldukça gergin günler geçiriyorduk.

 Anekdot 3 [değiştir]İngiliz ve Fransız kuvvetleri, İstanbul'a ulaşmak için son bir girişimde bulunmaya karar verdi. Bu nihai hesaplaşmada tüm filoyu sürdüler. (Queen Elisabeth, Agamemnon, Lord Nelson, Inflexible, Prince George, Triumph, Suffren, Bouvet, Gaulois, Charlemagne, Iresistible, Albion, Vengeance, Swiftsure, Majestic, Cornwallis isimli savaş gemileri bunlardan bazılarıdır) 17 Mart gecesi, Çanakkale Müstahkem Mevki Mayın Grubu Komutanlığı'nın telefonu çaldı. Komutan Binbaşı Nazmi açtı. Karşısındaki ses kendini tanıttı:

- Burası Müstahkem Mevki Karargâhı, ben Cevat. Buraya gelebilir misiniz Nazmi Bey?
- Emredersiniz! dedi ve karargâha koştu. Cevat Komutan onu bekliyordu:
- Karanlık Liman'da bu akşam da aynı oyun tekrarlandı. Gemilerini sürdüler, ama hatları yaramadılar. Galiba yarın vargüçleriyle zorlayacaklar. Sonra sordu:
- Kaç mayınımız var binbaşım?
- 26 adet komutanım.
- Onların hepsini bu gece Karanlık Liman'a bir hat boyunca dökebilir misiniz Nazmi Bey?
- Derhal komutanım.
- Güzel. Ben zaten mayın döşeme gemimiz Nusret'ı hazırlattım bile. Ne zaman hareket edebilirsiniz?
- Geceyarısı demir alırız efendim. Ve saat geceyarısına birkaç dakika kala 280 tonluk Nusret mayın gemisi altı subay ve 54 erle denize açıldı. Saat 03.20'de 26 mayın da döşenmişti. Nusret, sahile doğru süzülürken sancaktan belirli aralarla yanıp sönen üç yeşil ve bir kırmızı ışıkla "Operasyon tamam!" mesajını verdi. Cevat Albay da müjdeyi ulaştıran gözcüye, bir mecidiye bahşiş verdi. Müttefik savaş gemilerinin o mayınlara çarpıp havaya uçmaları, mayınlardan ve bataryaların top ateşinden kurtulabilenlerin Ege'nin ufkunda kaybolmaları, karadakilerin Mustafa Kemal komutasındaki kuvvetler tarafından denize sürülmeleri.
 Anekdot 4 [değiştir]18 Mart 1915 Müstahkem Mevkii Komutanlığının o günkü emri bu günkü dille:

1.Bu gün 4’ü Fransız olmak üzere 16 zırhlı 3 kruvazör çeşitli torpidolardan oluşan düşman filosu öğlenden evvel saat 11.30’dan akşama kadar bataryalarımızı bombardıman etmiş ve karşılık verilmiştir. Düşmanın bir torpidoyla Bouvet zırhlısı batmış ve Irraistible zırhlısı bir tarafa yatarak savaş yeteneğini kaybetmiştir. Ayrıca Afrika sisteminde bir zırhlı dahi yan yatmış olup uzaklaşmaya çalışmıştır. Aralıksız düşmanla mücadele eden bataryalarımızdan henüz rapor alınamamış ise de kayıp ve hasarımızın önemli olmadığı anlaşılmıştır.
2.Bu günkü bombardımandan bataryalarımızın atış bakımından gösterdiği ustalık ve değerlilik her türlü beğeniye layık olup bütün subay ve er kardeşlerimize memnuniyetlerini bildirir ve her zaman böyle başarılar vermesini dilerim. 5 Mart 1331 (18 Mart 1915) Mirliva Cevat
 Çanakkale Muharebeleri sonrası [değiştir]Çanakkale'deki bu üstün başarılarından sonra 18 Mart Kahramanı unvanı alan Cevat Paşa 9 Ekim 1915'te 14. Kolordu Komutanı 1916'da 15. Kolordu Komutanı olarak Galiçya cephesinde bulundu. Dönemin Avusturya basınında çıkan bir anekdota göre Viyana sarayında, imparatorun basın dairesi genel müdürü Oskar Montiong, devletin özellikle Slav tebaası tarafından çok sevilen 18. yüzyılda yaşamış Ukraynalı kâhin Mosij Wernyhora'nın kehanetini sık sık hatırlatıyordu. O tuhaf kehanette, Türk atını Dinyester'den suladığında Polonya ayağa kalkacaktır deniyordu. Cevat Paşa atını Dinyester'de suladı. Savaşın sonunda Polonya devleti doğdu. Bu anlamda onun ile bu kehanet ilişkilendirilmiştir.

Yıldırım Orduları Grubuna bağlı 8. Ordu komutanlığına atanarak Filistin cephesine gönderildi. Burada Yıldırım Grubu komutanı Mareşal Liman von Sanders, 7. Ordu komutanı Mustafa Kemal Paşa ve 4. Ordu komutanı Mersinli Cemal Paşa ile birlikte çalıştı. Ordusuyla Şeria nehrinin batısında, sahil kesiminde konuşlandırıldı. 29 Eylül 1918'de başlayan genel düşman taarruzunda ilk darbeyi yiyen ordusu kendisinden on misli güçlü olan İngiliz Orduları karşısında kendi cephe hattını tutamadı ve cepheyi yaran düşman süvarisi ikmal hatlarına kadar ilerleyerek ordunun geriyle bağlantısını kesti (Blitzkrieg). Yıldırım fırkaları ardı ardına çekilmeye başlarken Cevat Paşa ve kurmay heyetinin amacı Şeria nehri istikametindeki Bisan'a doğru doğu yönünde çekilmek oldu. Ordusuna bağlı unsurların tamamı imha yahut tutsak edilen Cevat Paşa yanındakilerle birlikte kendini Şeria nehrinin doğusuna atabildi. Kısa süre sonra cephede yapılacak işi kalmadığı gerekçesiyle Liman Paşa tarafından İstanbul'a yollandı. Burada önce Genelkurmay karargâhına çağrıldı. Mondros Mütarekesi'nin imzalandığı sırada Genelkurmay Başkanlığı görevini Fevzi Paşa'nın vekili olarak yürütüyordu. Fevzi Paşa, İngiliz Ordusu'nun İstanbul'u işgal edeceği belli olunca, onları karşılamamak için 20 gün hastalık izni almıştı. Daha sonra Yunanlıların İzmir'e çıkmalarından hemen önce (14 Mayıs 1919) Fevzi Paşa, görevden alınmıştı.

 I. Dünya Savaşı Kronolojisi [değiştir]
Cevat Paşa ve Mustafa Kemal Bey Tasvir-i Efkâr gazetesinin 29 Ekim 1915 tarihli sayısında29 Kasım 1914'te Çanakkale Müstahkem Mevkii Komutanı
19 Mart 1915'te Mirliva (Tuğgeneral) oldu
19 Ağustos 1917’de 14. Kolordu Komutanı
8 Kasım 1917’de 8. Kolordu Komutanı
24 Kasım 1917’de 2. Ordu Komutan Vekili
2 Aralık 1917’de 8. Ordu Komutanı
3 Kasım 1918’de Genel Karargah Başkanı
19 Aralık 1918 - 13 Ocak 1919’da Harbiye Nazırı
14 Mayıs 1919 - 2 Aralık 1919 Erkân-ı Harbiye-i Umumî Reisi (Genel Kurmay Başkanı)
 Malta Sürgünü [değiştir]İsmail Cevat Paşa. 145 Malta Sürgünü'nden biridir. 16 Mart 1920 tarihinde İstanbul'u işgal eden İngiliz kuvvetleri tarafından tutuklandı, Bekirağa Bölüğü'nde bir hafta alıkonulduktan sonra 22 Mart'ta bir savaş gemisiyle Malta'ya nakledildi. Kayıtlara '2773 no'lu sürgün' diye geçildi. 23 Ekim 1921'de imzalanan takas anlaşması ile 15 Ocak 1922’de yurda ger döndü ve hemen Ankara'ya geldi.

 Cumhuriyet Dönemi [değiştir]9 Şubat 1922’de Karargâhı Diyarbakır'da olan El-Cezire bölgesinin komutanlığına atandı. 21 Ekim 1922’te 3. Ordu Müfettişi oldu. 31 Ekim 1922’de bu görevinden istifa ederek Elaziz (Elazığ) Milletvekili oldu. Cevat Paşa, o sırada hem milletvekili olarak görev yapıyordu hem de Orgeneral rütbesinde bulunuyordu. 17 Kasım 1924'te hem ordudaki görevlerini sürdüren hem de Meclis'te bulunan yüksek rütbeli subaylara birini tercih etmeleri istendi. 25 Aralık 1924’te milletvekilliğinden istifa ederek Askeri Şura Üyeliği’ne atandı. Mısır Sorunu ve Irak Sınırı Sorunu sırasında Milletler Cemiyetine Mümessil olarak gönderildi. 1932’de Cenova Silahları Sınırlandırma Konferansı’na delege olarak gönderildi. 14 Eylül 1935’te Askeri Şûra Üyeliği’nden yaş haddinden emekli oldu.

İstanbul, Kadıköy'deki evine çekildi. 13 Mart 1938'de 68 yaşında vefat etti. Erenköy Mezarlığı'nda toprağa verildi. Türkiye Cumhuriyeti cumhurbaşkanları ve Atatürk'ün silah arkadaşları için Atatürk Orman Çiftliği arazisinde oluşturulan Devlet Mezarlığı'na kemikleri nakledildi.

 Katıldığı Savaşlar [değiştir]1911-1912 Osmanlı-İtalyan Savaşı
1912-1913 Balkan Harbi
1. Dünya Savaşı
İstiklal Harbi
 Nişan, Madalya ve Takdirnameleri [değiştir]1.Rütbeden Kılıçlı Mecidi Nişanı (1917) ve Gümüş Liyakat (1894)
Altın Muharebe (1915) ve Altın Muharebe İmtiyaz (1915) Madalyaları
Bulgar Liyakat (1898) ve 2. Rütbeden Sent Aleksandr Nişanı(1911)
Alman Prusya Taç Nişanı (2. Rütbeden ve Kılıçlı, 1903, 1917)
Alman Demir Salip Nişanı (1. ve 2. Rütbeden, 1915)
Alman Kırmızı Kartal Nişanı (2. Rütbeden, 1916)
Avusturya-Macaristan Demir Taç Nişanı (1. ve 2. Rütbeden, 1917)
İstiklal Madalyası ve Takdirname (1923)
 Notlar [değiştir]Mustafa Kemal Atatürk, diğer tüm muvazzaf general milletvekillerinden istediği gibi İsmail Cevat Çobanlı ve Tayyar paşaya iki görevden birisini tercih etmesini bildirmiştir. Tereddüt göstermeleri üzerine ikisininde ordudaki görevlerine son verilmiştir.(Nutuk)
 Kaynakça [değiştir]Atını Dinyester'de sulayan komutan Erdal Şafak
Cevat Paşa Çobanlı
1.^ http://www.arapgir.gov.tr/component/content/art..

Çevrimdışı ihvan

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 2399
Ynt: Canakkale'nin gerçek kahramanı kimdir?
« Yanıtla #23 : 19 Mart 2013, 10:29:28 »
O Kararı Veren Malatyalı Paşa..'


Çanakkale Zaferi’nin yıldönümünde İnönü Üniversitesinde düzenlenen “Mehmet Akif ve Çanakkale Zaferi” konulu konferansa büyük ilgi gördü.
Hoca Ahmet Yesevî Konferans Salonunda gerçekleştirilen ve Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Yahya Başkan’ın konuşmacı olduğu konferansa Rektör Yardımcısı Prof. Dr. İsmail Özdemir, Rektör Danışmanı Doç. Dr. Cafer Mum, öğretim üyeleri ile çok sayıda öğrenci katıldı.
Konuşmasına  Mehmet Akif Ersoy’u anlatarak başlayan Yrd. Doç. Dr. Yahya Başkan, “Türk düşüncesini, Türkiye’deki sosyal, siyasi ve düşünsel değişimin tarihi vetiresini dikkate alarak, bütünlük içinde ele alan yerli ve yabancı, bireysel ve kolektif kapsamlı araştırmalarda, bir milletin millî marşını yazan Akif’in hak ettiği yeri, ilgiyi ve ağırlığı bulduğu söylenemez. Hakkında bugüne kadar derinlemesine bir biyografinin yazılamamış olması, sinema, tiyatro, resim vb. sanat sahalarına aktarılamaması bu tespitin göstergeleri arasındadır. İstiklâl Marşı şairi adına uluslararası bir sempozyumun düzenlenebilmesi için ölümünden sonra 70 yıl geçmesinin ve adına bir üniversite kurulmasının beklenmesi de bu tespitin doğruluğuna gösteriyor.” dedi.
Yrd. Doç. Dr. Yahya Başkan, Çanakkale Zaferi ile ilgili olarak da şunları söyledi:
“Dünyanın en büyük zaferine imza atılıyordu. İmza merasimine katılanlar ise; bir mermi, bir top, bir Seyid ve bir de OCEAN’dan ibaretti. Ocean, Soğanlıdere önlerine doğru ilerlerken Avrupalıların bin yıllık hayallerini de beraberinde götürüyordu. Avrupa başkentlerine önce zafer, sonra da hezimet mesajları gönderiliyordu. Ocean’ın işini bitiren, tutulacak bir yeri bile olmayan çeyrek tonluk o tek mermiyi tek başına kaldıran Havra’nın Manastır köyünden garip Yörük delikanlısı Seyid’di.  Cevat Paşa’nın, ‘Bunu nasıl başardın?’ sorusunu ise, ‘Paşam, anam bana bir dua öğretmişti. Birden aklıma geldi ve onu üç defa okuduktan sonra sanki mermi kendisi kalktı.’ şeklinde cevapladı. O dua ‘Lâ havle velâ kuvvete illâ billahi’l-azîm’ idi. Yörük Seyid onbaşının ödülü ise, bir ekmek daha fazla almak ve onbaşı rütbesi oldu. Onu da, ‘Arkadaşlarım bir ekmek yerken iki ekmek boğazımdan geçmez.’ diyerek kabul etmedi.”
“Deniz kuvvetleri ile güçlü bir taarruza geçmeyi planlayan düşman güçlerini engellemek adına aynı gece Nusret Mayın Gemisi’nin karanlıktan istifade edip geçiş güzergâhına mayın döşemesi ile düşmanın zafer planları tamamen yok olmuştur. Bu mayınların döşenmesi kararını veren ise Malatya Arapgirli Cevat Çobanlı Paşa’dır. Bu ayrıntının Malatya kamuoyu tarafından bilinmesinin de önemli olduğunu belirtmek istiyorum.” diyen Yrd. Doç. Dr. Yahya Başkan, Çanakkale Zaferi ile İstanbul yeniden kazanılmıştır.” sözleriyle konferansını bitirdi.