Gönderen Konu: Cemiyetin Çekirdeği Âile  (Okunma sayısı 5051 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Cemiyetin Çekirdeği Âile
« : 02 Ağustos 2012, 11:06:28 »

Cemiyetin Çekirdeği Âile

Âile, cemiyetin çekirdeği olduğu gibi, milletin de temelini teşkil eder. İnsanlık tarihinin en eski cemiyet müessesesidir. Âile hayatı, iktisâdî ve ictimaî sebeplerle tarih boyunca genişlemiş, daralmış, anlayış değiştirmiş; ama dâima var olagelmiştir.
Gerek cemiyet, gerekse milletin teşekkülü fertlerin varlığı ile vücut bulur. Bu bakımdan meseleye temelde hâkim olmayı ana prensip olarak kabul etmiş olan dinimiz, temiz bir cemiyet ve huzurlu bir millet için mesut bir âileyi esas almıştır. Âile bütünlüğünü sarsabilecek en ufak tehlikeler bile dikkatten uzak tutulmamıştır.
Âile, insan yapısının temel karakter olarak şekillendiği bir ahlâk ve seciye müessesesidir. Faziletli bir fert olabilmenin ilk şekli âilede verilir. Âile, topraktan yaratılan insanın içinde pişerek şekillendiği bir fazilet fırınıdır. Âile ocağında pişmemiş insan hamdır tad vermez. Çiğliğinden çevresi rahatsız olur. Asâlet insana âileden geçer. Bu haslet öyle bir fazilettir ki, aşılanmaz kökten sürer. Soysuza dünyanın en güzel elbisesini bile giydirseniz, yine de çıplaktır.
Âilede belli bir şekil ve karakter kazanmamış insan, silik şahsiyeti ile çürük malzeme gibidir. Böyle bir malzeme ile sağlam bir iş nasıl yapılamazsa, fıtraten bozuk fertler ile de temiz bir cemiyet ve asil bir millet teşekkül edemez. Bu sebeple âileye, millet olarak arzuladığımız hedeflere bizi ulaştıracak vâsıtaların tesis edildiği temel müessese olarak bakmalıyız. Öyle ki, o bozuksa,hiç bir müessese sağlam çalışmaz.
"Biz ki her mevcûdu yıktık, gâyesiz bir fikr ile.
Yıkmadık bir şey bıraktık, sâde bir şey:Âile.
Hangi bir bünyânı mahvettik de ıslah eyledik?
İşte îran memleket, her yer delik, her yer deşik!
Bunların tâmiri kâbil olsa, ciddiyet, sebât;
Lâkin, Allah etmesin, bir düşse şâyet âilât,
En kavî kollarla hatta kalkamaz, imkânı yok.
Kim ki 'kalkar' der, onun zerre kadar iz'ânı yok." [M. Akif Ersoy, Safahat, s. 225]

Ferdin cemiyetle bağını kuracak ve onu cemiyete hazırlayacak olan âiledir. Âilede huzuru tatmadan cemiyete karışan fert, huzurun değerini hiçbir zaman bilemez. Sinirleri savaş halinde olup ruhî ızdırap içinde kıvranırken, gözleri kin ve nefrete dolu böyle bir fert, cemiyet ve millet için asla huzur getiren bir âmil olamaz. Cemiyetin huzurunu kaçıranların çoğunun, huzursuz âile çocukları olduğu da bir gerçektir.
İnsanları serserilikten, mes'ûliyet şuuruna, hayatlarını da hayvanîlikten insanîliğe yücelten fazilet hissi, âile yuvasının saâdetinde gelişir. Eğer insanlar âile şeklinde ocaklanmasalardı, ortada sürü hâlinde bir toplum olurdu.
İnsanlardaki yurt sevgisi, vatan aşkı da âileye bağlılıktan kaynaklanır. Mekânsız insan, vatansız gibidir. Kendi canından başka düşüneceği canları olmayan böylesi biri için, millet sevgisi, nâmus duygusu, vatan aşkı mânâsız şeylerdir. "Milletim nev-i beşer, vatanım rûy-İ zemin" anlayışındaki bu yamuk kafaları düzeltmek mümkün değildir.
Kısacası, âile cemiyetin çekirdeğidir. Toprak ne kadar güneşli olursa olsun, çürük çekirdeğin mahsul kalitesi nasıl düşük oluyorsa; medeniyet ne kadar ileri olursa olsun, âile yapısı bozuk olan millet fertlerinde de fazilet hissi düşük olur.




Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
İnsanlığın Saâdeti Âileden Başlar
« Yanıtla #1 : 03 Ağustos 2012, 12:55:39 »
İnsanlığın Saâdeti Âileden Başlar

Aşağıdaki yazı, Hıristiyan dünyasında hâlen münâkaşa ve müzâkere edilmekte olan ve son derece mühim bir meselenin hulâsasıdır. Müzâkerecilerin hepsi de Hıristiyan ilâhiyatçılardır. 21. yüzyılın eşiğinde Hıristiyan âleminin ilâhî hakikatleri nihâyet görebilmiş olması, insanlık adına sevindiricidir. Ayrıca İslâm âleminin; bölünmüş ve parçalanmışlıktan, iç mücadele ve kavgalardan, itikâdî-amelî ve ahlâkî çöküntülerden kurtulması hâlinde, İslâmiyet'le sadece 21. yüzyılın değil, kıyâmete kadar bütün asırların şerefleneceğinin de mesajını veriyor. Bu müzâkere ve mütalâaların basında yer alan bir kısmını, câlib-i dikkat bularak hulâsa ediyoruz...
"Bugün milyarlarca Hıristiyan, dinlerine sırt çevirmişler ve dînî müesseselerini karikatürleştirerek yorumlamaya başlamışlarsa ve daha açık bir ifadeyle, çağımızın bilim ve teknolojisi sonucunda bu din âdeta Hıristiyanlık'tan firar kapısı haline getirilmiş ise bunun sebebini; Hıristiyanlığın âile hukuku ve kadın-erkek münâsebetlerindeki bağnazlık ve tenâkuzlarında aramak icap eder. Hıristiyanlık, âile müessesesinin medeniyet ve insanlığın temeli olduğunu anlamamış, kadına saygı gösterilmesi gerektiğini reddetmiştir. Oysa İslâmiyet, Hıristiyan dünyasının söylediklerinin aksine; kadını, âile müessesesini ve kadın-erkek münâsebetlerini dokunulmaz bir fazilet çemberi içinde kucaklamıştır. İslâmiyet'te kadın, saygının zirvesindedir.
"Hayret vericidir ama doğrudur. Matta İncili'nin 19. sûresi ve 10. âyetinin dışında Hz. İsa (a.s.)iki cins arasındaki münâsebetlerden hiç bahsetmemiştir. Oysa kadın ve âile müssesesinin kudsîliği hakkında yüzlerce hadîsin yanısıra, Budizm'in, Musevîliğin ve Hıristiyanlığın dokunmadıkları sapık münâsebetler günah sayılarak 35 âyet hükmü ile Kur'ân'da da yer alır.
"Aziz Augustin ile İncil'in ilk kitabı (Genese) beşerî bir zevk alınmadan kadının sadece çocuk doğurmakla mükellef olduğunu söyler. Papalık da bu mevzuda bu güne kadar aynı kanaati benimsemiştir... Oysa Kur'an, bu münâsebetlerin ahlâki temelini önce nikâh müessesesi ile kutsi bir esasa bağlamış ve sonra emretmiştir:

"Katoliklik, kadın-erkek münâsebetlerini; sadece zevk alınan behîmî bir yakınlık saydığı için, onu affedilmez bir günah olarak damgalar. Böyle bir kanaat, İsa (a.s.)'ın hiç evlenmemiş olmasına bağlanır. Ne var ki bu yorum, insan tabiatına aykırı olduğu için ona riâyet eden çıkmamıştır. Oysa İslâmiyet, "Ey inananlar, Allahınızın helâl saydığı eşinizle alacağınız zevkten kendinizi mahrum etmeyiniz"diyerek bu münâsebetleri behîmîlikten kurtarmış ve ahlâkî zemine oturtmuştur.
"Yİne Aziz Augustin, "Eşler arasındaki münâsebetlerde bedenî zevki yok edecek bir ilaç alınmalıdır" derken, İslâmiyet ve İlâhiyatçıları; kadın-erkek münâsebetlerini Hıristiyanlığın mantıksızlığına düşmeden ahlâkî ve fizyolojik zemine binâ etmişlerdir.
"Helâl eşler arasındaki münâsebetler rûhu dinlendirir, irâdeyi güçlendirir, zekâyı açar, uzak görüşlülüğü sağlar, insanı hastalıklardan ve bilhassa delilikten kurtarır... Bunun açık yorumu şudur: İslâmiyet'in ebediyete uzanan hayâtiyet şansı, Hıristiyanlığın artık sabit olan körlüğü ile kıyas edilemeyecek mükemmeliyettedir.
"İslâmiyet'ten başka hiçbir din, sapık münâsebetleri Kur'ân kadar lânetlememiş ve sebep olacağı biyolojik ve fizyolojik âfetleri önceden haber vermemiştir. AIDSbu kanaatin delilidir.
"Doğum kontrolü İslâm'da sadece zarûretler karşısında izne bağlanmıştır. 1058-1111 yılları arasında yaşamış olan İmâm-ı Gazâlî (rh.) bu kontrol için ince deriden yapılmış torbaların kullanılmasını tavsiye eder.
"Ana karnındaki cenînin yok edilmesinin açık bir cinâyet olarak değerlendirildiği, kürtaj mevzuunda İslâm'ın saygıya lâyık esasları; bugün bütün modern hukuk tarafından benimsenmiş ve İslâmiyet bu mevzuda dünyaya örnek olacak emir ve esaslar manzumesi ortaya koymuştur.
"İnsanlığın ebedî saâdeti âileden başlar. Hıristiyanlık âileyi ve nihâyet haram kılınmamış sevgiyi bile reddetmektedir. İslâmiyet ise, kıyâmete kadar geçerli kalacak olan beşeriyetin kurtuluş reçetesini; âile unsurunda bulmaktadır. Alâh'ı sevebilmenin aslî şartı, kadını ve erkeği ile O'nun yarattıklarını sevmektir. Bu yoldaki İslâmî kâideler benimsenmez ise, Hıristiyanlık, gücünü her gün biraz daha kaybedecektir. İslâmî mantık ve ahlâkı kabullenmek, kâinatın yaratıcısı ve sâhibinin de emridir."
Evet, Hıristiyan İlâhiyatçılar arasındaki müzâkere ve münâkaşaların hulâsası bu. Eh ne diyebiliriz, Allah'tan hidâyetlerini istemekten başka... Tabiî hidâyetleri kabilse.



mazhar

  • Ziyaretçi
Ynt: Cemiyetin Çekirdeği Âile
« Yanıtla #2 : 12 Eylül 2012, 08:03:37 »
ÇOCUK SAHİBİ OLMAK ÖMRÜ UZATIYOR

11 Eylül 2012 21:28
Çocukların anne babaları üzerinde yarattıkları etkiyi irdeleyen araştırmalara göre, çocuk sahibi olmak sağlığa katkı yapıyor ve ömrü uzatıyor.

Sonuçları Psychosomatic Medicine dergisinde yayımlanan araştırmada, Carnegie Mellon üniversitesi bilim insanları Rodlescia Sneed başkanlığında, çocuk sahibi olmak ile soğuk algınlığı arasındaki bağlantıyı inceledi.

Yaklaşık 800 deneğe, burun damlası yardımıyla soğuk algınlığı virüsü verildi. Hem çocuklu hem çocuksuz denekler enfekte olurken, çocuksuzlarda enfeksiyonun ardından nezle belirtileri görülenlerin sayısı, bir ya da iki çocuklularınkinin iki katına ulaştı. Üç ya da dört çocuğu olanların nezle olması ihtimali ise çok daha düşük çıktı.

Çocukları çoktan evden ayrılmış anne ve babalarda da aynı sonuç görüldü. Hatta bu gruptakilerin nezle olma ihtimali, çocuksuzların sadece dörtte birine ulaştı.

Bilim insanları yaptıkları testlerle çocuklu olmanın bu olumlu etkisinin, anne babaların daha önce benzer virüslerle daha sık karşılaşmış olması ihtimalini de eledi. Uzmanlar, olumlu etkinin nedeninin kazanılmış bağışıklık olmadığını gördü.

2009 yılında yapılan bir araştırma da çocukların annelerinin tansiyonu üzerinde olumlu etki yarattığını göstermişti. Araştırmada, çocukların yaşı ne olursa olsun annelerin tansiyonunun daha düşük olduğunu göstermişti.

Öte yandan Norveç'te yapılan bir araştırma, anne babaların, çocuksuz yetişkinlere göre daha uzun yaşadığını gösterdi. 1935 ile 1958 arasındaki yıllarda doğan Norveçlilerin verilerini inceleyen bilim insanları, iki çocuğu olanların, çocuksuzlara oranla 45 ile 68 yaş arasında hayatını kaybetme ihtimalinin daha düşük olduğunu tespit etti. Erkeklerde bu oran yüzde 35 olurken, kadınlarda yüzde 50'ye ulaştı. Tek çocuklu anne babalarda ise oranlar biraz düştü.

Emziren annelerin meme kanserine yakalanma ihtimali düşük olduğu için ölüm nedenlerini de araştıran bilim insanları, bu faktörün etkili olmadığını gördü.
Aktif Haber.
*********************************************************
Çocuk Yetiştirme.
Çocuk yetiştirmede dikkat edilecek noktaların başında ailenin sevgi, disiplin, ödül ve ceza anlayışları gelir. İnsan sevgi ile büyür olgunlaşır. İnsan sevme yeteneğini sevilerek kazanır. Sevginin temel taşı kabul duygusudur. Çocuğun tek dayanağı anne-babasının sevgisidir. Sevgi gereksinimi ömür boyu sürer ve sürekli doyurulması gerekir.Çocuğun görünüşü, becerileri, başarıları sevgi konusu olmamalıdır. Çocuk koşulsuz sevgi ister. Çocuk kendisiyle geçirilen zamana eş olarak sevilip sevilmediğini anlar. Çocuğu sevmek, onunla bütünleşmek, bazı etkinliklerde onunla beraber olmak ve bir birey olarak onun gerçeklerini anlamaya çalışmaktır.Sevgiden yoksun büyümüş çocukta çeşitli uyum ve davranış bozuklukları görülebilir.Kendisini dışlanmış kabul eden çocukta güvensizlik duygusu gelişir. Dengeli ve düzenli bir aile yapısı oluşturmada disiplinin önemi büyüktür. Disiplin, kişilerin içinde yaşadıkları toplumun genel düşünce ve davranışlarına uyum sağlamak amacıyla alınan önlemlerin tümü olarak tanımlanabilir. Aile içinde etkili bir disiplin oluşturabilmek için aile bireylerinin özgürlük sınırlarını bilmeleri gerekir. Disiplin kişinin kendisiyle başlar. Disiplinin amacı düzenli, tutarlı ve sorumlu davranış alışkanlıkları kazandırmak olmalıdır. Aşırı hoşgörü ve disiplin eksikliği çocukta bencillik ve anti-sosyal davranışların ortaya çıkmasına, aşırı otoriter ve baskılı katı disiplin de anne-babaya karşı korku, nefret ve öfke duygularının oluşmasına çocuğun bağımlı ve isyankâr olmasına neden olabilir.
Alıntı

******************************************************************




Baba olmak

Bizler yani yeni nesil annelerin şanslı olduğunu düşünüyorum. Çünkü eşlerimiz çocuk sevgisini, baba olmayı, bir babanın sorumluluklarını çok iyi anlıyor, bizlerle empati kuruyor, sorumluluk paylaşıyor ve baba sevgisini çocuklarına hissettiriyorlar. En azından ben ve benim çevremdeki çoğu ailede bu durumu gözlemliyorum.

Anne sevgisi bir bebeğin, bir çocuğun doğuştan sahip olduğu bir hazine diye düşünüyorum, baba sevgisi de öyle olmalı. Baba uzak bir kavram, maddi bir sorumluluk imajı, çalışmanın anlamı olarak çocuk zihninde yerleşmemeli. Baba demek korunmak demek, baba demek sevilmek demek, baba demek güç demek, oyun demek, sıcacık bir yürek demek, bazen küçülen oyun arkadaşı olan dev adam demek, sofrada kahkaha demek, annenin yüzünü gülümseten ışık demek, ayakkabıları bağlamayı ilk öğreten demek, ilk arabayı alan, ilk saati takan demek, bisikletin yanından ilk koşan, denizde güven ile suyun üzerinde ilk tutan, ilk kamp ateşini yakan, ilk ilk ilk demek olmalı.
Biz ailemizde tüm bu kavramları yaşatmak için işimiz ne kadar yoğun olursa olsun, zamanımız ne kadar dar olursa olsun elimizden geleni yapıyoruz. Biz ailemizde anne ve baba kavramının çocuğumuzun zihninde en güvenli, en sevgi dolu, en sağlıklı şekilde anlamlanması için anne baba olarak çok çalışıyoruz. Biz seveni sarılan, dokunan, kucaklayan, sevgisini hissettiren ebevenyleriz ve böyle olmaya devam edeceğiz.

Herkesin sadece bir dakika durup düşünmesini rica ediyorum gerçekten çocuklarımıza büyüdüklerinde bizimle ilgili asla yıkılmayacak kuvvetli hisler armağan etmek için her şeyi yapıyor muyuz yok sa hala yapmamız gereken farklı şeyler var mı? Unutmayalım herkes bizim kadar şanslı olmayabilir, kendimizi bir kez daha bilinçlerdirdiğimiz gibi çevremizi de bilinçlendirelim.

Çocuklar anne ve babalarını koşulsuz seviyorlar, onlara verdiğimiz 1 saatin bile onlar için ne kadar değerli olduğunu bilmek ister misiniz?


Küçük bir hikaye...
Adam yorgun argin eve dondugunde bes yasindaki oglunu kapinin onunde kendisini beklerken buldu. cocuk babasina, saatte ne kadar para kazandigini sordu. zaten yorgun gelen adam, ogluna “bu senin isin degil” diyerek karsilik verdi. cocuk dayatti:
– “Babacigim lutfen bilmek istiyorum” dedi.
Adam: “Bu kadar cok bilmek istiyorsan soyleyeyim, saatte 20 dolar kazaniyorum.”
bunun uzerine cocuk, babasindan bir istekte bulundu:
– “Peki babacigim, bana 10 dolar borc verir misin?” dedi.
adam, daha cok sinirlendi:
– “Benim senin sacma oyuncaklarina ya da benzeri seylerine ayiracak param yok. hadi derhal odana git ve kapini kapat.”
cocuk . sessizce odasina cikip, kapisini kapattiktan sonra, adam sinirli sinirli dusunmeye basladi:
– “Bu cocuk nasil boyle seylere cesaret eder?” dedi kendi kedine.
aradan bir saat gecmis, adam biraz daha sakinlesmisti. cocuguna, parayi neden istedigini bile sormadigi geldi aklina. yukariya, cocugun odasina cikti ve yataginda uzanan cocuguna, uyuyup uyumadigini sordu.
– “Hayir uyumuyorum” diye yanitladi cocuk.
adam, cocugundan ozur diledi:
– “Sana az once sert davrandigim icin uzgunum ama uzun ve yorucu bir gun gecirdim, yorgundum” dedi.
ve elindeki parayi uzatti:
– “Al bakalim istedigin 10 dolari “tesekkurler babacigim” dedi.
ve yastiginin altinda . sakladigi burusuk paralari cikardi, elindeki parayla birlestirdi, tumunu tane tane saymaya basladi. oglunun yastik altindan para cikarip saydigini goren adam, yine sinirlendi:
– “Paran oldugu halde neden benden para istiyorsun?” diye bagirdi, “benim senin sacma cocuk oyunlarina ayiracak zamanim yok.”
cocuk, babasinin bagirmasina aldirmadi bile:
– “Fakat yeterince param yoktu ki… ancak simdi tamamlayabildim” dedi…
ve elindeki paralarin tumunu babasina uzatti.
“İste sana 20 dolar babacigim, simdi bir saatini alabilir miyim?”



Hanzade Acar.
« Son Düzenleme: 12 Eylül 2012, 08:07:08 Gönderen: mazhar »

Çevrimdışı Kubbetüs Sahra

  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 5
Ynt: Cemiyetin Çekirdeği Âile
« Yanıtla #3 : 12 Eylül 2012, 22:08:45 »
Allah c.c razi olsun paylasimlar icin tesekkürler...Emeklerinize saglik...