Gönderen Konu: Allaha hamd ve sükür  (Okunma sayısı 19063 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı müteallim

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 4785
  • gizli mahzenlerde kalan tarihin yeni adresi
    • www.Libv- kamp-lintfort.de
Allaha hamd ve sükür
« : 25 Kasım 2008, 23:56:59 »

استعيذ بالله : فاذكرونى اذكركم واشكروا لى ولا تكفرون .
وقال رسول الله (صلعم) : من لم يشكر القليل لم يشكر الكثير ومن لم يشكر الناس لم يشكر الله التحدث بنعمة الله شكر وتركها كفر
Muhterem Mü'minler,
Hutbemiz HAMD VE ŞÜKRÜN FAZİLET VE EHEMMİYETİ hakkındadır.
Âyet-i kerîme ile de sabit olduğu üzere Cenab-ı Hak insanları ve cinleri ancak kendisine ibadet etsinler diye halketmiş; suyu, toprağı, havayı, meyveleri, sebzeleri, diğer canlıları hulasa bu dünyadaki her şeyi onun emrine amade kılarak ona çeşit çeşit rızıklar ve sıhhat bahşetmiştir. Hem bu dünyada hem de ahirette saadet ve selamete ulaşması için Peygamberler ve Semâvî Kitaplar vasıtasıyla hak yolu öğretmiş, iman ve amele götürecek sebepleri çoğaltarak maddeten ve manen sayılamayacak kadar nimeti insanoğlunun istifadesine sunmuştur. Bu hususla alakalı olarak İbrâhîm Suresi'nin 32 ilâ 34. âyet-i kerîmelerinde şöyle buyuruluyor: "O Allah ki gökleri ve yeri yarattı, gökten suyu indirip onunla size rızık olarak türlü meyveler çıkardı; izni ile denizde yüzüp gitmeleri için gemileri emrinize verdi; nehirleri de sizin (istifadeniz) için akıttı. Nizam içinde seyreden güneşi ve ayı size faydalı kıldı; geceyi ve gündüzü de istifadenize verdi. O, size istediğiniz her şeyden verdi. Allah'ın nimetlerini sayacak olsanız sayamazsınız. Muhakkak insan çok zalim, çok nankördür."
Bunca nimetlere nail olan insanın vazifesi ise kendisini yaratan ve ona bu nimetleri ihsan eden Cenab-ı Hakk'a iman etmek, onun rızasına muvafık bir hayat yaşayıp daima hamd ve şükür halinde olmaktır.
Şükür, tefsir kitaplarımızda ifade edildiğine göre "gelmiş olan bir nimete,  lisanen veya fiilen veyahut da kalben mukabele etmek ve nimetin sahibine tazim göstermek"  demektir. Hamd ise yalnız lisan ile yapılır ve şükrün başıdır. Zira bir hadîs-i şerîflerinde Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: "Hamd şükrün başıdır. Allah'a hamd etmeyen ona şükretmemiş olur"  Hamd ve şükür arasında şu şekilde de bir fark vardır: Hamd, hem nimet hem de nimetin zıddı olan nikmet karşılığında yapılır; şükür ise sadece nimet karşılığında yapılır.
İnsana, Allah'ın kendisine verdiği nimetleri unutmaması ve bu nimetlere karşı daima hamd-ü senada bulunup, şükürle mukabele etmesi emredilmiştir. Bakara Suresi'nin 152. âyet-i kerîmesinde şöyle buyuruluyor: "Siz beni zikredin ki ben de sizi zikredeyim. Bana şükredin; nankörlük etmeyin."
Rasülullah (s.a.v.) Efendimiz,  gece ayakları şişinceye kadar namaz kıldığı için Hz. Aişe (r.a.) Validemiz kendisine "Ya RasülAllah, Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışladığı halde niçin bunu yapıyorsun" diye süal etmiş;  bunun üzerine Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de "Şükreden bir kul olmayayım mı?"  buyurarak, şükrün ehemmiyetini ümmetine en güzel şekilde göstermiştir.



Yine başka bir hadîs-i şerîfte "Allah'a hamd ile (yani elhamdü-lillah diyerek) başlanmayan her mühim iş bereketsiz olur"  buyurulmuştur.
Bir çok âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîf ile hamd ve şükrün güzelliği ve insana neler kazandıracağı; nankörlüğün kötülüğü ve cezası bizlere bildirilmiştir. Bu hususla alakalı olarak İbrahîm Suresinin 7. âyet-i kerîmesinde mealen şöyle buyuruluyor. "Hatırlayın ki Rabbiniz size 'Eğer şükrederseniz elbette size (olan nimetimi) artıracağım ve eğer nankörlük ederseniz hiç şüphesiz azabım şok şiddetlidir' diye bildirmişti"
Muhterem Mü'minler,
Şüphesiz ki Cenab-ı Hak kulların hamd ve şükrüne muhtaç değildir. Kulun hamd ve şükrü dünya ve ahirette yine kendi menfaati içindir. Ayrıca bunca nimete hakkıyla şükretmek herkes için mümkün değildir. Mevlamız  "Kullarımdan hakkıyla şükredenler pek azdır"  buyurarak buna işaret etmiştir. Bunun için Piranımız da evrad-ü ezkarlarında: "Seni tesbih ve tenzih ederiz, sana hakkıyla şükredemedik, Ey Meşkûr olan Allahım" şeklinde dua ve tazarrû da bulunmuşlardır.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şükreden bir kul olabilmenin yolunu şu hadîs-i şerîfleriyle ifade buyurmuşlardır : "Aza şükretmeyen çoğa da şükretmez. İnsanlara teşekkür etmeyen Allah'a da şükretmez. Allah'ın  nimetlerini dile getirmek şükürdür. Onları dile getirmeyi terk etmek ise nankörlüktür"
Şükürle alakalı olarak İmam-ı Rabbânî (k.s.) Hz. Mektûbât-ı Şerife'de şöyle buyuruyorlar : "Nimetleri ihsan eden Allah-ü Teâlâ ve Tekaddes Hz.'ne şükür, evvelâ Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat Mezhebinin görüşleri müvacehesinde akaidi tashih etmekle olur. İkinci olarak Ehl-i Sünnet'e mensub olan müctehidlerin beyanlarına muvafık bir şekilde ahkâm-ı şer'ıyye-i ameliyye'yi yerine getirmekle ve üçüncü olarak da yine ehl-i sünnet mezhebinden olan tasavvuf büyüklerinin izinden gitmekle olur."

  Elmalılı, Hak Dini Kur’an Dili, cild 1, sayfa 57
  Feyzü'l-Kadîr, cild 2, sayfa 34
  Sahih-i Müslim, cild 4, sayfa 2172, hadis 2820
  Sünen-i Ebî Dâvûd, Edep, 18
  Sebe' Suresi,ayet 13
  Müsned-i Ahmed İbn-i Hanbel, cild 4, sayfa 278
  Mektûbât-ı Şerîfe, cild 1

  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik

Çevrimdışı neyzen.lal

  • aktif okur
  • **
  • İleti: 160
Ynt: Allaha hamd ve sükür
« Yanıtla #1 : 21 Şubat 2009, 17:32:26 »
hocam....sohbet güzel de..çok erken bitti....
Hamd ve şükür konusunu lütfen açalım....
günlük hayatta neler yaparsak bu hususlara riayet etmiş oluruz...

yardım edin nolur hocam..daha fazla açılıma ihtiyacım var....
Allaha emanet olunuz...
Hüzünle titreyen gönle ince bir ah dokunur....
Kalbi kırık olanın kalbine Allah dokunur...

Çevrimdışı Lika

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 3892
Allaha hamd ve sükür
« Yanıtla #2 : 28 Şubat 2009, 05:41:46 »


Insan kalbi de tas gibidir, hatta belki de tastan bile daha katidir. Bu katilik ancak hem korku ve hem de sükür halinde aglayarak giderilebilir.

Peygamberimiz ((SallAllahu Aleyhi Vesellem).) buyuruyor ki:
«— Kiyamet Günü «hamdediciler ayaga kalksin» diye ses gelir, bu ses üzerine bir zümre ayaga kalkar, onlara özel bir sancak verilerek hepsi cennete gönderilir.»

Sahabiler «hamdediciler kimlerdir?» diye sorarlar. Peygamber (S.A.V)´imiz: "Her durumda Allâh (C.C.)'a sükrederlerdir."

(baska bir rivayete göre): "Rahatlikta ve sıkıntıda Allâh (C.C.)'a sükredenlerdir)" diye buyurur.

Peygamberimiz ((s.a.v.).) «hamd (sükür) Rahman'in elbisesidir» buyurmustur.

Ulu Allah (C.C.) Hz. Eyyûb'e (A.S.) uzun bir konusmada:

«Ben sevdigim kullarimin sükrünü mükafat olarak kabut ederim.» diye vahyetti.

Ulu Allâh (C.C.), yine Hz. Eyyûb'e sabirli kullar hakkinda:

«Onlarin yurdu »Dârusselâm»´dir. Oraya girdiklerinde onlara sükretmeyi ilham ederim, o sözlerin en hayirlisidir. Sükrettikleri zaman onlara verdiklerimi artiririm, beni görmelerini nasip ederek onlara verdigim nimetleri artirmis olurum.» diye vahyetti.

Mal yigma hakkindaki âyetlerden biri. inince Hz. Ömer (R.A.) Peygamber´imize ((s.a.v.).) hangi mali biriktirelim? diye sorar.

Peygamber ((s.a.v.).)´imiz: "Biriniz zikreden dil ve sükreden kalb edininiz» diye buyurur.

Görülüyor ki, Peygamber ((s.a.v.).)'imiz servet yerine sükreden kalb sahibi olmayi emrediyor. Ibni Mes'ûd (R.A.) «sükür, imanin yansidir» der.
Bilesin ki, sükür hem kalbi, hem dili ve hem de vücûdun belli basli organlarini ilgilendirir.


1 — Kalbi ilgilendiren sükür, iyilige yönelmek ve bütün canlilar için iyilik duygusu beslemektir.

2 — Dili ilgilendiren sükür, hamd mânâsi ifâde eden sözleri Allah (C.C)'i sükür için dile getirmektir.

3 — Baslica vücüd organlarini ilgilendiren sükür. Allah (C.C)'in verdigi nimetleri O'na kulluk maksadi ile kullanmak, O'nun emrine aykiri sekilde kullanmaktan sakinmaktir.


Buna göre gözler vasitasi ile yapilacak sükürden biri, müslümanin görülen kusurlarina göz yummak, kulak ile yapilacak bir sükür çesidi de müslüman hakkinda isitilen bir kusuru saklamaktir. Her kim davranis da göz ve kulaga bagislanan nimetlere karsilik olarak yapilacak olan sükür görevleri arasindadir.
Allâh (C.C.)'in tekdirine karsi hosnutluk belirtmek, dilin görevi olan bir sükür çesididir. Nitekim Peygamber'imiz ((s.a.v.).) bir sabah sahabilerden birine:

«Gecen nasil geçti» diye sorar. Sahabi de: «iyi geçti» diye cevap verir. Pey-gamber ((s.a.v.).)'imiz üçüncü seferinde, "Allâh (C.C.)'a hamd ve sükürler olsun, iyi gecti" cevabini alincaya kadar ayni soruyu arka arkaya tekrarlar. Nihayet son cevabi alinca «senden aradigim buydu» diye buyurur.
Eski örnek müslümnlar biribirlerinin halini sormayi geleneklestirmislerdi. Maksatlari Allâh (C.C.)'a sükretmeye firsat hazirlamakti. Böylece hem sükreden ve hem de ona bu imkâni verdigi için halhatir soran birlikte ibadet etmis oluyordu. Yoksa amaçlari, karsi tarafa ilgi ve iltifat gösterip riyakârlik etmek degildi.

Hali sorulan herkes ya sükreder, ya durumundan sikâyet edebilir veya hiç bir cevap vermez. Sükür ile cevap vermek ibadettir. Halden sikâyet ederek cevap vermek, müslümana yakismayan, çirkin bir davranistir. Her seye kadir olan ulu Allâh (C.C.)'i elinden hiç bir sey gelmeyen bir kula sikâyet etmek nasil çirkin olmaz!

Basina gelen belâya katlanmayi beceremedigi ve iradesinin zayifligi kendisini sikâyet etmeye sürükledigi takdirde insanin bu sikâyeti, hiç olmazca. Allâh (C.C.)'a yapmasi daha yerindedir. Çünki belâyi veren de o, giderebilecek olan da O'dur.

Kulun Allâh (C.C.) karsisinda düskünlügünü arzetmesi sereftir, fakat Allâh (C.C.)'dan baskasi önünde sikâyet etmek alçakliktir. Karsindakinin de kendisi gibi âciz bir kul oldugunu gözden kaçirarak bir insanin baskasi önünde zavallilasmasi halinden yakinmasi çirkin bir alçakliktir.

Nitekim Ulu Allah (C.C.) söyle buyuruyor:
«— Hiç süphesiz, siz Allah'i birakip putlara tapiyor ve asesiz güç kaynaklari uyduruyorsunuz. «Allah'i birakip taptiginiz putlar, size hiç bir sey veremezler. Rizki Allah katinda arayiniz, sirf O'na kulluk ediniz, yalniz O'na sükrediniz, O'nun katina döndürüleceksiniz.»

(Ankebût Sûre-i Celilesi: 17)

Ulu Allah (C.C.) buyuruyor ki:

«— Allah'i birakip yardima çagirdiklariniz da sizin gibi kullardir. Eger bu tutumunuzda yanilmiyorsaniz, haydi onlari yardima çagirin da cevap versinler»

(A´raf Sûre-i Celilesi: 194)

Buna göre dil ile sükretmek, sükür görevinin bir çesididir.

Rivayet edildigine göre bir gün bir heyet emevî halifelerinden Ömer Ibni Abdülâziz'i (R.A.) ziyarete gider. Aralarindan bir delikanli ayaga kalkip konusmak ister. Halife, «en yasliniz konussun, en yasliniz» der.

Bunun üzerine ayaga kalkan delikanli «Ey Emirel mü´minin is yasa kalsaydi, müsiümanlar arasinda senden daha yaslisi vardi (onun halife olmasi gerekirdi)» der.

Cevabdan hoslanan halife, delikanliya «Haydi, o halde sen konus» deyince. Delikanli sunlari söyler: «Bizler ne bir sey istemek için ve ne de himaye edilmek için gelen bir heyetiz. Cünki faziletli idaren bize istediklerimizi ulastirdi. Adaletin de bizden korkuyu giderek güvenligimizi sagladi.
Bizler sadece bir sükran heyetiyiz, sana sözlü olarak sükranlanmizi arzedip dönmeye geldik.»

İmam Gazali
Kalplerin Keşfi
« Son Düzenleme: 01 Mart 2009, 00:25:30 Gönderen: mystic »
Ne içindeyim zamanın,Ne de büsbütün dışında;Yekpare geniş bir anın Parçalanmış akışında,
Rüzgarda uçan tüy bile Benim kadar hafif değil.Başım sukutu öğüten Uçsuz, bucaksız değirmen;İçim muradıma ermiş Abasız, postsuz bir derviş;
Kökü bende bir sarmaşık Olmuş dünya sezmekteyim,Mavi, masmavi bir ışık Ortasında yüzmekteyim

Çevrimdışı Lika

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 3892
Ynt: Allaha hamd ve sükür
« Yanıtla #3 : 28 Şubat 2009, 05:49:04 »
Ne içindeyim zamanın,Ne de büsbütün dışında;Yekpare geniş bir anın Parçalanmış akışında,
Rüzgarda uçan tüy bile Benim kadar hafif değil.Başım sukutu öğüten Uçsuz, bucaksız değirmen;İçim muradıma ermiş Abasız, postsuz bir derviş;
Kökü bende bir sarmaşık Olmuş dünya sezmekteyim,Mavi, masmavi bir ışık Ortasında yüzmekteyim