Gönderen Konu: Çiçeklerin Dili  (Okunma sayısı 13919 defa)

0 Üye ve 2 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı mazlum

  • aktif yazar
  • *****
  • İleti: 861
  • Allah'a giden tüm yollar.Kalp lerden gecer.
Çiçeklerin Dili
« : 29 Aralık 2010, 23:52:52 »

Biz Büyük lerimizden duymuş tuk . Her çiçek bir Peygamber'den yada bir .Veli'den Evliyaullah'dan alırmış. Koku'sunu Rengini ve Şeklini .
Buna acık izah. Gül Resulullah efendimizi  Temsil eder Rengi Kokusu Şekli ve Güzelliğiyle .

Hanımeli Çiçeğiyse H.z Ebubekir'den almıştır Kokusunu Rengini Güzelligini .

inşaAllah bu konuda geniş araştırma yapaçagız.

« Son Düzenleme: 30 Aralık 2010, 02:32:26 Gönderen: Rahmani »
Bir harf yeter inan, varsa o evde bir insan.

Dost Ararsan Kendine Bak
Dostun Ağlasını Bulursun
Düşman Ararsan Yine Kendine Bak
Düşmanında Ağlasını Bulursun .
vesselam .

Çevrimdışı mazlum

  • aktif yazar
  • *****
  • İleti: 861
  • Allah'a giden tüm yollar.Kalp lerden gecer.
Ynt: Çiçeklerin Dili
« Yanıtla #1 : 01 Ocak 2011, 10:02:33 »
Çiçekler ve Anlamları . Öncelikle böyle bir'şey nasıl oluşturulmuş ? ona bir bakalım .

Evet Rivayet odur'ki çiçeklerin dili 1600'lü senelerde İstanbulda oluşmaya başlamiş .
Daha sonra eşiyle birlikte İstanbulda yaşayan İngiliz Leydisi Mary Wortley Montagu tarafından ,
İngiltere'de geliştirilmiştir bu dil .

1716 yılında Türkiye'de yaşadığı sırada yazdığı bir Mektupta .Lady Montagu Parmaklarımızı oynatmadan, çiçeklerle tartişa biliriz ,azarlaya biliriz ,dostluk, aşk nezaket mektupları va hatta haber bile göndere biliriz , demiştir .

Daha sonraları ise bu çiçek dili . Fransızlara da ilginç gelince, bu ülkede'de kısa sürede,
800 çiçeğin anlamı belirlenmiş ve böylelikle tüm dünya'da , ortak bir çiçek dili oluşmuştur .

Bizde böyle bir araştırma yaparken , Hem Dünya diline bakarak , Hem İslam ve Tasauf yönüyle bakarak , hemde ecdadimiz Osmanlı Kültürüne bakarak , Siz kardeş'lerimizinde katkısıyla ,
Bir başlan gıç yapalım istedik , Tabiki bizde ve bütün dünyada . Çiçek dendimi akla ilk gelen .
Gül bizde Gül ile başlayalım dedik . H.z . Allah bu çalışmamızda kolaylıklar eylesin ,
Habibi Edibi Kerimine .Salaat ve Selamlar daimen .


Gül
Bir çok Renkte aça bilen ve her rengine , ayrı ayrı manalar ıhtiva edilen , Tasauf bahçe'sininde
ibret ve ilham kaynagı olan , güzel kokusuylada güzellikler ve huzur veren. H.z Allahın ikramı.       

Gül'lün kısaca bir tarihine bakalım  .

Anavatanı Anadolu, İran ve Çin'dir. başka yerlerde de yetişir.

Türkiye'de ise. Isparta deyince aklınıza hemen gül geliyor, gül deyince de Isparta...Nerdeyse bütün bölgenin geçim kaynağı haline gelmiştir gülcülük.Sadece güzelliği değildir revacta olmasının sebebi.
             Reçeli, kolonyası, lokumu, şampuanı, kremi de yapılır aynı zamanda.Isparta'daki gülün hikayesi hakkında birçok söylenti vardır.1880'lere kadar uzanır gülcülüğün geçmişi.

             93harbi diye bildiğmiz 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı'nda şimdi Bulgaristan'da kalan topraklarımızdan kopan binlerce Türk muhacir, Edirne'ye sonra da İstanbul kapılarına yığılır.Göçmenlerin bir kısmı Kızanlık(Rozava Dolina:gül vadisi) yöresindendir.Hiçbirinin yeri yurdu yoktur.Neyle geçindikleri soruldugunda gülcülükle geçindiklerini söylerler.
              Abdülhamid de bu göçmenlerin Isparta yöresine yerleşmelerini söyler.Bunun üzerine Isparta'ya giden göçmenlerimiz farkında olmadan gelecekteki Isparta'nın imajını kurmuştur.

 Gül Peygamberimize (sav) duyulan muhabbetin sembolüdür.
Hadisi Şeriflere bir bakalım .

"Allah Resulünün alnı geniş olup hilal kaşlıydı, kaşları gürdü. Iki kaşı arası açık olup, halis bir gümüş gibiydi. Gözleri pek güzel, bebekleri simsiyahtı. Kirpikleri birbirine geçecek şekilde gürdü... Güldüğünde dişleri çakan şimşek gibi parıldardı. Iki dudağı da emsalsiz şekilde güzeldi... Sakalı gürdü. Boynu pek güzeldi, ne uzun ne kısaydı. Boynunun güneş ve rüzgar gören kısmı altın alaşımlı gümüş ibrik gibi gümüşün beyazlığı ve altının da kırmızılığını yansıtır şekilde parıldardı... Göğsü genişti, göğsünün düzlüğü aynayı, beyazlığı da ayı andırırdı... Omuzları genişti... Kol ve pazuları irice idi. Avuçları ipekten daha yumuşaktı (Huccetü'l İslam İmam Gazali, İhya'u Ulum'id-din, 2. cilt, Çeviri: Dr. Sıtkı Gülle, Huzur Yayınevi, İstanbul 1998, s. 820) ."

Evet bu anlatılan güzellige duyulan muhabbet ve sevgi , Yer yüzünde Gül'e ,Gök'de ise Ay'a benzetilmiştir , bu benzetmeler O Yüce peygambere azbile gelir , nedenmi o Alemlere Rahmet'tir
Ay ve Gül'de onun yüzü suyu hürmetine yaratılmıştır , ama biz beşerin göstere bilecegi daha başka bir şey olmadıgından . Peygamberimizi Ay ve Güle benzeterek ona olan Muhabbetimizi ançak böyle zahiren izah edebiliriz . Yoksa bir beşerin Haddinemi onu anlayıp anlata bilmek .

Gül ve Resulullah . Gül malumunuz kokusu rengi güzelligi ve dikenleri ilede ayrı bir özelligi olan ,
ibret ve heycan dolu bir çiçek .

Gül fazla seçici olmamakla beraber, en iyi bağ toprağı da denilen demiri bol hafif kırmızımsı,kumlu killi toprakta yetişir. Bakir toprakları sever. Fazla asitli,kireçli ve besin açısından zayıf topraklar gül yetiştirmek açısından uygun değildir. Bol gübre veya kompost kullanılarak böyle topraklarda da gül yetiştirmek mümkündür.

Bu topragın özelligine dikkat edilirse , Peyganber fendimizin.Tabiatındaki Üstünlük ahlakındaki
özelligin ibret verici hallerini görmek mümkün ,yani temiz pak bir maya , icinde kötülügü tasımayan kini barındırmayan .Halim bir tabiat .

Gülün Dalları diger çiçeklerin dallarına hiç benzemez , kırılması hiçte öyle kolay degildir ,
ani bir hareketle kırmaya kalksan , yani müşriklerin yaptıgı gibi .Peygamberimizi öldürmeye kast ettiler ,ama ona dokunamadılar , ve peygamberimiz bir avuç topragı okuyub üzerlerine serpince,
Kendilerinden geçtiler , Gülün dikenleride onu hoyratca kırmak isteyenlere karşı onu korur , ve ona saygısızlık edenin canını yakar batar , dikenlerini temizlesen dahi ,
Gülün dallarını veya gövdesini koparmak hiç te öyle kolay degil .Nitekim Peygamberimize zarar veremediler . ve o'na olan muhabbet ve sevgide hiç bir eksilme yok .

Ya Gül'ün  Dikenleri evet Hem gülü korumasıyla ayrı bir mağna taşır , hende gül açmadan diken oluşmasıyla ayrı bir anlam taşır, buda bize peyganber efendimizin nasıl bir mücahadele verdigini gösterir ,
Cahiliye devrinde insanların sapıklık icinde yaşadıgı bir zamanda, bir Peygamber !
Dikenler içinde bir Gül , ama o bütün dikenlere başkaldırıp açtıgı gibi peygamberimizde
Onca düşmana karşı  ve hatta .Yahudi ve hırıstiyanların ,Dua'larında Tevrat ve İncilde
bahsedilen son peygamber Ahmet yada Muhammet hürmetine diye dua ederken !
Peyganberimiz Dünyaya Teşrif edince ,o bizim içimizden olmalıydı Kureyş'den degil deyip, düşmanlıga başlamaları daha.

Peygamberimiz Nubuvetini ilan etmeden başlamıştı ama o Resullah a.s .
Peygamberligini bütün olumsuzluklara ragmen ilan etti Gül gibi açtı .

Aç makla'da  kalmadı bütün Dünyayı Cezbetti ,Kokusu ve Güzelligi Zerafetiyle,
Bu zamanda dün ve yarın'da , Gül gene sevildi gene sevilecek işte bu güzeligi sebebiyle ,
Resulullah efendimisde hep sevilecek bütün güzelligiyle .
o güzelik'ki o koku'ki O nun Adı Ahlakı Muhammediye . Ne Mutlu bu güzellikten nasibi olana

Ecdadimiz Osmanlı padişahı .
Fatih Sultan Mehmet'in resimlerinde kuvvetin simgesi olan kılıç değil sevginin ve barışın simgesi olan gül vardır. O Gülki onda Aşk vardır O Aşk'ki Aşkların en güzeli Allah aşkı vardır .

Birdost Rahmani . Güllerin Reklerine göre kısa kısa manasınıda verecez inşaAlah .
« Son Düzenleme: 01 Ocak 2011, 10:09:27 Gönderen: Rahmani »
Bir harf yeter inan, varsa o evde bir insan.

Dost Ararsan Kendine Bak
Dostun Ağlasını Bulursun
Düşman Ararsan Yine Kendine Bak
Düşmanında Ağlasını Bulursun .
vesselam .

Çevrimdışı mazlum

  • aktif yazar
  • *****
  • İleti: 861
  • Allah'a giden tüm yollar.Kalp lerden gecer.
Ynt: Çiçeklerin Dili
« Yanıtla #2 : 06 Ocak 2011, 07:19:08 »
Kırmızı Gül: aşk, tutku, arzu ve saygı
   
Beyaz Gül: masumiyet, saflık, tevazu ve dürüstlük

Sarı Gül: arkadaşlık, şefkat, mutluluk ve özgürlük   
Siyah Gül: ölüm                 

Yavruağzı Gül: alçakgönüllülük        Turuncu Gül: cazibe ve coşku

Açık Pembe Gül: zerafet, hayranlık ve sempatik düşünceler     
           
Koyu Pembe Gül: minnet ve takdir

Kırmızı-Beyaz Gül: bağlanma ve uyum
     
Kırmızı-Sarı Gül: sevinç ve neşe
                   

Birde Gül'lerin Takdim edildigi , adetlerin sayıların anlamları var.

1 gül: sadelik ve memnuniyet

2 gül: karşılıklı duygular

3 gül: seni seviyorum

7 gül: sana delicesine aşığım

9 gül: sonsuza dek birlikte olacağız

10 gül: mükemmelsin

11 gül: benim kıymetlimsin

12 gül: benim ol!

13 gül: sonsuza dek dostuz

15 gül: gerçekten üzgünüm!

20 gül: sana karşı daima samimiyim

21 gül: kendimi sana adadım

24 gül: ebediyen seninim

25 gül: tebrikler!

36 gül: romantik anların anısına...

40 gül: en saf sevgimi sana sunuyorum.

50 gül: koşulsuz sevgi

99 gül: hayatımın her günü seni sevmekle geçecek

101 gül: sonuna kadar sadığım

108 gül: benimle evlenir misin?

999 gül: seni hayatımın sonuna kadar seveceğim

 Alıntı .Fwmail - Kaliteli içeriğin adresi
« Son Düzenleme: 06 Ocak 2011, 07:32:16 Gönderen: Rahmani »
Bir harf yeter inan, varsa o evde bir insan.

Dost Ararsan Kendine Bak
Dostun Ağlasını Bulursun
Düşman Ararsan Yine Kendine Bak
Düşmanında Ağlasını Bulursun .
vesselam .

Çevrimdışı mazlum

  • aktif yazar
  • *****
  • İleti: 861
  • Allah'a giden tüm yollar.Kalp lerden gecer.
Ynt: Çiçeklerin Dili
« Yanıtla #3 : 19 Ocak 2011, 10:28:48 »

Hanımeli

Hanımeli: Sana olan bağlılığım sonsuza kadar sürecek ,  manasıl verilmiş .

Bu manadan dolayıdır'ki sanırız  Hanımeli ,
Hz. Ebû Bekir'in  Rasûlullah (s.a.s.)''me olan sarsılmaz bağlılıgının nişanesi olarak .
Büyük'ler  tarafından Hanımeli Hz. Ebû Bekir Sıkdık'a  atf etmişlerdir .
 
Kuzey yarım kürede geniş bir alanda doğal olarak yaşarlar ve yaklaşık 200 türü vardır.
Genellikle yazın yeşil, bazı türleri ise her dem yeşildir. Sarılıcı ve çalı formunda olabilirler. Birçok türün çiçekleri çok güzel kokuludur.
Bir harf yeter inan, varsa o evde bir insan.

Dost Ararsan Kendine Bak
Dostun Ağlasını Bulursun
Düşman Ararsan Yine Kendine Bak
Düşmanında Ağlasını Bulursun .
vesselam .

Çevrimdışı muhabbeteri

  • okur
  • *
  • İleti: 98
Ynt: Çiçeklerin Dili
« Yanıtla #4 : 21 Ocak 2011, 19:52:45 »
tesekkürler..
farkli bir paylasim olmus..
"KULUNA HIŞM EYLEMEZ HÜDASI
KULUN ÇEKTİĞİ HEP KENDİ CEZASI"

Çevrimdışı mazlum

  • aktif yazar
  • *****
  • İleti: 861
  • Allah'a giden tüm yollar.Kalp lerden gecer.
Ynt: Çiçeklerin Dili
« Yanıtla #5 : 29 Ocak 2011, 22:39:42 »

Şair, şöyle buyurmuş:
Yoktur bu âb u tâb ne mihr ü ne jâlede
İzhâr-ı kudret eylemiş Allâh şu lâlelede
Demek olur ki: “Şu lâledeki parlaklık ve berraklık ne güneşte, ne de çiğ tanesinde var. Galiba Allah şu lâleyi yaratırken insanlara kudretini göstermeyi istemiş. (veya Lâle kelimesiyle Allah ism-i celali aynı harflerle yazıldığı için lale’ye bakanlar oradan “Allah” adını okurmuşlar.)dır.”
Lâle, her ne kadar atalarımız tarafından Ortaasya’dan getirilde denirse de aslında vatanı kesin olarak belli olmayan bir çiçektir. Kanunî devrinde İstanbul’da büyükelçi olarak bulunan Avusturyalı ünlü seyyah ve yazar O. G. Busbecq, hatıralarında, Batı dillerindeki tulip (Latince tulipa, Almanca tulpe, Fransızca tulipe, İngilizce tulip, İtalyanca tulipano, Rusça tul’pan) kelimesinin Türkler tarafından “tulipan” şeklinde telaffuz edildiğini ve bununda Türklerin başlarına sardıkları “tülbent” ile alakalı bulunduğunu yazarak Avrupa’nın lâleyi Osmanlılar aracılığıyla tanıdığını söyler. Nitekim Anadolu coğrafyası lâleyi Türkler ile tanımış, Roma yahut Bizans ve öncesi kültürlerde lâle ile bağlantılı bir ize rastlanmamıştır.
Lâlenin kırmızı veya pembe renk ile alakası düşünülürse bu ismin la’l (kırmızı / pembe yakut) kelimesinden türediği var sayılabilir.
İran ve (Büyük) Anadolu Selçukluları’nın sanat eserlerinde lâle motifi XII. Asırdan itibaren kullanılmıştır. Anadolu Selçuklu Devleti’nin başkenti olan Konya’daki muhtelif eserlerde lâle motifi yer alır. Türk çini, kumaş, halı, kilim vb. el sanatları örnekleri ile cami, mescit, türbe, medrese, sebil vb. mimari eserlerinin duvarlarında her renkten lâle görmek mümkündür. Taş, maden, tahta, sadef, deri, kumaş vb. eşya üzerine, stilize edilerek işlenmiş lâleler, ayakkabılardan iç mintanlara, şallardan kaftanlara varasıya kadar hemen her türlü giyim malzemesinde de desen olarak kullanılmıştır. Osmanlı’nın lâle ile olan bu dostluğu asırlarca sürmüş ve Avrupa’dan Barok üslubun alınıp klasik şarkkârî desenlerin yerine ikame edilmesine kadar (Bu gelişim Patrona’nın 1730 Ekim İhtilali’nden itibaren tam bir asır sürmüş ve Tanzimat ile iyiden iyiye hissedilmiştir) rölyefler, desenler, minyatürler, nakışlar, tezhibler ve dokumaral ile gündelik hayatın bir parçasını oluşturmuştur. Çünki Osmanlı insanı tıpkı gül ile Efendiler Efendisi’ni hatırladığı gibi lâle ile de Allah’ı hatırlamıştır. Ona göre lâle ismini oluşturan harfler (lam, elif, lam, he), tıpkı hilal (he, lam, elif, lam) gibi Allah lafza-i celalindeki harfler (elif, lam, lam, he) ile de aynıdır. Ebced hesabına göre her üç kelimenin toplamı da 66 rakkamını verir. Bu mazmunu anlatmak üzere pek çok şair beyitler söylemiştir, ancak içlerinde en ünlüsü İzzet Ali Paşa’nın Sultan III. Ahmed vasfındaki medhiyesinin tegazzül matlaı olan şu beyittir:
Mazhar-ı ism-i Celâl olmasa hakkâ lâle
Bulamazdı bu kadar rütbe-i vâlâ lâle
Şöyle demeye gelir: “Hakikate lâle, Celâl olan Allah’ın adının harflerini taşımasaydı bu kadar yüksek mertebeler bulamazdı elbette!”
Lale soğanı, yalnızca bir dal ve bir tek çiçek verdiği için Allah’ın birliğini temsil eder ve şekil itibariyle de tevhid’in sembolü olan elif’e benzer. Bütün bu özellikleriyle lâle Osmanlı toplumunda âdeta kutsallık kazanmış ve Allah’ın varlığını yansıtan özge bir çiçek olarak algılanmış, güzelliğinin sırrı da buna bağlanmıştır. O kadar ki XVII. Yüzyılda güzellerin mücevherat yerine lâle takınarak süslenmesi moda olmuş, lâle yetiştirmek ve şairane isimler taşıyan çeşitlerini koleksiyon olarak aynı bahçede bulundurmak âdeta bir yarış halini almıştır

Lâlenin kokusu yoktur, illa ki renkleri şairleri çıldırtacak kadar müstesna ve hayranlık vericidir. Klâsik Türk Şiirinde Lâle adlı araştırmayı yapan Ahmet Kartal’ın kitabında Akçağ yayınları, Ankara, 1998, 192 s. Lâlenin renkleri, adları, teşbih edilen unsurları vs. şairlerin beyitlerinden süzülerek verilmiştir. İşte lâlenin renkleri: Kırmızı (al, hamrâ, sürh, la’l, la’lîn, kızıl), kebûd (mavi), kibritî (açık sarı), zerd (altın sarısı), duhanî (koyu gri ve siyah), leylakî (mor), sefîd (beyaz), minâ (gök rengi), turuncu ve laciverdî...
Şair ruhu, elbette lâleyi mücerred teşbihlerle isimlendirmekten haz duyacaktır. Nitekim aynı araştırmada lâle isimleri de şöyle sıralanır: Âfitâb-ı gülzâr (gül bahçesinin güneşi), bî-mânend (benzersiz), âsaf-perver (vezir yetiştirmesi), dil-cû (gönül arayan), ferah- âver (ferahlık getiren), feyz-i Hudâ, (Allah’ın bereketi), gül-ruhsâr (gül yanaklı), hüsn-i Hasen (Hasan’ın güzelliği), ikrâm-ı Hak (Allah’ın ikramı), kavs-i kuzah (eleğimsağma), nahl-i erguvân (erguvan fidanı), nâzende (nazlı), necm-i nâdir (nadir görülen yıldız), nîze-i rummânî (nar renkli mızrak), semen-sîma (yasemin yüzlü), şakâyık-ı numânî (kır lâlesi, gelincik), şevk- efzâ (coşku arttıran), tuğ-ı şâhî (padişah tuğu), Yed-i Beyzâ (Hz. Musa’nın beyaz eli), ebr (bulut), mercan, tac, kadeh (peymâne, câmı Cem, sâgar, ayağ, lalîn câm), sürahi, karure (sırça şişe), hokka, külah, kâse, çanak, fanus, micmer, hayme (çadır), otağ, nûn, gamze vb. Bütün bu isimlere bakarak lâlelerin şekillerini zihnimizde canlandırmak mümkündür.
Şairler lâleyi sevgilinin yüzüne, yanağına, dudağına ve taze geline de benzetmişler; âşıkın bağrını bedenini, sînesini, gönlünü ve gözünü de ortasındaki dağlama yarasını andıran siyah leke ile ölçmüşlerdir.
Lâle ki sevgilinin yanağıdır; onu gören gül, güllüğünden utanır; salınışını gören servi salınmayı bırakır. Tıpkı Necatî Bey’in söylediği gibi:
Lâle-hadler yine gülşende neler etmediler
Servi yürütmediler; goncayı söyletmediler

BÜTÜN LALELER 6 YAPRAKLIDIR
Gerçek lâlelerin hepsinde renkli 6 yaprak bulunur. Tac ve dal yaprakları ise yeşildir. Yaprak sayısı altıdan fazla olan katmer laleler daha sonra üretilmiş olup güle benzetilmişlerdir.
Lâleler sonbaharda toprağa soğanlar hâlinde dikilir ve ilkbaharda bir tek çiçek açar. Kışın kendilerini dibe çekmeleri, soğanını ayaza çaldırmamak içindir. Kumlu ve gübreli toprağı severler ve açıldıkları zaman ancak birkaç gün dayanırlar. Gece kapanır, gün ışığında yapraklarını yayarlar. Koklanmaları hâlinde yaprakları erken dökülür.
Lâle ki bir devre adını veren çiçektir, övülmeye lâyıktır. Sözü Edip Ayel’e bırakalım:
Eylül’de melûl oldu gönül soldu da lâle
Lâleyken emel ermedi bahçemde kemâle
Gelmez bu elem neyleyelim fazla suâle
Bir hâile ömrüm ki alınmaz bir kâle
Hülyâ bizi râmeyleyebilmiş ki muhâle
Bir kâküle meyletti gönül geldi bu hâle
Sevdâ denilir düştüğümüz gizli melâle
Bir hâile ömrüm ki alınmaz bile kâle
Bülbül edemez belki de şâir gibi nâle
Yıllar eriyor ağladığım gülle zevâle
Son darbeyi vursaydı ecel bâri mecâle
Bir hâile ömrüm ki alınmaz bile kâle
Vaktiyle XVI. Yüzyılda Viyana’da yetiştirilmeye başlayan lâle bugün bütün Avrupa’yı etkisine almış gibidir. Artık Hollanda’daki lâle sevgisi neredeyse çılgınlığa (Tulipomania) varacak derecelere gelmiş; Kanada’nın Ottova kentinde her Mayıs adında lâle festivali düzenlenir olmuştur. Çok şükür ki lâle yeniden medeniyetimize merhaba diyor.
Lâleyi önemseyenlere selam olsun...

İSKENDER PALA’nın Kaleminden . Alıntıdır
Bir harf yeter inan, varsa o evde bir insan.

Dost Ararsan Kendine Bak
Dostun Ağlasını Bulursun
Düşman Ararsan Yine Kendine Bak
Düşmanında Ağlasını Bulursun .
vesselam .

Çevrimdışı mazlum

  • aktif yazar
  • *****
  • İleti: 861
  • Allah'a giden tüm yollar.Kalp lerden gecer.
Ynt: Çiçeklerin Dili
« Yanıtla #6 : 08 Şubat 2011, 17:18:53 »



KIRMIZI KARANFİL: Bulunduğu ortama göre anlamı sürekli değişmektedir. Kırmızı Karanfil, "sevgi ve kalbimi kırdın" anlamına da gelmektedir. Kırmızı karanfilin çokluğu iki anlamın bütünlüğünü de bir araya getirmektedir. Biliyorsunuz cenaze çelenklerde kırmızı karanfilin çok olması ise, "seni çok seviyorum ama bu dünyadan gitmeyle kalbimi çok kırdın. Şimdi çok mutsuzum" anlamına geldiği de ifade edilmektedir. Sevgililerin birbirlerine açık kırmızı renkli karanfil vermeleri "karşısındaki kişiyi çok sevdiği" anlamına gelmektedir. Koyu karanfil verirse, "bir nedenden dolayı kalbinin kırıldığı" anlamını geldiği ve çiçeği verdiği kişinin bu sevgiyi kazanması için gayret göstermesi gerektiğini belirtir


BEYAZ KARANFİL: Beyaz renk saflığın ve temizliğin simgesi durumundadır. Beyaz karanfil'de "temizlik ve saflık" anlamına gelmektedir. Dostluk ve arkadaşlığın temiz yüzünü göstermektedir. Bu tarz dostluk ve arkadaşlıklarda karanfiller gönderilir. Bazı ülkelerde ve illerde gelin arabası süslemesinde beyaz karanfil kullanılmasının amacı ise "temiz ve saf güzelliklere açık" bir aile kurulmasını temenni anlamına geldiği niteliğinde kullanılmaktadır.


PEMBE KARANFİL: Karanfil dünyada olduğu gibi Türkiye'de de farklı anlamlar taşımaktadır. Pembe karanfil aslında duyguların en içtenliğini anlatmaktadır. Bir başka anlam taşıyan çiçeğin yanında veya içerisinde pembe karanfil yer alırsa o çiçeğin sevgi ve içten olduğunu anlatır. Şayet ayrılmış iseniz ve başka birisiyle birlikteyseniz dost kalmak gerektiğini anlatmak istiyorsanız pembe karanfil, "seni unutmayacağım" anlamına gelmektedir

Karanfil Çiçeği

Karanfiller (bahçe karafilleri)(Dianthus petraeus) karşılıklı, ensiz, sivri yapraklı, düğüm düğüm ince saplı otsu bitkilerdir. Dalcıkların ucunda tek tek ya da topluca bulunan çiçekleri beyaz, pembe ya da kırmızı renklidir. Her çiçek bir çanakçık oluşturan dört burgu yaprakçığıyla belirgindir. Bahçe karanfili en ünlüsüdür. Bu karanfilin katmerli, yarı katmerli, alacalı ve hoş kokulu pek çok çeşidi vardır. Çok yıllık bir bitki olan bu karanfil türü kesme çiçek elde etmek için özellikle seralarda yetiştirilir ve çelikle üremesi sağlanır. Bahçe çeşitleri genellikle fideyle çoğaltılır ve iki yıllık ya da çok yıllık bitkiler gibi yetiştirilir. Kır karanfili (Dianthus plumarius) çim gibi sık biten, çok zarif küçük çiçekli ve ince saçaklı taç yapraklıdır. İki yıllık ya da yıllık olan Çin karanfili (diantus sinensis) çok değişik çiçekli bir bitkidir. İki yıllık ya da çok yıllık bir karanfil türü olan kıllı karanfil ya da hüsnü Yusuf olarak da bilinen (Diantus barbatus) sap ucunda şemsiye biçimde toplu küçük çiçekler açan bir türdür.

Karanfil çiçekleri balgam söktürücü ve öksürük kesici olarak infusyon ya da şurup halinde kullanılır. Karanfiller çoğunlukla kuzey yarı kürenin ılıman bölgelerinde, özellikle Akdeniz havzMemleketimizde yabani olarak oldukça yaygın olan pembe, beyaz veya kırmızı renkli, hoş kokulu otsu bir süs bitkisi. Karanfil daha çok ilkbaharda bir kısmı da sonbaharda çiçek açar. 20-40 cm boylarındadır. Kültür formları, seralarda yetiştirilebilmektedir. Bunlar yabanilerden daha iri, daha gösterişlidir. Ayrıca katmerli olanları da yetiştirilebilmektedir. Seralarda her mevsim yetiştirilmesi mümkün olabilmektedir. Daldırma veya çelik usulüyle üretilmektedir. Bol güneş ister, gübreli ve kuvvetli toprakta iyi yetişir.

Kullanıldığı yerler: Çiçekler arasında en çok satılan süs bitkilerinden biridir. Karanfilin Türkiyede 66 türü yabani olarak yetişmektedir.
asında yetişen bitkilerdir. 80 kadar cinsi 2000 den fazla türü vardır.

Alıntı.
Bir harf yeter inan, varsa o evde bir insan.

Dost Ararsan Kendine Bak
Dostun Ağlasını Bulursun
Düşman Ararsan Yine Kendine Bak
Düşmanında Ağlasını Bulursun .
vesselam .

Çevrimdışı mazlum

  • aktif yazar
  • *****
  • İleti: 861
  • Allah'a giden tüm yollar.Kalp lerden gecer.
Ynt: Çiçeklerin Dili
« Yanıtla #7 : 20 Şubat 2011, 16:24:42 »
Kar Delen Çiçek'leri
Kardelen çiçeği resimleri
Kardelen çiçeğinin özellikleri
Kardelen çiçeğinin faydaları

Kardelen çiçeği Kuzey ve Doğu Anadolu’da yetişen ve ilkbaharda beyaz renkli sarkık çan biçimde çiçekler açan soğanlı bir bitki türüdür. Karlı günlerde çiçek verdiği için “yılın ilk çiçeği” denen kardelen ilk botanikçiler tarafından soğanlı menekşe olarak tanımlanır.

Botanik bilimindeki adıyla Galanthus Nivalis yani kardelen kara benzeyen süt çiçeği anlamına gelir. Üstelik kardelen sadece karda değil tüm şartlar sağlandığında su üzerinde bile çiçek açabiliyor. İngiltere’nin ünlü bahçelerinde sıkça rastlanan bu çiçek eski zamanlardaki bahçe düzenlemelerinin ayrılmaz bir parçasıydı. Soğuk ve karlı kış günlerinde bile çiçek verebilmesi ve dayanıklılığı sayesinde peyzaj mimarlarının listesinde ilk sıralarda yer alıyordu.

Kardelenin faydaları

Bu bitkinin otsu kısmı kalp kuvvetlendirici midevi ve adet söktürücü etki gösterir. Yumrusundan yapılan lapa çıbanları olgunlaştırmaya yarar. Yumrularından elde edilen galantamin son yıllarda kas uyarıcı olarak özellikle çocuk felci hastalığında kullanılmaya başlamıştır.

Galanthus elwesii adlı kardelen türü 1874 yılında İzmir’in dağlık bölümlerinde bulunmuş ve botanik bilimine tanıtılmış. O günden sonra yapılan çalışmalarda çiçeğin ükemizde 10′a yakın türü olduğu keşfedilmiş. Kardelenin Anadolu’ da bir kaç türü yetişir bunlardan bazıları galanthus nivalis glanthus elwesii galantus latifolius’dur. Yaklaşık 900-1800 metre yükseklikte ve nemli humuslu toprakta kolayca yetişebilen eksi 15 derece sıcaklıktan bile etkilenmeyen bu dayanıklı çiçekler ocak ayından mart sonuna kadar çiçek açabiliyor. Ülkemizden ihraç edilen soğanlı bitkiler arasında ilk sırada bulunan kardelen bu kategorinin belki de en çok tanınan çiçeklerinden biri…
Alıntı.
Bir harf yeter inan, varsa o evde bir insan.

Dost Ararsan Kendine Bak
Dostun Ağlasını Bulursun
Düşman Ararsan Yine Kendine Bak
Düşmanında Ağlasını Bulursun .
vesselam .

Çevrimdışı Günbatımı

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 2490
  • Görelim Mevlâ'm neyler, neylerse güzel eyler...
Ynt: Çiçeklerin Dili
« Yanıtla #8 : 20 Şubat 2011, 22:52:37 »
Çok güzeller, teşekkürler...
Dua'sız üşürmüş yürekler!
Sana bir dua eden olsun, senin de bir dua ettiğin...
Bilmezsin hangi kırık gönlün duasıdır karanlıklarını aydınlatan,
Sana ummadık kapılar açan.
Bilmezsin kimin için ettiğin duadır, seni böyle ayakta tutan...


Hz. Mevlana