Gönderen Konu: Çocuğunuz İsminin Psikolojik Kurbanı Olabilir  (Okunma sayısı 5031 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı İsra

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 7482
Çocuğunuz İsminin Psikolojik Kurbanı Olabilir
« : 27 Ekim 2009, 04:26:42 »

Kişinin kullandığı ismin fonetik melodisi insan ruhunda rahatsızlık oluşturuyorsa ya da kişinin taşıdığı isim o toplum tarafından hoş karşılanmıyorsa veya kişinin taşıdığı ismin manası negatiflik içeriyorsa, bu durumda o kişi bir ömür boyu kendisine her hitap edilişteki ruh dalgalanmasını, kendisine bakanların gözünde de negatif anlamları farkında olmadan üzerinde taşıyacaktır demektir.

 
Sanırım ortaokul birinci sınıfa gidiyordum… Dersimiz “müzik”ti ve bütün öğrencilerin “sinir” olduğu müzik öğretmenimiz, bizlere “flüt” çalmasını öğretmeye çalışıyordu birkaç haftadır...

O gün, notalarını öğrendiğimiz “Üsküdara gider iken” isimli parçayı çalmak üzere sırayla tahtaya kalkıyor ve sınıfın karşısına geçerek flütümüze üflüyorduk.

Ancak, bir süre sonra sınıfımızın içinde garip bir gülme krizi başladı. Tahtaya kalkıp flütü üfleyen arkadaşlar bir türlü flütten ses çıkartamıyor, kendilerini zorluyor, zorluyor ve sonra da gülme krizine girip, öğretmenimizden işittiği azarla yerine oturuyordu.

Ben başlangıçta ne olduğunu anlamadım. Ta ki kendim de tahtaya kalkıp sınıfa doğru yüzümü çevirip sınıf arkadaşlarımdan bir grubun bir kâğıdın üzerine yazdıkları “LİMON” yazısını okuyuncaya kadar…

Flütü dudaklarıma değdirdim, tam üfleyeceğim, aman Allah’ım dilimin altında “ekşimsi” bir tat ve ağzımda bir garip kıpırdanma… Hani derler ya “Ağzının suyu akıyor” diye, işte tam öyle bir şey… Başımı kaldırıp kıkır kıkır gülen arkadaşların elindeki “LİMON” yazısına baktıkça ağzımın suyu akıyor ve üfleyeceğim flüte bir türlü istediğim gibi üfleyemiyordum. Beni de bir gülme krizi alınca zaten kaşları çatık halde bekleyen müzik öğretmeni “geç yerine” diye seslendi.

Ben mahcup olmuş, sınıf da kahkahaya boğulmuştu. Bir kelimenin, insanın vücut kimyasını nasıl da değiştirdiğinin şahidi olmuştum, tabi karşılığında zayıf not alarak... Peki, ne olmuştu da bir “LİMON” yazısı vücut kimyamızı değiştirmişti.

 
Söz bir büyüdür

Gündelik yaşantıda insanın işittiği her bir kelime, gördüğü her bir olay ruhunda farklı etkilere sebep olur. Psikolojik rahatsızlıkları bulunan bir kişiyle psikolog arasında gerçekleşen terapi görüşmelerinin kişinin ruhundaki düğümlerin çözülmesine, içinden çıkamadığı birtakım sorunların kaybolmasına nasıl da yol açtığını bilmeyen yok gibidir. Çünkü söz bir büyü tesirindedir, hitap edilen kişiye bir ok gibi saplanır, onun ruhunda birtakım dalgalanmalara neden olur.

Birtakım kelimeler vardır ki, insan o kelimeyi duyduğu an –tıpkı benim “limon” kelimesini ruhumda hissetmem gibi– vücut otomatik bir tepki verir. Yoklayın lütfen kendinizi; “yağmur” kelimesinin ruhunuzda oluşturduğu dalgalanma ile “fare” kelimesinin ruhunuza gönderdiği sinyal aynı mı? Veya “çiçek” kelimesinin ruhta oluşturduğu etkiyle “diken” kelimesinin ruhta oluşturduğu etki aynı mı? Tabii ki değil… Çünkü her bir kelime kendine has bir de ruh taşır. Bir “çiçek” kelimesinin ruhu ile bir “diken” kelimesinin ruhu birbirinden farklıdır.

Peki, bir kelime üzerinde taşıdığı ruhu nasıl edinir? Bir kelimenin ruh elbisesi giymesi üç unsurla oluşur: Bunlardan birincisi o kelimenin kullanıldığı toplumda o kelimeye yüklenmiş anlamla şekillenir. Yani aslında her bir kelimeye o kelimeyi kullanan toplum tarafından “ruh elbisesi” giydirilir. Örneğin “çiçek”kelimesini İngiltere’de kullanmış olsak bu kelimeyi duyan kişinin ruhunda oluşan etki Türkiye’deki bir insanın ruhunda oluştuğu etkiden farklıdır.

Bir kelimenin taşıdığı ruh ikinci olarak o kelimenin çıkış melodisiyle de etkinlik kazanır. Örneğin dünyada kabul görmüş bir gerçek vardır ki, Fransızca kelimelerin melodisi ile Almanca kelimelerin melodisi birbirinden farklıdır. Almanca bilmeyen bir kişi Almanca konuşulan bir ortama girse, konuşulan konu çok muhabbet dolu bir konu olsa bile, o konuşmayı dinleyen kişi muhtemelen tartışma yapılıyor gibi hissedebilir. Çünkü Almanca kelimelerin melodisi kulağa “hırçınlık ve agresiflik” çağrıştırmaktadır. O nedenle olsa gerek ki “Bir askere emir vermek için en güzel lisan Almanca lisanıdır” denilmektedir. Tıpkı bunun gibi, Fransızca bilmeyen biri Fransızca tartışmaların yapıldığı bir ortama kulak kabartsa, duyduğu kelimelerdeki melodik yapı ona tartışma havası değil, güzel sözlerin sarf edildiği yanılgısını oluşturabilir.

Ve yine bilinen bir gerçek var ki; Kur’an-ı Kerim’in okunuşu sırasında kulağa gelen o eşsiz melodi veya ezan okunurken kelimelerin yüklendiği o ince tını –ne anlama geldiğini dahi bilmeden– birçok kişinin Müslüman olmasına vesile olmuştur.

Bir kelimeye ruh elbisesi giydiren üçüncü etken ise, o kelimenin çağrıştırdığı anlamdır. Örneğin bir “ateş” kelimesi yangını, yanmayı, acıyı çağrıştırdığı için “ateş” kelimesinin taşıdığı ruh insan ruhunu rahatsız edici olabilir. Ya da, “iğne” kelimesinin insan ruhundaki tesiri “iğne” kelimesinin taşıdığı anlamla da birebir ilgilidir. Tıpkı bunun gibi, bazen isim başlangıç itibariyle çok normal olsa da, zaman içinde o kelimenin çağrıştırdığı anlam farklılaşmış olabilir. Örneğin rahmetli Kemal Sunal’ın “İnek Şaban” filminden dolayı “Şaban” ismi başlangıçta güzel bir anlam taşıyorken, bu filmin gösterime girdiği andan itibaren farklı anlamlar çağrıştırmaya başlamıştır.

İnsan kullandığı isimle bazen eziyet çeker

Tüm bunları söyledikten sonra insanların üzerlerinde taşıdığı isimlere baktığımızda, gördüğümüz manzara gerçekten çok ürkütücü ve düşündürücüdür. Zira mademki “söz bir büyü” tesirinde kuvvetli oklarla insan ruhuna saplanmaktadır, psikolojik rahatsızlıkların aşılmasında kelimelerin gücünden faydalanılmaktadır, o halde bir insan bir ömür boyu boynunda taşıyacağı kendine ait sözün yanlış seçilmesinin psikolojik kurbanı olabilir. Kişinin kullandığı ismin fonetik melodisi insan ruhunda rahatsızlık oluşturuyorsa ya da kişinin taşıdığı isim o toplum tarafından hoş karşılanmıyorsa veya kişinin taşıdığı ismin manası negatiflik içeriyorsa, bu durumda o kişi bir ömür boyu kendisine her hitap edilişteki ruh dalgalanmasını, kendisine bakanların gözünde de negatif anlamları farkında olmadan üzerinde taşıyacaktır demektir.

Bunun tersi düşünüldüğünde bir insan bir ömür boyu boynunda taşıyacağı kendine ait sözün doğru seçilmesinin psikolojik zengini de olabilir. Kişinin kullandığı ismin çıkış melodisi insan ruhunda bir rahatlama oluşturuyorsa ya da kişinin taşıdığı isim o toplum tarafından hoş karşılanıyorsa veya kişinin taşıdığı ismin manası pozitiflik içeriyorsa, bu durumda o kişi bir ömür boyu kendisine her hitap edilişteki ruh dalgalanmasını, kendisine bakanların gözünde de pozitif anlamları farkında olmadan üzerinde taşıyacaktır demektir.


İsim tekrarı ile oluşan mistik tesir

Aslında her insan kendi isminin zengini veya kurbanıdır. Kaderine tesir eden çok önemli bir güçtür taşıdığı isim. Çünkü o isim ve o isimle birlikte anılan ruh, kişiyi bir ömür boyu tesir altında tutacaktır. Bir insanın yaşamı boyunca en çok duyduğu kelimenin kendi ismi olduğu düşünülürse, taşıdığı ismin ne kadar önemli olduğu daha iyi anlaşılır. Zira bir kelime ne kadar çok tekrar edilirse, o kelimenin taşıdığı ruh o kişiye daha kuvvetli tesir eder.

Bunu bir başka örnekle daha izah edecek olursak, örneğin bütün dinlerde birtakım kelimelerin tekrarı ile ibadet yapıldığı bilinmektedir. Artık modern psikoloji de kabul etmektedir ki, kişiler birtakım kelimeleri –ve tabi o kelimelerin bağlı olduğu ruhu– ne kadar çok hisseder ve ne kadar çok tekrar ederse, kullanılan kelimenin ruhu o kişinin ruhuna çok ciddi tesir oluşturmaktadır. Örneğin “Allah” kelimesinin sık sık tekrar edilmesi ile kişinin ruhunda oluşan “dinginlik” ve “huzur” gözle görülen bir gerçektir. Zira “Allah” kelimesinin ruhunun o kişinin ruhuna teması belli bir etkileşimi de beraberinde getirmektedir.

Hatta Hindistan gibi büyü ve büyücülüğün çok meşhur olduğu bazı ülkelerde yine birtakım mistik kelimelerin tekrarı ile büyücülük yapıldığı bilinmektedir.

Tüm bu bilinenleri yeniden yan yana getirdiğimizde görülmektedir ki insanın taşıdığı “isim”ler ve “sıfat”lar o kişinin karakterinin oluşmasında büyük rol oynamaktadır.

Sanırım bu açıdan olsa gerek ki, İslam dini anne-babalara çocuklarına koydukları isimlere ayrı bir önem verip, çocuğa “uygun” ve “güzel” isim koymanın anne-baba hakkı olduğunu vurgulamaktadır.

 
Her “güzel” isim, “uygun” olmayabilir

Tabii ki her ebeveyn kendince çocuğuna uygun bir isim koyduğunu düşünür. Ancak burada bir noktanın altını çizmekte fayda var ki, o da çocuğa konulmuş olan her güzel isim, çocuğa uygun isim olmayabilir.

Türkçe’ye girmiş olan motive edici isimlerden örneğin, “Yiğit”, “Aslan”, “Yüce” gibi isimlerin çocuğun ruhunu her an aşırı tetiklediği bilinmeli, bu isimlerin gereğini yerine getirmeye çalışan çocukların her an ismiyle tetiklendiğini ve isminin gereklerini sergileyebilmek için çırpınma riskinin bulunduğunu bilmek gerekir. Hatta çocuğun ismiyle çocuk arasında bir uyumsuzluk da var ise bu da tüm bunların üstüne çocuk ruhunda ayrı bir yıpratıcılık taşır.

Örneğin, boy ve kilo itibari ile “cılız” olan bir çocuğa “Yiğit” isminin kullanılması o çocuğun bir ömür boyu ruhen çelişki içinde kalacağı veya isminden kaynaklanan aşırı tetiklenme haliyle “anlamsız” yiğitlikler sergileme riskinin oluşacağını anne-babalar bilmelidir… Böylesi bir çocuk için, fiziksel olarak güçsüz olsa da, beline koyduğu bir silahla yiğitlik sergilemeye çalışması, taşıdığı bir bıçakla kendini teselli etmeye çalışması bu çerçevede düşünülmesi gerekir.

 
Çocuğa tercih edilecek isimler

Çocuk için tercih edilecek isimler, daha önce yaşamış ve güzel örnekler sergilemiş insanların isimleri arasından seçilmesi çok daha uygundur. Daha önce yaşamış olan insanlık adına güzellikler sergilemiş insanların isimlerini çocuklara koymak, Allah’ın isimlerini çocuklara koymak gibi değildir. Zira “Allah’ın isimlerinin çocuklara verilmesi” başlığı altında izah edildiği gibi Allah’ın isimlerini koymakla çocuk, bir “imkânsıza” veya “sınırsızlığa” doğru sürüklendiği halde, daha önceki dönemlerde yaşamış ve ismi güzelliklerle anılan bir insanın ismi çocuğa konularak o insanın “insan olarak” başardığı güzel işler çocuğa örnek olarak sunulabilir. Zira böylesi bir yöntemle, çocuğa sunulan örnek şahıs, insan olmanın gereği olarak yanlışları ile doğruları ile insan ruhuna daha uyum içinde olacak, cansız varlık, hayvan ve eşyanın insan ruhuna uyumsuzluğunun önüne geçilmiş olacaktır…

 
İsim, ruhun tetikçisidir

Özet olarak diyebiliriz ki, bir anne-baba, çocuğuna koyduğu isimle çocuğunun bir ömür boyu çağrılacağını ve aynı ismin üzerindeki ruhla bir ömür boyunca ruhsal temas sağlayacağını ve o ismin anlamıyla çocuğu bir ömür boyu her an tetikleyeceğini unutmamalıdır.

Bu açıdan bakıldığında çocuklara konulacak isimler, “güzel” ve “uygun” isimler olmalıdır. Genel anlamda çocuğun ve insanın ruhuyla barışık ve eşgüdüm sağlayacak karakterde olmalıdır.

Kulağa ne de hoş geliyor diye isim koymak, Kur’an’da geçiyor diye Allah’ın isimlerini ve sıfatlarını insanın sırtına yüklemek veya şu eşyaya benzesin ya da şu hayvanın şu güzel özelliğini taşısın diye çocuklara isim koymak psikolojik açıdan doğru değildir.

 
Allah’ın isimlerinin çocuklara verilmesi

Çocuğa kullanılan isimlerin çocuğun ruhuyla uyum içinde olmasının altını çizerken bir hususun mutlak surette dikkate alınması gerekir. Birçok anne-baba çocuklarına “güzel” isim koyarken çocuk ruhuyla “uyumsuz” isimler de tercih etmektedirler. Bu isimlerin başında da Allah’ın (c.c.) “güç”, “kudret”  ve “azamet” ifade eden isimleri gelmektedir. İnsan ruhunun kaldıramayacağı böylesi isimleri kullanmak –dinî açıdan uygun olup olmaması bir yana– psikolojik açıdan da doğru değildir.

Ruhunda bir “kuzu” gibi sessiz ve sakinlik taşıyan insana bir ömür boyunca “Aslan” diye hitap etmek nasıl ki o insana ciddi bir ikilem ve eziyet oluşturacaksa, bir çocuğa Allah’ın azamet ifade eden isimleriyle seslenmek de bundan daha büyük bir yanlıştır. Çünkü Allah’ın isimleri insanı ulaşılması imkânsız bir noktaya doğru tetikler, bu ise insanı ya negatif veya pozitif anormal davranışlara sürükleyebilir.

Örneğin; Samet ismi… Samet ismi Allah’ın isimlerinden bir isimdir ve anlamı;  “hiçbir şeye muhtaç olmayan, ama her şeyin ona muhtaç olduğu zat” demektir. Böylesi bir ismi üzerinde taşıyan çocuğun fıtratı bu isim ile “pozitif olarak tetikleniyorsa” bu çocuğun “kibirli” veya “kendini beğenmiş” olmaması işten bile değildir. Bir çocuğun ruhuna günde onlarca defa “Samet” diye seslenmek, tıpkı uzun mesafe koşucusu bir atletten saatte100 kilometre koşması için tribünlerden tezahürat edilmesi demektir. Yeryüzünde hiçbir atlet yoktur ki saatte 100 kilometre koşabilsin ve yeryüzünde hiçbir insan yoktur ki kimseye muhtaç olmadan yaşayabilsin…

Peki,  bu durumda kalan bir kişide hangi davranış sapması beklenilebilir? Veya soruyu şu şekilde değiştirirsek, “Kendisine her an ‘Hadi daha hızlı, daha hızlı koş’ diye tezahürat yapılan bir atletten hangi davranış sapması beklenilebilir?” Böylesi bir atlet saatte 100 kilometre koşamayacağını hesap edemediği için bu beklentilere karşılık verebilmek için daha çok performans, daha aşırı çalışma sergileyecek ve fakat ne kadar sergilerse sergilesin saatte 100 kilometre koşamayacağı için hep hüsranla geriye dönecektir.

Kendisine devamlı olarak “Hiç kimseye ihtiyacın yok” diye telkinde bulunulan bir insan da, bunun böyle olabilmesi için garip bir bilinçaltı çaba sarf edecek ve asla da bunu başaramayacağı için ulaşabileceği en son nokta ancak “kibir” ve “gurur” noktası olacaktır. Çünkü kimseye muhtaç olmama insana ait bir özellik olmadığı için, insan kimseye muhtaç olmayayım diye uğraşırken, kimseden yardım almamaya kendini motive ederken, herkesin kendisinden daha aşağıda olduğunu bilinçaltında kendine fısıldarken farkında olmadan bulunduğu makamın “kibir ve gurur” makamı olması çok muhtemeldir.

Bunun tam tersi olarak, eğer bu atlet, kendisinin saatte 100 kilometre koşamayacağını anladığı ve kabul ettiğinde ve fakat tribünlerdeki bitmek bilmeyen tezahüratlara artık karşılık veremeyeceğini anladığında artık belki pes edecek ve yarışmayı terk edecektir. Aslında bu atlet belki saatte 100 kilometre değil de dünyanın en iyi koşucusu olarak saatte 10 kilometre koşabilme yeteneğine sahip olsa dahi bu yeteneğini böylesi bir atmosferde sergileyemeyecektir. Tıpkı bunun gibi, Samet isminin ağırlığına yenik düşmüş olan bir çocuk da belki kendisi insanlık adına birçok ihtiyaçları giderecek buluşlar yapabilme yeteneğine sahipken, kendisinden beklenilenleri veremeyeceğini anladığında yapabileceklerini de yapmaktan beri duracaktır.

Örnekleri çoğaltmak mümkün… Sultan, Nur, Rahman ya da Rahim gibi isimler  “güzel” olsa da insan ruhuna “uygun”luğu noktasında bir kere daha düşünülmesi gereken isimler olduğunu hatırlatmakta fayda var. Eğer mutlaka bu isimler kullanılmak istniyorsa başına “kul” manasına gelen “Abd” kelimesi eklenmelidir. Abdurrahman, Abdurrahim gibi…


Cansız varlıklar ve hayvan isimleri ile çocuklara hitap etmek

Bazı anne babaların, çocuklarına hayvan isimleri koyarken, o isimlerin bir hayvana da ait olduğunu düşünmeden ancak o hayvanın güzel bir yönünü hayal ettiği ve toplumda da sık kullanıldığı için bu isimleri tercih ettiği bilinen bir gerçektir. Ancak her ne olursa olsun, bir hayvanın ismi insana yüklendiğinde, o insanın ismini taşıdığı hayvanın sıfatını taşımak için kendinde bir aşırı motivasyon içine gireceği açıktır. Kuzu gibi bir ruha sahip olan Kurt isimli çocuk veya sessiz sakin bir ruha sahip Kartal isimli çocuk veya bunların tam tersi olarak yırtıcı ve parçalayıcı bir karakteri bulunan Ceylan isimli bir çocuğun yanlış ve belki de imkânsız bir motivasyonla motive edildiği açıktır.

Bununla birlikte birtakım cansız varlık isimleri de vardır ki, bunlarla da çocuğa hitap etmek doğru değildir. Örneğin, ruhunda cıvıl cıvıl ve sosyal olan bir çocuğa “Kaya” ismini koymak ne kadar doğrudur? Evet, belki anne babalar çocuklarına yaşamlarında “Kaya gibi sert olsun, yıkılmasın” diye bu ismi koyuyor olabilir veya bu ismin kulağa hoş gelen fonetik yapısından dolayı anne-babalar bu ismi tercih ediyor olabilir, ancak kullanılan isme ait sıfat ve özelliklerin çocuğun ruhunda negatif tetiklemelere neden olacağı unutulmamalıdır.

Uzaman Pedegog
Adem Güneş


Çevrimdışı efsanef

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 283
Ynt: Çocuğunuz İsminin Psikolojik Kurbanı Olabilir
« Yanıtla #1 : 13 Ağustos 2011, 06:43:15 »
peygamber efendimizin sevdiği ve sevmediği isimler hadislerle

112 – Ebu’d-Derdâ (radıyAllahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdu ki: “Sizler kıyamet günü isimlerinizle ve babalarınızın isimleriyle çağırılacaksınız öyleyse isimlerinizi güzel yapın”

Ebu Dâvud, Edeb 69, (4948).

113 – İbnu Ömer (radıyAllahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Allah’ın en ziyade sevdiği isimler Abdullah ve Abdurrahman’dır.”

Müslim, Âdâb, 2, (2132); Ebu Dâvud Edeb 69, (4949); Tirmizî, Edeb 64, (2835).

114 – Ebu Vehb el-Cüşemî (radıyAllahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Peygamberlerin isimleriyle isimlenin. Allah’ın çok sevdiği isimler Abdullah, Abdurrâhman’dır. En sâdık olanları da Hâris ve Hemmâm isimleridir. En çirkinleri de Harb ve Mürre isimleridir”

Ebu Dâvud, Edeb 69, (4950). Metin Ebu Dâvud’a aittir, Nesâî’de muhtasar olarak kaydedilmiştir (Hayl 3 (6, 218, 219)).

115 – Ebu Hüreyre (radıyAllahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Allah katında en düşük (ahna’) isim Melikü’l-emlâk (mülklerin mâliki) ismidir. Allah’tan başka Mâlik yoktur.”

Süfyân merhum dedi ki: Şâhân Şâh bunun örneğidir.

Ahmed İbnu Hanbel merhûm dedi ki: “Ebu Amr merhum’a, ahna’ne demek diye sordum, bana “en düşük” diye cevap verdi.

Buhârî, Edeb 114; Müslim, Edeb 20, (2143); Ebu Dâvud, Edeb 70, (4961); Tirmizî Edeb 65, (2839).

116 – Müslim’in bir diğer rivayetinde şöyle buyrulmuştur: “Kıyamet günü, Allah’ın en ziyade kızacağı en kötü kimse, adı Melikü’l-emlâk (Şehinşâh) olan kimsedir. Allah’tan başka Mâlik yoktur.”

(Adâb 21)

117 – Hz. Câbir (radıyAllahu anh) anlatıyor: “Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) Ya’la, Bereket, Eflah, Yesâr, Nâfi ve benzeri isimlerin kullanılmasını yasaklamayı arzu etmişti. Sonra onun bu mevzuda sükut ettiğini gördüm. Sonra da yasaklamadan vefat etti.”

Bu hadisi Müslim, Âdab 13, (2138); ve Ebu Dâvud, Edeb, 70, (4960) rivayet ettiler. Hadisin metni Müslim’e aittir.

Ebu Dâvud’un rivayetinde şu ziyade mevcuttur: “…Zira kişi “Bereket burada mı?” diye sorar da “hayır yok!” diye cevap verirler.”

118 – Hz. Ömer (radıyAllahu anh)’in azadlı kölesi Eslem anlatıyor: “Hz. Ömer (radıyAllahu anh), bir oğlunu Ebu İsa künyesini kullandığı için dövdü. Öte yandan Muğîre İbnu Şu’be (radıyAllahu anh), Ebu İsa künyesini kullanıyordu. Hz. Ömer (radıyAllahu anh) ona “Ebu Abdillah künyesini kullanman sana yetmez mi?” dedi. Muğîre: “Bana Ebu İsa künyesini takan Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)’dir” cevabını verince, Hz. Ömer: “Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)’in geçmiş gelecek bütün günahları affedilmiştir. Biz ise bundan böyle sıkıntıdayız” dedi. Ölünceye kadar Muğire’yi “Ebu Abdillah” diye künyeledi.

Ebu Dâvud, Edeb 72, (4963).

119 – Yahya İbnu Sa’îd (radıyAllahu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) bol sütlü bir deve hakkında: “Bunu kim sağacak?” diye sordu. Bir adam ayağa kalkmıştı ki Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) “İsmin ne?” dedi. Adam: “Mürre (acı)!” deyince, ona: “Otur!” dedi. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) tekrar “Bunu kim sağıverecek?” diye sordu. Bir başkası ayağa kalktı, ben sağacağım diyecekti. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) ona da: “ismin nedir?” diye sordu. Adam: “Harb!” diye cevap verdi. Ona da “Otur” dedi.

Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): “Bu deveyi kim bize sağıverecek?” diye sormaya devam etti. Bir adam daha kalktı. Ona da ismini sordu. “Ya’îş (yaşıyor!)” cevabını alınca ona: “Sen sağ” diyerek müsaade etti.”

Muvatta, İsti’zan 24 (2, 973).

HZ. PEYGAMBER (S.A.S.)’İN İSİM KOYDUĞU KİMSELER

120 – Sehl İbnu Sa’d es-Sâidi (radıyAllahu anh) buyurdu ki: Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) Fâtıma (radıyAllahu anhâ) annemizin evine uğramıştı. Hz. Ali (radıyAllahu anh)’yi evde bulamayınca: “Amca oğlun nerede?” diye sordu. Fatıma (radıyAllahu anhâ): “Aramızda bir şekerlenme oldu. Bunun üzerine bana kızdı ve çekip gitti” dedi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) birine: “Hele bir arayıver nereye gitmiş” diye emretti. “Mescidde yatıyor!” diye haber verince, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), ‘Kalk ey Ebu Turâb, kalk ey Ebu Turâb (yani Toprak babası) diye seslendi.

Sehl der ki: Hz. Ali (radıyAllahu anh)’nin en çok sevdiği ismi bu isimdi.

Buhârî, Salat 58, Fedaili’l, Ashab 9, Edeb 113, İsti’zân 40; Müslim, Fedailu’s-Sahâbe 38, (2409).

121 – Esmâ Bintu Ebî Bekr (radıyAllahu anhümâ) anlatıyor. “Mekke’de Abdullah İbnu Zübeyr (radıyAllahu anh)’e hâmile kalmıştım. Doğum yaklaşmıştı ki, Mekke’yi terkettim ve Medine’ye geldim, Kuba’ya indim. Abdullah’ı orada dünyaya getirdim. Doğunca, bebeği alıp Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’a götürdüm, kucağına bıraktım. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir hurma istedi, ağzında çiğneyerek ezdikten sonra, tükrüğünden çocuğun ağzına bıraktı. Abdullah’ın midesine ilk inen şey Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın mübarek tükrükleri idi. Sonra (yumuşattığı o) hurma ile çocuğun damağını oğdu, hakkında bereketle dua etti ve Abdullah ismini verdi. Müslüman aileden ilk doğan çocuk bu idi. (Medine’de bütün Müslümanlar) onun doğumuna çok sevindiler. Çünkü “Yahudiler size sihir yaptılar, asla doğum yapamayacaksınız” diye bir şayia çıkarılmıştı.”

Buhârî, Menâkibu’l-Ensâr 45, Akîka 1, Müslim, Âdâb 26, (2146).

122 – Ebu Mûsâ (radıyAllahu anh) anlatıyor: “Bir oğlum doğmuştu. Hemen Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’a getirdim. İbrahim ismini verip bir hurma ile tahnikde bulundu. Sonra da “Mübarek olsun” diye dua buyurdu ve çocuğu bana geri verdi. Bu çocuk, Ebu Musa’nın en büyük evladı idi.”

Buhârî, Akîka 1; Müslim, Adab 24, (2145).

123 – Hz. Enes (radıyAllahu anh) anlatıyor: “Abdullah İbnu Ebi Talha’yı doğduğu zaman Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’a götürdüm. Bebek bir bez içerisinde idi. Vardığımızda Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) devesine katran sürüyordu. “Beraberinde hurma da getirdin mi?” diye sordu. “Evet” dedim ve birkaç tane hurma verdim. Onları ağzında çiğnedi, sonra çocuğun ağzını açtı. Ağzına tükrüğü püskürttü. Bebek, yalamaya başladı. Bunun üzerine Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) “Ensar’ın hurma sevgisine bakın (doğar doğmaz başlıyor)” diye latife etti ve çocuğu Abdullah diye isimledi.”

Buhârî, Cenâiz 42, Akîka 1; Müslim, Âdab 22, (2144); Ebu Dâvud, Edeb 69, (4951) Hadisin metni; Müslim’deki metindir.

124 – Hz. Aişe (radıyAllahu anhâ): “Ey Allah’ın Rasûlü, dedim, arkadaşlarımdan her birisinin bir künyesi var, (benim yok)”. Dedi ki: “Oğlum Abdullah İbnu Zübeyr ile künyelen.” Aişe, “Ümmü Abdillah (Abdullah’ın annesi)” diye künye almıştı”

Ebu Dâvud, Edeb 78, (4970).

Rezîn merhum: “Teyze anne gibidir” ilavesini kaydetmiştir.

HZ. PEYGAMBER (S.A.S.)’İN DEĞİŞTİRDİĞİ İSİMLER

125 – Hz. Aişe (radıyAllahu anhâ): “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) çirkin isimleri değiştirirdi” buyurmuştur.

Tirmizî, Edeb 66, (2841).

126 – Ebu Hüreyre (radıyAllahu anh) anlatıyor: “Zeyneb Bintu Ebî Seleme’nin ismi Berre idi. “Nefsini tezkiye ediyor” denildi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) onu Zeyneb diye isimlendirdi.

Buhârî Edeb 108; Müslim, Edeb 17, (2141).

127 – İbnu Abbâs (radıyAllahu anh) anlatıyor: “Cüveyriye Bintu’l-Hâris’in ismi Berre idi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) onun ismini Cüveyriye diye değiştirdi. Zira, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) “Berre’nin yanından çıktı” denmesini sevmiyordu.

Müslim, Edeb 16, (2140).

128 – Şureyh İbnu Hâni, (radıyAllahu anh) babasından naklediyor: “Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), kavmimin beni Ebu’l-Hakem diye künyelediklerini işitmişti. Beni çağırtarak: “Hakem olan Allah’tır, hüküm de O’nadır, öyle ise, sen nasıl Ebu’l-Hakem künyesini taşırsın?” dedi. Ben açıkladım: “Kavmim bir meselede anlaşmazlığa düşünce bana gelirler, ben hükme bağlarım. Her iki taraf da verdiğim hükme râzı olurlar.” Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): “Bu ne güzel şey?” buyurdu ve “Çocuklarından neler var?” diye sordu. Ben: “Şüreyh, Müslim, Abdullah var” dedim. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): “En büyüğü hangisi?” dedi. “Şüreyh” dedim. “Öyleyse, buyurdu, sen Ebu Şüreyh’sin”

Ebu Dâvud, Edeb 70, (4955); Nesâî, Kadâ 7, (8, 226-227).

129 – Beşîr İbnu Meymun, amcası Üsâme İbnu Ahdarî’den rivayet ediyor: Ahdarî diyor ki: “İsmi Asram olan bir adam vardı. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ona: “İsmin nedir?” diye sordu. Adam Asram diye cevap verdi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): “Hayır sen Zür’a'sın” buyurdu.

Ebu Dâvud, Edeb 70, (4954).

130 – Said İbnu’l-Müseyyeb babası vasıtasıyla dedesinden naklediyor: “Dedem, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’a uğramıştı. İsmin ne? diye sordu. “Hazn (sert yer)” diye cevap verdi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): “Hayır sen Sehl’sin” dedi. Müseyyeb: “Olamaz, babanın verdiği bir ismi değiştiremem” dedi. İbnu’l-Müseyyeb ilâve ediyor: “O günden sonra aramızda kabalık devam etti gitti.”

Buhârî, Edeb 107-108; Ebu Dâvud, Edeb 70, (4956).

Ebu Dâvud’un rivayetinde şöyle demiştir: “… Hayır sehl ezilir ve hakîr tutulur.”

Ebu Dâvud merhum der ki: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Âsi, Aziz, Atele (şiddet, sertlik), Şeytan, Hakem, Gurâb (karga) Habbâb, Şihab isimlerini değiştirdi. Şihâb’ı Hişam, Harb’i Silm (sulh), Muzdaci’ı (yatan) Münbais (kalkan) yaptı. Afire (çorak) adını taşıyan bir araziyi de Hadire (yeşillik) diye, Şi’bu’d Dalâlet’i (sapıklık geçidi) Şi’bu’l-Hüdâ diye isimledi. Benu’z-Zinye’yi Benu’r-Rüşd olarak değiştirdi.”

131 – İbnu Ömer (radıyAllahu anhümâ) diyor ki: Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) Âsiye (isyankâr, itaatsiz kadın) ismini değiştirip Cemîle (güzel kadın) yaptı.

Müslim, Edeb 14, (2139); Tirmizî, Edeb 66, (2840); Ebu Dâvud, Edeb 70, (4952).

132 – Mesruk anlatıyor: “Hz. Ömer’le karşılaştım. Bana “Sen kimsin?” diye sordu. “Mesruk İbnu’l-Ecda” dedim. Dedi ki: “Ben Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın ecda şeytandır” dediğini işittim.”

Ebu Dâvud, Edeb 70, (4957).

133 – Sehl İbnu Sa’d (radıyAllahu anh) anlatıyor: “el-Münzir İbnu Ebî Üseyd doğduğu zaman Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’a getirilmişti. Çocuğu kucağına aldı ve: “İsmi nedir?” diye sordu. “İsmi falandır” diye ne konmuşsa söylendi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): “Hayır! bunun ismi Münzir olacak” dedi ve o gün çocuğa Münzir ismini koydu.

Buhârî, Edeb 108; Müslim, Edeb 29, (2149).

HZ. PEYGAMBER (S.A.S.)’İN İSİM VE KÜNYESİNİ ALMA HAKKINDA GELEN RİVÂYETLER

134 – Hz. Enes (radıyAllahu anh) anlatıyor: “Bir gün Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Bakî’de idi. Kulağına bir ses geldi: “Ey Ebu’l-Kâsım!” diyordu. Başını sese doğru çevirdi. Seslenen adam: “Ey Allah’ın Resûlü seni kastedmedim, ben falancayı çağırdım” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm): “İsmimi isim olarak koyun, fakat künyemi kendinize künye yapmayın!” buyurdu.

Buhârî, Menâkıb 20, Edeb 106; Müslim, Âdab 1 (2131); Tirmizî, Edeb 68, (2844).

135 – Hz. Cabir (radıyAllahu anh) anlatıyor: “Bizden birinin bir oğlu oldu. İsmini Kasım koydu. Kendisine: “Sana Ebu’l-Kasım künyesini vermeyiz. Bu künye ile seni şereflendirip memnun etmeyiz” dedi. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)’e gelerek durumu arzetti. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bunun üzerine: “Oğlunun adı Abdurrahmândır” dedi.

Buhârî, Edeb 105, 106, 109, Menâkıb 20; Müslim, Adâb 2, (2133); Ebu Dâvud, Edeb 74, (4965); Tirmizî, Edeb 68, (2845).

Bir rivayette şu ziyade var: “İsmimi isim olarak koyun, fakat künyemi künye yapmayın. Zira ben Kasım (taksim edici) kılındım. Aranızda taksim ederim.”

Ebu Dâvud’un bir rivayetinde şöyle buyrulmuştur: “Kim benim ismimi almışsa, künyem ile künyelenmesin. Kim de künyem ile künyelenmişse, ismimle isimlenmesin.”

136 – Hz. Aişe (radıyAllahu anhâ) anlatıyor: “Bir kadın gelerek: “Ey Allah’ın Resûlü, ben bir oğlan dünyaya getirdim. Muhammed diye isim, Ebu’l-Kasım diye de künye verdim. Bana, sizin bu durumdan hoşlanmadığınız söylendi, doğru mu?” diye sordu. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): “İsmimi helâl, künyemi haram kılan şey de ne?” veya “Künyemi haram kılıp ismimi helâl kılan şey de ne?” diyerek reddetti.

Ebu Dâvud Edeb 76, (4968).

137 – Muhammed İbnu’l-Hanife, babasından (Allah her ikisinden de razı olsun) anlatıyor: “Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)’e sordum: “Ey Allah’ın Resûlü, sizden sonra bir oğlum olduğu takdirde, sizin isminizle isimlendirebilir, künyenizle de künyelendirebilir miyim, ne dersiniz?” Bana “Evet” buyurdular.

Ebu Dâvud, Edeb, 76, (4967); Tirmizî, Edeb 68, (2846).

Yuharıdaki metin Ebu Dâvud’undur. Tirmizî, hadise, “sahîh” demiştir, ayrıca: “Burada bizim için ruhsat var” diye kaydetmiştir.

İSİM VE KÜNYE ÜZERİNE MÜTEFERRİK HADİSLER

138 – İbnu Ömer (radıyAllahu anhumâ) anlatıyor: “Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) çocuğa, doğumunun yedinci gününde isim konmasını, yıkanarak pisliklerin temizlenmesini ve akika kurbanı kesilmesini emir buyurdu.”

Ebu Davud, Edâhî, 21, (2837); Tirmizî, Edâhî 23, (1522), Edeb 63,(2834), (Tirmizî’de hadis İbnu Ömer’den değil, Amr İbnu Şu’ayb an ebîhi an ceddihi tarîkindendir. Burada bir sehiv söz konusu -Nesâî, Akîka 5, (7, 166); İbnu Mâce, Zebâih 1, (3165)-dur.).

139 – Hz. Aişe (radıyAllahu anhâ) anlatıyor: “Yeni doğan çocuklar Hz. Peyg er (aleyhissalâtu vesselâm)’e getirilirdi. O da bunlara mübarek olmaları için dua eder, tahnîkde bulunurdu.”

Müslim, Edeb, 27 (2147); Ebu Dâvud, Edeb 116, (5106).

140 – Ebu Râfi (radıyAllahu anh) anlatıyor: “Hz. Fatıma (radıyAllahu anhâ) oğlu Hasan (radıyAllahu anh)’ı doğurduğu zaman, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ı kulağına ezan okurken gördüm.”

Ebu Dâvud, Edeb 116, (5105); Tirmizî, Edâhî 17, (1514).

Tirmizî hadisin sahih olduğunu söylemiştir. Rezîn şu ziyadeyi kaydeder: “Kulağına İhlas sûresini okudu, hurma ile tahnik etti ve ismini koydu.”

141 – Yahya İbnu Saîd anlatıyor: “Hz. Ömer bir adama: “İsmin nedir?” diye sordu. Adam “Cemre (kor)” dedi. “Kimin oğlusun?” diye tekrar sordu. Adam: “İbnu Şihâb (alev) deyince “Kimlerden?” dedi. Adam: “Hurakalardan.” “Eviniz nerede? diye sordu. “Harretu’n-Nâr’da” cevabını alınca, “hangisinde?” dedi. “Zâtı Lezâ’da” cevabını alınca; Hz. Ömer (radıyAllahu anh) “Âilene yetiş, yanıyorlar!” dedi. Gerçekten durum aynen Hz. Ömer’in dediği gibiydi”

Çevrimdışı Günbatımı

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 2490
  • Görelim Mevlâ'm neyler, neylerse güzel eyler...
Ynt: Çocuğunuz İsminin Psikolojik Kurbanı Olabilir
« Yanıtla #2 : 13 Ağustos 2011, 16:48:59 »
Teşekkürler Efsanef. Efendimiz sallAllahü aleyhi ve sellem'den hadisler çok aydınlatıcı. "Berre" ismini değiştirdiğini bu yazı vesilesiyle öğrendim.
Dua'sız üşürmüş yürekler!
Sana bir dua eden olsun, senin de bir dua ettiğin...
Bilmezsin hangi kırık gönlün duasıdır karanlıklarını aydınlatan,
Sana ummadık kapılar açan.
Bilmezsin kimin için ettiğin duadır, seni böyle ayakta tutan...


Hz. Mevlana 

mazhar

  • Ziyaretçi
Ynt: Çocuğunuz İsminin Psikolojik Kurbanı Olabilir
« Yanıtla #3 : 16 Ağustos 2011, 00:23:33 »
Alıntı
İsim, ruhun tetikçisidir

Özet olarak diyebiliriz ki, bir anne-baba, çocuğuna koyduğu isimle çocuğunun bir ömür boyu çağrılacağını ve aynı ismin üzerindeki ruhla bir ömür boyunca ruhsal temas sağlayacağını ve o ismin anlamıyla çocuğu bir ömür boyu her an tetikleyeceğini unutmamalıdır.

Bu açıdan bakıldığında çocuklara konulacak isimler, “güzel” ve “uygun” isimler olmalıdır. Genel anlamda çocuğun ve insanın ruhuyla barışık ve eşgüdüm sağlayacak karakterde olmalıdır.

Kulağa ne de hoş geliyor diye isim koymak, Kur’an’da geçiyor diye Allah’ın isimlerini ve sıfatlarını insanın sırtına yüklemek veya şu eşyaya benzesin ya da şu hayvanın şu güzel özelliğini taşısın diye çocuklara isim koymak psikolojik açıdan doğru değildir.



Güzel bir konu,önemli bir konu...
Bir tanıdığım da çocuğuna yeni doğduğu zaman üç isim(aslında isim değildi) koymuştu...Ne kadar olmaz dediysek dinlemedi...
Daha sonra bizim dediğimizi yaptı  ama mahkeme kararıyla yaptı ve kendi isteğiyle...

Çevrimdışı eseyas

  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 8
  • dileğimiz dostların duası,duamız,Rabbimizin rızası
Ynt: Çocuğunuz İsminin Psikolojik Kurbanı Olabilir
« Yanıtla #4 : 16 Ağustos 2011, 18:20:43 »
emek için teşekkürler oldukça önemli bir konu daha özenle seçilmiş isimler kullanmamız gerektiğini hatırlattığınız için Allah razı olsun
"Nar olmadan nur olunmaz,nur olunmadan aşka visal bulunmaz"
                                                                     Mevlana