Gönderen Konu: Her Masal Saf Zihinlere Bir Fidan  (Okunma sayısı 3075 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Her Masal Saf Zihinlere Bir Fidan
« : 19 Eylül 2014, 12:19:14 »

Her Masal Saf Zihinlere Bir Fidan


“Bir varmış, bir yokmuş, Allah’ın kulu çokmuş.” diye başlayan, gayet bizden olan, erdemi tavsiye edip, yanlışlara dur diyen masallarımız var bizim. Ve mutlaka mutlu sonla biten masallar. Dinleyenleri tatlı uykuda rüyalara yelken şişirir, damaklara tatlı bir bal çalınır ve yüreklere bir heyecan mayası. Derin uykuların ilk lahzasında kulaklara dolardı annelerin, ninelerin dilinden…

Halk muhayyilesinin imbiğinden süzülerek gelen ve bizi bize, bizden bir dille anlatan, ninelerin, dedelerin tatlı masalları ile mışıl mışıl uykuya dalardık. Kah uyur kah uyanık olurduk. Sadece gözlerimiz değildi uyanık olan. Şuurumuz, izanımız, hatta kurduğumuz adalet mizanımız uyanık olurdu. Dürüstlüğe, mertliğe uyanırdı yüreğimiz. Zulmün payidar olamayacağını, haksızlığın elbet yıkılacağını öğrenirdik mesela. Düşman ne kadar güçlü de olsa, engel ne kadar büyük de olsa, bir şekilde muzaffer olunabileceğine imanımız kuvvetlenirdi, kahramanlığımız depreşirdi.

Ancak ne olursa olsun dinlediğimiz masaldan sonra cenge çıkacak değildik. Çünkü biliyorduk ki benliğimizin derinliklerine, ninelerimizin muhlis dimağlarından dökülerek süzülen bu metinlerin gücü iyice oturmuştu.

Masalın insanı kuşatan ve fırsat bulduğunda onu meydanlara, cenge çıkartan yönü bize iki hakikati haykırıyor: Birincisi masallar o kadar güçlü metinler ki, insanın zihnini harekete geçirecek kıvama getirebilir. ikincisi ise ninelerimizden, onlara da kendi ninelerinden süzülerek gelen masal metinlerinin içinde gerçekte neyin olduğu konusu. Metinlerin kaynağı neydi, dilden dile dolaşırken kim ne katmıştı, iyi ve masum taraflarının yanı sıra mahzurlu yanları da var mı idi, son olarak bu güçlü metinler geleceğimizin gülü, taze zihinlere birer fidan dikmek için kullanılabilir miydi?

Neydi bu masalın gücü?

Adalet, inanç ve geleneklerin yanında; ahlak, erdem, iyilik etmek, liyakat, dürüstlük ve yiğitlik gibi kavramlar masallar aracılığı ile kazandırılıp benimsetiliyor. “Kör gözüne parmak” denilmeden tatlı bir üslup akla yatkın hikâye ve maceralar ile inceden inceye işleniyor. Toplumun her kademesinde, kültürün eriştiği coğrafyanın tamamında, her kesimde, her mecliste ilmek ilmek nakış nakış bu değerler işleniyor. Nesilden nesile, meclisten meclise anlatılan gönül bahçelerinde güller açtıran bu değerli masallar zamanla unutulmaya yüz tutunca masal bahçelerinde de hazan yaprakları uçuşuyor.

Masalların gücünü anlayabilmek için eski Hint, Acem masallarının yanında tercüme Batı masallarında da geniş çaplı bir çalışma yapmamız gerekiyor . Fakat bu, pek mümkün görünmüyor.

“Neden masallar güçlü metinlerdir?” sorusunu ömrünü çocuk edebiyatı üzerine çalışarak geçiren Mustafa R. Şirin şu şekilde cevaplıyor: “Çünkü masal bir düşünce yolculuğudur. Çocuk, büyüme çağında düş kurar. Hayaldeki arkadaşı ile yolculuğa çıkmaya isteklidir. Çocuğa bu serüveni edebiyatla yaşatmayı başarmak ise edebiyatın gücü ile orantılıdır.”

Bir ömür masal araştırmaları peşinde Anadolu’da memleket memleket koşan Saim Sakaoğlu ise masalın gücünü şu cümle ile özetliyor: “Üstün fikrin, idealin hiç değilse hayal aleminde gerçekleşmesini sağlamak; güçsüzlüğümüz sebebi ile doğru olarak bildiğimiz halde gerçekleştiremediğimiz bazı ideal fikirlerin tahakkukuna yardım etmek.”

Masal için söylenen şu anonim dize işin özeti oluyor:

Çoktur masalın aynası, hangisine bakacağınıza siz karar verin

Dert aynası da masalındır, deva aynası da, devran aynası da

Dert aynası mı deva aynası mı?

iyilik, yiğitlik, mertlik, erdem, ahlak, hürmet, inanç ve değerlerin harmanlanarak bir şurup kıvamında sunulduğu masallar, tatlı uykulara açılan kapılardır. Pek çok erdemi barındıran hazinelerdir. Masalların saydığımız erdemleri yayması ona iyi tarafından bakıldığında böyledir. Sıra tenkit etmeye geldiğinde ise devler, periler, sihirli değnekler arasında batıdan ve doğudan insanın içine dert olan “masalların taarruzu” dikkat çeker. Derinlemesine incelendiğinde ve bazı klasik masallardaki yanlışlara ve eleştirilere kulak verildiğinde dudaklarımızdan şu kelimeler dökülüverir: Bu masallar bizi uyutmaz!
Mesuliyet derdinde olan insanların, bundan endişelenmemesi imkânsız.

Ebeveynlerin çocuklarının zihnine hem de kendi elleri ile, hatta çoğu kez annelerin o tatlı ve müşfik ses tonuyla masal anlatarak zararlı tohumları ekmeleri ne kadar ürkütücü değil mi?

Eğitimcilerin, geleceği inşa etmek kaygısı ile yetiştirdikleri öğrencilerine, bu masalları sunmaları pek çok emeklerinin heba olmasına neden olmaz mı acaba?

Dürüstlüğe özendirilmeye çalışılan öğrencilerin “aşırmayı” tabii ve eğlenceli gören masallar yoluyla zihinlerinin tatlı tatlı işgal edilmesi insanı ürkütmez mi?

Masalın derdi kaynağından geliyor

Büyücülerin, sihirbazların cirit attığı, cadıların, korkuların kol gezdiği, içimize oturan masalların çocukların körpe zihinlerine menfi tohumlar attığı muhakkak. Masalların menfi tohum eken yanları taa ilk söylenildiği dönemdeki söyleniş ya da anlatılış sebebinden kaynaklanıyor.

Masalların kaynağı hususunda farklı görüşler var. Kimileri masalların eski efsanelerin parçaları, kalıntıları olduğunu savunurken, kimileri bu görüşün yanlış olduğunu belirtiyorlar.

Masalları yapısalcı yaklaşımla inceleyen Rus bilim adamı V. Propp bütün olağanüstü masallarda aynı hadiselerin tekrar ettiğini tespit etmiş. Yani araştırdığı masallar bazı detaylar hariç aynı temel şablona sahip. Propp buradan birtakım neticeler çıkarıyor. Çıkarttığı neticelerden birini şu soru ile ifade ediyor: “Bütün olağanüstü masalların şablonu tek ise bu hepsinin aynı kaynaktan çıktığı anlamına gelmez mi?” Çok enteresandır hadiseler Propp’u çalışmaların devamında masalı tahrif edilmiş olsun, batıl olsun dini metinlerle karşılaştırmaya kadar götürür. Ardından Tevrat’tan seçtiği pasajları bazı masallarla karşılaştırarak tezini destekler.

Din ve masal üzerine çalışma yapan ingiliz masal araştırmacısı Miss Weston, masalların bugünkü terk edilmiş birtakım dini ayinlerin son izleri ve alametleri olduğu kanaatine varır. Aynı hususta Propp’un şu cümlesi terk edilmiş bir takım dini ayinlerin son izleri ile masallar arasındaki bağı anlamak açısından önemlidir: “Eski kültür biçimleri ile din arasında, diğer taraftan din ile masallar arasında kurallarla düzenlenmiş bir bağın bulunması son derece mümkündür. Bir kültür, bir din yok olup gider, içerikleri ise masala dönüşür. Masallarda eski dinî canlandırmalarla bellidir ki, bunları tarihî bir inceleme yapmadan da belirleyebiliriz.”

Masallarla ilgili zaten kaygıları olanlar bu cümleleri okuduktan sonra; “Her gece çocuğumun kulağına islamiyet’in yırtıp attığı, ayaklar altına aldığı batıl inançların kırıntılarını mı okuyorum acaba.” diye hayıflanabilirler. Son olarak şu cümleyi de okuduklarında hayıflanmalarında hiç de haksız olmadıklarını görebilirler. “Masal yapılarının başlıca temellerinden biri olan ‘yolculuk’un ruhun öbür dünyaya yaptığı yolculuklarla ilgili canlandırmaları olabilir. Bu gibi misaller ve masallarda temel diye tanımlanmış şekilleri, bizi açıkça masalın eski dinsel canlandırmalara bağlandığı konusunda ikna eder.” (Vladimir Propp, Masalların Biçimbilimi, istanbul 2011, S. 158.)

Masallarda geçen sembollere kafa yoran Erich Fromm ise “Rüyalar, Masallar, Mitoslar” adlı eserinde sembolik dili izah eder ve bunun izlerini masallarda arar. Ona göre sembol dil, insanlığın tek ortak dilidir. “Masallar daha çok dini ve felsefi çekirdeğin sembolik bir ifadesi olarak kabul edilmektedir. Ayrıca masallardaki bu sembolik dilin benliğimizin anlamamıza yardımcı olduğu da bir gerçektir.”

Bu değerlendirmeden sonra bazı sembollerin izlerini süren Fromm’un çalışmasında çok yakından tanıdığımız “Kırmızı Başlıklı Kız” ile karşılaşıyoruz. Hikâyedeki sembolleri yorumlayan yazar, “kırmızıyı” ergenliğe geçiş olarak yorumlar. Ardından cinselliğin getireceği tehlikeler ve erkek algısı üzerinde durur. Bu yorumlardan sonra çocukluğumuzdan beri dinlediğimiz “Kırmızı Başlıklı Kız” artık başka şeyler söylemektedir. Gerçekten biz saf bir merakla kurttan alınacak intikamı dinlerken, farkında olmadan bilinçaltımız cinsellikle ilgili mesajlar mı almıştır?
Masalların dini arka planı, masallardaki sembollerin izlerini ve masalların felsefesine devam edecek olursak daha birçok şey söylenebilir. Ancak bu bizim problemde boğulup gitmemizden başka fayda sağlamaz. Asıl problemin çözümü bizce profesyonel masal yazıcılığında saklı.

Profesyonel masal yazıcılığı

Eğitimciler olarak bizim masallarımızda tenkit ettiğimiz iki önemli nokta vardır: Bu noktalardan biri çocuklarımızın bilinçaltına ahlaka mugayir mesajlar yükleyen masallar meselesidir. Meselenin bu yönü habis bir tümöre dönüşmüş durumda. Diğeri ise bizim kabul edilen masal metinlerini ortaya koyamayışımız ve Hollywood masal kahramanları altında ezilişimiz. Bu iki mesele de aslında profesyonel masal yazıcılarımızın olmamasından kaynaklanıyor.

Biz masalın gücünü unutarak “bana masal okuma” deyip dışladık, “kocakarı masalı” diyerek onu çok eski tarihlerde bıraktık. Gerçekten masalın “kaba saba” anlatımla sözlü edebiyat içinde ham bir yönü var. Belki bu ham yönü bizi ondan uzaklaştırıyor, lakin hamlığının yanında çocuk ruhunu besleyen, süsleyen, donatan, zenginleştiren “naif”liği ile “yazılı” ve “edebi” yanı onun güçlü yönlerini bize sürekli hatırlatıyor. Eğlenceli, şaşırtıcı, ilginç, maceralı yönleri ile dilin lezzetini keşfettiren; tekerlemeleri, kalıplaşmış sözleri ile zihnimizin dil hanesini besleyen masalların
bambaşka alemlere ve farklı hayal dünyalarına yelken açtırdığı kesin…

Avrupa’dan tercüme gelen her masalı bir taraftan “Kuzu postunda hangi kurt saklı yine acaba?” diyerek okurken diğer taraftan da “iyi iş çıkartılmış.” demekten de kendimizi alamıyoruz. Bu minvalde masalın Avrupa kültürünün yapılanma sürecinde önemli bir yere sahip olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Masalın Avrupa’da kat ettiği mesafede ilk olarak masalın izi takip edilmiş ve Batı’nın yazılı masal haritası çıkartılmış. Daha sonra iki yol izlenerek bugünkü profesyonelleşme sürecini tamamlanmış.

Bu yollardan ilki sözlü geleneğin ürünü masal, anlatıcısının dilinden iyi bir çalışmanın sonucu metne aktarılmış. Arkasından çizim ve animasyon yardımı ile popüler kültür içinde endüstri ürününe dönüştürülmüş. Bugün Batı’da masal ve hikâye anlatıcılığı profesyonel bir meslek olarak yoluna devam etmektedir. Diğer taraftan ise bir medya sonucu metne aktarılmış. Arkasından çizim ve animasyon yardımı ile popüler kültür içinde endüstri ürününe dönüştürülmüş. Bugün Batı’da masal ve hikâye anlatıcılığı profesyonel bir meslek olarak yoluna devam etmektedir. Diğer taraftan ise bir medya ürününe dönüşen masallar Batı’nın kültürel kodlarını, ahlakını ya da ahlaksızlığını her gün izlenen çizgi film ve animasyonlarla dünyaya aktarmaya devam etmektedir. Ve pek tabidir ki kendi kültürünün sancağını dalgalandırmaya…

Bugün biz, TV’de gösterilen, kitapları çocuklar tarafından hayranlıkla takip edilen birçok masalı ve çizgi filmi tenkit ediyoruz. Mesela “Çirkin Ördek Yavrusu” masalı çocuklarımıza dış güzelliğin ne kadar önemli olduğu fikrini empoze etmiyor mu? Adeta çocuklara çirkinlik sendromu aşılayan bu masalın yanında “Pamuk Prenses” masalı ele alındığında adındaki güzelliğin maskesi kalp çıkarma, elma ile zehirleme, öldürme, kesme biçme ile anlamsız kalmıyor mu? Güzellik uğruna bu kadar geniş çaplı bir katliamın arkasında kimin olduğunu merak etmez miyiz? Şayet bu masalların arka planında bilinçli bir çalışma varsa o da “söz, yazı ve görsel” üçlüsünün son derece profesyonel bir şekilde kullanıldığını bize gösteriyor.

Türkiye’de masal çalışmalarına bakıldığında ise halkbilimcilerin sözlü masalı araştırdıkları halde yazılı masal üzerinde neredeyse hiç durulmamış olması dikkat çekiyor. Batı’nın masalı kullanarak geldiği nokta ile kendimizi karşılaştırdığımızda ortaya cılız bir tablo çıkıyor. Tablonun cılız olmasının belki de önemli sebebi masalın halkın mı, eğitimli yazarların
mı işi olduğuna dahi karar veremememizdir. Okuduğunun ne mesaj verdiğini anlamayan yayınevlerinin elinden çıkan masal kitapları aklımıza geldiğinde ise yolun uzunluğu gözde büyüyebilir. Ancak eğitimcilerin de işe dâhil olduğu özel sektörün meselenin içine biraz daha bilinçli dâhil olması, işi hızlandırabilir.

İyi masal nasıl olur?

Masallarla ilgili çalışmamızı bitirmiş, sahasında uzman gördüğüm iki arkadaşımızla da istişare ediyorduk. Bu minvalde onlardan birinin benimle paylaştığı bir habere burada yer vermek zorunda olduğumu gördüm.

Söz konusu, “Dine maruz bırakılan çocuklar gerçek ile kurguyu ayıramıyor” başlığı ile verilen haber, aslında “Cognitive Science Derneği” tarafından çalışılmış bir konunun haberi. Orijinal başlığı “Dindar çevrede yetişen çocukların gerçek ve kurgu algıları.” Ve Amerika’da Temmuz ayı içinde yayınlanan bu haberin özeti şu şekilde: “Denek olarak alınan 66 çocuk, okutturulan masallar üzerinden konuşmalara tabi tutulur. Araştırmanın neticesinde evlerinde incil ve Tevrat okunan çocuklar peri masallarındaki kahramanları gerçeklerinden ayırmakta zorluk çekerler.”

Bu haberin bir doğru bir de yanlış tarafı dikkatimizi çekti. Yanlış olan, haberin düşük ahlaki sunumu. Doğru olan ise sadece gördüğü şeyleri hayal eden çocukların görünmeyen, “gaybî” unsurlara inancının zor olacağı gerçeği. Haberin doğru tarafını tersinden okuyacak olursak, sadece gördüğü şeyleri hayal edebilen kimselerin “gaybî” varlıklara iman etmesi zordur. Hıristiyan da olsa dindar çevrelerde masal ile iman arasında bağlantı kurulması doğrudur. Masallar hayal ve düşünce âlemini güçlendirerek görmediğimiz varlıklara iman etmeyi kolaylaştırır. Diğer taraftan Kur’an-ı Kerim’de Hak olarak bildirilen kıssaları, mucizeleri ebeveyninden dinleyen çocuklar, fantastik edebi türlere maksatlı yerleştirilen uygunsuz unsurların oltasına, gaybî hadiselerin ne olduğunu bilmeyen çocuklara göre daha kolay takılırlar. Bu konu dikkate alınarak dini hassasiyeti olan insanlar kendi masallarını seçmekte ve yazmakta diğerlerine göre daha hassas olmak zorundadırlar.

İşi masal yazmaya bağlamak

“Masal kitapları, dili, üslubu, esprileri, derinliğine yüklenen ahlaki değerler, çizimi, grafiği ve sunumu ile bir bütündür. Bizim için kıymetli olan şey içindeki mesajın edebiyatla yoğrulmuş olduğu metinlerdir. Biz böyle yeni ve kıymetli metin bulup onları çocuklarımıza ve öğrencilerimize tavsiye etmekte zorluk çekiyoruz.”diyen Melike Gündüz masal yayıncılığının durumuna dikkat çekiyor.

Peki, problem nasıl çözülebilir?

Sağlam kaynaklardan toplanan malzemelerin dikkatli bir şekilde işlenmesi, çocuk edebiyatı ürünleri ve sanat eserleri haline getirilmesi gerekmektedir. Bu ortak kültür unsurlarımızın çocukların ruh ve düşünce dünyalarına yapacağı katkılar ciddi eğitim bilimi, çocuk psikolojisi ve dil bilimi teknikleri kullanılarak değerlendirildikten sonra kitap, oyuncak ve çocuk eğitiminde kullanılacak yardımcı araç ve gereçler haline getirilmesi gerekmektedir.

Neticeyi Mustafa R. Şirin’in “Ne olacak bu masalların hali?” sorumuza verdiği şu cevap ile bağlayalım. “Bizde masal çocuk ilişkisinin kökten ele alınması gerekir. Çare, medeniyet fikriyle masalların yeni bir edebiyata dönüşmesi ile mümkün olabilir. Niçin başaramıyoruz bu yeniden inşayı? Asıl problem de burada.”


Kaynakça

1- Tarık Dursun, Güzel Uykular Alara, Türkiye İş Bankası Yay. İstanbul 2001.
2- Mustafa R. Şirin, Çocuk Edebiyatı, Kök Yayıncılık, Ankara 2007. •Alemdar Yalçın, Gıyasettin Aytaş, Çocuk Edebiyatı, Akçağ, Ankara 2011.
3- Prof. Dr. Mustafa R. Şirin, Çocuk Edebiyatına Eleştirel Bir Bakış, Kök Yayıncılık Ankara 2007.
4- Mevlüt Özhan, Çocuk Folkloru, Kebikeç 19, 2005.
5- Pınar Ünlüer, Masalların Dini ve Ahlaki Değerler Açısından İncelenmesi, Yayınlanmamış Tez, İstanbul 2013.
6- Yrd. Doç. Dr. Evrim Ölçer Özlüer, Masal Tarihine Yeniden Bakmak, Milli Folklor Yıl 23, Sayı 91, 2011.
7- Prof. Dr. Saim Sakaoğlu, Türk Masal Tipleri Katalogu Taslağı Üzerine, Milli Folklor Yıl 22, Sayı 86, 2010. •Yrd. Doç. Dr. Nilgün Çıblak, V. Propp’un Masal Çözümleme Metodu, Türk Dili, Sayı 638, Şubat 2005.



Selman ASLAN | 09 Eylül 2014 | http://insanvehayat.com/her-masal-saf-zihinlere-bir-fidan/