Gönderen Konu: Çocuk yetiştirme sanatı  (Okunma sayısı 35309 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı kar_delen

  • kar_delen
  • okur
  • *
  • İleti: 97
  • edep ya hu...
Ynt: Çocuk yetiştirme sanatı
« Yanıtla #30 : 07 Aralık 2015, 16:08:47 »

SIFIRDAN-ALTIYA

* Çocuğun, 0-6 yaş arasında;
- Bizzat yaşayarak kazandığı bilgiler, o an değil belki ama, hayatının geri kalanında işine yarayacaktır.
- Bu dönemdeki bilgilerle elde ettiği en önemli kazancı;
-Duygu,
-Düşünce,
-Davranış oluşumudur.
* Sonraki dönemlerde çocukta göreceğiniz davranış bozukluklarının hemen tek sebebi, çocuğun duygu dünyasındaki karışıklıktır.
- Onların hiç biri; çocuğun düşüncesizliğinden ya da kafasızlığından ileri gelmez.
- Zira duygular, çocuğu çekip-çeviren direksiyonudur.
* Çocuğunuzda gördüğünüz her arızanın adresi, onun duygularıdır.
- Duygularını düzeltemediğiniz çocuğunuzun;
- Ne düşüncelerini,
- Ne de davranışlarını düzeltemezsiniz.(Pedagog Dr.Yaşar Kuru)
Olduğu kadar...olmadığı kader...

Çevrimdışı kar_delen

  • kar_delen
  • okur
  • *
  • İleti: 97
  • edep ya hu...
Ynt: Çocuk yetiştirme sanatı
« Yanıtla #31 : 07 Aralık 2015, 16:10:11 »
TANIRSANIZ RAHAT EDERSİNİZ

• Duygularını bastıran, hislerini gizleyen çocuk yoktur.
- Merakını erteleyen,
- Sevincini örten,
- Üzüntüsünü saklayan çocuk olmaz.
- Kısaca; savaş baltalarını kuma gönen çocuk yoktur.
- Eğer varsa da, “normal” değildir.
- Zira; bozulmamış insan karakterinin çocukluk versiyonu böyledir.
- Yerine göre agresiftir, aksidir, sinirlidir, kavgacıdır.
- Ele avuca sığmayan zamanları çoktur.
• Gelin görün ki;
- Bilenimizle, bilmeyenimizle…
- Gencimizle, yaşlımızla…
- Ebeveynimizle, öğretmenimizle…neredeyse, topyekün toplum olarak; özlediğimiz, takdir ettiğimiz ve istediğimiz çocuk tipi maalesef bu değildir.
- Sanki sözleşmişçesine; aksi, sinirli, agresif, hareketli, yaramaz çocuklarımızı sakinleştirmek için çalmadığımız kapı yok.
• Hep birlikte unuttuğumuz şey şu olsa gerek:
- Çocuk; ya agresiftir, ya da depresiftir.
- Yani; hoşnutsuzluğunu ya dışa vurur, ya da içine atar.
- Çocukluk ağındaki çocuktan, bir üçüncüsünü beklemeyin.
- Bilindiği gibi agresiflik; dışa dönük sinirlilik halidir.
- Depresiflik hali ise; içe dönük patlama halidir.
• En tehlikeli hastalık türü, sır vermeyen, pek belirti göstermeyen hastalık türüdür.
- Sırrı ortaya çıktığındaysa, karşısındaki her şeyi çaresiz bırakabilir.
• Benzetmek gibi olmasın ama; meramımızı şöyle bir örnekle somutlaştırmaya çalışalım:
- Yerli aracınızla; dağ-bayır, dere-tepe yol alıyorsunuz.
- Tenha bir noktada arızalandığını düşünün.
- O civardaki en yakın yerde bile onun arızasından anlayan kimse bulabilirsiniz.
- Yedek parça gereksinimi ortaya çıktığında da, kırsaldaki bakkal dükkanından bile onu tedarik edebilirsiniz.
- Ancak; o çok değer verdiğiniz, el üstünde tutuğunuz, bu güne kadar da sizi hiç üzmemiş olan son model jeep tipi yabancı aracınızla oralarda sorun yaşasanız, çekeceğiniz muhtemel sıkıntıyı, yaşayacağınız stresi düşünebiliyor musunuz…
• İşte; çocuğunuzun aksiliğini, sinirliliğini yerli araca; depresif, içe dönük halini de son model yabancı araca benzetirsek; sizi en az zorda bırakanın, size en az sorun yaşatanın agresif çocuğunuzun olduğunu tahmin edersiniz umarız…
- Zira; onun dilinden, halinden anlayan çok kimseyi; danışabileceğiniz ve doğru telkinler alabileceğiniz bir çok insanı kolayca bulabilirsiniz.
- Fakat; ya kendini içine kilitleyen çocuğunuzu, hangi uzman kaç zamanda çözebilir…
• Bu yüzdendir ki;
- Sizi sokakta utandırmayan,
- Parkta elaleme mahcup etmeyen,
- Dışarıda peşinden koşturmayan,
- Çarşıda-pazarda işinize engel olmayan…
- Okulda maraza çıkarmayan,
- Sınıfta hır-gürü olmayan çocuk sahibi olmaya fazla özenmemelisiniz.
- Bu konuda gayret sarfederek, çocuğunuzu bunaltmamalısınız.
- Bırakın…Allah neyi ne kadar verdiyse onu ortaya koysun çocuğunuz.
- Sadece her fırsatta ona rehberlik yapın…
- Anne-baba korkusu yüzünden ağlamaktan çekinen, gülmekten korkan çocuktan ne size ne de çevresine pek hayır gelmez.(Pedagog Dr.Yaşar Kuru)
Olduğu kadar...olmadığı kader...

Çevrimdışı kar_delen

  • kar_delen
  • okur
  • *
  • İleti: 97
  • edep ya hu...
Ynt: Çocuk yetiştirme sanatı
« Yanıtla #32 : 07 Aralık 2015, 16:11:52 »
ÇOCUĞUNUZU "DEĞERSİZLİK"TEN KORUMALISINIZ

• Biz ebeveynlerin hatalı tavır ve davranışları sonucunda; ruhuna “değersizlik” virüsü bulaşan çocuklar vardır.
- Çocuk; küçük cüssesine, çelimsiz yapısına ve tüm tecrübe eksikliğine rağmen; bu korkunç ruh hastalığını, uzun yıllar boyunca sırtında taşımaktadır.
- Ezildiğini, yıpratıldığını yıllarca çevresine pek fazla yansıtmamış olabilir.
- İşte; zaten bu yüzdendir ki anneler-babalar bu hatalarının çoğunlukla farkına varamıyorlar.
- Ne zaman ki ön ergenlik döneminden itibaren çocuk, kendi kişiliğini gücünü iyice fark etmeye başlıyor; o zaman, annesinin de babasının da uykudan uyanma zamanı gelmiş oluyor.
- Böylece; çocukla ebeveyn arasında güç gösterisi mücadelesi start alıyor.
• Uzmanlar olarak, bu güne kadar gözlemlediğimiz bu mücadeleden galip çıkan annelere-babalara maalesef  pek rastlamış değiliz.
- Peki; çocuk dünyasında neler oluyor da, ev ve aile ortamının havası birden griye dönmeye başlıyor…
- Olan şudur:
- Artık çocuk bu dönemden itibaren, yıllardır ruhuna çöreklenen bu “değersizlik” mikrobunu daha fazla taşıyamayacağını ilan ediyor.
- Aile yapısında yolunda gitmeyen bazı işlerden de cesaret almaya başlıyor.
- Örneğin; otoriter olan annesini, silik olan babasını, eşlerin evde atışmalarını…arkasına alarak, adeta “özerkliğini” ilan etmeye başlıyor.
- Sahip olmaya başladığı yeni alana ve imkana ebeveynini yaklaştırmaz…onlarla yaşamını paylaşmak istemez.
• Çocuk ne yapıyor da, nasıl hareket ediyor da, ne gibi uygulamalar devreye sokuyor da başarılı oluyor…
- Nasıl oluyor da; altında yıllarca ezildiği;
-  Saygı görmeme, suçlanma, horlanma, küçümsenme…gibi anne-baba tavırlarından mütevellit ruhuna sinen bu “değersizlik” ten kurtulmayı başarıyor…
• Çocuk, gayet pratik yöntem geliştirerek bunun çaresini bulmuştur.
- Şöyle ki:
- Piyasada, sosyal yaşamda; arkadaşları, çevresi ve toplum tarafından ne kadar “değerli” kabul edilen;
- Saygı gören,
- Adından söz ettiren,
- Popüler olmayı bir şekilde başaran,
- Gündemde konuşulan insan varsa, ona en yakın olanından başlayarak onlara “özen” duymaya başlıyor.
• Örneğin:
- Hangi arkadaşı “dövmeleri” ile popüler olmuşsa,
- Hangi çocuk, “marka” takılarak gözde ise,
- Kim; kulağına küpe, burnuna hızma, ayağına halhal takarak  isminden söz ettiriyorsa…
- Hangi yaşıtı sigara  tüttürerek aralarında caka satıyorsa,
- Her kim, özgürlük havaları ile ebeveynine posta koyduğunu anlatıyorsa…o kişilere özenerek, onların alışkanlıklarını kopyalamak suretiyle, kendini “değerli”  hissetme çabasına giriyor.
- Şarkıcıysa şarkıcı; türkücüyse türkücü…
- Futbolcuysa futbolcu; artistse artist…
- Davulcuysa davulcu; zurnacıysa zurnacı…
- Sevilense sevilen; kızılansa kızılan…artık, onun için fark etmez…nasibinde hangisi varsa onun gibi olmaya çalışır.
• Çünkü, bu çocuğun tek amacı vardır:
- Kendini “değerli” hissetmek…değerli “olduğunu” hissettirmek”.
- Artık burama geldi…diyerek değersizlik yükünden kurtulmaya çalışıyor.
- Gerek annesinin-babasının, gerekse dindar çevresinin, gerekse etrafındaki saygın kimselerin kendisini yadırgamaları umurunda bile değildir.
- Nasihatin, öğüdün, ikna çabalarının bini bir para…
- Kimseye aldırmaz.
- Çünkü; yeni tarzı ile elde etmeye başladığı ve ruhuna ferahlık veren “değerlilik” hissi gibi bir değeri, kimseye kaptırmak niyetinde değildir.
• Herkese direnmesinin, annesine-babasına var gücü ile diretmesinin asıl nedeni;
- Kendisini değersizlik mikrobuna karşı korumaya çalışmasıdır.
- Oysa ebeveynlerin çoğu bunu "isyan" olarak değerlendiriyor...
- Siz ona;
- “ Manyak mısın oğlum, derseniz; evet manyağım, ne olmuş…der.
- Kafasızlık etme, deseniz; kafasızlıksa kafasızlık sana ne,der.
- Geri zekalı mısın kızım, hiç öyle kıyafet giyilir mi…deseniz; evet, geri zekalıyım…der.
- Aptal mısın kardeşim, hiç o ayakkabıya o kadar para verilir mi, deseniz; aptallığı da kabul eder.
• Bu kadar kötü sıfatı normal bir çocuğa karşı kullansanız, sizinle bütün köprüleri atar.
- Ancak; anlaşılıyor ki, çocuğa hayli zamandır hissettirilen şu “değersizlik” hissi ne büyük bir belaymış ki, o birçok sıfat bile hiç kalıyor yanında.
• Böyle bir çocukla muhatap olan annelerin-babaların ne yapması gerekir…
- Çocuğun;
- Saçına-sakalına…
- Kılığına-kıyafetine…
- Yırtık kotuna, sökük pantolonuna…
- Tarzına-tipine…sakın karışmayın, onu yadırgamayın ve ona kötü söz söylemeyin.
- Onu, ilk defa tuhaf bulduğunuz hali ile gördüğünüzde ona;
- “Kendini böyle rahat hissediyorsan, sorun yok…” deyiverin.
- Bu ilk tepkinizden hemen sonra; eşinizle birlikte bir uzmana giderek, çocuğa bulaştırdığınız o “değersizlik” dikenlerini onun sırtından tek tek söküp almak için, neler yapmanız gerektiği öğrenmelisiniz.
- Çocuğunuza "değer" verecek, ona "değer" katacak neleriniz varsa ortaya koymakla işe başlamalısınız.
- Yani, düştüğünüz yerden kalkmaya çalışmaktan başka çare yoktur.(Pedagog Dr.Yaşar Kuru)
Olduğu kadar...olmadığı kader...

Çevrimdışı kar_delen

  • kar_delen
  • okur
  • *
  • İleti: 97
  • edep ya hu...
Ynt: Çocuk yetiştirme sanatı
« Yanıtla #33 : 07 Aralık 2015, 16:13:34 »
RAHAT ETTİRİLMEYEN ÇOCUK

* Çocuğun en rahat olduğu hali, mizacına uygun yaşamasına izin verildiği zamanlardaki halidir.
• Mizacına uygun yaşaması; annesi-babası tarafından, farkında olmadan engellenen çocuğun başına gelenler, pişmiş tavuğun başına gelmez.
- Normal şartlar altında;
- Çocukluk yılları dediğimiz, yetişkinlik öncesi yıllar olan 0-18 yaş döneminde, çocuğun ömrü başkalarını taklit etmekle geçer.
- Her ne kadar bu durum, 11-12 yaşa kadar normal ve yararlı olmuş olsa da…
- Ergenlik sonuna kadar çocuğa bazı katkılar sağlamış olsa da…
- Ön ergenlik döneminden itibaren bu iş, “kılık değiştirerek” özentiye dönüşür ki işte asıl tehlike o zaman başlar.
- Fren tutmadan devam eden özenti, yetişkinlik yıllarında çocuğun başına çorap örer.
• Bu dönemden itibaren çocuk, “depresyonlara” yatkın olabilir.
- Örneğin:
- Eşinin huylarına,
- Çocuklarının huysuzluklarına,
- Arkadaşlarının şakalarına,
- Yaşıtlarının üstünlüklerine…kolay kolay katlanamaz.
- Öte yandan;
- Tuttuğunu koparamaz.
- Başladığı işi tamamlayamaz.
- Neredeyse; gecenin karanlığına, gündüzün aydınlığına laf yetiştirmeye çalışır.
- Sofrasındaki yemekten, ağzındaki lokmadan, sırtındaki giysiden…sahip olduğu imkanlardan “hoşnut” olmayı beceremez.
- İşte, bunca memnuniyetsizlik yüzünden, depresyonla yakın akraba olur.
• Peki, bu kişiyi bu istasyona getiren yol hangisidir…
- O yol, çocuk  özellikle 0-12 yaş aralığındayken ebeveyni tarafından oluşturuldu.
- Şöyle:
- “Öyle yeme, böyle ye…
- Öyle yürüme, şöyle yürü…
- Sol elini kullanma, sağ elinle iş yap…
- Kahkaha atma, çok ayıp…
- Ağlayıp durma karşımda…”…gibi nedenler yüzünden çocuğun başına bunlar geldi.
- Bu dönemde;
- Çocukluğunu yaşaması engellenen,
- Evinde ebeveyninden “saygı” ile muamele görmeyen,
- Misafir gibi ağırlanmayan,
- Mizacına uygun yaşamasına izin verilmeyen…
- Oturup-kalkması, yemesi-içmesi…oyunlar oynaması, düşünmesi,hayal kurması…gibi kendisine ait işlemlerde hakkı elinden gasp edilen çocuk “bitik” bir halde hayatına devam eder.
- Kısacası; kişilik gelişiminde, orijinalliğini korumasına müsaade  edilmeyen çocuk; hep iyi olsun düşüncesiyle mizacını yaşamasına engel olunan çocuktur.(Pedagog Dr.Yaşar Kuru)
Olduğu kadar...olmadığı kader...

Çevrimdışı kar_delen

  • kar_delen
  • okur
  • *
  • İleti: 97
  • edep ya hu...
Ynt: Çocuk yetiştirme sanatı
« Yanıtla #34 : 07 Aralık 2015, 16:16:33 »
HİÇ ÜZÜLMEYİN

- Hiç üzülmeyin ki;
- İnat çocuk yoktur.
- Sözünüzü işitmeyen,
- Dediklerinizi yapmayan,
- Size kulak asmayan,
- İsyan eden çocuk da yoktur.
- Ben bu yaşıma kadar, böyle bir çocukla hiç karşılaşmadım.
- Çünkü;
- Çocuk her söylenineni mutlaka "işitir".
- Ancak her söylenineni "duymaz".
- Zira işitmek "kulağın" görevidir.
- Duymak ise "ruhun" işidir.
- Peki çocuk;
- Hem kulağı ile işitip hem de ruhu ile duyamaz mı...
- Hem evet, hem hayır...
- Bazen evet, bazen hayır.
- Şayet; çocukla muhatap olan kimse, onun ruhunu incitmişse çocuk, sözleri işitir fakat duymaz .
- Muhatabı tarafından ruh dünyası sarsıntıya uğratılmamış olan çocuk ise, hem işitir hem de duyar.
-  "Duyabilen" bütün çocuklar, duydukları sözün gereğini yaparlar.
- Asla inat ve asi olmazlar.
- Bu nedenledir ki;
- Çocuğunuz sizi duymadığında,
- Sözünüzü dinlemediğinde,
- Dediğinizin tersini yaptığında,
- Ya da oralı olmadığında...sizin, onun ruhunu inciten söz ve tavırlarınızı araştırmanız gerekir.
- İşte, size yıllardan beri, yemeyin-içmeyin "duyarlı" çocuk yetiştirin diye ısrarla söylememizin sebebi budur.(Pedagog Dr.Yaşar Kuru)
Olduğu kadar...olmadığı kader...

Çevrimdışı kar_delen

  • kar_delen
  • okur
  • *
  • İleti: 97
  • edep ya hu...
Ynt: Çocuk yetiştirme sanatı
« Yanıtla #35 : 17 Aralık 2015, 15:52:29 »
ÇOCUĞUN KABUSU OLMAMALISINIZ

* Çocuğun kabusu, anneye bağlanma olayının gerçekleşmemesidir.
• İlk dört yıl içinde çocuk;
- Anneyle sağlıklı bağlanma ve sağlıklı ayrılma süreci yaşayamamışsa hayata küskün gibi olur.
- Bağlanabilme  yeteneği kazanamamış olan hemen her çocuk;
- Hayatın köşe taşları sayılan arkadaşlarına, bir gruba, bir ekole…Ya da eşine ve çocuklarına bağlı olma nasibinden mahrum kalabilir.
• Bu durumun uzantısı olarak da;
- Çocukta aidiyet kurma becerisi gelişmez.
- Kendini hiçbir yere ait hissedemez.
- Yedi yaşından itibaren gelişmeye başlayan aidiyet duygusu yoksunluğu, kişiyi rüzgarın etkisindeki saman çöpü gibi savurur.
• Büyük ihtimalle çocuğun;
- Çalışma hayatında,
- Aile yaşamında,
- Okul dönemlerinde,
- Dini ve ahlaki kurallar konusunda oldukça gel-gitler yaşama ihtimali yüksektir.
- Sebat edebileceği alanlar çok sınırlıdır.
- Yani, dolaylı yönden irade gelişimi de sekteye uğrayabilmektedir.
• Bağlanma ve ayrılma dönemleri sağlıklı geçen çocuğun ise;
- En göze batan hali, aidiyet kurabilme yeteneğinin var olmasıdır.
- Bu çocuk;
- Hangi ortamda,
- Hangi şartlar altında,
- Hangi durumlarda,
- Kiminle, kimlerle aidiyet kurması gerekiyorsa, onlarla ve o ortamlarda ayağı yere basarak kendini güvende hisseder ve çevresine  de güven verir.
• Bu nedenle;
- Anneler bağlanma konusunda, çocuklarının ilk dört yılına özenle odaklanmalıdır.
- Türlü nedenlerle bu zamanı değerlendirememiş olan anneler de; ileriki gelişim dönemlerinde çocukları ile “yeniden bağlanma” gerçekleştirebilirler.
- Ancak bunun için, önce kendileri ruhen hazırlanmalı ve daha sonra da çocuklarını bağlanma işlemine ruhen hazırlamalıdır.
- Muhtemeldir ki bu, uzman desteği ile gerçekleştirilir.(pedagog Dr. Yaşar Kuru)
Olduğu kadar...olmadığı kader...

Çevrimdışı kar_delen

  • kar_delen
  • okur
  • *
  • İleti: 97
  • edep ya hu...
Ynt: Çocuk yetiştirme sanatı
« Yanıtla #36 : 17 Aralık 2015, 15:53:34 »
ÇOCUĞUN KITLIK  YILLARI

• Okul dönemi;
-  Çocuğun kıtlık yıllarının başlangıcı olmamalıdır.
- Tam da her şey yoluna girmişken…
- Altı-yedi yaşından itibaren çocuk;
- Soyutla somutu, iyi ile kötüyü…
- Fayda ile zararı, günahla sevabı ayırt etmeye başlamışken…
- Birden ailede on iki yıl sürecek “sıkıyönetim” kararı alınmamalıdır.
• Sokağa çıkma yasakları,
- Annenin, babanın sertleşmesi,
- Sevgi, ilgi azlığı baş göstermemelidir.
- Oyunları, etkinlikleri, gezmeleri iptal edilmemelidir.
- Gücünün üzerinde beklentiler olmamalıdır.
• Çocuk için okul dönemi;
- Saygınlığının azaldığı,
- İmkanların avucundan kayıp gittiği,
- Kaygıların başladığı,
- Kendisinden beklentilerin arttığı,
- Benliğinin zayıflatıldığı,
- Kişiliğini geliştirmesinin engellendiği bir dönem olmamalıdır.
• Olursa ne mi olur…
- Çocuk için okul yılları;
- Kendisine suçluluk duygusunun bulaştığı,
- Yetersizliklerin baş gösterdiği,
- Kendini zayıf hissettiği,
- Bir çok işi yüzüne gözüne bulaştırdığı,
- Ürküntü, korku ve kaygı ile tanışmak zorunda olduğu yılların başlangıcı olmuş olur.(Pedagog Dr.Yaşar Kuru)
Olduğu kadar...olmadığı kader...

Çevrimdışı kar_delen

  • kar_delen
  • okur
  • *
  • İleti: 97
  • edep ya hu...
Ynt: Çocuk yetiştirme sanatı
« Yanıtla #37 : 17 Aralık 2015, 15:55:03 »
ÇOCUĞUNUZU OKUMAK İSTER MİSİNİZ

• Çocuk ruh dünyasındaki esintiler, ebeveyn tahminlerinden çok farklıdır.
- Şöyle ki;
- Hiçbir çocuk “bilme” çabasında değildir.
- Öğrenme çabasındadır.
- Aksi halde, öğrendiği her şeyin ardından onlarca soru sormazdı.
- Hiçbir çocuk “bulma” çabasında değildir.
- Kazanma çabasındadır.
- Aksi halde, merak duygusunun peşine düşmezdi.
- Hiçbir çocuk “duyma-dinleme” çabasında değildir.
- İzleme-görme çabasındadır.
- Aksi halde, öğütlerinize, nasihatlerinize canı sıkılmazdı.
- Hiçbir çocuk “hazıra konma” çabasında değildir.
- Yapabilme çabasındadır.
- Aksi halde, ona öğrettiğiniz yap-bozları tekrar yapmaya çalışmazdı.
- Hiçbir çocuk “sevilme” çabasında değildir.
- Sevebilme çabasındadır.
- Aksi halde, onu her zaman seven ebeveynini asla sinirlendirmezdi.
• Bu yüzdendir ki en ideal anne-baba ya gelince...
- Hanginiz, çocuğunun mizacını görebiliyorsa…
- Hanginiz, çocuğunun yeteneklerini keşfedebiliyorsa…
- Hanginiz, çocuğunun alın yazısını okuyabiliyorsa…
- Hanginiz, tüm bunların “yönetimini” çocuğuna bırakabiliyorsa… o en ideal anne-babadır.
- Hanginiz, çocuğunun “geleceğini” hazırlama telaşındaysa…
- Hanginiz,  çocuğunun yuvasını kurma  çabası içindeyse…
- Hanginiz, çocuğunun tahtını yapmakla meşgulse…o çocuk ruhundan en uzak anne-babadır.(Pedagog Dr.Yaşar Kuru)
Olduğu kadar...olmadığı kader...

Çevrimdışı kar_delen

  • kar_delen
  • okur
  • *
  • İleti: 97
  • edep ya hu...
Ynt: Çocuk yetiştirme sanatı
« Yanıtla #38 : 17 Aralık 2015, 16:28:46 »
ÇOCUK KİME İNANIR

- Kim olursa olsun çocuk;
- O kişiye ya bodoslama inanır ya da inanmaz.
- Çocuk;
- Sözün doğrusuna yanlışına bakmaz.
- Adamın eğrisine doğrusuna bakar.
- Söylenen söz çocuğu ilgilendirmez.
- Söyleyen kimse, çocuğu ilgilendirir.
• Çocuğa;
- Anlattıklarınızın doğru da yanlış olması vız gelir.
- Onun derdi, anlatan kişinin  kendisi açısından değerli olup olmadığıdır.
- Bunu da çok kolay ve pratik yolla tespit eder.
- Derin konulara, felsefeye, ahlakın inceliklerine…
- Olayın dini boyutuna, milli oluşuna itibar etmez.
- O sadece söyleyeni mercek altına alır.
• Şöyle ki;
- Yetişkinlerin dünyasının iletişim kalıpları ile, çocuk dünyasının iletişim kalıpları çoğu kez uyuşmaz.
- Bir yetişkin;
- Kendisine nasihat eden, söz söyleyen, yol gösteren bir başka yetişkinin tesirinde kalabilmek için …
- Onun öğütlerini tutmak için…belirli ahlaki kuraların o yetişkinin hayatında olup olmadığına bakar.
- Mesela bir yetişkin,  karşısındaki yetişkinde şöylesi özellikler ara:
- Haram yiyip içmediğine bakar.
- Kul hakkına riayet edip etmediğine bakar.
- Yaşamında yalanla dolanla işi var mı yok mu ona bakar.
- Ar, namus hassasiyeti var mı ona bakar…ki o zaman o yetişkinin söylediklerine uyar, dediklerini yapar.
• İşte, çocuğun bu konularla işi olmaz.
- Kendisine hitap eden kimsenin ne şahsiyeti ne ahlaki hassasiyeti, ne de bir başka baskın özelliğine bakar…
- Annesi de babası da olsa, çocuğu onun bu özellikleri direkt olarak pek ilgilendirmez.
- Ne de, söylediklerinin değerli oldukları…
• Çocuk;
- Kendini o yetişkinin yanında “güvende” hissediyorsa…
- Ruhunun ve bedeninin o kimseden eziyet görmeyeceğine inanıyorsa…
- Onunla bir bağ kurabilmişse…
- Hiç tereddüt etmeden,
- Sözün doğrusuna yanlışına aldırmadan,
- Başına geleceklerin hesabını yapmadan…bodoslama o yetişkinin tesirinde kalır.
* Siz;
- Çetelerin,
- Yer altı, yer üstü örgütlerinin neden bu kadar inananı var zannediyorsunuz...(Pedagog Dr.Yaşar Kuru)
Olduğu kadar...olmadığı kader...

Çevrimdışı kar_delen

  • kar_delen
  • okur
  • *
  • İleti: 97
  • edep ya hu...
Ynt: Çocuk yetiştirme sanatı
« Yanıtla #39 : 18 Aralık 2015, 00:34:42 »
ÇOCUĞU HAYATA HAZIRLAMAK

• Çocuk, annesinin babasının konuşmalarına bakarak;
- Ya hayata hazırlanır ya da haylazlığa.
- “Biz o parayı hayatta kazanamayız.
- Yaşamak ne kadar zora girdi böyle…
- Çocukları okutmamız neredeyse hayal gibi.
- Bu gidişle karnımızı zor doyuracağız.
- O iş de bizim boyumuzu aşar.
- Galiba hiçbir şeye sahip olamayacağız…”…gibi olumsuzluklarla yüklü konuşmaların olduğu ev yaşamında, çocukların ruhuna canlılık değil, karamsarlık çöker.
• Kimse sizin boğazınızı sıkmıyor.
- Kara bulutları, karamsar havayı evinizde niçin dolaştırıyorsunuz…
- Bakın şu 7 yaşındaki kızınız, 10 yaşındaki oğlunuz o havayı sindire sindire soluyor.
- Sizin bu tutumunuz yüzünden  ileride  kendi başınıza geleceklerden gerçekten haberiniz yokmuş gerçekten…
- Yarın bu çocuklar;
- Derslerine çalışmakta zorlanabilirler.
- Ödevlerini yapamayacak duruma gelebilirler.
- Okullarını bitirecek dirayeti kendilerinde bulamayacaklar.
- Babaları hastalandığında ya da anneleri çalışamaz olduğunda, kendilerinde sabaha çıkacak  moral bulamayabilirler.
- En ufak bir zorlukta panik içinde olacaklar.
- En kötüsü de;
- Her akıl verene kanacaklar.
- Her yol gösterene inanacaklar.
• Bu tavrınızla çocuklarınızın hayatlarını kararttığınızı bilmelisiniz.
- Oysa sizin göreviniz;
- Onlara sizin şartlarınızın havasını koklatmak değil; kendilerine yeni ufuklar açarak onları kendi şartlarında hayata hazır hale getirmektir.
• Özetle, aile içinde annenin babanın;
- Günlük işler karşısında takındıkları tavırlar.
- Hayata getirdikleri yorumlar.
- Gelişen olaylara ve insanlara ait düşünceleri o ailede yetişen  çocukların yetişkinlik yıllarındaki tutum ve davranışlarını belirler.
- Çocuklar gelişip büyüdüklerinde;
- Gerek mesleklerini icra ederken,
- Gerek gündelik yaşamlarını sürdürürken,
- Gerekse eşleri ve çocukları ile iletişim şekillerini belirlerken…çocukluklarında ailelerinde gördükleri  bakış açısını kullanırlar.(Pedagog Dr.Yaşar Kuru)
Olduğu kadar...olmadığı kader...

Çevrimdışı kar_delen

  • kar_delen
  • okur
  • *
  • İleti: 97
  • edep ya hu...
Ynt: Çocuk yetiştirme sanatı
« Yanıtla #40 : 18 Aralık 2015, 00:35:50 »
ÇOCUĞUN TEK TERAPİSTİ

- Çocuğun tek terapisti annesi ve babasıdır.
- Kendisine bırakılmayan,
- Duyguları yaşatılmayan,
- Öfkesini gizlemek zorunda kalan,
- Sevincini paylaşması engellenen...
- Sevdiği kızla evlenemeyen,
- İstediği delikanlı ile yuva kuramayan çocuk...hangi yaşta olursa olsun...
- Ya içine doğru patlar ve depresif olur;
- Ya da dışına doğru tepkiselleşir ve agresif olur.
- Kendisine ait hayatına çomak sokulan her çocuğu bekleyen sonuç aynidir.
- Her kim çocuğunda bu iki halden birine tanık olursa, onu terapi etmenin yolunu aramalıdır.(Pedagog Dr.Yaşar Kuru)
Olduğu kadar...olmadığı kader...

Çevrimdışı kar_delen

  • kar_delen
  • okur
  • *
  • İleti: 97
  • edep ya hu...
Ynt: Çocuk yetiştirme sanatı
« Yanıtla #41 : 18 Aralık 2015, 20:53:12 »
UMARIM BÖYLE YAPMAZSINIZ

• Kendilerini değersiz hisseden anneler babalar;
çocuklarının kendilerini güçsüz ve yetersiz hissetmelerine sebep olurlar.
İşte;
Çocukluğu hangi şartlar altında geçmiş olursa olsun, eşlerinize “değer” vermenizi bu yüzden öneriyoruz.
Ki, sizin evinizde, kendini yetersiz, yeteneksiz, beceriksiz, algılayan çocuklar yetişmesin.
• Hatırlar mısınız bilmem;
1 yaşındaki bebek ona güldüğünüzde güler.
Kaşlarınızı çattığınızda, duraksar.
Ona kızdığınızda, bağırdığınızda ağlar.
• Bu bize;
İnsan denen varlığın, “değer” görmek üzere programlandığının işaretidir.
Çocuk;
Güzel bir şey yaptığında, bir iş becerdiğinde, heyecanla size göstermek ister.
Sınavı iyi geçince,
Notları güzel olunca,
Karnesi pekiyi olunca,
Diplomasını eline alınca…koşarak size gelir.
• Buna benzer  çocuk halleri bize;
İnsanın beğenilme, takdir  edilme, değer görme arayışında olduğunu kanıtlar.
Çocuktaki değer görme arzusu masum olduğu halde;
Yetişkinin değer görme “arayışı” çokçası bir dramdır.
Bazı anneler-babalar ve yetişkinler, böyle bir dramı yaşamaktan kendilerini alamazlar.
Onlar, vaktinde ve zamanında bolca değer görme hazzından mahrum olanlardır.
Böyle bir yetişkin, ergenlikten itibaren olan çocuklarının coşkusunu paylaşmayı beceremez.
“Tamam tamam…ne şımarıyorsun…
Sanki ben ömrümde hiç sınavdan yüksek not almadım…
Biz de zamanında hem okula gittik hem çalıştık…ne var bunda büyütülecek…” şeklinde, çocuklarının sevinçlerini kursaklarında bırakırlar.
• Bu tip ebeveynler;
Eşlerinin işyerlerindeki veya sosyal yaşamdaki gururlarını da paylaşmaktan uzak olabilirler.
“İyi güzel, bu ay biraz para artırmışsın. Nesi çok güzel…bak, komşumuz durmadan daire alıyor…
Külüstür arabayı değiştirdiğin için bu kadar sevinmene anlam veremiyorum…”…gibi, eşlerinin başarılarını hafife alırlar.
Öyle ki, bu ölçekteki insanlar işveren olduklarında;
Yanlarında çalışan elemanına yüklü bir miras kaldığında,
Bir gün kendisine işyeri açtığında,
Ev, arsa, araba…aldığında, onun coşkusuna bir türlü ortak olamazlar.
• Sonuç olarak;
Özellikle ergenlik öncesi çocuklar, annelerinin-babalarının, kendilerini onlarla kıyaslamalarına anlam veremezler ve şaşkınlık yaşarlar.
• Bu nedenle;
Hiçbir ebeveyn, kendi başarılı ve üstün yanlarını çocuklarına kanıtlamaya çalışmamalıdır.
Çünkü; çocuklar kendilerini, her işte yetersiz ve beceriksiz hissedebilirler.(Pedagog.Dr.Yaşar Kuru)
Olduğu kadar...olmadığı kader...

Çevrimdışı kar_delen

  • kar_delen
  • okur
  • *
  • İleti: 97
  • edep ya hu...
Ynt: Çocuk yetiştirme sanatı
« Yanıtla #42 : 18 Aralık 2015, 20:59:15 »
SIFIRDAN ON SEKİZE

* Sevgili anneler-babalar ve öğretmenler;
- Bebeklikten yetişkinliğe kadar; çocuklarınızın ve öğrencilerinizin:
-  Ruh dünyalarını çözemediğiniz,
- Rüyalarına anlam veremediğiniz,
- Oyunlarına katılamadığınız,
- Hayallerine ortak olamadığınız,
- Sevinçlerine ve üzüntülerine mesafeli olduğunuz,
- Gelecek için yaptığı planlarından habersiz kaldığınız,
- Sizin hakkınızda ne düşündüğünü bilemediğiniz…sürece onlar, sadece sizin çocuklarınız ve öğrencileriniz olarak kalacaklardır.
* Hayatınızın ileri aşamalarında onlar sizin;
- Sorunlarınıza ve sevinçlerinize ortak olamazlar.
- Yükünüzü hafifletemezler.
- Yaranıza merhem olamazlar,
- Yaşantınızı kolaylaştırmak adına size katkıda bulunamazlar.
* Sizler bu dünyada sadece;
- Çocuk sahibi olduğunuzla,
- Öğretmenlik yaptığınızla kalırsınız.
- Hayatınız siyah-beyaz tonlar arasında geçer.(Pedagog Dr.Yaşar Kuru)
Olduğu kadar...olmadığı kader...

Çevrimdışı kar_delen

  • kar_delen
  • okur
  • *
  • İleti: 97
  • edep ya hu...
Ynt: Çocuk yetiştirme sanatı
« Yanıtla #43 : 18 Aralık 2015, 21:02:23 »
DAHA NASIL ANLATSAM...

* Sizin ‘değer’ vermediğiniz, canınızdan birer parça olan evlatlarınıza:
-  Sokakta, köşe bucakta, değer vermeye ‘hazır’ bekleyen kaç çeşit çete, yer altı örgütü, uyuşturucu ve kadın tüccarı var biliyor musunuz…
-  Kıymet vermediğiniz, ‘onur’landırmadığınız, incittiğiniz, adam yerine koymadığınız çocuğunuz hakkında; okulda öğretmeninden ve/veya okul idaresinden size şikâyet iletildiğinde, gidip öğretmenine çatmanızın bir anlamı var mı…
Öğretmen de olsanız, anne-baba da olsanız,ilk işiniz:
- Başta kendi çocuğunuza ve size emanet edilen çocuklara ‘değer’ vermenizdir.
- Değer vermediğiniz çocuktan, size güvenmesini bekleyemezsiniz.
- Size güvenmeyen çocuk, ister öğretmeni olun isterse annesi yada babası; sizin sözünüzü dinlemez. Sizi ‘rehber’ olarak, eğitici olarak kabul etmez.
- En korkunç olanı da, dünya görüşünüzü ve değer ölçülerinizi benimsemez. Yani; onu terbiyeli olarak yetiştirmeniz çok zordur.
- Onlar; sizleri yetersiz, cahil, basit buldukları için değil; kendilerine değer vermediğiniz için, onların size ‘güven’melerini sağlayamadığınız için size muhalif bir yaşam tarzı benimsemektedirler.
Örneğin;
- Delikanlıların küpe takmaları.
- Kızların ve erkeklerin dövme yaptırmaları.
- İstemediğiniz kimselerle arkadaşlık yapmaları.
- Evde yüksek sesle müzik dinlemeleri.
- Acayip konuşma tarzları geliştirmeleri.
- Sigaraya, alkole, uyuşturucuya başlamaları.
- Evde ders çalışmamaları, ödev yapmamaları.
- Okula gitmek istememeleri.
- Geç yatmaları, geç kalkmaları.
- Sizinle aynı sofrayı paylaşmaktan çekinmeleri.
- Ailece; düğünlere, cemiyetlere, toplantılara katılmamaları.
- Erkeklerin kız; kızların erkek arkadaş düşkünlükleri…
hep aynı sebebe dayanır:

- Aidiyet duygusunu geliştirmelerine fırsat vermediniz.
- Onlara, sevgi sunamadınız.
- Bir insanın, hele de bir çocuğun her şart altında dahi nasıl sevildiğini kendilerine gösteremediniz.
- Sizin nazarınızda her zaman ‘değerli’ olduğunu ona hissettiremediniz.
- Düşük not aldı, kızdınız.
- Zayıf karne getirdi, aşağıladınız.
- Arkadaşlarıyla ufak-tefek kavgalar yaptı, onurunu kırdınız,
- Okuldan gelir gelmez sokakta oyun oynadı, bağırıp azarladınız,
- Siz keyifle televizyon izlerken, onu ders çalışması için odasına gönderdiniz…
Böylece,size ‘güvenmesini’ sağlayamadınız.
Ama bu sonuncusu zaten olması gerekendi. Yukarıdaki hatalı davranışları gösteren bir öğretmene, bir ebeveyne hiçbir çocuk zaten güvenemez.(Pedagog Dr.Yaşar Kuru)
Olduğu kadar...olmadığı kader...

Çevrimdışı kar_delen

  • kar_delen
  • okur
  • *
  • İleti: 97
  • edep ya hu...
Ynt: Çocuk yetiştirme sanatı
« Yanıtla #44 : 18 Aralık 2015, 21:08:10 »
ÇOCUK RUH DÜNYASININ PROGRAMI

- Annelerin babaların çocuklar hakkında bilmesi gereken önemli bir konu da şudur:
- Yetişkinler "sürprize" açıktır.
- Çocuklar ise maalesef sürprize kapalıdır.
- Gündelik belirli bazı ziyafetlerin dışında çocuklar;
- Kendilerine habersizce alınan ve "sürpriiiz" diyerek sunulan giyim- kuşam ve eşyalardan pek hoşlanmazlar.
- Üç buçuk-dört yaşından itibaren bütün çocuklar, kendilerini ilgilendiren söz konusu eşyalar hakkında fikir sahibi olmaktan ve seçeneklerini kullanmaktan son derece hoşlanırlar.
- Çocukların bu ruh hallerinden habersiz olan ve çocuklarına bol bol sürpriz yapmaktan keyif alan anneler-babalar o halleri ile çocuklarına şu kötülüğü yapmış olurlar:
- Doyumsuz, zevksiz, savurgan...
- Malının kıymetini bilmeyen, eşyalarına değer vermeyen...
- Az ile yetinemeyen, şükredemeyen, kanaatsiz ve müsrif çocuklar yetiştirirler.
- Çocuklar; kendilerine alınacak eşyaların seçiminde söz sahibi olurlarda, o zaman yukarıdaki durum değişir.
- Yedi yaşından itibaren ise çocuklar; evlerine alınacak herhangi bir eşya hakkında görüş bildirme haklarını kullanmak isterler.
- Buna muvaffak olan çocukların, "aidiyet" duyguları perçinlenmiş olur.Pedagog Dr Yaşar Kuru)
Olduğu kadar...olmadığı kader...