Gönderen Konu: Hac ve Allah'ın Müsafirleri  (Okunma sayısı 5970 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı müteallim

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 4785
  • gizli mahzenlerde kalan tarihin yeni adresi
    • www.Libv- kamp-lintfort.de
Hac ve Allah'ın Müsafirleri
« : 18 Aralık 2005, 01:48:36 »

Rahman'ın misafirlerini yolcu ederken

Kutsal vazifelerini yerine getirmek için insanlar kafileler halinde mübarek topraklara doğru yola koyuldular. Her hac yolculuğunda insan tarifi mümkün olmayan duygularla ailelerinden, dost ve arkadaşlarından ayrılırken, sanki baba ocağına gider gibi yola çıkmaktadır. O mekanlar tüm müminler için baba ocağı ve bir anne kucağı gibidir. İlk kez gidiyor olsa bile birçok mekan ona çok tanıdık gelmekte, her mekanda zihninin bir köşesinde okuduğu ya da duyduğu nice olaylar ve hatıralar canlanmaktadır. Bin bir sıkıntı ve zorluğa rağmen her hacı adayının gönlünde oralara varmak Hacerü'l Esved'in önünde selam verip geldiğini duyurmak, evrensel koroya katılıp Lebbeyk diyerek koca İslâm okyanusunda bir damla olduğunu bildirmek, Allah'ın yeryüzüne koyduğu ilk yapı olan Kabe etrafında dönüp dönüp durmak, Safa ile Merve arasında Hacer gibi kutsal ve değerli gördüğü şeyleri canı pahasına koruyacağına dair adeta söz vererek koşmak, ahiretin, ölümün, kefenin bir provası olan ihramı giyerek sadece Allah için ve O koydu diye o güne kadar helal olan nice şeyi kendine haram saymak, Peygamber'in doğduğu evin önünde oturup oradan Daru'l Erkam'ı düşünmek ve Kabe'nin o siyah örtüsündeki asalet ve heybetten aldığı heyecan ile vatanına dönünce Erkam'ın evi gibi evler oluşturmaya söz vermek, Ebu Cehil'in evine bakıp inkar edenlerin sonunu düşünmek, Arafat'ta Allah'a sadakat ve söz vermek için bulunmak, orada ilk atası Adem gibi tevbe ve istiğfarda bulunmak, akşamın gelişi ile sel gibi Müzdelife'ye akıp orada gecelemek ve orada yarın ki savaş için mermiler toplamak, o mermileri boşa harcamadan sabahın erken saatlerinde Mina'ya doğru yola koyulmak, ellinde tuttuğu taşlarla şeytanlarla savaşmak ve bu savaşın hiç bitmeyeceğinin şuuruna varmak, şeytan ve şeytanlaşmış güçlerin kimliklerini iyice öğrenmek ve bu güçlerin kıtalar dolaştığının bilincinde olarak onların tamamından beri olunması gerektiğini fark etmek ve bu fark edişin sorumluluğunu yerine getirmek için Allah'a söz vermek, iki üç saatlik zorlu bir yolculukla vahyin insanla buluştuğu Hira Mağarası'na varmak, orada Allah Resulu gibi tefekküre dalıp ötelere yelken açmak arzusu ile yanıp tutuşmaktadır.
Aşk ateşini Mekke'de tutuşturanlar için Peygamber şehri Medine bir su olur. Eğer önce Medine'ye uğramışsanız orası size bir kıvılcım olur. Peygamber'in mescidinin her bir köşesi sizi 1500 sene öncesine taşıyarak sizi özlemini çektiğiniz iklime taşır. Allah Resulu'nun ölümsüz nefesini hissetmek, kabrinin önünde dirilmek, aziz dostlarının hatıralarını yad etmek, Baki Kabristanı'nda hep isimlerini duyduğumuz Nübüvvet medresesinin talebeleriyle beraber olmak, oradan Uhud'a uzanarak Seyyidi Şüheda Hz. Hamza'nın önünde durup onun ordusunda sıradan bir er olmak istediğimizin tekmilini vermek, Peygamber'in çizmiş olduğu sınırları zorlamanın insanın başına getireceği acı olayları düşünmek, okçular tepesinde adeta orayı terk etmeyin çığlığını haykırmak, Kuba Mescidine varıp Sena tepelerinden gelen iki aziz dostun hayalini kurmak ve tüm insanlarla beraber 'ta la el bedru aleyna' deyip o coşku seline katılmak, iki kıbleli mescide varıp Peygamber'in o hatırasına uzanmak, yedi mescidlere varıp Selmani Farisi'nin fikrine ortak olup elimize aldığımız kazmalarla hendekler açmak ve en sonunda Ravza'nın bir köşesinde iki büklüm olup, yüreklerimizin derinliklerinden kopup gelen coşkuya gözlerimizden akan yaşları ortak kılarak; "Sevdim seni hep canlara canan diye sevdim, Bir ben değil alem sana kurban diye sevdim. Kıtmirinim ey Şah-ı Resul kovma kapından, Alemlere rahmet dedi Rahman diye sevdim" demek istemektedir.
Tüm mümin yüreklerin ortak sevdası ve arzusu bu duyguları yaşamaktır. Oralara gidip bu arzusunu yerine getiren her Müslüman daha oradan ayrılmadan bir daha gelmenin hesaplarını yapmaktadır. Oralarda var olan İlahî cazibe insanı büyülemekte bir giden, bin daha gitmek istemektedir. Bu özlem ile yanıp tutuşan yürekler Kur'an'ın şu fermanını hiç unutmamalıdırlar. Ne diyordu ilahî kelam: "Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça mutlak erdeme ulaşamazsınız. Unutmayın ki neyi harcarsanız Allah kesinlikle onu bilir."
Hac konusu hep mevzu olduğunda birbirlerimize şöyle dua ederiz: Allah gitmeyenlere gitmek, gidenlere ise Tekrarini nasip etsin.
« Son Düzenleme: 23 Ekim 2009, 09:25:56 Gönderen: mystic »
  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik

Çevrimdışı müteallim

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 4785
  • gizli mahzenlerde kalan tarihin yeni adresi
    • www.Libv- kamp-lintfort.de
Ynt: hac ve Allahin müsafirleri
« Yanıtla #1 : 23 Ekim 2009, 02:03:35 »
150 bin kişiyi doğrudan ilgilendiren mesele


Kısa adı TÜRSAB olan Türkiye Seyahat Acentaları Birliği'nden bir görevli, bu sene Türkiye'den -kaçak gidenlerle beraber- 150 bin kişinin hacca gittiğini söyledi. Nüfus eksilmeyip artacağına göre, bu rakamın artık eksilmesi mümkün değil. Onun için, bahsedeceğim konu, her sene en az 150 bin kişiyi ilgilendiriyor.

Mesele şu: Namaz, oruç, zekât gibi, hac da İslâm'ın şartlarından. Ama hac, -yapılış şekline varana kadar- Diyanet'in inisiyatifinde. Kaç kişinin gideceği bakımından haydi Diyanet'in müdahalesi olsun; haccın yapılışında eksikliğe gitmesi niçin?

İzdiham var diye, sünnet, vacib demeyip yaptırılmıyor. Arefeden bir gün önce Mina'da gecelemek sünnet. Önceki senelerde "izdiham var" diye hacılara sadece bunu yaptırmıyorlardı. Yeni başkandan sonra hacca da yeni eksiklikler geldi. Müzdelife vakfesi ve şeytan taşlama gibi vacibler de usulüne göre yapılmıyor; kitaba göre, vacib yerini bulmuyor. Mazeret: İzdiham ve zorluk...
 
Hacda tek zorluğun kalabalık olduğunu zannediyorlar galiba. Halbuki, şimdiki kadar kalabalık olmayan eski haclar çok daha zordu.

Eskiden motorlu araçlar yoktu. Yiyecek-içecek, elbise gibi bütün ağırlıklarınızı hayvanlara yükleyip aylarca sürecek bir yolculuğa çıkıyorsunuz. Bugünkü gibi rahat yollar yok. Her dere-tepeyi, hayvan yürüyüşü yavaşlığıyla geçiyor, günde 5 defa namaz molası veriyorsunuz.

Boş arazide haliyle tuvalet yok. Kafiledeki o kadar kadın-erkek, tuvalet ihtiyacı için gözardı bir yer bulmaya çalışıp ihtiyaç giderecek. Sonra abdestler alınacak. Geç kalanlar da gelince namazlar kılınıp tekrar yola çıkılacak... Şimdi düşünelim, şimdiki haclar mı kolay eskisi mi? Devamı var:

Yemek ihtiyacı daha da zor. Hayvanların üzerinden yükler indirilip, açılacak, yemek hazırlanacak. Yenilip, bulaşık yıkanacak, sonra tekrar sarılıp hayvanlara yüklenecek. Su ve yiyecekler bittikçe, takviye yapılacak... Hayvanların yemlenip sulanması ayrı bir iş... Nasıl? Kolay mı?..

Sıcak-soğuk, yağmur, gölge-güneş demeden yol alacaksınız. Akşamları, gecelemeye uygun bir yer şart... Bu işlerin zorluğunu yaşlılarınıza sorun. Onlar iyi bilirler...

Mekke-Medine'ye vardığınız zaman bile zorluklar bitmiyordu. Şimdiki gibi oteller yok. Nereyi bulabilirseniz orada geceleyeceksiniz.
Haccın yapılışı da zorluklarla doluydu.

Hacdan önce Kâbe'den ayrılıp Mina'ya kadar 8 km. yürüyordunuz. Oradan Arafat'a daha uzak. Arafat'tan tekrar Müzdelife ve Mina'ya uğrayarak Kâbe etrafına geliyordunuz. Buralardaki vazifeleri, yiyecek-içecek ihtiyaçlarını da görerek hac kolay mı?

Bütün bu zorluklara rağmen, Mina ve Müzdelife vazifeleri tam yapılıyordu. Dedelerimiz de bizim gibi insandı. Onlar da acıkıyor, yoruluyor, üşüyorlardı. Onların da günleri 24 saatti. Ama haccı eksiksiz yapıyorlardı. Şimdi onlara nazaran ne zorluk var ki, haccı orasından burasından kırpıp Nasreddin Hoca'nın kuşuna benzetiyoruz?

Eskiye göre şimdiki hacları düşünelim. Suudi Arabistan'da da insanlar yaşıyor. Dolayısıyla parası olanlar için yiyecek-içecek, giyecek her şey var. Buna rağmen bir şeyler götürmek isteyenler ise valizlerine her şeylerini yerleştirip, arabaya-uçağa veriyor, inince de alıyorlar.

Haccın yapılışı da rahat. Mina, Arafat ve Müzdelife'deki sıra sıra tuvaletler ve abdest alma yerlerinde sular şarıl şarıl akıyor. Duş dahi alabilirsiniz. Eskiden bu rahatlıklar yoktu.

Mekke ve Medine'de, Harem-i Şerif etrafında da tuvalet ve abdest alma yerlerinde sular hazır. Buna rağmen, "izdiham var" diye onu yaptırma, bunu yaptırma.

Bu nereye kadar gidecek? Yoksa "Hac Arafat'tır" deyip, gide gide hac sadece Arafat vakfesinden ibaret mi kalacak?
Sebepsiz olarak Hanefîler Şâfiîye, Şâfiîler Hanefî'ye uyamaz. Evet, yerine göre başka bir mezhebe uyabilir; ama o meseleyi bile bile...

Hacda başka mezhebe uydurduğunuz hacı, bunun farkında bile değil. Şâfiîye göre, eliniz karşı cinse değince abdest bozuluyor. Bu durumda, tavafta Şâfiîlerin abdesti her an bozulabilir.

Öyleyse, hanımlar Kâbe'de ikinci katta tavaf yapmalı demiyor da, Şâfiîler abdestte Hanefîye uysun diyorlar. İyi ama, hacıların hepsi Hanefî mezhebine göre abdesti bozan diğer maddeleri bilmez ki! Lütfen insanlara abdestsiz ibadet ettirdiğimizi bilelim

Ali Eren hoca efendi böyle yamis.ve güzel yazmis amma biraz noksan yazmis.

hanefi mezhebinde (muhazat)diye bi husus vardir ayni hizada kadin ve erkekler namaza duramazlar sayet dururlarsa yandan ve önden kadinin hizasinda safinda olanlari namazlari bozulur.simdi bu durumda bu haci nine bunun mes´uliyytinden nasil kurtulacak.binlerce insanin namazi ile oynaniyor.
 yoksa hanimlarin hacca gitmesine kimse karsi cikmiyor  arabistanin mezhebi ehli sünnet olmadigi icin bu durumlar düsünülmüyor.

yukarida yazmi safiye göre kadina degince abdesti bozuluyor abdestsiz tavaf yapilirmi abdestsiz namaz kilinirmi bunun günahini o haci nine nasil cekecek

imami rabbani hazretleri mektubatinda buyuruyorki bir kimse farzlardan birini ihmal etseveya yapmasa yatigi nafike hacdan hicbir sey alamaz buyurur biz onlardamdami alimiz yoksa zir cahil oldugumuz icinmi bu durumu yanlis görüyoruz.
« Son Düzenleme: 23 Ekim 2009, 09:25:30 Gönderen: Tuğra »
  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik

Çevrimdışı sakincan

  • aktif okur
  • **
  • İleti: 212
Ynt: hac ve Allahin müsafirleri
« Yanıtla #2 : 23 Ekim 2009, 02:40:22 »
nasip olmadı gitmek ...inş.mevlam bizide davet eder o mübarek beldelere..

ama hac ile ilgili  ne zaman bir yazı okusam veya dinlesem içim yanar..

gidenlerin arkasında öksüz evlat gibi boynu bükük bakakalırım...

ama müteallim kardeşimizin dediği gibi çok ince konular..

mevlam öğrenip hakkıyla eda etmeyi nasip etsin o kutsal buluşmayı..
Bu akşam gül koydum yastığımın kenarına...
belki gelirsin rüyama...
benim için olmaz bilirim.......
gülün hatırına..