Gönderen Konu: "Allah'ın rızâsı ana-babanın rızâsında, gadabı da ana-babanın gadabındadır."  (Okunma sayısı 2687 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."

Allah Teâlâ Kur'ân-ı Kerîm'de bize, anne-babalanmıza iyilik etmemizi, yaşlandıkları zaman da onlara merhametle davranmamızı emreder. Bilhassa annelerimizin hamilelik süresinde nice güçlüklere göğüs gerdiklerini de bize hatırlatır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de; "Allah'ın rızâsı ana-babanın rızâsında, gadabı da anababanın gadabındadır." "Büyük günahların en büyüğü, Allah'a ortak koşmak ve ana-babaya karşı gelmektir" buyurur. Allah'ın Resûlü'nde bizim için güzel bir örnek vardır. Her mevzuda ilk örneğimiz Nebiyy-i Muhterem (s.a.v.)'dir.

O halde, onun anneye bakışını bir görelim..

Sevgili peygamberimiz (s.a.v.) henüz altı (6) yaşında iken annesini kaybetti. Ama o, ömrü boyunca onu hiç unutmadı; daima hürmetle ve gözleri yaşararak andı. Hudeybiye seferinde Mekke'ye giderken Ebva'ya uğrayıp annesinin kabrini ziyaret etti; bu esnada kabri eliyle düzeltti, teessüründen ağladı. Bunu gören Müslümanlar da ağladılar. Niçin ağladığını soranlara Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) şu cevabı veriyordu: "Annemin benim hakkımda şefkat ve merhametini hatırladım da onun için ağladım!"

Şimdi düşünelim:
Biz küçüklüğümüzde annelerimizin bize gösterdikleri şefkat ve merhameti hatırlayıp İslâmî bir tâlime uyarak: "Allah'ım! Onlar bana küçükken merhamet ettikleri gibi, sen de onlara rahmetinle muamele eyle!" diyebiliyor muyuz?

Ya şu örneğe ne diyebiliriz?
Süveybe adlı bir hanım var.
Bu hanım, Peygamberimiz (s.a.v.) doğduğunda sâdece bir hafta ona süt emzirmiş. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ise bu hizmetin karşılığında ona ne yapmış biliyor musunuz? Kendi başına hayatını temin edebilecek bir safhaya geldiği andan itibaren onunla alâkadar olmuş, bedelini ödeyip câriye statüsünden onu kurtararak âzâd etmek istemiş; fakat, Ebû Leheb'in cariyesi olduğu için o buna müsaade etmemiş. Bununla beraber Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.), hicretten sonra da o hanımla alâkalanmış, devamlı olarak ona erzak ve hediyeler yollamıştır.

Halîme Hatun var.
Peygamberimiz (s.a.v.)'in süt annesi. İki yıl sütünü emmiş, evlerinde dört yıl kalmış. Bir defasında Halîme Hatun, Mekke'ye gelmişti. Ortalıkta yaman bir kıtlık vardı. Peygamberimiz (s.a.v.) onu görünce, "Anneciğim, anneciğim!" diye hürmet etmiş, sırtındaki hırkasını yere serip onu oturtmuş, kırk (40) koyun ile erzak ve taşıması için de bir deve vermişti. Hevazin savaşındaki esirleri, Halîme'nin hemşehrileri oldukları için karşılıksız salıvermiş, süt kardeşi Şeyma'yı da hediyelerle memleketine uğurlamıştı.
Çoğumuz annelerimiz mesabesindeki muhterem hanımların sütünü emmişizdir. Çoğumuzun süt anneleri ve süt kardeşlerimiz vardır. Acaba kaçımız bunlara karşı Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'in gösterdiği hassasiyet ve yakınlığı gösterebiliyoruz? Kaçımız neş'eleriyle sevinip, kederlerine ortak oluyoruz?

Bir de şu örneğe bakalım:
Ümmü Eymen Bereke hanımefendi. Cahiliye devrinde putperestlerin hor gördüğü ictimâî bir sınıfa mensup, câriye statüsünde. O çağda böylelerine insan muamelesi bile yapılmıyor. Ama Cenâb-ı Hakk bu hanıma, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'e çocukluğunda dadı olmayı nasip ediyor. Bu muhterem hanımın üzerindeki emeklerini hiç unutmayan Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) bu hanıma daima "Anne" diye hitap ediyor ve "Şen benim ikinci annem sayılırsın!" diye iltifat ediyordu. İşte bu, İslâm'ın, aile hayatında gerçekleştireceği en büyük inkılâbın müjdesi idi. Bozulan her şey islâm'la yerli yerine oturacak, her varlık hakettiği mevkii ve davranışı İslâm'da bulacaktı.

Söz buraya gelmişken, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'in yengesi Fâtıma Hâtun'dan da bahsetmeliyiz.
Bu hanım Ebû Tâlib'in zevcesidir. Peygamberimiz (s.a.v.) 8-13 yaşları arasında amcası Ebû Tâlib'in evinde kalmıştı. Yengesi Fâtıma Hatun ona öz çocukları gibi davranmış, hatta himâye etmişti. Resûl-i Ekrem (s.a.v.), vaktiyle bu hanımın kendisine gösterdiği şefkat ve merhameti hiç unutmamış, ömrü boyunca ona hürmet ve hizmette kusur etmemiştir. Müslüman olan bu hanım, hicretten sonra Medine'de vefat ettiği zaman Peygamberimiz (s.a.v.) onun hakkında: "Annem öldü" ifadesini kullanmış, kefen niyetiyle gömleğini vermiş, cenaze namazını kıldırıp, kendi elleriyle kabre indirmiş ve kabirde bir süre uzanıp sonra çıkmıştı. Peygamberimiz'in gösterdiği bu sıcak alâkaya oldukça şaşıran Ashâb, sebebini sormadan edemedi. Anne mefhumuna en güzel mânayı kazandıran ve anneye saygı ve hizmetin en güzel örneklerini bizzat kendi hayatında yaşayarak gösteren Kâinet'ın Efendisi cevap olarak şöyle buyurdular:
"Ebû Tâlib'den sonra bu kadıncağız kadar bana İyiliği dokunan hiçbir kimse yoktur. Âhirette cennet elbiselerinden giyinmesi için gömleğimi ona kefen olarak verdim. Kabre ısınması, alışması İçin de oraya kendisiyle birlikte uzandım. O benim annemdi! Kendi çocukları aç durur, suratlarını asarlarken, o, önce benim kamımı doyurun saçımı tarardı, o benim annemdi!"


Evet...Peygamber Efendimiz (s.a.v)'in kayınvalidelerine, Ümmü Haram, Ummü Süleym, Ümmü Umare gibi İslâm'a hizmeti geçen hanımlara ve anne mevkiindeki hanımlara hürmeti ve hizmeti anlatmakla tükenmez, Onun, annesine verdiği ehemmiyeti aksettiren şu mübârek sözüne bakınız: "Ben annemin rüyasına mazhar olmuşumdur." Evet, Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.), Allah indindeki en yüce makam ve mevkiin sahibi iken anneye hürmet ve onu minnetle yâdetmekte tevâzuun en büyüğünü sergileyerek muhterem validesinin rüyasına mazhar olduğunu söylüyor.

Düşünelim, hangimizin annesi, istikbâlimiz hakkında rüyalar görmedi? Hangimizin annesi, geleceğimizle alâkalı ninniler söylemedi? Hangimiz annelerimizin; "Büyü de adam ol Yüce Rabbim seni kazalardan, belâlardan korusun, işlerin âsân, yolların açık olsun!..." duâ ve temennilerini ve gece karanlığındaki içli yakarışlarını unutabiliriz?

Ah annelerimiz!
Biz, sizlere Allah Resûlü'nün bize öğrettiği ve anne mefhûmuna kazandırdığı derin mânâya münasip hareket ve davranışlardan çok uzaklardayız. Ama Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.)'de billurlaşan anne sevgisinde buluşacağız. Buna muhtacız, hatta mecburuz. O bakımdan, senede sadece bir günü onlara tahsis etmekle iktifa edemeyiz.
Ölmüş annelerimiz kabirlerinde nur içinde yatsınlar, Allah'ın rahmeti onlarla olsun!
Yaşayan annelerimize Cenâb-ı Hakk, sağlık ve âfiyet versin!
Bizim için umut ve meserret kaynağı olan hayır duaları dillerinden düşmesin!