Gönderen Konu: Demokrasi Din Değildir  (Okunma sayısı 3646 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Demokrasi Din Değildir
« : 28 Kasım 2013, 10:34:33 »

Demokrasi Din Değildir

*Demokrasi bir din değildir, siyasî bir rejimdir. Bir Müslüman, demokrasiyi din gibi algılarsa, İslamın yerine koyarsa, dinden çıkar. İslamın yanına da koyamaz. Demokrasi bir köprüdür. Akıllı ve şuurlu Müslüman o köprüden islamî sisteme geçmeye çalışır; bu işi için nelerin yapılması, nasıl çalışılması gerekiyorsa onları yapar.
*1923’ten bu yana, Cumhuriyet tarihindeki en serbest, hürriyetli, en fazla din, inanç, fikir, muhalefet hürriyeti olan devir bugünküdür. Vatandaşlar artık inançlarından, ibadetlerinden dolayı mahkemeye verilmiyor, hapsi mahkum edilmiyor.
*En fazla medya hürriyeti de bu devirdedir. Cumhuriyet ve Sözcü gibi gazeteler son derece ağır, şiddetli muhalefet yapabiliyor, en sert ve yavuz muhalif yazarlar serbest. Cezaevlerinde birkaç gazeteci var ama onlar muhalif yazılarından dolayı sanık değil; kendilerine isnad edilen suç darbeyle ilgili.

*Büyük medya, yapısı itibarıyla hürriyet ve haysiyetini kendi içinde, kendi iradesiyle kayb etmiş durumda. İsterlerse yapabilirler ama muhalefet yapmıyorlar. Bir sürü holdingin, bankanın, dev şirket ve fabrikanın da patronu olan ve milyarlarca dolara sahip bulunan kişiler muhalefet yapmamayı menfaatlerine uygun görüyor.
*Selanik Dönmeleri (D büyük harfle), Kriptolar, egemen azınlıklar, vesayet rejiminin gittikçe güç kaybetmesinden son derece rahatsız ve tedirginler; eski faşist ideolojik rejimi ayakta tutabilmek için çılgın geziler yapıyorlar.
*ABD, İsrail, AB, beynelmilel kapitalizm, sömürgeciler Türkiyenin kendi millî kimlik ve kültürüne dönmesine çok öfkeleniyor ve hırçınlık yapıyorlar. Lozanın gizli protokollarının, Hahambaşı Haim Nahum doktrinin çiğnenmesinden hiç razı değiller.
*Vesayet rejimi hayli törpülendi ama resmî ideoloji saltanatı devam ediyor.
*İslamî kesimin ve hareketin içine sızan din sömürücüleri, vaktiyle bozuk deniler düzenin haram rant ve menfaatlerini yağmalamak için koşuşturuyor.

*İslamî eğitime ve okullara sahip olmayan ve istisnalar dışında, atalarının Türkçe mezar taşlarını bile okuyamayacak kadar cahil bırakılmış/kalmış olan Müslüman çoğunluk, emperyalistler ve vesayetçiler tarafından bin kadar birbirinden kopuk hizbe, fırkaya, gruba, parçaya, İslamcılığa ayrılmıştır.
*Maddî terakki, otoyollar, köprüler, havaalanları, limanlar, gökdelenler, rezidanslar, lüks otomobiller, konforlu ve israflı hayat bakamından çağ atlayan Türkiye’de ahlak, doğruluk dürüstlük, faziletler, iffet, namus geriliyor. Suç patlaması var. Hırsızlık, dolandırıcılık, zina, haram yeme yaygın.
*Beş yüz milyar (belki daha fazla) kara, kirli, necis, haram para birikimi olduğu söyleniyor.
*Kara, kirli, haram, necis, gayr-i meşru servetler için nereden buldun sorusu sorulamıyor.
*Feminizm ve kadın hürriyeti yaygaraları içinde devlet TC başlıklı resmî vesikalarla yasal, korunmuş, kollanan, KDV’li seks köleliği yaptırıyor.

*Yeni Medenî Kanun aileyi, yeni ceza Kanunu toplumu çökertiyor.
*Çağ atlayan, maddî ve teknik bakımdan harikalara imza atan Türkiyede iç barış ve toplumsal mutabakat dinamitlenmiş, korku veren bir çözülme ve bölünme görülüyor.
*Dünya devletleri listesinde temizlik ve şeffaflık bakımından Türkiye kaçıncı sıradadır ve 10 üzerinden notu kaçtır?
*Eğitim sistemi yollar kadar düzgün, gökdelenler kadar yüksek, hava yolları kadar başarılı mıdır?
*Türkiye aydınları, elit sınıfı, okumuşları; denetim, uyarı, muhalefet vazifesini hakkıyla yerine getirmekte midir?
*Türkiyede Almanyada, İngilterede, Amerikada, Japonyada olduğu gibi ve kadar güçlü bir fikir, araştırma, inceleme, kültür faaliyeti var mıdır?
*Bir ülke sadece maddî ve teknik kalkınma, mükemmel otoyollar, gökdelenler, Boğaz köprüleri, lüks otomobiller, konforlu hayat, ihracatın patlaması ile uçabilir mi? Bunların yanında insan haklarına saygı ve bağlılık, âdil hukuk sistemi, vasıflı bir eğitim, iç barış, toplumsal mutabakat, ahlak, fazilet, bilgelik de olması gerekmez mi?

Mehmet Şevket EYGİ | 28 Kasım 2013 Perşembe 04:54


mazhar

  • Ziyaretçi
Ynt: Demokrasi Din Değildir
« Yanıtla #1 : 28 Kasım 2013, 23:23:00 »
Bizdeki durum gibi... Demokrasinin sağladığı imkanlar, fırsatlar, hürriyetler değerlendirilmiyor, kullanılmıyor ve bir kısım İslamcılar bozuk ve kötü düzenin haram, kirli, kara, necis, pis rantlarına saldırıyor.

İslamî bir rejim bile kurulsa, Müslümanlar sâlih, iyi, vasıflı, güçlü, uyanık, şuurlu olmazsa o sistem de işlemez.

http://www.sadakatforum.com/mehmet-sevket-eygi-beyin-gunluk-yazilari/muslumanlar-ve-demokrasi-t57753.0.html;nowap

mazhar

  • Ziyaretçi
Ynt: Demokrasi Din Değildir
« Yanıtla #2 : 26 Aralık 2014, 08:30:06 »
Timokratik Demokrasi


İpleri elinde tutan “derin diktatörler”, bireysel ve toplumsal hayatı yönetip yönlendirmek için “Demokrasi”yi icad ettiler. Ancak “Demokrasi” adıyla yapılan “diktatörce işler” “Mutlakiyet”ten farksızdı. “Demokrasi’ye zarar gelmesin” söylemi buna karşı duruşların da önünü aldı. Nihayet “diktatörlük”e son verme iddiasındaki “Demokrasi”, örtülü bir “Diktatörlük”e dönüştü.
Şunu anlamış olduk: Demokrasi, teorisi itibariyle uygulanması mümkün olmayan, insanların beyhude yere peşinde koştukları, belli bir zümrenin “gizli saltanat”ına “meşruiyet kılıfı” olarak kullanılan “hayali” bir sistem tasavvuru, “pratikten yoksun” bir düşüncedir.

“Demokrasi”nin en önemli vaadi olan “yönetimin halk tarafından doğrudan kararlar alınarak yürütülmesi”nin imkânsız olduğu görüldü. “Derin/Etkin güçler” bunu farkedince, “demokrasi teorisi” tevil edilip “temsili demokrasi” keşfedildi. Bu keşif, tarihin en sinsi ve zalim “monarşi”sine yol açtı: “Demokratik Monarşizm...”

Ne yazık ki insanlar, “demokrasi söylemi”ni süsleyen vaadlerle öylesine kandırıldı, demokrasi teorisine öylesine inandırıldı ki, sonunda toplum, “mutlak monarşiler”den daha çok “iktidarın kölesi” haline getirildi.

Kandırmaca, “parlamento, hükümet, yargı kurumları ve devlet/cumhur başkanı” şeklinde “temsili demokrasi” adıyla üretilen sistemle kalmadı. Bu “yeni demokrasi biçimi”nin pratiği, “yeni demokrasi söylemi”ni yansıtmaz oldu. Mesela “parlamentonun halkın genel iradesini yansıtıyor olması” teorisinin, hakikatle bağdaşmadığı görüldü. Çünkü Parlamento üyelerini halk değil, belli bir zümre/sınıf belirlemekte ve halktan, seçimini bunlar arasından yapması istenmekteydi. Pek çok aday arasında oyların dağılması mümkün olduğundan, azınlığın tercihleri parlamentoda üstünlüğü ele geçirebilmekteydi. Halkın tamamı da istese, belirlenen “düşünce ve sistem”in haricinde hiçbir tercih, halkın temsilcisi olarak yönetime gelemiyordu.

Yani toplum, “tayin edilmiş bir rejim/sistem”e göre, “belirlenmiş adaylar” arasından, “öngörülen sayıda kişi”yi tercih etmenin ötesinde etkinlik/yetkinlik sahibi değildi. Toplumun tamamı da istese, “demokratik yollar”la rejimi/sistemi değiştirip dönüştürmesi de mümkün değildi.

Demek ki, demokrasilerde parlamentoların “halkı temsil yeterliliği” yoktur. İdareciler ise otoritelerinin meşruiyetini halktan almazlar. Bundan ötürü, parlamentolarda yapılan “yasalar” ile devlet “tüzel kişiliği”nin aldığı kararlar; her zaman “toplumsal çıkarlar/ihtiyaçlar”ı gözetmez. “Demokrasi söylemi”nde olduğunun aksine, “Demokrasi pratiği”nde idareci, “halkın genel iradesi”ni temsil eden parlamento önünde sorumluluk hissetmez, hesap vermez. Rejimin işleyiş kurallarıyla siyaset yapmanın mekanizmaları bakımından, kararlar esasta Parlamento çoğunluğunun onayıyla alınmaz; Parlamento, önüne getirilenin altına muhakkak imza atar.

Bu dediklerimizin doğruluğunu şu suallerin cevaplarını bularak test edebilirsiniz:

Parlamento, “iktidarın seçilmemiş sahipleri”nin iradelerine karşı durabilir mi? Onların şahıslarına, iktidarına, nizamına mukabil karar alıp icra etme cüretini gösterebilir mi? Egemen “kurumsal ve hukuksal sistem/yapı”yı ta’dil edebilme gücünü haiz mi? İktidarın seçilmemiş sahiplerinden hesap sorabilir mi, onların iradelerinin aksine nizamnameler geliştirebilir mi, temsil ettiği halka karşı yapılan siyasi, sosyal, iktisadi, adli/yasal ve benzeri zulmü, tahakkümü, haksızlığı önleyebilir mi? Yasa yaparken, gerçekten “halkın genel iradesi”ne mutlaka uyar mı? “Kurucular”ın kurduğu sistemin hayatiyeti adına kısıtlanan özgürlüklerin önünü açabilir mi? Toplumun “temel değerler”ini, “genel eğilim”ini yansıtan özgürlüklerin baskılanmasını, işlevsiz bırakılmasını önleyebilir mi? Bu zamana kadar hangi Parlamento halkın temsilcisiydi de “demokrasi gereği” Parlamentonun dediği oldu?

İşin özü şu: “Demokrasi”; insanlığa “saâdet” getiremedi. “Temel hak ve özgürlükler”i sağlayamadı. “Adalet”i ikame edemedi. Bilâkis insanların “kimlik ve kişilik değerleri”ni taşımalarını ve geliştirmelerini engelledi. Baskıyı, zulmü, tahakkümü, zilleti, monarşizmi önleyemedi, hatta farklı biçimlerini besledi. İnsanları ya hürriyet adına bireyselleştirip kişiliksizleştirdi, ya da düzeni sağlama adına katı ve sert bir tahakküm altına aldı. Milli irade adı altında belli bir zümrenin iktidarına meşruiyet kazandırdı. “Düşünce”yi bloke etti, “düşünce üretimi”ni durdurdu. Söylemindeki yaldızlı vaadleri yerine getiremedi.

Ancak bunlar toplumun geneli için sağlanamasa da, belirli zümreler için sorun olmadı. Teoride aksi olsa da, pratikte mesela siyasal haklar, “yalnızca varlıklı sınıfa tanınan imtiyaz” olarak değer buldu. Anayasalardaki “eşit haklar” herkesin yararlanabileceği haklar olmaktan çıktı. Ekonomi politikalarıyla “dost, akraba ve yandaşları kayırma” üzerine kurulu deveran dönüp durdu. Sistem, istisnaları olsa da, esasta ve çoğunlukla “varlıklı kesimleri önceleyip tepeye çıkaran bir sistem” oldu. Bu sistemde dar gelirliye, varlıklı olmayana, elit sınıfa giremeyene fiilen yer verilmedi.

Böylece “Demokrasi” evrimleşti, “siyasal iktidarın yalnız servet sahiplerinin elinde bulunduğu bir sistem/yönetim biçimi” olan “Timokrasi”ye dönüştü.

Bugün “Demokrasi” denen, aslında “Timokratik Demokrasi”dir.

03 Şubat 2014 09:10,Yeni akit.comtr. Faruk Köse
« Son Düzenleme: 26 Aralık 2014, 08:34:48 Gönderen: mazhar »