Gönderen Konu: Demokrasya  (Okunma sayısı 4766 defa)

0 Üye ve 2 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Demokrasya
« : 16 Haziran 2013, 17:36:50 »

Demokrasya

* Komüniste göre, kendisinin âlenen ve her vasıtayla propaganda yapamadığı, yapınca da kitleleri arkasından sürükleyemediği, zira, tagallüp ağalarının güneşi zindanlarda hapsettiği ve meydanlara çıkarmadığı her yerde demokrasi eksiktir. Böyle hükûmetlerin şefi, de diktatördür.

* Yahudiye göre, millî iktisat ölçülerinin beslendiği, millî bütünlüğün gizli istismarlardan korunmasına çalışıldığı, yani millî bünyenin korkunç bir yeniçeri gibi ekalliyet cellâdı olmakta devam ettiği ve insaf diye bir şey tanımadığı her yerde demokrasi eksiktir. Böyle hükûmetlerin şefi de diktatördür.

* Dönmeye göre, milletle hükûmet arasında uygunluğa doğru gidildiği, resmî dairenin millî iradeyi temsile başladığı, bu yüzden en azîm bir felâkete yol açıldığı, hakikat ışığının ebedî bir kargaşalık ve çarpışmadan doğduğunun unutulduğu, felâketin biricik devası olarak milletle hükûmet arasındaki bağların törpülenemediği, liberalizmanın başını alıp yürüyemediği, kısaca millî bünyede birliğe gidildiği her yerde demokrasi eksiktir. Böyle hükûmetlerin şefi de diktatördür.

* Masona göre, hurafelere inanmanın devam ettiği, ırk ve kavim safsataları içinde halkın tereddiye götürüldüğü, millî sâfiyenin mukavemet edebildiği, gizli Yahudi saltanatının ferdî ve zümrevî sermaye terakkümüne yol bulamadığı, neticede geniş ve cömert insaniyet dururken, insanların millet ve taassup bataklığından çırpınmasına göz yumulduğu, açıkçası beşerî aşk ve beynelmilel kemale pranga vurulduğu her yerde demokrasi eksiktir. Böyle hükûmetlerin şefi de diktatördür.

* Garp hayranı züppeye göre, şahsiyet diye bir şeyin hâlâ ağır bastığı, maddî ve manevî yerlilik diye bir ölçüye bağlı olanların yaşadığı, şu bunak dedenin daima evin üst katında öksürmekte devam ettiği, Amerikalıya kendi kendisinden şüphe ettirecek kadar Amerikalılık gayretinin bir türlü takdir edilemediği, demek ki müzelerdeki balmumu tiplerin ellerindeki kırbaçla insanları güttüğü, insanların başına yular arandığı her yerde demokrasi eksiktir. Böyle hükûmetlerin şefi de diktatördür.

* Halk Partiliye göre, eski hesaplara el atılmak ihtimalinin belirdiği, inkılâbın tenkidine müsaade edilmek gibi vahşî bir küfre meydan açıldığı, eski bir Başbakanın «inkılâp yobazları» diye ortaya bir tabir attığı; bütçe tanzimi, menfaat taksimi, adalet tevzii işinin kendilerinden başka ellere geçtiği, nihayet milleti yoktan var edenlere karşı en ağır nimet küfranın işlendiği ve en ağır eşkıyalığın hüküm sürdüğü her yerde demokrasi eksiktir. Böyle hükûmetlerin şefi de diktatördür.

* İslâmiyet düşmanına göre, 163 üncü maddeye rağmen camilerde Allah ve Resûlünün büyüklüğünden bahseden âyetlerin cehren okunmasına müsaade edildiği, «Allahtan kork!» sözünün göz göre göre takip edilmediği, böylece vatan hainliğinden büyük suçların örtbas edildiği ve böylece sınıfî tahakküm ve ruhî dolandırıcılığın çeteleştirildiği her yerde demokrasi eksiktir. Böyle hükûmetlerin şefi de diktatördür.

* Deyyusa göre, Türk kızlarının millî ve mücerret mânalariyle cihan avrat pazarlarına sürülmesine zıt sesler çıktığı, bu seslerin boğulamadığı, millî infial çapına yükseldiği, neticede güzellik, (estetik) ve serbestliğin bu kadar ağır bir zulüm altında inletildiği yerde demokrasi eksiktir. Böyle hükûmetlerin şefi de diktatördür.

* Verem mikrobuna göre, uzvîyetteki müdafaa unsurlarının kuvvetli olduğu, hemen zavallı mikroplar üzerine çullandığı, onları boğduğu, gıdasız bıraktığı, bir kese içinde adaletsizce zaptettiği her bünyede demokrasi eksiktir. Böyle hükûmetlerin şefi de diktatördür.

* Hırsıza, yankesiciye, kaatile göre, polisin bulunduğu yerde demokrasi eksiktir. Böyle hükûmetlerin şefi de diktatördür.

* Şu halde demokrasya, her bâtılın tek tek hayat hakkı ve oluş hürriyeti aradığı bir zemin olduğuna göre, bu bâtıllardan her birinin gözünde, öbür bâtıla yer verildikçe eksiktir. Böyle hükûmetlerin şefi de diktatördür.
* Gelin siz, şimdi bu şartlara göre demokrasya nerededir, nedir ve nasıldır, hesap edin!

Müslümana gelince, zaten demokrasyayı aramaz ve sormaz. Zira onun, hakikati «tek» de bulmak yerine «çok» da aramak ve ebediyen kaybetmek sistemi olduğunu bilir, aradığı şeyin de kendisinde değil, İslâm'da olduğuna inanır.


İdeolocya Örgüsü, Büyük Doğu Yayınları, 16. baskı / s.499-500-501-502


mazhar

  • Ziyaretçi
Ynt: Demokrasya
« Yanıtla #1 : 16 Haziran 2013, 18:35:34 »
Teşekkürler. Mücteba, Çok güzel bir yazı bulmuşsunuz.  Yazı, DEMOKRASİ diyerek. Demokrasinin ne olduğu(aslında hiç bir şey olmadığı) hakkında  iyi bir örnek...

Müslümana gelince, zaten demokrasya'yı aramaz ve sormaz. Zira onun, hakikati «tek» de bulmak yerine «çok» da aramak ve ebediyen kaybetmek sistemi olduğunu bilir, aradığı şeyin de kendisinde değil, İslâm'da olduğuna inanır.


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Demokrasya
« Yanıtla #2 : 17 Haziran 2013, 02:31:05 »
Teşekkürler. Mücteba, Çok güzel bir yazı bulmuşsunuz.  Yazı, DEMOKRASİ diyerek. Demokrasinin ne olduğu(aslında hiç bir şey olmadığı) hakkında  iyi bir örnek...

Müslümana gelince, zaten demokrasya'yı aramaz ve sormaz. Zira onun, hakikati «tek» de bulmak yerine «çok» da aramak ve ebediyen kaybetmek sistemi olduğunu bilir, aradığı şeyin de kendisinde değil, İslâm'da olduğuna inanır.




İdeolocya Örgüsü, Necip Fazıl Kısakürek'in Büyük Doğu Hareketi'ni anlattığı eseridir.

Eserden Alıntılar


Doğuş olmaya doğuş. Doğu olmaya Doğu. En doğrusu Doğu'nun doğuşu. (Sayfa 10)
Tanzimattan beri devam eden sahte inkılâplar ve bu inkılâpların türettiği sahte kahramanlar, dâvâmızın, müşahhas plânda baş meselesidir. (Sayfa 12)
Büyük Doğu, âlem olduğu mefkûre çerçevesinde senfonik bir orkestra. (Sayfa 13)
Her şey Doğu'dan geldi; her şey, her şey, yani ruhumuz. (Sayfa 36)
Kudüs orada, Mekke orada, Kâbe orada... Ne kadar insan yüzü varsa hepsinin birden yöneleceği istikâmet sırrı orada. (Sayfa 37)
Mesele, Batı'yı anlamak. Dâvânın en nazik istikâmeti, bütün mâzi ve tarih hükümlerinin özü ve halinde bugün Doğu'nun Batı'ya karşı nasıl bir anlayış tavrı takınacağında. (Sayfa 41)
İlk buhran devremizde, bağlı olduğumuz iman manzumesinin vecd ve aşkını kaybettikten sonra anlamadan kabuğa mıhlı kalmak yüzünden, Batı harikasını hemen müşahede altına alıp ciğerlerimize sindirmek ve şahsiyetimizi kaybetmeksizin kanımızda eritmek imkanlarından nasıl mahrum kaldıksa; ikinci buhran devremizde, ayılmak bilmez bir hayret ve dehşet psikolocyası altında, Batı'nın kabuğunu bir türlü oyamadık ve meyvesine eremedik. (Sayfa 55)
Kemal devrini çoktan yaşamış ve tüketmiş bulunan Doğu âlemi, (Rönesans)tan sonra, Türk bütünlüğündeki devamının tam bir ucuzculuğa çarptığına ve bu yüzden Doğu milletleri arasındaki merkezî düğümün pörsümeye ve gevşemeye başladığına şahittir. (Sayfa 61)
Aynı kazana bir kerecik sokulup çıkarmakla elde edilen Türk Ceza Kanunu? (Sayfa 63)
Kitaplık çap yerine bir cep defterinin tek sahifeciğine yerleştirilen Altıokluk dünya görüşü? (Sayfa 63)
Şahsiyeti, Fransızların (Lejyon donör) nişaniyle mükâfatlandırılan Tanzimat'ın Mecelle'sine karşılık, boyacı küpü tercüme kazanına sokulup çıkarılmış İsviçreli Türk Medeni Kanunu nedir? (Sayfa 63)
Şifası için Allah'a yalvarmanın ilk şartı illetin teşhisi ise, açıkca bilinmeli ve bildirilmelidir ki, bizde hele Tanzimattan beri, belki de ırkî bir akâmetten ötürü hiçbir büyük tefekkür adamı yetişmemiş, yetişenler büyük ve usta kopyacılık seviyesini aşamamış, bu yüzden mukaddes din, birtakım hamlar ve kabalar elinde son derece ucuzlaştırılmış, bu hâl Tanzimata kadar sürmüş, ondan sonra da büyük ve usta yerine cücelerin cücesi ve acemilerin acemisi kopyacılar elinde Avrupalılık ucuzluğu başlamış ve işte bu hâle gelinmiştir. (Sayfa 64)
Düşünmediğimizi düşünmedikçe düşünebilmekten uzak yaşayacağız. (Sayfa 72)
Yalnız İslâmiyete inanıyoruz! (Sayfa 103)
O küllî şeyin adı ki İslâm, her şey onda, o da her şeyde... (Sayfa 105)
İnsan olduğu için İslâm oldu; ve İslâm olduğu için insan vardır. (Sayfa 112)
Bir kişinin herkes, herkesin de bir kişi olduğu hakikati İslâmındır. (Sayfa 117)
Âlemde tek adalet kaynağı, İslâm... (Sayfa 125)
İslâmiyetin kılıcı bizzat merhamettir. Hıristiyanlıktaki sun'i merhamet edebiyatı değil...(Sayfa 131)
Aya biz gidecek ve oraya, bilmem kaç yıldızlı Amerikan bayrağı yerine Tevhid livâsını biz dikecektik! (Sayfa 132)
Fakat imparatorluk o kadar cüsselidir ki, can çekişirken bile dünyayı titretmektedir. (Sayfa 144)
Tanzimatın, olmaması değil, aksine, İslâmlık emrinde ve çok daha geniş ve köklü bir hareket şeklinde olması lâzımdı. (Sayfa 151)
Giden şey İslâm, gelen şeyse hiçti. (Sayfa 155)
Kanunî devrinden beri gerçek inkılâbı bekliyoruz. (Sayfa 161)
Gerçek Türk tarihi henüz yazılmamıştır. Yazılabilseydi zaten mesele yoktu. (Sayfa 167)
Fakat sadece ruhlarda ve düşünce çevresinde bir inkılâp... (Sayfa 194)
Bu inkılâbın âletleri, söz ve kalem... (Sayfa 194)
Çölde, devesine, kölesiyle nöbetleşe binen Reisler Reisi'nin ahlâkı. Buna muhtacız... (Sayfa 396)
İslâm ahlâkı, buna muhtacız. (Sayfa 398)
Biz, gerçek milliyetçiliği, geriye doğru değil, ileriye doğru, menba istikâmetinde değil, mansap istikâmetinde, tohum üstünde değil ağaç üstünde karar kılıcı bir anlayış ve görüşe bağlıyoruz. (Sayfa 399)
İnsan hür değildir; hür olan, eşek veya köpek... (Sayfa 424)
Hürriyet bir gâye değil, vasıtadır ve gâye bir tarafa bırakılıp vasıta gâyeleştirilemez. (Sayfa 425)
Bir dilde uzun, dolgun ve çok heceli kelimeler, tefekküriyet ve medeniyet işaretidir. (Sayfa 427)
Dünyada hiçbir dil yoktur ki, bugünkü Türkçenin yazılış derecesinde (fonetik-seslendirildiği gibi) olsun. (Sayfa 428)
Ruhumuzun ırzına geçtiği sanılar Arapçaya karşılık, ruh ismet ve iffetimiz gâvurcaya karşı takdim ve teslim edilmiştir. (Sayfa 431)
Bir milletin diliyle oynamak, onun hayatıyla oynamaktır. (Sayfa 435)
Yine o, hep o, yalnız o, daima o... (Sayfa 476)
Gerilerini dönüp, ileriye kıçlarındaki gözle bakanlar bize "gerici" diyor. (Sayfa 536)
Gerici... O da ne kelime? Gerilerinde damgamız mı var ki gerici oluyoruz? (Sayfa 536)
Gerici kelimesi, ancak gerilerini döndürmekten başk abir hüneri olmayanlara yakışır. (Sayfa 537)
Hasret, vuslatın yarısıdır. İste ki olsun! (Sayfa 554)
Sen yalnız düşün! (Sayfa 556)
Sen, düşünmeyi düşünmekten başlayarak düşün, yeter! (Sayfa 556)


Çevrimdışı nalchik

  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 23
Ynt: Demokrasya
« Yanıtla #3 : 19 Haziran 2013, 01:19:06 »
Demokrasi:

Baskıcı yönetimlerde veya tek kişinin egemen olduğu yönetimlerde belirli olan somut demir parmaklıklar vardır dokunursun bağırırsın çağırırsın yerine göre kaçmayı denersin.

Demokraside ise sen ortada ne parmaklık görürsün ne de kaçılacak bir yer ama baskıcı yönetimden de daha baskıcı bir yönetim vardır karşında insan oğluna hissettirilmeden devam ettirilmeye çalışan kısaca en büyük esaret demokrasidir (özgürlüktür)..!

Çevrimdışı Şecaatli

  • okur
  • *
  • İleti: 83
  • TEK DÂVÂM İSLAM'DIR.GERİSİ BAŞKASININ OLSUN.
Ynt: Demokrasya
« Yanıtla #4 : 19 Haziran 2013, 03:57:42 »
İSLAM VE DEMOKRASİ ARASINDAKİ 33 FARK! (ALINTI)

1- İslam’ın kaynağı Kuran ve sünnettir.
Demokrasinin kaynağı ise halktır.

2- İslam da belirleyici ve ölçü kuran ve sünnettir.
Demokraside ise çoğunluktur.

3- İslam Hakkın yani bütün kainatın sahibinin koyduğu kanun ve yasalardan ibarettir.
Demokrasi ise halkın kendi istek ve arzusuna göre koyduğu kanun ve yasalardır.

4- İslam da görev istenmez verilir.
Demokraside ise görevler istenerek alınır.

5- İslam da halifeyi Ehlil-Hal ve Al-Agd veya önceki Halifenin tavsiye ettiği kişi veya kişiler içinden seçilir.
Demokraside ise yöneticiyi, seçim vasıtası ile halk seçer.

6- İslam’ın geliş kaynağı, bizleri yaratan tarafından, Dünya ve Ahiret kurtuluşumuzu sağlamak için Cibril vasıtası ile göndermiş olduğu vahiydir. Demokrasi ise Yunanlılardan bizlere gelmiş olan bir sistemdir.

7- İslam da, İnsanlara yapılan muamele Müslüman olup olmadığına göredir.
Demokraside ise herkes aynı eşittir.
8- İslam da sorumluluk, Rabbe karşı ve ayrıca İslam’ın helal ve haramlar karşısında yani İslam yasaları karşısında sorumluluk vardır. Demokraside ise sadece kanunlara karşı sorumluluk vardır.

9- İslam da hürriyet anlayışı(Akide, Fikir, Yaşantı) sadece Rabbin koyduğu ve belirlediği sınırlar dahilindedir.
Demokraside ise yasalar çiğnenmediği müddetçe sınırsızdır.

10- İslam da partiler ve onların ortaya atmış olduğu veya savunduğu planlar, projeler, yeni kanun tasarıları ve düşünceler yoktur, İslam toplumu yek vücut birdir aralarında farklı dine, ideolojiye, fikre veya anlayışa sahip olan yoktur. Bu nedenledir ki İslam’da partilerde yoktur çünkü herkes ilahi kanunlara uymak mecburiyetindedir.
Demokraside ise Yönetime talip birçok partiler ve gruplar vardır. Ve bu partilerin her birinin ortaya atmış olduğu veya savunduğu planlar, projeler, yeni kanun tasarıları ve düşünceler vardır. Ayrıca bu partiler her zaman bir birleri ile çekişirler ve karalarlar ve eksik ve ayıplarını ortaya çıkartırlar, deşifre ederek halkın gözünden düşürürler.

11- İslam da hiç kimse İslam dininden çıkamaz eğer İslam dininden çıkarsa öldürülür. Demokraside ise yaşamış olduğu Devletin kanunlarına uyduğu müddetçe herkes din seçme konusunda hürdür, istediği dini veya dinsizliği seçebilir.

12- İslam da Müslüman olmayanlara has (cizye, şahitlik, dinini izhar etmeme v.s) uygulamalar vardır.
Demokraside ise kanunlar karşısında Müslüman olan veya olmayan herkes eşittir.

13- İslam da kadının şahitlik yapabileceği konular belli ve sınırlıdır.
Demokraside ise kadın her konuda şahitlik yapabilir.

14- İslam da kadın genel yönetici olamaz.
Demokraside ise kadın genel yönetimin başına geçebilir.

15- İslam da Gayrimüslim asla yönetici olamaz.
Demokraside ise Müslüman olmayan bir kişide yönetici olabilir.

16- İslam ve Demokrasi arasında kanunlar konusunda sayamayacağımız kadar farklılık vardır.İslam da birçok yasak olan zina, faiz, içki, iffetli kadınlara iftira atma gibi ve birçok şeyi haram ve yasak kılmıştır.
Demokraside ise hürriyet ve özgürlük anlayışı hakim olduğu için bu tür şeylerin çoğu serbest veya basit cezaları vardır.

17- İslam İnsanların arasını açabilecek veya nefsi hastalıklara yol açabilecek, toplumun arasını açacak (Gıybet, süi-zan v.s)bazı şeyleri de yasaklamıştır.
Demokraside ise beşeri akıl ile üretildiği için bu tür hassas ve ince manevi yasaklar yoktur.

18- İslam da cezalar dünyevi ve uhrevidir. Bu nedenle insanlar yasakları çiğnemede daha çekingen ve korku içindedirler.
Demokraside ise cezalar sadece dünyevidir. Bu nedenle birçok insan bu beşeri kanunları çiğneme konusunda cesaretli ve cüretkardır.

19- İslam da cezalar caydırıcılığı ve kökten çözüme gitmeyi hedefler.
Demokraside ise cezalar basit ve caydırıcı olmadığı için her gün binlerce suç işlenir.

20- İslam insanların beş ana unsurunu (Din, Can, Mal, Irz, Akıl) korumayı hedeflemektedir. Demokrasi ise Din ve nesil gibi kavramları korumayı hedeflemez.

21- İslam da yönetici İslam dan çıkarsa yani din değiştirirse Müslümanlar güç hazırlayarak bu kafirin yerine Müslüman bir yöneticiyi getirmeleri vaciptir.
Demokraside ise yönetici ne olursa öyle ki dinini değiştirse dahi fark etmez.

22- İslam da Yöneticinin, belli bir müddeti yoktur kendisi delilik gibi, görevini yerine getiremeyecek müzmin bir hastalık veya irtidad gibi durumlar olmadığı müddetçe lider olarak kalır.Belirli bir süresi yoktur.
Demokraside ise yöneticiler kanunlarındaki belirtilmiş mevcut müddetler için seçilirler.Daha sonra müddetleri bittikten sonra tekrar seçim yapılır.

23- İslam kanunlarının hükümleri ve yasaları ilahi olduğu için asla değişmez.
Demokrasi ise, kıt ve dar olan İnsan aklının ürünü olduğu ve ileriyi göremediği aynı zamanda bütün insanların maslahatını gözetip kavrayamadığı için her bir yönetim veya parti değiştiğinde onlarca kanun değişikliğine gidilir ve yeni kanunlar çıkartılır.

24- İslam, küfrü ve Tağutu inkarı, ondan beri olmayı, buğz etmeyi, savaş açmayı ve onun ortadan kaldırılması ve Allah’ın dininin hakim kılınması için hazırlık yapmayı emreder. Demokrasi ise Yunan kafirlerinin ortaya atmış olduğu zatında küfür olan bir sistemdir. Bu nedenle böyle bir şey söz konusu değildir.

25- İslam da Halife Müslüman olduğu müddetçe, Müslümanların ona itaat etmesi farzdır.
Demokraside ise halkın yöneticiye itaat etmesi gibi bir şey söz konusu değildir..

26- İslam da halife Allah’ın kanunlarını tatbik ettiği ve bu kanunları değiştirmediği veya başka kanunlar koymadığı ve Allah’ın hudutlarını koruduğu müddetçe halk buna itaat eder ve eleştiremez veya protesto edemez..
Demokraside ise halk yöneticiyi beğenmediği ve icraatlarını doğru bulmadığı durumda eleştirebilir veya protesto edebilir.

27- İslam da Allah’ın dini, kanunları tam ve eksiksizdir bu nedenle yeni kanun ve yasalar çıkarmak için meclis veya parlamento diye bir şey yoktur.Gerektiğinde Halife etrafındaki Alimler ile istişare edebilir. Ayrıca bu istişare, Halifeyi bağlayıcılığı yoktur.
Demokraside ise genel olarak yönetimler değiştikçe kanunlarda değişikliğe uğrar ve bunun içinde parlamentoya ve meclise ihtiyaç duyulur.

28- İslam da bir kimseye görev verilmesi konusunda adam ayırtma veya belli bir ideolojiye ve fikre sahip olması gözetilmez. O göreve en uygun olan kimse, o göreve getirilir.
Demokraside ise hangi parti iktidarda ise o parti mensupları veya o partinin ideolojisine sahip insanlar üst makamlara veya görevlere atanırlar. Böylece ehil olmayanlar makam ve mevkii sahibi olurlar ve büyük haksızlıklar ve zulümler zuhur eder.

29- İslam da ceza kanunları ve medeni kanunlar ve diğer kanun ve yasalar tamamen ilahi yani, ilmi ile olmuşu, olacağı, nasıl ve ne zaman olacağı, nerde neyin olacağını ilmiyle kuşatmış ve her şeyi bilen rabbimiz tarafından konulmuştur ve dolayısıyla adilanedir. Bu nedenle hakim karşısına gelen davalar çok kısa bir süre içinde sonuca bağlanır.
Demokrasi ise, aciz ve duygusal heva ve hevese, kısa kıt bir ilme sahip olan insanlar tarafından konulduğu için bazen bir birine ters ve zıt olan veya adil olmayan birçok kanunlar içermektedir nitekim bir davanın çözümü, icraatları ve resmi işlemleri nedeniyle senelerce sürebilmekte ve hatta bazen zaman aşımı gibi bir saçma kanunla dava düşebilmektedir.

30- İslam toplumunun bir biri ile kaynaşması ve yardımlaşması, birbirlerini sevmeleri kardeş olmaları, İslam da ki El-Vela ve El-bera (Allah için sevmek ve Allah için buğuz etmek) ile gerçekleşir.
Demokraside ise sosyal bir dayanışma kaynağı yoktur ancak bu tür aktiviteler sivil dayanışma dernekleri veya örgütler tarafından genel olarak maddi bir sebep veya çıkara dayalı bir şekilde gerçekleşir. Asla manevi bir güç ve dayanak yoktur.

31-İslam da Ümmet anlayışı vardır. bunun içindir ki toplum içindeki azınlıklar veya farklı milletlere mensub olan insanlara devletin yaklaşımı eşittir.Kimsenin kimseye veya bir milletin diğer millete üstünlüğü söz konusu değildir.Üstünlük takva iledir.
Demokraside ise milliyetçilik, ırkçılık, devletçilik, ulusalcılık gibi bir çok cahilliye kavramları ve düşünceleri mevcuttur. Dolayısıyla farklı ırk veya milletlere mensup olan azınlıklara veya topluluklara çoğu zaman haksızlık ve kötü muamele yapılması söz konusudur.

32-İslam da hakimiyet kayıtsız şartsız Allah’ındır. Aksini iddia eden kafir olur.
Demokraside ise hakimiyet kayıtsız şartsız Milletindir.

33- İslam da, Rab yani kanun koyucu ve yasa çıkartıcı bir olan Allah tır.
Demokraside ise birçok Rabler yani kanun koyucu ilahlar vardır. Mesela T.C de 550 tanedir.


Ya rabbi, bizlere hidayet et, hakkı hak, batılıda batıl göster, bizleri imanımızda sabit kıl. İman üzerine son nefesimizi vermeyi bizlere nasip et. Amin

Bakınız Kur'an'da tağuti sistemlere göre muhakeleşme nasıl anlatılıyor?.

(Merhum)ÖMER NASUHİ BİLMEN:KUR'AN-I KERİM MEAL VE TEFSİRİ

NİSA SURESİ-60. Sana indirilmiş olana ve senden evvel indirilmiş bulunana imân ettiklerini iddia edenlere bakmadın mı ki, onlar Tağut'un huzurunda muhakeme olmayı isterler. Halbuki onu inkâr etmekle memur bulunmuşlardı.. O şeytan ise onları doğru yoldan pek uzak bir sapıklıkla dalâlete düşürmek ister.

Bu mübarek âyetler, bir kısım münafıkların gerçeğe aykırı iddialarını, uğursuz hareketlerini, haktan nasıl kaçınıp şeytanlara nasıl tabi olduklarını ve bunların hakkında yapılacak hayırlı hikmetli ihtarlar! bildirmektedir. Şöyle ki: Habibiml. Ne kadar şaşılacak bir haldir!, (sana indirilmiş olana) Kur'an'ı Kerim'e (ve senden evvel indirilmiş bulunana) Tevrat'a ve İncil'e (imân ettiklerini iddia edenlere) sözle böyle bir iddiada bulunanlara (bakmadınmı ki) onlar bu iddialarına aykırı hareketlerden kendilerini alamıyorlar, onlar dindar olduklarını iddia ettikleri halde (Tagutıın) şeytanın, şeytan tabiatında bulunan Keab İbni Eşref gibi kimselerin (huzurunda muhakeme olmayı isterler) hakkın ortaya çıkmasını arzu etmezler, (halbuki) onlar (onu) Tagut'ıı; şeytanı, bâtıla değer veren herhangi bir şahsı (inkâr etmekle memur) Allah tarafından o imân ettiklerini iddia eyledikleri kitaplar vasıtasıyla emir edilmiş (bulunmuşlardı) artık buna nasıl muhalefette bulunuyorlar? Bu hareketleri ile iddiaları arasındaki çelişkiyi görmüyorlar mı?. Ne kadar şaşılacak bir ruhî sapıklık! (o şeytan ise) o hükmüne başvurmak istedikleri bozguncu şahsiyet ise (onları) doğru yoldan (pek uzak) hidâyete dönmeyi imkânsız kılacak (bir sapıklıkla dalâlete) doğru yoldan mahrumiyete (düşürmek ister) o halde ona nasıl başvurmaya cür'et edebiliyorlar?.

BİR MÜSLÜMAN, LAİKLİĞİ VE DEMOKRASİYİ BENİMSEYİP DE Allah'IN HÜKÜM AYETLERİNİ KABUL ETMİYOR VE BUNUNLA AMEL ETMEYİ VE MUHAKELEŞMEYİ RED EDİYORSA DİNDEN ÇIKAR.YARIN RUZ-İ MAHŞERDE Allah, MÜSLÜMANI LAİKLİK VE DEMOKRASİ İLE DEĞİL, SADECE KUR'AN İLE YARGILAYACAKTIR.HESABI KOLAY OLANA MÜJDELER OLSUN DİYORUZ.
« Son Düzenleme: 19 Haziran 2013, 04:03:25 Gönderen: Şecaatli »
Neden mi mutluyum?.Çünkü Allah var, sıkıntı yok!
Gerisi imtihanımdır.

Bir ayet:“Olur ki, siz bir şeyden hoşlanmazsınız;
oysa o, hakkınızda hayırlıdır.Olur ki, siz bir şeyi seversiniz;ama o, sizin hakkınızda bir fenalıktır.
Allah bilir, siz bilmezsiniz. ” (BAKARA SURESİ-216)