Gönderen Konu: İlim, amel ve ihlâs  (Okunma sayısı 3099 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı İsra

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 7482
İlim, amel ve ihlâs
« : 24 Nisan 2010, 13:27:48 »

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki: Allahü teâlânın rızasına kavuşturan yolda, yalnız ilim kâfi değildir. İlmiyle amel etmek de gerekir. İlmiyle amel etmek de kâfi değildir, ihlâslı olmak da gerekir. O halde kurtuluş için, ilim, amel ve ihlâsın birlikte olması şarttır.

İhlâslı Müslüman, her yerde rahat eder. Nerede ihlâs yoksa, orada huzur, başarı olmaz. Hiç ihlâsı olmayan, Allah için yapılan hizmette barınamaz. İhlâslı olanlar kapışılır. Mıknatıs, ancak cevheri çeker. Cevher, çok az da olsa çeker. Hiç kalmayınca çekmez; çünkü mıknatıs saman çöpünü çekmez.
Nefsi aradan çekmeli, tenkit etmekten uzak durmalı. Kendini beğenmemeli, kendinden iğrenmeli. Kendinden tiksinmeyen kurtulamaz. Bir gün öleceğiz ve yaptıklarımızın hesabını vereceğiz. Sakın, (Ben olmazsam bu hizmetlerin hali nice olur) dememeli. (Ben olmazsam bu hizmetler daha iyi yürür, nefsim hizmetlere engel oluyor) diye düşünmelidir.

Herkes, beraber çalıştığı arkadaşların sıhhat ve huzurunu düşünmeli. İşçi veya işveren olarak değil, baba, evlat, abi, kardeş gibi davranmalı. O insanlar bizim için değil, Allahü teâlânın dinine hizmet için geldiler, yani Peygamber efendimizin vârisleri olan Ehl-i sünnet âlimlerine hizmet için geldiler. Onlar, bu büyüklerimizin emanetidir. Emanete hıyanet edilmez. O büyükler, kötü niyetli olanları aralarından seçmesini bilirler. Bize şerefin onlardan geldiğini unutmamalı. Eğer bir kıymetimiz varsa, bu büyük zatlara olan sevgimizden geldiğini anlamalıyız.

Bulunduğumuz mevkiye kendimizin layık olduğunu düşündüğümüz anda başa döneriz, yani yaptıklarımız boşa gider. Güneş varken yıldızlar görünmez, onlar varken biz de görünmemeliyiz. Bizim yok olmamız gerekir. Onlar varken “biz” demek çok acayiptir ve abestir. Allahü teâlâ, nasıl gökteki güneş sebebiyle hayat veriyorsa, bu güneşlerle yani Ehl-i sünnet büyükleri vasıtasıyla da, rüşd, hidayet, maddi ve manevi rızıklar verir.

Mümin, mümine âşık olmalı. Eshab-ı kiramın başarısının sebebi, birbirlerini çok sevmeleridir. İster Müslüman olsun, ister kâfir olsun, hiç kimsenin bedduasını almamalı. Birisine kızdığımız zaman, birisi bize kızdığı zaman, hemen iki rekât namaz kılmalı, “Estagfirullah” demeli. İsyan ve günah bize aittir. Kusuru kendimizde arayacağız, başkasında değil.

Yaptığımız ibadetleri, hizmetleri, Allah rızası için yapmalı. Başkası görsün diye yaparsak, boşa gider. Aferin almak için, gösteriş için, öğünmek için yapan, dünyada alacağını almıştır. Kıymeti yoktur. Allah rızası için yapan kurtulur, kazanır. Ölüm çok ani gelir. Gaflet içinde olmayalım...

M.Ali Demirbaş

Çevrimdışı 33.yıldız

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 343
İhlâs
« Yanıtla #1 : 05 Aralık 2010, 21:11:01 »
İSLÂM hukukunun temel prensiplerinden biri de âmellerin niyetlere göre olduğudur. Namaz kılan bir kimse, bu ibadeti ihlâsla Allah için, Allah'ın rızasını kazanmak için yaparsa o, namaz olur. Başka bir niyetle yaparsa, meselâ insanlar kendisine "Ne dindar adam, namaz da kılıyor..." desinler diye yaparsa o, namaz olmaz, gösteriş olur.

Bir Müslüman Yâsîn-i şerif okuyor. Bu tilaveti niyetine bağlıdır. Allah'ın rızasını kazanmak için okuyorsa sâlih (iyi) bir amel (iş) yapmış olur ve inşAllah sevap kazanır, Allah'ın rızasına nail olur. Para kazanmak için okuyorsa o bir mürâîdir (onda riya vardır, iki yüzlüdür), sevap kazanmaz, günah kazanır.

İlim öğrenmiş bir kişi Kur'ân tercümesi, meâli, tefsiri yazmak istiyor... Acaba niyeti nedir?..

Allah'ın rızasını kazanmak, İslâm'a ve Müslümanlara hizmet için yapacaksa bu işi o iyi niyetli, ihlâslı bir Müslümandır.

Zengin olmak, mal mülk edinmek, gelirine gelir katmak için yapıyorsa niyeti bozuktur.

Adam gece namazına kalktı, birkaç rekat nafile namaz kıldı. Niyeti temizse, ihlâslı bir Müslümansa bunu gizli tutması gerekir. Ertesi günü "Ben dün gece teheccüde kalktım da, namaz kıldım da, Allah kabul etsin de..." edebiyatı yapıyorsa o münafık ve müraî bir kimsedir.

Nafile oruçlar da böyledir. Nafile oruç tutan samimî ve ihlâslı bir Müslüman bunu kimseye duyurmaz, reklâmını yapmaz, dindarlık havalarına bürünmez, pazartesi perşembe orucu tutuyorum diye davul çalmaz...Sadece ev halkı bilir, başkaları bilmez.

Bir politikacı, Müslümansa elbette namaz kılacaktır ama bu namazını siyasî, dünyevî, şahsî, nefsanî çıkarlarına âlet etmez. Namazını oy toplamak için kullanan politikacı mürâîdir, münafıktır, bozuk niyetlidir.

İmamlık, müezzinlik, müftülük, vaizlik, Kur'ân kursu hocalığı gibi dinî hizmetler ederken, geçimini temin edip ailesine bakabilmek için maaş alınmasına fetva ve ruhsat verilmiştir ama bu hizmetleri zengin olmak, köşeyi dönmek için yapmak asla caiz değildir.

Ondört asırlık İslâm tarihinde gerçek ulemâ, gerçek fukaha, gerçek meşayih (şeyhler), gerçek mürşid-i kâmiller, gerçek mücahidler maaş ve ücret karşılığında hizmet etmemiştir.

Hüccetülislâm ve Zeynuddin İmamı Gazalî hazretleri muhalled (kalıcı) eseri İhyâu Ulûmi'd-Din'i telif ücreti karşılığında mı yazdı? Asla!..

Müceddid-i Elf-i Sâni imamı Rabbanî Efendimiz Mektubat'tan telif ücreti mi aldı?

Bugün öyle kişiler görüyoruz ki, yazdığı veya tecrüme ettiği kitaplara "Her hakkı mahfuzdur (saklıdır). Kopya edilemez, iktibas edilemez. Eden mahkemeye verilir, ondan tazminat istenir, çırası yakılır" gibi uyarılar koyuyor. FesubhanAllah!.. Faydalı bilgilere böyle kayıtlar konur mu?

Kimin ihlâslı, kimin ihlassız olduğunu biz kullar yüzde yüz bilemeyiz, karinelere bakarız, Allahu Teâlâ ise kesinlikle bilir. Dinimizin kuralı şudur:

Bütün ibadetler, hayır hasenat, hizmetler, cihadlar, yardımlar hep Allah rızası için tam bir ihlasla yapılmalıdır. İhlâs lügat mânâsı itibarıyla katışıksız demektir. İhlâs kesir kabul etmez. Ya yüzde yüz tam olur, yahut olmaz.

İhlâsla eda edilmeyen ibadetlerin, ihlâssız hayır hasenatların, ihlâssız hizmetlerin Allahu Teâlâ'nın dergah-ı izzetinde makbul olmayacağına dair sahih hadîsler vardır...

İnsanların yanında, cemaat içinde pek dikkatli, doğru, ciddî namaz kılıyor, tâdil-i erkana riayet ediyor; tek başına iken döküntü bir kıyafetle, paldır küldür, yalap şalap, tavuğun yerden yem toplaması gibi kılıyor... Böyle kişi acaba ihlâslı mıdır?

Hepimiz ihlâs konusunda kendi muhasebemizi yapmalıyız.


Mehmet Şevket Eygi
Ortak paydamız, İbrahimi dinler değil! EHLİ SÜNNET, EHLİ SÜNNET...