sekinenin olmadığı yerlerde feyz ve itmi'nan olmayan yerlerde şeytanın olması mümkündür.
Evet azizistanbul ğayet güzel anlatmış , bir çok işin açele edildiğinde sarpa sardıgı aşikardır, Lakin acele etmemizin ,
bizlere fayda saglıyacagı yerleride iyi bilmemiz ve göz ardı etmememiz gerekir.
Nebi (SallAllahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyuruyor:
“Benim Uhud dağı kadar altınım olsaydı, ondan bir dinar yanımda olduğu halde üç gece geçsin istemezdim…”
Buhari: 7082
Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- hayırda acele etmenin ehemmiyetini kendi örnek hayatında sergilediği sayısız fazîletlerle tebliğ buyurmuşlardır. Bunlardan birini, Ukbe bin Hâris -radıyallâhu anh- şöyle nakleder:
Bir keresinde Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in arkasında ikindi namazı kılmıştım. Allah Rasûlü selâm verip namazı bitirdi ve sür’atle yerinden kalktı. Aceleyle hanımlarından birinin odasına gitti. Cemaat, O’nun bu telâşından endişe ettiler. Fahr-i Kâinât Efendimiz kısa bir süre sonra döndü. Bu acele davranışı sebebiyle ashâbının meraklanmış olduğunu gördü ve şöyle buyurdu:
“–Odamızda birazcık altın -veya gümüş- olduğunu hatırladım. Beni hayırda acele etmekten alıkoymasın diye hemen dağıtılmasını emrettim.” (Buhârî, Ezân 158, el-Amel fi’s-Salât 18; Nesâî, Sehv 104)
Diğer bir hadîs-i şerîfte de şöyle buyrulur:
“Sadaka vermekte acele edin. Çünkü belâ, sadakanın önüne geçemez.” (Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, III, 110)
Nasıl ki namazın fazîleti ilk vaktinde edâ edilmesinde ise, infâkın fazîletlisi de geciktirilmeden ilk fırsatta yapılmasındadır. Bu nebevî ahlâk, en çok Peygamber vârisi olan Hak dostu âlim ve âriflerin hayatında mâkes bulmuştur. Hasan-ı Basrî Hazretleri’nin şu kıssası, bu hakîkatin pek ibretli bir misâlidir:
Bir derviş, Hasan-ı Basrî Hazretleri’nden bir şey ister. O da hemen ayağa kalkıp gömleğini çıkarır ve dervişe verir. Oradakiler:
“–Ey Hasan, eve gidip oradan bir şeyler verseydin ya!” derler.
Hasan-ı Basrî Hazretleri şöyle cevap verir:
“–Bir defâsında bir muhtaç mescide geldi ve; «Açım!» dedi. Biz gaflet edip hemen yiyecek getirmedik. Onu mescitte bıraktık ve evlerimize gittik. Sabah namazına geldiğimizde bir de baktık ki, zavallı ölmüş. Kefenleyip defnettik.
Ertesi gün, yakaza hâlinde mânevî bir zuhurat olarak, o garibi sardığımız kefenin mihrapta durduğunu ve üzerinde; «Kefeninizi alın, Allah kabûl etmedi!» yazısını gördüm.
O gün; «Bundan sonra bir ihtiyaç sâhibini gördüğümde onu bekletmeyeceğim, hemen ihtiyâcını göreceğim.» diye yemin ettim.”
Hz.Allah bizleri hayırda aceleci kılsın . Amin
Şimdi şu deyimi alalım ele ( Ters tarafından kalkmak ) Kalkmanın tersi düzü olurmu ?