Genç adam! Düşün bir yığın dert ki, kaç asırlık..
Sarmış cemiyeti onulmaz pek çok hastalık.
Milletin her yanı ayrı bir illetle malûl;
Beyinler sarsık, kalpler baygın, devâsı meçhûl..
Meydanlar inliyor; gayesiz kalabalıklar..
Ve insanlar tıpkı “akvaryumdaki balıklar:”
Şaşkınlıkla gidip kâh sağa tos, kâh sola tos..
Böyle bir topluluk içinde idrake paydos!
Bunca fezâyîle cemiyet yaşar mı? Heyhât!
Göz görmez, kulak sağır, “kapkaranlık hissiyât..”
Şehirler çirkef oldu, sokaklar zift kanalı;
Gençler serâzat, her şey hürriyet payandalı...
Hayâ yırtılıp gitmiş, iffet ayak altında,
Yalan som altın, aldatma sultanlık tahtında...
Kurt gövdenin içinde, yapraklar bir bir solmuş,
Millî ruh derbeder ve millet dâğidâr olmuş...
Genç adam; bu badirenin bahadırı sensin!
Yıllardır, hayallerde, düşlerde beklenensin...
Doğrul! Kendine gel! Bak, tan yeri ağarıyor;
Ve ışıklar karanlık ordusunu boğuyor.
Hiç durma, koş tulumban elinde dört bir yana!
Göğüsle alevleri, bu bir vazife sana! (Sızıntı, Mayıs 1985)