Gönderen Konu: DoSt..  (Okunma sayısı 8766 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı armonya

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 473
DoSt..
« : 26 Şubat 2006, 12:38:00 »

Hani, diyorum da, insanın gerçekten mükemmel bir dostu olsa... "Ona", şöyle,
 içine sindire-sindire, kocaman bir sarılsa...
 Ne iyi olur değil mi? Dostunuz!
 dostunuz var mi? Kadın ya da erkek... Hiç fark etmez. Gerçek
  dostun cinsiyeti olmaz. Paylaştığınız birileri var mı? Var ise mesele
yok.
 
 
 Yok ise,
 gidin bulun hemen! Sırlarınızı paylaştığınız. Özlediğinizi
 açık
 yüreklilikle
 söylediğiniz. "Canım benim!..
 dediğiniz... Telefonda bile saatlerce konuştugunuz, sıcacık
 biri...
 "O"nu görmediğinizde yüreğinizin "pıt-pıt" attığını
 hissettiğiniz,bir
 dostunuz var mi? Dert ortağı, sohbetlerinizi paylastığınız,
 yalnızlığınızı
 anlattıgınız, sevincinizi hisseden biri... Yalnız kaldığınızı
 düşündüğünüzde, birilerine öfkelendiğinizde, sevdiklerinizi
 özlediğinizde,
 hayal kurduğunuzda
 yanınızda o var mı?
  Sizi hiç yalnız bırakmayan biri... Cesur, sempatik, azimli,
 kararlı,
  Arayan, soran,"Seni özlüyorum" diyen biri. Böyle bir canlı ile her
şeyi konuşabilir, paylaşabilirsiniz. Yanıltmaz! Anlayışla
 karşılar
 herseyi...
 Hataları, günahlari-sevapları, her bir şeyi konuşabilirsiniz
 onunla...
 Hic yalnız kalmazsınız nitekim... Böyle bir dost bulmak için
 fazla
 bir arayış
 içinde olmanıza gerek yoktur. O kendiliğinden çıka gelir
 zaten.
 (Elektrik olayı ..) Bir gün bir bakarsınız karşınızda... Bir
 de
 bakmışınız
 sımsıcak sohbetler, derin konular, sırlar,paylaşımlar...
 Kimseye
 söyleyemediğinizi,
 en yakininiza anlatamadıginizi, gecmisteki izleri, gelecege
  dairlerinizi,
 sadece ona anlatir olursunuz. Kadin, erkek Bir dost bulun! Ama gercek olsun.
 Aradıginda isinizi degil, sizi soran... Kötü gününüzde
 ev
 sahibi,
 iyi
 gününüzde kiraciniz olsun. Anlatsin, konussun, acik-secik,
 korkmadan
 yasasin. Güvensin! Cinsiyeti olmasin!
 Bir kartal kadar hasin, bir maymun kadar saklaban, bir ceylan
 kadar
 narin
 olsun. Dogrulari söylesin.
 Gercekci olsun. Yaniltmasin, kandırmasin! İcten, sevecen,
 sempatik,
 sevdalari, özlemleri anlayabilen biri olsun. Anlasin! Agziyla
 degil,
 gözleriyle ve kalpten konussun. Yasasin!
 Doya-doya yasasin, doya-doya yasatsin.
 Beyninden değil, yüreginden versin. "Olsun varsin!
 Paylasirim." desin.
 Bir dostunuz olsun.
 Sizi ve benliginizdekileri paylassın...
 Dost olsun!
 Ama... Gercek bir dost..
 
 D O S T C A K A L I N.........
 
 CAN DÜNDAR
Ne azap ne sitem yalnızlıktan...Kime ne; aşılmaz duvar bendedir...Süslenmiş gemiler geçer açıktan, Sanırım, gittiği diyar bendedir. Yaram var...Havanlar dövemez merhem, Yüküm var... Bulamaz pazarlar dirhem, Ne çıkar; Yollar ki, Allaha çıkar, bendedir...

Çevrimdışı seval_1985

  • aktif okur
  • **
  • İleti: 169
DoSt..
« Yanıtla #1 : 10 Mayıs 2006, 03:05:43 »
Dostluklar
Sizin dostluklarınız hangi gruba giriyor?

Yüzyüze dostluklar vardır;
Güneşle ayçiçeğinin dostluğu, böyle bir dostluktur mesela.

Ayçiçeği sabahtan akşama kadar hiç ayıramaz yüzünü güneşten...

Uzak dostluklar vardır;
Denizlerin ortasındaki bir adayla, dağların arasındaki bir göl, birbirlerinin uzak dostlarıdır.
Dostluklarını gündüz kuşlarla, gece yıldızlarla iletirler birbirlerine iletirler.

Zorunlu dostluklar vardır;
Pazar ile Pazartesinin dostluğu gibi. Pazar ağır bir gündür, Pazartesi hızlı bir gün...

Ayak uyduramazlar birbirlerine. Ama dost olmak, yanyana durmak zorundadırlar...

Uzun dostluklar vardır;
İkindi güneşinin altında uzayan gölgeler birbirlerine kavuşurlar ve
uzun boylu bir dostluk oluşur aralarında...

Günün birinde ölen dostluklar vardır;
Bir bahçe içindeki ahşap ev ile yanıbaşında duran ceviz ağacının dostluğu gibi...

Bir gün kocaman elli adamlar ve kocaman gövdeli makineler o bahçeye girip de,
[bir süre sonra evin ve ceviz ağacının yerinde asık suratlı binalar yükseldiği zaman ölen dostluklar...]

Vakitsiz dostluklar vardır;
Bir peçete, bir kağıt mendil vakitsizce dostu oluverir gözlerimizin...
Ya da ayrılırken verilen bir dal karanfil ellerimize o anda gelen dostluktur...

Bakımsız dostluklar vardır bir de...
Zaten var, zaten dostuz deyip yıllarca bir telefonun, bir kaç cümlelik mektubun bile çok görüldüğü dostluklar...

HİÇ BİR DOSTLUĞUN BAKIMSIZ KALMAMASI DİLEĞİYLE

Çevrimdışı seval_1985

  • aktif okur
  • **
  • İleti: 169
DoSt..
« Yanıtla #2 : 10 Mayıs 2006, 03:20:17 »
ÖZELSİN                      


Kendimi ne zaman işe yaramaz ve aciz hissetsem, aynı hisleri

hissettiğim

bir anda,

eski bir dostun uzun zaman önce söyledikleri gelir aklıma...

Yüzümü kocaman bir gülümseme sarar..

Bana:

kendini her aciz ve işe yaramaz hissetiğinde

parmağının ucuna bak...

Demişti...

O sıra o kadar üzgün ve duygularımın içinde o denli kaybolmuştum ki,

kendi sesimi bile tanıyamaz bir halde, çok kısık bir ses tonu ile.

neden?? Demiştim...

çünkü o parmak izlerinden bu yeryüzünde başka hiç kimse de yok...

Demiş ve eklemişti.

sen özelsin!!! İNANMAZSAN PARMAKLARININ UCUNA BAK!!!

Birden sanki dirilmiştim... evet ben ÖZELDİM...

HERKES ASLINDA ÖZELDİR. AMA BENİ O GÜNDEN SONRA DİĞERLERİNDEN AYIRAN

TEK AYIRT EDİCİ ÖZELLİĞİM -KENDİMİN ÖZEL OLDUĞUNUN

FARKINDA OLMAMDI...

Hala karamsarlğa düştüğümde, bazen umutsuzluklarla boğuştuğumda o

dostumu hatırlar ve parmağımın ucuna, yüzümde büyük bir gülümseme

ile bakar ve kendi kendime:

SEN ÖZELSİN! BUNLARIN HEPSİNİ ATLATIRSIN!!! derim...

Yine aynı dostum bir karar aşamasında olduğum bir gün bana şöyle

demişti..

-Önce ne istediğini iyi belirle... Ve eklemişti..

-Sonra O istediğine ulaşmak için ne gerekiyorsa yap!!!

Sonrada elini tam üç kez gözlerimin önünde çırpmış ve bana.

-ne oldu şimdi? diye sormuştu...

bende anlamsız bakışlar ile cevap vermiştim.

-ne oldu???

-Üç saniye hayatından uçtu gitti ve hiç birşey o üç saniyeyi geri

getiremez... demişti...

Ve eklemişti

-Hayatı istediklerine ulaşmak için harca,bir gün arkana dönüp

baktığında uçup giden o saniyelerin bomboş bir ömür haline geldiğini

görmek istemiyorsan tabii!!!

Farkındasınız değil mi? Hayatlarımız saniye, dakika, saat dilimlerine

bölünmüş, akıp gidiyor.

Ve biz akan bir saniyeyi bile geri dönüp tekrar yaşayamıyoruz...

Onları

geri getiremiyoruz.

Aynaya baktığımız da hergün yeni bir beyaz saç telini ve yüzümüzde

acımasızca akıp giden dakikaların izini, birer kırışıklık olarak

aynada

seyrediyoruz.

Peki biz hayattan ne bekliyoruz? beklentilerimiz için varımız yoğumuz

ile savaşıyor muyuz, zaman denen acımasız düşmanla?

Oysa parmaklarınızın ucuna bakın bir kez... Sonrada parmaklarınızı üç

kez şıklatın..

Orada gördüğünüz parmak izleri sizden başka kimsede yok... ve

parmaklarınızın ucundan çıkan o ses hayatınızın bomboş geçmis üç

saniyesi oldu, geçti gitti işte...

Siz özelsiniz, siz yeryüzünde teksiniz...

O zaman hayattan beklediklerimizde bize layik olmalı,özel olmalı,

ulaşılması için savaşa değer olmalı... Zaman denen canavar galip

gelmeden,biz hayattan beklentilerimize ulaşmalıyız ki,Geçip

giden zamana rağmen,geriye dönüp baktığımız da kucak dolusu

mutluluk ve beklentilere ulaşmanın hazzı ile zaman zaman yüzümüzde

kocaman bir gülümse ile nanik yapabilelim...

Ellerinizi üç kez çırpın, hayattan üç saniyeniz silinip gitti işte...

Bugün özel bir insan olan kendiniz için ne yaptınız?

Beklentileriz için bir uğraş, savaş verdiniz mi?

Yoksa zamanın sizi yenmesine seyirci mi kaldınız?

Mesela özel eski bir dostu aradınız mı bugün?

Tüm bu kısa ama çok anlamlı hayat derslerini veren dostumu kaç

zamandir aramadığımı düşündüm tüm bunları yazarken...

Yerimden kalktım, internetten çıktım ve telefon ile o dostumu aradım

Çok mutlu oldu... ne zamandir sesini duymamıştım hangi dağda kurt

öldu?

Dedi..

Ben de Özel birini aramak istedim aklıma sen geldin dedim ve sonra

ekledim:

Ve ellerimi üç kez çırptım geçen zamanı geri getiremediğimi görünce

belki de seni arayacak başka bir üç saniyem olmayacak şu anda

aramazsam diyip yazdığım yazıyı yarıda bırakıp seni aradım dedim...

Çok mutlu oldu... Bir dostun mutluluğu ile bende mutlu oldum...

Dostumla telefon konuşmamı bitirip klavyenin önüne oturduğumda

yüzümde

kocaman bir gülümseme vardı.

Özel birini arayıp,dakikaları geri getiremeyeceğim bir hayat içinde

istediğim bir şeyi yapmanın huzuru ile yani mutlu bir yürekle tekrar

yazmaya başladım...

Ve zaman denen sinsi düşman a bir nanik yaptım.acımasızca akıp

gidiyorsun,ama ben seni hissediyorum ve istediğim hiç birşeyi

ertelemiyorum ve istediklerimi elde etmek için hayatla savaşıyorum

der gibi mutlu idim...

Siz hala ne duruyorsunuz? Koşun telefona, bir dostu arayın. Birine

e-mail

atın... Onu sevdiğinizi hissettirin..

Onun mutluluğu ile mutlu olun...

Ellerinizi üç kez çırpın ve düşünün hayatınızdan üç saniye boş bir

sayfa girdi koptu gitti işte.

Oysa siz özelsiniz ve size layık bir hayatı hak ediyorsunuz...

Size layık mutlulukları hak ettiğiniz gibi...

Bana inanmazsanız!!!! parmaklarınızın ucuna bakın...

Çevrimdışı seval_1985

  • aktif okur
  • **
  • İleti: 169
DoSt..
« Yanıtla #3 : 10 Mayıs 2006, 03:21:31 »
Dost!
Karşımda gülendamınla sen, mutlu bir tebessümdün
dudağımı süsleyen,
kalbimde kumsal kuran bir denizdin sen.
Şimdi dalgalarını ötelere savurup nerelere gidersin?.
Ey Dost!
Yaşadığım her ana anlam katandın sen. Sözlerimin
sükunu, bakışlarımın efsunuydun.
Gizemli dünyalarda anlatılan firuze bir masaldın sen.
Şimdi zift karışırken rüyalarıma, hangi masallardasın sen?.
Ey Dost!
Baharın renklerini, buğdayın bereketini bakışlarıma
taşıyandın sen.
Şimdi bakışlarım mat ve anlamsızken, hangi sevda mevsimindesin sen?.
Ey Dost!
Kuraklaşan gönlümde gül-i Muhammedi'nin gül kokusunu hissettiren ve bu gül kokusuyla ruhumu huzurla doldurmaya çalışandın sen.
Şimdi gül kokusuna hasret biçareyim ben…
Ey Dost!
Arzularım yaprak dökümündeyken, sonbaharımdın sen.
Eylül yağmurlarında bitmez sandığım yağmur damlalarımdın.
Şimdi mevsim bağbuzumuyken, hangi eylüllerdesin sen?.
Ey Dost!
Üzüldüğümde üzerime titreyendin sen. İncindiğimde saçlarımı yıldızlarla donatandın. Şimdi yıldızlarını devşirip nerelere gidersin?..
Ey Dost!
Toprağa düşen ilk damlada, rüzgarın yaprağa değişinde,
güneşin suya dokunuşunda, yüreğimde gül yerine alevler açmasın diye, beni ümide aşılamıştın.
Şimdi yüreğim yangın yeri iken hangi ümitlerdesin sen?...
Ey Dost!
Çirkin olan her şeyin üzerine çizgi çekip, güzellikten yana ne varsa her şeyi getirendin.
Hem biliyor musun dostum, birlikte yöneldiğimiz kıblelerin tadı başkaydı.
Yaptığımız dualara damlayan yaşlar hala kurumadı.
Şimdi kirpiklerim kuru, yüreğim ağlıyor durmadan…
Ey Dost!
Haylidir görmüyorum gözlerimin gördüğünü ve bedenim hissetmiyor bir yanımın sana doğru yürüdüğünü.
Şimdi türkülerime hüzün düştü. Mekan değiştirmek ister ruhum.
Ey Dost!
Yürüyemiyorum sensiz hayat yolunda. Alışamıyorum günleri sensiz yaşamaya. Çayımı yudumlayamıyorum sen olmadan yanımda.
Muhabbetin mekanı olan kalbini bana sunup niçin gittin dönülmez yollara?.
Şimdi sabahlarım gecelerinde asılı kaldı. Firkat acısıyla yanıyor gönlüm.
Ey Dost!
Dön desem döner misin? Sil desem, silebilir misin göz yaşlarımı ellerinle?. Bekliyor olabilir misin yine eskisi gibi?.
Şimdi sana geliyorum hiç yürümediğimiz yollarda.
Avuçlarımda -o çok sevdiğin- yıldızlarla değil...
Hasret değmiş sevda mersiyesiyle.....

Çevrimdışı seval_1985

  • aktif okur
  • **
  • İleti: 169
DoSt..
« Yanıtla #4 : 10 Mayıs 2006, 03:22:08 »
BANA BİR MERHABA BORÇLUSUN

Bana bir merhaba borçlusun.Dilin söylediği merhabayı kalbin de borçlu.Başlayan dostluğun borçlu olduğu gibi,devam eden dostluğun da borçlu.
Yüzeyden söylediğin gibi,içten de borçlusun.Basite alma borcunu.Nasıl olsa öderim diye ileri atma.Akşam başına yastığa gönül rahatlığıyla koyma.Çayından “hüp”ünü huzur içinde çekme.Hiç borcun yokmuş gibi gülümseme.
Bana bir merhaba borçlusun.Devamında isteyip alamadığın benim borçlarımdan,ödeyemediğin senin para borçlarından daha borçlusun.En bol sıfırlı çeklerden daha yüklü,en kısa vadeli senetlerden daha tez borçlusun.Her alacağım gibi bunu istemekte de utanacağım,ama sen her borcundan daha fazla unutacaksın.
İnsan olduğunu kabul ederek imza ettiğin bir senet bu.Felsefe kitaplarının insan tanımına girerek altına girdiğin bir borç bu.Belki bilmediğin,ama hissettiğin bir borç.Ama her hal ve şartta bir borç…
Bana bir merhaba borçlusun.Doğru, bende sana borçluyum.Doğru, dilim söylüyor ama kalbim borçlu.Evet, yüzeyden söyledim ama içten borçluyum.Haklısın hafife almamalıyım.Akşam yorganı başıma huzur içinde çekmemeliyim.Kahvemden gönül rahatlığıyla ‘hüp’ çekememeliyim.Ne güzel söyledin hiç borcum yokmuş gibi gülümsememeliyim.
Ama…

Karşılıklı borçluyuz diye borçlarımız birbirini sıfırlamayacak.Ben böyle bir alacağımın ve borcumun farkında olmadığım için senden daha alacaklı  ve daha az borçlu olacağım.Çünkü insan olduğumun daha fazla farkında olduğumu gösterecek bu durum.Muhtemel ki borcumu en kısa sürede ödeyeceğim.Gözlerinin içine gönülden gülümseyeceğim.Elini sıcak sıkacağım ve borcunu ödeyen her eski borçlu gibi yatağıma huzur içinde gireceğim.Çayımdan ‘hüp’ümü gönül rahatlığıyla içeceğim.Ve elbette borcum yok ki gülümseyeceğim.


Unutma  bana hala bir merhaba borçlusun…

Çevrimdışı seval_1985

  • aktif okur
  • **
  • İleti: 169
DoSt..
« Yanıtla #5 : 10 Mayıs 2006, 03:23:19 »
can dündar ın bu yazısı çok hoşuma gitmişti okuduğumda sizlerlede paşlaşmak istedim
BİR DOST *

Saate bakmaksızın kapısını çalabileceği bir dostu olmalı insanın... "Nereden çıktın bu vakitte" dememeli, bir gece yarısı telaşla yataktan fırladığında; "Gözünün dilini" bilmeli; dinlemeli sormadan, söylemeden anlamalı... Arka bahçede varlığını sezdirmeden, mütemadiyen dikilen vefalı bir ağaç gibi köklenmeli hayatında; sen, her daim onun orada durduğunu hissetmelisin. ihtiyaç duyduğunda gidip müşfik gövdesine yaslanabilmeli, kovuklarına saklanabilmelisin. Kucaklamalı seni güvenli kolları, ...dalları bitkin başına omuz, yaprakları kanayan ruhuna merhem olmalı... En mahrem sırlarını verebilmeli, en derin yaralarını açıp gösterebilmelisin; gölgesinde serinlemelisin sorgusuz sualsiz... Onca dalkavuk arasında bir tek o, sözünü eğip bükmeden söylemeli, yanlış anlaşılmayacağını bilmeli. Alkışlandığında değil sadece, asıl yuhalandığında yanında durup koluna girebilmeli. Övmeli alem içinde, baş başayken sövmeli ve sen öyle güvenmelisin ki ona, övdüğünde de sövdüğünde de bunun iyilikten olduğunu bilmelisin, "hak ettim" diyebilmelisin. Teklifsiz kefili olmalı hatalarının; günahlarının yegane şahidi... Seni senden iyi bilen, sana senden çok güvenen bir sırdaş... Gözbebekleri bulutlandığında yaklaşan fırtınayı sezebilmelisin. Ve sen ağladığında, onun gözünden gelmeli yaş...

Çevrimdışı seval_1985

  • aktif okur
  • **
  • İleti: 169
DoSt..
« Yanıtla #6 : 10 Mayıs 2006, 03:24:03 »
Terentius, “Onunla her şeyi paylaşmak zevkinden mahrum kalınca, hiçbir zevki tatmamaya karar verdim” demiş, yitirdiği bir dostunun ardından.
Nasıl bir insandan bahseder Terentius? Karşısında zavallı gibi görünmekten korkmadığımız, bizi değiştirmeye değil zenginleştirmeye çalışan, yargılayan değil, kendimizi sorgulamamıza yardımcı olan biri midir yitirilen?

Sabahın 3’ünde çaldığımız kapısını açtığında, tek kelime etmeden kollarına atılıp ağlayabileceğimiz bir insan mıdır Terentius’un acısını bu şekilde dillendiren?

Nedenlerini merak etse de, göz yaşlarımızın dinmesini bekleyecek kadar anlayışlı, titrek sesimiz ve telaşlı cümlelerimizi sükunetle dinleyecek kadar sabırlı, acımızın bir kısmını kendine yük edinecek kadar cömert ve yürekli insanlar mıdır dost diye seçtiklerimiz?

Sadece sohbeti değil, sessizliği de sıkıcı olmayan; yalnızlığımızı unutmak için varlığı, eksikliğini hissetmemiz için yokluğu kafi gelen insanlara mı dostum deriz?

Başımıza gelen güzel bir şeyin coşkusu yüreğimize sığmadığında, saate aldırmayıp telefona sarıldığımız ve karşımızdaki uykulu sese “Kulaklarına inanamayacaksın!” diye bağırdığımızda, “Sabahı bekleyemez miydin?” demeyen biri midir gerçek bir dost?

Güzel bir film izlediğimizde, keşke O da olsaydı dediğimiz, okuduğumuz bir kitaptan bahsedebildiğimiz ve en mahrem sırlarımızı anlattıktan sonra rahatça uykuya dalabildiğimiz bir sırdaş mıdır yoksa?

Konuşurken gözlerimizi kaçırmadığımız, kendimizi saklamadığımız ve yüzümüze en acı gerçekleri haykırırken bile darılmadığımız yalnızlığımız mıdır dost dediğimiz insanlar?

Ne bileyim, aynı fikirde olmasak da uzlaşabildiğimiz, köprüleri atmadan da tartışabildiğimiz, her savaştan birlikte ve biraz daha güçlenmiş bağlarla çıktığımız insanlar mıdır dost payesi verdiklerimiz?

Tanıdığımızı sanırken, daha keşfedilmeyi bekleyen nice el değmemiş duygular ve düşünceler taşıdığını gördüğümüz; sürekli bizi şaşırtan kendimiz midir onlarda sevdiğimiz?

Aristo haklı mıdır; “Dostluk bir ruhun iki ayrı bedende yaşamasıdır” derken ve Terentius, başka bir bedende toprağa verdiği ruhunun yasını mı tutmaktadır? Paylaştığı her şeye ölüm de mi dahildir?

Acaba, neyi kaybedeceğini, dostu ölmeden önce fark etmiş midir?

Ya biz; her şeyi paylaşmanın, iddialı ve gerçek dışı geldiği günümüzde, sahip miyiz gerçek bir dosta?

Ya da adımızın önüne dost sıfatı koyan insanlar var mıdır hayatımızda?

Yoksa kendimizi sevmeyi başaramadığımızdan, şaşırıyor muyuz bizi sevdiğini söyleyen birinin varlığına, inanamıyor muyuz yanımızda kalmasına ve uzaklaştırıyor muyuz içten içe bizi sevmesini istediğimiz insanı kendimizden?

Ve bir gün, bir el daha kayıp gittiğinde avuçlarımızdan, kendi mezarımızın başında ağlayacağımızı biliyor muyuz?

İş işten geçmeden önce teşekkür edebiliyor muyuz sevdiğimize, hiç değilse bizi sevdiği için.

Nazan Danacıoğlu
17-5-2001
"Aşk; Hüzün Yazıları" kitabından

Çevrimdışı İsra

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 7482
DoSt..
« Yanıtla #7 : 15 Ağustos 2006, 09:00:24 »
güzel paylaşımlarınız için size teşekkürederim armonya ve seval_1985

bende size mailime gelen uzun bir yazının son pragrafını paylaşmak istiyorum:

Ah dost!Eski dost!Eski de olsa dostluğun için teşekkür ederim. Nerden bilebilirdim bir zamanlar büyük bir güvenle paylaştığım sırlarımın, bir gün yine senin elinde acımasız bir silaha dönüşüp- te dostluğumuzu yırtıp tam kalbime saplanacağını? Evet iki kişinin bildiği şey artık sır değildir.Paylaştıkça keskinleşip sana dönecek bir silahtır

Çevrimdışı armonya

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 473
DoSt..
« Yanıtla #8 : 15 Ağustos 2006, 12:10:09 »
Delerki bir tek dostun eskisi makbuldür..
Ne azap ne sitem yalnızlıktan...Kime ne; aşılmaz duvar bendedir...Süslenmiş gemiler geçer açıktan, Sanırım, gittiği diyar bendedir. Yaram var...Havanlar dövemez merhem, Yüküm var... Bulamaz pazarlar dirhem, Ne çıkar; Yollar ki, Allaha çıkar, bendedir...

Çevrimdışı 12Eylül

  • kullu halin yezülü........
  • okur
  • *
  • İleti: 94
Ynt: DoSt..
« Yanıtla #9 : 22 Nisan 2010, 22:05:53 »
eski dost düşman olmaz derler ama belli olmaz. biz ahir zaman ümmeti olarak dost yada arkadaş bulamayacağız en iyisi hakiki dosta ulaşmak...
viyanada abdest alıp cin seddi üzerinde namaz  kılan tüm osmanlı torunlarına selam olsun!!!!!!!!!

Çevrimdışı olgunbaşak

  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 2
Ynt: DoSt..
« Yanıtla #10 : 22 Nisan 2010, 22:41:24 »
Söyleme sırrını dostuna, söyler dostuna
Saman katar postuna.

Çevrimdışı armonya

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 473
Ynt: DoSt..
« Yanıtla #11 : 10 Haziran 2010, 16:25:24 »
Söyleme sırrını dostuna, söyler dostuna
Saman katar postuna.

Bu atasözü tartışmaya açık bence. insanların birbirlerine olan güvnini yok ediyor
Ne azap ne sitem yalnızlıktan...Kime ne; aşılmaz duvar bendedir...Süslenmiş gemiler geçer açıktan, Sanırım, gittiği diyar bendedir. Yaram var...Havanlar dövemez merhem, Yüküm var... Bulamaz pazarlar dirhem, Ne çıkar; Yollar ki, Allaha çıkar, bendedir...