Gönderen Konu: Doyumsuzluk Zinciri  (Okunma sayısı 2196 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Doyumsuzluk Zinciri
« : 15 Nisan 2014, 17:56:12 »

Doyumsuzluk Zinciri


Her tuttuğu altın olan adamın hikâyesi bize tamahkârlıktan bahseder. Kumarda kazananların hikâyesi filmlerle anlatılır da, kaybedenler köpeğin ısırdığı zümreden kabul edilir. Üç yılda köşeyi dönenler, kendilerine yüksek miktarda para isabet edenlerden bahsedilir bol bol. Ne var ki, matematiğin uygulamadaki bir kolu olan istatistik bilimine göre bu kadar basit değildir mesele. Örneğin, şans oyunları oynamak bu bilime göre akıl işi değildir.

Benzer oluşumlardan biri olarak bilinen saadet zincirine dâhil olmak ise hepten akıl dışıdır. Çünkü ortada bir kumar olmasına rağmen, kazanacaklar baştan bellidir. Zincirin halkalarına yeni girenler ise kazanmadan çok kullanılmanın acısını çekerler. Saadet zincirinin işleyişindeki sermaye nereden gelmektedir öyleyse? Kimin cebinden çıkıp kimin cebine giren bir paradan bahsedilir burada?

Piramit değil, dinamit

Ingilizcede piramit programı (Pyramid Scheme) olarak bilinen saadet zinciri, ismi gibi bir piramitten oluşuyor.

Bu piramidin bir üst köşesi vardır ve onu besleyen diğer köşeler yine aynı şekilde iki ya da daha fazlaya ayrılır. Bu şekilde gittikçe büyür. Girmek isteyen her bir üye ciddi giriş ücretleri öder. Bazen bu giriş ücreti sahte veya göstermelik bir ürün satışına dönüştürülüp ülkelerin bu konudaki yasakları delinmiş olur. O yüzden saadet zincirini anlamak ilk bakışta hiç de kolay değildir.

Saadet zinciri olup olmadığını sorduğunuzda, eğer pazarlamanın 43 türünden birine girmeyen, üsttekini besleme mantıklı bir tuzaksa cevap genellikle, “Üçgen ama, hele bir sor niye üçgen?” gibisinden oluveriyor.

Genelde satılan şey ürün olsun kabilinden göstermelik bir seçenek ile çıkıverirler insanın karşısına. ‘Semer seçilirken eşeğin fikri değil de, ölçüsü alınır’ kabilince kurbanlarına yaklaşır bu şahbazlar. Sırt sıvama süreleri sadece o katkı payı cepten çıkana kadardır. Semerin altına girmeye hazır biri bulunduğu fark edildiğinde, geriden başkalarını da sisteme dâhil edene kadar sürer bu babacan yaklaşım. Üst tarafta “Sen ağa, ben ağa, bu ineği kim sağa?” sorusunun cevabı okunurken, alt tarafa asla başkasının sağdığı inekten faydalanamayacağı söylenmeden, aşırı şevk yüklü, tam gaz telkinler yapılır. Dinamitin fitili de bu şekilde ateşlenmiş olur.

Tuzağın yemleri

“Çok Katmanlı Pazarlama” lafı ne kadar da orijinal ve cazip duruyor değil mi? Aslında önümüze sunulan bu tuzak yine aynı yere çıkıyor. Adı ne olursa olsun, tuzağın yemlerini iyi bilirseniz kaçabilmeniz de o nispette kolay olacaktır.

En önemli yem ise, özendirme usulünün kullanılmasıdır. Vasıfsız bir insan, bütün vasıfsızlığı bir kenarda tutularak, sistem vasıtasıyla zenginler sınıfına dâhil edileceğine ve bunun sistematik bir biçimde ilerleyebileceğine inandırılır. Bunun için de kartal videoları kullanılarak tavuklara uçmaları çok matah bir şeymiş gibi gösterilir. Süslü sunum ezberlerinde de kaç okka duman için kaç okka saman yakıldığı hesapta görünmez. Belki binlerce insandan alınan karşılıksız paralarla zengin olan 3-5 haramzade, buradaki bizim bildiğimiz pazarlama namına kullanılan tek unsur olur. Yem bol olursa av da çok olur mantığıyla, sıradan bir insanın altı ayda at çiftliği kurduğu, sıradan bir öğretmenin son model arabalar aldığı gibi uç örneklerle tezlerini kuvvetlendirirler. Bir kere bir insanı bir yalana inandırdılar mı, yalan ne kadar büyük hiç önemi kalmaz. Muhatap ne kadar açgözlü ise, kandırılması o kadar hızlı olur.

Sosyal afet tehlikesi

Eşini, dostunu, akrabasını böyle bir sözde çıkmaza sürükleyen sosyal afetler; onların maddi kaybına, insanların birbirlerine olan itimatlarının kaybolmasına ve daha önemlisi aradaki bağların yok olmasına sebep oluyor. Maddiyat vaatleri ile batıla yolculuk telafisi mümkün olmayan kayıplara yol açabiliyor.

Genellikle üniversiteli öğrencilerin bu konuda dikkatli olması gerekiyor. Az az alınarak büyük vaatler sonrası soyulduğunun farkında olmayan pek çok öğrencinin dramı sessizce kayıplara karışıyor. Kendisini o şirketlerden birisinin çok katmanlı ağ pazarlama kolunun satış elemanı olarak gören pek çok insan o halde geliyor ki, gördükleri olumsuz manzaralar karşısında “gözleri var görmezler, kulakları var duymazlar” oluyorlar ve cehaletin pençesinde pek çok insanı sürüklemeye devam ediyorlar. Kendi işlerinin patronu olup rahata ereceklerinin hayaliyle pek çok kişinin hayatını mahvediyorlar.

Çıkar yolu olmayan çaresiz bir insana olmayacak hayaller derman gibi gelir. O derman da bütün cerahatine sürülen bir merhem gibidir. Istanbul’dan Mekke’ye yürüyerek gidilebileceğine ihtimal vermeyen yeni nesiller için kanaat bitmek tükenmek bilmeyen bir hazine değil de, azla yetinmek olur. Hâlbuki bir adımla başlar ne kadar uzağa giderse gitsin bir yolculuk. Bir insanla başlar bir fikir, bir kalem ile icat edilir akla hayale gelmeyecek çözümler, bir kelime ile anlatılır nice kitaplara sığmayanlar. Bunun sırrını kabul etmeyenler mubah görür her yolu, senin yolun yol değil diyenlere aldırmadan.


Orhan YILDIZ | 06 Şubat 2014 | http://insanvehayat.com/doyumsuzluk-zinciri/