İslâm âleminde kan ve kelepçe:
Biri sıcak, diğeri buz gibi. Biri şehadetin, diğeri esaretin sembolü. Kan, kelepçeye direncin neticesi; kelepçe, kana giden yolun habercisi. İslâm âleminde akan kanlar, taze canlar için kurban; takılan kelepçeler, hakiki hürriyet için dualar hükmüne geçecek. Buna şüphe yok!
Kanlı ve kelepçeli günler yeni bir dua hamlesi yapmamız gerektiğine de işaret. Zira, bazı duaların vakitleri olduğu gibi, bazı vakitlerin de kendileri mahsus duaları vardır. Her musibet bir duanın vaktidir. Yağmursuzluk, yağmur duasının; güneş ve ay tutulmaları, husuf ve küsuf namazlarının vakitleri olduğu gibi...
Dua bir ibadettir, ibadetlerin meyvesi ise ahirette elde edilir. Dualarda her ne kadar dünyevî maksatlar, sıkıntılar, arzular dile getirilse de, sırf bunlar için dua edilmez.
Dünyevî maksat ve sıkıntılar bazı duaların ve ibadetlerin vakitleridir. Duâ ve ibadetin neticesi âhirete baktığı için, sırf Yaratan'ın rızası için yapılırlar.
Belâ ve musibetlerin istilâsı ve muzır şeylerin musallat olmaları, bazı duâların hususi vakitleridir. İnsan o vakitlerde aczini, fakrini anlar ve ihtiyaçlarını karşılayacak, düşmanlarını ve sıkıntılarını bertaraf edecek Zât'ı idrâk eder, Duâ ile, niyaz ile Mutlak Kudret sahibi olan Rabbi'nin kapısını çalar.
Dualar kabul olmuyor mu?
Eğer belâların ve musibetlerin istilâsı zamanında çokça dua edildiği halde belalar ve musibetler ortadan kalkmıyorsa, bu, duanın kabul edilmediğinin değil; duanın vaktinin bitmediğinin alâmetidir.
Zira ("Bana duâ edin, size icabet edeyim) (duanıza cevap vereyim) (Gâfir (Mü'min )sûresi:60) mealindeki Kur'anî hitap her duaya cevap, verildiğini bildiriyor. Demek ki; her duaya cevap vermek var, fakat duayı kabul etmek ve duada zikredilen matlubu ve isteği aynen kabul etmek Hakk Teâlâ'nın hikmetine bağlıdır.