Gönderen Konu: "Duvardan Dökülen İnciler" Takvim Yaprakları  (Okunma sayısı 1010466 defa)

0 Üye ve 5 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."


"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Dua ile sema arası perdelenmiştir. Muhammed’e (s.a.v.) ve onun âline salevat okununca o perde kaldırılır.”
(Hadîs-i Şerîf, Beyhakî, Şuabu'l-îmân)




28
Ocak Pazartesi 2013

Hicrî: 16 Rebîulevvel 1434 - Rûmî: 15 Kânûn-ı Sânî 1429

Yavuz Sultan Selim Han'ın Mısır'ı Fethi (1517) • Mülkiye Mektebi'nin Açılışı (1854)


Mü'min Korku ile Ümit Arasındadır

Hz. Ebû Bekr-i Sıddîk (r.a.) buyurdular:

‘Cennete ancak bir kişi girecek’ diye gökten nida edilse, o bir kişinin ben olduğumu ümid ederim.
Yine ‘cehenneme ancak bir kişi girecek’ diye gökten nida olunsa o bir kişinin ben olduğumu düşünerek korkarım.’
İşte, en büyük korku ve en büyük ümid budur.


Seyyah-ı Âlemden Mısır'ın Fetih Müjdesi

Sultan Selim Han Şam kalesinde âlimlerle sohbet esnasında Şeyh Nâsır-ı Tarsûsî hazretlerine:
“Efendi, biz Mısır fatihi olabilir miyiz” dediler.
Hz. Şeyh Nasır: “Müjde sana sultanım, Resûlullah’ın (s.a.v.) manevî huzurunda Hz. Ali (k.v.); “Sultan Selim önce Rum ve Acem'e malik olur sonra Cezîretü'l-Arab'a malik olur.” buyurdular. Cezîretü'l-Arab Mısır'dır. İnşAllah sultanım Mısır fetholunur ve hâdimü'l-Haremeyn olursunuz.” buyurdular.

Bir âlim de, “Sultanım, Cenâb-ı Hak Kur'ân-ı Azîm’de senin Mısır fatihi olacağını açıklamıştır. Hz. Ali bunu Hz. Hüseyin'e ondan Zeynelâbidîn Hazretlerine ve ondan Seriy-i Sakatî ve ondan da Hz. Cüneyd-i Bağdâdî'ye tebliğ eylediler ki Enbiyâ Sûresinin 105. (Ve lekad ketebnâ…) âyetinde (Velekad) lafzının ebcedi 140'tır (Vav; 6, lam; 30, kaf;100, dal;4: 140). Selim lafzı da 140 olup Selim olduğuna işarettir (sin; 60, lam; 30, yâ;10, mîm; 40: 140). Zikir lafzı 920'dir (Zel; 700, kâf; 20, rı; 200: 920). “Min ba'di'z-Zikri 920'den sonra feth olur, demektir. “İnnel arda yerisuhâ” daki el-arz lafzı Mısır’a işaret eder. İbâdiyessâlihûn'dan murad sizsiniz, Mısır'a vâris oluyorsunuz, demektir.” dedi.
Sultan, “Saltanat müddetimiz ne ola?” dediğinde "Cidden gayrı bilmem” der ve başka bilmiyorum demiş görülür. Meğer (cidden) lafzının ebced değeri, 8 olup saltanatları sekiz yıl olmuştur.   (Evliya Çelebi, Seyahatname)




Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Hazreti Ömer (r.a.) ve Nil
« Yanıtla #781 : 29 Ocak 2013, 10:40:30 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Bir ara ben uyurken (rüyamda) bana bir bardak süt getirildi. Onu içtim, öyle ki tırnaklarıma kadar kandım. Artanı da Ömerübnü’l-Hattâba verdim. Onu nasıl tevil buyurdunuz yâ Rasûlüllâh, dediler. O ilimdir, buyurdular.”
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Buhârî)




29
Ocak Salı 2013

Hicrî: 17 Rebîulevvel 1434 - Rûmî: 16 Kânûn-ı Sânî 1429

Türkçe Ezanın İlk Defa Fatih Câmii'nde Okutturuluması (1932)


Hazreti Ömer (r.a.) ve Nil

Nil nehri taşarak faydalı olur ve belli zamanlarda taşardı. Hz. Ömer’in (radıyallâhu anh) halifeliği devrinde Hicretin 21. senesinde Hz. Amrübnü'l-Âs’ın Mısır’ı fethettiği sene Nil nehri âdeti üzere taşmadı.

Mısır halkı,
“Yâ Amr eskiden beri âdetimiz odur ki, Nil taşmadan bir gün evvel her sene bir kızı yakût ve cevherlerle süsleyip, kilolarca şeker, zahîre ve binlerce ekmek ve peksimet ile birlikte Nil’e bırakırız. Ertesi gün veya o gün Nil taşmağa başlar”, dediler.

Hz. Amrübnü'l-Âs:
“Hâşâ, Nil'in taşması için kız atmak ve Allâh’ın bu kadar nimetlerini isrâf etmek dînimizde yoktur.” diye cevap verdi.

Kırk gün geçti Nil taşmadı. Mısır içinde insanların arasında dedikodu oldu. Bazıları da erzakları sakladı, Mısır’da kıtlığa sebep oldu. Mısır’da halk perişan olmuş ve nice kimseler hicret edip gitmişlerdi.

Amr hazretleri Hazret-i Ömer’e Mısırlıların yaptıklarını tafsîlatıyla yazıp gönderdi. Hazret-i Ömer Amrübnü’l-Âs'a, “Nil’e kız atma batıl âdetini kaldırman iyi oldu” diye cevap yazdı.

Ayrıca Nil’e atması için bir mektup gönderdi:
“Besmele’den sonra: Ey Nil, eğer kendi kuvvet ve kudretinle akıyorsan sana ihtiyacımız yoktur. Allâh’ın emri ve kudreti ile akıyorsan yükselerek ak.”

Mektubun sonunda da Nuh aleyhisselamın gemiye binerken Müslümanlara okumalarını emrettiği “Bismillâhi mecrâha ve mürsâha inne Rabbî le-Gafûru’n-Rahîm.” (Hûd, 41.) âyet-i kerimesini yazıp gönderdi.

Hz. Amr, Hz. Ömer'in mektubunu aldı, okudu ve Mısır ileri gelenleri ile gidip Nil’e Hz. Ömer'in selâmını söyleyip mektubu Nil’e bıraktı. Altmış günden beri taşmayan Nil Allah’ın izni ve besmelenin bereketiyle taşıp cümle Mısır ahâlîsi sevindiler.

Allâh’a hamd olsun ki o zamandan beri Nil hep akmaktadır. (Evliya Çelebi, Seyâhatname)



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Hazreti İdris Aleyhisselâm | Kaza Namazı ve Nafile Namazlar
« Yanıtla #782 : 30 Ocak 2013, 10:41:15 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Allâhü Teâlâ şöyle buyurdu: Kulum farzlarla benim azâbımdan kurtulur. Nafilelerle de kulum bana yaklaşır.”
(Hadîs-i Şerîf, İhyâu Ulûmiddîn)




30
Ocak Çarşamba 2013

Hicrî: 18 Rebîulevvel 1434 - Rûmî: 17 Kânûn-ı Sânî 1429

Hitler'in İktidâra Gelmesi (1935)


Hazreti İdris Aleyhisselâm

Hz. İdris aleyhisselâm, büyük bir peygamberdir. Hz. Şit'ten sonra peygamberliğe nail olmuştur. Birçok ilim ve hikmetler ile göklerin sırlarını bilirdi.

İlk yazı yazan ve ilk elbise diken Hazret-i İdris aleyhisselamdır. Yeryüzünde üç yüz altmış sene yaşadı. Nihayet, Hak Teâlâ tarafından yüksek bir makama kaldırılmıştır.


Kaza Namazı ve Nafile Namazlar

Kaza namazı kılmak, nafile namaz kılmaktan evlâ ve daha mühimdir. Fakat farz namazların sünnetleri -müekked olsun olmasın- bundan müstesnadır.

Bu sünnetleri terk ederek bunların yerine kazaya niyet edilmesi doğru değildir.

Hatta kuşluk ve tesbih namazları gibi, haklarında hadîs-i şerîf bulunan nafile namazlar da böyledir.

Çünkü bu sünnetler, farz namazları ikmâl eder; tamamlar. Bunların telafisi mümkün değildir. Kaza namazlarının ise, muayyen vakitleri olmadığı için telafileri mümkündür.

Bununla beraber namazları kazaya bırakmak günahtır. Bu günahdan mümkün mertebe kurtulmak için sünnetleri feda etmek uygun olmaz.

Böyle bir günahı işleyen kimsenin fazla ibadette bulunarak ilâhî affa ilticâ etmesi icabederken, Peygamber Efendimizin (s.a.v.) şefâatine vesile olacak sünnetleri, nafileleri nasıl terk edebilir.

Hem bir kısım vakit namazlarını kazaya bırakmak, hem de diğer bir kısım vakit namazlarını, kendilerini tamamlayan sünnetlerden ayırmak iki kat kusur olmaz mı? Buna aykırı olan bazı nakiller muteber değildir, müftâbih olan fetvaya aykırıdır.

Hem sünnetleri, hem de kaza namazlarını kılmaya müsait vakit bulamadıklarını iddia edenler, insaflı sayılmazlar. Beyhude yere en kıymetli zamanlarını zayi eden insanlar, böyle bir iddiaya ne yüzle cüret edebilirler?
(Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslam İlmihali)



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
"Allâh'ım fayda vermeyen ilimden sana sığınırım"
« Yanıtla #783 : 31 Ocak 2013, 11:51:13 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Yâ RasûlAllah! En faziletli amel hangisidir, diye soruldu. ‘Allah azze ve celleyi bilmek.’ buyurdular. Hangi ilmi murad buyurdunuz, diye soruldu. ‘Allah sübhânehûyu bilmeyi’ buyurdular. Biz amelden soruyoruz, siz ilimden cevap buyurdunuz, dediler. ‘Allâh’ı bilerek yapılan az amel menfaat verir, Allâh’ı bilmeden yapılan çok amel fayda vermez.’ buyurdular.”
(Hadîs-i Şerîf, İhyau Ulûmiddîn)




31
Ocak Perşembe 2013

Hicrî: 19 Rebîulevvel 1434 - Rûmî: 18 Kânûn-ı Sânî 1429

Osmanlı'da Matbaanın Kuruluşu; Vânî Mehmed Efendi'nin Sıhah-ı Cevherî Tercümesi (Vankulu) İsimli Lügatinin Basılması (1729)


"Allâh'ım fayda vermeyen ilimden sana sığınırım"

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:

• “Her kim ilmi öğrenir ve öğretirse, işte bu kimse göklerin melekûtünde azîm (büyük, ulu zât) olarak çağırılır.”
• “Bilmeyene yazıklar olsun, bilip de amel etmeyene üç defa yazıklar olsun.”
• “İnsanlara hayrı emredip kendisini unutan âlimin misâli insanları aydınlatırken kendisini yakan mum gibidir.”
• “Kıyâmet günü azâbı en şiddetli olan, Allâhü Teâlâ’nın ilmiyle menfaatlendirmediği âlimdir.”
• “Kıyâmet günü âlim misin, câhil misin? diye suâl olunduğunda hâlin nice olur yâ Uveymir? Eğer âlimim desen ilminle ne amel işledin? denir. Eğer câhilim desen mâzeretin neydi de ilim talebinden geri kaldın, denir.”


İmâm-ı A’zam hazretlerine “Bu ilmi nasıl elde ettiniz?” diye soruldu. Şöyle buyurdular: “İnsanlara anlatmakta cimrilik etmedim. Başkalarından istifâdeden de bir an geri durmadım. Bir meseleyi anladığım vakit “Elhamdülillâh” dedim. Böylelikle ilmim artmış oldu.”

İlim takvâya ve Allâh korkusuna vesîle olduğu için şereflidir. Kimin ilmi Allâh korkusu ve takvâ meyvası vermiyorsa bu ilim vebâldir ve dalâlete sebeptir. Nitekim Resûlullâh (s.a.v.) şöyle duâ ederlerdi:

“Allâh’ım, fayda vermeyen ilimden sana sığınırım.”

Kıt'a:

Mansıbda bir olsa dahi ger âlim ü câhil,
Zâhirde müsâviyse hakîkatte bir olmaz.

Altun ile farzâ ki berâber çekile seng,
Vezn içre bir olmak ile kıymette bir olmaz.

(İbn-i Kemâl Paşa)

Yani: Âlim ile cahil rütbede bir olsada hakîkatte denk olmaz.
Altın ile taşın ağırlıkları aynı olsada kıymetleri bir olmadığı gibi.




Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Faydalı İlim | Atalar Sözü
« Yanıtla #784 : 02 Şubat 2013, 15:54:19 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“İlim, islâmın hayâtı ve imanın direğidir. Kim ilim öğretirse Allâhü Teâlâ onun mükafatını tam verir. Kim öğrenir ve amel ederse Allâhü Teâlâ ona bilmediklerini öğretir.”
(Hadîs-i Şerîf, Suyûtî, el-Câmiu's-Sağîr)




1
Şubat Cuma 2013

Hicrî: 20 Rebîulevvel 1434 - Rûmî: 19 Kânûn-ı Sânî 1429

Ayasofya Câmii'nin Müzeye Çevrilmesi (1935)


Faydalı İlim

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular ki: “Kıyâmet gününde en ağır azabı görecek olan, Allâhü Teâlâ'nın ilminden kendisini faydalandırmadığı âlimlerdir.”

Yine Peygamber Efendimiz buyurdular: “Kul, bildiği ile amel etmedikçe âlim olamaz.”

“İlim ikidir. Biri dilde olandır ki bu, Allâhü Teâlâ'nın kulları aleyhine bir delildir; diğeri, kalbde olan ilimdir. İşte faydası olan ilim de budur.”

“Ahir zamanda ibâdet edenler cahil ve âlimler fâsık olur.”

“Âdi kimselerle mücadele, alimlere karşı üstünlük taslamak ve bu suretle yalnız insanların iltifatına mazhar olmak için okumayın! Zira bu gaye için okuyanlar Cehennemdedir.”

“Bilgisini gizleyene Allâhü Teâlâ ateşten gem vurur.”

“İlmi çoğaldığı halde ahlâkı düzelmeyen, Allâh'a uzaklıktan başka bir şey elde edemez.”

Nahv âlimi Halil bin Ahmed şöyle der: “İnsanlar dört kısımdır.

1- Anlar ve anladığını bilir (yani bildiği ile amel eder); bu âlimdir, buna uyun.
2- Anlar fakat anladığını bilmez. Bu gâfildir, bunu ikaz edin.
3- Bilmez fakat bilmediğini bilir (Buna cehl-i basit derler); bu yol arıyor, buna doğru yolu gösterin.
4- Anlamaz, fakat anlamadığını bilmez (Bilirim zanneder, buna cehl-i mürekkeb derler, tedavi kabul etmediği için); onu terk edin.”

Süfyan-ı Sevri (r.a.): “İlim, ameli da'vet eder; eğer amel geldiyse ne güzel, gelmezse ilim de göç eder.” buyurmuştur.


Atalar Sözü:

• Geriden görene güreş kolay gelir.
• Gönül bir sırça saraydır, kırılırsa yapılmaz.


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Hiçbir Müslümanı Hakir Görme | "Kanâat Bitmez Tükenmez Hazinedir"
« Yanıtla #785 : 02 Şubat 2013, 16:02:47 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“(Hakîkî) zenginlik, mal çokluğundan değildir. (Hakîkî) zenginlik ancak nefis zenginliği (kanâat etmek)dir.”
(Hadîs-i Şerîf, Müttefekun aleyh)




2
Şubat Cumartesi 2013

Hicrî: 21 Rebîulevvel 1434 - Rûmî: 20 Kânûn-ı Sânî 1429

Japonya Zelzelesi (200 bin ölü) (1703) • Türk Eczacılar Birliği'nin Kuruluşu (1956)


Hiçbir Müslümanı Hakir Görme

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Hz. Ebû Bekir'e (r.a) şöyle buyurdular:

“Yâ Ebâ Bekir! İnsanların dünyaya koştuğunu gördüğün zaman sen âhiret için çalış.

Her zaman ve her yerde Allâhü Teâlâ’yı zikret.

Sen Allâhü Teâlâ’yı zikredersen o da seni zikreder (rahmet ve mağfiretiyle muâmele eder).

Müslümanlardan hiç kimseyi hakir görme. Zira Müslümanların küçükleri Allâhü Teâlâ nezdinde daha büyüktür.”


"Kanâat Bitmez Tükenmez Hazinedir"

Allâhü Teâlâ -meâlen-: “Dünyâ hayâtındaki maîşetleri biz taksîm ettik.” (Zuhruf, 32) buyurdu.

Hadîs-i şerîfde: “Allâh’ın sana takdîr buyurduğuna râzı olursan insanların en zengini olursun.” buyuruldu. Muhakkak Allâh’ın taksîm buyurduğuna râzı olanın kalbi zengin olur, başkasının elindekine bakmaz. Kanâat bitmez tükenmez hazinedir.

Kanaatle zenginlik ve servete nail olunur. Kanâat eden fakir ise de zengin olur. Kim kanâat etmezse zengin ise de fakîrdir.

Yetecek kadara kanaat etmek iffete götürür.

Kim kadere razı olursa az bir şeye kanaat eder.

Dünyada insanın başına gelen şeyler zayıflığından değildir, kurtulduğu şerlerden de kendi kuvvetiyle kurtulmuş değildir. Kaçırdığını zannettiği dünya fırsatlarından ümîdini kesen huzurlu olur. Rahatın tamamı Allâh’ın taksîmine rızâ göstermekte ve sadece vaktin icabına göre hareket etmektedir. Hüznün tamamı, geçmiş işlere eseflenmek ve dünyanın gelecek işlerinin kaygısını çekmektedir.

Hasılı, saâdetin tamamı ve her türlü nâiliyyet Allâh’ın kazâsına rızâ ve taksîm ettiğine kanâattedir. Kul, efendisinin verdiğine razı olmalı gelecekte nereden nasıl ve ne geleceğinin kaygısını çekmemelidir. Zira bu ona ait bir iş değildir.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Dünya Kadınlarının Efendilerinden Hz. Âsiye
« Yanıtla #786 : 03 Şubat 2013, 11:44:09 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Cennet kadınlarının en faziletlisi Hz. Hadîce, Hz. Fâtıma, -Firavn’ın hanımı- Hz. Âsiye, Hz. Meryem’dir.”
(Hadîs-i Şerîf, Müsned-i Ahmed)




3
Şubat Pazar 2013

Hicrî: 22 Rebîulevvel 1434 - Rûmî: 21 Kânûn-ı Sânî 1429

Sultan İkinci Murad Han'ın Vefatı (1451) • İlk Uzay Gemisinin Ay'a İnişi (1966)


Dünya Kadınlarının Efendilerinden Hz. Âsiye

Hz. Âsiye, Hz. Mûsâ aleyhisselâm’ın hayatta kalmasına vesile olmuş, ona en büyük hizmetlerde bulunmuş ve nihayet ona iman etmiş yüksek iradeli bir kadındır.

Hz. Mûsâ doğduğu sırada Allâhü Teâlâ annesine “Çocuğunu endişesiz emzir, şâyet çocuğun hakkında bir fenalık hissedersen onu bir sandık içinde Nil nehrine bırak, hiç üzülme, çocuğun sana tekrar iade edilecektir. Büyüdüğünde de ona peygamberlik vazifesi verilecektir.” diye vahyetti.

Hz. Mûsâ’nın annesi, çocuğuna bir zarar geleceğinden korktuğu vakit, bir sandık içinde Nil nehrine bırakmış, Firavn'ın sarayının yanından akıp giderken görülerek saraya alınmıştı.

Firavn bir rüya görmüştü. Rüyası, İsrailoğullarından bir erkek çocuğu senin mülkünü ve saltanatını elinden alıp dinini değiştirecektir, diye tabir olununca Firavn, doğacak olan erkek çocukların öldürülmesini emretmişti. (Bu cümle peygamberler tarihinden) Hz. Âsiye Firavn’a “Bu yavrucak bana ve sana bir göz aydınlığı olur, bunun hayatına kıymayınız. Belki bize bir faydası dokunur yahut evlat ediniriz.” demişti.

Bu suretle Hz. Mûsâ’nın hayatını kurtarılmasına vesîle olan Hz. Âsiye ileride Hz. Mûsâ’ya iman edip onu tasdik etmekle, Hz. Mûsâ gibi o da Firavn ile karşı karşıya gelmişti. Hz. Mûsâ’nın hayatı ve onun dini uğrunda kendi hayatını feda etmiş, Firavn’ın çok acı işkenceleri ile şehit olmuştur.

Hz. Âsiye “Rabb’im! Benim için yanında, cennetinde bir ev yap da beni Firavn’dan ve onun kötülüklerinden kurtar!” duâsını bu işkencelere maruz kaldığı sırada yapmış ve derhal duası kabul olunup cennetteki makamı kendisine gösterilip güle güle dünyadan ayrılmıştır.

Kur'ân-ı Kerîm’de Tahrîm sûresinin on birinci âyetinde, Hz. Âsiye mü’minlere bir fazilet örneği olarak zikredilmiştir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de “(Geçmiş ümmetlerde) Erkeklerden kemâle eren çok oldu. Hâlbuki kadınlardan yalnız Firavn’ın kadını Âsiye ile İmrân’ın kızı (Hz. İsa’nın annesi) Meryem’den başka hiç biri kemale erişemedi…” buyurarak onun faziletine işaret etmiştir.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Hz. Âdem Aleyhisselâm | Atalar Sözü
« Yanıtla #787 : 04 Şubat 2013, 10:23:22 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Peygamberlerin evveli Âdem (aleyhisselâm), âhiri de Muhammed (sallallâhü aleyhi ve sellem)’dir.”
(Hadîs-i Şerîf, Kenzü’l-Ummâl)




4
Şubat Pazartesi 2013

Hicrî: 23 Rebîulevvel 1434 - Rûmî: 22 Kânûn-ı Sânî 1429

İskilipli Atıf Hoca'nın İdam Edilmesi (1926) • Balkan Paktı'nın İmzalanması (1934)


Hz. Âdem Aleyhisselâm

Bütün insanların babası ve ilk peygamberi Âdem aleyhisselâmdır. Allâhü Teâlâ Hazretleri bu âlemi yoktan var etmiş, birçok zamanlar geçtikten sonra da yeryüzünde insan cinsinin ilk babası olmak üzere Hz. Âdem’in cesedini topraktan yaratıp ona ruh vermiş, ilim ile imtiyazlı kılmış ve ona eş olmak için de Hz. Havva’yı yaratmıştır.

Bütün melekler, Allâhü Teâlâ’nın emriyle Hz. Âdem’e secde ettiler. Yalnız meleklerin arasında yaşayan ve esasen cinlerden olan İblis; şeytan, kibirlenip Âdem’den daha hayırlı olduğunu iddia ederek secde etmemiş, melekler arasından kovulmuştur.

Allâhü Teâlâ, Hz. Âdem ile Hz. Havva’ya cennette bulunan bir ağacın meyvesini yememelerini emretmişti. Şeytan, bir yolunu bularak bunlara vesvese vermiş, “Bu meyveden yerseniz cennette ebedî olarak kalırsınız!” diye yalan yere yemin edince Hz. Âdem ile Havva, Allâhü Teâlâ’nın ‘yemeyiniz’ emrini unutarak o meyveden yemişler, bunun üzerine cennetten yeryüzüne indirilmişlerdir. Hz. Âdem aleyhisselâm Serendip adasına, Hz. Havva da Cidde’ye indirilmiş, bilâhare Mekke-i Mükerreme civarında Müzdelife denilen yerde buluşmuşlardır.

Hz. Âdem ile Havva derhal pişmân olup tevbe ve istiğfar ettiler. Hak Teâlâ tevbelerini kabul etti. Hz. Âdem'i kendi nesline peygamber tâyin etti ve kendisine 10 sahîfelik bir kitap ihsan buyurdu.

Hz. Âdem aleyhisselâm bin sene veya dokuz yüz otuz sene yaşamış, vefat edince Serendip adasında veya Mekke-i Mükerreme’de Ebû Kubeys dağında defnedilmiştir.


Atalar Sözü:

• Korkak bezirgan ne kâr eder, ne ziyan.
• Kul sıkılmayınca Hızır yetişmez.
• Kusursuz dost arayan dostsuz kalır.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Edep | "Bizim en büyük düşmanımız nefsimizdir"
« Yanıtla #788 : 05 Şubat 2013, 12:04:10 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Kur'ân-ı Kerîm'in haram kıldığını helâl sayanlar Kur'ân-ı Kerîm'e iman etmemiştir."
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)




5
Şubat Salı 2013

Hicrî: 24 Rebîulevvel 1434 - Rûmî: 23 Kânûn-ı Sânî 1429

Laiklik İlkesi ve Altı Ok Anayasa'ya Kondu (1937)


Edep

Edep, insanı utanılacak hallerden koruyan nezih bir huy ve melekedir. Haya, nezâket, zarâfet hep edeptendir.

Dinde de edep, farz, vacip ve sünnetlerden başka islamın teşvik ettiği, güzel gördüğü şeylerdir ki mendup denir. Mesela namazda rukû ve secde tesbihlerini üçden fazla okumak ve gücü yetenin Resûlullah Efendimiz için de kurban kesmesi gibi.

Ebû Ali ed-Dakkak (k.s) demiştir ki: "Kul ibadeti ile Cennete, tâatindeki edebiyle de Allâhü Teâlâ'ya ulaşır. İlim, edeble anlaşılır, amel, ilimle sahih olur, hikmete amelle erilir.”

Abdullah b. Mübarek (k.s) demiştir ki: “Dinin edeblerini hafife alan kimse, sünnetlerden mahrum kalmakla cezalanır. Sünnetlerde tenbellik eden kimse farzlardan mahrum kalmakla cezalanır. Farzları tenbellik edip gevşek davranan kimse de marifetten mahrum kalmakla cezalanır.”

Enes b. Mâlik (r.a) buyurmuştur ki: "Amelde edeb(e riâyet etmek), onun kabulünün alâmetidir.”


"Bizim en büyük düşmanımız nefsimizdir"

Sultan İkinci Mahmud Han’ın Kaptan Paşa’ya yazdığı bir Hatt-ı Hümâyûnu:

Kaymakam Paşa ve Kaptân-ı Deryâm!

Ben yüzümü, gizliyi ve sırları bilen Allâh’a yönelttim. Benim ondan başka yardımcım yoktur. Müslümanlarda çalışkanlık yok ve bu tembellik beni hayrete düşürüyor. Yerin ve göklerin yaratıcısı olan Cenâb-ı Allah bizlere yardım etsin. Bu dünyâya gelmenin gâyesi, nefs-i emmareye tâbi olmak değil, ancak ve ancak “Ben insanları ve cinleri sâdece bana ibâdet etsinler diye yarattım.” Âyet-i kerîmesinin mânâsıyla amel etmek içindir. Bizim en büyük düşmanımız nefsimizdir. Hâlâ nefsimize karşı zafer kazanamadık. Ne zaman nefsimize gâlip gelirsek, din düşmanları da ancak o zaman mağlup olur. Allah ıslah eylesin. Âmîn. (Hatt-ı Hümâyûn 525/25611)




Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Hazreti Ebû Bekir'in Tevazuu | Fani Dünya
« Yanıtla #789 : 06 Şubat 2013, 03:29:17 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Allâh’a ve âhiret gününe ümid besleyip de Allâh’ı çok zikreyleyen kimseler için muhakkak ki size Resûlullah’da (yalnız sözleriyle değil bütün fiil ve hallerinde) pek güzel bir örnek vardır.”
(Ahzab Sûresi, âyet 21)




6
Şubat Çarşamba 2013

Hicrî: 25 Rebîulevvel 1434 - Rûmî: 24 Kânûn-ı Sânî 1429

Sultan İkinci Ahmed Han'ın Vefatı, İkinci Mustafa Han'ın Tahta Çıkışı (1695)


Hazreti Ebû Bekir'in Tevazuu

Hz. Ömer, Medine’nin kenar mahallesinde oturan, yaşlı ve a’mâ bir kadının, su ve yiyeceğini vermek ve ihtiyaçlarını gidermek için yanına gitmeyi âdet hâline getirmiş idi. Her ne zaman o yaşlı kadının yanına gelse, başka birisinin kendisinden önce davranıp, bütün ihtiyaçlarını karşıladığını görürdü.

Defalarca böyle olunca Hz. Ömer bu gelenin kim olduğunu tesbit için takip etmeye başladı. Bir de ne görsün o gelen kişi, zamanın halifesi Hz. Ebû Bekir’dir. Hz. Ömer “VAllahi, demek ki o kişi sensin ha!” dedi.


Fani Dünya

Yalancı dünyâya aldanma yâ hû,
Bu dernek dağılır dîvân eğlenmez.
İki kapılı bir virânedir bu,
Bunda konan göçer, mihmân eğlenmez.

Bakma bunun karasına ağına,
Gönül verme bostanına bağına,
Benzer hemân oğlan oyuncağına,
Bunda aklı olan insan eğlenmez.

Doğrusuna gidegör bu yolların
Geçegör sarpını yüce bellerin,
Dünyâ zindânıdır mü’min kulların,
Zindanda olan kul âsân eğlenmez.

Ömür tamam olup defter dürülür,
Sırat köprüsü ve mîzân kurulur,
Hakkın dergâhına kullar derilür,
Buyruğu tutulur fermân eğlenmez.

Hüdâyî n´oldu bu denlü peygamber,
Ebû Bekr u Ömer, Osman u Haydar,
Hani Habîbullah Sıddîk-ı Ekber,
Bunda gelen gider bir cân eğlenmez.

(Azîz Mahmûd Hüdâî k.s.)



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Hazreti Şit Aleyhisselâm | Uyumanın Âdâbı
« Yanıtla #790 : 07 Şubat 2013, 10:42:56 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Kişinin müslüman kardeşini hakîr görmesi, şer (kötülük) olarak ona yeter.”
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Müslim)




7
Şubat Perşembe 2013

Hicrî: 26 Rebîulevvel 1434 - Rûmî: 25 Kânûn-ı Sânî 1429

Maraş'a Kahraman Ünvanı Verildi (1973)


Hazreti Şit Aleyhisselâm

Hz. Âdem aleyhisselâmdan sonra, Allâhü Teâlâ Hz. Şît aleyhisselâma peygamberlik vermiştir. Hz. Şît aleyhisselâm, Hazret-i Âdem’in (a.s.) en güzel ve en sevgili oğludur. Hz. Âdem'in yaratılışından yüz yirmi sene sonra doğmuş, 912 sene yaşamış, vefât edince Mekke dağlarından Ebû Kubeys dağında Hazret-i Âdem’in yanına defnedilmiştir.

Hazret-i Şît aleyhisselâma 50 sahîfelik bir kitap verilmiştir. Kâbe-i Muazzama’yı bir rivâyete göre Hazret-i Âdem, diğer bir rivâyete göre de Hazret-i Şît ilk defa ve taştan binâ etmiştir.

Allâhü Teâlâ Şît aleyhisselamı Hz. Âdem’in şehid edilen oğlu Habil’e bedel olarak ihsan ettiğinden kendisine Hibetullah (Allâh’ın hediyesi) mânâsında Şît (veya Şis) adı verilmiştir.

Uyumanın Âdâbı

Resûlullâh aleyhisselâm her gece yatağına geldiğinde ellerini bitiştirir, sonra “Kul hüvallâhü ehad”, “Kul e’ûzü bi-rabbi’l-felak” ve “Kul e’ûzü bi-rabbi’n-nâs” sûrelerini okur ve ellerine üfler, sonra elleriyle yüzünden, başından ve ön tarafından başlayarak vücûdunda ulaşabildiğini meshederdi ve bunu üç kere yapardı.

Resûlullâh aleyhisselâm gece yatağına girince (sağ) elini (sağ) yanağı altına koyar ve sonra “Allâhümme bismike emûtü ve ahyâ”* duâsını okur, uyandığında da “Elhamdülillâhillezî ahyânâ ba’de mâ emâtenâ ve ileyhi'l-ba’sü ve’n-nüşûr”** duâsını okurdu.

*Manası: Allâh’ım, senin adını anarak ölürüm ve dirilirim (uyurum ve uyanırım) meâlindedir.

**Manası: O Allâh’a hamdederim ki bizi öldürdükten sonra dirilten odur. Öldükten sonra (ba’s için) dirilmemiz de (böylece) ona âittir, meâlindedir.

İSİMLERİMİZ: Erkek: Arif, Kız: Arife



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Makbul Olan Duâlar | Guslün Kısımları
« Yanıtla #791 : 08 Şubat 2013, 15:53:47 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Muhakkak ki Allâhü Teâlâ bu ümmete, ancak fakirlerinin duâları, namazları ve ihlâsları hürmetine yardım eder.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Nesâî)




8
Şubat Cuma 2013

Hicrî: 27 Rebîulevvel 1434 - Rûmî: 26 Kânûn-ı Sânî 1429

Sultan Dördüncü Murad Han'ın Vefatı (1640) • Yeni Câmi İbâdete Açıldı (1664) • Antep'e Gazi Ünvanı Verildi (1921)


Makbul Olan Duâlar

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:
"Namaza başlanana kadar müezzinin duâsı,
Cenâb-ı Hak şehîdliği ihsân edene kadar mücâhidin duâsı,
Allâhü Teâlâ belde ve vatanına döndürünceye kadar hacının duâsı,
Allâhü Teâlâ kendisine yardım edinceye kadar mazlûmun duâsı ve
İftâr edene kadar oruçlunun duâsı (makbûldür)."



Guslün Kısımları

Farz olan gusülden başka sünnet, müstehap ve mendup olan gusüller de vardır:
Cuma, Ramazan ve Kurban bayramı, ihrâma girmek için ve arefe günü gusül sünnettir.
Her müslüman erkek ve kadın Cuma günü temizlenmelidir. Cuma günü gusül abdesti almak ve tırnak kesmek gibi sâir icabeden temizlik sebebiyle günahlar ağaçların yaprakları gibi döküleceği bildirilmiştir.
Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.);
“Ey insanlar, bu (cuma) günü olduğu zaman guslediniz...” buyurmuşlardır.

Müstehap gusüller:
Kurban bayramı günü sabahında, Müzdelife’de vakfe için, tavâf-ı ziyâret için Mekke'ye gireceğinde, küsûf (güneş ve ay tutulması), istiskâ (yağmur), korku, şiddetli karanlık ve şiddetli rüzgar namazları için gusül müstehabdır.

Şu gusüller mendubdur:
Mekke'ye girmek için, müzdelife vakfesi için, Medîne-i Münevvere’ye girmek için, ölü yıkadıktan sonra, hacâmattan sonra, kadir gecesinde, deli ayıldığında, sabî bülûğa erdiğinde, kâfir -daha evvel temiz ise- Müslüman olduğunda, berâet gecesinde, şeytan taşlamak için, arefe gecesinde, tevbe edenin seferden dönenin ve yeni elbise giyenin gusletmesi mendûbdur.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Sigara ve Zararları
« Yanıtla #792 : 09 Şubat 2013, 20:50:27 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“… (o ümmî peygamber) onları münkerden nehyeder ve temiz, hoş şeyleri kendileri için helâl, murdar şeyleri üzerlerine haram kılar…”
(A’râf Sûresi, âyet 157)




9
Şubat Cumartesi 2013

Hicrî: 28 Rebîulevvel 1434 - Rûmî: 27 Kânûn-ı Sânî 1429

Halife Ömer bin Abdülaziz Hazretleri'nin Vefatı (720) • Minarelerde İlk Defa Kandil Yakılması (1588) • Boğaziçi Dondu (1621) • Sultan İbrahim Han'ın Tahta Çıkışı (1640)


Sigara ve Zararları

Sigara dumanında birçok zehirli kimyevî maddeler vardır. Bu sebeple sigara dumanına maruz kalanlar da içenler gibi zehirlenir. Sigara birçok hastalıkla birlikte kanser de yapmaktadır. Sigara, içen veya dumanına maruz kalan kadınlarda erken doğum, erken yaşlanma, kemik erimesi, kısırlık, sakat ve hastalıklı çocuk doğurma vb. şeylere sebep olmaktadır.

“Bir taneden bir şey olmaz” yalanına kanmamalı, sigarayı hiç denememeliyiz. Anne veya babanın sigara içmesi yüzünden çocuklar çok küçük yaşlarda sigaraya başlamaktadır. Sigara iptilâsı tedavi edilmesi gereken bir hastalıktır. Bırakmada başarılı olmak için sigarayı bırakma isteği ve iradesi olmalıdır. Azaltarak bırakılmaz. Bırakmaya tam karar verip birden bırakılmalıdır. Sigaradan kurtulmak güçtür, ancak imkansız değildir. İlk iki-üç hafta en zor devredir, sonra içme isteği giderek ortadan kalkar.

Sigarayı bırakınca: İlk 20 dakikada nabız, kan basıncı, el ve ayakların ısısı normale döner, 8-24 saat sonra kan oksijen seviyesi, dokulara giden oksijen miktarı ve enerji artar, kandaki karbonmonoksit gazı azalır, kalp krizi geçirme riski ilk günden itibaren azalmaya başlar, beyin kanaması ve bacaklardaki kangren riski %30-50 oranında azalır.

Üçüncü günde tat ve koku alma kabiliyeti artar.

İki hafta ile üç ay arasında, akciğer kapasitesi %30 yükselir, öksürük, balgam azalır ve kaybolur, muafiyet (bağışıklık) sistemi güçlenmeye başlar, diş ve parmaklardaki sarı lekeler kaybolur.

Bir yıl sonra kalp krizi ve beyin kanaması geçirme riski % 50 azalır.

Beş yıl sonra akciğer ve diğer organ kanseri olma riski günde bir paket sigara içen kişiye göre %50 azalır.

On yıl sonra felç olma riski hiç sigara içmemiş olan kişilerle aynı seviyede olur.

On beş yıl sonra kalp krizi riski hiç sigara içmeyen kişilerle aynı olur.

En güzeli de çocuklara iyi bir örnek olmaktır.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Eğer siz benim bildiğimi bilseydiniz, az güler çok ağlardınız.”
(Hadîs-i Şerîf, Müttefekun aleyh)




10
Şubat Pazar 2013

Hicrî: 29 Rebîulevvel 1434 - Rûmî: 28 Kânûn-ı Sânî 1429

Sultan İkinci Abdülhamîd Han'ın İrtihali (1918)


Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz Buyurdular

Peygamber Efendimiz (s.a.v.): “Benden şu kelimeleri öğrenerek onlarla amel edecek olanınız yahut amel edecek kimseyi bileniniz var mıdır?” diye suâl buyurunca,
Ebû Hüreyre (r.a.): “Ben, yâ Resûlallâh” dedi ve şöyle anlattı:
Peygamber Efendimiz elimden tuttu ve beş (madde) saydılar.
Buyurdular ki: “Allâh’ın haram kıldıklarını terk et ki insanların en ibâdet edeni olasın.
Allâhü Teâlâ’nın senin için taksimine râzı ol ki insanların en zengini olasın.
Komşuna iyi muamelede bulun ki (kâmil) mü’min olasın.
Kendin için hoş gördüğün şeyi insanlar için de hoş gör ki (kâmil) Müslüman olasın.
Çok gülme, zîrâ çok gülmek kalbi öldürür.



Rebîulâhir Ayı

Yarın idrâk edeceğimiz Rebîulâhir ayı, kamerî ayların dördüncüsüdür.
Hayırlı ömür, düşmana galebe ve kötü ölümden muhâfaza için, bu ay müddetince sabah-akşam üçer kere şu duâ okunmalıdır:
“Sübhânallâhi mil’el-mîzân ve müntehe’l-ilmi ve mebleğa’r-rizâ ve zinete’l-arş.” (Duâ ve İbâdetler, Fazîlet Neşriyat)


Rebîulâhir Ayı- Rebîulâhir Ayı İctimâ'ı, Ru'yet Ve Başlangıcı

Hicrî Kamerî 1434 yılı Rebîulâhir ayı ictima‘ı bugün (10 Şubat Pazar) Türkiye saati ile 09.21’dedir.
Ru’yet, ise yine bugün 10 Şubat Pazar günü Türkiye saati ile: 20.44’dedir.
Hilâl’in görüldüğü yerler: Atlas okyanusunun orta ve kuzey kısmı ile Kuzey Amerika kıtası ve orta Amerika ülkeleri.
Hilal; Türkiye, Almanya, Avusturya, Mısır, Fas, Cezayir, Tunus ve Arap yarımadasından görülemeyecektir.
Hilâlin görüldüğü günü takip eden 11 Şubat Pazartesi de Rebîulâhir ayının 1’i olmaktadır.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Ey âdemoğulları! Şeytana kulluk etmeyin, o size açık bir düşmandır diye size emretmedim mi?”
(Yâsîn Sûresi, âyet 60)




11
Şubat Pazartesi 2013

Hicrî: 1 Rebîulâhir 1434 - Rûmî: 29 Kânûn-ı Sânî 1429



Sultan Abdülhamîd Han'ın Eşi Müşfika Hanım Anlatıyor: "Kadınım, Hakkını Helal Et"

İstanbul, Beşiktaş'ta Serencebey yokuşunu çıktıktan sonra en sonda sol kolda eski üç katlı, fakat gayet mütevazi bir evde büyük Osmanlı hânedânının son temsilcilerinden olan Sultan İkinci Abdülhamîd Han'ın değerli eşi Müşfika Hanım, kızı Ayşe Sultan ile birlikte oturuyorlardı. Bir hünkârın eşi ve kızı olarak senelerce yaşadıkları bir ömürden sonra, ânî olarak sıkıntılı ve zaruret dolu bir hayatın en acı hakikatleri arasına düşmüşlerdi.

Müşfika Hanım, pek değerli eşi Sultan Abdülhamîd Han'a âit çok manalı bir hâtırasını şöyle anlatıyor:

“Bir gün Sultan Abdülhamîd Han rahatsızlanmıştı. Sabahleyin yataktan kalkmak istediğinde kendisinde kuvvetli bir halsizlik ve kırıklık hissetmişti. Çoraplarını giyip odadan dışarıya çıkması gerekmişti. Fakat biraz öne eğilip ayağına çoraplarını dahi geçirecek hali yoktu. Ben hemen çorapları alıp karyolanın önünde yere çökerek pâdişâhın ayaklarına çorapları giydirdim. Benim bu içten hareketim ve alâkamdan pek mütehassıs olan Sultan:
'Kadınım çok zahmet ettin, eksik olma, hakkını helâl et!...' dedi.

Ben de bu mukabele karşısında cevaben:
'Aman efendimiz! Size karşı hakkımı helâl ettirecek ne yaptım ki? Bu benim vazifemdir, siz müsterih olunuz!... dedim.'

Pâdişâh:
'Hayır bir kadının kocasına karşı olan hakları büyüktür. Kadınım, bu hizmetine mukabil hakkını helâl et!' diyerek sözünü tekrarladı.

Ben ne söyledimse, kocama rahatsızlığı sırasında yaptığım hizmetin normal hareket olduğunu bir türlü kabul ettiremedim. Sultan tam beş defa bana:

'Kadınım hakkını helâl et!..' dedi ve ben de bu ısrar karşısında âciz kaldım ve utanarak hakkımı helâl ettiğimi söyledim.