Gönderen Konu: "Duvardan Dökülen İnciler" Takvim Yaprakları  (Okunma sayısı 1016774 defa)

0 Üye ve 9 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Hayber Gazvesi (M. 629) | Atalar Sözü
« Yanıtla #870 : 29 Nisan 2013, 15:35:26 »


"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Kim günde yüz defa ‘Sübhânallâhi ve bihamdihî’ derse günahları -denizköpüğü kadar da olsa- dökülür.” (Hadîs-i Şerîf, Muvatta, İmâm Mâlik)



28
Nisan Pazar 2013

Hicrî: 18 Cemâziyelâhir 1434 - Rûmî: 15 Nisan 1429

Çanakkale Cephesi'nde Kirte Zaferi (1915)


Hayber Gazvesi (M. 629)

Hayber, Medîne-i Münevvere’nin Şam cihetinde dört günlük mesafede bir şehir idi. Çevresinde birçok kaleler, hurmalıklar, tarlalar vardı. Burada Yahudiler otururlardı. Birçok İslâm düşmanları da gelip bunlara katılıyordu. Bunlar müslümanlara karşı bir tehlike teşkil ediyorlardı.

Hicret-i seniyyenin yedinci senesi Muharrem ayında, Resûl-i Ekrem sallallâhu aleyhi vesellem Efendimiz dörtyüz piyade, iki yüz süvari ile Hayberi muhasara etti.

İslâm ordusu Hayber’e geceleyin geldi. Fakat, bir kavmi habersiz basmak Peygamber Efendimiz’in âdetleri değildi, sabaha kadar bekledi, sabahleyin muhasara başladı. Hayber kaleleri pek müstahkem idi. İslâm sancağı her gün ashâb-ı kiramdan büyük bir zâta veriliyor, fakat tam fütuhat nasîp olmuyordu. Nihayet, bir gece Fahr-i Âlem Hazretleri buyurdu ki:

“Yarın İslâm sancağını öyle bir zâta teslim edeceğim ki, o düşmana dâimâ hücum eder, asla kaçınmaz. O Cenâb-ı Allâh’ı ve Resûlü’nü sever. Cenâb-ı Hak ile Resûlü de onu sever. Allah onun elleriyle fetih nasîp buyuracaktır.”

Ertesi gün Hz. Ali (k.v.) Medîne-i Münevvere’den geldi. Göz ağrısından rahatsız olduğu için geride kalmıştı. Resûl-i Ekrem Hazretleri İslâm sancağını Hz. Ali’ye verdi. O da hemen Hayber kalelerinden Kamus kalesi üzerine yürüyüp önünde sancağı dikti, birçok yahudiler ile mübârezede (teke tek savaşta) bulunup hepsini tepeledi ve en nihayet Kamus kalesini fethetti, diğer kaleler de birer birer zaptedildi.

Hayber arazisi beytülmâl nâmına kaydedildi. Ahâlisi de bu araziyi ekip hâsılatının yarısını beytülmâle vermek üzere yerlerinde bırakıldı.

Hayber gazvesinde Müslümanlardan on beş şehid vardı. Düşmandan doksan üç kişi öldü.   Bilmen


Atalar Sözü

• Dibini bilmediğin kuyuya inme.
• Namazda gözü olmayanın ezanda kulağı olmaz.





Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
İslam Tarihi: Hz. Sâlih Aleyhisselâm | Namazın Fazileti
« Yanıtla #871 : 29 Nisan 2013, 15:38:17 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“İnsanları hidâyete (inkârdan îmâna, isyandan itâate ve gafletten uyanmaya) çağıran kimseye, kendisine uyanların sevâbı kadar sevap verilir. Bu onların sevâbından da bir şey eksiltmez.”
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Müslim)




29
Nisan Pazartesi 2013

Hicrî: 19 Cemâziyelâhir 1434 - Rûmî: 16 Nisan 1429

Yıldız Sarayı'nın İttihatçılarca Yağmalanması (1909)


İslam Tarihi: Hz. Sâlih Aleyhisselâm

Hz. Salih, Şam ile Hicaz arasında “Hicr” denilen mahalde yaşayan “Semûd” kavmine peygamber gönderilmiştir. Bu kavim dağları delmiş, taşları oymuş, kendilerine pek sağlam binalar yapmışlar; fakat, doğru yoldan da çıkmışlardı.

Hz. Salih’in yirmi sene devam eden emirlerini, nasihatlerini dinlemediler, “Kendisine sakın dokunmayınız!” diye tenbih ettiği harikulade deveyi boğazladılar. Nihayet, dehşetli bir sayha; gayet şiddetli bir ses ile yerlere serilip helak oldular. Salih aleyhisselâm da kendisine iman edenler ile beraber çıkıp evvelâ Şam’a, Filistin’e, sonra da Mekke-i Mükerreme’ye gitti. Seksen beş sene veya ikiyüz sene yaşadılar. Mekke-i Mükerreme’de Rükn ile Makam arasında medfundur.


Namazın Fazileti

Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem “Ya Ali, namaza (farzına, vacibine, sünnetine, müstahabına) riayet etmen gerekir.” dediğinde ensardan bir zat;

“Yâ ResûlAllah, Hz. Ali bunların cümlesini bilir, bize bu namaza (farzına, vacibine, sünnetine, müstahabına) riayet etmenin faziletini beyan eyle, biz dahi ona göre amel edelim.” dedi.

Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem hazretleri buyurdular ki:
“Ey benim ümmet ve ashabım, namaz Allâhü azîmü’ş-şan’ın hoşnut olduğudur, meleklerin sevdiğidir, peygamberlerinin sünnetidir, marifetin nurudur, amellerin en faziletlisidir, bedenin kuvvetidir, rızkın bereketidir, canın nurudur, duânın kabulüdür, Melekü’l-mevt (Ölüm meleği: Azrail) arasında şefaatçidir, kabirde kandildir, Münker ve Nekir hazretlerine cevaptır, kıyâmet gününde üzerine gölgelik, Cehennem ile kendi arasında perdedir, Sırat’ı yıldırım gibi geçiricidir, Cennet’te başına tacdır, Cennet'in anahtarıdır.

Bir kimse cemaat ile iki rek’at namaz kılsa, yalnız başına yirmi yedi rek’at namaz kılsa yine cemaat ile kılınan iki rek’atin sevabı ondan ziyadedir.”




Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
İlmin Gâyesi | Bir Yılan Hikâyesi: Tamahkârlığın Sonu
« Yanıtla #872 : 30 Nisan 2013, 11:20:26 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Kim Allâh(ın rızasın)dan başka bir şey için bir ilim öğrenirse veya onunla Allâh(ın rızasın)dan başkasını isterse cehennemdeki yerine hazırlansın.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)




30
Nisan Salı 2013

Hicrî: 20 Cemâziyelâhir 1434 - Rûmî: 17 Nisan 1429

Gazneli Mahmud'un Vefatı (1030) • Muş'un Kurtuluşu (1917) • Hitler'in Ölümü (1945)


İlmin Gâyesi

İlimlerin en şereflisi ve ilimden asıl gaye Allâhü Teâlâ’yı bilmektir. Bu ilim ise nihayeti olmayan bir denizdir. Bu ilimde en yüksek derece Peygamberler sonra evliya sonra da onları takib edenlerindir.

İlim öğrenenin maksadı önce bâtınını, içini süsleyip güzelleştirmek sonra Allâhü Teâlâ’ya yaklaşmak ve mukarreb meleklerin civarına, mertebelerine yükselmek olmalı, reislik, mal, makam ve sefihlerle münakaşa, akranlara öğünme olmamalıdır. Niyeti böyle olunca onu gayesine yaklaştıran ilim âhiret ilmidir. Bununla beraber diğer ilimleri de hakir görmek münasip olmaz.

Dünya ile âhiret nimetlerini bir araya getirmek mümkün olmayacağına göre en mühim ilim, ebedî olacak olan ahireti alakadar edendir. Bu vaziyette dünya bir konak, beden binek, ameller maksada götüren mesaîdir. Allâhü Teâlâ’nın cemali ile müşerref olmaktan başka gâye yoktur. Bütün nimetler oradadır. Bunun kadrini bu âlemde bilenler çok azdır. 


Bir Yılan Hikâyesi: Tamahkârlığın Sonu

İki kişi bir yolculuğa çıkmışlar idi. Yolda bir ağaç altında konakladılar. Tam ayrılacakları sırada ağacın altından çıkan bir yılan ağzında getirdiği bir altını onların önüne bıraktı ve “Bu, burada bulunan bir hazinedendir, müsafir olduğunuzdan bunu verdim.” dedi.

Yılan üç gün birer lira getirdi. Üçüncü gün adamlardan biri “Biz böyle çok vakit kaybediyoruz, gel bu yılanı öldürüp hazineyi çıkarıp alalım” dedi. Arkadaşı razı olmadı. O da bir demir parçası alıp bir köşeye gizlendi. Yılan yine ağzında lira ile çıkınca ona vurdu, yaraladı ise de öldüremedi. Yılan onu zehirleyip öldürdü, sonra deliğine geri döndü. Adam arkadaşını defnetti. Ertesi gün yılan tekrar çıktı, başında darbenin yarası vardı, ağzı da boş idi.

Adam: “Ben arkadaşımı ikaz etmiştim, lakin dinlemedi. Gel seninle bir anlaşma yapalım. Ne ben sana saldırayım, ne de sen bana saldır, eski halimize devam edelim” dedi.

Yılan:
“Olmaz, sen arkadaşının kabrini gördükçe gönlün benden asla hoşnud olmaz. Ben de başımdaki yaraya baktıkça senden asla hoşnud olmam.” dedi. 



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Hz. İbrahim Aleyhisselâm
« Yanıtla #873 : 02 Mayıs 2013, 12:17:41 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“İbrahim aleyhisselâmın ateşe atıldığı zaman en son sözü ‘Hasbiyellâhü ve ni’me'l-vekîl’ olmuştu.” ki ‘Allah bana yetişir, o ne güzel vekildir.’ demektir.
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Buhârî)




1
Mayıs Çarşamba 2013

Hicrî: 21 Cemâziyelâhir 1434 - Rûmî: 18 Nisan 1429

Manisa'nın Fethi (1390) • TRT'nin Kuruluşu (1964)


Hz. İbrahim Aleyhisselâm

Nûh aleyhisselâmın oğlu Ham’ın neslinden Nümrud şimdiki Musul şehrinin bulunduğu yerlerde Bâbil hükümetini kurmuştu. Bâbil ülkesine Geldânistan denildiği gibi hükümdarlarına da Nümrud denilir. Bâbil ahâlisi Sâbiî idi; bunlar güneşe, aya, yıldızlara, putlara, hükümdarlarına tapmakta idiler. Allâhü Teâlâ Hazretleri Nümrud zamanında Bâbil ahâlisine İbrahim aleyhisselâmı peygamber gönderdi ve ona on sahîfelik bir kitap verdi. Hz. İbrahim, ulül'azm denilen beş büyük peygamberlerdendir.

Hz. İbrahim (a.s.), Bâbil ahâlisini Hak dinine davet etti, doğan, ölen, sönüp giden şeylerin tapılmaya lâyık olmadığını kendilerine söyledi; fakat, bunlar aldırmadılar. Bir yortu günü halk şehir hâricine çıkmışlardı. Hz. İbrahim (a.s.) puthânedeki birtakım putları kırdı, elindeki baltayı da büyük putun boynuna astı. Halk dönünce bunu Hz. İbrahim'in yaptığına hükmettiler. Hz. İbrahim de “Eğer söyleyebilirse sorunuz bakalım, belki bunu bu büyük put yapmıştır?!” dedi,

“Hiç cansız bir put böyle birşey yapabilir mi?” dediler. Hz. İbrahim de “Madem ki bunlar cansız, ellerinden birşey gelmez şeylerdir, artık ne için bunlara tapıyorsunuz?” dedi.

Bunun üzerine hepsi de biraz sustular. Yazık ki, sapıklıklarında ısrar ettiler, Hz. İbrahim’i yaktıkları büyük bir ateş içine attılar. Fakat, ateş, Allâhü Teâlâ’nın emriyle bir gülistan kesildi, o mübarek zâtı yakmadı. Bu mucizeyi görenlerden bazıları iman ettiler. Hz. İbrahim de mü’minleri ve çoluk çocuğunu alarak Şam diyarına hicret etti. Bir aralık kıtlık olunca Mısır’a gitti, sonra da dönüp Ken’an ilinde, yani Kudüs havâlisinde ikâmet buyurdu.

Hz. İbrahim (a.s.) Bâbil'de doğmuş ve yüz yetmiş beş veya iki yüz sene yaşamıştır. Kudüs-i Şerif'in Halîlu’r-Rahmân kasabasında bir mağara içinde refikası Hz. Sâre ile beraber medfundur.

Hz. İbrahim Halîlullah’dır yani Allâh'ın dostudur ve kendisine bütün milletler hürmet eder. Son derece müsâfir-perver idi. Minberde hutbe okumak, misvak kullanmak, sünnet olmak, tırnak kesmek İbrahim aleyhisselam'ın sünnetlerindendir.

Kâbe-i Muazzama’yı oğlu İsmail aleyhisselâm ile beraber bina etmişlerdir.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Beş Kişiyle Arkadaş Olma! | Bilmece
« Yanıtla #874 : 02 Mayıs 2013, 12:29:23 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Ancak mü’min ile arkadaş ol, yemeğini de ancak takvâ sahibi yesin.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Ebû Dâvûd)




2
Mayıs Perşembe 2013

Hicrî: 22 Cemâziyelâhir 1434 - Rûmî: 19 Nisan 1429



Beş Kişiyle Arkadaş Olma!

Muhammed Bâkır Hazretleri buyurdular:

Babam İmam Zeynelâbidîn Hazretleri bana:

“Beş sınıf insanla arkadaş olma, onlarla konuşma, onlara yoldaş olma.” diye nasihatte bulundu.

Babacığım, canım sana feda olsun! Bu beş sınıf insan kimdir? diye sordum. Buyurdular ki:

“Fâsık (Allâhü Teâlâ’nın emirlerine uymayan) kimse ile arkadaş olma, çünkü o seni bir lokma yemeğe, belki de bundan daha az bir menfaate satar.” Daha azı nedir diye sordum. “Daha azı, elde etmek için hırslı olup da elde edemediği şeydir.” Babacığım ikincisi kimdir?

“Cimri ile arkadaş olma! Çünkü o, çok muhtaç olduğun bir zamanda, malını korumak için seninle alakasını keser.” Üçüncüsü kimdir, babacığım?

“Yalancı ile arkadaş olma! Çünkü o, serap gibidir; yakın olanı sana uzak gösterir, uzak olanı yakın gösterir.” Dördüncüsü kimdir, babacığım?

“Ahmak kimse ile arkadaş olma! Çünkü o, sana faydalı olmak isterken zarar verir.” Babacığım, beşincisi kimdir?

“Sıla-i rahmi terk eden, yakın akrabalarıyla münasebetini kesen kimse ile arkadaş olma! Çünkü Kur'ân-ı Kerîm’de tam üç yerde böyle kimsenin mel'ûn olduğunu gördüm.”


Bilmece

Bilmece: Girdi girecek, girdi giremeyecek, girmedi girecek, girmedi giremeyecek?

Cevap: Hz. Âdem cennete girdi, âhirette yine girecek,

Şeytan önce Cennet’e girdi fakat âhirette giremeyecek,

Mü’minler evvelce Cennet’e giremediler fakat girecekler,

Allâh’ı, Peygamberlerini, kitaplarını ve Âhiret gününü inkâr edenler Cennet’e girmediler, âhirette yine giremeyecekler.[S.S.]



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Ashâbıma hürmet ediniz. Zîrâ onlar sizin en hayırlılarınızdır.”
(Hadîs-i Şerîf, Musannef-i Abdurrezzâk)




3
Mayıs Cuma 2013

Hicrî: 23 Cemâziyelâhir 1434 - Rûmî: 20 Nisan 1429

Fatih Sultan Mehmed Han'ın Vefatı (1481)


Resûl-i Ekrem'in Hârikulâde Cömertliği

Hâtemü’l-Enbiyâ Efendimiz (s.a.v.) son derece kerîm ve cömert idi. Hiçbir isteyene “Yok!” demezdi. Eğer yanlarında verilecek bir şey bulunmazsa ya ashabından ödünç alarak verir veyahut “Yarın gel!” gibi bir şey derdi.

Safvan bin Ümeyye Huneyn Harbi’nde ganîmet mallarından bir vadide toplanmış olan yüz deveyi görüp “Ne güzel develer!.” deyince Resûl-i Ekrem Efendimiz (s.a.v.) “Öyle ise onlar senin olsunlar” deyip bu yüz deveyi Safvan'a bağışlamıştı. Safvan bu lütfu görünce:

“Bu kadar cömertlik ve kerem ancak peygamberlerde bulunur.” diyerek hemen müslüman olmuştur. Hâlbuki kendisine müslüman olması için evvelce dört ay mühlet verilmişti.


Ölü Hakkında Hayır Söylemek

Tâbi’înden Ebû'l-Esved Düelî (r.a.) Hazretleri şöyle diyor:

Hz. Ömer’in hılâfeti devrinde Medîne’ye gittim. O sene bir hastalık çıkıp pek çok zât vefât etmiş idi.

Hz. Ömer’in yanında oturduğumuz sırada yine bir cenâze geçirdiler. Oradakiler ölünün hayırlı işlerine dair güzel şeyler söylediler. Hz. Ömer “vacib oldu” dedi.

Sonra bir başka cenaze geçerken onun kötülüklerini söylediler. Hz. Ömer yine “vacib oldu” dedi.

“Ey Mü'minlerin emîri, vâcib olan nedir” dedim.

“Ben, Resûlullâh Efendimizin söylediğini söyledim. Buyurdular ki:

“Hangi Müslüman hakkında dört kişi hayır ile şâhidlik ederse Allâh onu cennete koyar.”

Biz “üç kişi de olsa” dedik, “üç kişi de olsa” buyurdu.

Biz “iki kişi şâhidlik etse” dedik, “iki de olsa” buyurdu.

Biz de artık bir kişiden sormadık. 



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Hudeybiye Musâlahası
« Yanıtla #876 : 05 Mayıs 2013, 11:07:34 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Kim Allâhü Teâlâ’nın kitabından bir âyet dinlerse onun için kat kat sevab yazılır. Kim de onu okursa kıyâmet günü onun için nûr olur.”
(Hadîs-i Şerîf, Müsned-i Ahmed)




4
Mayıs Cumartesi 2013

Hicrî: 24 Cemâziyelâhir 1434 - Rûmî: 21 Nisan 1429

Halid bin Zeyd Ebu Eyyubi'l-Ensari RadıyAllahü Anh'ın Vefatı (672) • Sultan Çelebi Mehmed'in Vefatı (1421)


Hudeybiye Musâlahası

Hicret-i nebeviyyenin altıncı senesi idi (M. 628). Resûl-i Ekrem Efendimiz (s.a.v.) Beytullâh’ı ziyaret için Zilkade ayının başında bin beş yüz kadar ashâb-ı kirâmıyla Medîne-i Münevvere’den çıktı. Mekke-i Mükerreme tarafına yöneldi. Mübarek maksatları savaş olmadığı için ashâb-ı kiram yalnız birer kılıç kuşanmışlardı.

Mekke-i Mükerreme’deki gayr-i müslimler, bunu haber alınca bir ordu hâlinde Mekke-i Mükerreme dışına çıkıp Hudeybiye denilen mevkii tutmuşlar, Resûl-i Ekrem’in Mekke-i Mükerreme’ye girmesine mâni olmaya karar vermişlerdi. Resûl-i Ekrem Efendimiz, (s.a.v.) kendilerine Hz. Osman’ı gönderdi, yüksek maksatlarını bildirdi; fakat, onlar yine razı olmadılar.

Mes’ûd-i Sakafî'nin oğlu Urve yolda Resûl-i Zî-şân Efendimiz’e uğramış, ashâb-ı kiram’ın hareketlerine dikkat etmişti. Urve, Mekkelilerin yanlarına gidince “Ey cemâat! Ben Kayser, Kisrâ ve Necâşî’nin dîvanlarında bulundum, birçok hükümdarlarla görüştüm. VAllahi ben Muhammed sallallâhu aleyhi vesellemin hakkında ashabının yaptığı hürmet ve itaatin mislini hiçbirinde görmedim. Bunlar öyle kolay kolay dağıtılacak bir cemiyet değil!” diyerek kendilerini uzlaşmaya teşvik etti. Mekkeliler Arab’ın fasîhlerinden Amr oğlu Süheyl’i Peygamber Efendimiz’e gönderdiler, nihayet on sene müddetle sulhe karar verildi ki buna Hudeybiye musâlahası denir.

Hudeybiye musâlahası esnasında Hz. Osman’ın Mekke-i Mükerreme’de şehid edilmiş olduğu şâyiası işitilince bütün ashâb-ı kiram toplandı, bir ağacın altında, ölünceye kadar mukavemet gösterip savaştan kaçınmayacaklarına dair Resûl-i Zîşân Hazretleri'ne söz verdiler. Buna Bî’atü'r-Rıdvan denilmiştir. Bu bî’ati yapan ashâb-ı kiramdan Allâhü Teâlâ Hazretleri razı olduğunu Fetih Sûresi’nin, 18. âyeti ile haber vermiştir.

Bu bîatten korkan Mekkeliler sulha razı oldular. Sulhdan sonra Mekke'nin fethini ve bütün fetihleri müjdeleyen Fetih Sûresi nazil oldu.


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Hudeybiye Sulhunun Şartları
« Yanıtla #877 : 05 Mayıs 2013, 11:12:55 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Bir mü’min (başına gelen) bir belâ sebebiyle din kardeşini tâziye (ve tesellî) ederse, Allâhü Teâlâ Sübhânehû kıyâmet gününde ona kerâmet elbisesini giydirir.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i İbn-i Mâce)




5
Mayıs Pazar 2013

Hicrî: 25 Cemâziyelâhir 1434 - Rûmî: 22 Nisan 1429

Avrupa Konseyi'nin Kuruluşu (1949)


Hudeybiye Sulhunun Şartları

Peygamber Efendimizin (s.a.v.) Mekkeliler ile imzaladığı Hudeybiye sulhunun başlıca şartları şunlardır:

1- Müslümanlar ile diğer taraf arasında on sene harp olmayacak, iki tarafın hiçbiri diğerinin malına, canına taarruz etmeyecek.
2- Müslümanlar bu sene Beytullâh'ı ziyaret etmeksizin geri dönecekler. Gelecek sene üç günü geçmemek üzere Mekke-i Mükerreme’ye gelip Kâbe-i Muazzama’yı ziyaret edebilecekler. Bu üç gün içinde Mekkeliler şehir hâricine çıkacaklar.
3- Müslümanlardan Kureyş’e sığınacaklar olursa geri döndürülmeyecek, fakat onlardan müslümanlara sığınanlar geriye döndürülecek.
4- Müslümanlardan hac, umre veya ticâret için Mekke-i Mükerreme'ye geleceklerin canları, malları emniyet altında olacak, Kureyş tarafından Mısır’a, Şam’a geçip gitmek ve ticârette bulunmak üzere Medîne-i Münevvere’ye gelenlerin dahi canları ve malları emniyette bulunacak.
5- Kureyş’ten başka kabileler isterlerse müslümanların ve isterlerse Kureyş'in himayesine girebilecek.

Hudeybiye sulhunun ehemmiyeti pek büyüktür. Bunun bir kısım fâideleri şunlardır:

a) Ashâb-ı kiram harbe hazırlanmamışlardı, silahları noksandı. Bu musâlaha ile harbin önü alınmış oldu.
b) Harb edilse idi Ka'be’ye hürmetsizlik edilmiş olurdu. Bilhassa, Mekke-i Mükerreme’de bulunup da müslüman olduklarını korkularından saklayan bir kısım zayıf müslümanlar ayaklar altında kalabilirdi.
c) Mekkeliler, Medîne-i Münevvere’de kurulan İslâm hükûmetini o zamana kadar tanımıyorlardı. Bu sulh sayesinde tanımış oldular.
d) Müslümanlar, Kureyş’in taarruzundan emin olarak başka düşmanlarıyla uğraşmaya vakit buldular, başka taraflarda fetihler elde ettiler.
e) Birçok kabileler, müslümanlar ile serbestçe görüşerek Müslümanlığın yüksekliğini anlamış oldu, Müslümanlığı kabul edenlerin sayıları birdenbire pek çok arttı.

Hâsılı Hudeybiye musâlahası bir feth-i mübîn idi.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “Muhakkak Allâh’ın nimetlerinin birtakım düşmanları vardır.” buyurdu. “Onlar kim” denildi. “Onlar, Allâh’ın insanlara fazlından verdiği şeylere hased eden kimselerdir.” buyurdular.
(Hadîs-i Şerîf, İthâfu's-Sâde)




6
Mayıs Pazartesi 2013

Hicrî: 26 Cemâziyelâhir 1434 - Rûmî: 23 Nisan 1429

İmam-ı Azam Ebu Hanife'nin Vefatı (767)


İmam-ı Azam'ın Nesebi Ve İlim Silsilesi

İmam-ı Âzam’ın ismi Numan, babası Sâbit’tir. Hicrî 80 (M.699) târihinde Kûfe’de doğmuş, 150 (M.767) târihinde Bağdat’ta vefat etmiştir.

İmam-ı Âzam ilmi hocası Hammâd’dan, Hammâd hocası İbrahim Nehaî’den, İbrahim Nehaî hocası İmam Alkame’den, İmam Alkame hocası İbn-i Mesud’dan (radıyallâu teâlâ anhum); İbn-i Mesud da, Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellemden, Resûlüllah aleyhi's-selâm da Cebrail aleyhi's-selâmdan almıştır. Cebrail aleyhi's-selâma Allâhü azimü’ş-şan emreylemiştir.

İmam-ı Âzam’ın Ashâb-ı Kiram’dan Enes İbn-i Mâlik, Abdullah İbnü Ebî Evfâ, Sehl İbn-i Said-i Ensârî Hazretlerini de görmek şerefine nail olmuşlardır. Bu cihetle kendisi tâbiîndendir.


Âlimin Düşmesi Âlemin Düşmesidir

İmam-ı Âzam Ebû Hanîfe Hazretleri bir gün yolda yürürken bir çocuğun çamura düştüğünü gördü. İmam-ı Âzam Hazretleri ona “Bundan sonra düşmemek için daha dikkatli ol” dedi.

Çocuk “Ey Müslümanların imâmı! Benim düşmem çok mühim bir iş değildir. Tekrar ayağa kalkmam da kolaydır. Hem ben düştüğüm zaman yalnız başıma düşmüş olurum. Ancak senin düşmenle bütün âlem düşmüş olur. Senin tekrar ayağa kalkman da gerçekten zor olur.” dedi.

İmam-ı Âzam (rh.) çocuğun bu sözleri üzerine ağladı. Çocuğun böyle ince fikir, akıllı ve zeki oluşuna hayret etti. Sonra da talebelerine dedi ki “Karşınıza, benim delilimden daha açık bir delil çıkarsa, benim tam anlayamadığım bir şeyi siz anlarsanız öylece amel ediniz. O zaman beni taklid etmeyiniz.”

İşte bunun üzerine talebelerinden İmam Ebû Yûsuf (rh.), İmam Muhammed (rh.) ve diğer talebeleri bazı fıkhî meselelerde hocalarından farklı görüş beyan etmişlerdir. İmam-ı Âzam Hazretlerinin böyle yapması, onun ne kadar insaflı ve verâ sahibi (şüpheli şeylerden uzak) olduğunun delilidir.


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
En Hayırlı Kadınlar | Fıkra Gibi: Onu Hayvanlar Bile Yemez
« Yanıtla #879 : 07 Mayıs 2013, 10:28:03 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“En hayırlı hanım, kendisine baktığın zaman seni mesrûr eder, emrettiğin zaman itaat eder, yokluğunda, ırzını ve malını muhafaza eder.”
(Hadîs-i Şerîf, Taberânî, el-Mu'cemü'l-Kebîr)




7
Mayıs Salı 2013

Hicrî: 27 Cemâziyelâhir 1434 - Rûmî: 24 Nisan 1429

Osmanlı-Amerikan Ticaret ve Dostluk Antlaşmasının İmzalanması (1830)


En Hayırlı Kadınlar

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) buyurdular ki: “Bir kadında dört huy kemâle erdiği vakit, her türlü hayırlı huyda kemâle ermiş olur. Ben de onun cennet ehlinden olacağını ümîd ederim:

Birincisi: Beş vakit namazı vakitlerinde kılar, Allâhü Teâlâ'nın râzı olduğu ve ona itâat olan her husûsta kocasına itâat eder. Muhakkak kadının kıyâmet günü ilk suâl olunacağı şey namaz ve kocasının hakkı, kocasının ondan razı olup olmadığı ve kocasına itâat edip etmediğidir. Zira bu onun için senenin tamamını oruçlu ve her geceyi de namazda geçirmesinden daha hayırlıdır.

İkincisi: Dilini yalan, iftirâ, gıybet, boş sözler ve nankörlük olan sözlerden korumasıdır. Kadının kocasına: “Senden hiç hayır görmedim” gibi sözleri nankörlüktür.

Üçüncüsü: Zâhide olması; altın, gümüş, ipek elbise, övünme elbiseleri gibi dünyâ zînetine, süslerine rağbet etmediği gibi evinin eşyâsında da aşırıya gitmemelidir.
Kadında bu huy kemâle ererse onun kıldığı iki rek’at (nâfile) namaz, dünyânın diğer bütün kadınlarının kılacağı bin rek’at (nâfile) namazdan daha fazîletli olur.

Dördüncüsü: Başına gelen belalara ve karşılaştığı kıskançlık hallerine sabretmektir ki bunda onun için Allâh yolunda cihâd edenin mükâfatı vardır.”


Fıkra Gibi: Onu Hayvanlar Bile Yemez

1940’lı yıllarda o zamana kadar hiç köyünden çıkmamış bir adam bir işi için otobüsle seyahate çıkar. Otobüsün penceresinden çevresine bakarken tarlalarda başıboş dolaşan hayvanların yeşil bitkileri yemediğini görünce şaşırır. Yanındaki yaşlı adama sorar:

Bey amca, bu hayvanlar bu bitkilere neden dokunmuyorlar. Bizim orada olsa tarlanın altını üstüne getirirlerdi. Adam gülerek:

Evlad, dedi, sen o tarlalardaki bitkilerin ne olduğunu bilmiyorsun, galiba.

Evet, bilemedim.

Ona tütün derler, insanların onun yapraklarından sigara yapıp içtiklerine aldanma. Onu hayvanlar bile yemezler...



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
En Büyük İstiğfar: Tesbih Namazı
« Yanıtla #880 : 08 Mayıs 2013, 10:45:11 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Allâhü Teâlâ nezdinde sözlerin en sevimlisi dörttür: Sübhânallâh, velhamdülillâh ve Lâilâhe illallâhu, vallâhü ekber.”
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Müslim)




8
Mayıs Çarşamba 2013

Hicrî: 28 Cemâziyelâhir 1434 - Rûmî: 25 Nisan 1429

İkinci Dünya Savaşı'nın Sona Ermesi (1945)


En Büyük İstiğfar: Tesbih Namazı

Tesbih namazı tevbenin, istiğfârın en büyüğü ve bütün vücutla yapılanıdır.

Resûl-i Ekrem (s.a.v.), amcaları Hz. Abbâs'a (r.a.) hitâben tesbih namazı ile alâkalı şöyle buyurmuşlardır:

“Ey amca! Sana on (çeşit günahını silecek) şey(i) haber vererek ikrâm etmiş olayım ki, onu işlediğin vakit günâhının evveli ve âhiri, yenisi ve eskisi, hatâ ile ve kasden yapılanı, küçüğü ve büyüğü, gizlisi ve âşikâr olanı mağfiret edilmiş olsun. Dört rek’at namazı kılarsın... Gücün yeterse bu namazı her gün kıl. Her gün kılamazsan ayda bir kere kıl. Onu da yapamazsan senede bir, onu da yapamazsan ömründe bir kere kıl.”


Tesbîh namazı 4 rek’attir. Bu namazda 300 defa şu tesbih okunur:

“Sübhânellâhi velhamdü lillâhi velâ ilâhe illallâhü vallâhü ekber velâ havle velâ kuvvete illâ billâhil aliyyil-azîm.”

Bu tesbih, namaz içinde şu kadar okunur:

15 kere, Sübhâneke'den sonra (Fâtiha'dan önce),
10 kere, zamm-ı sûreden sonra,
10 kere, rükûda, (tesbihlerden sonra)
10 kere, rükûdan kalkınca ayakta (kavmede),
10 kere, birinci secdede, (tesbihlerden sonra)
10 kere, iki secde arasındaki oturuşta (celsede),
10 kere, ikinci secdede. (tesbihlerden sonra)

Birinci rek'atte okunan tesbihlerin adedi 75'tir.

İkinci rek'atte aynı sıralama ile yine 75 defa okunur.

Üçüncü ve dördüncü rek’atler de böyle kılınır. Birinci kâdede (oturuşta) tahiyyattan sonra salli ve bârik, üçüncü rek'ate kalkınca önce sübhâneke okunur.

Tesbih namazı, kılınması teşvik edilmiş bir namazdır. Bunu alışkanlık hâline getirmek müstehaptır. Kılmasını bilmeyenlerin istifâde etmesi maksadıyla cemaatle de kılınabilir.   (Muhtasar İlmihal, Fazilet Neşriyat)



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Receb Ayı Allâhü Teâlâ'nın Ayıdır - Tam Güneş Tutulması
« Yanıtla #881 : 09 Mayıs 2013, 16:30:08 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Beş gece vardır ki, bu gecelerde yapılan duâlar reddolunmaz. Cuma gecesi, Receb ayının ilk gecesi, Şabân ayının on beşinci (yani berât) gecesi ve bayram geceleri.”
(Hadîs-i Şerîf, Musannef-i Abdurrezzâk)




9
Mayıs Perşembe 2013

Hicrî: 29 Cemâziyelâhir 1434 - Rûmî: 26 Nisan 1429

Sultan Sencer'in Vefatı (1157) • Osman Gazi'nin Doğumu (1258)


Receb Ayı Allâhü Teâlâ'nın Ayıdır

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) “Receb ayı Allâh’ın ayıdır, Şaban benim ayımdır, Ramazan ise ümmetimin ayıdır.” buyurdular.

Receb ayı, günahları terk içindir. Şaban Allâh’ın ahdine vefa ve amel içindir. Ramazan sıdk ve safa içindir.

Receb tevbenin kabûlüne, Şabân şefâate, Ramazan ise sevabların kat kat olmasına vesiledir. Receb tohum ekme, Şaban sulama, Ramazan ise hasad ayı yani ekip suladığını biçip devşirip toplayacak bir aydır.

Receb öyle bir aydır ki, Allâhü Teâlâ onda işlenen hayırlara kat kat sevâb verir.

Bu ayda edilen duâ müstecâb (kabul) olur. Onda işlenen küçük hatalar affolunur. Onda işlenen hayrın sevâbı gibi işlenen günahın cezâsı da kat kat olur.

Peygamber Efendimize (s.a.v.) “Yâ Resûlallâh! ‘Receb Allâh'ın ayıdır’ ne demektir,” diye sorulunca "Receb Allâh'ın ayıdır. Çünkü Receb, Hakk’ın mağfiretine mahsus bir aydır... Bu ayda Allâhü Teâlâ peygamberlerin duâlarını kabûl etmiştir. Bu ayda Allâh, evliyasını düşmanlarından kurtarmıştır.
Bir kimse bu ayda oruç tutsa, Allâh ona üç türlü lütufta bulunur: Onun geçmiş günahlarını mağfiret eder, kalan hayatında (hayır üzere bulundukça) onu korur, mahşerde susuzluktan emin kılar."


Bir yaşlı zât ayağa kalkıp: “Yâ Resûlallâh! Ben Receb ayının hepsini oruç tutamam” deyince “Sen Receb ayının birinci, onbeşinci ve sonuncu günleri oruç tut, hepsini tutmuş gibi olursun. Çünkü hasene on katı ile yazılır, ammâ ilk Cuma gecesinden de gâfil olma” buyurdular.


Tam Güneş Tutulması

Yarın (10 Mayıs Cuma) günü “Tam Güneş Tutulması” meydana gelecektir. Avustralya, Yeni Zelanda, ve Orta Pasifik Okyanusundan tam olarak görülebilecektir. Tutulma Türkiye, Almanya ve Avusturya’dan görülemeyecektir.  

Tutulmanın büyüklüğü: 0.9544
Başlangıcı: 11 Mayıs 2013, 01.30 (Türkiye yaz Saati)
Tutulmanın ortası:11 Mayıs 2012, 03.25
Tutulmanın Sonu: 11 Mayıs 2012, 05.19



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Receb-i Şerîf | Receb Ayı İctimâ'ı, Ru'yet ve Başlangıcı
« Yanıtla #882 : 10 Mayıs 2013, 10:25:35 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Receb ayının ilk günü oruç tutmak üç senelik günahlara, ikinci gününde oruç iki senelik günahlara; üçüncü gününde oruç bir senelik günahlara keffarettir. Sonraki her gün bir aya keffarettir.”
(Hadîs-i Şerîf, Süyûtî, el-Câmiu's-Sağîr)




10
Mayıs Cuma 2013

Hicrî: 30 Cemâziyelâhir 1434 - Rûmî: 27 Nisan 1429

Cezzar Ahmed Paşa'nın Napolyon'u Akka'da Mağlup Etmesi (1799)


Receb-i Şerîf

Yarın idrâk edeceğimiz mübârek Receb ayı, kamerî ayların yedincisidir. “Eşhuru hurum”dan olan bu ay, Şehrullah yani Allâhü Teâlâ’nın ayıdır. Bu aya oruçlu girmeli ve bu ayda çok ilticâ etmelidir.

Receb ayının 1’inci günü oruç tutanlara 3 senelik, 2’nci günü oruç tutanlara 2 senelik, 3’üncü günü oruç tutanlara ise 1 senelik nâfile oruç sevâbı verilir. Bu, hadîs-i şerîf ile sâbittir. Üç günden sonra her gününe birer ay oruç sevâbı verilir. Bu ay Cenâb-ı Hakk’a mahsus bir ay olduğu için yalnız Zât-ı İlâhi’yi bildiren İhlâs Sûresi’ni çok okumak lâzımdır. Bilhassa bu aya hürmet olarak, ayrıca günde 11 defa İhlâs-ı Şerîf okumalı, tevhid, istiğfâr ve salavât-ı şerifeyi ihmâl etmemelidir. Bu ayda 2 kandil vardır:

1. İlk cuma gecesi “Regâib Kandili”,

2. Yirmi yedinci gecesi “Mi’rac Kandili”dir.

Bu ayın birinci gecesi bir tesbih namazı veya Receb-i Şerîf’in ilk onu zarfında bir def’aya mahsus olmak üzere kılınan on rek’at namaz da kılınabilir. Önümüzdeki günlerde bu namazların kılınış şekli anlatılacaktır.

Receb ayında her gün, -başında ve sonunda 7’şer Fâtiha ile- 100 İhlâs-ı Şerif okumak da çok sevâptır. Bu ayda, mümkün olduğu kadar Hatm-i enbiyâ yapılmalı ve oruç tutulmalıdır. Bu orucu 13, 14 ve 15’inci günlerinde tutanlar, Eyyâm-ı Bıyz’da oruç tutma sünnetini de yerine getirdiklerinden, nice hastalıklardan şifâ bulurlar. (Duâ ve İbâdetler, Fazilet Neşriyat)


Receb Ayı İctimâ'ı, Ru'yet Ve Başlangıcı

Hicrî Kamerî 1434 yılı Recep ayı ictimâ‘ı bugün 10 Mayıs Cuma günü Türkiye saati ile 03.29’de.

Ru’yet ise yine bugün (10 Mayıs Cuma) Türkiye saati ile 20.38’dedir. Hilâl’in görüldüğü yerler: İtalya’nın batısı, İspanya, Afrika kıtasının kuzey batı taraflarındaki adalar, Fas, Cezayir, Tunus, Atlas okyanusunun orta kesimi ile Amerika kıtasının kuzey ve güney uçları hariç tamamı.
Hilal; Türkiye, Almanya, Avusturya, Arap yarımadasından görülemeyecektir.
Hilâlin görüldüğü günü takip eden 11 Mayıs Cumartesi günü de Recep ayının 1’i olmaktadır.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Receb Ayında Kılınacak Namaz
« Yanıtla #883 : 11 Mayıs 2013, 16:13:11 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Allâhü Teâlâ, istiğfâra devam eden kimse için her darlıkdan bir çıkış yolu, her sıkıntısında da ondan kurtuluş yolu yaratır ve onu hiç ummadığı yerlerden rızıklandırır.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Ebû Dâvûd)




11
Mayıs Cumartesi 2013

Hicrî: 1 Receb 1434 - Rûmî: 28 Nisan 1429



Receb Ayında Kılınacak Namaz

Receb’in 1’i ile 10’u arasında, 11’i ile 20’si arasında ve 21’i ile 30’u arasında olmak üzere sâdece birer defa kılınacak 10’ar rek’at Hâcet Namazı vardır. Bunların her üçünün de kılınış şekli aynıdır. Yalnızca namazların sonlarında okunacak duâlarda fark vardır.

Bu namaz, mü’min ile münâfığı ayırır. Bu 30 rek’at namazı kılanlar, hidâyete ererler. Bu namazı kılanın kalbi ölmez. Bu 30 rek’at namaz Resûlullâh Efendimiz’in (s.a.v.) berberi Selmân-ı Pâk (r.a.) Hazretleri tarafından rivâyet edilmiştir.

Bu namazlar, akşamdan sonra da, yatsıdan sonra da kılınabilir. Fakat, cuma ve pazartesi gecelerinde ve bilhassa teheccüd vaktinde kılınması daha faziletlidir.

Kılınışı: Hâcet namazına şu niyetle başlanır: “Yâ Rabbi,  teşrifleriyle dünyâyı nûra gark ettiğin Efendimiz hürmetine, sevgili ayın Receb-i şerîf hürmetine, beni feyz-i ilâhîne, afv-ı ilâhîne, rızâ-yı ilâhîne nâil eyle, âbid, zâhid kulların arasına kaydeyle, dünyâ ve âhiret sıkıntılarından halâs eyle, rızâ-yı şerîfin için” Allâhü Ekber.

Her rek’atte 1 Fâtiha, 3 Kul yâ eyyühe’l-kâfirûn, 3 İhlâs-ı şerîf okuyup, 2 rek’atte bir selâm verilir. Böylece 10 rek’at tamamlanır.

` İlk on gün içinde kılınan namazdan sonra, 11 defa “Lâ ilâhe illallâhü vahdehû lâ şerîke leh, lehü’l-mülkü ve lehü’l-hamdü yuhyî ve yümît, ve hüve Hayyün lâ yemûtü biyedihi’l-hayr. Ve hüve alâ külli şey’in kadîr” okunup duâ edilir.

` İkinci on gün içinde yani Receb’in 11’i ile 20’si arasında kılınan 10 rek’atten sonra, 11 defa: “İlâhen vâhıden ehaden sameden ferden vitren hayyen kayyûmen dâimen ebedâ” okunup duâ edilir.

` Üçüncü on gün içinde, yâni Receb’in 21’i ile 30’u arasında kılınan 10 rek’atten sonra da 11 kere: “Allâhümme lâ mânia limâ a’tayte, velâ mu’tiye limâ mena’te, velâ râdde limâ kadayte, velâ mübeddile limâ hakemte, velâ yenfeu ze’l-ceddi minke’l-ceddü. Sübhâne Rabbiye’l-aliyyi’l-a’le’l-Vehhâb, Sübhâne Rabbiye’l-aliyyi’l-a’le’l-Vehhâb, Sübhâne Rabbiye’l-aliyyi’l-a’le’l-kerîmi’l-Vehhâb, Yâ Vehhâbü yâ Vehhâbü yâ Vehhâb” okunup duâ edilir. (Duâ ve İbâdetler, Fazilet Neşriyat)



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Fıkıh: Öşür
« Yanıtla #884 : 12 Mayıs 2013, 05:29:33 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Sadaka maldan (bir şey) eksiltmez. Affetmekle ancak kişinin şerefi artar ve bir kimse Allah için mütevâzı (alçak gönüllü) olursa muhakkak Allâhü Teâlâ onu yükseltir.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)




12
Mayıs Pazar 2013

Hicrî: 2 Receb 1434 - Rûmî: 29 Nisan 1429

Galatasaray Lisesi'nin Kuruluşu (1868) • Fransa'nın Tunus'u İşgali (1881)


Fıkıh: Öşür

Öşür arâzisinden çıkan mahsûlün zekâtına, -onda bir (1/10) demek olan- öşür denilmiştir. Öşür; âyet, hadîs ve icmâ ile sâbit olup farzdır. Âyet-i kerîmede (meâlen):

“Ey îmân edenler! Kazandıklarınızın ve yerden sizin için çıkardıklarımızın temiz (helâl)lerinden infâk edin (zekât ve öşür verin). Gözünüzü yummadan (sıkılmadan) alıcısı olmadığınız şeylerin fenâsını vermeye yeltenmeyin. Ve bilin ki Allah Ganî ve Hamîd'dir.”
(Bakara Sûresi, âyet 267) buyurulmuştur.

Bir arazî, yağmur veya çay, ırmak sularıyla sulanırsa mahsulatı onda bir nisbetinde; dalyanlar ile, dolablar ile hayvanlar ile, satın alınacak sular ile bütün sene veya senenin yarısından fazla sulanırsa yirmide bir nisbetinde öşür verilir. Tohumlar veya amele ücretleriyle sair masraflar bundan çıkarılmaz.

Öşürde, arâzî sâhibinin akıllı, bâliğ (ergen), zengin olması şart değildir. Öşürde itibâr, arâzî sâhibine değil, arâziyedir. Yânî, mal sâhibi; çocuk, deli veya fakir de olsa öşür ile mükelleftir.

Altın, gümüş, para ve ticâret mallarından, yılda bir defa zekât vermek lâzımken; arâzide yılda kaç mahsûl elde edilirse, hepsinden ayrı ayrı öşür vermek lâzımdır.

Diğer malların zekâtında, malın-paranın üzerinden bir yıl geçmesi şart olduğu hâlde, mahsûllerde bir yıl geçmesi îcap etmez.

Bal, ceviz, susam, fındık, fıstık, çam fıstığı, payam (badem), zeytin ve benzeri yağlı maddeler ile pamuk, palamut, pelit, keten tohumu, şeker kamışı, şeker pancarı, çay yaprağı ve benzeri mahsullerden öşür verilir.

Çayır otu, dut yaprağı, fesleğen yaprağı, buğday, mısır, pirinç, nohut, mercimek, bakla, fasulye, soğan, sarımsak, kavun, karpuz, salatalık, üzüm, incir, elma, armut, şeftali, erik gibi her türlü meyvelerden; yulaf, fiğ, burçak gibi her türlü hayvan gıdâsından öşür verilir.

Öşrü verilen üzüm bağının içinde meyve ağaçları olsa veya bağ arasında soğan, sarımsak ekilse, (o ağaçların meyvelerinden, soğan ve sarımsaktan) da öşür vermek lâzımdır.

Öşür arâzisi içinde, ekilmediği hâlde kendiliğinden çıkan mahsûlden de öşür verilir.

Hülâsa İmâm-ı A'zam buyuruyor ki: Yerden, araziden elde edilen mahsûlün azında da çoğunda da öşür farzdır.