Gönderen Konu: "Duvardan Dökülen İnciler" Takvim Yaprakları  (Okunma sayısı 1010521 defa)

0 Üye ve 3 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
İmanın Şubelerinden: İlim Öğrenmek ve Öğretmek
« Yanıtla #1050 : 28 Ekim 2013, 00:01:20 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

Cennetin tam ortasını isteyen kimse (ehl-i sünnet ve) cemâatten ayrılmasın.
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)




22
Ekim Salı 2013

Hicrî: 17 Zilhicce 1434 - Rûmî: 09 Teşrin-i Evvel 1429

İmanın Şubelerinden: İlim Öğrenmek ve Öğretmek

Akâid, fıkıh, hadîs gibi dîn ilimlerini öğrenmek ve onu öğretmeye çalışmak ve Kur’ân-ı Kerîm’e ta’zîm ve onun tecvîdi ile öğrenilip öğretilmesi, hükümlerine riâyet etmek, Kur’ân ehlini sevmek imanın şubelerindendir. Kur’ân-ı Kerîm’de -meâlen-:

“(Allah) sizden iman edenleri ve ilim verilenleri derecelerle yükseltir.” (Mücâdele sûresi, âyet 11)” buyuruldu.

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:

• “Sizin en hayırlınız Kur’ân’ı öğrenen ve öğreteninizdir.”
• “Ancak iki kişiye gıbta; yaptığı işe rağbet edilir:

Bir adam ki Allâh ona bu kitâb (Kur’ân)ın ilmini verdi, o da onunla gece ve gündüz amel eder.

Diğeri de Allâh’ın kendisine mal verip de gece ve gündüz bu malı sadaka olarak veren kimse.”

• “Allâhü Teâlâ kıyâmet günü âlimleri bir araya toplayıp buyuracak ki: ben size sırf hayır murad ettiğim için hikmetimi, ilmimi kalblerinize koydum; haydin cennete gidin, çünkü sizin kusurlarınızı mağfiret buyurdum”
• “Âlimin âbid üzere üstünlüğü on dördüncü gecesinde ayın diğer yıldızlara üstünlüğü gibidir.”
• “Her kim bir yola girer de onda ilim taleb eylerse Allâhü Tealâ onu cennet yollarından bir yola girdirir ve melekler -ilim öğrenenin meşguliyetlerinden hoşlandıkları için- onlara kanadlarını gererler.
• Âlimler peygamberlerin vârisleridir.
• Peygamberler altın ve gümüş paralar miras bırakmadılar. Onlar ancak ilmi miras bıraktılar. Şu halde onu alan çok nasîb almış olur.”
• “İlim amelden hayırlıdır, dinin kemâli ise verâ ve takvadır. Âlim, az da olsa ilmiyle amel edendir.”

“Her kim ilmi Allâh rızâsından başka gâye için öğrenirse ateşten oturacağı yere hazırlansın.”




Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

“Kim akşam namazından sonra aralarında konuşmadan altı rek’at namaz (evvâbin) kılarsa bu, on iki senelik ibadete denk olur.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)




23
Ekim Çarşamba 2013

Hicrî: 18 Zilhicce 1434 - Rûmî: 10 Teşrin-i Evvel 1429

Günahları Affettiren Bazı Şeyler

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:

• “Her kim bir çocuğuna yüzünden Kur’ân okumasını öğretirse Allâh onun geçmiş ve gelecek olan(günahları)nı mağfiret eder.
• “Her kim çocuğuna ezberden Kur’ân okumağı öğretirse Allâhü Teâlâ kıyâmet gününde yüzü ayın on dördü gibi (parlak) olarak diriltir; çocuğuna ‘oku’, denilir. Her bir âyeti okudukça Allâh babasının bir derecesini yükseltir. Kurân-ı Kerîm’den ezberindekilerini bitirinceye kadar Allâhü Teâlâ babasının derecesini yükseltir.”
• “Kim bir âmâyı (görmeyeni) kırk adım yürütürse geçmiş ve gelecek günahları mağfiret olunur.”
• “Kim bir Müslüman kardeşinin ihtiyâcını görmek için çalışırsa -ihtiyacı görülsün, görülmesin- geçmiş ve gelecek günahları bağışlanır ve kendisine iki berât verilir: Şirkten berât, nifâktan berât.”
• “Birbirini seven iki Müslüman karşılaştığında musâfaha edip Peygamberimiz aleyhisselâma salevât getirseler muhakkak ayrılmadan geçmiş ve gelecek günahları mağfiret olunur.”


Kırk, Elli, Altmış, Yetmiş Yaşın İkramları

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:

“Bir kimse Müslüman olarak kırk yaşına vardığında Allâh ondan üç türlü belâyı kaldırır: delilik, cüzzâm ve baras (alaca).

Bir kul Müslüman olarak elli yaşına erdiğinde günahlarını hafifletir.

Bir kul Müslüman olarak altmış yaşına geldiğinde Allâh ona inâbeyi (gafletten zikre dönmeyi) ihsân eder.

Bir kul Müslüman olarak yetmiş yaşına erdiğinde semâda meleklerine sevdirir.

Bir kul Müslüman olarak seksen yaşına geldiğinde sadece hasenatı, sevapları yazılır, günah yazılmaz.

Bir kul Müslüman olarak doksan yaşına erdiğinde geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlar, ve “Esîrullâh fi’l-arz: yeryüzünde Allâh’ın esîri” diye isimlendirilir, âilesine şefaat hakkı verilir.”




Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Sultan Abdülmecid Han'ın Cenaze Merasimi
« Yanıtla #1052 : 28 Ekim 2013, 00:25:01 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

“Vefat eden bir müslümanın cenaze namazını, Allâh’a hiçbir şeyi şirk koşmayan kırk kişi kılarsa, Allâhü Teâlâ onların bu kişi hakkındaki duâlarını kabul eder.”
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Müslim)




24
Ekim Perşembe 2013

Hicrî: 19 Zilhicce 1434 - Rûmî: 11 Teşrin-i Evvel 1429

Sultan Abdülmecid Han'ın Cenaze Merasimi

Sultan İkinci Abdülhamid Han’ın babası olan Sultan Abdülmecid Han, 26 Haziran 1861 tarihinde 39 yaşında vefat etmişti. Ahmed Cevdet Paşa, Abdülmecid Han’ın cenaze merasimi hakkında şu bilgileri vermektedir:

“Hâkan-ı merhumun cenazesi saray avlusuna çıkarıldı. Musalla taşı üzerine konuldu. Hazır olanlar derin bir hüzün ve elem ile doldu. ‘Er kişi niyetine’ sözü her cenazede örf ve âdet olup herkesin alışık olduğu söz ise de yirmi iki sene saltanat ve hilâfette bulunmuş bir büyük zât hakkında dahi diğer insanlardan hiç farkı olmaksızın imâm efendi “er kişi niyetine” deyince bu söz orada bulunanlara tarif olunmaz derecede tesir etti. Namazdan sonra İmam efendi “Ey cemâat, bu zâtı nasıl bilirsiniz” dediğinde herkes can u gönülden “Çok iyi biliriz, Allâhü Teâlâ rahmetine gark eyleye, kabrini münevver eyleye” diye ağlayarak duâ ederken çıkan seslerden ve işitilen sözlerden halkın mağfur ve merhum hâkana ne mertebe teveccüh ve muhabbeti olduğu anlaşılıyordu. Tezkiyeden sonra imam efendi helâllik istemek üzere “Ey cemâat, bu zâtın sizden bir ricası var. Haklarınızı helâl ettiniz mi?" deyince hazır bulunanlar daha fazla müteessir olarak “Helâl olsun! Allah mekânını cennet eylesin!” diye hazin hazin sesler ile haklarını helâl ettiler.

Bir gün evvel halk onun yarım bakışını iftihar sermâyesi bilirken bugün onların tezkiyesine ve onlardan helâllik dilemeğe muhtâc olması hazır olanlara pek büyük ibret alacak ve gafletten uyandıracak hallerdendi.

Bundan sonra mağfûr hâkânın cenâzesi alay ile Osmanlı sultanları içinde birinci halîfe olan Yavuz Sultan Selim Han Hazretleri’nin türbesi yanında hazırlanmış olan türbeye nakil ve defnolundu. Ecdâd-ı izâmı içinde en fazla Yavuz Sultan Selim’i severdi ve ona pek ziyâde hürmet ederdi. Bundan dolayı türbesini onun türbesinin yanına binâ ettirmişti. Fakat padişah, ilk yapıldığında bu türbenin Yavuz Sultan Selim’in türbesinden daha yüksek olarak bina edilmiş olduğunu görünce “Yavuz Sultan Selim gibi şanlı bir pâdişâhın türbesi yanında onun kubbesinden yüksek kubbe yaptırmak edebe muhâliftir, aykırıdır.” diyerek kendi türbesini yıktırıp daha alçak olmak üzere tekrar bina ettirmişti.” 



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Zemzem Suyu Her Derde Devadır
« Yanıtla #1053 : 28 Ekim 2013, 00:27:11 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

“Zemzem ne niyetle içilirse onun içindir. Şifa bulmak için içersen Allâhü Teâlâ sana şifa verir, bir şeyden Allâh’a sığınmak için içersen Allâhü Teâlâ seni korur, susuzluğunu gidermek için içersen susuzluğunu giderir.”
(Hadîs-i Şerîf, Hâkim, el-Müstedrek)




25
Ekim Cuma 2013

Hicrî: 20 Zilhicce 1434 - Rûmî: 12 Teşrin-i Evvel 1429

Zemzem Suyu Her Derde Devadır

Zemzem kuyusu Makam-ı İbrahim'in güney tarafındadır. Cebrâil (a.s.)’ın Hz. İsmail ve validesi Hz. Hacer için  açtığı sudur.

O tarihten itibaren Mekke mamur olmağa başladı. Cürhüm kabilesi oraya yerleşti. Cürhümlüler Kâbe-i Muazzama'ya ve Harem-i Şerîfe saygıda kusur edinceye kadar Mekke sakinleri onun suyundan istifade etmeye devam etti. Sonra onun yeri kayboldu ve bilinmez hâle geldi. Hz. Peygamber (s.a.v.) doğmadan evvel dedesi Abdülmuttalib rüyasında Zemzem'in yerini görüp kazdı ve suyu çıkardı.

Ezrakî, Ahbâr-ı Mekke kitabında der ki: “Ben kuyunun içinde, tabanında namaz kıldım. Onun üç kaynağı var. Bir kaynak Hacer-i Esved Rüknünden, bir kaynak Ebu Kubeys ve Safa tarafından biri de Merve tarafından geliyor.

Fazîletine dâir gelen pek çok Hadîs-i Şerîfden bazıları:

“Zemzem suyu her derde şifadır.”

“Münafıklarla bizi ayıran alâmet; onlar Zemzem’den doyasıya içemezler.”

“Zemzem suyu, içildiği şey içindir.”

“Zemzem suyuyla cehennem ateşi bir kulun karnında birleşmez.”

“Yeryüzündeki suların en hayırlısı Zemzem suyudur.”

Hz. Ebû Zer (r.a.), on altı gün on altı gece, yanında başka azık olmadığı hâlde Kâbe ile Zemzem arasında kaldı. Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) Ebû Zerr'e (r.a.) “O (zemzem) doyuran bir yemektir.”; başka bir rivâyette “O hastalığa karşı şifadır.” buyurdular..

Abdullah b. Mübarek (rh.): “Ey Allâh’ım, Şüphesiz senin Peygamberin ‘Zemzem suyu, içildiği şey içindir, buyurdu. Ben onu kıyâmet gününün susuzluğu için içiyorum.’ demiştir."

İnsanların bu suyu teberrük için uzak yerlere taşıması, âdet hâline gelmiştir. Hz. Âişe zemzem suyunu şişelerle taşımış ve: “Resûlullâh (s.a.v.) kap ve kırbalar içinde taşır, onu hastaların üstüne serper ve içirirdi." demiştir.  




Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Güzel Ahlâktan Şükür
« Yanıtla #1054 : 28 Ekim 2013, 00:31:50 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

“Aza şükretmeyen, çoğa da şükretmez. İnsanlara teşekkür etmeyen Allâhü Teâlâ’ya da şükretmez. Allâhü Teâlâ’nın ni’metlerini söylemek, şükür; söylememek ise nankörlüktür. Cemaatle beraber olmak rahmet, tefrikaya düşmek azabtır.”
(Hadîs-i Şerîf, Müsned-i Ahmed bin Hanbel)




26
Ekim Cumartesi 2013

Hicrî: 21 Zilhicce 1434 - Rûmî: 13 Teşrin-i Evvel 1429

Güzel Ahlâktan Şükür

Şükür üç kısımdır:

1- Nimetleri verenin Allâhü Teâlâ olduğuna inanmak.
2- Nimeti veren  Allâhü Teâlâ’ya, diliyle hamd ve senâ etmek.
3- Güzel ameller işleyerek, bu nimetleri veren Cenâb-ı Allâh'ın emirlerine uymak.

Birinci kısım:

Nimet veren Allâhü Teâlâ'yı, kalbiyle tasdik ederek, verdiği nimetlerin şükrünü edâ etmekten âciz olduğunu itiraf ve kavuştuğu nimet az bile olsa onu çok kabul edip kıymetini anlamaya çalışmaktır.

İkinci kısım:

Nimeti veren Cenâb-ı Allah hakkında açıkça hamd etmek, senâ etmek; her şeyin onun mülkü olduğunu bilmek; verdiği nimetlere ve ihsanlara şükretmek.

Üçüncüsü: Nimetleri veren Hak Teâlâ'ya itâat; emir ve yasaklarıyla amel ve hareket; kavuştuğu nimetlerden fakirlere ve zayıflara yardım eylemektir.

Âlimler demiştir ki:

• Nimet, şükür ile bâki kalır ve devam eder; nankörlük ile de kaybolur.
• Şükür, nimetin bağıdır.
• Şükür, bir ağaçtır ki, meyvesi nimettir ve o nimeti korur.
• Bir kimse nimetlere nankörlük ederse, o nimetlerin artmasından mahrum olur.

Hz. Ali (kerremallâhü vecheh) buyurdular:

“Bir kimse ki, nimeti şükür ile taleb ediyor, yani nimetin şükrünü edâ etmeye devam ediyor, o kimse nimetin helâk ve telef olması korkusunu çekmez.”

“Eğer şükrederseniz, elbette size artırırım ve eğer nankörlük ederseniz haberiniz olsun ki azâbım çok şiddetlidir.” mâlindeki İbrahim sûresinin 7. ayetinin hitâbına muhatab olan İsrâiloğulları, nimete şükretmiş olsalardı, nimetleri çoğalırdı. Lâkin nimete nankörlük ettiler, onun için nimetleri yok oldu.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Vasiyyet | Kıt'a
« Yanıtla #1055 : 28 Ekim 2013, 00:40:02 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

“Din kardeşinin başına gelen belâya sevinme! Zira Allâhü Teâlâ ona afiyet verir de seni belâya uğratır.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)




27
Ekim Pazar 2013

Hicrî: 22 Zilhicce 1434 - Rûmî: 14 Teşrin-i Evvel 1429

Vasiyyet

Sünnetlerden biri de, ölüm zamanında güzel vasiyette bulunmaktır. Ölüm döşeğinde iki gece hasta yatınca, vasiyetnamesini yazıp, yanında bulundurur. Sünnet olan, malının üçte birini vasiyet etmektir. Resûlullah (s.a.v.) böyle emretmiştir.

Hasımlarının razı edilmesini, borçlarının, namaz ve oruç fidyelerinin ödenmesini vasiyet eder.

Ölüler birbirlerini ziyaret edip konuşurlar. Vasiyet etmeden ölene, kıyâmete kadar kabirde konuşma izni verilmez.

Vasiyetname şöyle yazılır:

“Besmele, hamd ve salavâttan sonra; ismini yazarak ‘Bu falancanın vasiyetnamesidir.’ der. Allâh’dan başka ilah olmadığına, Muhammed’in (s.a.v.) onun kulu ve resûlü olduğuna, kıyâmet gününün şüphesiz geleceğine, Allâhü Teâlâ’nın kabirlerde olanları dirilteceğine şehadet ederek vasiyet ediyorum.

Kendinden sonra geride kalanlara, Allâhü Teâlâ’ya tevbe etmelerini, dargın durmamalarını, akrabayı ziyaret etmelerini, mü’min iseler, Allâhü Teâlâ’ya ve Resûlüne itaat etmelerini vasiyet eder.

İbrahim ve Yakub (a.s.) oğullarına vasiyet ederken:

“Ey oğullarım! Allâhü Teâlâ sizin için (İslam) dinini seçti. Siz de ancak o dinde olup müslüman olarak ruhunuzu teslim edin.” buyurduğu gibi vasiyet eder. Öldüğüm takdirde şöyle şöyle yapınız diye vasiyet eder.”

Yatacağı zaman, zulüm, cinayet, kin ve hased gibi günahlarından tevbe eder. (Şir’atü’l-islam, Fazilet Neşriyat)


Kıt'a:

Aldanma bu dünyaya fani cihandır bu,
Kendisi aşikâr, ateşi gizli külhandır bu,
Giden geri gelmez iki kapılı handır bu,
İnsafı terk eyleme makam-ı imtihandır bu. (Lâ edrî)





Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Gıybet Haramdır
« Yanıtla #1056 : 28 Ekim 2013, 00:50:10 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

“Muhakkak kıyâmet günü kulun amel defteri açılmış olarak verilir de: ‘Yâ Rabbi, şu gün şöyle şöyle hayır yapmamış mıydım.’ der. ‘Onlar insanları gıybet ettiğin için defterinden silindi,’ denilir.”
(Hadîs-i Şerîf, Kenzü’l-Ummâl)




28
Ekim Pazartesi 2013

Hicrî: 23 Zilhicce 1434 - Rûmî: 15 Teşrin-i Evvel 1429

Gıybet Haramdır

Peygamber Efendimiz (s.a.v.); “Kim bir kardeşi gıyabında gıybet edilince müdafaa ederse Allâhü Teâlâ’nın onu cehennem ateşinden koruması hak olur.” buyurdular.

Gıybet bir kimseyi yanında bulunmadığı bir vakitte hoşuna gitmeyecek şey ile anmaktır. Eğer kötülediği şey o kimsede varsa gıybet olur. Yoksa iftirâ olur ki bu daha büyük günahdır.

Diri yahut ölü, Müslüman veya gayr-i Müslimi gıybet etmek haramdır. Yine bir şahsı anmaksızın onun anlaşılabileceği vasıflarla anarak söylemek de gıybet olur. Eğer o şahıs anlaşılmazsa câizdir.

Hâsılı, kendisiyle maksadın ifâde edilebileceği her türlü şey gıybet olup haramdır.

İnsanların sakınması için fasıkın; açıkça günah işleyenin ve facirin; itikadı bozuk kimsenin gıybetini yapmak sevaptır.

Bir köy veya mahalle ahalisinin bazı fena hallerini söylemek de gıybet olmaz. Herkesi değil o işi yapanları kasdettiğinden kimlerden bahsettiği bilinmez.

Nikâh, yolculuk, ortaklık, komşuluk, emânet teslîm etmek gibi şeyler için bir kimse hakkında kendisine sorulduğunda söylediği doğru şey gıybet olmaz.

Bir müşterinin sahte para verdiğini görenin, bundan sakındırmak için söylemesi gıybet olmaz.

Gıybetin tevbesi, gıybet ettiği kimseden affetmesini istemektir. Onu bulamazsa onun keffareti istiğfâr ve tevbe etmek ve pişman olmaktır. Eğer mümkün ise gıybet ettiği şeylerin hepsini ona bildirip affetmesini istemeli ve Allâh’dan af talep edip tevbe etmelidir. Ancak eğer bildirmesi bir fitneye sebep olacak ise bildirmez.

Gıybet ettiği kimse ölmüş ise vârislerinden helâllik istemesi gerekmez. Onun keffareti pişmanlık, tevbe ve istiğfârdır.

Gıybeti işiten kimse eğer lisanıyla yahut gücü yetmiyorsa kalbiyle olsun onu reddetmez ise günahta ortaktır. Bu kimsenin gücü yetiyorsa oradan kalkması, veya sözü başka mecraya taşıyarak bu gıybete mâni olması lazımdır.




Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Hayat Düstûrları | Yûşa Tepesi; Cebel-i Yûşa
« Yanıtla #1057 : 29 Ekim 2013, 15:07:17 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"Peygamberler kabirlerinde diridirler namaz kılarlar"
(Hadîs-i Şerîf, Müsned-i Ebî Ya’lâ)




29
Ekim Salı 2013

Hicrî: 24 Zilhicce 1434 - Rûmî: 16 Teşrin-i Evvel 1429

Hayat Düstûrları

Resûlullâh aleyhisselâm, Hz. Muâz’ı (r.a.) Yemen’e gönderdiğinde: “Yâ Resûlallâh, bana bir şeyi tavsiye ediniz ki onunla yaşayayım” dedi.

“Allâh’a hiçbir şeyi ortak koşma” buyurdular.

“Artırınız” dedi,

“Güzel ahlâk (sâhibi olman)ı tavsiye ederim” buyurdular.

“Artırınız” dedi,

“On günah işlediğinde onlara keffaret olacak; affettirici bir hasene; iyilik işlersin” buyurdular. O sırada Ensâr’dan bir zât: “Lâ ilâhe illallâh” demem iyiliklerden midir?” diye sordu. Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.):

“En güzel hasenedir. Muhakkak o (Kelime-i Tevhid) on ecir ve sevap yazılır ve on günah silinir.” buyurdular.


Yûşa Tepesi; Cebel-i Yûşa

Yûşa tepesi Beykoz’un kuzeyinde 195 metre rakımlı bir tepe olup üzerinde bir câmi ile Hazret-i Yûşa aleyhisselâmın kabr-i şerîfleri vardır. Tepenin zirvesinden Karadeniz ile boğaz tamamen latîf bir manzara halinde görülmektedir. Dağın kuzey eteğinde Âb-ı Hayât nâmında bir menba vardır. Kuzeybatı eteğinde ve deniz sâhilinde Macar tabyası, güneyinde Anadolukavağı bulunmaktadır. Yürüyerek bir saatte çıkılabilir.

Buradaki mescid Sultan Üçüncü Osman’ın sadrazamı Mehmed Saîd Paşa tarafından yaptırılmıştır. Kitâbesinde câmiin 1169’da Şeyh Muhammed bin Murâd-ı Nakşibendî’nin delâleti ile yapıldığı yazmaktadır. Zamanında buraya hademe ve postnişîn dahi tayin edilmişti. Kabrin yanındaki kitâbede ise burada ‘Yûşa bin en-Nûn’ aleyhisselamın medfun olduğu yazılıdır. Cami, Sultan Abdülazîz zamanında yanmış ve tamir görmüştür. Tepenin eteğinde Fatih Sultan Mehmed’in Tokad’ın fethedildiğini haber aldığı bahçe; Tokat Bahçesi vardı.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Hz. Hârun Aleyhisselâm | Kabir Azabı Ve İdrardan Sakınmak
« Yanıtla #1058 : 29 Ekim 2013, 23:04:52 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

“Kim küçük çocuğunu ‘Lâ ilâhe illallâh’ deyinceye kadar terbiye ederse Allâhü Teâlâ onu hesaba çekmez.”
(Hadîs-i Şerîf, Taberânî, el-Mu'cemu's-Sağîr)




30
Ekim Çarşamba 2013

Hicrî: 25 Zilhicce 1434 - Rûmî: 17 Teşrin-i Evvel 1429

Hz. Hârun Aleyhisselâm

Hz. Harun, Hz. Musa aleyhisselâmın ana-baba bir büyük kardeşi, vezîri ve peygamberlik işlerinde ortağı idi. Pek güzel ve beyaz yüzlü, fasih, halîm bir zât idi.

Hz. Musa Tûr’a gittiği zaman Benî İsrail’den buzağıya tapanlara “Sizin Rabbiniz, Rahman ve Rahîm olan Allâhü Teâlâ’dan başka değildir. Bana tâbi olunuz, benim emrime itaat ediniz! Sâmirî gibi bir münafığın sözüne bakmayınız!” diye müessir öğütler vermiş ise de, kabul etmediler. Kendisi bir tarafa çekilerek Hz. Musa’nın dönmesini beklemiş, Benî İsrail'i tefrikaya, mücâdeleye düşürmemek için daha ileri gidememişti.

Hz. Musa’dan yedi ay veya üç sene evvel, yüz yirmi üç yaşında olarak Tih sahrasında vefat etmiş, Tûr-ı Sînâ civarında Mürran dağındaki bir mağaraya defnedilmiştir.

Kabir Azabı ve İdrardan Sakınmak

Resûlullah (s.a.v.) buyurdular: “İdrar (sıçramasın)dan kaçınınız. Zira kabir azabının çoğu ondandır.”

Ebû Hüreyre (r.a) şöyle anlattı: Bir vakit Resûl-i Ekrem (s.a.v.) ile beraber yürüyorduk. İki kabrin yanından geçerken Resûlullah (s.a.v.) durdu, biz de durduk. Sonra Resûlullah’ın (s.a.v) rengi değişmeye, hatta elbisesinin kolu titremeye başladı.

“Yâ ResûlAllah neyiniz var?” diye sordum.

“Benim duyduğumu siz duymuyor musunuz?”
buyurdu.

“Sizin duyduğunuz nedir, Yâ ResûlAllah”
dedik.


“Bu iki adam kabirlerinde küçük bir günah sebebiyle şiddetli bir azap görüyorlar.”
buyurdu.

“Niçin azap görüyorlar?” dedik.

“Birisi idrardan sakınmazdı, diğeri de dili ile insanlara eza verir ve koğuculuk (laf taşıyıcılık) ederdi.”
buyurdu.

Sonra Resûlullah (s.a.v.) iki taze hurma dalı istedi. Her birinin kabri üzerine birer parça dikti.

“Bunun onlara faydası olur mu?” dedik.

“Evet, bunlar yaş olarak kaldıkça azapları hafifler.” buyurdular.




Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Rızık | Özdemiroğlu Osman Paşa (1526-1585)
« Yanıtla #1059 : 31 Ekim 2013, 10:58:24 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

“Yeryüzünde yaşayan hiçbir canlı yoktur ki rızkı Allâh’a aid olmasın...”
(Hûd Sûresi, âyet 6)




31
Ekim Perşembe 2013

Hicrî: 26 Zilhicce 1434 - Rûmî: 18 Teşrin-i Evvel 1429

Rızık

Rızık, yiyip içmek ve sâir sûretle faydalanmak için Allâhü Teâlâ’nın verdiği ve gönderdiği şeylerdir. Âyet-i Kerîme’de meâlen “Yerde debrenen hiçbir hayat sahibi yoktur ki rızkı Allâh’a aid olmasın.” buyurulmuştur.

Her ferdin rızkı ezelde takdir edilenden fazla ve noksan olmaz.

Hiçbir kimse başkasının rızkını yiyemez.

Her hayat sâhibinin rızkını takdir edip veren Allâhü Teâlâ’dır. Zira ondan başka rızık verici yoktur. Nitekim (meâlen): “Şüphe yok ki, o (Allâh)'dır rızkı veren, güç ve kuvvet sâhibi ve kuvveti şiddetli olan odur (Zâriyât sûresi, âyet 58)” buyuruldu.


Özdemiroğlu Osman Paşa (1526-1585)

On altıncı asrın büyük sadrazamlarından, Meş'âleler Muhârebesi'nin muzaffer kumandanı ve Kafkasya fâtihi Özdemiroğlu Osman Paşa, 1527 yılında Mısır'da doğdu. Osmanlı Devleti hizmetinde vezîr-i azamlığa kadar yükselmiştir. Annesi ise Abbâsî halîfeleri sülâlesindendir.

Ömrünün kırk yılından fazlası seferlerde geçen Osman Paşa, iyi bir kumandan, eşi az bulunan bir idâreciydi. Habeşistan’da Osmanlı idâresini devâm ettirmesi ve İranlılarla yıllarca süren mücâdeleleri, onun şan ve şöhret için değil, devlet kapısına hizmet etmek maksadıyla faaliyetlerde bulunduğunu göstermektedir. Sönmeyen bir inanç, yılmak bilmeyen bir irâde, askerlerini sevk ve idâredeki kabiliyet ve en güç zamanlarda gösterdiği sebat, Osman Paşa'nın belli başlı vasıflarıydı.

Sultan Üçüncü Murâd Han tarafından da kabul edilen Osman Paşa, Şirvan'da fethettiği on yedi kalenin anahtarını pâdişâha takdim etti. İran birliklerine karşı zaferlerini ve Kırım Hanı Mehmed Giray'ı çok az bir kuvvetle yendiğini sultana arzedince: "İki cihânda yüzün ak olsun, Allah senden râzı olsun" diye hayır duâsına mazhâr oldu.

Vezir-i A’zam olan Osman Paşa Tebriz’i tamâmen Osmanlı Devleti'ne bağladı. Lâkin Tebriz'den Diyarbekir’e dönerken vefât etti. Vasiyeti üzerine Diyarbekir'deki türbesine defnedildi.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Tevekkül | Tam Güneş Tutulması
« Yanıtla #1060 : 01 Kasım 2013, 10:46:33 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

“İnsanların en kuvvetlisi olmayı arzu eden Allâhü Teâlâ’ya tevekkül etsin.”
(Hadîs-i Şerîf, Hâkim, el-Müstedrek)




01
Kasım Cuma 2013

Hicrî: 27 Zilhicce 1434 - Rûmî: 19 Teşrin-i Evvel 1429

İlk Osmanlı Resmi Gazetesi "Takvîm-i Vekâyi" Adı İle Basıldı (1831) • Saltanatın Kaldırılması ve Abdülmecid Efendi'nin Halife Seçilmesi (1922) • Latin Harflerinin Kabulü (1928)


Tevekkül

“Tevekkül insanın zâhirdeki sebeplere riayet etmesi ve lâkin kalbini onlara bağlamayıp Hak Teâlâ’ya dayanması demektir.” (Elmalılı)

Müslümanlar kaza ve kadere itimad ediyorum diyerek sebeplere yapışmayı terk edemezler. Bu, asla câiz değildir. Çünkü Cenâb-ı Hak her şeyi bir sebebe bağlamıştır. Meselâ yiyecek ve içecekleri hayatın devamına sebep yaratmıştır. Biz insanlar Allâhü Teâlâ’nın sünnetine, âdet-i ilâhîsine bakarak dâimâ -gerek geçimimiz ve gerek maddi ve manevi yükselmemiz için - lâzım gelen sebeplere tevessül ederiz. Yoksa sebepleri bırakıp “Kader ne ise o olur veya ben Allâh’a tevekkül ediyorum” diyemeyiz. Bizim böyle sebeplere sarılmamız Allâh’ımıza olan tevekkül ve itimadımıza zıt değildir. Nitekim âyet-i kerîmede (meâlen) “Sonra da azmettin mi artık Allâh’a tevekkül et, çünkü Allâh tevekkül edenleri sever.” (Âl-i İmrân, 159) buyurulmuştur.

İnsanlar evvelâ sebeplere tevessül eder, sonra da Hakka tevekkül eyler. Meselâ ziraat erbabından isek evvelâ tarlamızı sürer, tohumu eker; icab ediyorsa toprağı sular, zararlı otları da koparırız. Bunlar mahsulâtın yetişmesi için birer sebeptir. Bizim elimizden gelen de ancak budur; sonra tohumun büyümesini ve âfetlerden korunmasını Rabbimize havâle ederiz.

Cenâb-ı Hakka tevekkül ettim diyerek devesini bir yere bağlamaksızın huzuruna gelen bir zata Peygamber Efendimiz: “Çık deveni bağla da sonra tevekkül et.” buyurmuştur.


Tam Güneş Tutulması

03 Kasım Pazar günü “Tam Güneş Tutulması” vuku’ bulacaktır. Atlantik, orta Afrika ile güney Avrupa’da İspanya ile Fransa’nın güney kısmından, Türkiye ve Yunanistan’dan götürülebilecek olan tutulma, Almanya ve Avusturya’dan görülemeyecektir. 
Tutulmanın büyüklüğü:  1.0159’dur.
Başlangıcı: 03 Kasım 2013 13.05   (Türkiye Saati)
Tutulmanın ortası: 03 Kasım 2013  14.46”
Tutulmanın sonu: 03 Kasım 2013  16.27”



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

“Muhakkak ki Resûlullâh’ın (s.a.v.) haram kıldığı şey, Allâhü Teâlâ’nın haram kıldığı gibidir.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i İbn-i Mâce)




02
Kasım Cumartesi 2013

Hicrî: 28 Zilhicce 1434 - Rûmî: 20 Teşrin-i Evvel 1429

İttihatçıların Türkiye'den Kaçışı (1918) • Muratlı'nın Kurtuluşu (1922)


Zilhicce'nin Son Gecesi Yapılacak İbâdet

Zilhicce’nin son gecesi mümkünse bir Tesbih Namazı kılınır ve bir Hatm-i Enbiyâ yapılır. Kezâ, Zilhicce’nin son gecesi, akşam ile yatsı arası, 10 rek’at namaz kılınır. Namaza şöyle niyet edilir: “Yâ Rabbî, geçen seneyi benden râzı olarak ayır. Sâdır olan isyânımı hasenâta tebdîl eyle. Beni hidâyet-i ilâhiyene ve rızâ-yı ilâhîne mazhar eyle.”

Her rek’atte; 7 Fâtiha-i Şerîfe, 7 Âyetü’l-Kürsî, 7 İhlâs-ı Şerîf okunur. İki rek’atte bir selâm verilir.

Namazdan sonra, mümkünse en az 11 tevhîd, 11 istiğfâr, 11 salevât-ı şerîfe okunur ve duâ edilir.

Zilhiccenin son günü, aynı zamanda senenin son günüdür. Bu günde mümkünse oruçlu bulunmak fazîletli bir ibâdettir.

Muharrem Ayının Birinci Gününde Ne Yapılır?

Muharremin birinci gününde, her birinde besmele çekerek, bir defada 1000 İhlâs-ı Şerîf okuyanları, Cenâb-ı Hak lütfuyla, keremiyle bu âlemden kul borcu ile huzûruna getirmeyecektir.

Muharrem ayının birinden onuna kadar 10 gün oruç tutmak fazîletli ibâdetlerdendir. Bu on günlük orucu tutamayanlar, mümkünse 8, 9 ve 10. günlerde oruç tutmalıdırlar. Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) 9. günü seferde bulunduğundan yalnız 10. günü oruç tutmuşlar ve “Sağ olursak gelecek sene 9. günü de tutarız.” buyurmuşlardır.

Bu ayın perşembe, cuma, cumartesi günlerinde peş peşe oruç tutulursa 900 senelik nâfile oruç sevâbı verilir. (Duâ ve İbâdetler, Fazîlet Neşriyat)


Muharrem Ayı İctima'ı, Ru'yet Ve Başlangıcı

Hicrî Kamerî 1435 yılı Muharrem ayı ictima‘ı yarın (03 Kasım Pazar) Türkiye saati ile 14.51’de.

Ru’yet ise 04 Kasım Pazartesi Türkiye saati ile 05.11’de.

Hilâl’in görüldüğü yerler: Güney Pasifik okyanusu adaları; Fiji, Tonga, Samoa adalarından başlayıp ilerleyen saatlerde Yeni Zelanda ve Avustralya.

Hilal; Türkiye, Almanya, Avusturya, Mısır, Fas, Cezayir, Tunus ve Arap yarım adasından ilk saatlerde görülemeyecektir.

Hilâlin görüldüğü günü takip eden 4 Kasım Pazartesi günü de Muharrem ayının 1’i olmaktadır.




Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Muharrem Ayı
« Yanıtla #1062 : 04 Kasım 2013, 11:47:18 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

“Ramazan ayı orucundan sonra en fazîletli oruç Allâh’ın ayı olan Muharrem (ayında tutulan) oruçtur.”
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Müslim)




03
Kasım Pazar 2013

Hicrî: 29 Zilhicce 1434 - Rûmî: 21 Teşrin-i Evvel 1429

Hz. Ömer'in Şehid Edilmesi (644) • Tanzimat Fermanı'nın İlanı (1839) • Arpaçay ve Susuz'un Kurtuluşu (1920)


Muharrem Ayı

Muharrem ayı, hicrî senenin birinci ayıdır. Bu ayın ilk gecesi, (bu akşam) akşam ile yatsı arasında Allâhü Teâlâ’nın rızâsı için iki rek’at namaz kılınır.

Namaza şöyle niyet edilir:
“Yâ Rabbi, bizi yetiştirmiş olduğun bu seneyi hakkımızda mübârek kılman; afv-ı ilâhine, feyz-i ilâhîne mazhar kılman; dünyevî ve uhrevî saâdetlere nâil eylemen için.” Allâhü Ekber.

Her iki rek’atte 7 Fâtiha-i Şerîfe, 7 Âyetü’l-Kürsî, 7 İhlâs-ı Şerif okunur. Namazdan sonra:

11 defa: “Lâ ilâhe illallâhü vahdehû lâ şerîke leh, lehü’l-mülkü ve lehü’l-hamdü yuhyî ve yümît, ve hüve hayyün lâ yemût, biyedihi’l-hayr, ve hüve alâ külli şey’in kadîr.”

11 İstiğfâr-ı Şerîf,

11 Salavât-ı Şerîfe okunup duâ yapılır.

Duâda, geçmiş senenin günâhlarının affı ve yeni seneye günahsız girmek için ilticâ edilir.

Muharremin birinci gecesi ayrıca şu şekilde niyet ederek bir Tesbîh Namazı kılınır:

“Yâ Rabbi, bu yeni senede beni mağfiret-i ilâhiyene, rızâ-yı ilâhîne ve hidâyet-i ilâhîyene mazhar eyle. Yeni açılan amel defterimi rızâ-yı ilâhîne muvâfık amel ile doldurmayı bana nasip eyle. Beni gadab-ı ilâhîne dûçâr edecek amellerden muhâfaza buyur.”

Tesbih namazında (15 tesbihden sonra) şunlar okunur:

1. rek’atte: 1 Fâtiha-i Şerîfe, 1 Âyetü’l-Kürsî,
2. rek’atte: 1 Fâtiha-i Şerîfe, 1 Âmene’r-Rasûlü… (Sûre-i Âl-i İmrân’ın ilk 2 âyeti de ilâve edilerek)
3. rek’atte: 1 Fâtiha-i Şerîfe, 1 Hüvellâhüllezî…
4. rek’atte: 1 Fâtiha-i Şerîfe, 1 İhlâs-ı Şerîf.

Namazdan sonra istiğfâr edilir, salevât-ı şerîfe getirilir ve arkasından duâ edilir. (Duâ ve İbâdetler, Fazilet Neşriyat)




Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Muharrem Ayı | Muharremin Biri İle Onu Arasında Kılınacak Namaz
« Yanıtla #1063 : 04 Kasım 2013, 11:52:03 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

“Tuz (gibi küçücük bir şey) bile olsa ihtiyaçlarınızı Allâhü Teâlâ’dan isteyiniz.”
(Hadîs-i Şerîf, Beyhakî, Şuabü’l-Îmân)




04
Kasım Pazartesi 2013

Hicrî: 1 Muharrem 1435 - Rûmî: 22 Teşrin-i Evvel 1429

Sofya'nın Fethi (1388)
Bugün Hicri Yılbaşı. Hicri yeni yılınızı tebrik ederiz.


Muharrem Ayı

Tevbe Sûresi’nin, 36. âyet-i kerîmesinde; (meâlen)
“Muhakkak ki; Allâhü Teâlâ katında ayların sayısı, Cenâb-ı Hakk'ın kitabında gökleri ve yeri yarattığı günden beri on ikidir. Bunlardan dördü haram olanlardır...” buyrulmuştur. Bu aylar Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Receb aylarıdır. Bunlara eşhuru hurum; (haram aylar) denilir.

Bu aylarda yapılan isyanın günahı diğerlerinden daha şiddetli, ibadetin sevabı diğerlerinden daha kıymetli olduğundan öbür aylardan daha fazla hürmet edilmesi lâzım gelir. (Elmalılı tefsirinden)

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “Muharrem ayından bir gün oruç tutan kimseye, bir gününe karşılık otuz günlük sevab vardır.” buyurmuştur.

Bir başka hadîs-i şerîfte; “…Ramazan orucundan sonra oruçların en faziletlisi Muharrem ayında tutulan oruçtur.” buyrulmuştur.


Muharremin Biri İle Onu Arasında Kılınacak Namaz

Muharrem ayının 1’i ile 10’u arasında bir defa olmak üzere, 2 rek’atte bir selâm vererek 6 rek’at namaz kılınır. Bu namaz akşamla yatsı arasında kılınabileceği gibi, bu vakitte kılınamadığı takdirde yatsıdan sonra da kılınabilir. Namaza şöyle niyet edilir:

“Niyet eyledim Yâ Rabbi senin rızâ-yı şerîfin için namaza. Herhangi bir komşumun ve din kardeşimin veyâ herhangi bir kimsenin bana hakkı geçmiş ise bu hakkın ödenmesi için.” Allâhü Ekber…

1. rek’atte: 1 Fâtiha-i Şerîfe, 1 Âyetü’l-Kürsî, 11 İhlâs-ı Şerîf.
2. rek’atte: 1 Fâtiha-i Şerîfe, 10 İhlâs-ı Şerîf.
3. rek’atte: 1 Fâtiha-i Şerîfe, 1 Elhâkümü’t-tekâsür, 11 İhlâs-ı Şerif.
4. rek’atte: 1 Fâtiha-i Şerîfe, 10 İhlâs-ı Şerîf.
5. rek’atte: 1 Fâtiha-i Şerîfe, 3 Kul yâ eyyühe’l-kâfirûn, 11  İhlâs-ı Şerîf.
6. rek’atte: 1 Fâtiha-i Şerîfe, 10 İhlâs-ı Şerîf okunur. Namazdan sonra duâ edilir. (Duâ ve İbâdetler)



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
İ'tikad: Ashâb-ı Kirâm'ı Sevmek Vazifemiz
« Yanıtla #1064 : 05 Kasım 2013, 10:50:44 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(Ey Müslümanlar!) sakın Ashâbıma sövmeyiniz. (Onların şeref ve fazileti yüksektir. Bakınız!) sizden birinin Uhud (dağı) kadar altını sadaka verdiği farzedilse, bu (muazzam sadakanın sevabı) ashabdan birinin bir avuç (hurma) sadakası (sevâbı)na erişemez. (Hatta) bunun yarısına da ulaşamaz.
(Hadîs-i Şerîf, Müttefekun aleyh)




05
Kasım Salı 2013

Hicrî: 2 Muharrem 1435 - Rûmî: 23 Teşrin-i Evvel 1429

Sultan Melikşah'ın Vefatı (1092) • Selanik'in Elden Çıkması (1912)


İ'tikad: Ashâb-ı Kirâm'ı Sevmek Vazifemiz

Ashâb-ı Kirâm’ın hepsine hürmet etmek ve onlar hakkında ileri geri konuşmayıp onları hayırla yâd etmek vâcibdir. Çünkü Allâhü Teâlâ Kur’ân-ı Kerîm’in birçok âyetlerinde onları medhetmiştir. Bunlardan biri “Muhacirler ile Ensardan ilk evvel islâmiyet'i kabul ile başkalarından öne geçenler ve onlara ihsan ile tâbi olanlar var yâ!..” meâlindeki (Tevbe Sûresi, 100.) âyet-i kerîmesidir. Resûlullâh da onları sevmiş ve birçok hadîs-i şerîfinde medhetmiştir. Bir hadîs-i şerîfinde “Ashâbıma ezâ eden bana ezâ etmiş olur, bana ezâda bulunmuş olan da Allâhü Teâlâ’ya ezâ etmiş gibi olur.” buyurmuşlardır.

Dört mezheb imamlarımız da, Ashâb’ın arasında meydana gelen ihtilafların hiçbirisi hakkında konuşmamak îcâb ettiğini bildirmişlerdir. Bu meselelerde dilini tutmalı ve onların sadece güzel ahlâk ve meziyetlerini anlamaya çalışıp onlara muhabbet etmeli; onların ahlâkı ile ahlâklanmaya çalışmalıdır. Resûlullâh’ın bütün Ashâb’ı hidâyet üzeredir. Onların tamâmı âdildirler; onlardan bizlere her tebliğ edilen şey haktır, doğrudur. Hadîs-i şerîfte: “Benim Ashâbım gökteki yıldızlar gibidirler, hangisine uyarsanız hidâyet bulursunuz.” buyurulmuştur.

Her kim Ashâb-ı Kirâm’ın dindeki gayretlerini, mallarını, canlarını Allah ve Resûlü’nün uğrunda harcadıklarını bilirse, onların şanlarının büyüklüğünde şüphe edemez, onların hepsini sever. Bu hâl, kendisini onlar aleyhinde konuşmaktan alıkoyar, onlardan herhangi birini kötülemeyi îmâna aykırı görür.

Müslümanlar için en güzeli, kendi nefsimizin ayıplarıyla meşgûl olmak, kendi kalblerimizi günahlardan temizlemeye çalışmaktır, onlardan dilimizi tutmak, aralarında geçenleri Allâhü Teâlâ'ya havâle eylemektir.

Resûlullâh’ın ehl-i beytini seven ve onun bütün Ashâbına hürmet eden, onların aralarındaki ihtilâfları hak için olduğuna yoran kimseler Ehl-i sünnet ve cemâata dâhildir, Hâricîlerden, Râfizîlerden uzaktır.

Ehl-i beyti sevmemek Hâricîliktir, Ashâb-ı Kirâm’ı sevmemek de Râfizîliktir. Ehl-i beyte muhabbet ile beraber bütün Ashâb-ı Kirâm’a tâzîm ve hürmet ise Ehl-i Sünnet yoludur.