Gönderen Konu: "Duvardan Dökülen İnciler" Takvim Yaprakları  (Okunma sayısı 1016732 defa)

0 Üye ve 8 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Riyâkârın Âkıbeti | Olmaya Devlet Cihanda Bir Nefes Sıhhat Gibi
« Yanıtla #1500 : 27 Ocak 2015, 11:30:55 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: اِنَّ مَكَارِمَ الْاَخْلَاقِ مِنْ اَعْمَالِ اَهْلِ الْجَنَّةِ. (قضاعى

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:
“Muhakkak güzel ahlâk cennetliklerin amellerindendir.”
(Hadîs-i Şerîf, Kuzâî, Şihâbü’l-Ahbâr)



16
Ocak Cuma 2015

Hicrî: 25 Rebîulevvel 1436 - Rûmî: 03 Kânûn-ı Sânî 1430

Sultan Üçüncü Murad Han'ın Vefatı (1595) • İran'da Şahlığın Yıkılması (1979)


Riyâkârın Âkıbeti

Kıyâmet gününde bazı insanlara cennete girmeleri emredilir. Bunlar cennete yaklaşır, cennetin kokusunu alırlar. Cennet saraylarına ve Allâh’ın cennet ehli için hazırlamış olduğu nimetlere bakarlar.

“Onları oradan uzaklaştırın! Onların orada nasibi yoktur!” diye nidâ olunur. Bunun üzerine büyük bir üzüntü ve pişmanlıkla geri dönerler. Daha evvel hiç böyle pişmanlık ile dönen olmamıştır. Derler ki:

“Yâ Rabbi! Keşke, dostların için hazırladığın nimetleri göstermeden bizi cehenneme atsaydın.”

Allâhü Teâlâ şöyle buyurur:

“Ben bunu size göstermek istedim. Siz, kimsenin görmediği yerlerde bana karşı büyük günahlar işlediniz. İnsanlarla karşılaştığınızda kalbinizdekinin aksine, amellerinizde riyakârlık yaparak kendinizi Allah’tan korkan, itâatkâr ve mütevâzı kimseler gibi gösterdiniz, insanlardan korktunuz da benden korkmadınız. İnsanları yücelttiniz de bana ta’zîm etmediniz. İnsanlar görmesin diye günahları terk ettiniz, ama benim rızam için terk etmediniz. Bugün mükâfâttan mahrum edilmenizle birlikte elem veren şiddetli azâbı size tattırıyorum.”


“Olmaya Devlet Cihanda Bir Nefes Sıhhat Gibi”

Sultan Üçüncü Mustafa, “Lâleli Baba Câmii veya Lâleli Camii” olarak bilinen camii ve çevresindeki diğer hayır eserlerini inşâ ettirdiği esnada Lâleli Baba’nın şöhretini duyar ve kendisini saraya dâvet eder, görüşme esnasında:

Pâdişâh, bir hayır duâda bulunmasını ricâ edince Lâleli Baba: “Padişahım, hayâtın müddetince âfiyetle ye, iç ve hâcetini gör” diye duâ eder. Bu duâ hünkârın hoşuna gitmez. Bu esnâda Lâleli Baba “Peki öyleyse yiyin, için lâkin aslâ hâcet etmeyin” der. Bu görüşmeden sonra Üçüncü Mustafa kabız olur. Tedavî mümkün olmayınca bunun Lâleli Baba’nın kalbinin kırılmasından olduğu anlaşılır ve tekrar saraya dâvet edilir. Pâdişâh, kendisini affetmesini ve âcilen bu sıkıntıdan kurtarmasını ricâ eder. Lâleli Baba da câmiye kendi adının verilmesi şartı ile sultanı tedavi eder.





Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ashâb-ı Kirâm, Gökteki Yıldızlar Gibidir
« Yanıtla #1501 : 27 Ocak 2015, 11:35:33 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: اِذَا اَرَادَ اللهُ بِرَجُلٍ مِنْ اُمَّتِى خَيْرًا اَلْقَى حُبَّ اَصْحَابِى فِى قَلْبِهِ. (فر

“Allâhü Teâlâ, ümmetimden bir kimseye hayır (ihsân etmeyi) murâd ederse onun kalbine Ashâbımın sevgisini verir.”
(Hadîs-i Şerîf, Deylemî, Müsnedü’l-Firdevs)



17
Ocak Cumartesi 2015

Hicrî: 26 Rebîulevvel 1436 - Rûmî: 04 Kânûn-ı Sânî 1430

İstanbul Galata Tüneli'nin Açılışı (1875) • Ankara'da Ekmek Vesikaya Bağlandı (1942) • Irak (Körfez) Savaşı'nın Başlaması (1991)


Ashâb-ı Kirâm, Gökteki Yıldızlar Gibidir

Resûlullâh Efendimize (s.a.v.) mü’min olarak mülakî olmuş, görüşmüş ve mü’min olarak vefât etmiş zatlara Ashâb denir. Ashâb-ı Kirâm’ın hepsine hürmet ve muhabbet etmek lâzımdır.

Ashâb-ı Kirâm hidâyet yıldızlarıdır. Resûlullâh (s.a.v.):

“Ashâbım yıldızlar gibidir, hangisine uysanız hidâyet bulursunuz” buyurmuşlardır.

Zîrâ bütün kâinât esâsen zulmet içindedir. Biz bunu kıyâmet gününde güneş dürülüp ziyâsı gittiği vakit idrâk ederiz. Bu kâinâtta ancak Muhammed Mustafâ aleyhisselâmın ve ona tâbi olanların nûru vardır. Nitekim Hak Teâlâ, Resûlullâh’ı nurlandıran sirâc (kandil) ve kandilinde güneş olduğunu beyan edip buyurdular:

“(Yâ Muhammed!) Biz seni hakka bir şâhid, hem bir müjdeci, hem azâbımızdan korkutucu gönderdik. Ve Allâhü Teâlâ’nın izni ve emri ile ona kulluk ve birliğini ikrâra dâvet edici ve insanları zulmetlerden çıkarmak için seni nurlandıran bir kandil kıldık.” (Ahzâb sûresi, âyet 45-46) ve:

“Allâhü Teâlâ gökleri tabaka tabaka yarattı ve göklerde ayı nur kıldı ve güneşi de bir sirâc (kandil) kıldı.” (Nuh sûresi, âyet 16). Bu nurdan en çok Ashâb-ı Kirâm istifâde etmiş; güneşin etrâfındaki yıldızlar gibi nurlarını ondan almışlardır. Gece olup güneş gittiğinde yıldızlar onun yerine geçer. (A. Nablûsî, Nihâyetü’l-Murâd)

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:

“Ümmetime ümmetimin en merhametlisi Ebûbekir,

Allâh’ın emirlerini yerine getirmekte en gayretli Ömer,

En hayâlısı Osman,

Helâl ve harâmı en iyi bilen Muâz bin Cebel,

Ferâiz ilmini en iyi bilen Zeyd bin Sâbit,

Kur’ân-ı Kerîm’i en iyi okuyan ve bileni Übey bin Ka‘b’dır.

Her ümmetin bir emîni vardır, bu ümmetin de emîni Ebû Ubeyde bin Cerrâh’dır.

En doğru hüküm vereni Hz. Ali’dir.

Ümmetimin en zâhidi ve en sadıkı Ebû Zer,

Ümmetimin en âbidi ve en müttakîsi Ebû Derdâ,

Ümmetimin en halîmi ve en cömerdi Muâviye bin Ebû Süfyân’dır.” Radıyallâhü anhüm ecmaîn.(S. Tirmizî)



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(اَسْتَعِيذُ بِاللهِ : وَعِنْدَهُ مَفَاتِحُ الْغَيْبِ لَا يَعْلَمُهَا اِلَّا هُوَ وَيَعْلَمُ مَا فِى الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَمَا تَسْقُطُ مِنْ وَرَقَةٍ اِلَّا يَعْلَمُهَا وَلَا حَبَّةٍ فِي ظُلُمَاتِ الْاَرْضِ وَلَا رَطْبٍ وَلَا يَابِسٍ اِلَّا فِي كِتَابٍ مُبِينٍ. (سورة الانعام , 59

“Bütün gaybın anahtarları onun (Allâhü Teâlâ'nın) nezdindedir. Onları ondan başka kimse bilmez. Karada ve denizde ne varsa hepsini de bilir. Ve hiçbir yaprak düşmez ki herhalde onu bilmesin. Ne yerin zulümâtına (derinliklerine) düşen bir dane -ne yaş ne kuru- hiçbir şey yoktur ki herhalde hepsi Allâh'ın indinde bir Kitâb-ı Mübîn'de olmasın.”
(En’am sûresi, âyet 59)



18
Ocak Pazar 2015

Hicrî: 27 Rebîulevvel 1436 - Rûmî: 05 Kânûn-ı Sânî 1430

Allâhü Teâlâ’nın Sıfatlarından İlim

Allâhü Teâlâ’nın sıfatlarından biri ilim (bilmek) sıfatıdır.

Allâhü Teâlâ’nın ilmi, mahlûkâtın ilmi gibi basit ve mahdut (sınırlı) olmayıp bütün kâinâtı ihata etmiştir.

Şüphe yok ki Allâhü Teâlâ her şeyi bilir, onun bilmesinden bir zerre bile dışarıda kalamaz. Ve hiç bir kimse, kendi hareketini, kendi düşüncesini Allâhü Teâlâ’dan saklayamaz. Çünkü her şeyi bilmeyen, her hareketten, her düşünceden haberi bulunmayan bir zât, ilâh olamaz, bu kadar bedîalar; eşsizlikler vücûde getiremez, bu kadar mahlûkatı idâre edemez.

Allâhü Teâlâ’nın böyle her şeyi bildiğini güzelce düşünüp tasdik eden bir insan şüphe yok ki dâimâ uyanık bulunur. Her işini, her hareketini bir edep dâiresinde tanzîm eder. Fenâ sözler söylemez fenâ şeyler düşünmez. Hiçbir kimsenin hakkına geçmez. Hiçbir kimsenin görüp bilmeyeceği bir yerde bile Allah’ın emirlerine muhâlif ve uymayan bir iş yapmaz. Çünkü kendisinin bütün yaptıklarını, yapacaklarını Allâhü Teâlâ’nın bildiğine îmânı vardır. 


Ekmek İsrâfına Karşı Tedbirler

• Ekmek alırken kaç kişilik ekmek alınacağı ve evdeki ekmek tespit edilmeli, ihtiyaçtan fazla ekmek alınmamalı,

• Ekmek dilimlenmeli,

• Fazla alınan ekmek buzdolabında saklanmalıdır. Yemekten bir saat kadar önce çıkarılırsa yumuşar.

• Taze ve yumuşak kalabilmesi için kapalı kutuda saklanmalı,

• Sıcak ekmek poşette saklanmamalıdır. Çünkü nemlenir ve küflenmesine sebep olur.

• Bayatlayıp kurumuş ekmek, fırında kızartılarak, tost yapılarak veya kaynayan suyun buharı ile yumuşatılarak yenmelidir.

İsimlerimiz: Erkek: Faruk, Kız: Feyza




Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Cennet ve Cennet Ehli
« Yanıtla #1503 : 27 Ocak 2015, 11:50:11 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: وَالَّذِي اَنْزَلَ الْكِتَابَ عَلَى مُحَمَّدٍ اِنَّ اَهْلَ الْجَنَّةِ لَيَزْدَادُونَ جَمَالًا وَحُسْنًا كَمَا يَزْدَادُونَ فِي الدُّنْيَا قَبَاحَةً وَهَرَمًا. (ش

“Kur’ân-ı Kerîm’i Muhammed’e (s.a.v.) indiren Allâhü Teâlâ’ya yemin ederim ki, cennet ehlinin dünyâda çirkinlikleri ve yaşlılıkları her gün arttığı gibi cennette de güzellikleri artacaktır.”
(Hadîs-i Şerîf, Musannef-i İbn-i Ebî Şeybe)



19
Ocak Pazartesi 2015

Hicrî: 28 Rebîulevvel 1436 - Rûmî: 06 Kânûn-ı Sânî 1430

Çırağan Sarayı'nın Yanması (1910) • SSCB Askerlerinin Bakü'yü (Azerbaycan) İşgali (1990)


Cennet ve Cennet Ehli

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurdular:

“Allâhü Teâlâ ‘Sâlih kullarım için hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın duymadığı ve hiçbir insanın hatırından geçirmediği ni’metler hazırladım.’ buyurdu. Dilerseniz (bunu beyan eden) şu (Secde sûresi, 17.) âyeti okuyun:

“Onların yaptıkları amellere mükâfat olarak gözlerin aydın olacağı şeylerden neler saklanılmış olduğunu artık hiçbir kimse bilmez.”

Cennette Tûbâ denilen bir ağaç vardır. Bir süvâri, gölgesinde yüz sene gezse onu katedemez; onun gölgesini bitiremez. Dilerseniz (bunu beyan eden) şu (Vâkıa sûresi, 30.) âyeti okuyun:

“(O cennettekiler) uzanmış (yayılmış) gölgededirler.”

Cennette azıcık bir yer, dünyadan ve dünyadaki her şeyden daha hayırlıdır. Dilerseniz (bunu beyan eden) şu (Âli İmrân sûresi, 185.) âyeti okuyun:

“Kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete konulursa işte o kendini kurtarmış ve murâdına ermiştir. Dünyâ denilen o fânî hayat, (müşteriyi kandırmak için allanıp pullanan ve alındıktan sonra değersiz olduğu anlaşılan) ve aldatan şeylerden başka hiç bir şey değildir.” (Tirmizî)

Bir başka hadîs-i şerîfte şöyle buyuruldu:

“Allâhü Tebâreke ve Teâlâ Cennet ehline “Ey cennet ehli! diye hitâb eder. Onlar da;

“Ey Rabbimiz, ferman buyurunuz, emrinizi îfâya her zaman hazırız ve dâimâ kulluğundayız.” derler. Cenâb-ı Hak:

“Nasıl, şu hâlinizden râzı mısınız?” buyurur.

“Ey Rabbimiz, nasıl râzı olmayalım. Sen bize hiçbir kimseye vermediğin bunca nimetleri ihsan buyurdun.”

“Size ben bundan daha şerefli nimet vereceğim.”

“Ey Rabbimiz, bu nimetlerden daha kıymetli nasıl bir nimet olabilir ki?”

“Sizden râzı ve hoşnutluğumun şerefine lâyık oldunuz. Artık bundan sonra ebediyen size azâb etmeyeceğim.”



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Namazın Fazîleti
« Yanıtla #1504 : 27 Ocak 2015, 11:52:16 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: اِنَّمَا مَوْضِعُ الصَّلَاةِ مِنَ الدِّينِ كَمَوْضِعِ الرَّأْسِ مِنَ الْجَسَدِ. (طب

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:
“Namazın dindeki yeri, başın cesetteki yeri gibidir.”
(Hadîs-i Şerîf, Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr)



20
Ocak Salı 2015

Hicrî: 29 Rebîulevvel 1436 - Rûmî: 07 Kânûn-ı Sânî 1430

Sultan Birinci Mustafa Han'ın Vefatı (1639) • Darulaceze'nin Kuruluşu (1895)


Namazın Fazîleti

Abdullah bin Mesûd radıyallâhü anh buyurdu:

Resûlullâh Efendimize (s.a.v.):

“Hangi amel Allâhü Teâlâ’ya en sevimlidir” diye sordum;

“Vaktinde edâ olunan namazdır” buyurdular.

“Sonra hangisidir” diye sordum;

“Ana babaya iyilik ve ihsânda bulunmaktır” buyurdular.

“Sonra hangisidir” diye sordum;

“Allah yolunda cihâd etmektir” buyurdular.

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:

“Beş vakit namazla cumâ namazı, sonraki cumâya kadar; Ramazân-ı şerîf, sonraki Ramazân-ı şerîfe kadar büyük günahlardan sakındıkça arada işlenen küçük günahlara keffâret olur.”

“Söyleyin bakalım, birinizin kapısı önünde bir nehir bulunsa ve günde beş defa içinde yıkansa -ne dersiniz?- Vücudunun kirinden, pasından bir şey bırakır mı? buyurdular.

“Hayır, hiç kir pas bırakmaz,” dediler. Bunun üzerine buyurdular ki:

“Beş vakit namaz da işte bunun gibidir. Allâhü Teâlâ o namazlarla günahları yıkar, siler.”

“Kulun ilk hesâba çekileceği şey namazıdır. Allâhü Teâlâ’nın bu ümmete (îmândan sonra) ilk farz kıldığı şey de namazdır.”

“Allâhü Teâlâ, mahlûkâtına; insanlar, melekler ve cinlere, birliğine îmândan sonra namazdan daha sevgili bir şeyi farz kılmamıştır. Eğer Allâhü Teâlâ katında namazdan daha makbul ibâdet olsaydı, melekler onunla ibâdet ederlerdi. Hâlbuki meleklerin kimisi rükûda, kimisi secdede, kimisi kıyâmda (ayakta) ve kimi de ka‘dede (oturarak) Allâhü Teâlâ’ya ibâdet ederler.”

Namazı bütün farzlarına, vaciplerine, sünnetlerine, edeblerine, ta’dîl-i erkâna riâyet ederek kılmak lâzımdır. Zîrâ ta’dîl-i erkânı terk etmek de namazı kılmamak gibi maîşet; geçim darlığına sebep olur.

Namaz mâddî ve manevî rızıkların sebebidir, mü’minin mirâcıdır.




Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Hiç Namaz Kılmadan Cennete Giren Zât | Rebîulâhir Ayı
« Yanıtla #1505 : 27 Ocak 2015, 11:55:24 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: جَاهِدُوا الْمُشْرِكِينَ بِاَمْوَالِكُمْ وَاَنْفُسِكُمْ وَاَلْسِنَتِكُمْ. (حم

“Müşriklere karşı mallarınızla, canlarınızla ve dillerinizle cihâd ediniz.”
(Hadîs-i Şerîf, Müsned-i Ahmed)



21
Ocak Çarşamba 2015

Hicrî: 30 Rebîulevvel 1436 - Rûmî: 08 Kânûn-ı Sânî 1430

Sultan Üçüncü Mustafa Han'ın Vefatı, Sultan Birinci Abdülhamid Han'ın Tahta Çıkışı (1774) • Gazi Ahmet Muhtar Paşa'nın Vefatı (1918)


Hiç Namaz Kılmadan Cennete Giren Zât

Hazret-i Ebû Hüreyre radıyallâhü anh:

“Bana hiç namaz kılmadan cennete giren adamı söyleyiniz?” diye sordu. İnsanlar bilemediler ve:

“O kimdir?” diye sordular. Şöyle buyurdu:

“Usayrim bin Abdüleşhel’dir. İslâm’ı henüz kabul etmeyenlerden idi. Uhud Harbi gününde Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) Uhud’a çıktığında Allâhü Teâlâ kalbini İslâm’a açtı da müslüman oldu. Kılıcını alarak harbe iştirak etti; şehîd edilinceye kadar çarpıştı. Onun hâlini Resûlullah Efendimize (s.a.v.) sordular;

“Muhakkak o cennetliklerdendir” buyurdular. (Radıyallâhü anh)


REBÎULÂHİR AYI

Yarın idrâk edeceğimiz Rebîulâhir ayı, kamerî ayların dördüncüsüdür.

Hayırlı ömür, düşmana galebe ve kötü ölümden muhâfaza için, bu ay müddetince sabah-akşam üçer kere şu duâ okunmalıdır:

“Sübhânallâhi mil’el-mîzân ve müntehe’l-ilmi ve mebleğa’r-rizâ ve zinete’l-arş.” (Duâ ve İbâdetler, Fazîlet Neşriyat)


REBÎULAHİR AYI İCTİM‘I, RU’YET VE BAŞLANGICI

Hicrî Kamerî 1436 yılı Rebîulâhir ayı ictimâ‘ı (20 Ocak Salı) günü Türkiye saati ile 15.14’de.

Ru’yet, ise (21 Ocak Çarşamba) Türkiye saati ile: 02.27’dedir.

Hilâl’in görüldüğü yerler: Büyük Okyanus’un orta ve kuzey kısmı ile Alaska’nın güneyi, San Francisco, California, Güney Kore, Japonya, Rusya, Hawai Adası.

Hilal; Türkiye, Almanya, Avusturya, Mısır, Fas, Cezayir, Tunus ve Arap yarımadasından görülemeyecektir.

Hilâlin görüldüğü günü takip eden 22 Ocak Perşembe günü de Rebîulâhir ayının 1’idir.

İSİMLERİMİZ: Erkek: Talha, Kız: Tâhire




Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Nimetlere Şükür | "Ekmeğe Hürmet Ediniz..." | İsimlerimiz
« Yanıtla #1506 : 27 Ocak 2015, 12:01:11 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

( قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: اِنَّ الشَّيْطَانَ يَحْضُرُ اَحَدَكُمْ عِنْدَ كُلِّ شَيْءٍ مِنْ شَأْنِهِ حَتَّى يَحْضُرَهُ عِنْدَ طَعَامِهِ فَاِذَا سَقَطَتْ مِنْ اَحَدِكُمْ اَللُّقْمَةُ فَلْيُمِطْ مَا كَانَ بِهَا مِنْ اَذًى ثُمَّ لِيَأْكُلْهَا وَلَا يَدَعْهَا لِلشَّيْطَانِ . (م

“Her zaman size gelip musallat olmak Şeytan’ın vazîfesidir. O, siz yemek yerken de gelir. Şâyet birinizin lokması yere düşerse üzerindekini temizleyip onu yesin. Şeytana bırakmasın...”
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Müslim)



22
Ocak Perşembe 2015

Hicrî: 1 Rebîulâhir 1436 - Rûmî: 09 Kânûn-ı Sânî 1430

Yavuz Sultan Selim Han'ın Ridaniye Zaferi (1517) • Baytar Mektebi'nin Açılışı (1842)


Nimetlere Şükür

Allâhü Teâlâ, İbrâhim Sûresi’nin 7. âyet-i kerîmesinde (meâlen):

“...Eğer siz (nimetlerime) karşı şükrederseniz, size olan nimetlerimi arttırırım. Ve eğer nankörlük ederseniz şüphe yok ki benim azâbım pek şiddetlidir.” buyurmuştur.

Bu âyet-i kerîme Hak Dîni Kur’ân Dili Tefsîri’nde şöyle îzâh edilmiştir:

“Eğer kavuştuğunuz nimetlerin değerini bilir, Allah’ın dininden, ona itâatten ayrılmazsanız elbette size kat kat nimetler ihsan ederim. Ve eğer küfür ile (Allâh’ın dininden çıkıp) isyanlar ile (nehyettiklerini; yapmayın dediklerini yaparak) nankörlükte bulunursanız, o nimetlerin değerini bilmemiş olursunuz. Verdiğim nimetlere karşı nankörlük edip şükrünü yerine getirmeyenler hakkında azâbım pek şiddetlidir.

Evet.. Bir nimetin kadrini bilip şükretmek, o nimetin artmasına sebep olur. O nimetin kadrini bilmeyip nankörce hareket edenler bilâhare o nimetten de mahrum kalırlar.

İşte Cenâb-ı Hak, bu husustaki vaad ve tehdidini kullarına bildiriyor ki, uyansınlar, hareketlerini tanzim etsinler; itikatlarını, amel ve ahlaklarını düzeltsinler. Böyle bir hareket ise sırf kulların menfaatleri icabıdır. Yoksa Cenâb-ı Hak, kullarının şükretmesine ve ibâdetlerine -hâşâ- muhtaç değildir.”


"Ekmeğe Hürmet Ediniz..."

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) hadîs-i şerîflerinde şöyle buyurmuştur:

“Ekmeğe hürmet ediniz. Zîrâ Allâhü Teâlâ onu rızıkların en şereflisi kılmıştır. Kim ekmeğe hürmet ederse Allâhü Teâlâ da ona ikramda bulunur.”

“Ekmeğe hürmet ediniz. Muhakkak o, yerin ve göğün (yağmur ve toprağın) bereketindendir. Sofradan düşen kırıntıyı kim yerse günâhları mağfiret olunur.” (Feyzu’l-Kadîr)

İsimlerimiz: Erkek: Yavuz, Kız: Nâdire




Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Peygamberimizin (S.A.V.) Maiyyetindekiler: Talha Bin Ubeydullah (R.A.)
« Yanıtla #1507 : 27 Ocak 2015, 12:16:24 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

( قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَنْ اَحْيَا سُنَّةً مِنْ سُنَّتِي فَعَمِلَ بِهَا النَّاسُ كَانَ لَهُ مِثْلُ اَجْرِ مَنْ عَمِلَ بِهَا لَا يَنْقُصُ مِنْ اُجُورِهِمْ شَيْئًا. (هـ 

“Bir kimse sünnetlerimden birini ihyâ etse ve insanlar da onunla amel etseler, onların sevâbından hiçbir şey eksilmeden, o sevâbın bir misli kendisine de verilir.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i İbn-i Mâce)



23
Ocak Cuma 2015

Hicrî: 2 Rebîulâhir 1436 - Rûmî: 10 Kânûn-ı Sânî 1430

Sinan Paşa'nın Şehâdeti (1517) • İttihatçıların Bâbıâlî Baskını (1913)


Peygamberimizin (S.A.V.) Maiyyetindekiler: Talha Bin Ubeydullah (R.A.)

Hazret-i Talha (r.a.), Sahâbe-i Kirâm’dan ve Aşere-i Mübeşşere; Cennet’le müjdelenen on kişiden biridir. On bir yaşında iken Hz. Ebûbekr-i Sıddîk’ın delâletiyle ilk Müslümanların seksenincisi oldu. Kureyş’in Teym aşîretindendir. Onu erkek, dördü kız olmak üzere on dört evlâdı vardı. Peygamber Efendimizden (s.a.v.) 38 hadîs-i şerîf rivâyet etmiştir.

Mekke-i Mükerreme’den Medîne-i Münevvere’ye hicret eden ilk muhâcirlerdendir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) kendisini Ebû Eyyûb Ensârî ile kardeş etmişdi. Resûlü Ekrem (s.a.v.) hazretlerine hizmetleri pek büyüktür. Peygamberimiz ile Bedir’den başka bütün muhârebelerde bulundu. Bedir Muhârebesi esnâsında Şam’da vazîfeli olarak bulunduğundan Bedir Ashabından sayıldı.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) işlerin çoğunda Hz. Talha ile müşâvere eder idi. Uhud gazâsında Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.) doğru gelen bir kılıcı kolu ile karşıladığı için kolu çolak kalmıştı. O gün yirmi dört yerinden yaralanmıştır. Kendisine Peygamber Efendimiz (s.a.v.) tarafından “Talhatü’l-hayr, Talhatü’l-cûd” lâkapları verilmiştir.

Peygamberimiz (s.a.v.) Uhud kayalığındaki bir kayanın üzerine çıkmak için ayağa kalkmak istedi ise de, yaralarından dolayı dermansız kaldığı ve sırtında da iki kat zırh gömleği bulunduğu için kalkamadı. Ancak Hazret-i Talha’nın sırtında kayanın üstüne çıkıp oturdu. Peygamberimiz (s.a.v.): “Talha cenneti hak etti!” ve “Siz yeryüzünde yürüyen şehidi görmek isterseniz Talha’ya bakınız” buyurmuşlardır.

Alkame hazretleri diyor ki: “Ben Hazret-i Ebûbekir’den işittim; Peygamberimiz “Talha ve Zübeyr Cennette benim komşularımdır.” buyurmuşlardır.

Hicrî 36 târihinde altmış dört yaşında Cemel Vak’ası’nda şehit düşmüştür. Basra’da bulunan mübârek kabri bir ziyaretgâhtır.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Hazreti Aliyyü’l-Murtezâ’dan (K.V.) Hikmetler | İsimlerimiz
« Yanıtla #1508 : 27 Ocak 2015, 12:20:00 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: اِنَّ الْفَاقَةَ لِاَصْحَابِى سَعَادَةٌ ، وَاِنَّ الْغِنَى لِلْمُؤْمِنِ فِى آخِرِ الزَّمَانِ سَعَادَةٌ. (كنز

“Ashâbım için fakirlik saâdettir. Âhir zamandaki müminler için ise zenginlik saâdettir.”
(Hadîs-i Şerîf, Kenzü’l-Ummâl)



24
Ocak Cumartesi 2015

Hicrî: 3 Rebîulâhir 1436 - Rûmî: 11 Kânûn-ı Sânî 1430

Hz. Ali (K.V.), Kûfe Camii'nde Şehid Edildi (661) • Haliç'in Donması (1621)


Hazreti Aliyyü’l-Murtezâ’dan (K.V.) Hikmetler

Kişinin edeb sâhibi olması altın sâhibi olmasından hayırlıdır.

Edeb insanın süsüdür. Ailesine faydalı olmak isteyen, onlara edeb öğretsin.

Her sabah işine erken başlayan bahtiyar olur.

Ana babaya iyilik etmek sâlih amellerin en üstünlerindendir.

Ömrün bereketi güzel ameller işlemekledir. Malın bereketi ise zekâtını vermekledir.

Ettiğin iyilik ve ihsânı başa kakarak zâyi etme.

Eğer başına gelen sıkıntılara sabretmekteysen kendini zafer ile müjdele. Sabreden muradına muhakkak erer.

Nefsine uyma, âsûde (râhat) yaşarsın.

Karnı, kişinin düşmanıdır.

Dünyayı verip karşılığında âhireti alan kazançlı olur.

Dînini verip karşılığında dünyayı alan ancak hüsrân (ziyân) kazanır.

Kişinin Allah korkusundan ağlaması gözlerinin nûrunu artırır.

Cumartesi ve Perşembe sabahları bereketin en bol olduğu zamanlardır.

İnsan en çok dili sebebiyle belâya uğrar.

Gençliğinizde kaçırmış olduğunuz güzel amelleri ihtiyarlığınızda olsun kazanmaya çalışınız.

Bir sofrada yiyenlerin çok olması yemeğin bereketine sebeptir.

İlme çalışalım ve onu öğretmek için bir karşılık istemeyelim.

İnsanın edebi ve terbiyesi tamam olmadıkça ve terbiye ile asâleti birleşmedikçe haseb (kadir ve kıymet) ve neseb sâhibi sayılamaz.

Cenâb-ı Hakk’ın rızâsı yolunda olan her muhabbet ve kardeşlik saf ve hâlistir. Günah ve kötülük için yapılan sevgi ve arkadaşlık ise saf olmaz.

İsimlerimiz: Erkek: Bilâl, Kız: Belkıs



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Talha Bin Ubeydullah’ın Cömertliği | NÜKTE: Muhallebi rüyâsı
« Yanıtla #1509 : 27 Ocak 2015, 12:23:37 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: اِنَّ الصَّدَقَةَ لَتُطْفِئُ عَلَى اَهْلِهَا حَرَّ الْقُبُورِ ، وَاِنَّمَا يَسْتَظِلُّ الْمُؤْمِنُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فِى ظِلِّ صَدَقَتِهِ. (هب

“Muhakkak sadaka, sâhibinin kabir harâretini söndürür. Ve şüphesiz ki mümin kıyamet gününde sadakasının gölgesinde gölgelenecektir.”
(Hadîs-i Şerîf, Beyhakî, Şuabü’l-Îmân)



25
Ocak Pazar 2015

Hicrî: 4 Rebîulâhir 1436 - Rûmî: 12 Kânûn-ı Sânî 1430

Sırpsındığı Zaferi (1364)


Talha Bin Ubeydullah’ın Cömertliği

Hazret-i Talha (r.a.), Sahâbe-i Kirâm’dan ve Aşere-i Mübeşşere (Cennet’le müjdelenen on kişi)den biridir. Çok cömert olduğundan günde yüzlerce dînâr sadaka verir, vermeyince gözüne uyku girmezdi. Bedir muhârebesinde on esirin parasını vererek âzâd ettirdi, Benî Ceşm kabîlesinden çok kimselerin borçlarını ödemiştir.

Peygamberimiz aleyhisselam, Zû-Kared’de Beysân’da bir kuyuya uğramış ve adını sormuştu.

“Yâ ResûlAllah! Onun adı Beysân’dır ve o çok tuzlu ve acıdır!” denildi.

Peygamberimiz aleyhisselam: “Hayır! Onun adı Na’mân’dır ve suyu da tatlıdır!” buyurdu.

Peygamberimiz (s.a.v.) onun adını değiştirince, Hazret-i Allah tadını da değiştirdi, acılığını giderdi.

Talha bin Ubeydullah (r. anh), bu kuyuyu satın alarak vakfetti. Aynı zamanda, bir deve boğazlayarak halka ziyâfet verdi. Bunun üzerine, Peygamberimiz (s.a.v.):

“Ey Talha! Sen ‘Talhatü’l-Feyyâz’sın!” buyurdu. Bundan sonra, o, Talhatü’l-Feyyâz diye anıldı. (Feyyâz: Çok cömert ve hayrı çok işleyen demektir.)

Talha bin Ubeydullah (r. anh) buyurdular ki:

İnsanın alçağı, arkasından kötülediği kimseyi yüzüne karşı methedendir.

Sadık arkadaş sana nefsinden hayırlıdır. Çünkü nefis fenalık emreder, sâdık arkadaş iyiliğe delâlet eder.

Hayâsız bir ömürde hayır yoktur.


NÜKTE: Muhallebi rüyâsı

İki kişi konuşuyordu:

– Efendi! Bu gece rüyamda muhallebi gördüm.

– Yirmi para verirsen rüyanı tabir ederim.

– Yirmi param olsaydı muhallebiyi rüyamda görür müydüm!




Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
İlim Öğretmenin Edeb ve Şartları | Kıt'a
« Yanıtla #1510 : 27 Ocak 2015, 12:30:41 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: اِنَّ الصَّدَقَةَ لَتُطْفِئُ عَلَى اَهْلِهَا حَرَّ الْقُبُورِ ، وَاِنَّمَا يَسْتَظِلُّ الْمُؤْمِنُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فِى ظِلِّ صَدَقَتِهِ. (هب

“İlim öğretiniz, fakat sert davranmayınız. Muhakkak yumuşak huylu muallim (hoca) sert davranandan daha hayırlıdır.”
(Hadîs-i Şerîf, Beyhakî, Şuabü’l-Îmân)



26
Ocak Pazartesi 2015

Hicrî: 5 Rebîulâhir 1436 - Rûmî: 13 Kânûn-ı Sânî 1430

Büyük Tarihçi ve Muhaddis İbni Asâkir (R.H.)'in Vefatı (1176) • Karlofça Antlaşması (1699) • Televizyonun Îcâdı (1926)


İlim Öğretmenin Edeb ve Şartları

Talebeye ilim öğretmenin bazı edeb ve şartları:

• Hoca çok gayretli ve çok şefkatli olmalı,

• Lüzumlu olan her şeyi öğretmeli,

• Geçmiş âlimlere karşı vefâlı olmalı,

• Zaman zaman latife yapmalı,

• Talebeleri arasında ayrım yapmamalı,

• Talebelere çok değer vermeli,

• Tatbikat yaptırmalı,

• Emir vermekten hoşlanmamalı,

• Ehl-i sünnet akîdesine düşman olanlarla mücadele etmeli,

• Hizmet etmelerini talebelerine şart koşmalı,

• Mâneviyatsız ilmi kâfî görmemeli,

• Canlı kitaplar yetiştirmeli,

• Muvaffakiyeti şahsına mal etmemeli,

• Öğrenemeyene acele etmeden, sabırla öğretmeli,

• Akıllı olmayanı güzel yolla irşâd ve ıslâh etmeli,

• Tekrar tekrar soranı azarlamamalı,

• Talebeyi zararlı ilimden korumalı,

• Faydalı ilmi, Allâhü Teâlâ’nın rızasından başka bir gâye için öğrenmekten onları sakındırmalıdır.


Kıt'a:

Me’zûn olursan okut ulûmu

Neşr eyle halka nef-i umûmu

Âmil olursan kâmil olursun

Hikmetleri hep sen de bulursun.

(Menbaından icâzetle aldığın ilmi insanlara öğret. İlminle amel edersen kâmil ve hikmet sahibi olursun.)




Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: اَلصَّبْرُ مِفْتَاحُ الْفَرَجِ ، وَالزُّهْدُ غِنَاءُ الْاَبَدِ. (فر

“Sabır, sıkıntıdan kurtulmanın, ferahlığa kavuşmanın anahtarıdır. Zühd (dünyaya rağbet etmemek) ebedî zenginliktir.”
(Hadîs-i Şerîf, Deylemî, Müsnedü’l-Firdevs)



27
Ocak Salı 2015

Hicrî: 6 Rebîulâhir 1436 - Rûmî: 14 Kânûn-ı Sânî 1430

Osmanlı Devleti'nin Kuruluşu (1299) • Üçüncü Mehmed Han'ın Tahta Çıkışı (1595) • Şâir Nef'î'nin Vefatı (1635)


Hazret-i Ebûbekir İle Talha Bin Ubeydullah’a Yapılan İşkence

Hazret-i Ebûbekir ile Talha bin Ubeydullah’a (r.a.) İslâm dininden döndürmek ve namaz kılmalarına mâni olmak için işkence yapmışlardı.

Kureyş’in arslanı diye meşhur olan Talha bin Ubeydullah’ın (r.a.) ağabeyi Osman bin Ubeydullah ile Nevfel bin Huveylid el-Adevî ikisi birlikte, Hazret-i Ebûbekir ve Talha bin Ubeydullah’ı ikisini bir ipe bağlarlardı. Bundan dolayı Hazret-i Ebûbekir ile Talha bin Ubeydullah’a “karîneyn” denilmiştir.

Hazreti Ebûbekir ile Talha bin Ubeydullah (r.a.), kendilerine yapılan bu işkenceye rağmen dinlerinden dönmediler. Hazret-i Ebûbekir’in mensup olduğu Teymoğulları, bunlara işkence yapıldığını gördükleri hâlde pek aldırış etmezler, onları pek korumazlardı. Osman bin Ubeydullah, her ikisinin bağlarından kurtulmuş oldukları hâlde namaz kıldıklarını görüp korkuya düşünce, onlara bu işkenceyi yapmaktan vazgeçti.


Müminin Firaseti

Abdülkâdir Geylânî Hazretlerinin oğlu Mûsâ rivâyet etti: Babam şöyle anlattı:

Çölde yolculuk yapıyordum. Günlerce su bulamadım. Susuzluktan tâkatsiz kaldığım esnâda bir bulut gördüm. İçinden çiğe benzeyen bir şey yağdı. Ben de onunla susuzluğumu giderdim. Sonra bütün ufku kaplayan bir nur gördüm. İçinden bir sûret çıkıp bana:

“Ey Abdülkâdir! Ben senin Rabbi’nim. Haram olan şeyleri sana helal kıldım.” dedi. Bunları duyunca hemen “Eûzü billâhi mine’ş-şeytâni’r-racîm. Defol ey mel’ûn şeytan.” dedim. Birden o nur zulmet, o sûret de duman oldu ve bana:

“Benden, Rabbi’nin hikmeti ve ilmin ile kurtuldun. Ben bu şekilde yetmiş kişiyi dalâlete düşürdüm, doğru yoldan saptırdım.” deyince “Bu, Rabbi’min fazlı ve ihsanıdır. Hamd onadır.” dedim. Bana:

“Onun şeytan olduğunu nasıl anladın?” diye sordular.

“Haram olan şeyleri sana helal kıldım demesinden anladım.” dedim. (et-Tabakâtü’l-Kübrâ, İmam Şa‘rânî)



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Namazdan Sonra Tesbihin Fazileti | İsimlerimiz
« Yanıtla #1512 : 02 Şubat 2015, 10:41:55 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

  قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَنْ سَبَّحَ اللهَ فِي دُبُرِ كُلِّ صَلَاةٍ ثَلَاثًا وَثَلَاثِينَ وَحَمِدَ اللهَ ثَلَاثًا وَثَلَاثِينَ وَكَبَّرَ اللهَ ثَلَاثًا وَثَلَاثِينَ فَتْلِكَ تِسْعَةٌ وَتِسْعُونَ وَقَالَ تَمَامَ الْمِائَةِ لَا اِلٰهَ اِلَّا اللهُ وَحْدَهُ لَا 
(شَرِيكَ لَهُ لَهُ الْمُلْكُ وَلَهُ الْحَمْدُ وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ غُفِرَتْ خَطَايَاهُ وَاِنْ كَانَتْ مِثْلَ زَبَدِ الْبَحْرِ. (م


“Kim (beş vakit) namazdan sonra otuz üç kere ‘Sübhânellâh’, otuz üç kere ‘Elhamdülillâh’, otuz üç kere de ‘Allâhü Ekber’ derse bunlar doksan dokuz olur. Yüze tamamlamak için (bir kere) ‘Lâ ilâhe illallâhüvahdehû lâ şerîke leh, lehü’l-mülkü ve lehü’l-hamdü…’ okursa -deniz köpüğü kadar da olsa- günahları bağışlanır.”
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Müslim)



28
Ocak Çarşamba 2015

Hicrî: 7 Rebîulâhir 1436 - Rûmî: 15 Kânûn-ı Sânî 1430

Yavuz Sultan Selim Han'ın Mısır'ı Fethi (1517) • Mülkiye Mektebi'nin Açılışı (1854)


Namazdan Sonra Tesbihin Fazileti

Hz. Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:

Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.) (muhâcirlerin) fakirleri gelip:
"(Yâ Rasûlallâh) mal ve mülk sâhipleri en yüksek dereceleri ve dâimî nimet(lere ermek fazîlet ve saâdetin)i alıp gittiler.
Hem bizim kıldığımız gibi onlar da namaz kılıyorlar, bizim tuttuğumuz gibi onlar da oruç tutuyorlar.
Hem de onların fazla malları var, onunla haccediyorlar, umre yapıyorlar, cihâd ediyorlar, sadaka veriyorlar.”
dediler.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular ki:
“Size bir şey bildireyim ki siz onu yaptığınız takdirde hem (bu hususta) sizi geçmiş olanlara yetişebilesiniz, hem de sizden sonraya kalanlardan hiçbir kimse size yetişemesin ve içlerinde bulunduğunuz cemâat (topluluk) içinde en hayırlı siz olasınız. Ancak (onlardan size tavsiye ettiğim amelin) aynısını yapan hâriç:
Her farz namazdan sonra otuz üçer kere tesbîh (SübhânAllah), tahmîd (Elhamdülillâh) ve tekbîr (Allâhü Ekber) okursunuz.
buyurmuşlardır.

Fakirler Resûlullâh’ın (s.a.v.) kendilerine öğrettiğini yaptılar. Derken zenginlere de yaptıklarını haber verdiler. Zenginler de tıpkısını yaptılar.

Ashâbın fakirleri, Resûlullâh’a (s.a.v.) gelip bunu haber verdiler ve:
‘Bizim bu kardeşlerimiz bizim yaptığımızı yapıp söylüyorlar’ dediler.

Bunun üzerine Resûlullâh (s.a.v.):
“Bu dediğiniz Allâhü Teâlâ’nın bir fazlı ve ihsanıdır ki, dilediğine verir. Ey fakirler cemâati:
Müslümanların fakirlerinin zenginlerinden âhiret günü ile yarım gün, yâni beş yüz yıl evvel cennete girmeleri sizi sevindirmez mi?”
buyurdular.

İsimlerimiz: Erkek: İsmâîl, Kız: Merve


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ezan Lafızlarının Manaları
« Yanıtla #1513 : 02 Şubat 2015, 15:42:30 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

( قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: اِذَا اُذِّنَ فِى قَرْيَةٍ اَمَّنَهَا اللهُ مِنْ عَذَابِهِ ذَلِكَ الْيَوْمَ. (طب

“Bir yerde ezan okunduğu zaman, o gün Allâhü Teâlâ orada bulunanları azâbından korur.”
(Hadîs-i Şerîf, Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr)



29
Ocak Perşembe 2015

Hicrî: 8 Rebîulâhir 1436 - Rûmî: 16 Kânûn-ı Sânî 1430

Türkçe Ezanın İlk Defa Fatih Câmii'nde Okutturuluması (1932)


Ezan Lafızlarının Mânâları

İmâm-ı Rabbânî Hazretleri buyurdular:

“Bilinmelidir ki ezân lafızları yedidir.

1 - Allâhü Ekber:

Allâhü Teâlâ, ibâdet edicilerin ibadetine muhtaç olmaktan pek yücedir, aslâ muhtaç değildir. Bu mübârek lafızların dört defa tekrar edilmesi bu mühim mânânın te’kîdi içindir.

2- Eşhedü en lâ ilâhe illallâh:

Ben şehâdet ederim ki Allâhü Teâlâ hem ibâdete ihtiyacı olmaktan yüce ve müstağnidir, hem ibâdet edilmeye lâyık ve müstehak olan da ancak o sübhânehûdür.

3- Eşhedü enne Muhammeden Resûlullâh:

Ben şehâdet ederim ki Peygamberimiz Muhammed Mustafâ sallallâhü aleyhi ve sellem, Allah sübhânehûnün resûlüdür ve Allâhü Teâlâ’ya ibâdet yolunu ondan getirip teblîğ eyleyicidir. Cenâb-ı Hak Tekaddes ve Teâlâ hazretlerine layıkı ile ibadet, ancak onun -sallallâhü aleyhi ve alâ âlihi’s-salevâtü ve’t-tahiyyetü- getirip teblîğ buyurduklarıyla yapılabilir.

4-5 - Hayye ale’s-salâh, Hayye ale’l-felâh;

Bu iki kelime, kılanı felâha götürecek namazı edâ etmeye dâvet eder.

6- Allâhü Ekber:

Allâhü Teâlâ’ya kimse lâyıkı ile ibâdet edemez.

7- Lâ ilâhe illallâh:

Hiç kimseden Cenâb-ı Tekaddes ve Teâlâ’ya lâyıkı ile ibâdet sâdır olmaz ise de şüphesiz ibâdet edilmeye yegâne lâyık ve müstehak olan ancak odur.

İşte namazın ne muazzam ve yüce bir ibâdet olduğunu, vaktinin girmesinin böyle muazzam kelimelerle ilân olunmasından idrâk etmek lâzımdır.

İşte ucuzluk ve bolluk bahardan (namazın fazîleti ezandan) belli olur.

Allâh’ım, bizi Peygamberlerin Efendisi aleyhi ve alâ cemîi’l-Enbiyâi etemmü’s-salavât ve ekmelüttahıyyât hürmetine felâha eren hakîki namaz kılanlardan eyle…”

(Mektûbât-ı İmâm-ı Rabbânî, (ks.) 1/m. 303)



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Bazı Dînî Tabirler | Erbaîn, Zenherir ve Hamsîn
« Yanıtla #1514 : 02 Şubat 2015, 15:45:01 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: اَلنَّائِمُ الطَّاهِرُ كَالصَّائِمِ الْقَائِمِ. (الجامع الصغير

“Abdestli olarak uyuyan, gündüzleri oruçlu, geceleri de ibâdetle geçiren gibidir.”
(Hadîs-i Şerîf, Süyûtî, el-Câmiu’s-Sağîr)



30
Ocak Cuma 2015

Hicrî: 9 Rebîulâhir 1436 - Rûmî: 17 Kânûn-ı Sânî 1430

Hitler'in İktidâra Gelmesi (1935)


Bazı Dînî Tabirler

Tahâret: Lügatte, nezâfet, temizlik demektir. Dînen tahâret, necâset denilen mâddeten pis şeylerin veya hades denilen dînî bir mânînin giderilmesinden ibarettir.

Tahâretler, tahâret-i suğrâ ve tahâret-i kübrâ, yani küçük temizlik, büyük temizlik diye ikiye ayrılır.

Tahâret-i suğrâ: Abdestsizlik denilen hâli gidermek sûretiyle olan temizliktir. Abdest almak gibi.

Tahâret-i kübrâ: Cünüplük, hayız ve nifâs denilen hâllerden çıkmak için ağza, burna su alıp bütün vücûdu yıkamak sûretiyle yapılan temizliktir ki, buna gusül veya boy abdesti denir.

Hades: Bazı ibâdetlerin yapılmasına mâni olan ve hükmî necâset sayılan bir hâldir. Hades-i asgar, hades-i ekber kısımlarına ayrılır.

Hades-i asgar: Tahâret-i suğrâ ile meselâ yalnız abdest ile giderilen tahâretsizlik hâlidir. Bevl etmek ve ağız, burun gibi bir azadan kan gelmek sebebiyle vücûda gelen hades gibi.

Hades-i ekber: Tahâret-i kübrâ ile yani ağzı, burnu ve bütün bedeni yıkamakla giderilen tahâretsizlik hâlidir. Bu da cünüplükten ve hayız denilen ârızalardan ileri gelir.


Erbaîn, Zenherir ve Hamsîn

Kış mevsiminin soğukları, 40 ve 50 günlük iki devreye ayrılır. Kışın en soğuk zamanı sayılan 21 Aralık - 30 Ocak arasındaki 40 güne Erbaîn denir. Erbaîn 30 Ocak’ta sona erer ve Hamsîn başlar. Bundan sonraki elli güne hamsîn denilir. Bu elli günün 21 Mart’ta bitmesiyle kış sona ermiş olur.

Eski İstanbullular erbaîne ehemmiyet verirlerdi. Şiddetli soğuk hüküm sürdüğü bu günler ihtiyarlarla zayıflar için pek tesirli ve hatta tehlikeli olduğundan onlar erbaîn esnasında bazı yiyecek ve içeceklerden bir nevi perhiz ederler. Erbaîn sona erince ziyâfetler tertip ederek birbirlerini ziyâret ederlerdi.

Bu mevsimde esen şiddetli rüzgâra da Erbaîn fırtınası veya Zemherîr denilir.