Gönderen Konu: "Duvardan Dökülen İnciler" Takvim Yaprakları  (Okunma sayısı 1015061 defa)

0 Üye ve 3 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Sıla-i Rahim
« Yanıtla #1560 : 17 Mart 2015, 10:26:06 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: لَيْسَ الْوَاصِلُ بِالْمُكَافِئِ وَلَكِنَّ الْوَاصِلَ اّلَّذِي إِذَا انْقَطَعَتْ رَحِمُهُ وَصَلَهَا. (ت

“Ziyârete gelene, iyilik ve ihsanda bulunana aynı şekilde iyilik ve ihsan eden hakîkî sıla-ı rahim yapan değildir.
Esas sıla-i rahim yapan, karşı taraf alâkasını kestiği hâlde onu ziyâret eden ve ihsanda bulunandır.”

(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)



17
Mart Salı 2015

Ayın Safhaları


Hicrî: 26 Cemâziyelevvel 1436 - Rûmî: 04 Mart 1431

Erdel'in Fethi (1442)


Sıla-i Rahim

Bir adam Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.) geldi ve:

“Benim akrabalarım var. Ben onları ziyaret ediyorum, fakat onlar beni ziyaret etmiyorlar. Ben onları affediyorum fakat onlar bana zulmediyorlar. Ben onlara iyilik ediyor, ihsanda bulunuyorum fakat onlar bana kötülük ediyorlar. Ben de onlara yaptıkları gibi muamele edeyim mi?” diye sordu. Peygamber Efendimiz (s.a.v.):

“Hayır. Sen öyle yapma. Yoksa hepiniz (kötü ahlâkta) müşterek; aynı olursunuz. Sen fazilet sahibi ol ve onları ziyaret et. Böyle yaptığın müddetçe onlara karşı sana Allâhü Teâlâ’nın yardımı devamlı olacaktır.”

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:

“Allâhü Teâlâ’dan korkunuz ve sıla-i rahimde bulununuz. Zira o sizin için dünyada daha kalıcı, âhirette de daha hayırlıdır.”

“Selam vererek de olsa sıla-i rahim yapınız, akrabalarınızı ziyaret ediniz.”

“Üç şey cennetliklerin ahlâkındandır, ancak kerîm olan kimselerde bulunur:

Kötülük yapana karşı iyilikte bulunmak,

Zulmedeni affetmek,

Mahrum edene bolca vermek.”


Tâbiînden Dahhâk bin Müzâhim (r.a.): “Allâhü Teâlâ dilediğini mahveder ve (dilediğini) sabit kılar.” meâlindeki (Ra’d sûresi, 39.) âyetinin tefsirinde şöyle demiştir:

Üç günlük ömrü kalan bir kimse sıla-i rahimde bulunursa Allâhü Teâlâ o kimsenin ömrünü otuz sene ziyadeleştirir. Otuz sene ömrü kalan bir kimse de sıla-i rahmi terk ederse Allâhü Teâlâ onun ömrünü üç güne indirir.”

Bazı âlimler ömrün artmasını şöyle açıklamışlardır: “Sıla-i rahim sevabı, öldükten sonra da onun defterine yazılır. Böylece ömrü uzamış gibi olur.”




Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Çanakkale’de Denizaltılar Savaşı
« Yanıtla #1561 : 18 Mart 2015, 10:57:04 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: إِذَا خُفِيَتِ الْخَطِيئَةُ لَمْ تَضُرَّ إِلَّا صَاحِبَهَا وَإِذَا ظَهَرَتْ فَلَمْ تُغَيَّرْ ضَرَّتِ الْعَامَّةَ. (طب

“Günahlar gizli yapıldığı zaman sadece yapana zarar verir. Açıktan işlenip de mâni olunmadığı zaman herkese zarar verir.”
(Hadîs-i Şerîf, Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr)



18
Mart Çarşamba 2015

Ayın Safhaları


Hicrî: 27 Cemâziyelevvel 1436 - Rûmî: 05 Mart 1431

Çanakkale Deniz Zaferi (1915)


Çanakkale’de Denizaltılar Savaşı

Gelibolu Yarımadası’nda kara savaşları devam ederken 5. Ordu’nun bütün ihtiyaçları İstanbul’dan temin ediliyordu. Kara ve demiryolu nakliyatı zor olduğu ve uzun zaman aldığı için cepheye deniz yoluyla ulaşılıyordu. Deniz sevkiyatının durdurulması 5. Ordu’nun cephanesiz, askersiz ve yiyeceksiz kalması demekti.

18 Mart 1915’te denizde aldıkları büyük mağlubiyetten sonra kara savaşlarında da istedikleri neticeyi alamayan İtilaf Devletleri denizaltılarını devreye almaya karar vermişlerdi. Denizaltılarının Boğaz’ı geçerek Marmara Denizi’nde nakliyata mâni olmak ve İstanbul’u tehdit etmek en mühim hedefleriydi.

Çanakkale Savaşları sırasında deniz üstünden ve karadan Çanakkale’yi geçemeyen düşman, ancak denizaltıları ile Boğaz’dan girip çıktı. Fakat Beşinci Ordu’nun İstanbul ile olan irtibatını kesemediler.

Düşman bu harekât sırasında 8 harp gemisi, 2 zırhlı kruvazör, 2 gambot, 1 muhrip, 1 mayın gemisi, 1 karakol gemisi, 1 nakliye gemisi ve 31 ticaret gemimizi batırdı. Bunun yanında 200’den fazla yelkenli ve mavnayı tahrip veya imha ettiler.

Buna karşılık İtilaf Devletleri’nin de kayıpları ağırdı. Harekât sırasında; 5 İngiliz ve 3 Fransız denizaltısı ile 1 Avustralya denizaltısı yani 9 denizaltı batırıldı ve Turquoise adlı Fransız denizaltısı esir alındı.

Çanakkale Savaşı öncesinde Harb-i Umumi’de Türk donanması maddeten ağır kayıplar vermişti. Fakat Türk bahriyelileri bu harp senelerinde manen ve harp tecrübesi itibariyle çok yükseldiler. İtilaf devletleri donanmaları maddi üstünlüklerine rağmen muvaffak olamadılar.

İtilaf devletlerinin muvaffakiyetsizliklerinin en büyük sebebi Türk bahriyelilerinin fedakârca çalışmalarıdır. Onlar Barbaros, Turgut, Salih Reis ve emsali deniz kahramanlarımızın torunları olduklarını ispat ettiler.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
İnsan Rabb’ini Bilmek İçin Yaratıldı | İsimlerimiz
« Yanıtla #1562 : 20 Mart 2015, 10:20:08 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: لَا يَجْتَمِعُ الْإِيمَانُ وَالْكُفْرُ فِي قَلْبِ امْرِئٍ وَلَا يَجْتَمِعُ الصِّدْقُ وَالْكَذِبُ جَمِيعًا وَلَا تَجْتَمِعُ الْخِيَانَةُ وَالْأَمَانَةُ جَمِيعًا. (حم

“Bir kimsenin kalbinde iman ve küfür bir arada bulunmaz, doğru ve yalan da bir arada bulunmaz, (emânete) hıyânet ve emânet(e riâyet) de bir arada bulunmaz."
(Hadîs-i Şerîf, Müsned-i Ahmed)



19
Mart Perşembe 2015

Ayın Safhaları


Hicrî: 28 Cemâziyelevvel 1436 - Rûmî: 06 Mart 1431

Meclis-i Mebusan'ın Açılması ve Kanun-ı Esâsî'nin İlanı (1877)


İnsan Rabb’ini Bilmek İçin Yaratıldı

Allâhü Teâlâ, Tîn sûresi, 4. Âyet-i kerîmesinde -meâlen- “Biz insanı en güzel bir sûrette (ahsen-i takvîm üzere) yarattık.” buyurdu.

İnsan gerek fizikî ve cismanî bakımdan, gerek ahlâk ve maneviyat itibariyle ruhanî bakımdan en güzel bir kıvama erebilecek, en güzel bir sûrette yaratılmıştır.

İnsanın güzelliği Hâlık’ını, yaratıcısını ve onun en güzel olan kemal sıfatlarını tanıyıp onun ahlâkı ile ahlâklanmasındadır. İnsan ilk doğuşunda bu kıvamda değildir. Ancak bu kemale, bu güzelliğe erebilmek kabiliyeti ile yaratılmıştır.

İnsan akıl, fikir, konuşma, çalışıp kazanma ve olgunlaşmaya muktedir olmak gibi birçok şerefli vasıf ile diğer hayvanlardan ayrılan ve onlardan üstün bir varlıktır. Cenâb-ı Hak melekleri akıl ve ruh ile yaratmış, hayvanları şehvetle beraber akıldan nasipsiz olarak yaratmıştır. İnsanları ise akıl cihetinden meleklere; şehvet ve tabîat bakımından hayvanlara benzer olarak yaratmıştır.

İnsanlardan nefsi ile mücadele ederek aklını şehvetine gâlib getiren ve Allâh’ın birliğini itiraf edip rızâsını kazanmaya çalışan kimse bu gayreti sebebiyle meleklerden üstün olur. Eğer şehveti aklına galib gelip Allâh’ın rızasından uzak düşerse:

“Celâlim hakkı için cinler ve insanlardan birçoğunu cehennem için yarattık. Onların öyle kalbleri vardır ki onlarla anlamazlar ve öyle gözleri vardır ki onlarla görmezler ve öyle kulakları vardır ki onlarla işitmezler. İşte bunlar hayvanlar gibi hatta daha şaşkındırlar. İşte bunlar hep o gâfillerdir.” meâlindeki (A’raf sûresi, 179.) âyet-i kerîmesinde buyrulduğu üzere hayvanlardan daha zelil ve rezil sayılırlar.

Hâlbuki Allâhü Teâlâ, dünya ve ahireti insanlar için insanları da kendisini bilmeleri için yaratmıştır.


İsimlerimiz: Erkek: İbrahim, Kız: Kübra



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(أَبُو بَرْزَةَ قَالَ قُلْتُ يَا نَبِيَّ اللهِ عَلِّمْنِي شَيْئًا أَنْتَفِعُ بِهِ قَالَ اِعْزِلْ اَلْأَذَى عَنْ طَرِيقِ الْمُسْلِمِينَ. (م

“Ebû Berze (r.a.) dedi ki: ‘Yâ Resûlallâh! Bana faydalanacağım bir şey öğretiniz.’ dedim.
‘Müslümanların yolundan onlara eziyet veren şeyi kaldır.’ buyurdular.”
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Müslim)



20
Mart Cuma 2015

Ayın Safhaları


Hicrî: 29 Cemâziyelevvel 1436 - Rûmî: 07 Mart 1431

Yeryüzü’nün Âdemoğlu’na Hitabı

Yeryüzü günde beş defa şöyle seslenir:

1- Ey Âdemoğlu! Sen üzerimde yürüyorsun fakat dönüp bana geleceksin.

2- Ey Âdemoğlu! Sen üzerimde çeşit çeşit şeyler yiyorsun. Fakat içimde seni kurtlar yiyecek.

3- Ey Âdemoğlu! Sen üzerimde gülüp duruyorsun. Fakat içimde ağlayacaksın.

4- Ey Âdemoğlu! Üzerimde sevinip duruyorsun. Fakat içimde üzüleceksin.

5- Ey Âdemoğlu! Üzerimde günah işliyorsun. Fakat içimde azab edileceksin. (Tenbîhü’l-Gâfilîn)


Tam Güneş Tutulması

Bugün (20 Mart Cuma) “Tam Güneş Tutulması” meydana gelecektir.

Kuzey Afrika,  Atlantik Okyanusu’nun kuzeyi ile Faeroe ve Svalbard Adalarından görülebilecektir. Tutulma Türkiye, Almanya ve Avusturya’dan görülemeyecektir.

Tutulmanın büyüklüğü : 1.045

Başlangıcı : 20 Mart 2015 saat: 09.40 (Türkiye Saati)

Tutulmanın ortası : 20 Mart 2015 saat: 11.45 (T. Saati)

Tutulmanın sonu : 20 Mart 2015 saat: 13.50 (T. Saati)


Cemâziyelâhir Ayı İctima’ı ve Başlangıcı

Hicrî Kamerî 1436 yılı Cemâziyelâhir ayı ictima‘ı (20 Mart Cuma)  günü Türkiye saati ile 11.36’dadır.

Ru’yet, ise (21 Mart Cumartesi) Türkiye saati ile 01.11’dedir.

Hilâl’in görüldüğü yerler: Büyük Okyanus’un orta ve kuzeyi, ABD, Alaska, Kanada’nın Güney ve Batı kısımları, Meksika, Hawaii, Clipperton Adası.

Hilâl; Türkiye, Almanya, Avusturya, Mısır, Fas, Cezayir, Tunus ve Arap yarımadasından görülemeyecektir.

Hilâl’in görüldüğü günü takip eden 21 Mart Cumartesi günü de Cemâziyelâhir ayının 1’idir.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Görenlere Hayrete Düşüren Işık Hadisesi
« Yanıtla #1564 : 23 Mart 2015, 10:53:34 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: إِذَا نَظَرَ أَحَدُكُمْ إِلَى مَنْ فُضِّلَ عَلَيْهِ فِي الْمَالِ وَالْخَلْقِ فَلْيَنْظُرْ إِلَى مَنْ هُوَ أَسْفَلَ مِنْهُ. (ق

“Sizden biriniz mal ve yaratılış husûsunda kendisinden üstün olan kimselere baktığı zaman (üzülmesin), hemen hâli kendinden aşağıda olanlara baksın.”
(Hadîs-i Şerîf, Müttefekun aleyh)



21
Mart Cumartesi 2015

Ayın Safhaları


Hicrî: 1 Cemâziyelâhir 1436 - Rûmî: 08 Mart 1431

Görenlere Hayrete Düşüren Işık Hadisesi

Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri “Yeni (Rûmî) yılın ilk gününde doğan Güneş’in ilk ışığı şeyhimin kabrini aydınlatmazsa ben o Güneş’i neyleyim!” diyerek hocası ve şeyhi İsmail Fakirullah Hazretleri için Siirt’in Tillo beldesinde, 1734 yılında bir türbe yaptırmıştır. Bu türbenin hususiyeti, her yıl gece ve gündüzün denk olduğu ekinoks günlerinde yani 21 Mart ve 23 Eylül tarihlerinde, güneşin ilk ışıklarının şeyhinin kabrine düşmesidir.

Dinî ilimler yanında Tıp, Astronomi ve fen ilimlerine de vâkıf olan İbrahim Hakkı Hazretleri hocası ve şeyhi İsmail Fakirullah Hazretleri’nin türbesine astronomi ve optik ilmi ile bir sistem kurmuştur.

Türbenin hemen yanı başına on metre yüksekliğinde içinde mercek olan bir kule; türbe ve kulenin olduğu yerden yaklaşık 3 km uzaklıktaki tepeye de 3x3 metre boyundaki bir kale inşa etmiştir. Bu kaleye İbrahim Hakkı Hazretleri tarafından yaptırıldığı için Kal’atü’l-Üstad denilmiştir. Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri bu kalenin duvarına, iki tuğla büyüklüğünde (25x25 cm) bir pencere açıp burayı da nişangâh yapmıştır.

21 Mart ve 23 Eylül tarihlerinde, şeyhinin bulunduğu sandukanın baş tarafına, aynı istikâmetteki kule ve kaleyle hizalanan güneş ışıkları evvela tepede bulunan kalenin penceresinden geçer. Kuledeki aynadan kırılarak türbenin penceresinden içeri girer ve birkaç dakika boyunca Fakirullah Hazretleri’nin başucunda kalır.

Her yıl muntazam devam eden bu ışık düzeni, 1960’lı yıllarda türbenin restorasyonu sırasında bozulmuştur. Işık hadisesi, bir pencerenin yerinin kaydırılması yüzünden yaklaşık 50 sene gerçekleşmemiştir. Nihayet 23 Eylül 2011’de 7 kişilik bir ilim komisyonu yaptıkları ortak bir çalışmayla yeni bir pencere açarak ve birkaç kez lazer ve teleskopla deneyerek ışık hadisesinin devamına vesile olmuşlardır.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Safların Düzgün Olması Namazın Kemâline Sebeptir
« Yanıtla #1565 : 23 Mart 2015, 10:56:49 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: خَيْرُ صُفُوفِ الرِّجَالِ أَوَّلُهَا وَشَرُّهَا آخِرُهَا. (م

“Erkeklerin saflarının en hayırlısı (sevabı en çok olanı ve faziletlisi) ilk saftır. Sevabı en az olanı da son saftır.”
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Müslim)



22
Mart Pazar 2015

Ayın Safhaları


Hicrî: 2 Cemâziyelâhir 1436 - Rûmî: 09 Mart 1431

Uluğ Bey'in Doğumu (1394)


Safların Düzgün Olması Namazın Kemâline Sebeptir

Cemaatle namaz kılınırken önce erkekler, sonra erkek çocuklar daha sonra kadınlar saf olurlar.

İmam, cemaate bunu emir ve işaret eder. Safta açık yer bırakmamalarını söyler. Bunlar sünnettir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.): “Saflarınızı doğrultup düzeltin ki kalbleriniz de düzelsin ve sıklaşınız ki birbirinize merhamet ve şefkat hâsıl olsun.” buyurmuşlardır.

Berâ bin Âzib (r.a.) anlatıyor:

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) safların arasına girer, bir ucundan diğer ucuna kadar dolaşır, omuzlarımıza ve göğüslerimize elini dokundurarak saflarımızı düzeltir ve şöyle buyururdu:

“Safta ileri geri durarak karışıklık meydana getirmeyiniz. Yoksa kalbleriniz de karmakarışık olur. Şüphesiz ilk saftakilere Allâhü Teâlâ rahmet, melekleri de istiğfar ederler.”

Câbir bin Semüra (r.a.) anlatıyor:

Resûlullâh (s.a.v.) bize “Rablerinin huzurunda meleklerin saf tuttuğu gibi saf tutmaz mısınız?” buyurdular.

Biz, “Melekler Rablerinin huzurunda nasıl saf tutuyorlar?” diye sorduk.

“Önceki safları tamamlar ve saflar arasında hiç boşluk kalmayacak şekilde birbirlerine yakın, bitişik dururlar.” buyurdular.

İmâm-ı Rabbânî Hazretleri şöyle buyurdular:

Bilmiş ol ki, cemaatle namaz kılarken, hiç kimse saftakilerden ileride veya geride olmayıp safların düzgün ve doğru olması lazımdır. Bu hususta gayret sarf etmek lazımdır. Zira Peygamber Efendimiz (s.a.v.) önce safları düzeltir, sonra namaza başlar ve

“Safların düzgün olması namazın kâmil olmasına sebeptir.” buyururlardı.




Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Uhud Harbi (M. 625)
« Yanıtla #1566 : 23 Mart 2015, 11:03:07 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(عَنْ سَعْدِ بْنِ أَبِي وَقَّاصٍ رَضِيَ اللهُ عَنْهُ قَالَ رَأَيْتُ رَسُولَ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَوْمَ أُحُدٍ وَمَعَهُ رَجُلَانِ يُقَاتِلَانِ عَنْهُ عَلَيْهِمَا ثِيَابٌ بِيضٌ كَأَشَدِّ الْقِتَالِ مَا رَأَيْتُهُمَا قَبْلُ وَلَا بَعْدُ. (خ

“Hz. Sa’d bin Ebî Vakkâs (r.a.) dedi ki: Uhud harbinde Resûlullâh’ı (s.a.v.), beyaz elbiseli iki kişi (Cebrâîl ve Mîkâîl) ile beraber gördüm. Onlar Resûlullâh namına Âdemoğullarının en şiddetli savaşları gibi harb ediyorlardı. Ben, bu iki kişiyi Uhud’dan önce de sonra da görmedim.”
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Buhârî)



23
Mart Pazartesi 2015

Ayın Safhaları


Hicrî: 3 Cemâziyelâhir 1436 - Rûmî: 10 Mart 1431

Uhud Gazası (625)


Uhud Harbi (M. 625)

Müşrikler, Medine yakınlarındaki Uhud’a gelmişlerdi.

Resûlullâh (s.a.v.) Medine’de kalmak yahut Uhud’a çıkmak hususunda Ashabı ile istişare etti. Gördüğü bir rüyayı bildirip Medine’de müdafaada kalmanın münasip olacağını işaret buyurdu. Ashâb-ı Kirâm’dan bazıları Medine’de kalmayı münasip gördü. Bedir Harbine yetişememiş ve Uhud’da şehit olacakları takdir edilmiş olanlar düşmana karşı çıkmak için ısrar ettiler.

Resûlullâh (s.a.v.) zırhını giydi. Çıkmakta ısrar edenler “Resûlullâh’a vahiy gelirken ona karşı kendi görüşümüzde ısrara kalkıştık” diye pişman oldular ve “Yâ Resûlallâh, ne görüşte isen, öyle yap” dediler. Resûlullâh (s.a.v.) de “Bir peygamber zırhını giyince artık harb etmeden onu çıkarması yaraşmaz” buyurdu. Bin kişi ile yola çıktı, Uhud’a varıp vadinin bir tarafına kondu ve arkasını Uhud Dağına verdi. Ashabını muntazam bir saf yaptı. Abdullah bin Cübeyr’e bir mevki gösterip okçulara kumandan yaptı: “Bizi müdafaa ediniz, arkamızdan gelmesinler. Sakın buradan çıkmayınız, dönenleri takip etmeyiniz” buyurdu.

İki taraf buluştuğu sırada Abdullah bin Übeyy yanındaki üç yüz kadar münafıkla beraber ordudan ayrılıp Medine’ye döndü. Kalan yedi yüz Müslüman Hakk’ın yardımı ile üç bin kadar düşmanı hezimete uğrattı.

Fakat okçular sabredemediler, kaçanları takibe koyuldular ve Resûlullâh’ın emrine muhalefet edip gösterdiği mevkii terk ediverdiler. Bu muhalefet yüzünden Cenâb-ı Allah müşriklerin kalblerinden korkuyu alıverdi, tekrar dönüp hücum ettiler. Resûlullâh’ın etrafında Hz. Ebûbekir, Ali, Abbas, Talha ve Sa’d (r.anhüm) gibi bir kaç kişi kaldı. Bu sırada Resûlullâh’ın mübarek yüzleri yaralandı, mübarek dişi şehit oldu. Asker içinde “Muhammed öldü” diye bir söylenti çıktı. Sonra Ashabdan biri “Resûlullâh burada” diye çağırınca askerler döndü. Resûlullâh (s.a.v.) “Kardeşlerini müdafaa eden erkeğe Allah rahmet etsin” buyurup maiyetindekilerle müşriklere hücum etti ve hepsini defetti.

Müslümanlar sabır ile ve Allâh’tan korkarak vazifelerini bilmeli ve ancak Allâh’a tevekkül ve i’timad etmelidirler. Allâh’ın emirlerini tutup yasaklarından sakınanlar her halde yardım edilirler ve muzaffer olurlar.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
İmâm Ebû Yûsuf’un Nasihati
« Yanıtla #1567 : 25 Mart 2015, 11:17:11 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَا مِنْ ثَلَاثَةٍ فِي قَرْيَةٍ وَلَا بَدْوٍ لَا تُقَامُ فِيهِمْ اَلصَّلَاةُ إِلَّا قَدْ اِسْتَحْوَذَ عَلَيْهِمُ الشَّيْطَانُ فَعَلَيْكَ بِالْجَمَاعَةِ فَإِنَّمَا يَأْكُلُ الذِّئْبُ الْقَاصِيَةَ. (د

“Bir köy veya sahrada üç kişi birlikte bulunur da namazı cemaatle kılmazlarsa, şeytan onları kuşatıp yener. Öyleyse cemaate devam ediniz. Muhakkak ki sürüden ayrılan koyunu, kurt yer.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Ebû Dâvûd)



24
Mart Salı 2015

Ayın Safhaları


Hicrî: 4 Cemâziyelâhir 1436 - Rûmî: 11 Mart 1431

Abbasi Halifesi Harun Reşid'in Vefatı (809) • Emir Timur'un Diyarbekır'ı Alması (1394)


İmâm Ebû Yûsuf’un Nasihati

İmâm Ebû Yûsuf rahimehullah, Abbâsî halîfelerinden Hârûn Reşîd zamanında kâdı idi. Bir gün mahkemeye bir kimse hak iddia ederek başka bir şahsı getirdi. Davalı inkâr edince davacıdan delîl istedi. O da şahitlik için iki kişi getirdi. Lakin İmam Ebû Yûsuf, o iki şâhitten birinin şehâdetini kabûl etmedi. Meğer şâhitliği makbul olmayan kimse Halife Hârûn Reşîd’in büyük beylerinden ve yakınlarından biri imiş. Şahitliğinin reddolunması ona ağır geldi ve öfke ile Hârûn Reşîd’e gelip İmâm Ebû Yûsuf’dan şikâyetçi oldu. Halîfe buna üzüldü ise de “Elbette bunun bir sırrı vardır” dedi.

İmâm Ebû Yûsuf’a: “Yâ İmâm! Benim akrabâmdan makam mevki sahibi filanın şahitliğini ne sebeple kabul etmeyip reddettin, onu halk arasında mahcup ettin? Benim hatırımı da gözetmedin?” diye sordu.

Hazret-i İmâm buyurdu ki:

“Ey emîru’l-mü’minîn, ben o kimseyi bir gün senin huzurunda gördüm. Sana ‘Ben emîrü’l-mü’minînin kölesiyim’ diyordu. Eğer o kimse senin kölen ise -şahitlikte hürriyet şart olduğundan- onun şahitliği makbul değildir. Eğer sözünde yalancı ise şahitliği kabul edilmez. Bu sebepten mahkemede şahitliği kabul edilmemiştir.”

Hârûn Reşîd bunları işitip gönlü hoş oldu ve İmâm Ebû Yûsuf’a dedi ki:

“Ey İmam! Şayet ben şahitlik için huzuruna varsam benim şahitliğimi kabul eder miydin?”

“Ey Emîru’l-Mü’minîn! Senin de şahitliğini kabûl etmezdim. Hilâfet ve saltanat sebebiyle kibirlenip, cemâ’at ile namaz kılmak için mescide gelmiyorsun.”

Hârûn-ı Reşîd, İmâm Ebû Yûsuf’dan bu nasihati işitince bundan sonra beş vakti cemâat ile edâ eylemek üzere çok ağır ve kuvvetli yemîn etti.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Örnek Alınacak Hanım: Nesîbe (R.ANHÂ)
« Yanıtla #1568 : 25 Mart 2015, 11:21:09 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَا الْتَفَتُّ يَمِينًا وَلَا شَمَالًا يَوْمَ أُحُدٍ إِلَّا وَأَنَا أَرَاهَا تُقَاتِلُ دُونِي. (فتح

“Resûlullâh (s.a.v.) buyurdular: ‘Uhud harbinde ne tarafa baktımsa orada Ümmü Ümâre’yi (Nesîbe hatun) beni müdafaa için harbederken gördüm.”
(Hadîs-i Şerîf, İbn-i Hacer, Fethu’l-Bârî)



25
Mart Çarşamba 2015

Ayın Safhaları


Hicrî: 5 Cemâziyelâhir 1436 - Rûmî: 12 Mart 1431

Oltu'nun Kurtuluşu (1918) • Avrupa Toğluluğu (AT)'nun Kuruluşu (1957)


Örnek Alınacak Hanım: Nesîbe (R.ANHÂ)

Benî Hazrec kabilesinden Ümmü Ümâre Nesîbe (r.anhâ) Ensâr-ı Kirâm’ın faziletlilerinden, Akabe biatında bulunan iki hanımdan biridir. Uhud, Hudeybiye, Huneyn ve Yemâme harblerinde bulundu.

Uhud harbine kocası ve iki oğluyla beraber katılmış, yaralılara su dağıtıyordu. Harbin şiddetlenmesi üzerine kılıcı alıp harbetti. Nesîbe (r. anhâ) anlatıyor:
“Uhud harbinde bir ara Resûlullâh’ın (s.a.v.) etrafındakiler azalıyordu. Ancak on kişi kalmıştı. Ben, oğullarım ve kocam Resûlullâh’ın (s.a.v.) etrafında onu müdafaa ediyorduk. Elimde kalkanım yoktu. Resûlullâh (s.a.v.) benim kalkanımın olmadığını gördü. Kalkanı olan birisine “Kalkanını çarpışanlara ver.” buyurdu. Kalkanı aldım, onunla Resûlullâh’ı (s.a.v.) müdafaa etmeye devam ettim.”

Nesîbe (r.anhâ) bu esnada kılıç ve mızrak ile on iki yerinden yaralandı. Müşriklerden Resûlullâh’ı (s.a.v.) öldürmeye gelen İbn-i Kamie, Nesîbe (r.anhâ)’yı kılıcıyla boynundan yaraladı. Bu aldığı en büyük yaraydı. Onun yaralandığını gören Resûlullâh (s.a.v.), oğlu Abdullâh’a: “Annene bak, annene! Hemen yarasını sar.” buyurdular ve bu gayretinden dolayı “Allâh’ım, onları cennette bana arkadaş yap” diye dua ettiler. Bu yarası ancak bir sene süren tedaviden sonra iyileşti.

Oğlu Abdullah anlatıyor: Uhud harbinde büyük bir yara aldım. Kan durmuyordu. Resûlullâh (s.a.v.) “Yaranı sar!” buyurdular. Hemen annem geldi ve bir bezle yaramı sardı. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de görüyordu. Annem “Kalk yavrum, müşriklerle savaş.” dedi. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “Senin bu dayandıklarına kim dayanabilir, yâ Ümmü Ümâre” buyurdular. Beni yaralayan müşriki görünce Resûlullâh (s.a.v.) “Bu, oğlunu yaralayan kişidir” buyurarak onu gösterdi. Annem o müşriki, kılıcıyla ayağına vurarak yere düşürdü. Bu sırada Resûlullâh’ın (s.a.v.) mübârek dişleri görünecek kadar tebessüm ettiğini gördüm. Annemi o müşrike galib kıldığı için Allâhü Teâlâ’ya hamdetti.

Nesîbe (r.anhâ) Yemâme harbinde on iki yerinden yaralanmış ve bir de kolunu kaybetmişti. Medîne’ye yaralı halde döndüğünü gören Halife Hz. Ebûbekir (r.a.) onun hâlini, hatırını sordu, onunla alakadar oldu. Radıyallâhu anhâ.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Âhirette Şehidlik Mertebesi Kazananlar
« Yanıtla #1569 : 31 Mart 2015, 14:05:11 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَنْ مَاتَ مَرِيضًا مَاتَ شَهِيدًا وَوُقِيَ فِتْنَةَ الْقَبْرِ وَغُدِيَ وَرِيحَ عَلَيْهِ بِرِزْقِهِ مِنَ الْجَنَّةِ. (هـ

“Hasta iken vefat eden şehit olarak ölür, kabir azabından korunur ve kendisine sabah ve akşam rızkı cennetten gelir.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i İbn-i Mâce)



26
Mart Perşembe 2015

Ayın Safhaları


Hicrî: 6 Cemâziyelâhir 1436 - Rûmî: 13 Mart 1431



Âhirette Şehidlik Mertebesi Kazananlar

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) “Aranızda kimi şehîd sayarsınız?” buyurdular.

Ashâb-ı Kirâm: “Allâh yolunda öldürüleni” deyince;

“Öyle ise ümmetimin şehîdleri pek azdır. (Halbuki) Allâh yolunda öldürülmek şehîdliktir, tâûn(veba)dan ölmek şehîdliktir, kadının lohusa iken ölmesi şehîdliktir, yanarak ölmek şehîdliktir, boğularak ölmek şehîdliktir, veremden ölmek şehîdliktir, iç hastalıklardan ölmek şehîdliktir.”

“Ölüm vaktinde sağına soluna bakıp da tanıdığı kimseyi göremeyen; âilesini, evladını anıp kederlenen, vatanından uzakta, yalnız, kimsesiz ve Rabbine teslîm olmuş garip Müslümanın ölümü şehîdliktir.”

“Hummâ (ateşli hastalık)tan ölmek şehidliktir.”

“Allâh yolunda cihad ederken bineğinden düşüp de ölen kimse şehîddir.”

“Murâbıt (düşman karşısında nöbetçi) olarak ölen şehîd olarak vefat etmiştir.”

“Allâh yolunda bir gün murâbıtlık (düşman karşısında nöbet beklemek), bir ay gündüzleri oruç tutmak ve geceleri de namaz kılmak gibidir. Kim murâbıt olarak ölürse mutâd olarak işlediği ameli kıyâmet gününe kadar işlemiş gibi sevap olarak yazılır. Kabirde fettândan da (Münker ve Nekîr’den) emîn olur, kıyâmet gününde şehîd olarak diriltilir.”

“Dağ başlarından (yükseklerden) düşerek ölen, vahşî hayvanların yediği ve denizlerde boğularak ölen kimse Allâh katında şehîddir.”

“Kadın hamileliğinden kurtuluncaya ve doğum yapıncaya değin Allah yolunda murabıt (nöbet bekleyen) gibidir. Eğer bu arada ölürse ona şehîd sevabı vardır.” (Ebvâbü’s-Saâde fî Esbâbi’ş-Şehâde, Süyûtî)



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Allah İşlerin Yüce Olanını Sever
« Yanıtla #1570 : 31 Mart 2015, 14:07:50 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: لَا يَكُونُ الْمَرْءُ عَالِماً حَتَّى يَكُونَ بِعِلْمِهِ عَامِلاً. (إحياء

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:
“Kişi, bildikleriyle amel etmedikçe hakîki âlim olamaz.”
(Hadîs-i Şerîf, İhyâu Ulûmiddîn)



27
Mart Cuma 2015

Ayın Safhaları


Hicrî: 7 Cemâziyelâhir 1436 - Rûmî: 14 Mart 1431

Ahmet Cevdet Paşa'nın doğumu. (1822)


Allah İşlerin Yüce Olanını Sever

Ahmed Cevdet Paşa (d. Lofça 1823- v. İstanbul 1895) değerli bir âlim ve büyük bir devlet adamıdır. Hizmetinde bulunduğu Sultan İkinci Abdülhamid Han: “Allah rahmet eylesin! Cevdet Paşa âlim bir adamdı. Arapça ilimlerde müderris olduğu gibi diğer ilimlerde ve fenlerde de âlimdi. Ben ondan, onun ilminden çok istifade ederdim” diyerek takdir etmiş ve onu “ayaklı kütüphane” olarak da vasıflandırmıştır.

Ahmed Cevdet Paşa medrese hatıralarını şöyle anlatıyor: Küçükken Lofça müftüsü Hafız Ömer Efendi’den Arabî ilimleri okumaya başladım. Fevkalade gayret ile az vakitte Arapçada haylice ilerledim. Şer‘î ilimlerde de biraz meleke kazandım. Halebî ve Mültekâ okudum. Daha sonra ilimlerin mukaddimesi sayılan mantık ve beyan gibi ilimlerle meşgul oldum. Artık âli (yüksek) ilimler tahsili için İstanbul’a gitmem lüzumlu göründü. Yaşım ise henüz on beş-on altı civarında idi. Gerçi babam ve annem bir tarafa gönderilmeme razı olmuyorlardı ama bence gençlik günlerini beyhude zâyi etmemek için İstanbul’a gitmek işin doğrusu idi.

1839 senesi başlarında İstanbul’a geldim. Rumeli kazaskerliği dairesinde yapılan imtihana girip kadılık yoluna girdim. Medreselerin tahsil günlerinde okunan derslerden başka tatil günlerinde muhtelif mevzulara dair pek çok risaleler ve eski tarz üzere hesap, cebir, hendese (geometri) ve hey’et (astronomi) ve sair hikmet ilimlerine dair pek çok kitaplar okudum.

O devirde tahsil günleri senenin neredeyse yarısı kadardı. Ben ise yalnız bir defa Ramazan-ı Şerif’te sıla-i rahim için Lofça’ya gittim ve bir defa da münasip bir vesile ile Selanik, Serez ve Drama taraflarını dolaştım. Diğer vakitler hep İstanbul’da kalıp gece gündüz ilim tahsili ile meşgul olur; tatil günlerinde, tahsil günlerinden fazla malumat kazanırdım. Bence tatil günleri bayram günlerinden ibaret idi. Bu bakımdan diğer talebenin on senede tahsil edemediği ilim ve fenleri beş-altı sene zarfında tamamladım. Bu şekilde âli ilimler tahsiline gayret edegeldiğim halde boş vakitlerde de “İlim kuyudur, müzakere onun kovasıdır” diyerek müzakere ve ders okutmakla meşgul olurdum.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Seyfullâh Hâlid Bin Velîd (Radıyallâhü Anh)
« Yanıtla #1571 : 31 Mart 2015, 14:12:10 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: نِعْمَ عَبْدُ اللهِ خَالِدُ بْنُ الْوَلِيدِ سَيْفٌ مِنْ سُيُوفِ اللهِ. (ت

“Hâlid bin Velîd ne güzel bir kuldur. O, Allâhü Teâlâ’nın kılıçlarından bir kılıçtır.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)



28
Mart Cumartesi 2015

Ayın Safhaları


Hicrî: 8 Cemâziyelâhir 1436 - Rûmî: 15 Mart 1431

İstanbul'da ilk trafik kazası, bir kişi yaralandı. (1910) • Gediz zelzelesi (1087 ölü) (1970)


Seyfullâh Hâlid Bin Velîd (Radıyallâhü Anh)

Seyfullâh (Allâh’ın kılıcı) Hâlid bin Velîd hazretlerinin nesebi Lüvey bin Gâlib’de Resûlullâh Efendimizle (s.a.v.) birleşir. Vâlidesi Lübâbe binti’l-Hâris, Peygamberimizin zevcesi ve Mü’minlerin annesi Meymûne radıyallâhü anhânın kızkardeşidir.

Hudeybiye’den sonra Müslüman olmuştur. Mu’te gazâsında fevkalâde kahramanlığı sebebiyle Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) onu “Seyfullâh” diye isimlendirdiler. Kendisi “Mu’te muhârebesinde elimde dokuz kılıç kırıldı” demiştir. Hayber’in ve Mekke’nin fetihlerinde ve Huneyn gazâsında bulundu. Ashâb-ı Kirâm arasında şecâat ve dehası ile meşhurdur.

Hazret-i Ebûbekir (r.a.), onu yalancı peygamber Müseylemetü’l-kezzâb ve Yemâme’deki mürtedler (dinden dönenler) üzerine sevk ettiği orduya kumandan tayin etmiştir. Mürtedlerle, Şam’da Romalılarla ve Irak’da Mecusî İranlılarla yaptığı harblerde hârikulâde kahramanlıklar ve ordu idâresinde mahâretler göstermiştir. Şam’ı feth etmiştir.

Takkesinde dâimâ Resûlullâh Efendimizin (s.a.v.) mübârek saçından taşır ve onunla Cenâb-ı Hak’dan yardım ihsân etmesini taleb ederdi. Dâimâ onun bereketiyle galip geldiğini söylemiştir.

Hazret-i Hâlid vefâtı sırasında şöyle buyurdu:

“Muhakkak yüz ve belki daha fazla büyük harblerde bulundum. Vücudumda kılıç darbesi, ok ve mızrak yarası bulunmayan bir karış yer yoktur. Amma işte şimdi yatağımda vefât ediyorum. Korkakların gözleri uyumasın. Benim “Lâ ilâhe illAllah” kelime-i tevhidinden daha çok faydasını ümîd ettiğim amelim yoktur. Ben kelime-i tevhîde sığınıyorum.”

Hazret-i Ömer zamanında hicretin yirmi birinci senesinde vefât etti. Kabr-i şerifi Humus’tadır. Vefâtına Hazret-i Ömer ve Müslümanlar çok hüzünlendiler.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Yalan En Büyük Günahtır
« Yanıtla #1572 : 31 Mart 2015, 14:15:13 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: اَلْكِذْبُ يَنْقُصُ الرِّزْقَ. (كنز

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:
“Yalan, rızkın azalmasına; maişet (geçim) sıkıntısına sebep olur.”
(Hadîs-i Şerîf, Kenzü’l-Ummâl)



29
Mart Pazar 2015

Ayın Safhaları


Hicrî: 9 Cemâziyelâhir 1436 - Rûmî: 16 Mart 1431



Yalan En Büyük Günahtır

Yalan, en çirkin günahlardandır.

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:

“Muhakkak yalan nifâk kapılarından bir kapıdır.”

“Mü’minde kötü ahlâktan her şey bulunsa da yalan ve hıyânet aslâ bulunmaz.”

“Muhakkak doğruluk, iyiliğe götürür. İyilik ise cennete ulaştırır. Bir adam doğru söylemeye devam eder de nihayet Allâhü Teâlâ katında sıddîklardan yazılır. Yalan ise isyâna götürür. İsyân ve kötülük ise cehenneme düşürür. Muhakkak kul yalan söylemeye devâm ederse Allâhü Teâlâ katında yalancılardan yazılır.”

“Münâfığın alameti üçtür: Konuştuğunda yalan söyler. Vaad ettiğinde vaadinden döner. Emânet edildiğinde emânete hıyânet eder.”

“Üç haslet sende bulunursa dünyada başından geçen hiçbir şey sana zarar vermez: Doğru sözlü olmak, emânete riâyet etmek ve helâlinden yemek.”

Hazret-i Âişe (r.anhâ) vâlidemiz buyurdu:

“Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) bir Yahudiye:

“Allâhü Teâlâ ve kitâbları hakkında yalan söylemekten sakın. Zira her kim Allâhü Teâlâ ve onun kitabları ve peygamberleri hakkında yalan uydurursa cehennemdeki yerine hazırlansın”, buyurdular. Bunun üzerine Yahudi:

“Ey Ebu’l-Kâsım, ben şahidim ki sen elbette doğruyu söylersin. Biz Tevrât’da: ‘Muhakkak yalan kötülüklerin kapısı ve günahların anahtarıdır.’ diye yazılı olduğunu bulmaktayız” dedi.

Ubeydullâh el-Mahzûmî şöyle derdi:

“Halîfe Abdülmelik bin Mervan, oğullarına -neticesinde ölüm de olsa- doğruluğu Kur’ân-ı Kerîm’i öğrettiğim gibi öğretmemi emretmişti.”

Yalan, manevî necasetlerdendir. Kul yalan söylediğinde hafaza melekleri söyleyenin ağzından çıkan fena kokudan dolayı bir mil mesafe uzaklaşırlar. Bundan dolayı yalan söyleyenin abdest alması müstehabdır.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: يَا أَيُّهَا النَّاسُ، تَعَلَّمُوا فَمَنْ عَلِمَ فَلْيَعْمَلْ. (طب

“Ey insanlar! İlim öğreniniz. Kim de ilim öğrenirse hemen onunla amel etsin.”
(Hadîs-i Şerîf, Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr)



30
Mart Pazartesi 2015

Ayın Safhaları


Hicrî: 10 Cemâziyelâhir 1436 - Rûmî: 17 Mart 1431

Fatih Sultan Mehmed Han'ın doğumu (1432)


En Hayırlı Koruyucu Allah’dır

Bir hırsız Hz. Râbiatü’l-Adeviyye’nin evine girdi. Bulabildiği şeyi alıp çıkmak istedi ise de çıkmaya yol bulamadı. Aldığı eşyayı bırakınca kapıyı bulabiliyordu. Üç defa böyle oldu ve:

“Muhakkak biz onun evini muhafaza ediyoruz. En hayırlı koruyucu Allah’dır” diye bir ses işitti.


Fatih Sultan Mehmed'in Doğumu ve Tahsili

Sultan Murad Hanın huzûruna bir haberci geldi. Sultanın elini öptükten sonra, diz çökerek: “Sultanım! Allah sana fetih ve zafer bahçesinden bir gonca ihsân etti, güzellikte emsâli görülmemiş bir oğul bahşetti.”

Sultan Murad Han, etrafındakilere altınlar dağıttı ve oğluna Mehemmed (Mehmed) ismini verdi.

Mehmed çok zeki idi. Beşinci yaşına girdiğinde artık iyiyi kötüden ayırt edebiliyordu. Sultan Murad Han, onu zamanının önde gelen âlimlerine gönderdi. Küçük yaştaki Sultan, üstâdı ne yazdıysa hepsini tam okudu. Öyle ki ‘Arapça’da, hoca bir kelime söylemeyi bitirmeden, cümleyi tamamlardı. Eline kalem alıp yazı yazma zamanı geldiğinde, hocasının öğrettiğinden kat kat daha güzel yazardı. Sülüs, Reyhân, Ta‘lîk ve Nesih hatlarını gayet iyi öğrendi. İlim yolunda epey mesâfe katetti. Bir şiir gördüğünde veya duyduğunda, daha güzel bir şiir ile cevaplandırırdı. On yaşına vardığında, tıp, nücûm (astronomi) ve meânî ilimlerinde âlimlerle sohbet edecek kadar ilerlemişti.

Bulûğ çâğına geldiğinde ise; kılıç, yay ve topuz kullanmakta epey mahâret sahibi olmuştu. Kement atmakta da iyiydi. Attığı ok, iğnenin bezden geçtiği gibi zırhtan geçerdi. Kılıç tuttuğu elinin kuvvetinden dolayı halk O’na “Cihângîr” demiştir. Devlet işlerini de adalet ile idâre ederdi.

Her bakımdan olgunlaşıp pek çok fazîletler kazandıktan sonra babasının yanına gitti. Sultan Murad, oğlunu devleti idâre edebilecek fazîletlere sâhip birisi olarak görünce çok memnun oldu.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Osmanlı’da İlk Umûmî Kütüphane | Mutfağımız
« Yanıtla #1574 : 31 Mart 2015, 14:21:23 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(قَالَ صَلَّى اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: إِنَّ صَلَاةَ الْمُرَابِطِ تَعْدِلُ خَمْسَ مِائَةِ صَلَاةٍ. (هب

“Murâbıtın (düşman karşısında nöbet bekleyenin) namazı beş yüz namaza denktir.”
(Hadîs-i Şerîf, Beyhakî, Şuabu’l-Îmân)



31
Mart Salı 2015

Ayın Safhaları


Hicrî: 11 Cemâziyelâhir 1436 - Rûmî: 18 Mart 1431

Eyfel Kulesi'nin inşası (1889) • Varto ve Gevaş'ın kurtuluşu (1918)


Osmanlı’da İlk Umûmî Kütüphane

Kütüphaneciliğimizin tarihi çok eskilere kadar gitmektedir. Kütüphane kurma âdeti Büyük Selçuklu Devleti’nden Anadolu Selçuklularına oradan da Osmanlı Devleti’ne geçerek devam ede gelmiştir. Osmanlı Devleti, camiler, hanlar ve kervansaraylar gibi hayır eserlerinin yanına birer kütüphane kurmayı da ihmal etmemişti. Başta padişah ve valide sultanlar olmak üzere her sınıftan halk, elinden gelen gayreti gösterirdi.

On dokuzuncu asra gelindiğinde cami, türbe ve kenar mahallelerde bulunan bazı kütüphanelerdeki kitapların zayi olmaması için bu kitapları, payitaht (başşehir) İstanbul’da toplayarak büyük bir kütüphanenin kurulmasına karar verildi.

Devrin padişahı, ilme ve irfana büyük kıymet veren Sultan İkinci Abdülhamid Han Yıldız Sarayı’nda büyük bir saray kütüphanesi kurduğu gibi aynı zamanda Kütüphâne-i Umumi-i Osmânî’nin kurulmasıyla bizzat alâkadar oldu. Hazine-i hassası (kendi bütçesi)nden kütüphanenin inşası için para verdi. Binada kullanılacak parkeleri Paris’ten getirtti.

Kütüphane binası için İkinci Bayezid Camii’nin yanında bulunan imaret kısmı uygun görüldü. 27 Eylül 1882 yılında imaret binasının restorasyonuna başlandı. 24 Haziran 1884’te “Kütüphane-i Umumi-i Osmânî” adıyla ilk milli kütüphanemiz hizmete açıldı. Daha sonra Bayezid Camii ile civar tekke ve zaviyelerden satın alınan ve bağış yoluyla toplanan kitaplar, kütüphane koleksiyonunun temeli oldu.

MUTFAĞIMIZ:  Peynirli Ekmek Dilimleri (5 kişilik)

Malzemeler: 10 dilim ekmek, 5 diş sarımsak, 1 parça kaşar peyniri,  zeytinyağı, kırmızı biber, nane, kekik, tuz.

Ekmekler fırın tepsisine dizilir. Bir kapta zeytinyağı, nane, kekik, kırmızı biber, tuz ve ince doğranmış sarımsaklar iyice karıştırılıp ekmeklerin üzerine sürülür. Üzerine kaşar peyniri rendelenir. Önceden ısıtılmış 200 derece fırında üzeri kızarana kadar yaklaşık 6-7 dakika pişirilir.