Gönderen Konu: "Duvardan Dökülen İnciler" Takvim Yaprakları  (Okunma sayısı 1015359 defa)

0 Üye ve 3 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Berât Gecesi’nde İbâdet
« Yanıtla #1635 : 02 Haziran 2015, 11:38:29 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: إِذَا كَانَتْ لَيْلَةُ النِّصْفِ مِنْ شَعْبَانَ فَقُومُوا لَيْلَهَا وَصُومُوا نَهَارَهَا. (هـ

“Şaban ayının on beşinci (Berât) gecesi olduğu zaman, gecesini ibâdetle geçirin, gündüzünde de oruç tutun.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i İbn-i Mâce)



31
Mayıs Pazar 2015

Ayın Safhaları


Rûmî: 18 Mayıs 1431 - Hicrî: 13 Şaban 1436

Sultan Alaeddin Keykubad'ın Vefatı (1236) • Hızır Bey'in İstanbul'a İlk Kadı ve Reis Oluşu (1453) • Sultan Abdülaziz Han'ın Hal'i (1876)


Berât Gecesi’nde İbâdet

Yarın akşam Şa’bân-ı şerîfin 15’inci gecesi yâni Berât Gecesi’dir. Bu gecede hiç olmazsa bir Tesbîh Namazı kılınır. Berât gecesinde kılınması tavsiye edilen “Hayır namazı” vardır. 100 rek’atlik bu namazı kılan kimse o sene ölürse, şehitlik mertebesine nâil olur.

Namaza şöyle niyet edilir:

“Yâ Rabbi, niyet ettim senin rızâ-yı şerîfin için namaza. Beni aff-ı ilâhîne, feyz-i ilâhîne mazhar eyle. Kasvet-i kalbden, dünyâ ve âhiret sıkıntılarından halâs eyleyip sâîdler defterine kaydeyle.” Allâhü Ekber.

Her rek’atte Fâtiha’dan sonra 10 İhlâs-ı şerîf okunur, iki rek’atte bir selâm verilerek 100 rek’ate tamamlanır.

Namazdan sonra;

(Allâhü Teâlâ’nın “Hû” ism-i şerîfinin ebced hesabına göre değeri 11’dir. Resûlullah Efendimiz’in isimlerinden “Tâhâ”nın ebced hesâbıyla değeri de 14 olduğu için), aşağıdaki 11 şey 14’er adet okunur.

1. İstiğfâr: 14 kere,

2. Salevât-ı şerîfe: 14 kere,

3. Fâtiha-i şerîfe (Besmeleyle): 14 kere,

4. Âyetü’l-Kürsî (Besmeleyle): 14 kere,

5. Tevbe Sûresi’nin son 2 âyeti olan “Lekad câeküm...” (Besmeleyle): 14 kere,

6. 14 kere “Yâsin, Yâsin...” dedikten sonra 1 Yâsîn-i şerîf. (Yâsîn-i Şerîfte 7 zâhirî, 7 bâtınî “mübîn” vardır, böylece o da 14 olur.)

7. İhlâs-ı şerîf (Besmeleyle): 14 kere,

8. Felak Sûresi (Besmeleyle): 14 kere,

9. Nâs Sûresi (Besmeleyle): 14 kere,

10. “Sübhânellâhi ve’l-hamdü lillâhi velâ ilâhe illallâhü vallâhü ekber velâ havle velâ kuvvete illâ billâhi’l-aliyyi’l-azîm”: 14 kere,

11. Salevât-ı şerîfe (Salât-ı Münciye okumak daha fazîletlidir): 14 kere okunur ve duâ edilir. (Duâ ve İbâdetler, Fazilet Neşriyat)




Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Berât Gecesinin Faziletleri
« Yanıtla #1636 : 02 Haziran 2015, 11:41:39 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: إِذَا كَانَتْ لَيْلَةُ النِّصْفِ مِنْ شَعْبَانَ فَقُومُوا لَيْلَهَا وَصُومُوا نَهَارَهَا فَإِنَّ اللهَ يَنْزِلُ فِيهَا لِغُرُوبِ الشَّمْسِ إِلَى سَمَاءِ الدُّنْيَا فَيَقُولُ أَلَا مِنْ مُسْتَغْفِرٍ لِي فَأَغْفِرَ لَهُ أَلَا مُسْتَرْزِقٌ فَأَرْزُقَهُ أَلَا مُبْتَلًى فَأُعَافِيَهُ أَلَا كَذَا أَلَا كَذَا حَتَّى يَطْلُعَ الْفَجْرُ.
 (هـ)


“Şa’bân’ın on beşinci gecesi, sabah namazı vakti oluncaya kadar Allâhü Teâlâ ‘Benden mağfiret dileyen yok mu, onu mağfiret edeyim, benden rızık isteyen yok mu, onu rızıklandırayım, belâya uğramış yok mu, ona âfiyet vereyim. Şöyle olan yok mu? Böyle olan yok mu?’ buyurur.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i İbn-i Mâce)



01
Haziran Pazartesi 2015

Ayın Safhaları


Rûmî: 19 Mayıs 1431 - Hicrî: 14 Şaban 1436

Ayasofya'da İlk Cuma Namazının Kılınışı (1453) • Hava Kuvvetleri'nin Kuruluşu (1911)

Bu akşam mübarek Berât Kandili. Kandiliniz mübarek olsun.


Berât Gecesinin Faziletleri

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:

“Her kim bu (berat) gece(sinde) yüz rek’at namaz kılarsa, Allâhü Teâlâ ona yüz melek gönderir. Bunlardan otuzu ona cenneti müjdeler, otuzu cehennem azâbından emniyette olduğunu söyler, otuzu da dünyâ âfetlerini ondan geri çevirir. On melek de o kimseyi şeytanın tuzaklarından muhâfaza eder.”

“Kim şu beş geceyi ihya ederse o kimseye cennet vacib olur: Terviye gecesi (Arefeden önceki gece), Arefe gecesi, Kurban Bayramı gecesi, Ramazan Bayramı gecesi, Şa’ban’ın on beşinci gecesi.” (et-Tergîb ve’t-Terhîb)

Berât gecesinin husûsiyetlerinden bazıları:

• Hikmetli her iş -kulların rızıkları, ecelleri ve sair işleri- bu gecede ayırt edilir; yazılır.

• Bu gecede ibadet etmek çok faziletlidir.

• Bu gecede rahmet iner. Hadîs-i şerîfte:

“Şa’ban ayının yarısı olduğu (on beşinci) gece Allâhü Teâlâ(nın rahmeti) dünya semasına iner…” buyuruldu.

• Mü’minler mağfiret olunur, günahları bağışlanır.

• Resûlullah Efendimize (s.a.v.) tam şefâat salâhiyeti verilmiştir.

Peygamber Efendimiz Şa’ban’ın on üçüncü gecesinde Allâhü Teâlâ’dan ümmeti için şefâat istedi. Allâhü Teâlâ, ümmetinin üçte biri için şefâat izni verdi.

On dördüncü gecesi, kalan ümmeti için şefaat istedi. Allâhü Teâlâ ümmetinin üçte ikisine şefaat izni verdi.

On beşinci gecesi, kalan ümmeti için şefaat izni istedi. Allâhü Teâlâ -devenin sahibinden kaçtığı gibi Allâhü Teâlâ’dan kaçanlar hariç- ümmetinin tamamına şefâat etmesine izin verdi.

• Bu gecede zemzem suyunun âşikâr bir şekilde artması Allâhü Teâlâ’nın bir sünneti; âdet-i ilâhîsidir. Bunda ilâhî ilimlerin, hakîkat ehlinin kalbinde artacağına işaret vardır.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
İstişâre Eden Pişman Olmaz
« Yanıtla #1637 : 02 Haziran 2015, 11:45:21 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ قَالَ مَا رَأَيْتُ أَحَدًا أَكْثَرَ مَشْوَرَةً لِأَصْحَابِهِ مِنْ رَسُولِ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ. (ت

Ebû Hüreyre (r.a.) şöyle buyurdu:
“Ashâbıyla Resûlullâh’dan (s.a.v.) daha çok istişâre eden hiç kimse görmedim.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)



02
Haziran Salı 2015

Ayın Safhaları


Rûmî: 20 Mayıs 1431 - Hicrî: 15 Şaban 1436

Kozan'ın Kurtuluşu (1920)


İstişâre Eden Pişman Olmaz

Bir iş hakkında bazı kimselerin görüşüne müracaat etmeye, onlara danışmaya ve fikir alışverişinde bulunmaya istişâre denir. Bir yerde toplanıp istişârede bulunan topluluğa şûrâ; kendisiyle istişâre edilen kişiye müsteşar denilir.

İstişâre edilecek kimse güvenilir ve hayırsever olmalıdır. Kanâatinin aksine fikir beyan edip karşısındakini aldatan hâinlik etmiş olur. Danışılan şey kendisine ait olsa kendi hakkında ne düşünüyorsa başkası hakkında da öyle düşünüp fikir beyan etmelidir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “Her kim, kendisiyle istişârede bulunan, danışan kardeşine bildiği halde hayrın ve doğrunun aksine bir şey söylese, fikir beyan etse şüphesiz ona hıyânet etmiş olur.” buyurmuşlardır.

Dinin esaslarına ait hususlarda istişâreye izin yoktur. Hakkında kat’î delil bulunmayan yerlerde; dünya işleri, idârî ve ictimâî meselelerde istişâre sünnettir.

Âyet-i kerîmede Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.) Ashabıyla istişârede bulunması emredilmiştir. Bu emir, Peygamber Efendimiz’in onların görüşlerinden istifâde etmesi için değildir. Onların akıllarının, fikirlerinin derecesini bilmesi ve kendilerine olan sevgi ve muhabbetlerini anlaması içindi. Onlarla istişâre ederek, onlara olan muhabbetini göstermiş ve onların kıymetini arttırmıştır.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) dünya işlerinde ve idârî işlerinde, hatta husûsi işlerinde bile Ashâbıyla istişârede bulunurlardı. Bir hadîs-i şerîfte “Hiçbir topluluk, istişâreden zarar görüp helâk olmamıştır. İstişareyi terk etmek ise helâke sebep olur.” buyurmuşlardır.

Allâhü Teâlâ Resûlullâh’a (s.a.v.) istişâre yapmayı emir buyurması, ümmeti için istişârenin lüzumunu ve ehemmiyetini bildirir. İstişârenin ne kadar mühim olduğunu şu hadîs-i şerîfler göstermektedir:

“İstihâre eden mahrûm olmaz; istişâre eden pişman olmaz; iktisât eden (israf etmeyen), fakirlik sıkıntısı çekmez.”

“Bir millet istişâre yaptıkça işlerinin en doğrusuna yol bulmuş olur.”



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Selmân-ı Fârisî (Radıyallâhü Anh)
« Yanıtla #1638 : 03 Haziran 2015, 10:26:02 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَنْ بَاتَ عَلَى طَهَارَةٍ ثُمَّ مَاتَ مِنْ لَيْلَتِهِ مَاتَ شَهِيدًا. (كنز

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:
“Kim abdestli olarak uyur ve o gece ölürse şehid olarak ölmüş olur.”
(Hadîs-i Şerîf, Kenzü’l-Ummâl)



03
Haziran Çarşamba 2015

Ayın Safhaları


Rûmî: 21 Mayıs 1431 - Hicrî: 16 Şaban 1436

Karamanoğlu Mehmed Bey'in Her Yerde Türkçe Kullanılması Hakkında Fermanı (1277)


Selmân-ı Fârisî (Radıyallâhü Anh)

Selmânü’l-Hayr radıyallâhü anh Silsile-i sâdâtın ikinci halkasıdır. Künyesi Ebû Abdullah’dır. Hazret-i Ömer radıyAllahü anh kendisini Medâin’e vali tayin etmiştir. Hazret-i Osman radıyAllahü anhın halifeliği zamanında vefat etmiştir. Uzun ömür yaşayan bir zattır.

Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:

“Sâbıklar (İslâm’a ilk giren ve cennete ilk girecekler) dört kişidir. Arab’ın sâbıkı benim, Rûm’un sâbıkı Suheyb’dir, Acem’in sâbıkı Selmân’dır, Habeş’in sâbıkı da Bilâl’dir.”

“Selmân bizdendir; Ehl-i beyttendir.”


Selmân-ı Fârisî hazretleri Müslüman olduğunu arz etmek için Resûlullâh Efendimizin (s.a.v.) huzuruna geldi. Lâkin ne dediği anlaşılmıyordu. Resûlullah (s.a.v.) bir tercüman istediler. Arabça ve Farsça bilen bir Yahudi tüccar buldular. Selman-ı Farisî (radıyAllahü anh), Hazret-i Muhammed’i (sallAllahü aleyhi ve sellem) medh edip, Yahudileri kötülüyordu. Yahudi tercümanın hoşuna gitmediğinden değiştirerek; “Bu size kötü söz söylüyor” dedi.

Resûlullah (s.a.v.) üzüldüler. Hemen Cebrâil (aleyhisselam) gelip hakikati bildirdi.

Resûlullah (sallAllahü aleyhi ve sellem) de doğru tercümeyi kelime kelime Yahudi tercümana söylediler. Yahudi, “Ya Muhammed, sen bu lisanı biliyorken niçin beni çağırdın?” dedi.

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.):
“Ben bilmiyordum. Cebrâil (aleyhisselam) gelip öğretti” buyurdular. Bunun üzerine Yahudi tercüman, Müslüman oldu.

Sonra Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.), Cebrâil aleyhisselama: “Selman’a Arapça’yı öğret” buyurdular. Cebrâil aleyhisselam: “Gözlerini yumsun, ağzını açsın” dedi. Cebrâil aleyhisselam mübarek tükürüğünü onun ağzına koydu, Hazret-i Selman hemen fasîh Arapça konuşmağa başladı. (Târihu’l-Hamîs, Diyârbekrî)



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: إِنَّ شِرَارَ النَّاسِ مَنْزِلَةً عِنْدَ اللهِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ مَنْ يَخَافُ النَّاسُ شَرَّهُ. (طس

“Kıyâmet günü Allâhü Teâlâ katında insanların en şerlisi, insanların şerrinden korktuğu kimsedir.”
(Hadîs-i Şerîf, Taberânî, el-Mu’cemü’l-Evsat)



04
Haziran Perşembe 2015

Ayın Safhaları


Rûmî: 22 Mayıs 1431 - Hicrî: 17 Şaban 1436

Sultan Abdülaziz Han'ın Şehîd Edilmesi (1876) • Cihan Pehlivanı Koca Yusuf'un Vefatı (1899)


Allâhü Teâlâ’nın Sevmediği Altı Şey

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:

“Allâhü Teâlâ altı şeyi sevmez:

• Namazın içinde abes (namazın âdâbından olmayan bir şey)le meşgul olmak,

• Verdiği sadakayı başa kakmak,

• Oruçlu iken boş ve faydasız konuşmak,

• Kabirlerin yanında gülmek,

• Cünüp iken mescide girmek,

• Başkalarının evlerini gizlice gözetlemek
.”



Selmân-ı Fârisî (r.a.) Hazretlerinin Vefatı

Selmân-ı Fârisî (r.a.) vefat edeceği vakit hanımına: “Bana sakladığım şeyi getir” dedi. O da bir misk kesesi getirdi. Sonra bir bardak su istedi. Miski suya atıp karıştırdı ve “Bunu etrafıma serpiniz. Zira yanıma Allâhü Teâlâ’nın bazı kulları (Melekler) gelirler. Onlar yemezler. Lâkin güzel kokuyu severler” dedi ve sonra da dışarı çıkmalarını emretti. Hanımı emrettiği gibi yaptı ve odadan dışarıya çıktı. Bir müddet sonra içeriden:

“Esselâmü aleyke, ey Allâh’ın velîsi ve Resûlullâh’ın (s.a.v.) sahâbîsi” diye bir ses işitip içeri girdi. Hazret-i Selmân’ın vefât ettiğini gördü.

Saîd bin Müseyyeb, Abdullah bin Selâm’dan (r. anhümâ) şöyle işittiğini anlatır: Selmân-ı Farisî (r.a.) bana dedi ki: “Ey kardeşim! Hangimiz evvel vefat edersek, vefat eden kendisini hayatta olana göstersin” dedi.

“Bu mümkün olur mu?” dedim.

“Evet, olur. Çünkü mü’minin ruhu bedeninden ayrılınca, istediği yere gidebilir. Kâfirin ruhu Cehennem’de Siccîn’de hapsedilmiştir.” dedi.

Selmân (r.a.) -benden önce- vefat etti.

Bir gün kaylûle yaparken (yani gün ortasında uyurken) Selmân’ın (r.a.) geldiğini gördüm. Selâm verdi. Selâmını aldım. “Yerini nasıl buldun?” diye sordum.

“İyidir. Tevekkül et. Tevekkül ne iyi şeydir.” dedi ve bunu üç kere tekrarladı.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Dünya ve Âhirette En Hayırlı Azık: Takvâ
« Yanıtla #1640 : 05 Haziran 2015, 11:05:36 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(سُئِلَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ عَنْ أَكْثَرِ مَا يُدْخِلُ النَّاسَ الْجَنَّةَ فَقَالَ تَقْوَى اللهِ وَحُسْنُ الْخُلُقِ . (ت

“Resûlüllâh (s.a.v.) Efendimiz’e ‘İnsanları cennete en çok girdiren şey nedir?’ diye soruldu. ‘Allah’tan korkmak ve güzel ahlâk’ buyurdular.”
 (Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)



05
Haziran Cuma 2015

Ayın Safhaları


Rûmî: 23 Mayıs 1431 - Hicrî: 18 Şaban 1436

Kutalmışoğlu Süleyman Şah'ın Vefatı (1086)


Dünya ve Âhirette En Hayırlı Azık: Takvâ

Allâhü Teâlâ, Bakara Sûresinin 197. âyet-i celîlesinde buyuruyor ki (meâlen): “…Bütün hazırlığınızı görün, azığınızı iyice tedarik ediniz, takvâlı olun. Çünkü en hayırlı zâd (azık) takvâdan ibarettir…”

Âyet-i Kerîmedeki “Zâd” kelimesi yiyecek, içecek, giyecek, binecek vesair ihtiyaçlara sarf edilecek mal demektir ki lisanımızda “levâzım” denilir. Yemenliler hacca azıksız olarak gelirler ve “Biz mütevekkiliz” derler, halka yük olurlardı. Bu Âyet-i Kerîme Yemenliler hakkında nâzil olmuş, dilencilikten ve halka ağırlık vermekten korunup sakınmaları için azık hazırlamaları emredilmiştir.

Bu âyet-i celîle gösteriyor ki takvâ (küfürden imana, isyandan itaata ve gafletten zikre dönmek) taleb edilecek, elde edilmesi için çalışılacak şeylerin en güzîdesi; seçilmişidir. Her fenalıktan korunup takvâ mertebesine ermek için de azığını ve levâzımını tedârik etmek lâzımdır. Bunu tedârik etmeyen ve tedârik etmek için çalışmayanlar, ihtiyaç yüzünden fenalığa, sıkıntıya ve vebâle düşebilirler.

Aynı zamanda insanların diğer azıkları ne kadar bol olsa takvâları bulunmadıkça yine mesûd olamaz, fenalıktan korunamazlar. Nefislerinin helâk edici arzularına bir ihtiyaç gibi atılırlar. O halde azık tedâriki, takvânın tahsiline vâsıta olacağı gibi takvâ hissine sâhip olan da azık tedâriki için elbette çalışırlar. Bu sûretle ‘hayırlı azık takvâdır’ ve ‘takvâ en hayırlı azıktır’ demektir.

Bu âyet-i celîle şunu da anlatıyor ki: “İnsan için iki sefer muhakkaktır. Birisi dünyada sefer, birisi de dünyadan seferdir.”

Dünyada yolculuk için yiyecek, içecek, binecek lâzım olduğu gibi dünyadan âhirete sefer için de bir azık lâzımdır. Bu da Allâhü Teâlâ’yı bilmek ve Allâhü Teâlâ’yı sevmek sûretiyle Allâh’ın korumasına girmek ve Allâh’dan başka her şeyden yüz çevirmek ile Allâh’dan başkasından bir şey istememektir. Ve bu Allâh’ın korumasına götüren takvâ azığı dünyadaki ihtiyaçlar için tedârik edilen diğer azıktan daha hayırlıdır.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: إِذَا مَاتَ الْإِنْسَانُ اِنْقَطَعَ عَنْهُ عَمَلُهُ إِلَّا مِنْ ثَلَاثَةٍ إِلَّا مِنْ صَدَقَةٍ جَارِيَةٍ أَوْ عِلْمٍ يُنْتَفَعُ بِهِ أَوْ وَلَدٍ صَالِحٍ يَدْعُو لَهُ. (م

“İnsan öldüğü zaman onun ameli kesilir; amel defteri kapanır. Ancak üç şey hâriçtir: Sadaka-i câriye (vakıf gibi faydası devamlı olan hayır), kendisinden faydalanılan ilim ve kendisine duâ eden sâlih evlâd.”
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Müslim)



06
Haziran Cumartesi 2015

Ayın Safhaları


Rûmî: 24 Mayıs 1431 - Hicrî: 19 Şaban 1436

Fatih Sultan Mehmed Han'ın Kırım'ı Fethi (1475)


Amel Defteri Kapanmayanlar

Enes Bin Mâlik (r.a.) buyurdular:

Şu yedi kişinin, öldükten sonra da amel defterine sevap yazılır.

1- Mescid yaptıran kimse: Orada namaz kılındığı müddetçe kendisine sevap yazılır.

2- Su kanalı yaptıran kimse: Kanaldan su aktığı, insanlar da içtiği ve faydalandığı müddetçe kendisine sevap yazılır.

3- Kur’ân-ı Kerîm’i güzelce yazan kimse: Kur’ân-ı Kerîm okunduğu müddetçe kendisine sevap yazılır.

4- Su kuyusu açtıran; çeşme yapan kimse: Oradan su aktığı müddetçe kendisine sevap yazılır.

5- Ağaç diken kimse: Ondan insanlar ve hayvanlar istifade edip meyvesinden yedikleri müddetçe kendisine sevap yazılır.

6- İlim öğreten kimse: Öğrettiği ilimle amel edildiği müddetçe kendisine sevap yazılır.

7- Öldükten sonra kendisine istiğfar ve dua edecek bir evlat bırakan kimse: Evlat sâlih olup babası kendisine Kur’ân-ı Kerîm’i ve diğer ilimleri öğretse, çocuğun sevabından hiçbir şey eksilmeden aynı sevap babasına da verilir.

Ancak babası Kur’ân-ı Kerîm’i ve diğer ilimleri öğretmez de kötülüğü öğretirse çocuğa yazılan günahtan hiçbir şey eksilmeden aynı günah babasına da yazılır.

Mutfağımız:  Patatesli Sulu Köfte (5 kişilik)

Malzemeler: 250 gr. kıyma, 3-4 adet patates, 1-2 adet kuru soğan, 3 yemek kaşığı ince bulgur, 2 yemek kaşığı domates salçası, 3 yemek kaşığı zeytin yağı, 2 yemek kaşığı un. Tuz, karabiber, pul biber.

Yapılışı: Kıyma, bulgur ve baharatlar ile birlikte yoğrulur. Sonra küçük bir parça alınıp avuç içinde yuvarlanır, köfte şekline gelince una bulanır. Bir tencerede soğanlar kavurulup salça eklenir, bir müddet daha kavurduktan sonra küp gibi doğranmış patatesler eklenir. Patatesler kavrulunca üzerini geçene kadar sıcak su konulur. Kaynadıktan sonra köfteler ilave edilir ve kısık ateşte pişirilir. Suyu azalırsa sıcak su eklenir.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Zekât ve Sadakanın En Makbulü
« Yanıtla #1642 : 07 Haziran 2015, 06:51:26 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: إِذَا كَانَ فِي آخِرِ الزَّمَانِ لَا بُدَّ لِلنَّاسِ فِيهَا مِنَ الدَّرَاهِمِ وَالدَّنَانِيرِ يُقِيمُ الرَّجُلُ بِهَا دِينَهُ ودُنْيَاهُ.(طب

“Âhir zamanda insanlara, dirhem ve dinar (yani zenginlik) lazımdır. Ta ki kişi bunlarla dinini ve dünyasını ayakta tutabilsin.”
(Hadîs-i Şerîf, Taberânî, el-Mu’cemu’l-Kebîr)



07
Haziran Pazar 2015

Ayın Safhaları


Rûmî: 25 Mayıs 1431 - Hicrî: 20 Şaban 1436

Osmanlı-Amerikan Ticaret ve Dostluk Antlaşması (1830)


Zekât ve Sadakanın En Makbulü

Bakara Sûresi’nin 273. âyetinin tefsiri:

“Emir ve teşvik olunduğumuz infak ve sadakalar Allah yolunda tutulmuş, din uğrunda ilme, cihada kendini vakfetmiş, yeryüzünde şuraya buraya gidemeyen yani Allah yolunda meşgûliyetlerinden dolayı nafakalarını kazanmaya gücü olmayan fakirler içindir. Hallerini bilmeyen -iffetlerini muhafaza için tahammül edip istemeye tenezzül etmediklerinden- onları zengin zanneder. Sen onları nezâhetlerinden, sîmâlarından tanırsın. İnsanlardan istemezler. Hele, ısrar hiç etmezler.”

Bu âyet-i kerîme Ashâb-ı Suffe hakkında nâzil olmuştur. Ashâb-ı Suffe dört yüz kişi kadar vardılar. Medine’de -meskenleri, akrabaları- hiçbir şeyleri yoktu. Dâimâ Kur’ân-ı Kerîm öğrenirler, Resûlullah Efendimiz’in (s.a.v.) sohbetlerini dinleyerek istifâde ederler, bütün vakitlerini, ilim ve ibâdete ayırırlar, bir harb olursa giderlerdi. Bunlar Resûlullah’ın medresesinin kendilerini Allah yoluna vakfetmiş talebeleri idiler.

Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) bir gün Ashâb-ı Suffe’nin başlarında durup hallerine bakmışlar, fakirliklerini, çektikleri zahmeti görmüşlerdi. Kalblerini ferahlandırmak için buyurdular ki:

“Ey Ashâb-ı Suffe! Size müjdeler olsun ki her kim şu sizin bulunduğunuz hal üzere ve bulunduğu halden râzı olarak bana kavuşursa o (âhirette) benim refiklerimden (arkadaşlarımdan)dir.”

Bu âyet-i kerîme Ashâb-ı Suffe hakkında nâzil olmakla beraber hükmü umûmîdir. Allah rızası için nöbet bekleyen, Allah rızası için ilim öğrenen, Allah yolundaki hizmetlere Allah rızası için kendisini vakfeden ve bu halde malı mülkü olmayan, muhtaç olduğu halde nafakasını kazanmaya vakit bulamayan veya yetişemeyen Müslüman fakirler bu âyetin hükmüne girer.

Bunlar da infak ve sadakaların verileceği en güzel yerlerdir. Bilhassa bu yerlere herhangi bir hayır yaparsanız Allâhü Teâlâ muhakkak onu bilir, ecir ve mükâfâtını zâyi etmez.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Resûlullâh’ın (s.a.v.) Dünyadaki Son Günleri | Kıt'a:
« Yanıtla #1643 : 08 Haziran 2015, 10:03:09 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(اَسْتَعِيذُ بِاللهِ : الَّذِينَ يُبَلِّغُونَ رِسَالَاتِ اللهِ وَيَخْشَوْنَهُ وَلَا يَخْشَوْنَ أَحَدًا إِلَّا اللهَ وَكَفَى بِاللهِ حَسِيبًا. ( سورة الاحزاب, 39

“Onlar (Peygamberler) ki Allâh’ın gönderdiklerini tebliğ ederler ve ondan korkarlar ve Allah’tan başka kimseden korkmazlar. Hesap görücü olmaya da Allah kâfîdir.”
(Ahzâb sûresi, âyet 39)



08
Haziran Pazartesi 2015

Ayın Safhaları


Rûmî: 26 Mayıs 1431 - Hicrî: 21 Şaban 1436

Peygamberimiz (SAV)'in İrtihali (632)


Resûlullâh’ın (s.a.v.) Dünyadaki Son Günleri

Hazret-i Âişe vâlidemiz buyurdu:

“Resûlullâh Efendimiz âhirete irtihâli yaklaşınca; yanındaki su kabına elini daldırıp yüzünü meshediyor ve “Allâhümme e‘ınnî alâ sekerâti’l-mevti” (Allâh’ım, ölüm sıkıntılarına karşı bana yardım eyle.) buyuruyordu.

Hazret-i Hasan (r.a.) buyurdu:

“Resûlullâh Efendimiz ölümün meşakkatini hissedince Hz. Fâtıma:

“Vay babamın başına gelene” dedi. Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.):

“Vallâhi babana şu üzerindeki ızdırablı halden başka meşakkat verici hâl gelmez” buyurdular.

Hz. Âişe buyurdu:

Resûlullâh Efendimiz vefât ettikleri hastalıklarından önce: “Cennette makamını görmedikçe hiç bir peygamberin ruhu kabz olunmaz. Sonra da (dünya ile âhiret arasında) muhayyer (serbest) bırakılır” buyurmuş idi. Resûlullâh Efendimizin, irtihâli yaklaşınca kendinden geçti. Sonra açıldı ve evin tavanı cihetine bakarak:

“Allâhümme er-refîka’l-a‘lâ” buyurdular (ki “Allâh’ım, beni refîk-ı a‘lâya kavuştur” demektir). O vakit bizi tercih etmediğini ve sıhhatinde iken buyurduklarının manasını anladım. (Buhari)

Enes bin Mâlik (r.a.) buyurdu:

Resûlullâh Efendimizin vefâtları vaktinde vasiyetlerinin hemen tamamı:

“Namaza ve emriniz altındakilerin haklarına riâyet edin; dikkat edin, koruyun” idi.


Kıt'a:

Yâ ilâhî, ol Muhammed hakkıçün!

Ol şefâat kânı Ahmed hakkıçün,

Ümmetinden râzı olsun ol muîn,

Rahmetullâhi aleyhim ecmaîn…  (Süleyman Çelebi)




Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
İctihad ve İcma
« Yanıtla #1644 : 10 Haziran 2015, 10:10:13 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَنْ وَلِيَ مِنْكُمْ عَمَلًا فَأَرَادَ اللهُ بِهِ خَيْرًا جَعَلَ لَهُ وَزِيرًا صَالِحًا إِنْ نَسِيَ ذَكَّرَهُ وَإِنْ ذَكَرَ أَعَانَهُ. (ن

“Sizden biriniz bir iş başına geçer de Allâhü Teâlâ da o kimseye hayır murad ederse, ona sâlih bir vezir (arkadaş ve yardımcı) ihsan eder. O arkadaş unuttuğu şeyi hatırlatır, hatırladığını da yapmasına yardımcı olur.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Nesâî)



09
Haziran Salı 2015

Ayın Safhaları


Rûmî: 27 Mayıs 1431 - Hicrî: 22 Şaban 1436

Hz. Ebubekir'in (RA)Halife Seçilmesi (632) • Sultanahmed Camii'nin İbadete Açılması (1617)


İctihad ve İcma

Peygamber Efendimize (s.a.v.) vahiy gelir ve ümmetine tebliğ buyurur idi. Peygamberimizin vefatından sonra ise Kur’ân-ı Kerîm ile, Kur’ân-ı Kerîm’de açıklanmayan meseleler için ise Peygamberimizin sünnet-i seniyyesine uyarak amel edildi. Ashâb-ı Kirâm, bir meseleyi eğer Peygamberimizin sünneti ile de halledemezlerse re’y ve kıyas ile ictihad ederek amel ederlerdi.

İslâm çağlarının en hayırlısı sahabe zamanıdır. Onlar hep hidayet yıldızlarıdır. Ashâb-ı Kirâm, ilim ve hikmeti, ilim ve hikmet madeni olan Peygamberimizden almışlardı. Bu gibi incelikleri herkesten iyi bilirlerdi. Kur’ân-ı Kerîm’in tefsiri, onlardan öğrenildi. Bunca hadîs-i şerîfler, onlardan işitildi. Dînin hükümleri, onlardan alındı. Onlardan öğrendiğimiz dînin kâidelerini ele alıp da onların hareketlerini tenkid etmek bizim haddimiz mi?

Ashâb-ı güzînin ihtilâfları, hep içtihadlarındandı. Dünyâ maksatlarından değildi. Onların pâk ve nurlu kalbleri baş olma sevgisi ve siyasetten uzak idi. İctihadda ihtilaf etseler de hak ve doğruyu anladıklarında hemen doğruya teslim olur; ittifak ediverirlerdi.

İşte bu cihetle İslâm’ın ilk asrında bir ictihad kapısı açıldı. Gerek Ashâb-ı Kirâm, gerek diğer müctehidler bir meselede ittifak edince artık tereddüd ve şüpheye mahal kalmadı ve işte buna “İcmâ-ı ümmet” denildi.

Bir meselede ittifak edilerek icma da olmazsa içtihada salahiyetli âlimler içtihat ettiler. Her müctehid, kendi rey’i ile ictihad etti, insanlar da tâbi’ oldukları müctehidin içtihadı ile amel ettiler.

Peygamberimizin (s.a.v.) vefat buyurdukları gün halife kim olacağı hakkında hadîs-i şerîflerde ona dâir bir açıklık olmadığından Ashâb-ı Kirâm arasında fikir ihtilâfı oldu. Ashâb-ı Kirâm, İslâm milletinin fikirleri bir olarak hareket edip kuvvet kazanması için bir doğru yol aradılar.

Onların icmâı neticesinde de Peygamberimizin zaman-ı saadetinden sonra hilâfet adı ile bir emaret-i İslâmiyye (İslâm idâresi) teşekkül etti ki âlemde hiç bir vakit öyle üstün bir hükûmet teşkil olunmamıştır. (Kısas-ı Enbiyâ, A. Cevdet P.)



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Hazret-i Ebûbekir'in İslâma Büyük Hizmetleri
« Yanıtla #1645 : 10 Haziran 2015, 10:13:23 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: لَوْ وُزِنَ إِيمَانُ أَبِي بَكْرٍ بِإِيمَانِ أَهْلِ الْأَرْضِ لَرُجِّحَ بِهِمْ. (هب

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular: “Ebûbekir’in imanı yeryüzü halkının imanı ile tartılsa elbette hepsinden ağır gelir.”
(Hadîs-i Şerîf, Beyhakî, Şuabü’l-îmân)



10
Haziran Çarşamba 2015

Ayın Safhaları


Rûmî: 28 Mayıs 1431 - Hicrî: 23 Şaban 1436

Hazret-i Ebûbekir'in İslâma Büyük Hizmetleri

Bütün Müslümanlar, Hazret-i Ebûbekir’e, “Sıddîk” unvanını vermekte ittifak ettiler. Zira Resûlullâh Efendimizi ilk önce o tasdik etmiş ve hiçbir zaman doğruluktan ayrılmamış, ondan hiçbir hata sâdır olmadığı gibi (dinin emirlerini icrâ ve îfâ etmekte) hiçbir kere de duraklamamıştır.

Hz. Ebûbekir (r.a.), Müslümanlıkta unutulmaz hatıralar bırakmıştır:

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.), Miracı haber verdiği zaman bütün Mekkeliler inkâr etmiş; yalnız Hz. Ebûbekir (r.a.) tasdîk etmiştir. Âilesini ve çocuklarını terk edip Hz. Resûlullah ile hicret etti. Mağarada ve bütün yol boyunca onun maiyetinde bulundu.

Bedir gününde, Hudeybiye’de; Resûlullâh Mekke’ye girmeyi tehir buyurduğunda diğer sahabe tereddüde düştüğü zaman hepsine irşâd edici sözler söylemiştir.

Resûlullah (s.a.v.): “Bir kulu Allah, dünya ile âhireti seçmekte muhayyer kıldı” buyurduğu zaman, bunun Resûlullah’ın vefatına işâret olduğunu anlayıp ağlamıştır. Hz. Resûlullah’ın vefâtında -herkes hayret ve dehşet içinde iken- metânetini muhafaza etmiş ve onları teskin etmiştir.

Kendisine biat edildikten sonra Müslümanların işlerini hakkıyla îfâ etmiştir: Resûlullâh’ın hazırladığı Üsame bin Zeyd’in ordusunu -sahabenin Medine’de tutmasını istemelerine rağmen- Resûlullah’ın emrettiği Şam’a göndermeğe son derece ehemmiyet vermiştir.

Dinden dönenlerle harp hususunda Allah ona hakkı göstermiş o da Ashâb-ı Kirâm’ı irşâd etmiştir, mürtedler; dinden dönenler üzerine ordular sevketmiştir.

Şam’ın fethi için ordular göndermiştir.

En büyük faziletlerinden biri de Hazret-i Ömer’i Müslümanların başına halîfe bırakmasıdır. Böylece Allâhü Zü’l-celâl, Hz. Ömer’in devrini hilâfetin en iyi devirlerinden kıldı. Hz. Ömer İslâm dinini yüceltmiş ve Allâhü Teâlâ’nın İslâm dinini bütün dinlerden üstün kılacağı va’di tecelli etmiştir.

Hz. Ebûbekr-i Sıddîk’ın bunlardan başka sayılamayacak kadar çok menkıbeleri, faziletleri ve yaptığı büyük işler vardır. (Radıyallâhu anh) (Târîhu’l-Hulefa, İ. Suyutî)



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Selamı Vermek Sünnet, Almak Farzdır
« Yanıtla #1646 : 11 Haziran 2015, 11:32:12 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: إِنَّ مِنَ الصَّدَقَةِ أَنْ تُسَلِّمَ عَلَى النَّاسِ، وَأَنْتَ مُنْطَلِقُ الْوَجْهِ. (هب

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular: “İnsanlara, güler yüzle selam vermen muhakkak bir sadakadır.”
(Hadîs-i Şerîf, Beyhakî, Şuabü’l-îmân)



11
Haziran Perşembe 2015

Ayın Safhaları


Rûmî: 29 Mayıs 1431 - Hicrî: 24 Şaban 1436

Kanuni Sultan Süleyman'ın İran Seferi (1534) • Hilal-i Ahmer (Kızılay)'in Kuruluşu (1868)


Selamı Vermek Sünnet, Almak Farzdır

Müslüman’ın Müslüman’a selam vermesi, Allâhü Teâlâ’nın ona selâmet ihsan etmesi için duâ ve temennidir.

Selam vermek sünnet-i kifâye, selamı almak ise farz-ı kifâyedir. Yani topluluktan birinin vermesi ve alması kâfîdir.

Selam verirken ve alırken işitilecek seviyede sesli söylemek sünnettir. Bir Müslüman verilen selamı aldığını selamı verene duyurması lazımdır. Şayet duyurmazsa selamı almış olmaz. Verilen selam duyulmadığı zaman da selam verilmiş olmaz.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:

• “Selam verdiğiniz zaman işitilecek şekilde selam veriniz. Aldığınız zaman da işitilecek şekilde alınız.”

• “es-Selâm” Allâh Azze ve Celle’nin isimlerindendir. Allâhü Teâlâ (Müslümanlar amel etsinler diye) onu yeryüzüne (ikram için) indirmiştir. Öyleyse siz de aranızda onu yayınız.

Birisi bir topluluğa selam verir ve onlar da selamı alırlarsa selam veren derece bakımından onlardan daha faziletli olur. Zira selamı onlara o hatırlatmıştır. Eğer onlar selamı almazlarsa, onlardan daha hayırlı ve daha temiz olan (sağındaki melek) selamı alır.”


Abdullah bin Sâmit (r.a.) anlatıyor:

Ebû Zerr’e (r.a.) ‘Abdurrahmân bin Ümmü’l-Hakem’e uğradım ve selam verdim. Fakat selamımı almadı.’ dedim.

Ebû Zerr (r.a.) “Ey kardeşimin oğlu. Bundan dolayı sana bir günah yoktur. Selamını ondan daha hayırlı olan sağındaki melek alır.” demiştir.


Beyt:

Hâk ol ki Hudâ mertebeni eyleye âlî
Tâc-i ser-i âlemdir o kim hâk-i kademdir  (Rûhi)

(Toprak ol ki Allah mertebeni yükseltsin. Ayaklar altında toprak olan, âlemin baş tacıdır.)




Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
"Namaz Dosdoğru Kılınız ve Zekâtı Veriniz"
« Yanıtla #1647 : 12 Haziran 2015, 10:34:14 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَا مِنْ يَوْمٍ يُصْبِحُ الْعِبَادُ فِيهِ إِلَّا مَلَكَانِ يَنْزِلَانِ فَيَقُولُ أَحَدُهُمَا اَللّٰهُمَّ أَعْطِ مُنْفِقًا خَلَفًا وَيَقُولُ الْآخَرُ اَللّٰهُمَّ أَعْطِ مُمْسِكًا تَلَفًا. (ق

“Kulların sabahladığı her gün muhakkak iki melek iner.
Birisi ‘Yâ Rabbi! (Allah için) harcayanın, malının yerine yenisini ver!’ diye duâ eder.
Öbürü de ‘Yâ Rabbi! Malını (Allah için harcamayıp) tutanın, malını telef et!’ diye bedduâ eder.”
(Hadîs-i Şerîf, Müttefekun aleyh)



12
Haziran Cuma 2015

Ayın Safhaları


Rûmî: 30 Mayıs 1431 - Hicrî: 25 Şaban 1436

Keban Barajı'nın Temelinin Atılması (1966)


"Namaz Dosdoğru Kılınız ve Zekâtı Veriniz"

Zekât, lügatte bereket, nemâ, temizlik ve sâf olmak mânâlarına gelir.

Zekât senelik mâlî bir ibâdettir ki Cenâb-ı Hakk’ın emrine itâat için, nisaba mâlik (zengin) Müslümanların her sene  mallarından kırkta birini, Allâhü Teâlâ’nın tâyîn ettiği sekiz sınıftan birine vermelerinden ibârettir.

Bu sekiz sınıf Tevbe Sûresi’nin 60. âyeti kerîmesinde bildirilmiştir:

“Sadaka (zekât)lar, ancak fakirlere, miskin; yoksullara, onun üzerine (zekâtın tahsiline) memur olanlara, müellefe-i kulûb (kalpleri İslâm’a ısındırılacak olanlar)a, (âzad edilecek) kölelere, borçlulara, Allah yolunda olanlara, yolda kalmışlara mahsustur...”

Zekât, İslâm’ın beş şartından birisidir. Hür, akıllı, bâliğ (ergen) ve nisâb miktârı mala mâlik olan Müslümânın zekât vermesi farzdır.

Zekâtta nisab: Aslî ihtiyâçlarından ve borçlarından sonra:

20 miskal (80,18 gr) altın veya bu değerde nakit para ve ticâret malı;

Otlayan hayvanlarda ise devede beş, sığırda otuz ve koyunda kırk adettir.

Zekât vermenin farz olması için nisâba kavuştuktan sonra malın üzerinden bir yıl geçmelidir.

Aslî ihtiyaçlar: Ev ve ev için lüzûmlu eşya, elbiseler, âletler, kitaplar, binek (at veya araba) ve bir aylık -sahih görülen diğer bir görüşe göre bir senelik- erzaktır. Borç karşılığı para da aslî ihtiyaçlardandır.

Nisâb miktarının sene içinde eksilmesi, zekât vermeye mâni değildir. Nisâb miktarının senenin başında ve sonunda mevcut olması yeterlidir.

Zekât verirken veya vermek üzere ayırırken kalb ile zekâta niyet edilmesi lâzımdır. Dil ile söylemek lâzım gelmez.

Zekât niyeti ile verirken hediye veya borç olarak verdiğini söylemekte bir mahzûr yoktur.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Hz. Ümmü Ri‘le (r.a.) | Fıkra:Kul Borcu
« Yanıtla #1648 : 15 Haziran 2015, 10:36:23 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: اِتَّقُوا النَّارَ وَلَوْ بِشِقِّ تَمْرَةٍ فَمَنْ لَمْ يَجِدْ فَبِكَلِمَةٍ طَيِّبَةٍ. (ق

“Yarım hurma (sadaka) ile de olsa cehennemden korununuz. Bunu bulamayan tatlı sözle olsun kendisini korusun.”
(Hadîs-i Şerîf, Müttefekun aleyh)



13
Haziran Cumartesi 2015

Ayın Safhaları


Rûmî: 31 Mayıs 1431 - Hicrî: 26 Şaban 1436

Süleymaniye Camii'nin Temelinin Atılması (1550) • Silistre Müdâfaası (1854)


Hz. Ümmü Ri‘le (Radıyallâhü Anhâ.)

Hazret-i Ümmü Ri‘le sahâbiyelerden ve Arab kadınlarının fasihlerindendir.

Bir gün Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.)’in huzuruna gelip:

“Esselâmü aleyküm ve rahmetullâhi ve berekâtüh” diye hürmetle selamladıktan sonra:

“Biz kadınlar evlerde bulunup ev işleriyle ve çocukları yetiştirmekle meşgul olduğumuzdan gazâya gidip büyük ecirlere nail olmak mümkün olamıyor. Onun için bize bir şey öğretiniz ki bizi Allâh’a (c.c.) yaklaştırmaya vesile olsun.” dedi.

Peygamberimiz (s.a.v.) hazretleri kendisine:

“Devamlı Allâhü Teâlâ’yı zikir etmelerini, gözlerini nâmahreme bakmaktan sakınmalarını ve seslerini onlara işittirmekten korumalarını” nasihat etmiştir.

Ümmü Ri’le (r. anhâ), Resûlullâh’ın vefatından sonra Hz. Hasan ve Hüseyin’i yanına alır ve gözyaşları ile Medîne-i Münevvere sokaklarında dolaşır ve Hz. Fatıma’nın evi önüne geldikçe Resûlullah’ın irtihaline dair yanık bir şiir okurdu. Allah ondan razı olsun.


Fıkra: Kul Borcu

Merhum Sadrazam Râgıb Paşa’nın huzurunda Ramazan-ı şerîfte oruç tutmaktan ve tutamayanın sonra kaza etmesinden bahsedilince:

Râgıb Paşa, Haşmet’e:

“Haşmet, senin de borcun var mı?” der. Haşmet:

“Var efendim” der.

“Ne kadar?”

“Mahalle bakkalına bin kuruş borcum var.” Râgıb Paşa:

“Ben onu sormuyorum, oruç borcunu soruyorum” der. Haşmet:

“Efendim, onu Allah sorar. Sizin soracağınız borç, kul borcudur” der.




Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Namaz ve İmsak Vakitleri Hakkında
« Yanıtla #1649 : 15 Haziran 2015, 10:43:36 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَنْ أَتَى فِرَاشَهُ وَهُوَ يَنْوِي أَنْ يَقُومَ يُصَلِّي مِنَ اللَّيْلِ فَغَلَبَتْهُ عَيْنَاهُ حَتَّى أَصْبَحَ كُتِبَ لَهُ مَا نَوَى وَكَانَ نَوْمُهُ صَدَقَةً عَلَيْهِ مِنْ رَبِّهِ عَزَّ وَجَلَّ. (ن

“Bir kimse -gece kalkıp (nafile) namaz kılmak niyetiyle- yatar, fakat uykusu galip gelip de kalkamazsa niyet ettiği namazın sevabı ona yazılır. Uykusu da Allâhü Teâlâ tarafından kendisine sadaka olarak ihsan olunur.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Nesâî)



14
Haziran Pazar 2015

Ayın Safhaları


Rûmî: 01 Haziran 1431 - Hicrî: 27 Şaban 1436

Avustralya'nın Keşfi (1643) • Jandarma Teşkilatı'nın Kuruluşu (1846)


Namaz ve İmsak Vakitleri Hakkında

Muhterem okuyucularımız; takvimimizdeki namaz vakitleri Hanefî mezhebinin içtihatlarına dayanmaktadır. Fıkhî esaslara göre hesaplama yapılırken arz derecesi (enlem), tûl (boylam), saat dilimi, yükseklik, arazi genişliği gibi birçok astronomik, klimatolojik ve jeolojik unsurlar kullanılmaktadır.

Bir yerin namaz vakitlerinin doğru olarak hesaplanabilmesi için sadece “geometrik değerler” değil, fıkhî ölçülere uygun olan “görülen değer” neticeleri esas alınmıştır. Mesela, güneşin doğuş-batışı için ‘geometrik doğuş-batış’ değil, çıplak gözle gözlenebilen ‘görülen doğuş-batış’ asıldır. Sadece geometrik değerlerin hesaplanması ile elde edilen değerler -bunların sapmasına sebep olan pek çok unsurdan dolayı- gerçek değerleri karşılayamamaktadır. Bu sebeple İslâm âlimleri bazı zarurî tedbirler almışlardır. Bu tedbirlere; düzeltmelere “Temkin” adı verilmektedir. Temkin, daha ihtiyatlı olmak için yapılmış bir düzeltme değil, fıkhî olarak yapılması zarûrî bir düzeltmedir. Bu düzeltmeler neticesinde ortaya çıkan değerler fıkhî ölçülere uygun hale gelmiş olur. Binaenaleyh temkinsiz vakitlerin kullanılması mahzurludur.

Temkin ve diğer ilmî yollarla, sapmaları zarûrî olarak düzeltilmiş vakitler, asırlardan beri İslam âleminde kullanıldığı gibi Türkiye’de de 1982 yılına kadar -Diyanet dâhil- bütün takvimlerde kullanılmıştır. Fazilet takvimi hâlen bunu kullanmaya devam etmektedir.

Bu sebeple Müslümanlara:

Takvimimizde verilen vakitlere riayette titizlik göstermelerini,

Namazlarını vaktin sonuna kadar geciktirmemelerini,

Oruca başlarken takvimimizdeki imsak vaktine riâyet etmelerini,

Sabah namazını ise imsak vaktinden en az 20 dakika sonra kılmalarını tavsiye ediyoruz. Daha erken kılınması isabetli olmaz.


Daha fazla bilgi için lütfen takvimimizin arkasındaki izahlara bakınız. -> http://www.fazilettakvimi.com/tr/muhim_aciklamalar/6.html