Gönderen Konu: "Duvardan Dökülen İnciler" Takvim Yaprakları  (Okunma sayısı 1010502 defa)

0 Üye ve 2 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Her İhtiyaç İçin Dua Etmek | Ne Ekersen Onu Biçersin
« Yanıtla #1695 : 30 Temmuz 2015, 11:20:25 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَا مِنْ دَعْوَةٍ يَدْعُو بِهَا الْعَبْدُ أَفْضَلَ مِنْ اَللّٰهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ الْمُعَافَاةَ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ. (هـ

“Kulun ‘Allâhümme innî es’elüke’l-muâfâte fi’d-dünyâ ve’l-âhireti’ (Yâ Rabbi! Senden dünyâda ve âhirette âfiyet istiyorum) diye duâ etmesinden daha fazîletli hiçbir duâ yoktur.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i İbn-i Mâce)



30
Temmuz Perşembe 2015

Ayın Safhaları


Rûmî: 17 Temmuz 1431  - Hicrî: 14 Şevval 1436

Lehistan (Polonya)'ın Osmanlı Himayesini Kabulü (1557)



Her İhtiyaç İçin Dua Etmek

Hazret-i Ebûbekr-i Sıddîk radıyallâhü anh buyurdu:

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) buyurdu ki: Cebrâîl aleyhisselâm, Allâhü Teâlâ’nın ümmetime şöyle söylememi emrettiğini bildirdi:

‘Sabaha çıktıklarında, akşamladıklarında ve uykuya yatacakları vakit on defa ‘Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh’ desinler. -Onlar bunu okuduklarında- uykuya yatarken onlardan dünya belalarını, akşama erdiklerinde şeytanın hilelerini, sabaha erdiklerinde de gazabımı kaldırırım.

Muhakkak başa gelen güçlükler ve inen belalara karşı duâ Cenâb-ı Hakk’ın takdirine râzı olmaya mâni değildir. Nitekim Eyyûb aleyhisselam şöyle duâ etti (meâli): “Başıma bu dert geldi. Sen, merhametlilerin en merhametlisisin.” (Enbiya sûresi, âyet 83)


Evliyâ’nın üç vasfı vardır:

Her şeyde Allâhü Teâlâ’ya itimad edip güvenmek.

İhtiyaçlarını ve fakirliklerini sadece Allâhü Teâlâ’ya arzetmek.

Dâimâ Allâhü Teâlâ’ya yönelmek.

Fudayl bin Iyâz (rh.) buyurdu:

İnsanlar kendilerinden hiçbir şey istemeyeni severler. İnsanların en sevmedikleri ise herşeyi onlardan isteyenidir.

İnsanların Allâhü Teâlâ’ya en sevimlisi ise Allâhü Teâlâ’ya muhtaç olup ondan ihtiyacını isteyendir.

İnsanların Allâhü Teâlâ katında en sevimsizi de Allâhü Teâlâ’ya ihtiyacını arzetmeyen, ondan hiçbir şey istemeyendir.


Ne Ekersen Onu Biçersin

Bir adamı yaşlı birisini döverken gördüler. Ne oluyor, diye sorulunca yaşlı olan:

“Ona karışmayın. Ben babamı burada dövmüştüm. Allâhü Teâlâ da bana bu belayı verdi. Şimdi de oğlum beni aynı yerde dövüyor. Başıma gelen, yaptığımın karşılığıdır. Onu hiç ayıplamayın. Ben kendi yaptığımın cezasını çekiyorum.” demiş.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Allah Tertemiz Olanları Sever | İsimlerimiz
« Yanıtla #1696 : 03 Ağustos 2015, 10:58:50 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: إِنَّ الله طَيِّبٌ يُحِبُّ الطَّيِّبَ، نَظِيفٌ يُحِبُّ النَّظَافَةَ، كَرِيمٌ يُحِبُّ الْكَرَمَ، جَوَادٌ يُحِبُّ الْجُودَ. (ع

“Muhakkak Allâhü Teâlâ noksan sıfatlardan münezzehtir, güzeli sever. Naziftir, temizliği sever. Kerîm’dir, lütuf ve ihsânı sever. Cevad’dır, cömertliği sever.”
(Hadîs-i Şerîf, Müsned-i Ebû Ya’lâ)



31
Temmuz Cuma 2015

Ayın Safhaları


Rûmî: 18 Temmuz 1431  - Hicrî: 15 Şevval 1436

İmam Ahmed bin Hanbel (r.a.)'in Vefatı (855) • Cerbe Kalesi'nin Fethi (1560)



Allah Tertemiz Olanları Sever

Tevbe sûresinin “… O (temeli takva üzerine kurulan Kubâ mescidi)nde öyle adamlar vardır ki (maddî ve manevî bütün pisliklerden, günahlardan ve kötü ahlâktan) tertemiz olmayı severler. Allâhü Teâlâ da iyi temizlenenleri sever.” meâlindeki 108. âyet-i kerîmesi nâzil olunca Resûlullâh (s.a.v.) muhâcirler ile beraber yürüyüp Kubâ mescidinin kapısına vardılar. İçeride oturan Ensâr’a:

“Siz müminsiniz, değil mi?” diye sordular.

Cemaat sükût edip cevap vermediler. Sonra tekrar sorunca Hz. Ömer (r.a.):

“Ya Resûlallâh! Elbette müminler. Ben de onlarla beraberim” dedi. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular ki:

“Kazaya râzı olur musunuz?” Evet, dediler.

“Belâya sabreder misiniz?” Evet, dediler.

“Bollukta şükreder misiniz?” Evet, dediler. Peygamber Efendimiz (s.a.v.):

“Ka’be’nin Rabbi hakkı için bunlar mümindirler.” buyurup oturdular. Sonra:

“Ey Ensâr cemaati! Allâhü Teâlâ sizi övdü. Siz abdestte ne yapıyorsunuz?” buyurdular.

“Büyük ve küçük abdest bozduktan sonra tertemiz temizleniriz.” diye cevap verdiler. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Tevbe sûresinin 108. âyetini okudular.

Ebû Eyyûb-i Ensâri Hazretleri:

“Yâ Resûlallâh! Bu âyette bahsedilenler kimlerdir?” dedi. Peygamber Efendimiz (s.a.v.):

“Onlar def-i hâcetten (büyük abdest bozduktan) sonra su ile temizlenirler ve cünüp durmazlar, gecenin tamamında cünüp olarak uyumazlar.” buyurdular.


İsimlerimiz: Erkek: Lokman, Kız: Pakize


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Resûlullâh Efendimiz’in Mukavkıs’a Mektubu
« Yanıtla #1697 : 03 Ağustos 2015, 11:19:15 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(اَسْتَعِيذُ بِاللّهِ : وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا كَافَّةً لِلنَّاسِ بَشِيرًا وَنَذِيرًا وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ. (سورة السبأ, 28

Allâhü Teâlâ buyurdu:
“Ve (Habîbim) seni, ancak bütün insanlar için müjdeleyici ve bir korkutucu olarak gönderdik. Fakat insanların çoğu bilmezler.”
(Sebe’ sûresi, âyet 28)



01
Ağustos Cumartesi 2015

Ayın Safhaları


Rûmî: 19 Temmuz 1431  - Hicrî: 16 Şevval 1436

Osman Bey'in Vefatı, Orhan Bey'in Tahta Çıkışı (1326) • Kıbrıs'ın Fethi (1571)



Resûlullâh Efendimiz’in Mukavkıs’a Mektubu

Peygamber Efendimiz (s.a.v.), İslâmiyet’e davet etmek maksadıyla hicretin 7. senesi Muharrem ayında hükümdarlara altı elçi ile birer mektup göndermişti. Hâtıb bin Ebî Beltea (r.a.)’ı da İskenderiye hükümdarı, Kıbtîler’in büyüğü Mukavkıs’a göndermişti. “Muhammed Resûlullâh” yazılı bir mühür ile mühürlenmiş mektupta şöyle buyuruluyordu:

“Bismillâhi’r-Rahmâni’r-Rahîm, Allâh’ın kulu ve Resûlü Muhammed’den Kıbtîler’in büyüğü Mukavkıs’a! Selam, hidayete tâbî olan, doğru yolu tutanlar üzerinedir. Şimdi, ben seni İslâm davetiyle Müslümanlığa davet ediyorum. Müslüman ol, selamet bul ki, Allah sana ecir ve mükâfatını iki kat versin! Eğer bu davetimi kabul etmezsen, Kıbtîler’in günahı senin üzerine olur!..” (Mektubunun sonunda Âl-i İmrân Sûresinin, 64. âyet-i celîlesi yazılmıştı.)

Hz. Hâtıb, mektubu okuduktan sonra, Mukavkıs’a:

“Senden önce, burada bir adam (Fir‘avn), kendisinin en yüksek rab olduğunu iddiâ etmişti. Yüce Allah onu dünya ve âhiret azabıyla yakalayıp cezalandırdı, ondan intikam aldı. Sen, başkasından ibret al da, başkasına ibret olma!” dedi ve nasihatlerde bulundu. Mukavkıs:

“Bizim için, bir din vardır! Biz, bu dinimizi, ondan daha hayırlısı olmadıkça, bırakmayız!” deyince, Hz. Hâtıb:

“Senin dininden daha hayırlı olan din, hiç şüphesiz İslâmiyettir!... Hayatıma yemin ederim ki, Mûsâ peygamber (a.s.) nasıl Îsâ peygamberi (a.s.) müjdelemiş ise, Îsâ peygamber de Muhammed (s.a.v.)’in geleceğini öylece haber vermiş, müjdelemiştir! Bizim seni Kur’ân’a davet etmemiz, senin Tevrat’a inananları İncil’e davet etmen gibidir. Her peygamberin gönderildiği insanlar, o peygamberin ümmeti olup, ona itaat ve iman etmesi emredilmiştir. Sen ise, bu peygambere (Muhammed aleyhisselama) yetişenlerdensin! Biz, seni İslâm dinine davet etmekle, Hz. Îsâ’nın teblîğâtıyla amel etmeni sana teklif etmiş oluyoruz” dedi.

Mukavkıs, Resûlullâh Efendimizin (s.a.v.) elçisini ağırladı. Peygamber Efendimize (s.a.v.) iki câriye ve elbiseler ile bir de katır hediye etti, fakat Müslüman olmadı.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
“O Peygamberi Oğullarını Tanır Gibi Tanırlar”
« Yanıtla #1698 : 03 Ağustos 2015, 11:21:20 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(اَسْتَعِيذُ بِاللهِ : ... وَإِنْ تُطِيعُوهُ تَهْتَدُوا وَمَا عَلَى الرَّسُولِ إِلَّا الْبَلَاغُ الْمُبِينُ. (سورة النور, 54

Allâhü Teâlâ buyurdu:
“…Eğer ona (peygambere) itaat ederseniz hidayete erersiniz. Resûlün vazîfesi ise ancak açık bir tebliğdir.”
(Nûr sûresi, âyet 54)



02
Ağustos Pazar 2015

Ayın Safhaları


Rûmî: 20 Temmuz 1431  - Hicrî: 17 Şevval 1436

Birinci Cihan Harbi'nde Seferberlik İlanı (1914) • Irak'ın Kuveyt'i İşgali (1990)



“O Peygamberi Oğullarını Tanır Gibi Tanırlar”

Mısır hükümdarı Mukavkıs, Resûlullâh Efendimizin (s.a.v.) kendisini İslâm’a davet için gönderdiği elçisi Hâtıb bin Beltea (r.a.)’ı bir gece huzuruna getirtti. Yanında, Arapça tercümanından başka kimse yoktu.

Hâtıb’a: “Onun (Muhammed aleyhisselamın) hakkında soracağım şeylere doğru cevap verir misin?” dedi.
Hâtıb (r.a.): “İstediğini sor! Ben sana ancak doğruyu söyleyeceğim!” dedi.

Mukavkıs: “Muhammed (s.a.v.) insanları nelere davet ediyor?” diye sordu.
Hâtıb (r.a.): “Ancak Allâh’a ibâdet etmeye davet ediyor. Gece gündüz, beş vakitte namaz kılmayı, Ramazan orucunu tutmayı, Beytullah’ı (Ka‘be’yi) hac ve ziyaret etmeyi, verilen sözde durmayı emrediyor. Kanı ve ölmüş hayvan etini yemekten men ediyor (yasaklıyor)!” dedi.

Mukavkıs: “Onun şekil ve şemâilini bana tarif et, anlat!” dedi.
Hâtıb (r.a.) kısaca tarif etti.

Mukavkıs: “Anlatmadığın daha bazı şeyler kaldı: Gözlerinde biraz kırmızılık, sırtında; iki omuzu arasında da peygamberlik mührü vardır. Merkebe biner, harmani (cübbe) giyer, hurma ve ekmek parçalarına kanaat eder, amcaları ve amcaoğulları tarafından korunur!” dedi.
Hâtıb (r.a.): “Bunlar da onun sıfatıdır!” dedi.

Mukavkıs: “Ben, gelecek bir peygamber daha kaldığını kitaplardan biliyordum. Fakat onun Şam’dan çıkacağını zannediyordum. Çünkü daha önceki peygamberler hep oradan çıkmışlardı. Gerçi, son peygamberin Arabistan’da darlık, yoksulluk ülkesinden tam bu zamanda çıkacağını da kitablarda görmüştüm. Allâh’ın kitabında sıfatlarını yazılı bulduğumuz peygamberin gönderilmesi zamanı da, tam bu zamandır! Biz onun vasfını, İncil’de ‘iki kız kardeşi bir nikâh altında birleştirmez, hediyeyi kabul eder, sadakayı kabul etmez. Fakirler ile oturur kalkar’ diye de, yazıldığını okumuştuk! Ona uymak hususunda Kıbtîler beni dinlemezler! Ben saltanatımdan da ayrılamayacağım! Ben Kıbtîler’e bu konuşmadan bir kelime bile bahsetmem. Senin de bahsetmeni istemem!” dedi.

Hâtıb hazretleri Medîne’ye dönüp Mukavkıs’ın sözlerini Peygamber Efendimize anlattı.

Peygamber Efendimiz aleyhisselam: “Yaramaz adam, saltanatına kıyamadı! Hâlbuki o saltanat, kendisinde kalmayacaktır!” buyurdu.


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Selam Vermenin Sevabı | Yermük Harbinde İslâm Ordusu | İsimlerimiz
« Yanıtla #1699 : 03 Ağustos 2015, 12:06:05 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: أَفْشُوا السَّلَامَ وَأَطْعِمُوا الطَّعَامَ وَصِلُوا الْأَرْحَامَ وَصَلُّوا وَالنَّاسُ نِيَامٌ تَدْخُلُوا الْجَنَّةَ بِسَلَامٍ. (حم

“(Ey insanlar!) Selâmı yayınız, yemeği yediriniz, sıla-i rahim yapınız, insanlar uykuda iken geceleri namaz kılınız ki cennete selâmetle girebilesiniz.”
(Hadîs-i Şerîf, Müsned-i Ahmed)



03
Ağustos Pazartesi 2015

Ayın Safhaları


Rûmî: 21 Temmuz 1431  - Hicrî: 18 Şevval 1436

Estergon Kalesi'nin Fethi (1545)



Selam Vermenin Sevabı

Bir kişi Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in huzuruna geldi ve:

“Es-selâmü aleyküm” diye selam verdi.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) selamını alıp ‘on sevap’ buyurdular. Başka birisi geldi:

“Es-selâmü aleyküm ve rahmetullah” diye selam verdi.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) (selamını aldıktan sonra) ‘yirmi sevap’ buyurdular. Bir başkası gelip o da:

“Es-selâmü aleyküm ve rahmetullahi ve berekâtüh” diye selam verdi.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) onun da selamını aldı ve ‘otuz sevap’ buyurdular. (El-Edebü’l-Müfred)


Yermük Harbinde İslâm Ordusu

Hicretin 13. (M. 634) senesinde Hz. Ebûbekir’in halifeliğinin sonlarında İslâm Devleti, Bizans sınırlarına dayanmıştı. İmparator Hirakliyus bu hâlden korkup İstanbul’dan Suriye’ye geldi.

O zaman Bizans halkının ahlâkı bozulup her tarafta zulüm ve haksızlık olduğu gibi ordularında da her türlü ahlaksızlık vardı.

Müslümanlar ise büyük-küçük hepsi güzel ahlâk sahibi olup vardıkları yerlerde herkese iyi muamelede bulunurlardı. Her hususta hak ve adalet üzere hareket ederler ve her türlü fenalıklardan sakınırlardı.

Bizans generallerinden biri İslâm ordusunun vaziyetini öğrenmesi için bir Arap casus göndermişti. Bir gün bir gece İslâm askeri içinde bulunup döndü. Generale:

“Onlar, geceleyin hep ibadet ederler, gündüz de hepsi askerdir. Aralarında zina ve hırsızlık edenleri, kendi sultanlarının oğlu bile olsa cezalandırırlar” deyince general:

“Öyle ise yeryüzünde onlarla uğraşmaktansa yerin altı bize daha hayırlıdır” demiştir.

İsimlerimiz: Erkek: Murad, Kız: Tûbâ



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Resûlullâh’ın (s.a.v) Bir Mucizesi
« Yanıtla #1700 : 04 Ağustos 2015, 18:39:43 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(...أَنَّ أَهْلَ مَكَّةَ سَأَلُوا رَسُولَ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَنْ يُرِيَهُمْ آيَةً فَأَرَاهُمْ اِنْشِقَاقَ الْقَمَرِ. (ق

“Mekkeliler Resûlullâh (s.a.v.)’den kendilerine bir mucize göstermesini istediler. Resûlullâh da (s.a.v.) onlara ayın ikiye bölünüşünü gösterdi.”
(Hadîs-i Şerîf, Müttefekun aleyh)



04
Ağustos Salı 2015

Ayın Safhaları


Rûmî: 22 Temmuz 1431  - Hicrî: 19 Şevval 1436

Beylerbeyi Ramazan Paşa'nın Portekizlere Karşı Vâdi's-Seyl (Fas) Zaferi (1578) • İngiltere'nin Almanya'ya Harp İlanı (1914)



Resûlullâh’ın (s.a.v) Bir Mucizesi

Ebû Hüreyre (r.a.) şöyle anlatmıştır: Kendisinden başka ilah olmayan Allâh’a yemin ederim ki, ben açlıktan bazan karnıma taş bağlardım. Bir gün Resûlullâh’ın (s.a.v.) ve Ashâb’ının mescidden çıkıp geçtikleri yol üzerine aç ve mecalsiz oturdum… Resûlullâh (s.a.v.) uğradı. Bendeki halsizliği, yüzümdeki açlığı görünce tebessüm etti ve ‘Ey Ebû Hüreyre! Ardım sıra gel’ buyurup yürüdü. Ben de onu takip ettim. Hâne-i Saâdete girdi. Ben de izin istedim, izin verildi. Resûlullâh (s.a.v.) hâne-i saâdette bir bardak süt buldu. ‘Bu süt nereden geldi?’ diye sordu. ‘Falanca hediye etti’ dediler. Resûlullâh (s.a.v.): ‘Ey Ebû Hüreyre! Haydi, Suffe’ye git, onları bana çağır’ buyurdu…

Kendi kendime: ‘Suffe halkı için şu bir bardak süt nedir ki? Suffe halkı şimdi gelip onlara dağıttığımda bu bir bardak sütten bana ne düşecek?’ diye endişeleniyordum. Fakat Allâh’a ve Resûlullâh’a itaatten başka çâre olmadığından gittim, onları davet ettim. Geldiler, izin istediler, izin verildi ve Hâne-i Saâdet içinde baştanbaşa yer aldılar. Bunun üzerine Resûlullâh (s.a.v.):

‘Ey Ebû Hüreyre! Şu süt bardağını al, müsafirlere ver’ buyurdu. Ben de bardağı alıp vermeye başladım. Bir kişiye veriyorum, o kanıncaya kadar içiyor, sonra bardağı bana veriyordu. Ben de alıp diğer bir kişiye veriyordum. O da kanıncaya kadar içiyor, sonra bardağı bana veriyordu. Bu suretle hepsi kana kana içip bardağı bana verdiler. Artık davetlilerin hepsi süte kanmışlardı. Sonra süt bardağını Resûlullâh (s.a.v.) aldı, elinde tuttu, bana bakıp tebessüm ederek:

‘Ey Ebû Hüreyre!’ buyurdu. ‘Süt içmedik bir ben kaldım, bir de sen.’ dedi. Ben de: ‘Doğru buyurdunuz, yâ Resûlallâh!’ dedim. Resûlullâh (s.a.v.) bana: ‘Haydi otur ve iç!’ buyurdu. Ben de oturdum, içtim. Resûlullâh (s.a.v.) ‘tekrar iç!’ buyurdu. Ben de içtim. Resûlullâh tekrar tekrar ‘iç!’ diye emrediyor, ben de içiyordum. En sonunda: ‘Yâ Resûlallâh, daha içemeyeceğim. Seni Hak Peygamber gönderen Allâh’a andolsun ki, süt içecek yerim kalmadı.’ dedim. ‘Öyle ise bardağı bana ver.’ buyurdu, verdim. Resûlullâh (s.a.v.) Allâh’a hamdetti ve besmele ile kalan sütü içtiler.




Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Edep Bir Tac İmiş Nûr-i Hüdâdan
« Yanıtla #1701 : 05 Ağustos 2015, 15:57:20 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَا شَيْءٌ أَثْقَلُ فِي مِيزَانِ الْمُؤْمِنِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ مِنْ خُلُقٍ حَسَنٍ وَإِنَّ اللهَ لَيُبْغِضُ الْفَاحِشَ الْبَذِيءَ. (ت

“Kıyâmet günü mü’minin mizanında güzel ahlâktan daha ağır hiçbir şey yoktur. Allâhü Teâlâ, çirkin hareketler yapan, çirkin sözler söyleyen kimseyi sevmez.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)



05
Ağustos Çarşamba 2015

Ayın Safhaları


Rûmî: 23 Temmuz 1431  - Hicrî: 20 Şevval 1436

Turgut Reis'in Ponza Zaferi (1552) • Fransızların Cezayir'de Katliamı (45 bin insan katledildi) (1945)



Edep Bir Tac İmiş Nûr-i Hüdâdan

Edep, güzel terbiyeli ve güzel huylu olmaktır. Edep, insanı utanılacak şeylerden koruyan bir melekedir.

Cüneydi Bağdâdî (rah.), Ebû Hafs en-Nisâbûrî’yi (rah.) ziyarete gelmişti. Nisâbûrî’nin talebelerinin yanında edeble ve hürmetle durduklarını görünce “Talebelerini, meliklerin edebiyle yetiştirmişsiniz.” dedi. Nisâbûrî “Hayır, zâhirdeki güzel edeb bâtındaki güzel edebin alametidir.” buyurdular.

Seriyy-i Sakatî (rah.) anlatıyor:

“Bir gece namazımı kıldıktan sonra ayaklarımı mihraba doğru uzattım. ‘Sen sultanların huzurunda böyle mi oturuyorsun?’ diye bir ses işittim. İzzetin ve celalin hakkı için ben de ayaklarımı asla uzatmam dedim.” Sakatî Hazretleri bundan sonra ne gece, ne gündüz hiçbir zaman ayaklarını uzatmadı.

İbn-i Mübârek (rah.):

“Biz, az bir edebe, çok fazla ilimden daha muhtacız.” buyurmuştur.

Yahya bin Muâz (rah.):

“Allâhü Teâlâ’nın edebiyle edeplenen kimse Allâhü Teâlâ’nın muhabbetine nail olur.” buyurmuştur.

Hz. Ömer (r.a.):

“Önce güzel edeb sahibi olun sonra ilim öğrenin.” buyurmuştur.

Abdullah ibn-i Mübârek (rah.):

“Kendisinde öncekilerin ve sonrakilerin ilmi olan bir kişinin bulunduğu bana söylense, onunla görüşemediğime üzülmem. Ancak güzel edeb sahibi bir kimseyi duysam, onunla görüşmeyi arzu ederim. Görüşemediğim zaman da üzülürüm.” buyurmuştur.

“Fazilet ve üstünlük, asalet ve neseple değil, akıl ve edepledir. Zira edebi güzel olmayanın nesebi de zayi olur. Aklı dalâlette olanın aslı da kaybolur.”

“Ateşin odunla büyüyüp kuvvetlendiği gibi, kalbini edeple temizle, kuvvetlendir. Güzel ahlâk nesebin ayıplarını örter.”

“İlim ancak edeple anlaşılır. Amel ancak ilimle sahih olur. Allâhü Teâlâ’nın rızasına da ancak amelle ulaşılır.”




Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ana Baba Hakları
« Yanıtla #1702 : 06 Ağustos 2015, 11:15:29 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَنْ أَحَبَّ أَنْ يُمَدَّ لَهُ فِي عُمْرِهِ وَأَنْ يُزَادَ لَهُ فِي رِزْقِهِ فَلْيَبَرَّ وَالِدَيْهِ وَلْيَصِلْ رَحِمَهُ. (حم

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:
“Kim, ömrünün uzatılmasını ve rızkının arttırılmasını isterse ana-babasına iyilik yapsın ve sıla-i rahimde bulunsun.”
(Hadîs-i Şerîf, Müsned-i Ahmed)



06
Ağustos Perşembe 2015

Ayın Safhaları


Rûmî: 24 Temmuz 1431  - Hicrî: 21 Şevval 1436

Magosa'nın Fethi (1571) • İlk Atom Bombasının Hiroşima'ya Atılması (1945)



Ana Baba Hakları

ANA BABA HAKLARI

Ana babanın çocukları üzerinde on hakkı vardır:

1- Yiyecek bir şeye muhtaç olsalar onları doyurmak.

2- Giyecek bir şeye muhtaç olsalar giydirmek.

Lokman Sûresinin “Onlara dünyada iyilikle muamele et” meâlindeki 15. âyetini Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle tefsir buyurdular:

“İyilikle muamele, acıktıkları zaman karınlarını doyurmak, giyeceğe ihtiyaçları olduğu zaman giydirmektir.” buyurmuştur.

3- Bir hizmete muhtaç olduklarında hizmet etmek.

4- Çağırdıkları zaman hemen cevap verip yanlarına gitmek.

5- Günah, gıybet gibi dine aykırı olan işler hâriç bir şey emrettikleri zaman itaat etmek, yerine getirmek.

6- Onlarla güzel konuşmak, kaba ve sert sözler söylememek.

7- Onları isimleriyle çağırmamak.

8- Onların arkalarından yürümek.

9- Onların razı olduğu şeye razı olmak, çirkin gördüklerini de çirkin görmek.

10- Kendisi için Allâhü Teâlâ’ya duâ ettiği gibi onlar için de mağfiret dileyip duâ etmek.


Ashâb-ı Kirâm’dan bir zat:

“Ana babaya duâyı terk eden evlat maîşet (geçim) sıkıntısı çeker.” buyurdu.

“Vefat ettikten sonra onları razı etmek mümkün müdür? denilince:

“Evet, şu üç şeyle mümkündür, dedi.

Birincisi, evlat sâlih olmalıdır. Evladın sâlih olması kadar onlara sevimli bir şey yoktur.

İkincisi, onların akraba ve arkadaşlarını ziyaret etmelidir.

Üçüncüsü Allâhü Teâlâ’nın onları bağışlaması için istiğfarda bulunmalı, duâ etmeli ve onlar adına sadaka vermelidir.”



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Muhammed (a.s)’ın Nûru
« Yanıtla #1703 : 07 Ağustos 2015, 10:29:00 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: اِذَا ظَهَرَتْ اَلْفَاحِشَةُ كَانَتْ اَلرَّجْفَةُ وَاِذَا جَارَ الْحُكَّامُ قَلَّ الْمَطَرُ. (فيض

“Günahlar açıktan işlenip çoğaldığı zaman zelzele ve felâketler meydana gelir, idareciler emrindekilere zulmettiği zaman yağmurlar azalır, kıtlık meydana gelir.”
(Hadîs-i Şerîf, Feyzü’l-Kadîr)



07
Ağustos Cuma 2015

Ayın Safhaları


Rûmî: 25 Temmuz 1431  - Hicrî: 22 Şevval 1436

Kıbrıs Fâtihi Lala Mehmed Paşa'nın Vefatı (1580)



Muhammed (a.s)’ın Nûru

Allâhü Teâlâ, Muhammed Mustafa (s.a.v.)’in mübârek nurunu Hazret-i Âdem’i yarattığında sırtına koydu. Melâike-i Kirâm, Âdem aleyhisselamın ardında saf olup Muhammed aleyhisselamın nurundan istifâde eder, nimetlenirlerdi.

Hazret-i Âdem, Rabbine niyâz ve duâ ederek:

“Bu Melâike-i Kirâm niçin ardımda saf durmaktadırlar” dedi.

Hak Teâlâ şöyle buyurdu:

“Meleklerim, Habibim Muhammed aleyhisselâmın nuruna bakmaktadırlar. O peygamber senin soyundan çıkacak, onun nuru nesilden nesile ve secde edenden secde edene (yani mü’minden mü’mine) intikâl ederek sâhibine ulaşacaktır. O, peygamberlerin ve resullerin sonuncusudur, evvel ve âhir yaratılanların efendisidir.”

Hazret-i Âdem Rabb’inden, melekleri karşısında görmek için bu nuru alnına nakletmesini istedi. Nûr-i Muhammedî Hazret-i Âdem’in alnına intikâl eyledi. Melekler Hazret-i Âdem’in önüne geldiler. Nûr-i Muhammedî, Hazret-i Âdem’in alnında sabah güneşi gibi parlamaya, hatta ondan daha güzel ve latîf nurlar saçmaya başladı.

Hazret-i Havvâ vâlidemiz bu nuru Hazret-i Âdem’in pâk alnında görünce:

“Alnındaki bu nur da nedir, beni hayret içinde bıraktı” dedi. Hazret-i Âdem:

“Yâ Havvâ! Seni hayran bırakan, evlâdımdan mübârek bir peygamberin nurudur. O, Allâhü Teâlâ’nın yarattıklarının en üstünü ve Allah katında en kıymetlisidir” dedi.

Sonra Hazret-i Âdem, Allâhü Teâlâ’dan o nuru bakabileceği ve görerek istifâde edebileceği bir azasında bulunmasını diledi. Allâhü Teâlâ duâsını kabul etti ve nûru şehâdet parmağına nakletti ve Hazret-i Âdem’in gözünü onunla nurlandırdı. Hazret-i Âdem zikir ve hamd ile meşgul olduğunda o nur da onunla zikreder ve hamdederdi.

Yeryüzüne inince yine önceki yerine iâde olundu.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(اَسْتَعِيذُ بِاللهِ : بَلْ تُؤْثِرُونَ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا وَالْآخِرَةُ خَيْرٌ وَأَبْقَى. (سورة الاعلى, 16-17

Allâhü Teâlâ buyurdu:
“Belki siz, dünya hayatını tercih edersiniz. Hâlbuki âhiret daha hayırlıdır ve (nimetleri) daha devamlıdır.”
(A’lâ sûresi, âyet 16-17)



08
Ağustos Cumartesi 2015

Ayın Safhaları


Rûmî: 26 Temmuz 1431  - Hicrî: 23 Şevval 1436

Sultan Dördüncü Mehmed Han'ın Tahta Çıkışı (1648) • Bitlis'in Kurtuluşu (1918)



Bütün İşlerde Niyet Allah Rızası Olmalı

Muhammed bin İshâk bin Ubeydullâh, Endülüs’de yaşamış sâlih ve zâhid zâtlardandır.

Vezîr Ebû Amr Ahmed’e şu nasihatte bulunmuştu:

Yaptığın bütün işlerini hayra niyet ederek işle. Muhakkak sen böyle yaparsan bütün işlerinden sevap kazanırsın.

Bir şey yiyeceğin vakit onunla Allâhü Teâlâ’nın ibâdetine kuvvet kazanmak niyeti ile ye. Uyumanda, gezip dolaşmanda, hasılı bütün işlerinde niyetin ancak Allâh’ın razı olacağı amel olsun. Zira sen hayırlı bir amele niyet edip azmettiğinde, onu işleyemesen de sevâbını amel defterinde ve mîzânında bulursun.


Vezîrin oğlu şöyle dedi:

Ben bu sözü işittiğimden beri onunla amel ediyorum ve çok faydasını gördüm. Bir de İmâm Halîl’in şu sözünden çok istifâde ettim:

Kişi, geçen her anının şuurunda olmalı, onu faydasız geçirmemelidir. Allâhü Teâlâ ile, insanlarla ve kendi nefsiyle olan muamelelerinde şu esaslara dikkat etmeli:

Allâhü Teâlâ katında en yüksek makamlara ulaştıracak amellerle meşgul olmalı,

İnsanlar arasında onların orta seviyesindekiler gibi çalışmalı,

Kendisini de insanların en aşağısı ve amelce en azı olarak görmelidir.

Kişi böyle yaparsa ancak fazîletler kazanmaya muvaffak olabilir.
(Cezvetü’l-Muktebes)


Padişah’ın İltifatı İksirdir

Sultan Dördüncü Mehmed, yaşanan vak’aların; hadiselerin her gün kayda geçirilmesini emreder ve bu vazifenin düzenli olarak yerine getirilmesi hususunda son derece hassas davranırdı. Bu işle vazifeli olan Abdi Paşa, ağır hastalığı sebebiyle bir iki gün gelmeyince halini hatırını sordurdu. Paşa’nın iyileşmediğini görünce, bizzât ziyaretine gidip ve yarı latîfe yarı ciddi, Paşa’ya:

“Nice bir yatarsın, kalk vekâyî (hadiseleri) yaz!” buyurdular.

Abdi Paşa’ya bu “iltifat-ı şahane” ilâç gibi te’sîr etmiş ve padişahın bu bereketli sözü ile pek kısa vakitte şifa bulmuştur.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Fâtıma Bintü’l-Hattâb (r. anhâ)
« Yanıtla #1705 : 10 Ağustos 2015, 15:45:26 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَنْ قَالَ رَضِيتُ بِاللهِ رَبًّا وَبِالْإِسْلَامِ دِينًا وَبِمُحَمَّدٍ رَسُولًا وَجَبَتْ لَهُ الْجَنَّةُ. (د)

“Rab olarak Allâhü Teâlâ’ya, din olarak İslâm’a ve Peygamber olarak da Muhammed’e râzı olan kimseye cennet vâcib olur.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Ebû Dâvûd)



09
Ağustos Pazar 2015

Ayın Safhaları


Rûmî: 27 Temmuz 1431  - Hicrî: 24 Şevval 1436

Çanakkale'de Birinci Anafartalar Zaferi (1915) • Nagazaki'ye Atom Bombasının Atılması (1945)



Fâtıma Bintü’l-Hattâb (R.Anhâ)

Hz. Ömer (r.a.)’in kız kardeşi olan Fâtıma, kardeşi Ömer’den daha önce Müslüman olmuştu. Aşere-i Mübeşşere’den (Cennetle müjdelenen 10 sahabîden) Saîd bin Zeyd (r.a.) ile evli idi.

Hz. Ömer, Hz. Hamza’nın Müslüman olmasından üç gün sonra kız kardeşi Fâtıma ile kocası Saîd’in Müslüman olduklarını öğrenmesi üzerine hemen onların evine gitti. O esnâda “Tâhâ” sûre-i şerîfi nâzil olduğundan Saîd ile Fâtıma Ashâb-ı Kirâm’dan Habbâb bin Eret’ten onu öğreniyorlardı.

Ömer, dışarıdan onların okuduklarını işitince hemen şiddetle kapıyı çaldı. Saîd ve Fâtıma, onu hiddetli ve kılıç belinde görünce telâş ile sahîfeyi sakladılar ve Habbâb’ı bir köşeye gizlediler.

Kapı açılıp Ömer içeri girdi, “Okuduğunuz ne idi?” diye sordu. Saîd: “Hayır, bir şey yok” dedi. Ömer öfkelenip “İşittiğim doğru imiş. Siz de Muhammed’in dînine uymuşsunuz” diyerek Saîd’in yakasından tuttu yere attı. Fâtıma onu kurtarayım der iken Ömer onun yüzüne bir tokat vurdu. Hemen ağzından kanlar akmaya başladı.

Kızkardeşinin yüzünden kan aktığını görünce Ömer pişmân oldu ve hiddeti yatıştı. Fâtıma al kana boyandı ve cânı yandı. Lakin kendisinde din gayreti uyandı, Cenâb-ı Hakk’a dayandı ve: “Yâ Ömer, niçin Allah’tan utanmazsın ve mu‘cizeler ile gönderdiği peygambere inanmazsın. İşte ben ve zevcim İslâm ile müşerref olduk. Başımızı kessen, bundan dönmeyiz” deyiverdi ve şehâdet getirdi. Ömer ne yapacağını şaşırdı ve hemen yere oturdu.

“Hele şu okuduğunuz kitâbı çıkarınız” dedi. Fâtıma o sahîfeyi getirdi. Ömer “Tâhâ” sûresini okumaya başladı. Kur’ân-ı Kerîm’in fesâhat ve belâğati, mânâsının lezzet ve güzelliği Ömer’in kalbine fevkalâde tesîr etti. Resûlullâh’ın huzuruna varıp Müslüman oldu.

Fâtıma binti Müslim, Fâtıma el-Huzâiyye’den o da Fâtıma bintü’l-Hattâb’dan şu hadîs-i şerifi rivâyet etti: “Ümmetim, dünya sevgisi ortaya çıkıp fasık âlimler, câhil hafızlar ve zorbalar zuhur etmedikçe hayırdan ayrılmazlar. Amma bunlar zuhur ederse Allâhü Teâlâ’nın onlara umûmî azâb etmesinden korkarım.”


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: أَخْلِصْ دِينَكَ يَكْفِكَ الْعَمَلُ الْقَلِيلُ. (ك)

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:
“Dîninde ihlâslı olursan az amel sana yeter.”
(Hadîs-i Şerîf, Hâkim, el-Müstedrek)



10
Ağustos Pazartesi 2015

Ayın Safhaları


Rûmî: 28 Temmuz 1431  - Hicrî: 25 Şevval 1436

Yavuz (Göben) ve Midilli (Breslav)'nin Osmanlı'ya Sığınması (1914) • Sevr Andlaşması (1920)



Az Fakat İhlâslı Amel Makbuldür

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:
Melekler Allâhü Teâlâ’nın kullarından birinin amelini alırlar ve bunu çok ve ihlâslı görüp Allâhü Teâlâ’nın dilediği yere kadar götürürler.

Allâhü Teâlâ:
“Siz kulumun ameli üzerine hafaza meleklerisiniz. Fakat ben kulumun kalbindekini gözetirim. Benim bu kulum yaptığı ameli ihlâslı olarak yapmamıştır. Onu(n yerini) siccînde (Cehennem’de bir kuyu) yazın.” buyurur.

Bir başka kulun amelini alırlar ve onu da az ve hakîr; değersiz bulurlar. Allâhü Teâlâ’nın dilediği yere kadar götürürler.

Allâhü Teâlâ:
“Siz kulumun ameli üzerine hafaza meleklerisiniz. Fakat ben kulumun kalbindekini gözeten bir murakıbım. Bu kulum yaptığı ameli ihlâslı olarak yapmıştır. Onu ılliyyînde (Cennet’te yüce bir makamda) yazınız.” buyurur.”


Allâhü Teâlâ’nın İki İsmi: Yâ Hayyu Yâ Kayyûm

Allâhü Teâlâ’nın “El-Hayy” ismi: On sekiz bin âlemi yok iken var edip hayat veren, demektir. Yalnız hayat vermek kâfi değildir. Onu tutup muhâfaza etmek de îcâbeder. Hazret-i Allah “Kayyûm” ism-i şerifiyle onu muhâfaza edip tutmaktadır. Îsâ aleyhisselâm ölüyü diriltmek için “Yâ Hayyu Yâ Kayyûm” diye duâ ederlerdi.

Hazret-i Ali (k.v.) buyurdu:

Bedir gününde savaştıktan sonra Resûlullâh Efendimizin ne yaptığını görmek için yanına geldim. Gördüm ki secdede: “Yâ Hayyu Yâ Kayyûm” diyordu. Sonra dönüp harbe devam ettim. Sonra yine geldim; yine secdede “Yâ Hayyu Yâ Kayyûm” diyordu. Sonra yine harbe çıktım ve geldim, “Yâ Hayyu Yâ Kayyûm” okuyorlardı. Allâhü Teâlâ fethi ve yardımını ihsân edinceye kadar böyle duâ ettiler.

Azîz Mahmûd Hüdâî (k.s.): “Denizdekiler boğulmaktan korktuklarında ‘Yâ Hayyu Yâ Kayyûm’ ile duâ ederler.” demiştir.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Tesbihin Sevabı | Namaz Kılarken Kıraattaki Hata
« Yanıtla #1707 : 12 Ağustos 2015, 12:28:38 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: إِنَّ اللهَ يَرْفَعُ بِهٰذَا الْكِتَابِ أَقْوَامًا وَيَضَعُ بِهِ آخَرِينَ. (م

Allâhü Teâlâ Kur’ân-ı Kerîm(i okuyup onunla amel etmeleri ve tazimde bulunmaları) sebebiyle bazı kavimleri yükseltir, bazılarını da (Kur’ân’la amel etmemeleri sebebiyle) alçaltır.
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Müslim)



11
Ağustos Salı 2015

Ayın Safhaları


Rûmî: 29 Temmuz 1431  - Hicrî: 26 Şevval 1436

Fâtih Sultan Mehmed Han'ın Otlukbeli Zaferi (1473) • Otranto'nun Fethi (1480) • Türksat 1B'nin Uzaya Fırlatılması (1994)



Tesbihin Sevabı

Bir zât Resûlullâh Efendimize geldi ve:
“Dünya benden yüz çevirdi, elimde ne varsa azaldı” dedi.

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.):
‘Meleklerin duâsını, yaratılmışların hürmetine rızıklandıkları tesbihi okumuyor musun?” dedi.

O zât:
“O nedir, Yâ Resûlallâh?” diye sordu;

“Fecr-i sadıkın doğuşundan, sabah namazını kılıncaya kadar yüz defa ‘SübhanAllahi ve bihamdihî sübhânellâhi’l-azîm Estağfirullâh’ de. Dünya mecburen ve zelil olarak sana gelecektir. Allâhü Teâlâ, bu tesbihin her kelimesinden, kıyamete kadar Allâh’ı tesbih edecek bir melek yaratır, yaptıkları bütün tesbihlerin sevâbı sana yazılır.” buyurdular.

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) bir hadîs-i şerîflerinde: “Sabah namazı vaktinde (Fecr-i sâdıktan güneş doğuncaya kadar) uyumak rızık genişliğine mâni‘dir.” buyurdular.


NAMAZ KILARKEN KIRAATTAKİ HATA

Namaz’da Kur’ân-ı Kerîm okurken yapılan bir hataya, okuyanın sürçmesine “Zelletü’l-Kârî” denir. Namaz içinde olan bir kıraat (okuma) yanlışlığı ile namaz bozulur mu bozulmaz mı meselesi pek mühimdir. Buna dikkat etmek gerekir. Bu husustaki başlıca esaslar şunlardır:

Kur’ân-ı Mübîn’in bir kelimesi bilerek değiştirilir de bununla mâna değişirse namaz, ittifakla bozulur.

Ancak, sehven (yanılarak) değiştirilmiş olursa bakılır:

İmamı A’zam ile İmam Muhammed, sehven (yanılarak) yanlış okunan lafız ile Kur’an’daki mananın çok değişip değişmemesini esas almışlardır. Şöyle ki: -Okunan lafzın Kur’an’da benzeri bulunsun bulunmasın- eğer mana, fazla değişirse namaz bozulur ve değilse bozulmaz.

İmam Ebu Yusuf ise okunan lâfzın Kur’an’da benzeri mevcut olup olmamasını esas tutmuştur. -Mana çok değişse bile- eğer Kur’an’da benzeri varsa namaz bozulmaz. Eğer Kur’an’da benzeri yoksa -mana çok değişmese bile- namaz bozulur.


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Tekellüf; Külfet Samîmiyete Manidir | Beyit
« Yanıtla #1708 : 12 Ağustos 2015, 12:44:55 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: إِنَّ اللهَ تَبَارَكَ وَتَعَالَى يُبْغِضُ كُلَّ عَالِمٍ بِالدُّنْيَا جَاهِلٍ بِالْآخِرَةِ. (كنز)

Allâhü Teâlâ Kur’ân-ı Kerîm(i okuyup onunla amel etmeleri ve tazimde bulunmaları) sebebiyle bazı kavimleri yükseltir, bazılarını da (Kur’ân’la amel etmemeleri sebebiyle) alçaltır.
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Müslim)



12
Ağustos Çarşamba 2015

Ayın Safhaları


Rûmî: 30 Temmuz 1431  - Hicrî: 27 Şevval 1436

Bulgaristan'ın 250 bin Türk'ü Sınırdışı Etmesi (1950)



Tekellüf; Külfet Samîmiyete Manidir

Tekellüf, külfet: Beğendireceğim diye takatinin; imkânlarının üstünde zahmet çekip, masrafa girmek ve gösteriş yapmak demektir. Kendisini bilen kişiler böyle şeyler yapmaz ve yapıp da boş yere zahmet çekmez.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.):

“Ben ve benim ümmetimin müttakîleri tekellüften uzaktırlar.” mübarek sözleri ile külfetin terk edilmesi gerektiğine işaret buyurmuşlardır.

Külfet, ülfete ve samimiyete de manidir. Yani kaynaşmayı önler. Zîra onunla sohbet edip arkadaş olacak kişi münasebetsiz birtakım külfetleri görünce ondan uzaklaşır.

Hazret-i Ali (k.v.):
“Ülfetin, samimiyetin şartı külfeti terk etmektir.” buyurdular.

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.):
“Size cennet ehlini haber vereyim mi?” buyurdu.

 Sahabe:
“Evet, ya Resûlullâh” dedik.

“Onlar aralarında merhametli olanlardır.” buyurdu.

“Size cehennemlikleri haber vereyim mi?” buyurdu.

“Evet, ya Resûlallâh” dedik, buyurdu ki:

“Onlar: Ümidi kesenler, yalancılar, tekellüfçü olanlardır.”


Tekellüf edenin alâmeti üçtür:

• Kendisinden üstün olan kimse ile yarışmak,

• Yetişemeyeceği şeye heveslenmek ve

• Bilmediği şeyi söylemektir.


Güzel konuşma hevesiyle sözü uzun ve sanatlı konuşmak, yani söz ile tekellüf yapmak da makbûl bir şey değildir.

İbn-i Mes’ud radıyAllahü anh demiştir ki:

“Ey insanlar içinizden her kim ilim bilirse söylesin, bilmeyen de Allâhü a’lem (Allah en iyi bilendir) desin."


BEYİT:

Çün hâne senindir ey dost
Teklîf ü tekellüfe ne hâcet.

(Mâdem ki ev senindir, teklîfe de tekellüfe de hâcet yoktur.)



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Allâh’ın Bir İhsânı: Deve
« Yanıtla #1709 : 13 Ağustos 2015, 11:00:44 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

(اَسْتَعِيذُ بِاللهِ : أَفَلَا يَنْظُرُونَ إِلَى الْإِبِلِ كَيْفَ خُلِقَتْ. (سورة الغاشية, 17

Allâhü Teâlâ buyurdu:
“Artık bakmazlar mı o deveye: nasıl yaratılmış?”
(Gâşiye Sûresi, âyet 17)



13
Ağustos Perşembe 2015

Ayın Safhaları


Rûmî: 31 Temmuz 1431  - Hicrî: 28 Şevval 1436

Ortaokullara din dersleri konulması (1956)



Allâh’ın Bir İhsânı: Deve

Deve, çöl insanı için büyük paha biçilmez bir nîmettir. Deveye “Atâullah” yâni “Allâh’ın ihsânı” denilir. Allâhü Teâlâ, “Artık bakmazlar mı o deveye: nasıl yaratılmış?” meâlindeki Gâşiye Sûresinin 17. Âyet-i kerîmesinde devenin yaratılışından insanların ibret almasını emretmektedir.

Develer daha çok çöl iklimine sahip yerlerde yaşarlar. Türkiye’de güney ve batı vilâyetlerde az sayıda da olsa bulunur.

Devenin yavrulama müddeti 12-13 aydır. Bir yavru doğunca hemen ayağa kalkarak annesini tâkip eder. Geviş getiren memeli bir hayvan olup ortalama 40-50 yıl yaşayabilirler.

Ayaklarının tabanı geniş ve yumuşaktır. Bu sâyede kuma batmadan yürürler.

Sırtı hörgüçlüdür. Hörgüçlerinde yağ depo ederler. Hörgücündeki yağı yedek gıda deposu olarak kullanırlar. Susuz zamanlarda hörgücündeki yağı, su ve enerjiye çevirebilir. Bu sâyede açlığa ve susuzluğa günlerce dayanır. Develerin yedikleri çöl bitkilerinin % 80’i sudan ibârettir. Bu sebeple bitki bulunan bir çölde 6-7 ay susuz yaşayabilir.

Lâstik gibi kuvvetli ağzının üst dudakları yarık olup, en sert ve dikenli bitkileri ağızları kanamadan yerler.

Develer yük ve binek hayvanları olduğu gibi sütünden, tüyünden, etinden ve derisinden de faydalanılır, tezeği yakılır.

Çöllerdeki kum fırtınalarında uzun ve sık tüylü iki kat olan kirpikleriyle gözlerini korur, uzun bir yarık şeklindeki burun deliklerini kapatır, kulaklarını da sıkı sıkıya örtebilir. Gerektiğinde vücut sıcaklıklarını yükseltip alçaltabilirler. Tüyleri de güneşe karşı bir perde vazifesi görür, sıcaklığın tesirini azaltırlar.

Deve günde 18 saat devamlı yol kat edebilir ve saatte 5 km giderek günde 100 km yol alır. Daha hızlı gidenleri vardır.

Develer kuvvetli hafızası ile fırtınalarda kum tepelerinin yerini değiştirmesine rağmen çöllerde yolunu şaşırmazlar.

Çocukların bile tutup götürebileceği uysallıktadırlar. Ancak kini de meşhurdur. Kendisine yapılan kötü muâmeleyi unutmaz, fırsatını bulduğu anda intikâmını alır.