Gönderen Konu: Edeb  (Okunma sayısı 8583 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı müteallim

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 4785
  • gizli mahzenlerde kalan tarihin yeni adresi
    • www.Libv- kamp-lintfort.de
Edeb
« : 04 Mart 2007, 22:57:55 »

Muhterem Müminler!
Bu haftaki hutbemiz Allah’ın kıymet verdiği şeylere tazim ve hürmet göstermek hakkında olacaktır.
Cenab-ı Hak, mahlukatından bazı şeylere bizzat kendisi kıymet ve değer vermiştir. İnsanların da bunlara tazim göstermesini ve hürmet etmesini emretmiştir. Rasülüllah’a, Kuran-ı kerime, ka’be-i muazzamaya, mescidlere, ülülemre, ilme, alimlere, talebelere hürmet ve tazim göstermek Allah’ın emridir. Bunlara islamın şeâiri denir.
Bir ayet-i celilede şöyle buyurulmuştur: “Kim Allah’in şeâirine, tazim ederse şüphe yok ki o tazim, kalplerin takvasındandır.  
Peygamber Efendimiz (S.A.V) “Hayırlınıza veya büyüklerinize kıyam ediniz.” buyurmuşlardır.  
Cenab-ı Hak Peygamber Efendimize gösterilmesi icabeden hürmet ve edebi, ehemmiyetine binaen bizzat kendi kelamı kadimi ile müminlere öğretmiştir. Şöyle ki:
Asr-ı saadette bir kurban bayramı günü bazı kimseler Rasüllüllahtan evvel kurban kestikleri için Peygamber Efendemiz onlara kurbanlarını iade etmelerini emir buyurmuşlardı. Bu hadise üzerine şu ayet-i celile nâzil oldu: “Ey iman edenler, Allah ve Rasülünün önüne geçmeyin ve Allah’tan korkun. Çünkü Allah işitir, bilir” Ehlince malumdur ki; ayet-i kerimede mef’ul yani neyin öne geçirilmeyeceği zikredilmemiştir. Böyle olunca, ayet-i kerimenin manası şudur: “Şunu veya bunu takdim diye düşünmek şöyle dursun, öne geçmek namı verilecek hiçbir fiili yapmayın. Veya, hiçbir işi, ne kendinizi ne başkasını asla takdim etmeyiniz.” Demektir.
Cenab-ı Hak diğer bir ayet-i kerimesinde de şöyle buyururlar: “Seslerinizi Peygamberin sesinin fevkınde kaldırmayın ve ona söz söylerken birbirinize bağırdığınız gibi yüksek sesle söylemiyin. Haberiniz olmadan amelleriniz hiçe iniverir.” Aye-i celilede hürmetsizliğin insanı dinden çıkarabileceğine işaret vardır. Zira amelleri yok olması, sahibinin dinden çıkmasıyladır.
 Bu ayet-i kerime nazil olduğu zaman Sabit ibn-i Kays (R.A), sesi diğer insanlara nisbetle yüksek olduğu için, farkında olmadan yüksek sesle konuşurum da amellerim yok oluverir korkusuyla Rasülüllah’ın huzuruna yaklaşmıyordu. Fakat içindeki Rasülüllah’ı görme isteğini de bir türlü bastıramıyordu. Sonunda çareyi kendisini eve hapsetmekte buldu. Rasülüllah’a hürmette kusur etmemek için gösterdiği sonsuz fedakarlığı öğrenen, Rasülüllah: “Sabit Cennet ehlindendir”, buyurdular.
Benî Temim kabilesinden 70 veya 80 kişi öğle sıcağının bastırdığı bir sırada Rasülüllah’ı görmek için gelmişlerdi. Rasülüllah o sırada istirahat buyuruyorlardı. Onlar: “Ya Rasülüllah bize çık”, diye bağırdılar. Rasülüllah nidayı duyunca istirahatinden kalkıp, onların yanına geldi. Bu hadise üzerine şu ayet-i kerime nazil oldu. “Şüphesiz ki odaların gerisinden bağıranlar, arkasından veya önünden çağıranlar onların ekserisi akılları ermeyen kimselerdir. Henüz dini öğrenmemiş, edeb-ü erkan bilmez kaba a’rabî güruhtur. Ve eğer sen onlara çıkıncaya kadar sabretselerdi kendileri için daha hayırlı olurdu. Allah gafuru’r-Rahimdir.
Muhterem Müminler!
Haram aylardan biri olan Muharrem-i Şerifin içinde bulunmaktayız. “Haram aylar” isminin verilmesi, bu aylar diğer aylara nisbetle tazim ve hürmet göstermeye daha layık olduğu içindir.
 Dinimizde her şey için tespit edilmiş bir edep vardır. Kişi ibadât-ü taatiyle kazanamadığı bazı şeyleri, gösterdiği hürmet ve tazim ile kazanabilir.  Aksiyle hareket etmek ise şiddetle yasaklanmıştır. Şu bir hakikattir ki, ameldeki noksanlık insanı dinden çıkarmaz. Fakat din ve din ile alakalı olan şeylere karşı edepsizlik ve hürmetsizlik, alaya veya hafife almak kişiyi dinden çıkarır.
Fıkıh kitaplarımızda şöyle bir izah mevcuttur. “Ezan-ı Muhammedî’yi dinleyen kimseye selam verilmez. Şayet selam verilmişse, ezan bitmiş olsa dahi selam veren kimseye mukabelede bulunulmaz ve selamı alınmaz.” Bırakın gülmeyi, dünya kelamı konuşmayı, dinimizde çok müstesna bir yeri olan selam vermek ve selam almak, şeairi islamdan olan ezan-ı muhammedi’ye hürmetsizlik söz konusu olduğunda kerih görülen bir fiil haline geliyor...
Ceddimiz Osman Gazinin Kur’an-ı Kerime karşı gösterdiği hürmet neticesinde kazandığı mükafaatı hepimiz biliriz. Yatacağı odada gördüğü Kur’an-ı Kerime, gerek ayakta durarak, gerek alıp okuyarak gösterdiği hürmet sebebiyle, Mevlamız kendisinden o kadar razı olmuş ki, gösterdiği tazimin her saatine mukabil kurduğu devlet için 100 senelik ömür ihsan etmiştir.
İmam-ı Azam hazretleri, Peygaber Efendimizin ravza-i mutahheresini ziyaretlerinde, hiçbir zaman edebinden dolayı yaklaşamamış vardığı noktaya da sürünerek varmıştır. Sadece bir defasında, Peygamber Efendimiz’in: Yaklaş ya imam” buyurması üzerine yaklaşabilmiş, ziyaretini de iki büklüm vaziyette ifa etmiştir.
II. Abdülhamid Han hazretleri, İstanbul’dan Medine-i Münevvere’ye kadar yaptırmış olduğu tren yolunun, Ravaza-i Mutahhereye 10 km kalan kısmını Allah’ın rasülü tren sesinden rahatsız olmasın düşüncesiyle keçe ile kaplatmıştır.
Hacc kafilesi ile Mekke-i Mükerremeye doğru “Rasülüllah’ın yaşadığı yerlere yaklaşıyorum. Birazdan ayağının bastığı yerlere yüzlerimi süreceğim” düşüncesi ve sevinciyle, gözlerine uyku girmeyen şair nabi, kafileden birinin ayaklarını, Mekke-i Mükerremeye uzatarak yattığını görünce hiddetle şu mısraları söyler:
“Sakın terk-i edepten, kûy-i mahbûb-i hüdadır bu.
“Nazargah-ı ilahîdir, Makam-ı Mustafâdır bu.                     Yani
Sakın edebi terketmekten, Allah’ın sevgilisinin beldesidir bu.
Rahmet-i ilahi’nin tecelli ettiği yerdir, Muhammed Mustafa’nın makamıdır bu.
Sabah ezanlarıyla beraber Mekke-i mükerremeye girerken bütün müezzinler şair nabi gibi bu mısraları söyledikten sonra minarelerden indiler. Çünkü Yusuf Nabi’nin bu sözleri Allah’ın Rasülün’ün o kadar hoşuna gitmişti ki, bütün müezzinlere rüyalarında bu şiiri ezbetletmiş ve okumaları için emir buyurmuşlardı.
Muhterem Müminler!
Hürmet ve tazime en layık olan başta Allah ve Rasülüdür. Sonra, Allah ve Rasülüne, irtibat-ı sahîh ile bağlı olan zatlardır ki onlara hürmet neticede Allah ve Rasülüne hürmet demektir. Ülülemre, alimlere, ilme, ilim talep etmekte olanlara tazim ve hürmet hep bu kabildendir.
  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik

Çevrimdışı müteallim

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 4785
  • gizli mahzenlerde kalan tarihin yeni adresi
    • www.Libv- kamp-lintfort.de
Ynt: Edeb
« Yanıtla #1 : 12 Mart 2008, 01:44:38 »
--------------------------------------------------------------------------------
يا أيها الذين آمنوا لا تقدموا بين يدي الله ورسوله واتقوا الله إن الله سميع عليم
Hutbemiz, edeb hakkındadır.
Edep: “Haya, nezaket, zerâfet, güzel terbiye, mekârimi ahlak ile ittisaf, insanı mucib-i âr olan hallerden vikâye eden nezih bir melekedir.”, şeklinde tarif edilmiştir. Hz. Üstazımız da edebi şöyle tarif buyurmuşlardır: “Edep; akıl ve şeriata muvafık hal ve harekete denir”. Edep çok mühim olduğu için Hz. (cc) bunu kelâm-ı hakîminde de beyan etmiş ve buyurmuştur ki: “Ey iman edenler kendilerinizi ve ailenizi (çocuklarınızı) cehennem ateşinden koruyun.” Hz. Ali (ra) Efendimiz bu âyet-i kerîmeyi: “Çocuklarınızı edeplendiriniz ve talim ediniz (dinlerini öğretiniz)” diye tefsir etmişlerdir. Hz. Peygamberimiz (as)’de: “Çocuklarınıza ikram ediniz (iyilik yapınız) edeplerini de güzel yapınız.”, buyurmuşlardır.
Bu Ayeti kerimeden ve Hadisi şeriften, edebin ne kadar lüzumlu ve güzel, edepsizliğin de ne kadar çirkin ve tehlikeli olduğu anlaşılmaktadır. Haya, terbiye ve edep müslümanın en lüzumlu ve en güzel vasıflarındandır.
İmamı Azam efendimiz, Abdestin küçük bir edebini terk ederek kıldığı kırk yıllık namazını  yeniden kılmıştır. Hz.Üstazımız  (ks): (الطريق كله أدب)   “(Manevi yolun tamamı edeptir.) Hiçbir bî edep vâsılı hûda olamaz”, buyurmuşlardır.
Talebe hocasına, küçük büyüğüne, maiyyette olan emîrine karşı edepte kusur ederse kusuru nisbetinde maddi ve manevi birçok nimetlerden mahrum kalacaktır.“Yetim, anası ve babası ölen değil, ilim ve edebi terkedendir”, sözüde bu hakikatin şahididir. Peygamberimiz’in(as) Amcası Hz.Abbas (ra)’a, “Peygamberimiz mi büyük, yoksa sen mi büyüksün?” diye sorulduğunda:
“Peygamberimiz (as) benden büyüktür, fakat ben ondan evvel doğdum.”, diye cevap vererek edebe riayet ederlerdi.
Her vazifenin, her ibadetin ve her yolun kendisine has edepleri vardır. Hususu  ile bu  yol -ü Teâlâ Hazretlerine vusul yolu ve bu vusul yolunu öğreten ve gösteren  ilim   yolu  olursa, elbette çok mühim usul ve edeplerinin olması muhakkaktır. İmamı Rabbanî Hazretleri: “Bu yolda kaybedip zarar eden, bu yola girdiği halde adabına  riayet etmeyen  şahıstır.” buyuruyor.  Ecdâdımız ne güzel söylemiş:
“Gezdim Haleb’i Şamı  eyledim ilmi taleb,
  Meğer ilim gerideymiş, illâ edep illâ edep”
Aynı köyden okumaya giden iki kişiden birisi muvaffak olduğu halde, diğeri muvaffak olamıyor. Fukaha aynı şartlar içinde okuyan bu talebelerden birisinin derslerine çalışırken kıbleye döndüğünü diğerinin dönmediğini öğrenince, muvaffak olanın islamın bir adabına riayet  etmesinin bereketi ile muvaffak olduğunu, diğerinin de âdâb-ı İslama değer vermemesi sebebi ile muvaffak olamadığında ittifak etmişlerdir. Görülüyor ki islâmî edeplere riayet çok mühimdir ve maddî ve manevî muvaffakiyet için lazımdır. Dînimize göre dünyevî ve uhrevî bütün işlerin, maddî ve mânevî edepleri vardır. Peygamberimiz (as) ve vârisleri bunları ümmetlerine ve evlâtlarına öğretmişlerdir. Bize  düşen  vazîfe, öğrenmek  ve  riâyet  etmektir.

  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik

Çevrimdışı Evfacan

  • Moderatör
  • araştırmacı
  • *****
  • İleti: 441
Ynt: Edeb
« Yanıtla #2 : 27 Kasım 2008, 03:02:55 »
Önümüzdeki gün inseAllah umumi edepleri yazacagim kardeslerim...
Hocam bu mevzuyu baslatmis iken bende biraz ekleyim :)

Mesela havlu tutma edebi, telefona cevab verme edebi, misafire ikramda edeb gibi bazi mevzular.

Zamanim oldugunda hemen yazarim ins.
Yiğit yaralı olur - Yine dağ gibi durur

Çevrimdışı Lika

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 3892
Ynt: Edeb
« Yanıtla #3 : 21 Temmuz 2010, 06:28:23 »
Allah razı olsun hocam.
Ne içindeyim zamanın,Ne de büsbütün dışında;Yekpare geniş bir anın Parçalanmış akışında,
Rüzgarda uçan tüy bile Benim kadar hafif değil.Başım sukutu öğüten Uçsuz, bucaksız değirmen;İçim muradıma ermiş Abasız, postsuz bir derviş;
Kökü bende bir sarmaşık Olmuş dünya sezmekteyim,Mavi, masmavi bir ışık Ortasında yüzmekteyim