Gönderen Konu: Efendimiz'den günümüze mesaj yüklü örnekler...  (Okunma sayısı 2843 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı İsra

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 7482
Efendimiz'den günümüze mesaj yüklü örnekler...
« : 16 Şubat 2010, 04:23:12 »

Resulü Ekrem Efendimiz'in (sas) hizmetinde bulunan Enes (ra), hatıralarını anlatırken şöyle der:

-Bir terzi Resulullah'ı (sas) yemeğe davet etmişti. Ben de beraber gittim. Eve girdiğimizde sofrayı ortada hazır bulduk. Arpa ekmeği, güneşte kurutulmuş et ile kabak ve bir de çorba vardı. Oturup yemeği birlikte yedik..

Hadis alimleri, Hz. Enes'in anlattığından çıkardıkları hükümleri şöyle sıralarlar:

1- İnsan kendisinden aşağı görüntüde olanların davetine icabet etmelidir. Resulullah (sas) de sıradan bir terzinin davetine icabet buyurmuş, aileyi memnun etmiş, bir ayırımda bulunmamıştır.

2- Davetlere efendi hizmetçi ile, işveren de işçisiyle gidebilir, sofraya birlikte oturabilirler. Nitekim Efendimiz hizmetçisi Enes ile gitmiş, sofraya birlikte oturmuşlardır. Yeter ki, bu kimseler münasip terbiye almış, adab-ı muaşereti öğrenmiş olsunlar.

Hz. Enes'in anlattığı hatıralardan anlaşılıyor ki, Resulullah (sas) ümmeti arasında sınıf meydana getirmez, herhangi bir sınıfın da tarafını tutmaz ya da karşısında olmazdı. O, hem işçinin hem de işverenin, hem efendinin hem de hizmetçinin taraflısıydı, hem alıcının hem de satıcının yanında olduğu gibi. İşverene hitaben, 'Çalıştırdığınız işçinin hakkını teri kurumadan verin!' hatırlatmasını yaparken, 'Unutmayın, aldatan bizden değildir!' ikazını da eklemişti. Demek ki ister işçi, ister işveren olsun her ikisi de aldatmamalıdır. İşçi işinde doğru çalışmalı, hileye yönelmemeli, işveren de işçinin hakkını vermeli, aldatma yoluna gitmemeliler. Çünkü aldatanlar Resulullah'ın sünnetine uyanlardan değildirler. İşçi de olsa, işveren de olsa..

Çağrıldığı davete işçisiyle giden, yemeğe hizmetçisiyle birlikte oturan, giydiği elbisenin kumaşını hizmetçisiyle paylaşıp aynı kumaştan giyinen Resulullah(sas), muhatap olduğu insanları, işiyle, mesleğiyle, yahut da sahip olduğu maddi imkânıyla da değerlendirmezdi.

Toplumu tümüyle kucaklayan Resulullah'ın ölçüsü, insanların Allah'a itaati, sünnetine bağlılığı idi. Nitekim Rabb'imiz de ayetinde öyle buyuruyordu:

-Sizin en değerliniz Allah'tan en çok korkanınızdır!.

Fırsat bulduğu anlarda, aile fertleri arasına girip ev işlerinde onlara yardım etmekten geri kalmayan Efendimiz (sas) ile ilgili bir hatırasını da Hz. Cabir şöyle anlatıyor:

-Resulullah'ın (sas) huzuruna girmiştim, onu evde kabak doğrarken gördüm. Dedim ki:

-Ya ResulAllah bu kabağı niçin bu kadar küçük doğruyorsun? Buyurdu ki:

- Küçük parçalara bölerek yemeğimizin bereketini çoğaltmış oluyorum!.

Hadis alimleri derler ki:

-Resulullah (sas) ev işlerinde yardım ederken, iktisadı öğretmeye, israfı önlemeye, bereketi de çoğaltmaya niyet ederdi. Nitekim bir gün Ebu Zerr'e yemeğin bereketini çoğaltması konusunda şöyle tembihte bulunmuştu:

-Ya Eba Zer! Çorba pişirdiğinde suyunu çok koy ki, komşuna da gönderme bereketi bulasın.

Çalıştırdığı yoksul işçisinin perişanlığına seyirci kalan bir işvereni görünce ikazını şöyle yapmıştı:

-Kimin yanında çalışan işçisi varsa kendi yediğinden yedirsin, kendi giydiğinden giydirsin!

Unutmayın, işçileriniz Allah'ın size emanet ettiği kardeşlerinizdirler.

Resulü Ekrem Efendimiz az gelirliyle bizzat meşgul olurken, kendisi de o yoksulun hayatını bizzat yaşamış, eline imkân geçtiğinde onların hayatından yukarı çıkıp da üstlerine baskı unsuru gibi dikilmemişti. Onun çevrenin fakirlerinden daha mütevazı hayatını birlikte yaşayan Aişe validemiz de bu konuyu şöyle anlatır:

-Bazı sabahları eve gelince 'Kahvaltılık bir şey yok mu?' diye sorar, yok deyince de hiç üzüntü işareti vermeden rahatlıkla:

-Öyle ise ben de bugün oruca niyet ediyorum! derdi.

Yani toplumun her kesimine öyle sahip çıkar, fakat kendisi de böyle yaşardı.

alıntı