Gönderen Konu: Ehlibeyt Okulu  (Okunma sayısı 8139 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Lika

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 3892
Ehlibeyt Okulu
« : 29 Mart 2009, 06:03:59 »

Allah Resûlü’nün (aleyhissalatu vesselam) hane-i saadetlerinin (evlerinin) her biri özel üniversite gibiydi. Annelerimiz Allah Resûlü (a.s.m.) hayatta iken bu üniversitenin en seçkin öğrencileri, o vefat ettikten sonra ise en gözde öğretmenleri olarak ümmete ilim irfan sundu, onları aydınlattılar.

Bu okulun en önemli özelliklerinden biri, her bir annemizin yanında onun vesilesi ile yetişen öğrencilerdi. Bu öğrencilerin çoğu, Ehl-i Beyt okulunda yetişerek sahabelerin en önemli âlimlerinden oldular.

Abdullah b. Ömer, Hz. Hafsa’nın yanında; Abdullah b. Abbas, Hz. Meymune’nin yanında; Ömer b. Ebu Seleme ve kardeşi Zeynep, Ümmü Seleme’nin yanında; Hz. Muaviye, Ümmü Habibe’nin yanında yetişenlerden yalnıza bir kaçıdır (Allah hepsinden razı olsun).

İsterseniz Hz. Meymune (radıyAllahu anha) annemizin yanında yetişen âlimlerin Efendimizle yaşadıkları anılardan bir kaçını birlikte bir daha yaşayalım.

Abdullah b. Abbas -ra- anlatıyor:

“Allah Resûlü (a.s.m.) babama bir deve hediye etmişti. Babam deveyi küçük buldu. Onu benimle Efendimize geri gönderdi. Bana:

—Oğlum! Bunu Allah Resûlü’ne (a.s.m.) götür. Ona: ‘Biz çalışan kişileriz. Eğer yanında daha büyük bir deve varsa onu bize göndersin!’ Dediğimi söyle, dedi. Deveyi alıp yola koyuldum. Eve vardığımda Allah Resûlü (a.s.m.) o sırada Mescid-i Nebevî’deydi. Deveyi bağlayıp Mescid’e gittim. Efendimiz sahabeleri ile oturuyordu. Konuşmaya fırsat olmadan akşam ezanı okundu. Kalkıp namaz kıldık. Allah Resûlü (a.s.m.) akşam namazından sonra mescitten çıkmayıp yatsıya kadar namaz kılmaya devam etti. Namazdan sonra sahabelerden ayrılarak evine yöneldi. Ben de ardından gittim. Ayak sesimi duyunca:

—Kimsin? Diyerek bana döndü.
—Abbas’ın oğluyum.
—Amcamın oğlu? Merhaba Allah Resûlü’nün (a.s.m.) amcasının oğlu! Niçin geldin?
—Babam şu sebeple beni buraya gönderdi.
—Bu saatte mi?
—Daha erken geldim, ancak yanınıza gelemedim.
—Getirdiğin deveyi, zekât develerinin bulunduğu yere bırak.
—Olur, diyerek deveyi emrettiği yere götürdüm.
—Artık geç oldu. Bu geceyi teyzenin yanında geçirmeye ne dersin? Diye sorunca hiç düşünmeden büyük bir sevinçle:

—Olur, dedim. Yanından ayrılarak eve gittim. Teyzem bana akşam yemeği için sofra hazırladı. Yemekten sonra yatmam için hazırlığa başlayan teyzem, bir örtüyü dörde katlayıp yere serdi. Yatağım hazırdı. Ancak yastık yoktu. Teyzeme,
—Başımı sizin yastığınızın bir köşesine koyup yatarım, dedim. Yatarken dediğim gibi başımı onların yastığına koydum. Uyumamaya çalışıyor:

—Gece uyumayıp, Allah Resulü’nün (a.s.m.) ne kadar namaz kıldığını saymalıyım, diye içimden geçiriyordum. Gecenin bir kısmı geçtikten sonra Allah Resûlü (a.s.m.) hücre-i saadetlerine teşrif buyurdular. O sırada ben uzanmış yatıyordum. Allah Resûlü (a.s.m.) eşine:

—Ey Meymune! Diye seslendi. Teyzem:
—Buyur, dedi. (Oda karanlık olduğu için) Efendimiz:
—Kız kardeşinin oğlu geldi mi?
—Evet, işte burada!
—Yanında bir şey var mıydı? Ona bir şey verdin mi?
—Söylediğinizi yaptım.
—Yatağını hazırladın mı?
—Evet!

Bundan sonra teyzemin üzerindeki örtünün ucundan tuttu. Onu üzerine örtüp yanına yattı. Örtü her ikisinin üzerini de kaplıyordu. Allah Resûlü (a.s.m.) başını yastığa koyduktan bir süre sonra uyumaya başladı. Uyku sesini duyuyordum. İçimden; “Ayık değil, uyudu. Gece namaz kılmadı” diye geçiriyordum.

Gecenin üçte biri geçince Allah Resûlü (a.s.m.) kalkıp misvakını aldı, dişlerini fırçaladı. Yataktan misvakın dişlerine sürerken çıkardığı sesi duyuyordum. Bu sırada “Şüphesiz ki göklerin ve yerin yaratılışında, gece gündüzün birbiri ardından gelmesinde, insanlara fayda veren şeylerle yüklü olarak denizde seyreden gemilerde, Allah’ın gökten indirip de ölü toprağı canlandırdığı suda… birçok delil vardır.”(1) ayetlerini okuyordu.

Misvakı bir kenara koyduktan sonra asılı olan su kırbasına yöneldi. Askısını çözdü. Hemen yerimden kalkıp abdest suyunu dökmek istedim. Ancak yanlış bir şey yapmaktan korkarak bu düşünceden vazgeçtim. Abdest aldıktan sonra mescide gitti. Dört rekât namaz kıldı. Her rekâtta 50 ayet uzunluğunda Kur’an okudu. Rükû ve secdede uzun süre durarak namazını tamamladı. Namazdan sonra yatağa döndü, yatıp uyudu. Bir süre sonra uyumaya başladı. Uyku sesini duyuyordum. Yine içimden; “Uyudu. Artık sabaha kadar kalkıp namaz kılmaz” diye geçiriyordum.

Gece yarısı olunca yeniden kalktı, önceki gibi dişlerini fırçaladı. Abdest alarak mescide gitti. Yine aynı uzunlukta dört rekât namaz kıldı. Namazdan sonra tekrar yatıp uyudu. Ben yine içimden; “Uyudu. Artık sabaha kadar kalkıp namaz kılmaz” diye geçiriyordum.

Gecenin altıda biri ya da daha azı kalmıştı ki Allah Resûlü (a.s.m.) bir daha kalktı. Yine dişlerini fırçaladı. Abdest alıp mescide gitti. Namaza başlayınca Fatiha’dan sonra “Sebbihisme rabbike’l a’lâ” suresini okudu. Rükû secde yaptı. İkinci rekâtta Fatiha’dan sonra Kafirûn suresini okudu. Rükû secdeden sonra, üçüncü rekâtta İhlâs suresini okudu, Kunut dualarından sonra rükû secde yaptı. Namazı bittikten sonra fecir vakti oluncaya kadar bir miktar oturdu. Fecir doğunca bana seslendi.

—Emrine amadeyim buyur Yâ ResûlAllah! Diyerek yerimden fırladım.
—Kalk! VAllahi zaten uyumuyordun, buyurdu.

Kalkıp abdest aldım. Arkasında namaza durdum. Birinci rekâtta Fatiha’dan sonra İhlâs suresini, ikinci rekâtta ise Kafirûn suresini okudu. Namazdan sonra Allah’ı övgü ile anmaya başladı. Övgüsünü şu dua ile tamamladı: ‘Allah’ım! Kalbimde bir nur kıl! Kulağımda bir nur kıl! Gözümde bir nur kıl! Sağımda, solumda, ön ve arka tarafımda benim için bir nur kıl! Nurumu artır, nurumu artır!”(2)

Bir başka geceyi, yine teyzem Hz. Meymune’nin odasında geçirdim. Allah Resûlü (a.s.m.) gece kalkıp dört rekât namaz kıldı. Ardından dört rekât daha kıldı. Sonra yatıp uyudu. Uyandığımda Allah Resûlü (a.s.m.) eşine:

—Çocuğu uyandır! Çocuk kalktı mı? Buyurdu. Teyzem seslenmeden ben hemen abdest alıp Allah Resûlü’nün (a.s.m.) yanına gittim. Arkada sol tarafında namaza durdum. Beni sağ tarafa geçirdi. Sağında namaz kıldım. Namazdan sonra,
—Bu nafile namaz mı? Diye sordum.
—Evet, buyurdu.

   


Sonra sabah namazının iki rekât sünnetini kılıp yattı. Daha sonra kalkıp sabah namazının farzını kılmak için Mescid-i Nebevî’ye gitti.(3)

Efendimizin hücre-i saadetlerinde geçirdiği bir başka gece onun için eşsiz bir lütfa vesile oldu. O gece yine teyzesinin odasındaydı. Efendimizin gece namaza kalkacağını bildiği için ona abdest suyu hazırladı. Allah Resûlü (a.s.m.) gece namazına kalkınca suyun hazır olduğunu gördü. Eşine:

—Abdest suyunu kim hazırladı? Diye sordu.
—Kız kardeşimin oğlu, dedi. Allah Resûlü (a.s.m.) elini omzuma koyarak beni sevdi ve;
—Allah’ım! Onu dinde anlayışlı kıl! Ona tevili öğret! Diye dua buyurdu.(4)

Abdullah Allah Resûlü (a.s.m.) ile geçirdiği bir başka geceyi ile şöyle anlatır:
“Bir gece Allah Resûlü’nün (a.s.m.) yanında yatıyordum. Bir süre uyuduktan sonra kalktı. Su kırbasının yanına gitti. Abdest aldıktan sonra biraz su içti. Kendi kendime dedim ki:

—VAllahi Allah Resûlü (a.s.m.) ne yaptı ise ben de kalkıp aynısını yapacağım. Kalkıp abdest aldım, onun gibi su içtim. Sonra namaz kılmak için arkasına geçtim. Beni fark eden Allah Resûlü (a.s.m.) sağ tarafında hizasına geçmem için işaret etti. Ama ben geçmedim. Namaz bittikten sonra,

—Dediğim gibi yapmanı engelleyen neydi? Niçin hizama gelmedin? Diye sordu.
—Yâ ResûlAllah! Sen benim gözümde çok değerlisin, seninle aynı hizada bulunmayacağım kadar büyük birisin, dedim.
—Allah’ım ona hikmeti öğret! Diye dua buyurdu.”(5)

Yezid b. Esem -ra- anlatıyor

Bir gün teyzem Hz. Meymune’nin yanına gittim. Allah Resûlü’nün (a.s.m.) namazgâhına varıp orada namaz kılmaya başladım. Ben namazda iken Allah Resûlü (a.s.m.) içeri girdi. Teyzem benim orda olmamdan dolayı çok utandı:

—Yâ ResûlAllah! Şu çocuğa bakar mısın ne kadar gösteriş yapıyor? Diyerek ortamı yumuşatmaya çalıştı. Efendimiz:
—Çocuğu bırak! İyi bir şeyi yaparak gösteriş yapmak, kötülük yaparak gösteriş yapmaktan daha iyidir, buyurdu.

Biraz yaramaz bir çocuktum. Bir gün iki çocuk ile kavga ettim. Beni döveceklerini anlayınca teyzem Hz. Meymune’nin evine kaçtım. Hemen gidip namazgâhta namaz kılmaya başladım. Hz. Meymune’nin yanında hanımlar vardı. Beni görünce:

—Şu yaramaza baksana ne yapıyor? Dediler. Hz. Meymune:
—Onu kendi hâline bırakın iyilikler âdetlerle başlar, dedi.(6)

Berze hatunun oğlu olan Yezid b. Esem genelde Suffe’de kalır. Bazen geceyi teyzesinin yanında geçirirdi. Bu gecelerden birini şöyle anlatır: “Bir gece teyzem Hz. Meymune’de kaldım. Gece olunca sahura kalktık. Fecir olduğunu sandım. Korkarak teyzeme haber verdim. Teyzem: ‘Daha vakit var, yaklaş yiyip iç’ Dedi.”(7)

Ziyad b. Abdullah -ra- anlatıyor


“Hilaloğulları ile birlikte Medine’ye Allah Resûlü’ne (a.s.m.) biat etmeye geldim. Şehre girince doğruca teyzem Hz. Meymune’nin yanına gittim. Evde iken Allah Resûlü (a.s.m.) geldi. Beni tanımıyordu. Evde yabancı bir erkek görünce bundan rahatsız oldu, geri döndü. Hz. Meymune hemen müdahale etti:

—Yâ ResûlAllah! O benim kız kardeşimin oğludur, dedi. Allah Resûlü (a.s.m.) içeri girip bana:

—Hoş geldin! Dedi. Fazla durmadı. Namaz için camiye gitti. Ben de onunla birlikte gittim. Öğlen namazıydı. Namazdan sonra beni yanına çağırdı. Elini başıma koyup okşadı. Sonra burnuma dokundu.”

Ziyad ile birlikte Medine’ye gidenler der ki: “Allah Resûlü (a.s.m.) yüzünü okşadıktan sonra Ziyad’dın yüzünden bereket eksik olmadı.”(8)

Abdurrahman b. Saib -ra- anlatıyor

Bir gün teyzem bana:

—Yeğenim! Sana Allah Resûlü’nün (a.s.m.) bana öğrettiği duayı öğreteyim mi? diye sordu.
—Evet, dedim. Şu duayı öğretti:
“Bismillahi urkike vAllahi yeşfike min kulli dâin fîke. İzhebi’l bese Rabbe’n-nas. Veşfi ente’ş-Şafi. La şifae illa ente.”(9)


Dipnotlar: 1-Bakara Sûresi, 2:164. 2-Müslim, Müsâfirîn, 191-199; Buhârî, Edebü’l-Müfred, 696; Taberânî, Mu`cemü’l-Kebîr, 10:334, 12:31, 131; Zerkânî, Şerhu’l-Mevâhib, 4:486. 3-Müslim, Müsâfirîn, 191-199; İbn Mâce, Salât, 180; Taberânî, 10:293, 320, 12:25; İbn Cevzî, Sıfatü’s-Safve, 282. 4-Müslim; Fedâilü’s-Sahabe, 138; Tirmizî; Menâkîb, 42; İbn Mâce, Mukaddime, 166; Taberânî, 12:70; İbn Sa'd, Tabakât, 2:365. 5-İbn Hacer, İsâbe, 4783; Ebû Nu’aym, Hilyetü’l-Evliyâ, 1:315. 6-İbnü'l-Esîr, Üsdü'l-Gâbe, 5521; İbn Manzûr, Muhtasar, 27:323. 7-İbn Sa'd, Tabakât, 7/479; Zehebî, Siyer, 6719. 8-İbn Hacer, İsâbe, 2857. 9-Müsned, 6:332.

ABDULLAH KARA - DR. ELİF HİLAL KARA
Gülistan Dergisi

Ne içindeyim zamanın,Ne de büsbütün dışında;Yekpare geniş bir anın Parçalanmış akışında,
Rüzgarda uçan tüy bile Benim kadar hafif değil.Başım sukutu öğüten Uçsuz, bucaksız değirmen;İçim muradıma ermiş Abasız, postsuz bir derviş;
Kökü bende bir sarmaşık Olmuş dünya sezmekteyim,Mavi, masmavi bir ışık Ortasında yüzmekteyim

Çevrimdışı insirah

  • aktif yazar
  • *****
  • İleti: 1090
Ynt: Ehlibeyt Okulu
« Yanıtla #1 : 29 Mart 2009, 06:16:46 »
Allah razı olsun ne mutlu Hz.Muhammed(S.av)'ı görüpte Onunla namaz kılanlara
Hayat başladığı noktaya, bittiğinde geri döner! Hayatta her şey noktayla başlar, noktayla biter... Sümeyra Denizli

Çevrimdışı 33.yıldız

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 343
Ashab-ı Kiram'ı Sevmek
« Yanıtla #2 : 01 Haziran 2009, 16:36:32 »
Ashab-ı Kiram'ı Sevmek

RESÛL-İ KİBRİYA aleyhissalatü vesselam Efendimizi mü'min olarak gören ve mü'min olarak ölen herkes sahabedir. Onlar derece derecedir. Ashabın derecesi ve rütbe itibarıyla en geride olanına, daha sonraki Müslümanların en yüksekleri erişemez. Kur'ân'a, Sünnete, icmâ-i ümmete bağlı mü'minler Ashab-ı Kiram efendilerimizi (radiyAllahu anhüm ecmaîn) severler, onlara saygı duyarlar.

Ashab-ı Kiram efendilerimiz din konusunda âdildir. Yani, Peygamber Efendimizden öğrendikleri dinî bilgileri insanlara doğru olarak bildirmişler, asla hıyanet etmemişlerdir.

Ashab, Peygamber Efendimiz gibi mâsum (ismet sıfatıyla sıfatlı, günahtan korunmuş) değildir. Hatâları olmuşsa biz bunlardan dolayı onları red ve terk etmeyiz, hâtıralarına saygısızlık yapmayız.

Ashab arasındaki birtakım anlaşmazlıklar hakkında kesin hüküm vermeyiz, bunları Mahkeme-i Kübra'ya bırakırız.

Peygamber'i görmüş olmak, İslâm'a ve Kitabullah'a hizmette bulunmuş olmak, cihad fi sebilillah yapmış olmak o kadar büyük bir mazhariyet ve fazilettir ki, birtakım ictihad hatâları bunların yanında küçük kalır diye düşünürüz.

Hz. Ebubekir Sıddık Efendimizi çok severiz.

Hz. Ömer el-Faruk Efendimizi çok severiz.

Hz. Osman Zinnureyn Efendimizi çok severiz.

Hz. Ali bin Ebi Talib Efendimizi çok severiz.

Aşere-i mübeşşereyi çok severiz.

Ashab-ı Bedr'i çok severiz.

Mü'minlerin anneleri olan Peygamber hanımlarına çok saygı besleriz.

Ehl-i Beyt'i ve onların gözbebeği olan Hz. Fatıma, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin Efendilerimizi, Kerbelâ şehidlerini çok severiz.

Üzücü ihtilâflardan dolayı bir tarafı tutup öbür tarafa sövüp saymayız ve böyle bir şeyi büyük bir beyinsizlik sayarız.

Mescid-i Nebevî'yi süpüren siyahî sahabe kadıncağıza bile rahmet okuruz, onu kendimizden çok yüksek görürüz.

Ashab-ı Kiram, Kur'ân'da övülmüştür. Peygamberimiz de onları övmüştür. Onların kimisi Allah yolunda çok eziyet ve işkencelere göğüs germiştir. Kimisi şehid, kimisi gazi olmuştur. Onlara dil uzatmak, onlara düşmanlık etmek, onları dışlamak aklı başında bir Müslümana yakışmaz. Onlar arasında meşreb farklılıkları vardı ama hepsi mü'mindi, hepsi sahabeydi. İhtilâflarla ilgili hüküm vermekten kaçınırız ve hükmü âlemlerin Rabbi Allahü Zülcelala bırakırız.

Onların en küçüğü bizim en büyüğümüzden çok yüksektir.

Peygamber nazarı ne büyük bir nimet ve mazhariyettir.

Efendimizin ve Ashab-ı Kiram'ın ruhaniyetleri üzerimize sâyeban olsun.Amin.

MEhmed Şevket Eygi-
Ortak paydamız, İbrahimi dinler değil! EHLİ SÜNNET, EHLİ SÜNNET...

Çevrimdışı Lika

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 3892
Ynt: Ehlibeyt Okulu
« Yanıtla #3 : 21 Temmuz 2010, 20:27:30 »
Teşekkürler insirah, paylaşım için teşekkür ederiz 33.yıldız, Allah razı olsun.
Ne içindeyim zamanın,Ne de büsbütün dışında;Yekpare geniş bir anın Parçalanmış akışında,
Rüzgarda uçan tüy bile Benim kadar hafif değil.Başım sukutu öğüten Uçsuz, bucaksız değirmen;İçim muradıma ermiş Abasız, postsuz bir derviş;
Kökü bende bir sarmaşık Olmuş dünya sezmekteyim,Mavi, masmavi bir ışık Ortasında yüzmekteyim

Çevrimiçi Togika

  • aktif okur
  • **
  • İleti: 194
Ynt: Ehlibeyt Okulu
« Yanıtla #4 : 22 Ekim 2013, 07:59:09 »
slamun aleyküm 
“Bismillahi urkike vAllahi yeşfike min kulli dâin fîke. İzhebi’l bese Rabbe’n-nas. Veşfi ente’ş-Şafi. La şifae illa ente.”(9)
bu duanın mealini rica etsem bilen var ise, uzunca bir zamandır araştırıyorum fakat bulamadım. Allah celle celaluhu şimdiden razı olsun.
Uğrunda Fedakarlık Yapamadığın Sevgiyi Boşuna Yüreğinde Taşıyıp'ta Yük Etme.