Gönderen Konu: Emniyette misiniz?  (Okunma sayısı 3096 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı ins

  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 21
Emniyette misiniz?
« : 24 Haziran 2005, 11:05:56 »

Zamanımızda kalplerden kaldırılan, kaldırılmasıyla da pek çok sıkıntıların, mahrumiyetlerin gelmesine sebep olan en önemli hususlardan birisi de, hiç kuşkusuz emanettir, emanete riayettir ve emniyet hissidir. İnsanlardan bu duygu silindiği içindir ki, dünya üzerinde kimse emniyette yaşamıyor, bu sebeple yeryüzünde ihanet kol geziyor, suiistimal ve güvensizlik toplumlara hâkim oluyor.
Bireyleri arasında emniyet ile güven duygusunun yerleşmediği ve emanet şuurunun hâkim olmadığı bir toplum, asla huzur bulamaz ve istikbalinden emin olamaz.

Mü'min; emin, güvenilir insan demektir. İmanının gereği olarak emindir, insanlığın emniyet unsurudur. Zaten emniyet, emanetin, güven duygusunun yok olması Hz. Peygamber tarafından, "kıyamet alâmeti" olarak belirtilmiş, "Kıyamet ne zaman kopar?" sorusuna, "Emanet kaybedilince (emin, güvenilir kimseler azalınca, yok olunca) kıyameti bekleyin" cevabını vermiştir. (Buhari, Rikak 35, İlim 2)
Anglikan Kilisesi'nin Şeyhülislamlık makamına sorduğu, "İslâm insanlığa ne kazandırdı?" sorusuna, "İslâm, itikada tevhid, hayata istikamet kazandırdı" cevabı verilmiştir.

Muvahhid mü'min ve istikamet sahibi olmak Müslümanın en önemli dua ve isteklerindendir. (Fatiha, 5-7)
İstikamet sahibi dağ gibidir. Dağın dört işareti vardır: 1- Hararet/sıcaklık onu eritmez. 2- Soğuk onu dondurmaz. 3- Rüzgâr onu sarsmaz. 4- Sel onu götürmez. Müstakim (istikamet sahibi, dosdoğru) olan kişi de böyledir. (Ruhul-Beyan Tefsiri, 4/186)
Peki, bu istikamet nasıl sağlanır?

Her şeyden önce Müslüman; ölçülü, dengeli insandır. Bu ölçüsünü ise insanlık için en güzel örnek olarak seçilen ve görevlendirilen (33 Ahzab, 21) Hz. Peygamber'den alır. O (sav) bu ölçüyü şöyle ortaya koymuştur: "İşler üç türlüdür. 1.si: Doğruluğu sence sabit olan şey, işte ona uy. 2.si: Sence kötülüğü belli olan şey, ondan uzak dur. 3.'sü ise ihtilaflı olan şey, işte onu bir bilene sor!" (Heysemi, Mecmauz-Zevaid, 1/157)
Bilinmeyen şeylerle ilgili bilenlerden sorup öğrenmek Rabbimizin emridir: "Eğer bilmiyorsanız bilenlerden (ehlinden, uzmanından) sorup öğreniniz." (16 Nahl, 43, 21 Enbiya, 27)
Yanlış anlaşılmaya müsait şeylerden uzak durmalı!
Hz. Peygamber, "Şüpheliyi bırak, şüphe verene bak." (Tirmizi, Kıyamet 60) buyurarak uyarır.
İnsanın içine sinmeyen, içinin ısınmadığı şeylerden uzak durması, peşinen pek çok sıkıntıdan kurtulması demektir. Bir işi yapıp, ondan sonra, "Yanlış anlaşıldı, yanlış anlaşıldım, öyle demek istememiştim..." gibi mazeretlere sığınmamak için şüphe kapısını kapatmak gerekir.

Hz. Peygamber mescidde itikâfta iken, hanımı Hz. Safiyye ziyaretine gelir. Bir müddet sohbet ederler. Ayrılırken Hz, Peygamber hanımını uğurlamaya çıkar, o esnada oradan Ensar'dan iki zât geçmektedir. Ve bu iki şahıs, Hz. Peygamber'in hanımını görünce hızlanırlar. Bu durumu fark eden Hz. Peygamber, "Ağır olun! Bu kadın Safiyye'dir" der. adamlar, "SübhanAllah ya RasülAllah!" (yani biz sizden şüphe mi edeceğiz?) derler. O zaman Hz. Peygamber şu önemli açıklamayı yapar: "Şüphesiz şeytan, insanın kanının aktığı yerden damarında akar. Ben de sizin kalbinize şerr (şüphe) atar diye korktum." (Müslim, Selam 23, 24, 25)

Minare eğri mi?
Süleymaniye Camii'nin inşaatı tamamlanmış, ibadete açılacağı gün ilan edilmiştir. Koca Sinan'ın, halkın göğe kalkmış şehadet parmakları gibi göğe doğru uzanan minareleri, çocukların gözüne eğri gözükür ve "Minare eğri diye" konuşurlar. Bunları duyan Mimar Sinan çocukları çağırıp:
"Hangi minare eğri, gösterin bakalım" der ve çocukları toplayıp, ellerine ip vererek, "Gelin minareyi düzeltelim" der ve minareyi gerçekten düzeltiyormuş gibi çektirir.
Böylece çocukların kafasında "minare eğri" imajını silmiş olur.
Müslümanlar, kendilerine yakışan şekliyle emin, güvenilir ve istikamet sahibi olmak zorundadırlar. Siyasette, ekonomide, hayatımızın tamamında kendimizi bir gözden geçirsek... Ne dersiniz?

Abdullah Büyük