Gönderen Konu: Erkeğin ailesi  (Okunma sayısı 3107 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı İsra

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 7482
Erkeğin ailesi
« : 14 Temmuz 2012, 17:38:17 »

Temmuz güneşinin altında kora dönmüş direksiyona dokunduğu anda elini çekiyor adam. Bir süre sonra yeniden kavrıyor direksiyonu, içindeki örselenmişliği yanan parmaklarının acısı ile bastırmak için.

İçindeki tüm istek, geçen seneden kopup gelen imgelerle tuz buz oluyor. Göğsüne oturan sıkıntıyı derin derin aldığı nefesler bir milim bile yerinden oynatamıyor.

Karısı üç çocuğuyla apartmanın kapısından çıkıp ona doğru geliyorlar. Evlenmekle ne büyük aptallık ettim dese de, başka bir çaresinin olmadığını da biliyor. Arabadan iniyor, iki yaşındaki oğlunu çocuk koltuğuna oturtup kemerlerini bağlıyor, büyük olan diğer ikisine de kemerlerini bağlamalarını tembihliyor.

Bakışlarını karısının yüzünden kaçırıyor. Asık bir surata asla tahammül edemez. Kendini bildi bileli, annesi babasına surat asardı. Bu denli tahammülsüzlüğünün önemli nedeni bu. Babası, oğlum ne yap ne et, suratı asık bir kadınla evlenme demişti. Birinin bedduasını mı almış ne? Ne zaman aile ziyaretine gidecek olsalar, karısı tüm yüz mimiklerini evlerinde bırakır, bir poker oyuncusunun yüzünden daha ifadesizleştirir yüzünü.

Tam arabaya bindikleri anda kavgaya tutuşmuşlardı, tam bir yıl önce. Yaz tatilinin yarısını karısının ailesinin yanında diğer yarısını da kendi ailesinin yanında, geçireceklerdi. Her zamanki sızlanmalarına başlamakta gecikmemişti karısı: "Annen beni sevmiyor, annen diğer gelinine daha çok ilgi gösteriyor, annen bana laf sokuşturuyor, annen beni beğenmiyor." İlk yarım saat sessiz sedasız dinlemişti karısını. Sonra "Yeter!" diye bağırdığını hatırlıyor. Yolculukları zehir olmuştu.

Karısı, ailesinin yanında geçirdikleri bir hafta boyunca, annesinin yüzüne bile bakmamış, aile içine karışmamış, beş karış suratla yemek masasına oturmuş, çoğu zaman eline kitabı alıp odadan çıkmamıştı. Kontağı çevirip arabayı çalıştırıyor. Araba homurdana homurdana yola koyulurken, adam da içinden homurdanıyor. Kadın kocasına küs değil ama suskunluğuyla ortamı germek konusundaki müthiş becerisine diyecek yok. Otoyola çıkınca karısına bakıyor yan gözle. Sevmesine çok seviyor karısını da ah şu ailesine takıntısı yok mu? Bir kazan temiz suya damlayan bir damla mürekkep gibi.

Hikâyenin burasında biraz nefeslenelim. Adam bir konuda sonuna kadar haklı. Bu coğrafyada karı koca kavgalarının neredeyse birinci sırasında aile meselesi yer alıyor. Bizim ailelerimizle ayrık bir hayatımız yok. Bunun olumlu ve olumsuz tarafları var elbette. Gene de olumlu yönleri daha ağır basıyor.

Kişisel kanaatim şu, bu kurgu öyküde. Kadın adamın ailesine ne suretle olursa olsun, surat asmayacak, surat asmayacak, surat asmayacak. Bunu binlerce kere tekrar etmek isterdim.

Kadın adamın ailesiyle ne olursa olsun asgari bir ilişki kuracak. Çok çok özel durumlar dışında onlarla ilişkiyi asla kesmeyecek. Kadın, adamın ailesinin içine karışacak. Adamın ailesini zaman zaman tek başına, zaman zaman kocasıyla ziyaret edecek, onları evine davet edecek. Aile ziyaretinde konuşacak, muhabbet edecek, sofrayı kaldıracak, kayınvalidesinin bulaşıklarını yıkayacak. Öyle misafir gibi oturup süzüm süzüm süzülmeyecek. Kitabını alıp odaya kapanmayacak. Ağzı biraz laf yapacak. Adamın ailesine biraz evlatlarını övecek, onların gönüllerini okşayacak bir çift laf edecek.

Hadi, üzücü öykümüze devam edelim.

Kadın damdan düşer gibi, "Senden tüm istediğim, biz ailenin yanındayken benim tarafımda yer alman," diyor, yolculuğun ellinci kilometresinde. Adam, kafasına beyzbol sopası yemiş gibi oluyor. Bunu ilk duyuşu değil. Bir kere bile karısının ne demek istediğini anlayamadı. Şikâyet edeceğine, ailemi, özellikle annemi azıcık idare etse ne çıkar ki, diye düşündü hep.

Şimdi burada da bir mola verip kadını anlamaya çalışalım. Benim kadının söylediği şeyden çıkardığım şey şu. Kayınvalide kadına bir laf mı etti, diyelim ki, evin dağınık dedi ya da bir özelliğini tenkit etti ya da oğlum keşke seninle evlenmeseydi mi dedi. Kocası öyle dut yemiş bülbül gibi susmayacak, önüne bakıp oturmayacak sanki hiçbir şey olmamış gibi.

Tamam, annesine bağırsın çağırsın demiyor, ama annesine karşı kendini savunsun istiyor. Sadece şöyle bir şey demesi bile yeterli kadın için: "Anne, bu benim karım ve karımla bu üslupla konuşma lütfen, bu tavrından hoşlanmıyorum." Bu işte, tümüyle bu kadının gönlünü ferahlatacak cümle bu. O zaman kocasına ne kadar saygı duyar, farkında değil adam.

Görebildiğim kadarıyla, erkekler kadınların bu talebini iki nedenden dolayı yerine getirmekte gönülsüzler. Birincisi, annelerinin kalbini kırma korkusu. Kimse erkeklere annenizin kalbini kırın demiyor zaten. "Karıma böyle davranma lütfen," demekte kırıcı olan ne var ki? İkincisi, annelerine karşı karılarını savunurlarsa karım anneme/aileme daha çok takar diye vehmediyorlar.

Oysa bu çoğunlukla doğru bir tahmin değil; aksine bu durum kadınları gevşetiyor, takıntıyı azaltıyor. Çünkü burada kadının asıl derdi, adamın ailesinin ona karşı tavrı, tutumu, davranışları değil, haksızlığa maruz kaldığında bu duruma kocasının göz yumması, hatta hiçbir şey yokmuş gibi başını öteki tarafa çevirmesi. Kadının tek istediği hakkını teslim etmesi ve kocasının onu savunması.

Araba, geniş otobandan kıvrılıp bir sokağa sapıyor, adamın ailesinin evinin önünde duruyor...

Mustafa Ulusoy