Gönderen Konu: Yeme bizi "NURİ"  (Okunma sayısı 12044 defa)

0 Üye ve 2 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı afka

  • okur
  • *
  • İleti: 96
Yeme bizi "NURİ"
« : 06 Ekim 2009, 19:27:13 »

Güler misin ağlar mısın?
 

Hikâyeyi bilirsiniz: Ayasofya Camii'nin önünde cemaat toplanmış, musallada beklemekte olan cenaze için cenaze namazı kıldıracak birisini beklemektedir. Ama ne gelen var, ne giden. Bir süre sonra köşeden Bekri Mustafa çıkar; kendi halinde oradan geçmektedir. Beklemekten sıkılmış olan cemaatten birkaç kişi hemen hazretin etrafını çevirir: "Aman erenler, ocağına düştük. Cenaze ortada kaldı. Himmet edip namazını kıldırıver." Bekri Mustafa "Yahu etmeyin, ben imam değilim" diyerek işin içinden sıyrılmak istese de cemaat namaz kıldıracak birisini bulmuşken bırakır mı? Zorla öne geçirmişler Bekri Mustafa'yı ve arkasında saf tutmuşlar. Namaz bittikten sonra Bekri Mustafa eğilip mevtanın kulağına bir şeyler fısıldamış. Cemaatin merakını celb etmiş tabii. Başına toplanıp, mevtanın kulağına ne söylediğini sormuşlar. "Öbür tarafa gittiğinde dünyanın ahvalini soranlar olursa, "Bekri Mustafa Ayasofya'ya imam olmuş" dersin; onlar gerisini anlarlar dedim" demiş.

Osmanlı'nın henüz gücünden ve ihtişamından bir şey kaybetmediği bir dönemde1 böyle bir olay yaşanmış mıdır bilemem, ama günümüzde Bekri Mustafa'yı aratacak durumlara fazlasıyla şahit olduğumuz kesin.

Eğer bilgi doğruysa Ağustos-2009'da birinci baskısı yapılmış olan ve şu anda elimdeki baskının kapağında "12. Baskı" yazan2 "İmamı Azam Ebu Hanîfe" kitabından ve yazarı Yaşar Nuri Öztürk'ten bahsediyorum. Onun yaptığı çarpıtmaların, manipülasyonların, ilmî hataların bir benzeri daha yapılmış mıdır; hakikate onun yaptığı tarzda bir saygısızlık örneği sergilenmiş midir, bilen varsa lütfetsin...

Yetersiz Arapçası sebebiyle hemen her eserinde kocaman çamlar deviren birisi bu ülkede meal yazıyor ve insanları Kur'an'ın mesajına (!) çağırmak adına hakikati, tarihi, kaynakları keyfemâyeşâ tahrif ediyor!.. Bekri Mustafa'nın sözünü hatırlamamak elde değil.

Genel olarak hemen bütün kitaplarında görülen "kaynakları işine geldiği gibi konuşturma" cürmünü son kitabında da işleyen Öztürk, mesela son kitabının, İmam Ebû Hanîfe aleyhinde konuşanlara ayırdığı bölümünde İmam Mâlik'ten nakledilen sözleri olduğu gibi aktarıp, İmam Ebû Hanîfe ile defalarca görüşmüş olan o büyük imam gerçekten böyle şeyler söylemiş olabilir mi diye düşünmeden onun da, okuyucunun da vebalini yüklenmiştir.

Rivayet ilimlerine ve bilhassa sened ve rical tenkidine vakıf olmadan başta Hadis olmak üzere tarih ve biyografi kaynaklarından nakil yapmak son derece riskli bir iştir. İmam Mâlik'ten nakledilen o sözlerin senedine bakmadan, kimin nakli olduklarına dikkat etmeden çalakalem yapılan nakillerin insanı böyle traji-komik durumlara düşürmesi kaçınılmazdır. Bu hususla ilgili detaya giremeyeceğim, ama Öztürk'ün bu kitabındaki çeviri hatalarından birkaçını zikretmeden de geçmek olmaz:

- İbn Hibbân ve İbn Adiyy'den yapılan bir nakil: "Kûfe'nin her karışında ayrı ayrı şarap içmiş bir adamın günahı, Ebû Hanîfe'nin sözlerinden birini nakleden adamın günahından daha hafiftir.

Doğrusu: Kûfe'nin her karışında şarap satan bir adamın bulunması, orada Ebû Hanîfe'nin görüşüyle fetva veren bir adamın bulunmasından hayırlıdır.

- İbn Hibbân'dan bir alıntı: Kendisinden başkasının rivayet etmediği 130 hadis rivayet etti. (...) Hatası doğrularına galip gelince de, hadisleri delil olarak kullanmaktan tümüyle vazgeçme yoluna gitmiştir.

Doğrusu: 130 müsned hadis rivayet etmiştir. Bunlardan başka hiçbir rivayeti yoktur. (...) Hatası isabetinden fazla olduğundan, rivayetler konusunda terk edilmeyi hak etmiştir.

Gerek pek çok benzerleri arasından rast gele seçtiğim bu örnekler gerekse Yakut el-Hamevî'nin İbn Hibbân'ı "yalancılıkla şöhret bulmuş birisi" olmakla itham ettiği tarzındaki yalanlar, Öztürk'ün bu eserinin henüz hak ettiği şöhrete ulaşamadığını gösteriyor. Cenab-i Hak'tan selamet diliyoruz...

1- Sultan IV. Murat'ın adının da geçtiği nükteli anekdotları düşünüldüğünde XVII. yüzyılda yaşadığını söylemek yanlış olmasa gerektir.

2- Demek ki ayda 4 baskısı yapılmış!

(EBU BEKİR SİFİL)
Sünnet, "Asrı Saadeti" çağa taşımaktır

Çevrimdışı Fatihan

  • Administrator
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 6994
  • Milimi milimine Ehli sünnet...
Ynt: Yeme bizi "NURİ"
« Yanıtla #1 : 12 Ekim 2009, 20:35:47 »
Teşekkürler.Geçen Tv'de zat kitabıyla ilgilşi açıklamalarda bulunuyordu akıllara zarardı yine..

Çevrimdışı adilcevaz

  • aktif okur
  • **
  • İleti: 235
  • susukunlugum asaletimdendir.
Ynt: Yeme bizi "NURİ"
« Yanıtla #2 : 12 Ekim 2009, 21:50:17 »
hasta oluyrm bu adama yaa.yüzkarası ilahiyatın.bunu çıkaranlarda belli kesim zaten.Allah nasıl biliyosa öyle yapsın böyle uşakları...tşkkr ederiz konu için.
Bütün dünyayı verseler gamım bitmez nedendir bu
Taa ezelde gam turabıyla yoğrulmuş bendendir bu
Terk etme insafı makamı imtihandır bu
Gelen gider giden gelmez iki kapılı handır bu!

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Yeme bizi "NURİ"
« Yanıtla #3 : 07 Ağustos 2011, 21:57:19 »
Yaşar NURİ ÖZTÜRK hezeyanlarına devam ediyor. Şimdi de "Teravih diye bir namaz yoktur" diyormuş.

İslam'da teravih diye bir namaz yok. Peygamberimizin bizzat yasakladığı bir şeydir, peygamberimizden sonra bu namazı koydular. Geçen sene bunu Prof. Dr. Abdülaziz Bayındır söyledi, ben söylememiştim. Ben, "Evinizde kılın" diyordum, Bayındır çıktı, "İslamiyet'te böyle bir namaz yok" dedi. Ben o kadar radikal konuşamamıştım, o yüzden şimdi de söylememizde bir sakınca yok: Teravih diye bir namaz yoktur. Evinde sevap için namaz kılmanın önü açıktır, istediğin kadar kıl fakat teravihi asla camiye sokamazsın, peygamberimiz yasaklamıştır. Çünkü orası riyakârlık yarışına kapalı bir mekan olmalıdır. 20 rekat namaz ne demek, günün bütün namazları 20 rekatı bulmuyor. Siz ikinci bir yükümlülük getirip Müslüman'ın sırtına bindiriyorsunuz, yoktur böyle bir şey. Peygamberimiz dört rekat, bazen sekiz rekat ama hep evde kılmıştır.


Yaşar Nuri Öztürk'ün itikadde mezhebi nedir acaba?

mazhar

  • Ziyaretçi
Ynt: Yeme bizi "NURİ"
« Yanıtla #4 : 08 Ağustos 2011, 06:34:52 »
Alıntı
Yaşar Nuri Öztürk'ün itikadde mezhebi nedir acaba?


Bildiğim kadarıyla,Amelde Laiklik mezhebine bağlı,İtikatte ise, bende bilmiyorum..!

Bayındır ile Öztürk arasında pek fark yok.Her ikiside, Müslümanlar arsında yerleşmiş olan Ehl-i sünnetin kurallarını nasıl kaldırırız diye çalışma yapıyorlar.suyu bulandırıyorlar.bilmeyen müslümanların kafalarını karıştırıp...kendilerince gündemde kalmaya çalışıyorlar.Öztürk bey,Siyasette istediğini alamayınca tekrar din üzerinden reklamını yapmaya çalışıyor-Çalıştırılıyor...

mazhar

  • Ziyaretçi
Ynt: Yeme bizi "NURİ"
« Yanıtla #5 : 08 Ağustos 2011, 06:51:23 »


Senai Demirci'den 'teravih yoktur'a yantı

İlahiyat profesörü Yaşar Nuri Öztürk'ün teravih namazıyla ilgili sözleri tepki çekti. Haber7 yazarı Senai Demirci, Öztürk'ün sözlerine kinayeli bir cevap verdi.




'İslam'da teravih diye bir namaz yok. Peygamberimizin bizzat yasakladığı bir şeydir, peygamberimizden sonra bu namazı koydular' diyen Yaşar Nuri Öztürk'ün sözleri sosyal medyada muhafazakar yazarlar ve tarafından eleştiri konusu oldu..
 
Haber7 yazarlarından Senai Demirci de twitter hesabından Öztürk'ün bu sözlerine ilginç bir yanıt verdi.
 
'Bence haklı Yaşar Nuri Hoca: Ben teravih namazı olsam ve Yaşar Nuri Hoca kapımı çalsa “Yokum!” derim' diyen Demirci, teravih namazının güzelliklerini twitter takipçileriyle paylaştı.
 
İşte Demirci'nin teravih namazıyla ilgili sözleri:

-teravih 20 rekatı en hızlı kılma yarışıysa, ben teravih olsam ben de “sayım suyum yok” derim.

-Teravih, namazda olmanın ayrıcalığına Rabbinin sözünü okuma ayrıcalığını katmaktır: iki güzeli bir araya getirmektir. Rahattır, rahatlatır..

-En güzel teravih yaz bahçesinde kılınan, iki rekatta bir okunan ayetler üzerine muhabbet edilendir. Rahattır, rahatlatır.

-Teravihte Rab kullarla sohbet eder; kullar da mahcubiyetle ruküya gider, hayretle secde eder. Rahatlıktır, rahatlatır.

-Teravih yok diyenlere inat, teravihte var olup, teravihi hücrelerimizce var kılmalıyız. Bize düşen bu.
Haber 7 .com

Çevrimdışı antepli

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 496
Ynt: Yeme bizi "NURİ"
« Yanıtla #6 : 08 Ağustos 2011, 13:28:46 »
Teravih sünnet mi yoksa peygamberimiz hiç kılmadı mı? İlahiyatçılar bin yıldır tartışılan teravih namazı konusunda bölündü
Teravih sünnet mi yoksa peygamberimiz hiç kılmadı mı? İlahiyatçılar bin yıldır tartışılan teravih namazı konusunda bölündü

Ramazan'ın geldiğini oruçların açıldığı iftarla birlikte en çok hissettiren şey müslümanların gece yatsı namazının ardından cemaatle kıldığı teravih namazıdır. Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk, "İslam'da teravih diye bir namaz yok. Peygamberimizin bizzat yasakladığı bir şeydir, peygamberimizden sonra bu namazı koydular. Evinde sevap için namaz kılmanın önü açıktır, istediğin kadar kıl fakat teravihi asla camiye sokamazsın, peygamberimiz yasaklamıştır. Çünkü orası riyakârlığa kapalı bir mekan olmalıdır. 20 rekat namaz ne demek, günün bütün namazları 20 rekatı bulmuyor. Peygamberimiz dört rekat, bazen sekiz rekat ama hep evde kılmıştır" dedi ve bin yıllık tartışmayı tekrar ateşledi.

"Peygamberimiz hiç teravih kılmadı"

Prof. Dr. Abdülaziz Bayındır geçen yıl katıldığı bir TV programında, "Teravih namazı Hz Ömer'den sonra konulmuş. Peygamber efendimizin teravih kıldığı yok. Peygamberimiz hiç kılmamış. Peygamberimiz senenin her günü gece 11 rekat teheccüd namazı kılar. Ama senenin her günü kılardı. Ramazan'da farklı bir namaz kılmış değil" demişti.

"Peygamber teravihi yasaklamadı"

Prof. Dr. Süleyman Ateş (Eski Diyanet İşleri Başkanı)

"Teravih namazını peygamberimiz Teravih adı altında kılmadı. Her zaman evinde namaz kılan Hz. Muhammed, Ramazan'ın ilk 3 günü gelip camide namaz kıldı. Ancak kimseye namaz kıldırmadı ve kendi kendine kıldı. Diğer Müslümanlar da zamanla cemaatle değil gelip ayrı ayrı namaz kılmaya başladılar ve cami çok kalabalıklaştı. Bunun üzerine Hz. Muhammed bu kalabalığın kıldığı namazın zamanla farz olabileceğini ifade edip herkesin evinde kılmasını söyledi. Ancak Peygamberimiz Teravih namazını yasaklamamıştır."

"Hz. Ömer döneminde başladı"

Prof. Dr. Saim Yeprem (Türkiye Diyanet Vakfı Yayın Kurulu Başkanı)

"Peygamberimiz Ramazan'da bir iki kez 8 rekat fazladan namaz kılmıştır. Bu namaza oluşan büyük rağbet sonucunda bu namazı bırakmıştır. Kendisine soranlara bu nafile namazının farz olmasından endişelendiğini ifade etmiş. Ancak kimseye gidin evinizde kılın dememiştir. Hz. Ömer'in halifelik döneminde Kuran'ı ezbere bilenlerin önüne geçmek, Hz. Muhammed'in kıldığı bu namazın ihya edilmesine, 20 rekat üzerinden kılınması ve cemaatin okunacak sureleri ezberlemesine karar verildi. Teravih namazı vardır ancak Hz. Muhammed camide kılınmasını tasvip etmemiştir."

.kardeşlerim bu yazıyı milliyet gazetesinin internet sitesinden aldım.yorumlarınızı alabilirmiyim
Bu dünyanın cefasından sefasına sıra gelmez.gafil olmayın ilme çalışın geçen günler geri gelmez...

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Yeme bizi "NURİ"
« Yanıtla #7 : 08 Ağustos 2011, 14:00:02 »
Teravih Namazının Hükmü ve Keyfiyeti

Soru:

"Babam, ağır şeker hastası olduğu için oruç tutamıyor. Oruç ibadetini hastalık sebebiyle edâ edemeyen bir kimsenin teravih namazını kılması gerekir mi? (...) Ramazan-ı Şerif ayında teravih namazını, evimde cemaatle kılmaya karar verdim. Buna karar vermemin sebebi şudur: Bazı hadis mecmualarında, Peygamberimizin teravih namazını evinde kıldığı belirtilmektedir.

Bu ameli ve fiili sünnetin ihya edilmesi gerekir. (...) Bazı eserlerde; sünnet ve nafile namazların camide değil, evde kılınmasının daha efdal olduğu belirtilmektedir. Teravih namazı da sünnet olan bir namazdır. (..) Camilerde hızla kıldırılan teravih namazı yerine, her tervihada örfe uyarak kılınan teravih namazı daha efdal değil midir? (...)

Teravih namazının, Hz. Ömer'in hilâfeti döneminde ise cemaatle kılınmaya başlandığı malûmdur. Hz. Ömer'in cemaatle kılınan teravih namazı için, 'Bu ne güzel bid'at' dediği kayıtlıdır. Bu tesbitteki bid'attan maksat nedir? (...) Teravih namazına başlarken yapılan niyet, tamamı için geçerli midir? Yoksa dört rek'atı için, ayrı niyet edilmesi gerekir mi?"

CEVAP:

Teravih namazı; orucun değil, vaktin (Ramazan ayının) sünneti olan bir ibadettir. Dolayısıyle meşrû bir özürden dolayı oruç tutamayan bir mükellefin, teravih namazını kılması sünnettir.

Resûl-i Ekrem (sav)'in, "Farz namazlar müstesna, bir kimsenin en efdal namazı, evinde kıldığı namazdır" hadis-i şerifi esas alan fukahâ-i kiram, şu hükümde ittifak etmiştir: "Sünnet ve nafile namazları evde kılmak daha efdaldir."(1) İmam-ı Hulvani'nin tesbiti şudur: "Teravih namazı müstesna, bütün sünnet ve nafile namazları evde kılmak daha efdaldir." Resûl-i Ekrem (sav), teravih namazını hem cemaatle, hem ferdi olarak edâ etmiştir.

Hz. Ömer (ra)'in ictihadı ve sahabe-i kiramın muvafakatıyla, cemaatle edâ edilmesi bid'at değildir. Resûl-i Ekrem (sav)'in, "Benim ve raşid halifelerimin sünnetine sarılınız" (2) emrini verdiği malûmdur.

İmam Ebû Yusuf (rha), hocası İmam-ı Azam Ebû Hanife'ye (rha) teravihin hükmünü ve Hz. Ömer (ra)'in cemaatle kılınmasıyla ilgili ictihadını sormuş, o da cevabı vermiştir: "Teravih, sünnet-i müekkededir. Hz. Ömer (ra) onu (cemaatle kılınması keyfiyetini) kendiliğinden ortaya çıkarmamıştır.

Bid'at da işlemiş değildir. Onu ancak elindeki bir esasa ve Resûl-i Ekrem (sav)'den bellediği bir ilme istinaden emretmiştir."(3) Dolayısıyle; teravih namazının cemaatle edâ edilmesi, bazılarının zannettiği gibi bid'at değildir. Hz. Ömer (ra)'in ictihadı ve sahabe-i kiramın icmaı söz konusudur.
 
Bir mükellefin, teravih namazını evinde ferdi olarak edâ etmesi veya kadınların yalnız başlarına kılmaları caizdir. Ancak bir belde halkının tamamı, teravih namazı için cemaati terkederlerse, günah işlemiş olurlar.

Serahsi'nin Muhıyt'inde de böyledir.(4) İmam-ı Yusuf (rha)'tan rivayet edilmiştir ki; bir mükellef teravihi (imamla edâ ettiği gibi) cemaat halinde evinde edâ etse, bu daha efdaldir. Sahih olan şudur ki; şüphesiz evde olan cemaat için fazilet vardır. Mescidde kılan cemaat için de başka bir fazilet vardır. Gerek cemaatle, gerekse münferiden teravih namazını kaçıran kimse, onu kaza edemez.(5)

Hz. Abdullah ibn-i Abbas (ra)'dan rivayet edilen bir eserde, "Resûl-i Ekrem (sav)'in her dört rek'atta, biraz istirahat buyurduğu" haber verilmiştir. Dolayısıyle iki terviha arasında, bir terviha miktarı oturmak (istirahat etmek) müstehabtır. Esasen terviha, "biraz oturmak ve istirahat etmek" manasınadır.

Bu oturma ve istirahat esnasında cemaat serbesttir; dileyen tesbih çeker, dileyen zikirle meşgul olur. Teravih namazını Kabe-i Muazzama'da edâ eden bir mükellef; terviha esnasında yedi şavt ile tavaf eder ve tavaf namazı kılar.

Medineliler ise; ayrı ayrı dörder rek'at namaz kılarlar. Teravih namazında, beş selâmdan sonra istirahat etmek mekruhtur.(6) Hanefi fukahâsı, "Teravihin her dört rek'atı için niyet etmek gerekir mi? sualinin cevabında ihtilaf etmiştir. İbn-i Abidin bu meseleyle ilgili ihtilâfı ve müftabih kavli şöyle izah etmiştir: "Hülâsa'da 'Sahih olan kavle göre, her dört rekâtta niyet etmek şarttır.

 Çünkü her dört rek'at başlı-başına bir namazdır' cevabı verilmiştir. Haniye'de ise, 'Esah kavle göre şart değildir. Zira bütün teravih bir namaz mesabesindedir. Tatarhaniye'de de böyledir' denilmektedir.

Zahirine bakılırsa, hilaf niyetin aslıyla ilgilidir. Bana kalırsa sahih olan kavil birincidir. Çünkü teravih kılan kimse selâm vermekle hakikaten namazdan çıkmıştır. Binaenaleyh yeniden namaza girmek için mutlaka niyet lazımdır. Hilaftan kurtulmak için bunun daha ihtiyatlı olduğunda da şüphe yoktur."(7) Meselenin özü budur. Birbirimize dua edelim.

(1) Şeyh Nizamüddin ve Heyet- Feteva-ı Hindiyye- Beyrut: 1400, C: 1, Sh: 113.
(2) Sünen-i İbn-i Mace- İst: 1401, C: 1, Sh: 16, Had. No: 42; ayrıca Sünen-i Darimi- İst: 1401, Mukaddeme: 16, C: 1, Sh: 35.
(3) İbn-i Abidin- Reddü'l Muhtar- İst: 1983, C: 3, Sh: 89.
(4) Şeyh Nizamüddin- age, C: 1, Sh: 116.
(5) Molla Hüsrev- Dürerû'l Hükkam- İst: 1307, C: 1, Sh: 119.
(6) Şeyh Nizamüddin ve Heyet- age, C: 1, Sh: 115.
(7) İbn-i Abidin- age, C: 3, Sh: 90 vd.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ramazan ve Teravih
« Yanıtla #8 : 21 Ağustos 2011, 02:21:38 »
Teravih Namazı Vardır

Efendimiz (s.a.v)'in Ramazan ayında ibadat-u taati zirve noktasına taşıdığı, infak ve tasaddukta, namaz ve Kur'an okumada sair zamanlardan çok daha ileri boyutlarda hassasiyet gösterdiği rivayetlerin bize aktardığı bir hakikat. Ramazan orucunun önemini ifade etmek üzere Efendimiz (s.a.v), "Kim iman ederek ve karşılığını yalnızca Allah Teala'dan bekleyerek Ramazan orucunu tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır" buyurmuştur.1

Ramazan ayına mahsus bu büyük müjde, sadece oruç hakkında varit olmamıştır. Sahih rivayetler Efendimiz (s.a.v)'in Teravih hakkında da ümmetine aynı müjdeyi verdiğini söylüyor: "Kim iman ederek ve karşılığını yalnızca Allah Teala'dan bekleyerek Ramazan'da namaz (Teravih namazını) kılarsa geçmiş günahları bağışlanır."2

Bu rivayet bize, Efendimiz (s.a.v)'in, Teravih namazını yalnızca kendisinin değil, ümmetini de bu namazı kılmaya teşvik ettiğini açık bir şekilde anlatmaktadır. Hatta Ebû Hureyre (r.a) bu noktayı vurgulayarak şöyle demiştir: "Resulullah (s.a.v) Ramazan (gecesi) namazına -onu bir farz şeklinde emretmeksizin- teşvik eder ve şöyle buyururdu: "Kim iman ederek ve karşılığını yalnızca Allah Teala'dan bekleyerek Ramazan'da namaz (Teravih namazını) kılarsa geçmiş günahları bağışlanır."3

Konuyla ilgili olarak naklettiğim bu rivayetler sadece örnek kabilindendir. Hadis kaynaklarında gerek Efendimiz (s.a.v)'in, gerekse Sahabe ve selef'in Teravih namazı konusundaki hassasiyetini anlatan pek çok rivayet mevcuttur.

Bu cümleden olarak sahih tariklerle şöyle nakledilmiştir: Efendimiz (s.a.v) bir Ramazan gecesinde mescitte Teravih kıldı. O esnada mescitte bulunan bir kısım sahabîler hemen Efendimiz (s.a.v)'in arkasında saf tutarak cemaat oldu ve o namazı birlikte kıldılar. Ertesi gün başkalarına da haber verdiler, mescitteki cemaat sayısı çoğaldı ve Efendimiz (s.a.v) tekrar bu namazı kıldırdı. Üçüncü (veya bazı rivayetlerde dördüncü) gece cemaat, mescide sığmayacak kadar çoğalmıştı. Ancak Efendimiz (s.a.v)'in bu namazı kıldırmak üzere çıkmadı. Sabah namazını kıldırmak üzere çıktığında şöyle buyurdu: "Gece namaz kıldırmak üzere çıkmamı beklediğinizi biliyorum. Ancak size farz kılınır da yerine getiremezsiniz diye korktuğum için çıkmadım."4

Bu rivayet açıkça gösteriyor ki Efendimiz (s.a.v) Ramazan gecesi bu namazı kendisi kılmış, ashabına da kıldırmıştır. Sahabe'ye bu namazı devamlı surette kıldırmamış olması, rivayette de tasrih buyurulduğu üzere, ümmetine farz kılınır endişesinden başkası değildir.

Rivayetlerden anlaşıldığına göre uygulama, Hz. Ömer (r.a)'in hilafetine kadar Teravih namazını dileyenin cemaatle, dileyenin münferit olarak (tek başına) kılması şeklinde olmuştur. Hz. Ömer (rk.a) hilafete gelince, bir gece mescitte halkın -tabir yerindeyse- "karmaşa halinde" bu namazı kıldığını gördü. Kimileri aynı anda birkaç imamın arkasında küçük cemaatler halinde, kimileri münferit olarak bu namazı kılıyordu. Mescitte bir uğultu ve karmaşa vardı. Hz. Ömer (r.a), bu manzaraya son verip bütün cemaati tek bir imamın (Übeyy b. Ka'b) arkasında topladı. Hatta kadınlar cemaatine de ayrı bir imam (İbn Ümmi Mektûm) tayin etti. O günden bu yana Teravih namazı camilerde tek imamın arkasında tek cemaat halinde kılınmaya başladı.

Hz. Ömer (r.a)'in "Ne güzel bid'at oldu" dediği budur. Yani bu namaz Efendimiz (s.a.v) zamanında bütün Ramazan boyunca tek cemaat olarak tek imamın arkasında kılınmış değildi. Bununla birlikte Efendimiz (s.a.v)'in birkaç gün de olsa bu namazı cemaate kıldırmış olması, onun cemaatle kılınmasının bid'at olmadığını göstermeye yeterlidir. Hz. Ömer (rk.a)'in "bid'at" dediği, bütün Ramazan boyunca bu şekilde kılınmasıdır.

Rivayetler, Efendimiz (s.a.v)'in birkaç gece kıldırdığı bu namazın özel bir adı bulunup bulunmadığı konusunda bir şey söylemiyor. Sadece "kıyâmu'l-leyl" (gece namazı) iifadesi geçiyor. Bu da bu namaza "Teravih" denmesinin daha sonraki dönemlere ait bir durum olduğunu gösteriyor. Ancak bunun hiçbir önemi yoktur. Önemli olan Ramazan gecelerine mahsus bir namazın Efendimiz (s.a.v) tarafından kılınmış ve kılınmasının da teşvik edilmiş olmasıdır.

Şu halde her kim Ramazan gecelerine mahsus bir namaz bulunmadığını, Efendimiz (s.a.v)'in, Sahabe ve Selef'in böyle bir namaz kılmadığını söylerse, ya bütün bu rivayetlerin mevcudiyetinden haberdar olduğu halde meseleyi saptıran maksatlı biridir veya cahildir!

Not: Yarın (21 Ağustos Pazar günü) Beyazıt'taki kitap fuarında 15.00-23.00 saatleri arasında -inşaAllah- 67 numaralı RıhleKitap standında olacağım.

1 el-Buhârî, "İman", 27, "Savm", 6; Müslim, "Salâtu'l-Müsâfirîn", 175...

2 el-Buhârî, "İman", 26, "Salâtu't-Terâvîh", 1; Müslim, "Salâtu'l-Müsâfirîn", 173...

3 Muvatta, "es-Salât fî Ramadân", 1.

4 el-Muvatta, "es-Salât fî Ramadân", 1; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, V, 184; Müslim, "Salâtu'l-Müsâfirîn", 25; Ebû Dâvud, "Salât", 318; en-Nesâî, "Kıyâmu'l-Leyl", 4...



Dr. Ebubekir Sifil
araştırmacı yazar

Çevrimdışı antepli

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 496
Ynt: Yeme bizi "NURİ"
« Yanıtla #9 : 23 Ağustos 2011, 13:18:04 »
kardeşlerim duydunuzmu bilemiyorum Abdulaziz bayındır denen adam yeni bir takvim yapacaklarını ve alimlerin uyguladığı sistemi terk edeceklerini ve imsağın 50 dakika kadar ileri gidecegini ileri alacağını söyledi.yanınada 3-5 kişi alıp sahuru 05:30 a kadar uzatıp sonrada beraberindekilerle süleymaniyede sabah namazını kılmışlar.
Bu dünyanın cefasından sefasına sıra gelmez.gafil olmayın ilme çalışın geçen günler geri gelmez...

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Ynt: Yeme bizi "NURİ"
« Yanıtla #10 : 23 Ağustos 2011, 13:41:05 »
Alıntı
Abdulaziz bayındır denen adam yeni bir takvim yapacaklarını ve alimlerin uyguladığı sistemi terk edeceklerini ve imsağın 50 dakika kadar ileri gidecegini ileri alacağını söyledi.

O makaleyi okudum, malesef bir ''türedi'' daha çıktı başımıza, insanların çoğu ne yazık ki alık gibi olmuş, nereye çekilirse oraya gidiyorlar bu şahsa uyarlarsa vay hallerine. Ne namaz kalır elde ne de oruç..
〰〰〰〰🐠

mazhar

  • Ziyaretçi
Ynt: Yeme bizi "NURİ"
« Yanıtla #11 : 27 Nisan 2012, 07:23:26 »


Din tahripçilerine dikkat!


Yaratıcımız, yaşatıcımız ve yöneticimiz Allah (c.c)'ın tesbit ettiği İslam'ın ilkeleri olan helaller ve haramlar çağlara göre değişmeyen, eskimeyen Hak ölçülerdir.
 
Tüm bu gerçekler ortadayken dünyalık az bir menfaat karşılığı bu hakikatleri gizleyen. "Ayetlerimizi aciz (hükümsüz ve geçersiz) kılmak uğruna koşuşup duranlar var ya, onlar için pislikten, inletici bir azap vardır. Kur'ân'ımızı, ilkelerimizi hükümsüz, tesirsiz bırakmak için birbirlerini geride bırakırcasına çalışan(güç ve iktidar sahipleri, ilim adamları, yazarlar ve hatipler) ise azapla yüz yüze bırakılacaklardır. (Sebe S.5-38)" "İşte onlar, [şimdi] Kur'an'ı da tutarsız, insicamsız bir anlam [demeti] olarak göstermek istiyorlar! Rabbine and olsun ki hepsini, yaptıklarından sorumlu tutup hesaba çekeceğiz (Hicir S.91-93)" ayeti kerimelerinde tarif edilen bazı ilim adamı müsveddeleri fitnevizyon kanallarında halkımızı saptırmaya, kafaları karıştırmaya devam ediyorlar.

Geçen hafta bir fitnevizyon TV kanalizasyonunda; "Kur'an-ı Kerim'de mirasla ilgili ayet var mı" sorusuna "

Evet var.
Toplumun hukukunu sağlayan ayetler vardır. O günkü toplumda yaşandığı için bu ayetler bütün zamanlar için geçerli değildir. Her toplum adaleti temin etmek için kadınla erkek arasında mirası düzenler. Kur'an'da miras, erkeklere 2, kadına 1 diye düzenlenir. Niçin bunu yapıyor. Çünkü Kur'an, ailenin bütün harcamalarının yükümlülüğünü erkeğe yüklüyor. Kur'an'a göre mal ayrımı ilkesi var. Mesela kadın, her türlü harcamaları yapar ve evin harcamalarını karşılamakla yükümlü değil. Fakat erkek evin tüm harcamalarından sorumludur. Bu yüzden, adaleti sağlama adına erkek güçlendirilmiştir. Bugünkü sistemde ise, evin harcamaları tarafların ikisine de eşit bir şekilde yüklendiği için mirası da eşit paylaştıracaksınız, adil olacaksınız. Bunlar kamu yararının icablarına göre her devirde düzenlenecek şeylerdir. 'Kur'an'da öyle yazıyor' filan diyorlar ama, bugün yapamazsın bu uygulamayı...
" diye cevablayan günümüz yaşarları'nın fitnelerine karşı dikkatli olmalıyız. Yani bu aklıevvellere göre Ana Hayat Yasamız Kur'an-ı Kerim o çağın ihtiyacına cevab verirken bugün aciz duruma mı düşmüştür (haşa)?
 
Bu yalan ve iftiralara kanmamalıyız. Zira İslam miras hukukunda ölen kocanın geriye bıraktığı mallardan en fazla pay erkeğe değil, kocası ölen kadına (anne) düşmektedir. Ve hanımına düşen bu miktar terekenin (menkul ve gayrimenkul malların) dörte biridir.
 [/b] Bir kere anne ve babasından kızına intikal eden mirasın, kadının kocasıyla evin yükünü beraber paylaşılmasının ne ilgisi var? Zaten miras ayetlerinin indiği dönemde de kadın kocasıyla hayatı birlikte paylaşıyordu. Tarlada, bağda, bahçede çocuklarının ve yuvasının yükünü birlikte omuzluyorlardı. Bu ilim (!) adamları ilkokuldaki çocuklarımızın bile bildiği, Peygamberimiz (sav) Efendimiz'in eşi Hz. Hatice annemizin tüccar olduğu ve ticaretle uğraştığı bilgisinden de mi mahrumlar? O gün kadının kendi evinde, bağında, bahçesinde çalışırken, bugün dışarda çalışmaya mahkûm edilmesi İslami miras hukukunun geçerliliğini nasıl ortadan kaldırabilir? Zaten anne ve baba sağken, durumu zayıf olan erkek ve kız evladına, aralarında ayırım yapmadan yardım etmekle görevlidir. Ayrıca ölmeden malının üçte birini vasiyet etme hakkına sahiptirler. Varisler de mal taksiminden önce ölenin bu vasiyetini yerine getirmekle sorumludurlar. Mirasa ortak olmak için zengin/fakir olma şartı yoktur.
 
Zehirlerini altın kapta sunan bu günümüz Bel'amlarını Kur'an-ı Kerim; "(Allah'a din öğretmeğe kalkanlara) De ki: Siz dininizi Allah'a mı öğretiyorsunuz? (Yani Allah mı sizin öğrenciniz(haşaa) yoksa siz mi Allah'ın öğrencilerisiniz.) Oysa Allah göklerde olanları da bilir, yerde olanları da. Allah her şeyi hakkıyla bilendir.(Hucurat S.16)" ilahi mesajıyla uyarmaktadır.
 
Ve ayrıca hepimizi "Yetim ve varisler hakkındaki bütün bu hükümler, Allah'ın şeriatı ve çizdiği sınırlarıdır. Kim Allah'a ve Peygamberine itaat ederse, Allah, onu ağaçları altından ırmaklar akan cennetlerine koyar ki, orada ebedî olarak kalıcıdırlar. İşte bu, en büyük başarı ve kurtuluştur.(Nisa S.13)" ayetiyle müjdelerken, "Ve Kim de Allah'a ve Peygamberine karşı gelir, Allah'ın (miras ve diğer medeni, ticari, siyasi, sosyal, ailevi, cezai meselelerle ilgili) çizdiği sınırların dışına çıkarsa Allah onu, içinde ebedi olarak kalacağı cehennem ateşine koyar. Onun için onur kırıcı bir azap vardır.(Nisa S.14)" Ayeti Kerimesiyle de uyarmaya devam ediyor.
 
Kıyamete kadar her devir ve şartta geçerli olacak olan İslam Nizamının ilkelerini yaşama özgürlüğümüzün Deccal ve yandaşları Bel'amlar tarafından devre dışı bırakılması bizlerin mücadele sorumluluğumuzu ortadan kaldırmaz. Bilakis Allah ve Resulü'nün fert ve topluma hayat ve huzur veren emir ve yasaklarını uygulama ortamını oluşturmak için bütün gücümüzle çalışmak hepimize imani bir vazifedir.
 
"Rabbimiz! Bizi doğru yola ilet. Bizi nimetlendirdiğin kimselerin sana ulaştıran dosdoğru yoluna ilet. (İlminin guruyla sapıtan ve toplumu saptırtan) gadaba uğramışların ve (cehaletleri sebebiyle) dalalete düşmüşlerin yolunda gidenlerden eyleme" amin duasıyla Allah'a emanet olunuz.
 


Şevki yılmaz.Haber vaktim.com