Gönderen Konu: Ev sofralarını yeniden kuralım...  (Okunma sayısı 3361 defa)

0 Üye ve 2 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Ev sofralarını yeniden kuralım...
« : 06 Mart 2010, 11:38:55 »




"Ev yapımı yemeklere ve içeceklere yeniden dönmenin bir yolunu bulmak zorundayız." Prof. Dr. Osman Müftüoğlu yazıyor...

Çocuğunuz okulda ne yiyip içiyor?        

Çocuğunuz okula başladığı andan itibaren beslenmesi sizin kontrolünüzden çıkar.Çünkü bir-iki ara öğünün yanı sıra en az bir ana öğününü (öğle öğününü) evin dışında yemeye başlar.

Eskiden ana öğünler okul etrafındaki sandviççi büfelerinde geçiştirilirdi. Çok şükür şimdi çoğu okulda öğle yemeği veriliyor. ışte bu nedenle çocukların ev dışında (özellikle okul yaşamlarında) ne yiyip içtiklerini de iyi kontrol etmek zorundasınız. Bunun yolu da aile-okul işbirliğinden geçiyor.

Beslenme sorunları aslında ilkokuldan çok daha önce “yuva”larda başlıyor. Beslenme uzmanlarına göre beslenme problemleriyle karşılaşma olasılığı yuvalarda okullardan daha fazla. Çünkü bu yaşlardaki çocukların beslenmesi daha yakın ilgi ve bilgi gerektiriyor.

Yuvaların çoğunda yeterli beslenme organizasyonu bulunmuyor. Bu nedenle yuvaya giden çocukların ne yedikleri, ne sıklıkta yedikleri, ne miktarda yediklerini iyi araştırmak gerekiyor. Hatta biraz zaman ayırıp bir öğünü yerinde izlemek, gözlemek, yani bir “olay yeri keşfi yapmak” en iyi yol gibi görünüyor.

Böyle bir yaklaşım size o yuvanın hijyenik koşulları, işletim tarzı ve genel yaklaşımı hakkında da bilgi vereceği için önemli.

ALKIŞLANACAK KARAR

Okullarda verilen yiyeceklerin son zamanlarda eskisinden daha sağlıklı hale geldiğini söyleyebiliriz.
Okul yönetimleri ve ailelerin bu konuda daha duyarlı hale geldiği de kesin. Hatta bazı okullarda beslenme uzmanları var.

Mutfağında, menü planlamasında gıda mühendisliği eğitimi alan gençlerden yararlanan okulların sayısı her gün biraz daha artıyor. Bunlar gerçekten iyi gelişmeler. Yeni uygulamaya konulan “beslenme dostu okul” kampanyası da mükemmel bir karar.

Okullarda gazoz-kolalı içecek satışının yasaklanması, fast food yiyecek satışının sınırlanması çok yerinde kararlar. ılgilileri kutluyor, teşekkür ediyorum.

Hijyen koşullarının da eskiye oranla daha iyi olduğunu söyleyebilirim. Ama hijyenik koşulların ve beslenme standartlarının mükemmel olduğunu söylemek fazla iyimserlik olur.

DAHA ETKİLİ YOLLAR VAR

Okullarda yaşanan sorunların başında yiyecek-içecek temin edilen otomatik makineler ve ciddi kontrol edilmeyen kantinler, büfeler geliyor.

şeker, bisküvi, gazoz, kolalı içecekler, gofret, şekerleme ve benzeri atıştırmalar yani besin değeri olmayan pek çok abur cubur okullarda ve okul çevresindeki büfelerde satılıyor.

Yani sağlığa faydasız, hatta zararlı olabilecek yiyecek ve atıştırmalar okullarda bulunmasalar bile hemen yandaki büfe ve dükkânlardan temin edilebiliyor. Bu ve benzeri yiyeceklerin, fast food gıdaların (kızarmış patatesler, burgerler ve benzerleri) okullarda satılmasını yasaklayan kurallar bazı ülkelerde yıllardır işliyor.

Bana sorarsanız, okul çevrelerinde uygulanan “içkili dükkân -mesela birahane- açma yasağı” bu tür gıdaları satan yerler için de uygulanabilir.

Özetle, çocuk ve gençlerin beslenme sorunlarının çözümünde yuva ve okul yönetimlerinin, okul aile birliklerinin yapması gereken çok önemli işler var.

Ev sofralarını yeniden kuralım

Son zamanlarda sık yapmaya başladığımız yanlışlardan biri de geleneksel sofra kültürümüzü ihmal etmek...
Eskiden yemek zamanı herkes evde olurdu. Sofralar ailelerin buluşma yerleriydi. Çoğu sorun sofralarda çözümlenir, pek çok konunun eğitimi sofralarda gerçekleşirdi.

Yani yemek sofraları sadece bedensel doyum yerleri değil, ruhsal doyumun ve sosyalleşmenin de mekânlarıydı. Her evde yemeklerin hangi saatlerde yeneceği bile belliydi. Herkes o saatte evde olmaya çalışır, sofrada yerini alırdı.
Son yıllarda bu alışkanlık önemli ölçüde zayıfladı. Aynı evde olsalar bile çocuklar ve ailenin diğer üyeleri ayrı odalarda, ayrı masalarda, kimi televizyonda dizi izleyerek, kimi internette sörf yaparak, kimi bilgisayar oyunları oynayarak ya da ders çalışırken yemeğini yiyor.

Bu yanlış, sofraların sağladığı dengeli beslenmeyi de, ruhsal doyumu da, sosyal paylaşımı da azaltıyor.
ımkan ölçüsünde sofralarımızı yeniden güçlendirmek, kalabalıklaşmak zorunda olduğumu aklımızdan çıkarmamamız gerekiyor.

Ev yapımı yemeklere dönelim

Hızlanan yaşam tarzımız koşuşturmaya dönüştükçe, ev yemekleri hazırlamak için zaman bulmak da güçleşti. Konserve gıdalar, donmuş yemekler, fast food yiyecekler, sipariş pizzalar, hazır köfte ve sosislerin sofralarımıza daha fazla girmeye başlamasının nedeni de işte bu zamansızlık problemi.

Bu problemin eskiye oranla daha fazla kolalı-gazlı meşrubat tüketmemize yol açtığı, mis gibi ev böreklerinin, açma ve poğaçalarının yerine pastane, fırın işi, trans yağ yüklü, lezzetsiz unlu gıdaların almasına sebep olduğu da unutulmamalı.
Reflü, gastrit probleminin çocuklarda bile görülmeye başlamasının, 5-6 yaşındaki çocukların bile göbek bağlamasının nedeni ayranı gazoza, limonatayı enerji içeceğine çeviren yanlışlarımızdır.

Evde hazırlanan yemekler yalnızca daha lezzetli değil, vitamin, mineral ve antioksidan bakımından da daha zengindir. ıçindeki yabancı maddelerin sağlığa zararlı katkıların oranı daha düşüktür.

Kalori içerikleri daha düşüktür. Sebze, bakliyat ve tahıl oranları daha tatmin edici düzeylerdedir.

Ev yapımı yemeklere ve içeceklere yeniden dönmenin bir yolunu bulmak zorundayız.

Hürriyet -Prof. Dr. Osman Müftüoğlu

〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı omur

  • ömür
  • yazar
  • ****
  • İleti: 651
Ynt: Ev sofralarını yeniden kuralım...
« Yanıtla #1 : 07 Mart 2010, 02:11:08 »
Ne kadar önemli bir konuya degindiniz, Tugra...
Anneler bu yaziyi mutlaka okumali. Evin içisleri müdürü onlar olduklarina göre...
Sofra adabi anneden sorulur. Adablarimiza sahip çikalim. Modern olaciz diye sagligimizdan olmayak.

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Yaz Meyveleri
« Yanıtla #2 : 01 Ağustos 2011, 23:25:06 »
Her yaz manav tezgâhlarını renk renk meyveler süsler. Bir başka deyişle adeta bir meyve bayramı gibidir yaz günleri. Üstelik her birinin ayrı sağlık marifetleri, yetenekleri vardır bu ‘doktor meyveler’in. İşte yaz meyvelerinin en sevilen ilk beşinin sağlık karnesi...

OLMAZSA OLMAZ

Kırmızı mucize: Karpuz

Yaz sofralarımızı süsleyen lezzetli ve sağlıklı meyvelerin en başında karpuz var! Karpuzu lezzeti, susuzluğu giderme ve serinlemedeki etkisi ve daha pek çok nedenle keyifle tüketiriz. Çok da iyi yaparız. Karpuz sağlıklı bir besindir, çünkü likopen adı verilen antioksidandan zengin meyvelerin en başında karpuz var! Likopen kanserden koruyucu bir karotenoid.

Özellikle pankreas, kalın bağırsak, meme, prostat kanserlerine karşı ciddi bir baraj oluşturan bu kırmızı mucizenin kalp damar hastalıklarından da korumada işe yaradığı biliniyor. Önemli bir nokta da şu: Likopen aynı zamanda cilt yaşlanmasını geciktiren bir karotenoid. Özellikle güneş ışınlarının ciltte oluşturduğu zararları neredeyse sıfırlayabiliyor. Yani karpuz aynı zamanda ‘güzelleştiren bir meyve’.

Karpuzun sağlık marifetleri sadece içindeki likopenle de sınırlı değil. Potasyumdan zengin bir meyve olması da önemli bir özellik. Yaz aylarında terlemeyle kaybedilen potasyumu karpuzla kolayca yerine koyabiliyorsunuz. Karpuzun detoks yaptırıcı etkisi de var. Böbrekleri ve kısmen de karaciğeri ciddi biçimde çalıştırdığında bedenin toksinlerden kurtulmasını kolaylaştırıyor. Su ihtiyacını karşılama bakımından da önemli bir meyve. Ayrıca çok güçlü bir vitamin ve mineral içeriği var. Kısacası, bilinçli tüketildiğinde o tam bir sağlık mucizesi.

PEYNİRLE TÜKETİRKEN DİKKAT

Ne var ki karpuz yerken özellikle ‘karpuz-peynir’ ikilisine takılırken ifrat-tefrit dengesine dikkat edip iki noktada hassas olmak lazım. Birincisi şu: Karpuz, şeker içeriği yüksek, glisemik yükü güçlü bir meyve. Dozu kaçırıldığında özellikle insülin direnci olanlara kolayca kilo aldırabiliyor.

İkincisi daha da önemli. Neredeyse milli ikilimiz haline gelen karpuz-peynir keyfini abartmak damar sertliği sorunu olanlarda ciddi bir risk haline gelebiliyor. Nedeni şu: Karpuz ve peynir, birlikte ve fazlaca tüketildiğinde, tam yağlı peynirdeki doymuş yağ yüküne bağlı olarak kanınızda ciddi bir kötü kolesterol artışı meydana geliyor. Tehlike sadece LDL’nin artışıyla da sınırlı değil.

Karpuzdaki yüksek fruktoz içeriği de yemek sonrasında kan şekerini yükseltiyor. Bu durum kanda ciddi bir glikasyona uğramış LDL artışına yol açıyor. Glikasyona uğramış LDL ise ultra kötü kolesterol olarak biliniyor. Bu tür kolesterol partikülleri diğer LDL parçalarına çok daha etkin bir aterosikleroz tetikleyicisi sayılıyor. Kısacası karpuz yerken işi abartmamak, hele hele karpuz peynir kürlerini zayıflama ya da sağlıklı kalmanın çaresi gibi düşünmememizde fayda var gibi...

ÖNEMLİ

Bir ağrı kesici: Kiraz

Kirazla birlikte vişnenin de ağrı kesici etkisi var. İçlerinde bol miktarda bulunan antosiyanin maddesi tıpkı aspirin gibi çok güçlü bir ağrı kesici. Mevsimi kaçırmadan, kiraz veya vişne yemeyi ihmal etmemek lazım. Çünkü bu muhteşem ikilinin sağlık mucizeleri sadece antosiyanin isimli antioksidandan zengin olmaları ya da vitamin ve mineral yapılarının güçlülüğüyle sınırlı değil.

Kiraz ve vişne doğal eczanenin bize hediye ettiği ilaçların başında geliyor. Bu ikili, detoks yaptırıcı etkileri, karaciğeri, böbreği ve safra kesesini çalıştırma kapasiteleri, özetle vücuttaki zehirleri temizleyici güçleri nedeniyle doğa eczanesinde zaten hep yer alan meyveler.

İkisinin de bağırsak faaliyetlerini iyileştirdiği, sindirimi kolaylaştırdığı, kansızlıkla mücadeleyi desteklediği, vücudun antioksidan gücüne güç kattığı biliniyor. Son yıllarda bu ikilinin önemli bir marifeti daha ortaya çıktı. Kiraz ve vişnede Kiraz ve vişne kolesterolle mücadeleyi de kolaylaştırıyor.

UNUTMAYIN

Tek başına eczane: Üzüm

Lezzetli ve sağlıklı yaz meyveleri denince üzüm hep baş köşededir. Resveratrol isimli antioksidandan ve antosiyanin yapısındaki fenolik maddelerden zengin olması ona olağanüstü bir güç katıyor. İçindeki bu temel antioksidanlar ve daha pek çok özelliği nedeniyle kanseri önlemede, kalp krizi riskini azaltmada, güneş ışınları, alkol ve sigaranın yarattığı cilt sorunlarını yavaşlatmada ve yaşlanmayı geciktirmede işe yaradığı kesin. Binlerce yıldır kral sofralarında bile yer alan bu değerli besinin ömrü uzattığı da doğru.

Yeni tamamlanan pek çok çalışma resveratrolün yaşlanmayla ilgili genlere ciddi bir destek sağladığını gösteriyor. Bununla birlikte üzümün kalorisi ve glisemik yükü yüksek meyveler arsında yer aldığını unutmamanız lazım. Dozu kaçırıldığında fazla fruktoz yüklenmesine, neticede kilo almaya-yağlanmaya yol açabilir.

NOT ALIN

Kalorisi çok düşük: Şeftali

Yaz meyvelerinin en düşük kalorili olanlarından biri de şeftali. 100 gram şeftali yalnıza 50 kalori içeriyor! Bu özellik, şeftalinin yaz diyetleri için neden vazgeçilmez bir meyve olduğunun da kanıtı. Şeftalinin bir başka özelliği de potasyumdan zengin olması. Yüksek potasyum içeriği, özellikle spor yapanlar ve terleyenler ve idrar söktürücü kullananlar için şeftaliyi vazgeçilmez bir yaz meyvesi haline getiriyor. Şeftalinin antioksidan gücü de oldukça iyi. Çok sayıda vitamin içermesiyse bir başka avantajı.

AKLINIZDA OLSUN

Diyet yapanların gözdesi: Kayısı

Eğer bugüne kadar bir diyet uzmanından sağlıklı kilo verme listesi aldıysanız ara öğün önerilerinden birinin mutlaka kuru kayısı olduğunu görmüşsünüzdür. Kayısı yaz aylarının en güzel meyvelerinden biri. Glisemik yükü düşük, enerji içeriği az. Posadan zengin yapısı nedeniyle tok tutucu ve bağırsakları çalıştırıcı özelliği de var.

Bütün bunlar onu diyetisyen ve kronik diyetçilerin gözdesi yapmaya yetiyor! Ayrıca tıpkı şeftali gibi o da tam bir potasyum deposu. Hafif kırmızı olanlarından seçerseniz azıcık likopen kazanmanız da mümkün. Betakaroten kayısıda en çok bulunan ön vitaminlerden, antioksidanlardan biri. Kısacası kayısı da sağlıklı yaz meyveleri listesinde her zaman yer almalı.

Prof.Dr. Osman MÜFTÜOĞLU
〰〰〰〰🐠