Geçenlerde sıra dışı, enteresan bir evlilik merasimi yaşandı. Bağcılar Belediyesi tarafından Olimpik Spor Salonu’nda düzenlenen toplu düğün şöleninde, gelin ve damatlara “yemin” ettirildi. Fakat bu yemin farklı bir yemindi; son yılların çok önemli bir meselesine işaret ediliyordu.
Merasimde gelinler, “Tüm dizileri ve senaryodan ibaret olan kadın programlarını izlemeyeceğime ve televizyon bağımlısı olmayacağıma yemin ediyorum...” damatlar da “Şans oyunları ve kahvehane kültüründen uzak duracağıma yemin ediyorum...” dediler. Böyle önemli bir konuda, evlenecek gençleri uyardıkları, evlenecek gençlere güzel bir mesaj verdikleri için ilgilileri tebrik ediyorum.
EVDEKİ KADINA ULAŞAMAYINCA...
Son yıllarda aile üzerinden; dinimize, inancımıza, örfümüze büyük darbeler vurulmakta her gün de bunların yenileri planlanmaktadır. Dış güçler, ulaşamadıkları için evdeki kadına istedikleri fikirleri, istedikleri yaşayışı empoze edemiyorlardı. Bunun için arayışlara girdiler.
Sonunda, “mademki kadını evinden çıkartamıyoruz, biz eve girelim, yönlendirmemizi evde yapalım” düşüncesi hakim oldu. Bunu yapmanın en kolay yolu da, televizyon ve internet idi. Bu maksatla, yoğun bir şekilde kadına yönelik, programlar, diziler servise sunuldu.
Evlilik, kadın hakları, yemek tarifi... gibi programlarla ve yayın akışı sırasında çaktırmadan kadınımız, eski örf ve âdetlerimize, dinimize, inancımıza uygun aile yaşantısına tepkili hale getirildi. Kocasını, evin nafakasını temin eden, aile fertlerini kollayıp koruyan biri olarak değil, kendisini sömüren, kendisini köle olarak kullanan, her an sokağa atabilecek zorba, zalim biri olarak empoze edildi.
Kadın programlarına özellikle seçip getirdikleri kadın tipleri de enteresan. Önceden, programlanmış, senaryosu yazılmış sözleri tekrarlıyor. Günde üç öğün yemek yer gibi kocasından dayak yiyen tipler. Anlattıkları hayali, önceden senaryolanmış konuşmalar.
Peki hiç böyle koca yok mu? Her toplumda böyle rahatsız tipler çıkar. Burada önemli olan, her toplumda mevcut olan, yüzde 1-2’lik rahatsız tiplerin sanki “bütün erkekler böyle” diye lanse edilmesi; kadında evliliğe, erkeğe karşı soğukluk, korku hasıl edilmesidir.
Her gün böyle hayâli korkularla muhatap olan genç kızın önceliği; ekonomik özgürlüğü, kendi ayakları üzerinde durabilmesi, bunun için de okuması, çalışması ve meslek sahibi olması oluyor. Huzurlu sıcak bir aile kurması, çocuk sahibi olması, olsa da olur olmasa da... anlayışı hakim oluyor.
EN BÜYÜK FELAKET
En tehlikelisi de, malum programlarla örfümüze, inancımıza uygun aile yapısı, hissettirmeden kötülenerek, kadınlarımızda, kızlarımızda farkında olmadan dine karşı soğukluk hasıl olması, sanki dinimiz kadının aleyhindeymiş düşüncesine kapılmaları.
Böyle bir düşünce bir Müslüman için büyük bir felakettir, bundan daha büyük bir felaket düşünülemez. Çünkü, böyle bir düşünce dinde, imanda, şüphe hasıl eder. Şüpheli iman da iman olmaz. En doğrunun, en güzelin dinimizin bildirdikleri olduğuna inanmayan, buna şüphe gözü ile bakan dinden çıkar. Dinden çıkanın da ahirette ebedî kalacağı yer Cehennemdir; bundan büyük bir felaket olur mu?
Halbuki İslamiyetten önce, bütün toplumlarda kadın insan sayılmazdı, hakkı hukuku yoktu; İslamiyet kadını buradan alıp layık olduğu yere getirdi. Peygamber efendimiz, “Cennet anaların ayağı altındadır” hadis-i şerifleri ile kadına gerekli saygının gösterilmesini emir buyurdu.
Bugün Batı dünyasının “kadına özgürlük” adı altında kadın hakları olarak sunduğu şeyler; dışı zehirle kaplanmış şekerden ibarettir. Sunuşta; çok mahir olduklarından, zehiri sanki tatlıymış gibi yedirebiliyorlar. Kadınlar da kendilerine iyilik yapıldığını, haklarının hukuklarının korunduğunu zannediyorlar. Kırkından sonra, ayılıyorlar; sıcak bir aile yuvasının ne demek olduğunu iyi anlıyorlar, fakat artık iş işten geçmiş oluyor. Ahir ömürleri çocukları ile, torunları ile sıcak bir aile yuvasında değil, bakımevlerinin soğuk duvarları arasında geçiyor.
(devamı var)