ERKEĞİN HANIMI ÜZERİNDEKİ HAKLARI
Kadının kocası üzerinde hakları olduğu, gibi erkeğinde hanımı üzerinde haklar vardır. Kocanın hanımındaki hakları şunlardır.
Kadının vazifeleri önce başlıklar halinde ele alıp sonra izahına geçelim.
İtaat: Hakka inanan her kadın, kocasının meşru ve helal olan her isteğini memnuniyetle kabül etmesi ve söz sahibi olarak kocasını bilmesi lazımdır. Bu her müslüman kadının vazifesidir. Güleryüz: Kadın, erkeğine karşı güler yüzlü, tatlı sözlü olmaya çalışmalı. Kocasının iyiliklerine karşı teşekkür etmek de, kadın için güzel bir nezaket halidir. Ev idaresi: Ev idaresinde kadın lüks ve israftan kaçınmalı. Evdeki eşyaları temiz ve idareli kullanmalı. Ev masraflarında kadın savurgan olmamalıdır. İzin almak: Kadın kocasından izinsiz dışarılarda gezmekten kaçınmalıdır. Ana-baba ve yakın akrabalarını, ihtiyaç halinde ziyaret edebilir.
Süslenme: Kadın, evindeki süs ve giyimiyle erkeğine cazip görünmelidir. Kadın, sadece eşi için süslenmelidir başkalarına güzel görünmek için değil!
Tenkitten çekinmek: Kadın, erkeğine karşı olur olmaz şeyler için tenkitte bulunmaktan ve ona emir verir gibi tavır almaktan sakınmalıdır. Hiç bir kadına, kocasına emir verirmiş gibi tavır takınması yakışmaz. İslamda böyle bir şey yoktur.
Dedikodu: Bağırıp çağırmaktan, gevezelik etmekten, başkalarının dedikodusunu yapmaktan kadınlar titizlikle sakınmalı. Huzursuzlukların baş sebebi dedi-kodudur. Alaydan sakınmak: Kadın, şaka dahi olsa eşi ile alay etmemeli. Ona hakarette bulunmamalı. Hele bunu başkalarının yanında asla yapmamalı. Her fırsatta, kendisini ve sülalesini övmekten sakınmalıdır.
Şikayetçi olmamak: Erkek eve döndüğü zaman kadın, bir takım sıkıntı ve şikayetleri öne sürerek huzur bozmaktan sakınmalı. Aile içerisinde iyi geçinmelidir.
Engel çıkarmamak: Kadın, eşinin ilmi ve fikri çalışmalarına engel olmaktan sakınmalı. İlim ve fikir mesleğinde hizmet görenler, bunları evlilik hayatına feda edemezler.
a ) Kadın, kocasını aile ve ev reisi olarak tanıması lazımdır. Zira Allahüteala erkeğe
şu mealdaki ayeti celile ile bu hakkı vermiştir, ( Erkekler, kadınlar üzerinde hakimdir Ailenin reisidir. ( Nisa Suresi, 34. ) Dînimize göre erkek, âilenin reîsi ve mes’ûlüdür.
O, hayatın meşakkatlerine göğüs germiş, maîşet yükünü yüklenmiş, kadının nafakasını da üzerine almıştır. Erkek bu ağır vazîfeye karşı, kadından meşrû işlerde kendisine itâat hakkına mâliktir.
Müslüman hanım, Hz. Peygamber s.a.v. Efendimiz’in şu hadîs-i şerîfini her zaman kendisine rehber edinmelidir: Kadın beş vakit namazını kılar, ramazan ayında orucunu tutar, namusunu muhafaza eder ve kocasını razı ederse rabbisinin cennetine girer. ( İbni hibban, Aynul ilim c,1,414 - Müsned I/191 )
Cennet hanımlarının efendisi olduğu peygamber efendimiz tarafından bildirilen Hz. Fâtıma validemiz, hz. Ali ile evlendiklerinde peygamber s.a.v. Efendimiz, geçim işlerini aralarında taksim ederek, evin dış işlerini hz. Ali ’ye, iç işlerini de
Hz. Fâtıma ’ya vermiş ve kızı hz. Fâtıma r.anha’ya hitaben şöyle buyurmuştu:
"Kızım Fâtıma, sen Ali’ye câriye ol ki, yani kocana hizmet etki, o da sana köle olsun"
( Hacı Cemal Öğüt, Fâtımatü’z-Zehrâ, S, 62. )
Hz. Fâtıma validemiz, babasının bu tavsiyelerine uyarak, kocası hz. Ali k.v. ye gücünün üstünde hiç bir masraf yüklemeyip daima eldeki ile yetinirdi. Bütün âile fertlerinin elbiselerini bizzat kendi elleriyle biçip dikerdi. İbâdet dışında hep ev işleriyle uğraşırdı. Evin ihtiyacı olan suyu, kuyudan çekip çıkarır, omuzuna koyup getirirdi.
Bu yüzden ip boynunu kesmişti. Un elde etmek için devamlı olarak el değirmenini bizzat kendisi çeviriyordu. Nihayet elleri nasırlaşmıştı. ( Buhârî, Dâvât c. VIII, s. 87 )
Kaab r.a. şöyle rivayet etti. kıyamet gününde kadın evvela namazından sonrada kocasının hakkından hesaba çekilecektir.
Müslüman kadının Evinin itiyacı dışında keyfi olarak bir şeyler isteyerek kocasını rahatsız etmemesi lazımdır. Selef kadınları, sabah kocaları evden çıkarken onlara şöyle derlerdi. Sakın eve haram mal getirmeyesin, biz açlığa ve zorluğa dayanırız ama ahirette ateşe dayanamayız. ( Abdüllatih tercümesi S, 252. )
İslâm hanımının evi ve âilesi, kendisi için huzûr ve mutluluk yeridir. Âile sorumluluğunu tam mânâsıyla idrâk ederek, onlara hizmet etmeyi üzerine borç bilmeli ve vazîfelerini hakkıyla başarmalıdır.
Namuslu ve efendisine bağlı, güzel ahlaklı kadın kocasını reis ve amir olarak tanır, hak ve doğru olan sözünde itiraz etmez ve kocasının sözünü ağzında bırakmaz, çok konuşarak başını ağırtmaz. Bu hal ve hareketiyle aile efradının içinde gerçek hüzuru sağlamış olur. Eğer kadın kocasını büyük olarak saymaz ve saygı göstermezse, işte bu kadın evin ve aile efradının belası, cemiyetin zararlı bir unsuru ve insanların manevi hayatlarının yıkılmasına sebep olan en şerli ve zararlı bir insan olmuş olur.
Böyle kadınların kötülükleri pek çok dini hukumlerle beyan edilmiştir. Kocaya saygıyı umursamayan, islamın hükümlerini tanımayan kadınlar, şerli ve kötü kadınlardır. Rasülüllah s.a.v. Efendimiz bir hadisi şerifinde şöyle buyurmuşlardır: Benden sonra erkekler üzerinde, kötü kadınlardan daha fitneci ve bela bir şey bırakmadım. ( Buhari, Müslim, Tirmizi, Ahmed B. Hanbel )
Küçücük problemleri büyüterek basit sebeplerden dolayı kocasına, şimdiye kadar ne yaptın, bana bakmıyorsun, benimle ilgilenmiyorsun, beni kendine yakıştıramıyorsun’ gibi sözlerle, kocasının gönlünü kıran kadınlar, Allahımızın kur’anı kerimde, peygamberimizin hadisi şeriflerde açıkladığı hayırsız ve şerli kadınlardır.
b ) Kadın, kocasına hanımlığını yapması lazımdır. Aksi takdirde kocasının haram yollara sapmasına sebep olabilir. İslam dini bu hususta çok hükümler açıklamıştır.
Peygamber efendimiz s.a.v. Bir Hadis’i Şerifde şöyle buyurmuştur: ‘Kadın, kocasını döşeğinden ( veya davetinden ) kaçarak yatarsa, sabaha kadar melekler o kadına lanet eder. ( Buhari Müslim )
c ) Dinimizin emrine göre kadın kocasının izni olmadan hiçbir yere gidemez. Kocasının istemediği yerlere ve kimselerede gidemez. Kocasının izni dahilinde dışarıya çıkmalı ve kocasının izni ile gitmelidir, evine kocasının izin verdiği kimseleri (kadınları ve yakın akrabaları) almalı, kocasının hoşlanmadığı kimseleri almamalıdır. Rasülüllah s.a.v. efendimiz bir Hadis’i şeriflerinde şöyle buyuruyor: ( Bir kadının kocası yanında hazır iken kocasının izni olmadıkça nafile oruç tutması helal olmaz ve kocasının izni olmadıkça, kocasının evine yabancı bir kimseyi koyması helal olmaz. ( Buhari ) Bu Hadis’i şerifte birinci cümlede beyan edilen hüküm gereğince, kadın, kocasının izni olmadıkça oruç tutamaz, Fakat farz olan Ramazanı şerif orucunu ve kazaya kalan orucunu tutar. İzni olmasa dahi tutması lazımdır. Zira Allah c.c. ile kulun emri karşılaştığı zaman Allah cc. ın emri kulun emrinden önde gelir.
d ) Kadın, kocasının, evinin, çocuklarının, malının muhafızıdır ve kocası için kendi namusunu ve iffetini korulması lazımdır. Bu hususu yüce Allahmız kur’an’ı kerimde şöyle buyurmuştur: ( Erkekler kadınlar üzerinde hakimdirler ( aile reisidirler ) O sebeple ki Allah onlardan kimini ( Erkekleri ) kiminden ( kadınlardan ) üstün kılmıştır. Birde ( Erkekler onlara ) mallarından infak etmektedirler, iyi kadınlar itaatli olanlardır. Allah c.c kendi (hak) larını (Kur’an’ı Kerimde) nasıl korudu ise, onlarda ( kadınlarda ) öylece göze görünmeyeni ( erkeğin gıyabında malını, onun ve kendisinin şeref ve namusunu ve birde ev sırlarını ) koruyan ( kadın ) lar, iyi ve itaatli kadınlardır.
( Nisa suresi, 34.)
Bu ayeti kerime gereğince, kadın, kocasının, evinin, malının ve çocuklarının koruyucusudur. Aynı zamanda kocası ile aralarında geçen maceraları ve sırlarını iyi olmasa bile muhafaza etmesi, başkalarına anlatmaması lazımdır.
Bu haller kendisinde bulunan kadınlar güzel huylu ve yüce Allah ın methine layık saliha kadınlardır
e ) Kadın; kocasının doğru ve helal olan emrine itaat etmesi ve son derece hürmet etmesi lazımdır. Abdullah İbnu Ebi Evfa r.a. peygamberimizin bir hadisi şerifini şöyle anlatıyor: Hz. Muaz Şam’dan dönünce Resuulullah aleyhissalatu vesselam’a secde etmişti. Peygamberimiz s.a.v hayretle “ Ey Muaz! Bu da ne?” dedi. O açıkladı:
Ya! Rasülellah, ‘Şam’a gitmiştim, onların reislerine ve patriklerine secde ettiklerine rastladım. İçimden, aynı şeyi size yapmak arzusu geçti. Peygamberimiz s.a.v bunun üzerine: “ Bunu yapmayın! Zira, şayet ben, bir kimseye, Allah’tan başkasına secde etmeyi emretseydim, kadına, kocasına secde etmesini emrederim. Nefsimi kudretinde tutan Allah’a yemin ederim ki, bir kadın, kocasının hakkını eda etmedikçe Rabbinin hakkını’da eda edemez. Kadın ( deve sırtındaki ) semere binmiş iken kocası nefsini talep edecek olsa, kadın, kocasının bu isteğini karşılaması lazım.”
Bütün bu hal ile beraber erkek şunu iyi bilmesi ve anlaması lazımdır. İslâm hukûkuna göre evli kadın, kocasının evinde bir işçi, kocasıda bir iş veren değildir. Ancak müslüman bir hanımın, iyi geçimin bir gereği olarak, kocasının ve çocuklarının hizmetini severek yapması ve ev işlerini görmesi, büyük bir fedâkârlık sembolüdür.
Erkek hanımının bu ve benzeri iyi niyetlerini istismar etmemesi lazımdır. Hanımda yaptıklarını başa kakmadan Allah rızası ve ailenin huzuru için yapması lazımdır.
Peygamber efendimiz s.a.v. bu şekilde yaşayıp itaatli haliyle vefat eden kadınların fazilet ve derecesini şu hadis’i şeriflerle beyan etmiştir:
- Yararlı ve itaatkar bir kadın, içi bozuk bir erkekten Allah katında daha hayırlıdır.
Bir kadın, kocasına yedi gün itaat eder, kocasıda kendisinden memnun olursa,
Allah cc. o kadına cehennem’in yedi kapısını kapatır. Sekiz cennet kapısınıda açar.
O kadın hesab vermeden ( Yani, hesabını kolayca verip, zorluklarla karşılaşmadan ) bir azaba uğramadan cennetin hangi kapısından isterse içeriye girer. ( Dekaikul-Ahbar )
- Bir kadın kocasının elbisesini yıkadığı zaman, şu sevapları alır. – Allah o kadın için bin iyilik sevabı yazar, iki bin kötülüğünü afv eder. – Üzerine güneşin doğduğu her şey o kadının bağışlanmasını Allah’tan ister. – O kadının cennetteki derecesi bin kat yükseltilir. ( Ebu Mansur. Müsnedül-Firdevs )
- Her hangi bir Mü’mine kadın, ölür ve kocası da o kadından razı olursa, o imanlı ve itaatkar kadın Cennete girer. ( Tirmizi )
- Ya Aişe! Hangi kadın kocası için süslenirse, gündüzleri oruç tutmuş geceleri namaz kılmış ve Allah yolunda cihad eden kimse gibi sevap alır. ( Ravzatul-ulema )
- Dünya’nın hepsi meta, eşyadır. Ve Dünya’nın hayırlı varlığı ise, saliha kadındır.
Bu hadis İslam’ın kadına verdiği büyük kıymetin bir ifadesidir.
Kocasının gönlünü kıran ve itaat etmeyen kadın hakkında da çok Hadis’i Şerifler mevcuttur. Rasülüllah s.a.v Efendimiz bir Hadis’i Şerif de şöyle buyuruyor. (Dünyada bir kadın, kocasına eziyet ettiği vakit: O kocasının cennetteki Hurisi, Allah c.c senin belanı versin Benim cennete efendim olacak adama eziyet etme, zira o eziyet ettiğin kocan senin yanında misafirdir. Pek yakında senden ayrılacaktır. diye lanet okur. ( Tirmizi )
Yukarıdan beri naklettiğmiz hakikatler gereğince, Müslüman olan her kadın, Allah cc. ya olan vazifelerini yerine getirmekle beraber, kocasına itaat etmekle mükelleftir. Kocasının meşru olan her türlü ihtiyaclarını karşılamaya çalışması, kocasının, evinin ve çocuklerının hizmetini yapması, yiyecek ve içeceklerini pişirmesi ve evin her türlü kadına ait işlerini yapması lazımdır. Bu hükümlere göre yaşayan kadınlara ne mutlu, onlara müjdeler olsun, Allah cc. Öyle hanımların adedini artırsın. Cennette kendilerine yüksek dereceler hazırlanan saliha hanımlar böyle yaşayan hanımlardır. Bu halleri yaşamayanlar da ne kadar yazık ve zavallıdır. Zira şeytana aldanarak fani dünyanın geçici zevkine dalıp hakkı unutmuştur. Vay onların haline.
Müslüman Kadınlar böyle yaşarken, Erkekde hanımına her zaman saygılı davranmalıdır. Âile işlerinde hanımıyla iştişare ederek karar vermeli ve erkeklik şânına yaraşır bir tarzda hanımını ve çocuklarını himâyesine almalıdır. Evde erkek boş vakitlerinde hanımına yardımcı olmalıdır. Nitekim Peygamber s.a.v. Efendimiz, evde uygun zamanlarında elbiselerini yamar, ayakkabılarını ta’mir eder, hayvanları sağardı. ( Müsned, c. VI, s: 106 )
Ashâb-ı kirâmdan Esved b. Yezîd, Hz. Aişe r.anha’ya Rasûlullâh s.a.v.’in evde bulunduğu zamanlarda ne işle meşgul olduğunu sorduğunda şu cevabı almıştı: "Ev halkına, ev işlerinde yardım eder, ezânı işitince namaza gitmet için çıkar idi."
( Buhârî, c. VI, s. 193.)
Yer yüzünün halifesi olarak yaratılan ve dünyanın her tarafına dağılan insanın ana çekirdeği ailedir. Aile fertleri çoğu zaman durup dururken problem üretirler ve ailenin huzurunu bozarlar. İnsanlar, fizik, kimya, astronomi bilebilir, ama aile huzuru nasıl temin edilir, bunu bilmeyebilirler veya beceremezler. Hanımlarıyla dertleşip istişare yapmayıda gururlarına yediremezler. Halbuki mutlu olmak, ilim ve beceri işidir. İnsanlık tarihi boyunca mesut olanların sayısı çoktur. Usulüne göre hareket etmeyi becerebilirsek bizlerde mutlu bir aileye sahip olabiliriz.
Netice olarak şunu hatırlatayım ki, insanın ömrünün sonuna kadar en çok beraber olduğu, sırlarını verdiği, dert ortağı ve sıkıntılarına ilk yardımcı olacak olan kişi insanın eşidir. Eşinin yıpranması ve hastalanması bütün ailenin huzurunu bozar.
En çok da kendisi rahatsız olur. Yıpranan eşin rahatsız olması daha çok diğerini huzursuz ve tedirgin eder.
İnsanlar yaratışları gereği kendilerine ait olan her şeyi çok dikkatli kullanır, eskiyip yıpranmamasına özen gösterirler. Ama ne gariptir ki, bir yastığa baş koyduğu hayat arkadaşına her şeyden daha çok özen göstermesi gerektiği halde onu hiç önemsemez, üzer ve gereksiz yere yorarak moralinin bozulup hasta olmasına sebep olur. Sonrada birçok masraflar yaparak ve zahmetlere katlanarak hayat arkadaşının tedavisine koşar. Halbuki eşler daha dikkatli olsalar, hayatlarını ve aile düzenlerini iyi ayarlasalar bu zahmetleri çekmeden ömürlerinin sonuna kadar huzur içerisinde yaşayabilirler.
İnsan: Ne zaman mutsuz olsa, hemen başkalarını suçlar. Değişik bahaneler uydurarak hatayı hep başkalarında arar. Ama, işin aslı hiçte öyle değil. Allah cc. insanoğlunun gözünün doymayacağını bildiği için, meleklerden mutluluğu saklamalarını istemiş. Meleklerde, İnsan mutluluğu zor bulursa kıymetini bilir diye düşünmüşler. Meleklerden bazısı, yüksek bir tepeye saklayalım demiş. Bazısı okyanusun altına gızleyelim demiş. Bazısı, Mekke-i mükerremeye, yani mübarek bir yere, saklayalım demiş. Kimisi, bir doğum hastahanesine saklayalım demiş. Ama nereye saklayacaklarına birtürlü karar verememişler. Bir çok yer düşünmüşler ama hiçbirisi yeterince güvenli değilmiş. Meleklerden birisi, biz mutluluğu insanın içine saklayalım, kimsenin aklına gelmez kendi içine bakmak demiş ve insanın içine saklamışlar.
İşte mutluluk İNSANIN KENDİ İÇİNDE SAKLIDIR. İnsan eğer mutlu olmak istiyorsa, Allahın verdiğine kanaat edip, eksiği kendisinde aramalıdır. Mutluluk denildiği gibi kolay olmuyor. İnsanın yüzünün gülmesi zor. Hedefe ulaşmak anlatıldığı gibi basit olmuyor. Mutluluk ve huzur, ne başkalarının emeğinde, ne başkalarının evinde, nede daha başka yerlerde. Mutluluk her İNSANIN KENDİ İÇİNDE dir.
İşte insan, beklentilerine kavuşamadığı zaman evvela kendisini kontrol edip eksiklerini tamamlamalıdır.
Mesela. Aile fertleri birbirine üstünlük taslamamalı. Şeker çayda nasıl eriyor, çaya tat veriyorsa aile üyeleri de, aile bütünlüğü içinde öyle erimeli ve hayatlarını tatlandırmalıdırlar. Hayatlarını beraber devam ettirmelidirler. Çünkü hayat yardımlaşmayla daha kolay, daha huzurlu ve çok daha güzel olur.
Hanımı mutlu olmayan erkek mutlu olamaz. Aynı şekilde bey’i mutlu olmayan kadında mutlu olamaz. Mutlu olmak isteyen insan, önce hayat arkadaşını mutlu etmelidir. Düşünün: Somurtkan, mutsuz, sürekli söylenen biriyle yolculuğa çıksan
ne kadar mutlu olabilirsin.
Bu sebeple eşler birbirlerini yıpratmamak için en azından şu hususlara dikkat etmelidirler.
1. Eşler, birbirlerinin kıymetini iyi bilmeliler. Basit sebeplerden dolayı tartışmamalı ve birbirlerine hakaret etmemelidirler.
2. Eşler, birbirlerini üzmemelidir. Çünkü üzüntü insanı çok yıpratır. İnsan vücudu bir yılda aldığı vitamini bir saatlik üzüntüyle yok eder. Aileden birinin üzülmesi diğerlerinide etkiler, dolayısıyla ailenin tamamı huzursuz olur.
3. Eşler. birbirlerini yormamalı ve yıpratmamalıdır. Birbirlerini anlamaya çalışarak yardımcı olmalıdırlar. En önemliside, başkalarına gösterdikleri saygının yarısını Erkek hanımına, hanımda beyine göstermelidir. Bu şekilde hayat daha mutlu ve çok daha huzurlu olacaktır.
Erkeğin hanımını ismiyle çağırmasında bir mahzur yoktur.
Kadının kocasını ismi ile çağırması, islami ve ailevi edebe uygun olmadığından mekruh görülmüştür. ( İbni Abidin1/47 8. Hediyetül-alaiyye 265-266. )
Kadını kocasına karşı saygı ifade etmesi bakımından “Beyefendi” veya “Bey” gibi sıfatlarla çağırması eşlerin arasındaki sevginin devamı için çokdaha güzeldir.
Aynı şekilde ana-babayı da isimleri ile çağırmak mekruhtur.
Kadının kocasına çocuğuna hitab eder gibi “oğlum” demesi.
Erkeğin hanımına kızını çağırır gibi “kızım” demesi tahrimen mekruhtur.
Recep KALYONCU