Hazreti Ali buyurdu ki: “Yanında Allahü teâlânın, Resûlünün ve evliyâsının sünneti olmayan kimsenin, yanında mu’teber hiçbir şey yok demektir.”
Bunun üzerine Hazreti Ali‘ye, “Allahü teâlânın, Resûlullahın ve evliyânın sünneti nedir?” diye sorulunca, şöyle cevap verdi: “Allahü teâlânın sünneti, sırrı gizlemektir. Çünkü sırrı gizlemek vacibdir. Resûlullahın sünneti, insanlara karşı müdârâ etmektir. (Müdârâ; dîni korumak için dünyalık vermektir.) Evliyânın sünneti, insanlardan gelen sıkıntılara katlanmaktır.”
Kim âhireti için amel yaparsa, Allahü teâlâ onun din ve dünyâ işlerine kâfi gelir. Kim kalbini güzelleştirirse, Allahü teâlâ da onun dış görünüşünü güzelleştirir. Kim, Allahü teâlâya karşı kulluk vazîfelerini yaparken, riya, ucb ve şöhretten uzak kalırsa, Allahü teâlâ onunla insanlar arasını ıslâh eder. Yanî Allahü teâlânın sevdiği kimseyi insanlar da sever.
Yahyâ bin Mu’âz-ı Râzî şöyle buyurdu: “Dünyâ onu terk etmeden önce, dünyâyı terk eden kimseye ne mutlu. İçine girmeden önce, kabrini ihya edene, kabrinde kendisine arkadaş olacak sâlih amelleri işleyene, ölümle Rabbine kavuşmadan önce, emirlerine uyup, yasaklardan sakınmak sûretiyle Rabbini râzı edene ne mutlu.”
Seyyid Abdülkâdir-i Geylânî şöyle buyurdu:
“Birisine rastladığın zaman, kendini ondan üstün görmeyerek; belki o, Allahü teâlânın katında benden üstündür, derecesi daha yüksektir demelidir.
Eğer küçük ise; bunun günâhı yoktur. Ben ise, Allahü teâlâya isyanda bulundum. Şüphesiz, Allahü teâlâ katında o benden daha hayırlıdır demelidir.
Eğer büyük ise; o, Allahü teâlâya benden çok ibâdet etti demelidir. Eğer âlim ise; ona, bana verilmeyen ve benim kavuşamadığım şeyler verildi. O, ilmi ile amel ediyor, benim bilmediğim şeyleri biliyor demelidir.
Eğer cahil ise; o, bilmediği için günah işledi. Ben ise bildiğim hâlde günah işledim. Hem ben, hangimizin hüsn-i hatime (îmânla), hangimizin sû-i hatime (imansız) gideceğini bilmiyorum demelidir.
Eğer kâfir ise; o, belki Müslüman olur da iyi amel işleyebilir, ben ise (Allahü teâlâ korusun) onun eski hâline düşebilirim, demelidir.”
Mehmet Oruç