Gönderen Konu: Ezân-ı Muhammedî  (Okunma sayısı 3081 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı müteallim

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 4785
  • gizli mahzenlerde kalan tarihin yeni adresi
    • www.Libv- kamp-lintfort.de
Ezân-ı Muhammedî
« : 09 Şubat 2011, 00:00:21 »

Hutbe: Ezân-ı Muhammedî, 24 Safer 1432 (28 Ocak 2011)

الا ية و من احسن قولا ممن دعا الى الله و عمل صالحا وقال اننى من المسلمين (سورة فصلت 33)   
الحديث اَلاِمامُ ضامِنٌ والمُؤَذّنُ مُؤْتَمَنٌ اللهم اَرْشِدِ الْاَءِمَّةَ وَاغْفِرِ الْمُؤَذّنِينَ (ابو داود جلد 1 صحيفه 143)

Muhterem Müminler!

Hutbemiz, Ezân-ı Muhammedî'nin dînimizdeki yeri ve ehemmiyeti hakkındadır. Ezan, lûgatte; İ'lâm yani bildirmek demektir. İstilâhta ise, farz namazlar için muayyen vakitlerde, ma'lum lafızlarla okunan mübârek sözlere ezan denir. Ezan okuyan kimseye de müezzin adı verilir. Ezân-ı Muhammedî, hicretin birinci yılında meşru kılınmıştır. Erkekler için vacip kuvvetinde bir sünnet-i müekkededir. Meşrûiyyeti kitap ve sünnet ile sabittir.

Ezan ve ikâmet ister mukim olsun, isterse seferî olsun, farz namazların edasında, kazasında ve Cum'a namazında erkeklere müekked bir sünnettir. Beş vakit namazı tek başına dahi kılsalar ezan ve ikâmet getirmeleri gerekir. Ezan ağır ağır, ikâmet ise sür'atli okunur. Ezanın ezan olduğu anlaşılsa bile Arapça olmayan bir dille okunması kâfi gelmez ve böyle bir ezâna asla îtibâr edilmez. Ezanı vaktinden önce okumak da caiz değildir. Şayet okunmuş ise vakit girdikten sonra iâde edilir. Buna da müezzinlerin çok dikkat etmesi icab eder. Zira Tirmîzî'de geçen bir Hadis-i Şerifte Rasülüllah Efendimiz (s.a.v.): “İmam (cemaatin namazının) mes'ûliyyetini üzerine almıştır. Müezzine de (namaz vakitleri) emânet edilmiştir.”, buyurmuşlardır.

Her türlü mahlukatın ta'zim ve hürmette bulunduğu Ezan-ı Muhammedi'yi ve farz namazlardan evvel okunan ikameti dinleyen kimseye şu hususlar tavsiye olunmaktadır: - Ezan ve ikâmeti dinleyen kimse eğer vaziyeti müsâitse müezzinin söylediklerini aynen söyler. Sadece “Hayyeale's-Salah ve Hayyeale'l-Felah” lafızlarını söylemeyip, onların yerine “Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhi'l-aliyyi'l-azim”, der. - Ezan okunduğu esnâda onu dinleyen oturuşunu, hal ve hareketini düzeltir. Ezan okunduğunu işiten her müslümanın işini, gücünü bırakıp o lâhûtî nidâyı haşyet ve rikkatle dinlemesi lâzımdır. Ancak; ne yazık ki, şu lüzûma zamanımızda bir çok müslümanın ittiba' etmediği de bir hakîkattir. - Ezan bittikten sonra “Allahümme Rabbe hêzihi'd-de'veti'ttâmmeh...” diye devam eden duayı okumalıdır. Çünki böyle dua eden – biiznillah - şefaate hak kazanmış olur. Duada geçen “Vesîle”nin Cennet'te âlî bir makam, “Fazilet”in yine büyük bir makam ve “Makâm-ı Mahmûd”un ise şefaat-i kübra makamı olduğu beyan olunmaktadır. Binâen aleyh böyle bir duada bulunmak, Rasülüllah Efendimize muhabbetin ve kuvvetli bir irtibatın alâmetidir.

Muhterem Mü'minler!
Ezanın lafızları arasında Allah-ü Tealâ'nın birliği, kemal sıfatları ile muttasıf noksan sıfatlardan münezzeh olduğu, şeriki ve benzeri bulunmadığı ifade edilirken, Peygamberimizin de risaleti sarâhaten ifade edilmektedir. Bu husûsu İmâm-ı Rabbânî(ks) Hz.'de Mektûbât-ı Kudsîye'sinde şöyle beyan buyurmuşlardır: „Netîce olarak denilebilir ki, ezan; itikat ve amel meselelerinin aslını esasını hülâsa olarak içinde cem etmiştir. Ezan; Îmânın ve İslâmın bir şiarı ve alâmetidir.“
 

  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik