Gönderen Konu: Ezanin yeniden Arapca okunmasi  (Okunma sayısı 3767 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

selcuklu

  • Ziyaretçi
Ezanin yeniden Arapca okunmasi
« : 19 Haziran 2011, 18:58:48 »

Tarih 16 Haziran 1950. Yani tam 57 yıl öncesi. Yer, Sultanahmet Meydanı. Bir dönem Diyanet İşleri Başkan Vekilliği de yapan Hoca, verdiği bir röportajda o günü şöyle anlatıyor:

     “Ezanın Türkçe okunduğu günlerdi. Bir Cuma günüydü ve Sultanahmet câmisine namaz kılmaya gidiyordum. Fakat her zamankinden farklı olarak câminin avlusunda büyük bir kalabalık ve telâş vardı. Ben ve yanımdaki arkadaşım, merakla câmi avlusuna doğru ilerledik. Baktık ki câminin içinden çok, avluda insan var. Onlar bir şeyler duymuşlar ama biz henüz bilmiyoruz. Girdik içeri. Avluda baktık ki herkes yukarı bakıyor. Câmiye giren falan yok. Herkes yukarı bakıyor. Birden câmi minarelerinin bütün şerefelerinden, “Allahü Ekber! Allahü Ekber!” diye ezan okunmaya başladı. Meğer câminin imamı, her bir şerefeye bir müezzin yerleştirmiş, birbiri ardına nasıl ezan okuyacaklarını da onlara güzelce tembihlemişti. Durumdan haberi olmayan câminin içindeki cemaat da ezanı duyar duymaz kendilerini dışarı attı.

     Avlu hıncahınç doluydu. Herkes İstanbul semalarını inleten ezanı dinliyordu. 14 müezzin 6 minarenin 14 şerefesinden biri başlıyor, öbürü bitiriyor, yarım saate yakın sürdü ezan. Bunu, İstanbul’un diğer câmileri takip etti… İstanbul’un bütün minarelerinden, yıllardır özlemini çektiğimiz hakiki ezan sedaları yükseliyordu göklere… Bu bir rüyâ değil, gerçekti. Minarelerden ezan okunuyordu. Ezan sesini duyan herkes olduğu yerde durmuştu. Sanki yere çivilenmiştik; ben ve Sultanahmet Meydanı’nı dolduran bütün insanlar. Sokakta oynayan çocuklar bile oyunlarına ara verip, Allahü Ekber, Allahü Ekber sedalarını dinler oldular. O an anlatılmaz, yaşanır ancak…”

O gün ülkenin dört bir yanında benzer manzaralar yaşandı. Ezanın Arapça okunmasına imkân kılan Meclis kararı o gün radyolardan ilan edilince, Türkiye'nin dört bir yanında halk sevinçten sokaklara döküldü. Bütün gözler minarelere çevrildi ve ilk ezan sesi beklenmeye başlandı. Halk sevinçten çılgına döndü. Gözyaşları tüm Türkiye'de sel olup aktı...

Doç. Dr. Osman Özsoy 15.06.2007

mazhar

  • Ziyaretçi
Meğer, Andımız’ın mucidi ezanı da Türkçeleştirmiş!
« Yanıtla #1 : 08 Ekim 2013, 20:19:40 »
Andımız’ı başımıza saran Dr. Reşit Galip, bir tıbbiyeli ama bulaşmadığı iş yok neredeyse. 1919 yılında Köycüler Cemiyeti’ne kendi eliyle verdiği hayat hikâyesinde ilginç bir ayrıntıyı yakalıyoruz. Buna göre Yahudilerin kurduğu Alliance İsraelite İlkokulu’na girmiş ama bir sene sonra Sultan Abdülhamid’in emriyle okuldan çıkarılmış! Andımız’ın bu becerikli mucidinin bilmediğimiz daha nice yönleri olduğunu görelim mi?
 
 
 
emokratikleşme Paketi, 80 yıldır çocuklarımıza okul kapılarında içirildiğimiz And’ı tarihe gömmüş oldu. Bir askerî darbeyle geri getirmeye kalkmazlarsa şimdilik ona veda ettiğimizi düşünebiliriz. Peki Andımız’ı başımıza saran mucidi hiç merak ettiniz mi?
 
Adı, Dr. Reşit Galip. Bir tıbbiyeli ama bulaşmadığı iş yok neredeyse. Neler mi? Yorulmazsanız sayalım:
 
Mübadele Komisyonu delegesi, Aydın Milletvekili, Ankara İstiklal Mahkemesi üyesi, Türk Ocakları Merkez Heyeti Başkan Vekili, Türk Tarihi Tetkik Encümeni Genel Sekreteri, Türk Tarih Kurumu Genel Sekreteri, CHP GYK Üyesi, Halkevleri’nin kurucularından...
 
Dahası var ama o zamanlar daha ‘milli’ olmamış olan Eğitim (Maarif) Bakanlığı yaptığını söyleyeyim de kestirmeden gidelim. 41 yaşında ölen, Andımız’ın bu becerikli mucidinin bilmediğimiz daha nice yönleri olduğunu görelim mi?
 
Rodos’ta dünyaya gelen Reşit Galip’in 1919 yılında Köycüler Cemiyeti’ne kendi eliyle verdiği hayat hikâyesinde ilginç bir ayrıntıyı yakalıyoruz. Buna göre Yahudilerin kurduğu Alliance İsraelite İlkokulu’na girmiş ama bir sene sonra Sultan Abdülhamid’in emriyle okuldan çıkarılmış! Sultan bunu yaptıysa bir bildiği vardır, diyor ve söz konusu okulların hangi gayeyle kurulduğunu Aron Rodrigue’in “Türkiye Yahudilerinin Batılılaşması” adlı kitabından okuyoruz (Ayraç: 1997, s. 126):
 
“(Bu okullar), Batılılaşmanın yanında öğrencilerinden Yahudilik inancına tam bir bağlılık içinde olmalarını da istemekteydi. Örgüte göre Yahudilik, üstün bir ‘ahlakî’ din olarak okullarda verilen eğitimin ayrılmaz bir parçası olmalıydı. Alliance okullarını kuranlar Doğu ve Kuzey Afrika’daki Yahudi halklarının dinsel duygularını güçlendirmeyi, onların Yahudiliğe, Yahudiliğin tarihine ve geleneklerine, iyi ve soylu olan her şeye bağlı olmalarını istemekteydi.”
 
Muhtemelen gizlice Amerikan Kız Koleji’ne giden genç Halide Edip Adıvar’ı okula gitmekten men eden Sultan Abdülhamid’in gözü, görünüşte Reşit Galip’in de kökü dışarıda bir Yahudi okuluna gitmesine göz yummamıştır.
 
Yahudi Prof.lar, tarihçilik ve ırkçılık
 
Ne gariptir ki, aynı Reşit Galip, Darülfünun’un yerli kadrosunu “inkılapçı değil” gibi sudan bahanelerle hemen tamamen tasfiye edecek ve Hitler Almanya’sından kaçmak isteyen Yahudi profesörlerle yeni bir “Türk üniversitesi” kurmaya soyunan Eğitim Bakanı olarak tarihe geçecektir.
 
İşte doktorumuz bu az zamanda büyük işler başardığı bakanlığı sırasında Andımız’ı önce kendi kızları için yazacak, ardından 80 yıllık bir bağırtma eyleminin fitilini ateşleyen inkılapçı olacaktır.
 
Reşit Galip’in bilinmeyen yanlarından biri de, inkılap tarihinin temelini teşkil eden “Tarih IV”(1931) adlı kitabın yazarı olması. Hâlâ etkisi devam eden bu kitabı Gazi Mustafa Kemal ile baş başa yazdıklarını, müsveddelerin Gazi tarafından tashih edildiğini, doktorumuzun ise bazı müphem noktaların açılması için soru sormak gibi katkılar yaptığını biliyoruz (Millet, 7 Ağustos 1947).
 
Cemal Kutay, Reşit Galip’in ağzından şu sözleri aktarmıştı: “Onun önünde bir nevi hususi inkılap dersi alıyordum. Yaptığım itirazlar sadece kendimi bu sahada derinleştirmek içindi.” Böylece yalnız kaldırılan Andımız’da değil, inkılap tarihlerimizin temelinde de bir tıp doktorunun emeğinin yattığını öğreniyoruz.
 
Reşit Galip’in inkılap maceralarını 32 kısım tekmili birden anlatmak ne mümkün. Onun için en iyisi birkaç önemli olay üzerinde durarak hakkında bir fikir vermek.
 
Kafatası ölçüyor
 
 
 
İlk baskısı 1971 yılında yapılan ‘Atatürk’ün Uşağının Gizli Defteri’, Çankaya’da 12 yıl sofracılık yapmış olan Cemal Granda’nın anılarıdır. (Şaşırtıcı tarafı, kitabın 2. baskısını Hürriyet Yayınları’nın yapmış olması.) Granda ‘Kafa ölçüsü’ başlığı altında şunları anlatır:
 
“Şapka devriminden sonra fes bir kenara atılmış, herkes şapka giymeye başlamıştı. Şapkayla beraber bunu giyecek olanların kafa ölçüleri de ortaya çıkmıştı. 1930 yılında Ankara’dayız. O zaman Milli Eğitim bakanı olan Dr. Reşit Galip, elindeki bir makineyle herkesin kafasını ölçüyor. Dolikosefal mi, Brakisefal mi? Hatırımda kaldığına göre 77-79 gelen kafalar Dolikosefal, 81’den ileri olanlar da Brakisefal.
 
Atatürk’ün başı ölçüldü ve 81 geldi. Odadakiler sıraya girmişler, başlarının ölçülmesini bekliyorlar. Atatürk, Reşit Galip’e ‘Çelebi’ninkini (yazarı kastediyor) ölç.’ dedi. Öbürlerinden önce başım ölçüldü, 81 çıktı. Sevinmeye başlamıştım. Öyle ya, Atatürk’le aynı kafa ölçüsü taşıyordum. Fakat sevincim uzun sürmedi. Atatürk ‘Olmaz! O hayvan kafalıdır. Bir yanlışlık olmasın.’ dedi. Neredeyse ağlayacaktım…” (Kent Kitap: 2011, s. 61)
 
Buna göre Andımız’ın yazarı Reşit Galip aynı zamanda kafatası ölçen bir doktordur!
 
On parmağında on marifet bulunan doktorumuz 1932 yılında düzenlenen Türk Tarih Kongresi’ne “Türk ırk ve medeniyet tarihine umumi bir bakış” adlı bilimsel(!) bir tebliğ de sunacak ve tam 62 sayfa tutan tebliğinin ardından kürsüye çıkıp tezlerini çürüten büyük bilim adamı Zeki Velidi Togan’a açıkça saldıranların başında gelecek, sonuçta Togan hocanın üniversiteden ipini çekmeyi başaracaktır!
 
Kongre’deki şu sözlerle tarihe geçmeyi hak etmiş olmalı: “Uzun boylu, uzun, beyaz simalı, düz veya kemerli ince burunlu, muntazam dudaklı, çok kere mavi gözlü ve göz kapakları çekik olarak değil, ufki (yatay) açılan ‘Türk’, beyaz ırkın en güzel örneklerinden biridir.” (1932, s. 159).
 
“Türk tarihi Ergenekon’dan çıkacaktır.” diyerek sahneyi terk eden doktorun ardından ‘şiddetli ve sürekli alkışlar’ koptuğunu söylememize gerek yok. Irkçı tarih anlayışının Türkiye’de yerleştirilmesi uğruna elinden geleni esirgememiştir ne de olsa.
 
Hz. Peygamber, Türk’müş!
 
Bitmedi. Bir marifeti de İslam’da reform yapmaktır Reşit Galip’in. Hızını alamayıp din işine de el atmış ve ‘Müslümanlık Türk’ün Milli Dini’ adlı bir tez hazırlamış. Özeti elimizde bulunan tez, Atatürk’ün direktiflerinden ilhamını almış, onun tarafından okunup üzerinde fikir yürütülmüş ve el yazılarıyla notlar konulmuş. Münir Hayri Egeli’nin ‘Eski bir Atatürkçü’ imzasıyla ‘Millet’ dergisinde çıkan tefrikasında (Ekim1947-Ocak 1948) aktardığına göre saçtığı bazı inciler 

http://www.zaman.com.tr/mustafa-armagan/meger-andimizin-mucidi-ezani-da-turkcelestirmis_2147622.html