Gönderen Konu: Fast Food yemeyin!  (Okunma sayısı 8000 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı devran

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 282
Fast Food yemeyin!
« : 26 Mart 2009, 16:05:59 »

Kızartma, kafeinli içecekler, çikolata bile bu hastalığa yakalanmanıza sebep olabilir.
Mide içeriğinin yemek borusuna geri dönmesiyle ortaya çıkan, yaşam kalitesini bozabilen bir sağlık sorunu olan reflü, mide fıtığı, alt yemek borusu adalesinin gevşekliği, mide çıkışında darlıklar gibi yapısal nedenlerle ortaya çıkabiliyor. Bazı yiyecekleri fazla miktarda ve hızlı tüketmek de reflüye yol açabiliyor.

Genel Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Sadık Yıldırım, insanların yüzde 60'ının 15 günde 3-5 defa reflü yaşadığını belirtiyor. Reflünün fizyolojik olarak insanlarda bulunduğunu ve özellikle yemekten sonra bir miktar reflü olabileceğini, bu reflünün çok kısa sürdüğünü belirten Yıldırım, “Ancak fizyolojik reflülerin sayısının ve süresinin fazla olması yemek borusunda hasara yol açabilir. Biz bu durumu “Gastroözafagiyel Reflü” hastalığı olarak tanımlıyoruz” dedi. 

Reflü Yapan Yiyecek, İçecek Ve Maddeler

    En çok fast food tarzı çabuk hazırlanan yiyecekler
    Derin yağda kızartılan yiyecekler
    İçeriğinde yanmış yağ bulunan yiyecekler
    Kafein
    Sigaradaki nikotin
    Çikolata
    Kahve
    Baharat
    Alkol
    Asitli içecekler

Doç. Dr. Sadık Yıldırım, reflü nedenleri, hastalığın teşhis ve tedavisi hakkında şu bilgileri verdi:

 Yemek borusunun alt kısmındaki kalınlaşmış adale tabakasının midedeki içeriğin yukarı çıkmasını engelleyen mekanizması çeşitli nedenlerle bozuluyor. Böylelikle mideden yemek borusuna geri kaçış oluyor.

 Orta yaşlarda en sık gördüğümüz reflü hastalığının nedeni yemek borusunun alt kısmındaki gevşekliktir. Kesin nedeni bilinmemekle birlikte reflünün gıdalara bağlı olabildiğini, özellikle hormon ilaçları ve bazı kalp ilaçlarına bağlı geliştiğini biliyoruz.

 Reflü, kayma fıtığı denilen mide fıtığına bağlı olarak da görülebiliyor. Bu durum mide ve yemek borusunun birleşme yerinin göğüs boşluğuna doğru hareket etmesidir. Mide içeriği böylece daha kolay yemek borusuna geçer. Reflü, ileri yaşlarda daha sık görülür.

 Çocuklarda çok görülen reflüde ise, yemek borusundaki basıncın midedeki basınca göre daha düşük olmasıyla, mide içeriği yemek borusuna geçer.


 Midenin ya da on iki parmak barsağının daraltıcı hastalıklar gibi mide çıkışını daraltan hastalıklarda da reflü oluşabiliyor.

Hangi Belirtiler İle Görülüyor?

Reflü çocuk, erişkin ve ileri yaşlarda görülebiliyor. Bebeklik çağından itibaren oluşan reflünün küçük bir kısmı kendiliğinden kayboluyor. Reflü, en sık şu belirtilerle ortaya çıkıyor:

 Göğsün ön kısmında veya karnın üst kısmında yanma veya ağrı.
 Ağıza acı su gelmesi.
 Kronik öksürük.
 Ses kısıklığı.
 Nefes darlığı.
 Daha ileri dönemlerde yemek borusunun alt kısmında oluşan ülserler.
 Yutma zorlukları, darlıklar. 

Şu dört hastalıkla karışıyor, dikkat!

    Astım bronşiyel diye tedavi edilen birçok hastanın aslında yakınmalarının nedeni reflüye bağlıdır.

 Uyku apnesi denilen hastalıkta bazı tip larenjitlerde asıl neden reflü olabilir.

 Kulak iltihaplarının azımsanmayacak miktarında reflü olduğu ortaya konulmuştur.

 Kalp şikayeti olduğunu düşünüp kardiyologlara giden kalp hastalığı olmadığı saptanan hastalarda, kalbe bağlı olmayan göğüs ağrısında, reflü hastalığı düşünülmelidir. Çünkü bunların önemli bir bölümünde neden olan reflüdür. Bir kısmı da yemek borusunun fonksiyonel bozukluğuna bağlıdır.

 Reflü, gastrit ve ülserler ile karışabilir, ayırıcı tanıyı yapmak gerekir.

24 Saat Boyunca Yemek Borusu Asidini Ölçüyoruz

Reflüye bağlı olarak yemek borusunda bazı değişiklikler meydana geliyor. Doç. Dr. Sadık Yıldırım, yemek borusunun alt kısmında iltihabi değişiklikleri derecelendirdiklerini, bunların görülmesinin reflünün varlığını göstermek için en güvenilir kanıt olduğunu belirtiyor.

Bunun dışında “Ph metre” ölçümü yapılıyor. Yemek borusuna, mide ile yemek borusunun birleşme yerinin beş santimetre üstüne kateter yerleştiriliyor, bu kateter 24 saat boyunca yemek borusundaki asit miktarını ve bu asitle yemek borusunun temas süresini ortaya koyuyor. Bunların sonucunda bir değer veriyor. Bu değerin belli bir sınırın üzerinde olması, asit reflüsünü güvenilir şekilde kanıtlıyor. Reflü deyince sadece asit reflüsü olmuyor, safra reflüsü de olabiliyor. Onikiparmak barsağıyla mide arasında geri akım olan hastalarda safra kesesi ameliyatı geçirenlerde, mide çıkış yetmezliği olanlarda, safra mideye geri akım yaparak daha sonra yemek borusuna geçebiliyor, asit ile beraber safra da yemek borusuna geçince, buradaki tahribat artıyor.

Başka hangi incelemeler yapılıyor?

 Yemek borusunun fonksiyonel durumu inceleniyor.
 Endoskopi yapılıyor.
 Ph metre ile asit ölçülüyor.
 Manometrik incelemeler yapılıyor. Manometrik ölçümle, yemek borusunun alt kısmındaki “kapak” denilen adalenin basıncı ölçülür. Yemek borusunun kasılma şiddeti ve düzenini grafik olarak EKG gibi verir. Özellikle fonksiyonel yemek borusu hastalıklarının tanısında önemlidir. Reflü hastalığında genellikle alt adale basıncı düşüktür.

İlaçlar Asit Salgısını Azaltmaya Yarıyor

Tüm yanma şikayeti olanlara endoskopi gerekmiyor. Sürekli ilaç kullanması gerekenlerde mutlaka endoskopi yapılarak reflünün oluşturduğu tahribatın ortaya konulması gerekiyor. İlaç tedavisi ilk sırada uygulanıyor. Bunlar asit salgısını azaltmaya yarıyor. Doç. Dr. Sadık Yıldırım, reflünün tedavisi hakkında şunları söyledi:

“Proton pompa inhibitörleri dediğimiz ilaçlar, midedeki asiti yüzde 90 azaltıyor. Yüksek doz ilaç kullanması gereken ileri reflü hastalarında, uzun süre ilaç kullanması gereken hastalarda cerrahi tedavi düşünülür.”

Laparoskopi İle Yemek Borusundaki Adale Sıkılaştırılıyor

Son zamanda dünyada laparoskopik cerrahinin yaygınlaşmasıyla bu ameliyatlar çok yüksek başarıyla yapılıyor. Ameliyatta yemek borusunun mideyle birleşme yerindeki zayıf adale bölümü, midenin bir kısmının yemek borusu etrafına güçlendirici bir ameliyatla tesbit edilmesiyle güçlendirilmiş olur. Sadece midenin üst bölümü yemek borusu etrafından çevrilerek yemek borusunun üzerine dikiliyor. Mide içinde basıncı arttırdığımız zaman gıdalarla yemek borusunun alt kımında daha yüksek basınç oluşuyor. Buna anti reflü ameliyatı diyoruz. Başarılı bir ameliyattır, hastaların yüzde 95'inde belirtiler ameliyat sonrasında düzeliyor.

Cerraha Pilot Gibi Laparoskopi Eğitimi Veriliyor

Cerrahi tedavinin bu eğitimi görmüş deneyimli cerrahlar tarafından yapılması çok önemlidir. Bunun için kurslar var, sertifakalar alınıyor, sanal ortamda aynı pilotların uçak kullanmasını öğrenmesi gibi çok yüksek teknoloji ürünü sanal cihazlarla eğitim yapılıyor. İlaç ve ameliyatın dışında, yatağın baş kısmını yükseltmek, kilo vermek, reflüyü tetikleyen gıda maddelerinden uzak durulması gibi tedbirler alınmalıdır.

habertürkten alıntı
Gün Olur devran döner.

Çevrimdışı İsra

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 7482
Ynt: Fast Food yemeyin!
« Yanıtla #1 : 26 Mart 2009, 23:47:56 »
Bilgiler için teşekkkürler devran,reflü de günümüzde sık rastlanan hastalıklar arasında maalesef

Çevrimdışı devran

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 282
Reflü hakkında merak edilenler
« Yanıtla #2 : 27 Mart 2009, 11:50:56 »
Yemek borusundaki sorunlar nedeniyle ortaya çıkan reflü hastalığı nasıl anlaşılır, tedavi yöntemleri nelerdir? Bebeklerde reflü görülür mü?


Radyo 7’nin sevilen programcılarından Eda Çelebi’nin hazırlayıp sunduğu Eda’yla Gün Ortası programının dünkü konuğu Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Ali Durmuş oldu. Reflü hastalığının nedenleri ve tedavisi hakkında bilgiler verdi.

Bebekler reflü hastalığıyla beraber doğar fakat 2 yaşından sonra bunu atlatır. Anneler bu süreç içerisinde çocuklarını yakından takip etmeliler.
 

 
EDA: Toplumda genel olarak sağlık mesleği dışındaki kişilerin tanımladığı şekliyle Reflü hastalığını konuşacağız. Reflü nedir?
ALİ DURMUŞ: Genelde hastanın yakınması şöyle oluyor: hasta bize geldiğinde reflü diye geliyor ama esas yakınma ağızda acı bir su hissi, özellikle geceleri uyurken uyandıran, kişiyi göğsünde bir ağrıyla uyandıran, bazen acile gitmesine sebep olması şeklinde.

EDA: Bu durumda hasta göğüs sıkışmasını kalp krizi mi sanıyor?
ALİ DURMUŞ: Evet. Vücut açısından düşündüğümüzde yenilen yiyecek yemek borusundan aşağı doğru mideye geçtiğinde bu organın yemek borusunda 3 tabaka vardır, mide 4 tabakadır. Yediğimiz yemekleri eritebilmek için vücut asit salgılıyor. Vücudun salgıladığı asidi bir yere döktüğünüz zaman asit orayı parçalar. Ama mide buna dayanıklıdır. Yemek borumuz ise bu aside dayanıksızdır. O arada bir kapak vardır. Yemeği yedikten sonra normalde bu kapak kapanır. Mideyle yemek borusu arasındaki o kapak sayesinde yemek borudan geçer ama geri kaçmaz. Zaman içinde kapağın bozulmasından dolayı yenilen yemek asit ortamı olduğunda yukarıya doğru kaçar. Yukarıya doğru kaçtığı zamanda göğsün tam ortasında bir ağrı başlar. Bu ağrı bazı zamanlarda öyle bir hal alır ki eğer kişiler bunu bilmezse dâhiliyeye giderler. Buralarda kalp grafisi çekilir. Kalp krizi ağrısı gibi ağrılar olur. Araştırmalar sonucunda görülür ki bu bir reflü hastalığıdır. Ve tedavi olmaya başlar.
 
EDA: Reflü hastalığı neden ortaya çıkıyor?
ALİ DURMUŞ: Genelde şişman hastalarda, yemeği fazla yiyen insanlarda kapak bozulur. Bundan 30-40 yıl önce reflü hastalığı bu kadar yaygın değildi.

EDA: Bilinmiyor muydu yoksa yaygın mı değildi?
ALİ DURMUŞ: Bilinmemesi tabi ki bir etken, ikinci sebep ise yemek alışkanlığımızın çok değişmiş olması. Kırsal toplumlarda reflü hastalığı çok sık görünmüyor. Metropollerde daha çok görülüyor. Çünkü hastaların genelde yemek türü değişiyor. Çalışan insanlar genelde fastfoodlarla besleniyorlar. Sabahları insanlar kahvaltı yapmadan sokağa çıkıyor. İşyerlerine gittiklerinde de bir poğaça ve çayla geçiştiriyorlar. Öğlen yemekleri yine hızlı olmak zorunda. İşyerlerinde sulu, sebzeli yemekler yapılmıyor.
 
EDA: Acele yemek yemekte etken midir?
ALİ DURMUŞ: Tabi oda etkendir. Bir yemeği ne kadar çiğnediğimize baktığımda toplamda 4 yada 5 defa çiğneyip yutuyoruz. Sindirim ağızda başlar. Sindirimin ağızda başlaması için yenilen şeyi çok çiğnememiz gerekiyor. Ağzımızda ki sıvının yediğimiz yemeği eritmesi lazım. Ama biz bu işlemi yapmadan 4. çiğneme de hemen yutuyoruz. Bu sefer iş mideye düşüyor. Midenin de belli bir kapasitesi var. Hızlı yutupta mideye iş düştüğünde midenin asit salgılaması daha yoğunlaşıyor. Umulandan fazla besin geldiği için asit miktarı fazla oluyor. ve bunun sonucunda yukarı doğru kaçaklar oluyor. İşte reflünün başlangıç sebeplerinden birisi bu. Hızlı yemek, çok yemek ve çok aralıklarla yemek.

EDA: Peki sabah kahvaltısının sıkı yapılması önemli mi?
ALİ DURMUŞ: O da önemli tabi. Ama son zamanlarda benim gördüğüm kadarıyla zaten onu yapan yok. Geriye dönüp baktığımızda köylerde sabahları çorba içilirdi. Çayla olsa bile bir yemek yenirdi. Ama şimdi ki toplumlarda, yeni yetişen nesillerde maalesef bu alışkanlık zamanla kaybediliyor. Reflü hastalığı bunun için çoğaldı. Alışkanlıklarımız değişti. Sebze yemekleri git gide azaldı. Eskisi kadar sebze yemiyoruz. Veya doğadan gelen besinleri kullanmıyoruz. Daha çok mayalı yiyecekleri tüketiyoruz ve bunları da sindirmeden yiyoruz. Biz hastalara 20 defa çiğneyin dediğimiz zaman bu hastaya zor geliyor. Ama normal olanı odur. Bizim oturup yemeğe bir saat ayırmamız gerekiyor. Ve artık metropollerde insanlar hızlı yemek zorundalar. Ve bunların sonucunda da reflü hastalığı iyice çoğaldı. İkinci olarakta eskiden midesi ağrıyan bir sıkıntısı olan doktora gidemezdi doktora ulaşmak zordu. Ama son yıllarda her tarafta sağlık ocakları açıldı. Şimdi doktorlara ulaşmak çok kolay. Doktorlara ulaşınca insanlar sıkıntılarını da söylemeye başladı. Bundan bir 10 yıl önce endoskopi yaptırmak istendiğinde randevular anca bir yıl sonrada veriliyordu. Ama şimdi İstanbul’da midem ağrıyor endoskopi olmak istiyorum dediğiniz zaman sosyal bir güvenceniz varsa aynı gün içinde yaptırabiliyorsunuz. Böyle bir sistem onuca da insanların doktora ulaşması, sağlıkta böyle bir işlemin yapılması ve bununda ücretsiz olması insanlara cazip geliyor.


EDA: Hastalar erken tanıyla da tedavi olabiliyorlar mı?
ALİ DURMUŞ: Eğer reflüde kapak bozukluğu yeni başlamışsa bu basit ilaçlarla hastaya diyet programı vererek düzeltilebiliyor. Ama hastanın sıkıntıları devam ettiyse, ilaçları kullanmadı veya doktora gelmediyse bunun sonucunda özefagus kanserleri başlıyor. Bir yer devamlı tahriş oluyor. Aynı asit aynı yeri tahriş ede ede tahriş olan yer zaman içerisinde kendi dokusunu kaybedip başka bir dokuya dönüşüyor. Çok uzun reflülerde baret özefagus olduktan sonra orası zaman içinde kanser dokusuna dönüşüyor.

EDA: Yani reflünün yol açtığı tahribat gırtlak ve yutak kanserine mi yol açıyor?
ALİ DURMUŞ: Hayır bu daha aşağıda yutak borusunun alt kısmını kanser ediyor. Tabi kanser yapması çok uzun bir süreyi gerektiriyor.

EDA: Sürede herhangi bir ölçü var mı?
ALİ DURMUŞ: 20 yıl gibi bir süre sonra kansere dönüşüyor. Hasta eğer yatkınsa kansere dönüşme ihtimali var. Ama bu sistemle gerçekten son zamanlarda reflünün kansere dönüşmesi ihtimali zayıf. Çünkü tedavileri çok, hasta rahat ulaşabiliyor, tedavisini oluyor. son zamanlarda beslenmeden dolayı insanlarda 20’li yaşlarda reflü hastalığı oluyor. O kişilere diyet veriyoruz. Bu hasta hem genç olduğu için hem de diyeti uyguladığı için çok çabuk düzeliyorlar.

EDA: Erken tedaviyle kanserin önüne geçebiliriz diyebiliyoruz o zaman…
ALİ DURMUŞ: İnsanlarda şöyle bir inanç var. Kansere bıçak değerse daha çok yayılır. Esasında söylenen söz doğrudur ama şöyle doğrudur: bir reflü hastası düşünün, tedavi olmamış, kansere yatkınlığı da var, dokusu değişmiş, kansere dönüşmüş. Bu hasta bize geldiğinde diyor ki: ‘artık ben su bile içemiyorum’ sorduğumda 5 yıldır böyleyim diyor ve 5 yıl boyunca bu kişi bu düşünceyi işlemiş. Biz de hastayı ameliyat ettiğimizde artık o kişiye alet geçmiyor, kanser ilerlemiş durumda. Ve bizim artık bu kişiye yapabilecek fazla bir şeyimiz olmuyor. Bu durumda hastanın karnını açıyoruz. Oraya bir boru takıyoruz. Veya karnını delip oradan beslenmesini sağlamaya çalışıyoruz. Çünkü yemek yiyemiyor hasta. Bu ileri safhalar olduğu için halk arasında o kişi ameliyat olmuş gözüküyor. Bu aşamadan sonra zaten hastanın yaşam süresi 6 ayla 1 yıl arasında.

EDA: Bu sadece ihmalkârlık mıdır? Yoksa vücuda çabuk mu yayılıyor?
ALİ DURMUŞ: Yurtdışında 50 yaşını geçipte bir sigorta yaptırmak isterseniz orada hastaya endoskopi yapmadan, bağırsak sistemine bakmadan insanlara sağlık sigorta yapmıyorlar. Çünkü böyle bir hastalığın çıkma ihtimali var. Bu hastalığın tedavisi de masraflı bir iş. Onun için toplumlarda erken tanı çok önemli. Bir kanser hastasının tedavisi yaklaşık 36 bin lira. Devlet bütçesi açısından bir endoskopinin maliyeti 200 TL iken hastayı erken tanıyla yakaladığınız zaman kemoterapi görmüyorsunuz, radyoterapi görmüyorsunuz. Hiçbir şey görmeden hayatınıza devam ediyorsunuz. Erken dediğimiz konu bu. Yani hastanın bu hastalığı başlamadan işlemi bitirmesi gerekiyor. Böylece sorun kökünden halledilebilir. Ama kanser ilerlemiş, dokuya, kana yayılmışsa bundan sonraki işlemlerde ne yaparsanız yapın kanser oradan çıkmazsa başka yerden çıkıyor. Bunun önlemini alamıyorsunuz.

EDA: Türkiye nüfusunda yaklaşık yüzde kaç oranında reflü görülüyor?
ALİ DURMUŞ: Bu konuda Türkiye’de yapılmış bir araştırma yok. Ama toplumun yaklaşık %1 inde reflü hastalığı görülüyor. Bu Türkiye’de yapılan bir araştırma değil dış araştırma. Hasta reflüsü için bir ilaç kullanmak zorunda. Eğer kişi ilacı kullandığı sürede rahatsa tedaviye rağmen ilacı bırakır bırakmaz reflüsü yeniden başlıyorsa hastayla ilgili önümüzde iki tane seçenek oluyor. Böyle bir durumda hasta ya ömür boyu bu ilaçları kullanacak ya da ameliyat olacak. Reflü hastalarının ameliyattan bir gün sonra çok rahatladıklarını görüyorsunuz. Hasta yediği yemekle asit miktarı arttığı an yediğine lanet ediyor, keşke yemeseydim diyor. Bundan dolayı ameliyat şu durumda korkutucu gözükebiliyor ama yeni sistemde ameliyat ortalama bir saat sürüyor. Eskisi gibi karın bölgesinde iz olmuyor, kapalı ameliyat yapıyoruz. Aynı günün sabahında hastaya yemek veriyoruz. Genelde ben ilk gün sabahları hastalarıma muz veriyorum. Çünkü muz yumuşak olduğu için boğazdan geçerken bir sorun oluyor mu olmuyor mu, ameliyat başarılı geçmiş mi, geçmemiş mi ona bakıyoruz. Hasta birinci günün sonunda yemeğini yiyor. Biz kapağı yenilediğimiz ve asit yukarı kaçmadığı için hasta kesin derecede rahatlıyor.

EDA: Ameliyattan sonra özel bir yemek programı var mı?
ALİ DURMUŞ: Ameliyattan sonra yok. Ama ameliyattan sonra 15 gün boyunca sulu şeyler yemesini öneriyoruz. Mesela 45 yaşında bir hastayı reflüden ameliyat ediyoruz. Hasta önceki yemek sistemine alıştığı için yemeği yediğinde altta kapak olmadığı için yemek direk aşağı gidiyordu. Ameliyattan sonra bir bekletme süreci olacağı için 15 gün vücudun alışması için böyle bir yemek diyeti öneriyoruz. Ama 15 gün sonra diyet önermiyoruz.

EDA: Reflü şikâyetleri başka hastalıkları da çağrıştırıyor mu?
ALİ DURMUŞ: En önemlisi kalp hastalığını çağrıştırır. Gastritle çok karıştırılır. Genelde hastalar bize reflü şikâyetiyle gelir. Bakarız midesinde gastriti de vardır. Onu da tedavi etmeye çalışırız.

EDA: O ülsere doğru bir başlangıç mı oluyor?
ALİ DURMUŞ: Tabi bu ülsere doğru bir başlangıçtır. Gastrit oluyor daha sonra yara oluşmaya başlıyor. Son zamanlarda helikobakter pilori adında bir mikrop buldular. Hatta bunu bulan kişi Nobel ödülü aldı. Şimdi onu da tedavi etmeye çalışıyoruz. Ama reflüde yaptığımız iş şu: mide asiti oluyor, midede oluşan asitin geri kaçmaması için bizim verdiğimiz ilaçların hepsi asiti nötralize ediyor. Yine kaçakta oluyor ama en azından ağrı olmuyor. Ama hasta ilacı bıraktığı zaman yine kaçak ve yine ağrı oluyor. Bu seferde hasta ya ömür boyu bu ilaçları kullanıyorlar ya da ameliyat oluyorlar. Bunun başka tedavileri de var. Mideye radyo frekans yöntemiyle bir aletle giriyoruz oraya ışın tedavisi verip kapak oluşturuyoruz. Fakat bunun başarı şansı %60 ve maliyeti yüksek. Doğal olarak %60 başarıyı bile hasta istemiyor. SSK da şu an bu ameliyatı ödemiyor. Onun için bunu Türkiye’de uygulamak zor. Ameliyatta ise %98 gibi bir başarı elde ediyorsunuz. Her ikisi de bir buçuk saat sürüyor. Tam reflüsü olan hastalara ameliyatı tavsiye ediyoruz.

EDA: Her reflü hastalık mıdır?
ALİ DURMUŞ: Reflü bir hastalıktır tabi. Ama bunun tanısını iyi koymak gerekiyor. Ben hastamı ameliyata almadan önce mutlaka endoskopisini yapıyorum. Reflüyü görüyorum. Gerekirse oradan parça alıyorum. Onunla da kanaat getirmezsem 24 saatlik bir test var. Onu uyguluyorum. 24 saat boyunca reflüsünü ölçüyorum. Bazen psikiyatrikte olabiliyor. Bakıyorum gerçekten reflü mü yoksa değil mi diye. Emin olduktan sonra tedaviye başlıyorum.

EDA: Sürekli endoskopi yapmak gerekiyor mu?
ALİ DURMUŞ: Her hafta endoskopi yapmak gerekiyor.

EDA: Endoskopi nasıl bir işlem?
ALİ DURMUŞ: Endoskopi eskiden çok korkutucu bir işlemdi. Hasta uyutulmadan yaklaşık 0,5 santimlik ışıklı bir boruyla boğazdan giriyoruz. Eğer hasta uyanıksa bu boruyu hissediyor. Çünkü iki tane boru vardır. Bir yutak borusu bir de nefes borusu vardır. Yutak borusuna girmek zorundasınız. Girdiğiniz zaman hasta nefes alabiliyor ama boru onu çok rahatsız ediyor.

EDA: Hasta yarı baygın mı oluyor?
ALİ DURMUŞ: Genelde artık tüm dünyada yarı baygın yapılıyor. Bir anestezi doktoruyla hastayı hafif uyuşturarak hastanın en azından o dönemi hatırlamaması sağlanıyor. Normal insani kurallar böyledir. Bazı yerler de canlı yapıldığını duyuyoruz. Evet, canlı yapılan yerlerde var. Ama genelde hafif anestezi yapıldığında hasta bir şeyi hatırlamadığı için yapanda yapılanda rahat oluyor.

EDA: Çocuklarda da reflü hastalığı oluyor değil mi?
ALİ DURMUŞ: Tabi oluyor. Bu hastalık çocuklarda daha sık görülüyor. Çocuklara da ilaç veriliyor. Aynı testler, endoskopi onlara da yapılıyor. Eğer reflü olduğu tespit edilirse çocuklar da ameliyat oluyor. 2–3 yaşlarında reflüden dolayı ameliyat edilen hastalarda var.

EDA: Bebeklerde de oluyor mu?
ALİ DURMUŞ: Çocuk zaten doğuştan reflüyle doğuyor ama 2 yaşından sonra bunu atlatıyor.

EDA: Özellikle bebekler için ne gibi önlemler alınması gerekiyor?
ALİ DURMUŞ: Annelerin sütü nasıl vereceği çok önemli. Çocuğun nasıl yatacağı önemli. Anne bu kurallara uyduğu zaman hastanın genetik olarak reflüsü yoksa çocuklarda çok görülmüyor. Genelde beslenmeye bağlı ama eğer genetik yatkınlık varsa, ailede reflü varsa mutlaka bir çocuk cerrahla görüşülmesi gerekiyor. Endoskopi gerekiyorsa onun yapılması gerekiyor. Testlerinin yapılması lazım. Bir de küçük çocuklar derdini anlatamaz. Annenin hastalığın farkına varması lazım.

EDA: Anne bunun farkına nasıl varacak?
ALİ DURMUŞ: Çocuk kusuyorsa, sürekli gece yatırdığınız zaman bağırmaya başlıyorsa ve verilen sütü içmiyorsa tedbirlerinin erkenden alınması gerekiyor. Zaten çocukta bir rahatsızlık varsa cerrah hemen çocuk cerrahlarına yönlendiriyor.

Haber 7 sitesinden alıntı
Gün Olur devran döner.

Çevrimdışı İsra

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 7482
Ynt: Sebebini bulamadığınız öksürük reflü olabilir
« Yanıtla #3 : 31 Mart 2009, 02:59:12 »
Boğazda takılma ve yabancı bir madde varmış hissi, yutkunma güçlüğü, sık boğaz ağrısı, aralıklı ve sebebi bulunamayan öksürüğün reflünün habercisi olabileceği belirtildi.

Bursa Özel Hayat Hastanesi Başhekimi Uzm. Dr. Ahmet Özkul, ağız boşluğunun arka kısmındaki 'yutak' denilen bölgedeki 'doku şişkinliği' olarak adlandırılan faranjitin, sadece mikroplara bağlı olarak ortaya çıkmadığını söyledi. Sigara, hava kirliliği ve geniz akıntısının da hastalığın sebepleri arasında bulunduğunu kaydeden Özkul, mide içeriğinin aralıklı olarak yemek borusuna ve daha üst bölgelere kaçarak rahatsızlık meydana getirdiği bu hastalıkta, belirtilerin hastaların önemli bir kısmında midede değil, dolaylı şekilde ortaya çıktığını vurguladı. Reflü belirtileri arasında sürekli ses kısıklığı ve diğer ses problemleri ile boğazda yabancı bir madde veya şişlik varmış hissine bağlı sık sık boğaz temizleme ihtiyacı da yer alıyor.

Hastalara ilaç tedavisinin yanı sıra kahve, çay, kafeinli-kolalı meşrubatlar, çikolata, baharatlı, yağlı ve acılı gıdalardan uzak durulması, çiğ sarımsak, soğan ve midede yanmaya yol açan besinlerin tüketilmemesi, az ve sık beslenilerek midedeki gerginlik ve asit salgısının azaltılması, varsa fazla kilolardan kurtulunması, sigara ve alkol kullanılmaması, bol su içilmesi, yemekten hemen sonra yatılmaması öneriliyor.

zaman

Çevrimdışı devran

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 282
Fast food hem obez hem mutlu ediyor
« Yanıtla #4 : 15 Nisan 2009, 15:07:37 »

Tayvan Ulusal Üniversitesi ve ABD'nin Arkansas Üniversitesinin ortak araştırmasında, çocukların sağlıksız gıda ve içecek tüketmelerini azaltarak şişmanlamalarını engellemeyi amaçlayan programların, çocukları başka yöntemlerle mutlu etmeye çalışmaları durumunda daha başarılı olabilecekleri tespit edildi.

Araştırmayı yapan uzmanlar, fast-food ve meşrubat tüketimi, vücut ağırlığı ve mutluluk seviyesini incelemek için Tayvan'da bir süre önce 2 ve 12 yaşları arasında 2366 çocuk üzerinde yapılan bir sağlık araştırmasının verilerini kullandılar.

Journal of Happiness Studies'de yayımlanan araştırmaya katılan çocukların dörtte birinin aşırı kilolu veya obez olduğu, ama sadece yüzde 19'unun bazen veya sık sık mutsuz, üzgün veya depresif hissettikleri tespit edildi.

Fast-food tarzı yemekte patates kızartması, pizza ve hamburger bulunduğu, gazlı meşrubat ile diğer şekerli içeceklerin yer aldığı belirtilen açıklamada, fast-food yiyen ve gazlı meşrubat içen çocukların daha fazla obez olma riskine sahip oldukları, ancak daha az mutsuz olabilecekleri sonucu ortaya çıktı.



alnti haber7
Gün Olur devran döner.

Çevrimdışı devran

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 282
Reflüde ameliyata son
« Yanıtla #5 : 19 Nisan 2009, 17:30:46 »
Üstelik bir günda taburcu olunuyor, kesiye gerek kalmıyor, başarı şansı yüzde 70.
Reflü hastalığının tedavisinde, açık ya da kapalı cerrahi yöntemlerin dışında ağız yoluyla gerçekleştirilen, kesi gerektirmeyen ve hastanın bir gün içinde taburcu olmasına olanak sağlayan ''Esophyx'' yöntemi, artık Türkiye'de de uygulanmaya başlandı.

Bayındır Sağlık Grubuna bağlı Bayek Cerrahi ve Tıp Merkezi hekimlerinden Genel Cerrahi Uzmanı Opr. Dr. Murat Üstün, AA muhabirine yaptığı açıklamada, mide asidinin, yemek borusu ve solunum yollarına geri kaçmasının ''reflü'' hastalığı olarak tanımlandığını hatırlattı.

Reflünün, prematüre bebeklerden erişkinlere kadar her yaş grubunda görülebildiğini ifade eden Üstün, ''Yemek borusunun alt ucunun geçici gevşemesinin neden olduğu reflü hastalığını, mide boşalmasında gecikme, beslenme alışkanlıkları, helicobacter pylori enfeksiyonu, genetik ve alkol, tütün, kafeinli içecekler, acılı gıdalar gibi beslenme alışkanlıkları, fiziksel aktivite, solunum hastalıkları, uyku bozuklukları, aşırı kilo, karın içi basıncının artışı gibi nedenler etkilemektedir'' dedi.

Üstün, Türkiye'de yaklaşık 8-9 milyon kişinin reflü hastası olduğunu belirterek, hastalığın yemek borusu mukozasında hasar yaratarak bölgeyi kanserojen maddelere açık hale getirdiğini ve ilerleyen dönemlerde kanser riskini arttığını söyledi.

-''KESİ GEREKTİRMİYOR''-

İlaç tedavisi alan hastalarda iyileşme görülmediğinde cerrahi girişimin yapılabileceğini dile getiren Üstün, reflünün artık ameliyatsız da tedavi edilebildiğini kaydetti.

Üstün, son yıllarda geliştirilen, endoskopik bir uygulama olan ve ''Esophyx'' diye adlandırılan teknikle reflü tedavisinde oldukça başarılı sonuçlar alındığını belirterek, '' Tedavi artık Türkiye'de de uygulanmaya başlandı. İstanbul'da ilk Bayek Cerrahi ve Tıp Merkezi'nde uygulandı. Ankara'da da birkaç merkezin uygulamalara başlama hazırlığı yaptığını biliyoruz. Türk Gastroenteroloji Derneği uygulamanın üniversitelerde başlatılması konusunda çalışma yürütmektedir. Esophyx, henüz devlet hastanelerinde uygulanmamaktadır'' diye konuştu.

Esophyx tekniğinin, Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) onayına sahip olduğunu ve sık uygulandığını vurgulayan Üstün, ''Esophyx, reflü tedavisi cerrahi ve ilaç tedavi yaklaşımlarına bir alternatiftir. Cerrahi ile kıyaslandığında çok daha minimal girişim olması ve anatomik onarım sağlaması sayesinde reflü hastaların tedavisinde hızla yayılmaktadır'' diye konuştu.

Üstün, Esophyx yönteminin ağız yoluyla gerçekleştirildiği, kesi gerektirmediğini ve genel anestezi altında uygulandığını ifade ederek, yöntemi şöyle anlattı:

''Hasta hiç ağrı duymuyor. 'Endoskop' adı verilen, ucunda kamera ve ışık kaynağı olan ince  cihaz aracılığıyla Esophyx direk görüş altında mideye kadar indiriliyor. Sonra aletin ucu yukarıya döndürülerek, reflüye yol açan kapak yetmezliğinin olduğu bölge görüntüleniyor. Gevşekliğin durumuna göre 12 ile 16 adet doku yaklaştırıcı dikişler konuluyor. Bu işlem tamamen otomatik hale getirilmiş Esophyx sayesinde hızlı ve kolay bir şekilde gerçekleştiriliyor. Çok düşük komplikasyon riskleri ile tedavi yaklaşık 45 dakikada tamamlanıyor.''

Üstün, Esophyx tekniğinin başarı oranının ameliyata yakın olduğunu, başarısızlık durumunda ise cerrahi şansının hala geçerli olduğunu vurgulayarak, ''Yöntemin en önemli üstünlüklerinden bir diğeri ise bozulmuş doğal anatomiyi, doğala en yakın şekilde düzelten uygulama olmasıdır'' dedi.

-''İLAÇ TEDAVİSİ TAM BİR ÇÖZÜM SUNMAMAKTADIR''-

Üstün, ''ilaç tedavisinin, sadece kullanıldığı sürece etkili olduğunu, ömür boyu ilaç kullanılmasını zorunlu kıldığını ve reflüyü tedavi etmeyip, sadece geriye kaçan sıvıdaki asidi azaltarak şikayetleri geçici olarak tedavi ettiği için tam bir çözüm sunmadığını'' ifade ederek, şöyle devam etti:

''Geçerli cerrahi tedavi olan kapalı ameliyatta ise küçük de olsa karında 4-5 adet kesi yapılmakta ve kanama ile iç organ zedelenmesine zemin hazırlanabilmektedir. Bölgenin anatomik yapısı da tamamen bozulmaktadır. Ameliyat süresince ve sonrasında hastalar oldukça ciddi komplikasyon riskleri ile karşı karşıyadır. Hastalar, en az 7-10 gün normal yaşamlarına dönememekte, çoğu zaman ameliyat sonrası şikayetler haftalar, hatta aylarca sürebilmektedir.

Esophyx yönteminde ise sadece 1 gün hastanede yatan hasta, 2-3 gün içinde normal yaşam düzenine dönmektedir. Dolayısı ile 2 santimetreden büyük mide fıtığı olmayan kronik reflü hasta grubunda Esophyx seçilmesi gereken tedavi alternatifidir. Geniş mide fıtığı olan olgularda ise laparoskopik ameliyat hala geçerli yöntemdir.''

-''MANTIKLI BİR YÖNTEM''-

Türk Gastroenteroloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Sedat Boyacıoğlu da geçtiğimiz Mart ayında Streasburg'ta ''Esophyx'' ile ilgili eğitim aldığını belirterek, ''Domuzlarda uyguladım. Mantıklı bir yöntem'' dedi.

Yöntemin mutlaka uzman hekim tarafından ve ameliyathanede yapılması gerektiğini vurgulayan Boyacıoğlu, şunları kaydetti:

''Reflü ameliyatlarının aksine vücutta kalıcı değişiklik yaratmıyor. Tedavinin başarı şansı yüzde 70. Uzun yıllar ilaç kullanılmasının önüne geçilebiliyor.

Dünyada şimdilik bin ABD ve bin Avrupa olmak üzere toplam 2 bin hastada uygulandı. İki hastada yemek borusunda yırtık olmuş. Bunun dışında başka bir bildirim yok.''

haberturk
Gün Olur devran döner.

Çevrimdışı devran

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 282
Fast food kansere neden oluyor
« Yanıtla #6 : 01 Mayıs 2009, 15:55:13 »

Radyo 7 programcılarından Eda Çelebi’nin hazırlayıp sunduğu Eda’ya Gün ortası programının dünkü konuğu Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Ali Durmuş oldu. Kolon kanseri, sebepleri ve tedavisiyle ilgili bilgiler verdi. Durmuş, "Son zamanlarda kolon kanserinin en çok kimlerde olduğuna dair araştırmalar yapılıyor. En çok Amerikalı insanlarda oluyor. Genelde fast-food la beslenmeden dolayı kolon kanseri çok fazla oluyor." dedi.

EDA: Kanser nedir?
ALİ DURMUŞ: Vücutta normal çalışan hücreler vardır. Bu normal çalışan hücreler zaman içinde rolünü değiştirip vücutla savaşmaya başlar. Mesela kolon dokusu vardır, bu doku değişip zamanla kendi kendini yemeye ve tüketmeye başlıyor. Bunun ne yazık ki belli bir sebebi yok ama kansere yakalanmaya yardım eden bazı şeyler var. Sigara, alkol, beslenme bozukluğu gibi nedenler kanser oluşumuna yardımcı oluyor. Ama kanseri yapanlar yalnız bunlar değil. Öyle olsaydı düzenli beslenen, sigara, alkol kullanmayan insanların hiç kanser olmaması gerekiyordu fakat diğer insanlara da kansere yakalanabiliyor. Diyelim ki sigara içen bir kişiyle içmeyen iki kişi de kanser olacak. Sigara içen kişi 50–30 yaşlarında kansere yakalanırken sigara içmeyen diğer kişide de bu süre 70–80 yaşlarında oluyor ve bu sırada hasta zaten başka bir hastalıktan öldüğü için belki de akciğer kanseri olmadan ölüyor. Yani eğer siz kendinize dikkat ederseniz kanser olma süreniz uzuyor.

EDA: Bir de sigara içen de ölüyor içmeyende ölüyor diye kendimizi kandırmayalım. Arada çok büyük bir fark var değil mi?
ALİ DURMUŞ: Tabi ki de fark var. Bir tanesi 30-50 yaşında diğeri 70 yaşlarında ölebiliyor.

EDA: Siz uzmanların söylediğine göre zaten vücutta kanser hücreleri vardır. Ama önemli olan bunun tetiklenip tetiklenmemesi değil mi?
ALİ DURMUŞ: Ben genelde hastalarıma şöyle diyorum: eğer kanseri daha başlangıçta fark ederseniz kanser henüz tam anlamıyla oluşmadan tedavi edilirseniz kanserden kurtulursunuz.

EDA: Kolon kanseri nedir?
ALİ DURMUŞ: Kolon kanseri bağırsak kanseridir. Bağırsak kanserlerindeki en büyük sıkıntı hastaların kanseri hemoroitle karıştırmalarıdır. Yani hemoroit kanser yapmaz. Hemoroit zannettiğimiz bazı durumlar vardır. 50 yaşının üzerindeki insanların bu duruma çok dikkat etmeleri lazım. Kolon kanserinin belirtileri şunlardır. Uzun süre kabızlık, uzun süre ishal, zayıflama, kansızlık… Bu tür bulgularda hastanın mutlaka bir doktora gitmesi gerekiyor.

EDA: Bir anda aşırı zayıflama mı oluyor yoksa hastalar zamanla periyodik olarak mı zayıflıyorlar?
ALİ DURMUŞ: Genelde kanser hastaları kısa dönemde zayıflarlar. Bir hasta diyet uygulamadan ani olarak zayıflıyorsa o zaman mutlaka o kişinin bir doktorla görüşmesi lazım.



EDA: O zaman kolon kanseriyle diyet arasında bir ilişki var değil mi?
ALİ DURMUŞ: Evet var. Son zamanlarda kolon kanserinin en çok kimlerde olduğuna dair araştırmalar yapılıyor. En çok Amerikalı insanlarda oluyor. Genelde fast-food la beslenmeden dolayı kolon kanseri çok fazla oluyor. Türkiye de o kadar fazla değil.
Türkiye’de ikinci sırada. İlk sırada akciğer kanseri, ikinci sırada erkekler de prostat ve kolon, bayanlarda göğüs ve kolon kanserleri…

EDA: 50 yaş ve üzerinde çok fazla risk olduğu söyleniyor. Ama Türkiye bildiğimiz kadarıyla genç bir nüfusa sahip. Kolon kanseri oluşumunun ikinci sırada olması gençlerinde yüksek oranda bu hastalığa yakalandığını göstermez mi?
ALİ DURMUŞ: Evet genelde kolon kanseri 50 yaşından sonra olur. Zaten yapılan araştırmalarda da hasta 50 yaşından sonra eğer bir sağlık sigortası yaptıracaksa önce bağırsağına baktırıp ondan sonra sağlık sigortası yaptırıyor. Çünkü yakalanma oranı yüksek. İnsanlar şunlara dikkat etmeliler: birincisi eğer ailede kolon kanseri olan birisi varsa mutlaka kendiside 50 yaşından sonra kontrollere gitmeli. Çünkü genetik olabiliyor. Kolonoskobi dediğimiz olayda çok kolay bir şey değil ama eskiye göre daha sık yapılabiliyor. Eskiden hastaya 6–7 ay süre veriliyor. Şu an her merkezde rahatlıkla yapılabiliyor. Bir günlük bağırsak temizliği yapılıyor. Bağırsak temizliği yapıldıktan sonrada ışıklı bir boruyla hastanın bağırsaklarına bakılıyor. Avrupa standartlarında sıkıntısı olmayan insanlarda bu işlemin 5 yılda bir yapılması gerekiyor. Ama kolonun belirtileri varsa bu işlemin daha sık aralıklarla tekrarlanması gerekiyor.

EDA: Bu durumda korunmak için bir yaş sınırı söyleyebiliyor muyuz?
ALİ DURMUŞ: Bence 40 yaşına gelmiş birisinin doktora gidip baştan aşağıya muayene olması lazım. Hastalarda ki en büyük sorunumuz şu oluyor: muayene için biz o hastaya bazı tahliller, testler veriyoruz. Bunlarda insanın bir gününü alıyor. Bunun için hasta da şikâyet ediyor. Oysaki 40 yıllık bir yaşamın içinde siz sadece bir gününüzü sağlığınıza ayırıyorsunuz. Kolon kanserlerinde ki en büyük sıkıntı da hastalığın geç tanımlanması. Çünkü çok sinsi bir hastalık. Bir boruyu ve o borunun içinde yavaş yavaş büyüyen bir kitleyi düşünün. Onun içinden de su geçtiğini düşünün. Yavaş büyüdüğü zamanlar da su geçerken bir sıkıntı olmuyor ama belli bir aşamadan sonra katı maddeler geldiği zaman buradan geçmemeye başlıyor. Borunun içindeki kitle daha da büyüdüğü zaman siz ne yerseniz yiyin geçmiyor. Hasta bu sefer bize kabızlıkla geliyor. Belli bir zamandan sonra da tamamen tıkanıyor. Bu duruma halk arasında bağırsak tıkanıklığı deniyor. Bu durumda artık kolon kanseri tamamen ilerlemiş ve bağırsakların tamamını tutmuş oluyor. Burada hastayı hemen acil ameliyata alıyorsunuz. Bazen kitleyi sökebiliyoruz bazen sökemiyoruz. Genelde acile aldığımız kişilerde bağırsağı hasta rahat etsin diye bir süre dışarıya bağlıyoruz. İkinci bir durum daha var. Kolon kanseri bazen içeri doğru büyür. İçeri doğru büyüdüğünde dışa doğruda büyür. Bu dışarıya büyüyen kanser kolondaki dört tabakayı geçerde yan dokulara ulaşırsa buna ilerlemiş kanser diyoruz. Bu durum hastanın ömür süresini çok azaltıyor. Eğer hastalık boruyu tıkamaya yeni başladığında onu fark ederseniz hastayı basit bir ameliyatla bu hastalıktan kurtarabiliyoruz. Bu hastalık hastanın yaşamını hiçbir şekilde etkilemiyor.



EDA: Kolon kanserinin sebepleri biliniyor mu?
ALİ DURMUŞ: Sigara, yağlı yiyecekler, kırmızı et, alkol suçlanıyor ama çok kesin bir nedeni yoktur. Zaten asıl sebebi bildikten sonra sonuca gitmek çok kolay. Zaten şu an genetik olarak araştırılan en önemli şey kanserin oluşma nedenleridir. Kanser olmamak için neler yapılması gerekiyor diye sorarsak onun cevabı şudur: ilk olarak kabız kalmayacaksınız, sabahları bir bardak su içeceksiniz. Akşamları mutlaka salata veya sebze yemeyi yiyeceksiniz. Gün içinde ne yerseniz yiyin akşamları sofranızda mutlaka sebze yemeği olması lazım. Bunlar lifli gıdalardır. Lifli gıdalar yediğiniz zaman toksinler bağırsaktan daha çabuk atılıyor. Uzun süre kabızlıklarda toksinler bağırsakta bekliyor. Mesela bağırsak hareketleri çok yavaş olan hastalarımıza ben gün içinde kayısı tüketin diye öneriyorum.

EDA: Brokoli ve karnabaharın özellikle kanseri önlediği söyleniyor. Doğru mudur?
ALİ DURMUŞ: Doğadan ne yerseniz yiyin, abartmadığınız sürece doğal olan her şeyin bir yararı var. Ama zaten tedavi için verilen ilaçların hepsi doğadan gelme. Öyle olduğu için hastayı sadece belli bir yiyeceği yiyerek hastalıktan kurtulursun diye yönlendirmekte doğru değil. Faydası tabi ki var. Ama hastalığa yakalandıktan sonra hasta isterse tonlarca lahana yesin, etkisi olmaz.

EDA: Tedavi şekli nasıl oluyor?
ALİ DURMUŞ: Artık toplum olarak bu zamanda sağlık açısından çok sıkıntılı bir millet değiliz. Eğer kanser üremeye başlarsa kanamalar başlar. İçerdeki kanamayı siz fark edemezsiniz ama vücuttan atılan dışkıda kan görürsünüz. Bu gizli kandır. Eğer gizli kan negatifse %90 bir sorun yoktur. Eğer gizli kan pozitifse o zaman mutlaka Kolonoskobi yapılması lazım. Kanda yine kanser tahlilleri var, bunların yaptırılması lazım. Ama eğer böyle bir şüpheniz varsa sadece bir sağlık ocağına giderek gizli kan baktırabilir miyim derseniz bu tahlili yapıyorlar. Buna baktırdığınızda sonuç pozitifse önlemini alabilirsiniz.

EDA: Cerrahi tedavi gençlerde ve yaşlılarda daha farklı mı oluyor?
ALİ DURMUŞ: Kanser hastalarını incelediğimizde genelde ailelerinde de kanser olduğunu görürüz. Bu durum genetiktir. Genç bir kişide ailesinde de olduğu için bir kanser riski varsa ve kendinde de kanser bulgularını hissediyorsa, kanser o kişiyi etkiliyorsa hastalık süreci bu hasta da çok hızlı ilerliyor. Yaşlı insanlar zaten doku hücreleri yavaşlamış, doku olarak geri kalmış olduğundan hastalık yaşlı insanlarda daha yavaş ilerliyor. Aslında biz daha insan vücudunu tam olarak çözemedik. Mesela kolon kanseri nedeniyle tedavi olan bir hastanın bizim tıbbi verilerimize göre belli bir ömür süresi vardır. Bu süre erken kanserlerde ortalama 10 yıldan 20 yıla kadar çıkabilir. Mesela bazılarını tedavi ettikten sonra yine tıbbi verilere göre 5 yıl şeklinde bir süre veriyoruz. Sonradan hastayı takibe alıyoruz. Bazen bir bakıyoruz hasta 15 yıl yaşıyor. Bunun sebebi bana göre hasta eğer hastalığı yeneceğini düşünürse, beyin mekanizmasını bilemediğimiz bir şekilde bu yünde çalıştırabilirse bu yönde kanseri yenebiliyor. Bu anlamda moral çok önemli.

EDA: Halk arasında birde şöyle bir inanış var. Kansere bıçak değdiği anda kanser yayılır. Bu ne kadar doğrudur?
ALİ DURMUŞ: Esasında görüş olarak bu doğru. Ama genelde biz hastayı ameliyat ederken eğer hastalık dışarıya yayılmamışsa tedavisi çok kolay oluyor ve sonucunda vücutta hiç kanser kalmıyor. Bıçak değdiğinde yayılır olayı şöyle oluyor. Hasta bize son aşamada geliyor. Biz bu hastayı ameliyata alıyoruz. Bu durumda kanser her tarafa yayılmış oluyor. Hastanın da 2–3 ayı kalmış oluyor. O süre geçince de hasta ölüyor. Bunun üzerine insanlar bıçak değmese ölmezdi demeye başlıyorlar. Hâlbuki bizim değdirdiğimiz bıçak doğrudur ama biz hastaya bir şey yapamıyoruz ki. Eğer kanserin tümü söküldüyse ve vücutta hiç kanser kalmadıysa hasta daha uzun yaşar. Eğer hastalığın bir kısmı alınıp bir kısmı içerde bırakılırsa, vücutta kanser kaldıysa bu hasta ne yazık ki çok uzun süre yaşayamaz.


Sağlıklı beslenmeden diyete, şifalı bitkilerin gizemli dünyasından hayatı yaşanılır kılan pratik bilgilere ve yemek tariflerinden çocuk gelişimine pek çok konu Eda'yla Gün Ortası'nda.

Alanında uzman konuklarıyla Eda'yla Gün Ortası Salı, Çarşamba ve Perşembe günleri saat 12:00'de Radyo 7'de...


(Haber 7)

Gün Olur devran döner.

Çevrimdışı ENE 67

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 290
Ynt: Fast Food cocuklarin basarisini düsürüyor
« Yanıtla #7 : 25 Mayıs 2009, 19:46:16 »
Telegraph gazetesinde yer alan habere göre, 5 bin 500 ilkokul öğrencisini kapsayan araştırma, haftada 3 kereden daha fazla hamburger ve patates kızartması yiyen öğrencilerin testlerde daha az başarı elde ettiklerini gösterdi.

Bazı öğrencilerin okuma-yazma ve sayısal testlerdeki skorları yüzde 16'ya kadar düştü. Araştırmada, Vanderbilt Üniversitesi'nden araştırmacılar 10-11 yaşlarındaki çocukların yeme alışkanlıklarını izledi ve bunu okuma ile matematik testlerindeki performanslarıyla karşılaştırdı.

Öğrencilerin yarıdan fazlasının son haftada 3 kezden fazla fast food yiyecek yediğini tespit eden araştırmacılar bu sonuçlar üzerine, fazla fast food tüketiminin düşük test sonuçları arasında bir ilişki olduğunu bildirdiler
SIKINTI VE HUZURSUZLUK MUTLAKA BIR GÜNAHIN CEZASI,HUZUR ISE BIR IBADETIN KARSILIGIDIR
HZ.Mevlana

mazhar

  • Ziyaretçi
Fast-Food Gıdalar Sağlığa Zararlı
« Yanıtla #8 : 17 Kasım 2013, 08:27:48 »
Fast-Food Gıdalar Sağlığa Zararlı

Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Şükrü Arslan, çağın getirdiği en önemli hastalıklarının başında fast-food gıdaların sık tüketilmesi olduğunu söyledi.
Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Şükrü Arslan, çağın getirdiği en önemli hastalıklarının başında fast-food gıdaların sık tüketilmesi olduğunu söyledi.  
 
   Valiliğin öncülüğünde, İl Milli Eğitim Müdürlüğü ve OMÜ işbirliğiyle Kazım Orbay İlköğretim Okulu`nda 7. ve 8. sınıf öğrencilerine yönelik `Sağlıklı Yaşam İçin Doğru Bilgiler` konulu konferans düzenlendi. İlkadım İlçe Milli Eğitim Şube Müdürü Ahmet Özker, Kazım Orbay İlköğretim Okulu Müdürü Necmettin Gül, öğretmenler ve çok sayıda öğrencinin hazır bulunduğu konferansa konuşmacı olarak katılan Prof. Dr. Şükrü Arslan, insanların yaşlarına uygun beslenmesi gerektiğine işaret etti.
 
 Basit şeker diye tabir edilen, kola, çikolata, pasta, tatlı ve benzeri gıdaların olabildiğince az tüketilmesi gerektiğinin altına çizen OMÜ Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Şükrü Arslan, "Eğer bunları çok tüketilmesi durumunda, şişmanlanır ve bununla birlikte kandaki yağların yükselmesiyle hastalıklı bir birey olunur. Basit şekerlerden uzak durmalıyız. Çağımızın en önemli hastalıklarından birisi fast-food gıdaların tüketilmesidir. Bu gıdaların başında hamburger geliyor. Hamburgerdeki etin hızlı ve tam olarak pişmemesinden ötürü mikrobu içinde barındırıyor. Dolayısıyla tam pişmediği için mikroplar ölmüyor. Bizi hasta yapabilecek potansiyele sahiptir. Fast-food gıdaların olmazsa olması mayonez ve ketçaptır. Bunlar basit yağları içerdiğinden lezzet verdikleri için daha çok tüketimin yapılmasını sağlıyor. Bunları tüketmeye başlandığımızda ise 1 hamburgerle doymuyoruz. 2.`yi ve 3.`ü alıyoruz. Yanında kola gibi basit içecekleri tüketiyoruz. Sürekli yiyip doymayan şişman bir hasta haline geliyoruz. Bunların sonuncunda yüksek tansiyon, damar sertliği ve kandaki yağların yükselmesi ortaya çıkıyor" dedi.  
 
   Cips tüketmenin bu açıdan da kötü beslenme araçlarından biri olduğuna dikkat çeken Arslan, dengeli beslenmek için sebze yemeklerini tüketmek gerektiğini ifade etti. Sağlıkta ağız ve diş sağlığının önemli olduğunu kaydeden Prof. Dr. Şükrü Arslan, "Hastalıkların kapısı ağızdır. Dolayısıyla ağız temizliğini çok iyi yapmalıyız. Günde 2 kez dişler fırçalanmalıdır. Sigara içme alışkanlığı olan bireylerde akciğer kanseri, gırtlak kanseri ve rahatsızlıkları oluşur. Yaşam kalitesini düşürür. En önemlisi sigara bizi fakirleştirir. Türkiye`de günde 17 milyon paket sigara satılmaktadır. Yılda 10 milyar dolarımızı havaya üflüyoruz. Türkiye 10 yıl sigara içmese dış borçlarını bitirir. Zengin bir ülke oluruz. Biz sigara içerek gönüllü köle olamaya devam ediyoruz" şeklinde konuştu.    
 
   `Sağlıklı Yaşam İçin Doğru Bilgiler` konulu konferansın 15 günde bir  çeşitli okullarda yapılacağı bildirildi.

http://www.bafrahaber.com/includes/islem.asp?islem=haberyazdir&haberid=8532