Gönderen Konu: Fazla Derine Dalma, Uçacaksın  (Okunma sayısı 4590 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı m_yilmaz

  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 22
Fazla Derine Dalma, Uçacaksın
« : 01 Mart 2006, 12:47:49 »

Bulûğ çağında başlayıp yapması gerektiği mükellefiyetleri ya tembellikten ya bilgisizlikten erteleyen, geç kalmış bir kimse, gerçekleri geç de olsa sezip Müslümanlığı yaşamaya başlayınca, çevresinden sesler yükselmeye başlar: "Ne o uçacak mısın? Fazla derine dalma. Boş ver. Yazık gençliğine. Ha-yatını yaşa. Daha kırkına varmadın. İkinci gençlik kırkından sonra başlar." Nefis ve şeytanla kıyasıya savaşa giren bu kimse, çevresinin de zehirli oklarına hedef olur. Teşvik beklediği, takdir beklediği kimselerden bile tepki ve tahkir görür. Ya yaşamaya çalıştığı hayatı terk eder veya bu çevreden kopmak zorunda kalır. Yine bitmez. Bu kez homurtular ve hezeyanlar başlar: "Kendini bir şey sanıyor. Dün bizden beterdi. Burnu büyüdü. Bizi beğenmez oldu." Hele bir de marufu emre, tebliğe kalkışınca iş tehdide kadar varır: "Hoca kesildin başımıza. Uçacaksın... O kadar derine dalma. Bu kadarı fazla. Fazla ileri gidiyorsun."
Duymuş ki İslâm'da ifrat ve tefrit yasak. Nerede ve nasıl olduğundan haberi yok. Dolamış diline, canı istediği yerde kullanıyor. İfrat: İleri gitmek, nasıl olur? Zekât vereceğim diye malının tümünü verip, kendisini ve çoluk çocuğunu muhtaç duruma düşürmesi. Bütün gününü ibadetle geçirip, rızkını başkalarından dilenmesi. Mirasın tümünü hayra verip, evlâtlarını üçte ikilik haktan da mahrum bırakması. Evlâtlarına kızıp, kapı dışarı atması ve benzerleri gibi. Tefrit: Geri kalmak. Çalışmak ibadettir diye, farz ibadetlerini bile terk etmek. Hilm (yumuşak huyluluk) iyi şeydir diye deyyusluğa göz yummak. Çoluğum çocuğum var diye, haccı, zekâtı terk etmek. Bu ve benzeri tutum ve davranışları İslâm reddeder. Rızkını kazanıyorsun, zamanın var, nafile ibadet yapıyorsun. İhtiyacından fazla malını Allah yolunda sarf ediyorsun. Örtünmeye titizlik gösterip cazibeni gizlemeye çalışıyorsun. İsraf haram olduğundan, aşırı yemek, giymek, gezmek ve uyumaktan sakınıyorsun. Bu ve benzeri emir ve yasaklara gösterilen titizliğin neresi fazla?
Fazla mal göz çıkarmaz diyorsun da; fazla ibadet, fazla örtünme, fazla sadaka, fazla okumanın göz çıkardığına nasıl hükmediyorsun?
Basit bir binanın projesi için on beş yıl okumayı normal görürken, iki dünya mutluluğu için okumayı çok, bazen erken, bazen geç buluyorsun. Bu suç olarak yetmiyormuş gibi, suçu katmerleştirip: "Fazla okuma, uçarsın" diye bir de dalga geçiyor, haddi aşıyorsun. Okuduğuyla amel edeni de görünce: "O kadar derine dalma, delirirsin" diyorsun. Acil servisleri dolduran genç kız ve delikanlılarımız, acaba fazla ibadetten mi, yoksa çok okumaktan mı oraya düştüler? Küçük bir araştırma yapmak gerek: Dindar gençlerle züppe tipler, yaşlı dindarlarla çağdaş (!) yaşlılar, mutaassıb ailelerle sosyete aileleri karşılaştırmalı. Hangileri daha çok bunalıyor, daralıyor? Hangileri intihara kalkışıyor? Hangileri derine dalmış, hangileri çukura düşmüş?
Gençleri bıraktık, gençliğini yaşasınlar diye. Kimi soluğu hastanede, kimi hapishanede, kimi de mezarda alıyor. Sıkmadık. Dinle, imanla, Allah'la, peygamberle, Kur'ân'la kafalarını karıştırmadık. Ama, kulüpler, pavyonlar, içki, esrar, eroin karıştırdı kafalarım. "Kız, oğlan uyum içinde olsun, birbirine yabancı kalmasın, kaynaşsın" dedik. Ama lağımlardan çocuklar çıkardık. Okullarda doğum yaptırdık.
Kızlarımızı manevî değerlerle, İbadetle, dinle sıkmadık. "Okusunlar yeter" dedik. Okuyup meslek sahibi oldular, evlendiler, çocukları oldu. Hep hizmetçisi olduk kızlarımızın, sonra çocuk bakıcısı. Veya çocuklarını kreşlere verdiler, bakıcılar sussunlar diye, ayak parmaklarını verdiler ağzına. Bir nesli mahvettik.
Çocuklarımızı özgür yetiştirdik. Diledikleri gibi giysinler, serbest olsunlar dedik. Ama dar kotların içinde pazarlamacı oldular.
İşte, fazla derine dalmadık, "gerici", "yobaz" olmadık. Gazeteleri, gözleri kara bantlı, kara bahtlı, kara günlü, kara gönüllü gençler doldurdu. Kahkahalar gözyaşına, alay etmeler, imrenmeye dönüştü, iş işten geçtikten sonra.

(Ertelenen İslami Hayat, İbrahim Balcı – M. Balcı, Nesil Yayınları)