Gönderen Konu: Feraiz ilmi ile ayrı bir başlık açılsa biz de istifade etsek  (Okunma sayısı 19217 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı mustantık

  • aktif okur
  • **
  • İleti: 224

MİRASIN SEBEPLERİ, MANİLERİ

4672 - Üsame İbnu Zeyd radıyAllahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdu ki:

"Müslüman kimse kâfir kimseye varis olamaz; kafir de müslümana varis olamaz."

Buhari, Feraiz 26; Müslim, Feraiz 1, (1614); Muvatta, Feraiz 10, (2, 519); Ebu Davud, Feraiz 10, (2909); Tirmizi, Feraiz 15, (2108).

4673 - İbnu Amr İbni'l-As ve Hz. Cabir radıyAllahu anhüm anlatıyorlar: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"İki farklı din mensupları birbirlerine varis olamazlar."

Ebu Davud, Feraiz 10, (2911); Tirmizi, Feraiz 16, (2109). Ebu Davud'un rivayeti İbnu Amr'dan, Tirmizi'nin rivayeti Hz. Cabir'dendir.

4674 - Hz. Üsame radıyAllahu anh'ın anlattığına göre (haccı sırasında (Aleyhissalatu vesselam'a) denmiştir ki:

"Ey Allah'ın Resûlü! Yarın nereye ineceksin. Mekke'deki evine mi?"

"Akil bize ev-bark bıraktı mı ki?" buyurdular. Akil ile Tâlip, Ebu Tâlib'e varis olmuşlardı. Ne Ali ne de Câfer radıyAllahu anhüma ona varis olamamışlardı. Çünkü bu ikisi müslüman idiler. Akil ve Tâlib ise kâfirdiler."

Buhari, Hacc 44, Cihad 180, Megazi 48; Müslim, Hacc 439, (1351); Ebu Davud, Feraiz 10, (2910).

4675 - Ebu Hureyre radıyAllahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Katil vâris olamaz."

Tirmizi, Feraiz 17, (2110).

4676 - Said İbnu'l-Müseyyeb rahimehullah anlatıyor: "Hz. Ömer radıyAllahu anh, Arap (memleketinde) doğmadıkça, Acem'den birini varis kılmaktan imtina etmiştir."

Muvatta, Feraiz 14, (2, 520).

Rezin şu ilavede bulundu: "Hamile olarak gelip Arap (memleketinde) doğuran kadını da hariç kıldı. Bu durumda erkek, eğer ölürse kadına varis olur. Eğer erkek ölürse, kadın da ona varis olur. Erkeğin miras(taki pay nisbet)i Allah'ın kitabında vardır."


Sana gerekli olmayan şey hakkında konuşma. İster akıllı, ister akılsız hiç kimseyle münakaşa etme. Ve kardeşini, anılmandan hoşlandığın şeyle an.
(Abdulah ibn-i Mes’ud)

Çevrimdışı mustantık

  • aktif okur
  • **
  • İleti: 224
Mirasın sebepleri, manileri
« Yanıtla #1 : 22 Şubat 2009, 15:47:13 »
4677 - Ebu'l-Esved ed-Düeli anlatıyor: "Hz. Mu'az'a bir yahudinin miras meselesi getirildi. Onun müslüman oğluna da mirastan pay verdi ve dedi ki:

"İslam (galebe çalar, ona galebe çalınmaz), artar eksilmez."

Ebu Davud, Feraiz 10, (2912, 2913).

4678 - Amr İbnu Şu'ayb, an ebihi an ceddihi tarikiyle anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Hür veya cariye bir kadınla kim zina yaparsa, bundan hasıl olacak çocuk veled-i zinadır, ne o babasına, ne de babası ona varis olamaz."

Tirmizi, Feraiz 21, (2114).

DEDE VE NİNE

4679 - İbnu'z-Zübeyr radıyAllahu anhüma'nın anlattığına göre: Ehl-i Küfe, kendisine yazarak dede hakkında sormuşlardı. O da şu cevabı vermişti: "Hakkında Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın: "Ben bu ümmet içerisinde birini kendime halil seçseydim, onu seçerdim" dediği kimse, yani Ebu Bekr, dedeyi (miras meselesinde) baba yerine koymuştu."

Buhari, Fezâilu'l-Ashab 5.

4680 - İmrân İbnu Husayn radıyAllahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a bir adam gelerek, "Oğlumun oğlu vefat etti. Ondan miras hakkım nedir?" diye sordu. Aleyhissalatu vesselâm:

"Sana altıda bir var!" buyurdu. Adam dönüp gidince geri çağırdı ve:

"Sana diğer bir altıda bir daha var!" buyurdu. Adam dönüp gidince tekrar çağırdı ve:

"Diğer altıda bir, (hak değil) fazladan bir ikramdır!" buyurdu."

Ebu Davud, Feraiz 6, (2896); Tirmizi, Feraiz 9, (2100).

Ebu Davud der ki: "Katâde şunu söyledi: "(Sahabe, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın bu kimseyi, başka) hangi varisler olduğu halde varis kıldığını bilmiyor." Katâde devamla der ki: "Dedenin tevarüs ettiği en az miktar, altıda birdir."

4681 - Hz. Muaviye radıyAllahu anh'ın anlattığına göre: "Kendisine dedenin miras payından soran Zeyd İbnu Sâbit'e şöyle yazmıştır: "Bana yazarak dededen soruyorsun. Doğruyu Allah bilir. Bu mesele, ancak ümeranın -yani halifelerin- hükmedeceği meselelerden biridir. Ben sizden önce iki halifeyi gördüm. Onlar ölenin tek bir kardeşi ile verasete iştirak eden dedeye malın yarısını veriyorlardı. İki ve daha fazla kardeş olması halinde üçte bir veriyorlardı. Erkek kardeşler çok da olsa dedenin payı üçte birden aşağı düşmezdi."

Muvatta, Feraiz 1, (2, 510).

4682 - Büreyde radıyAllahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, büyükanneye, önünde, (ölenin) anne(si) olmadığı takdirde, altıda bir pay koydu."

Ebu Davud, Feraiz 5, (2895).

KIZLAR VE KIZKARDEŞLER

4683 - Esved İbnu'l-Yezid anlatıyor: "Bize (Yemen'e), Muâz radıyAllahu anh, muallim ve emir olarak geldi. Ona, bir kızla bir kızkardeş bırakarak ölen kimse(nin veraset durumu) hakkında sorduk. O, kız için yarım, kızkardeşi için de yarıma hükmetti. O sırada Aleyhissalâtu vesselam sağdı."

Buhari, Feraiz 6, 12; Ebu Davud, Feraiz 4, (2893).

4684 - Hüzeyl İbnu Şurahbil anlatıyor: "Ebu Musa radıyAllahu anh'a "Ölenin bir kızıyla kızkardeşinin oğlu ve (ana-baba bir) kızkardeşinin miras payından soruldu. Dedi ki:

"Kız için yarı, (anne-baba bir) kızkardeş için de yarı. (İbni Mes'ud'a gidin, ondan da sorun. O da benim söylediğime muvafakat edecektir!) (Ebu Musa, fetvasında oğlan kardeşin kızına mirastan pay vermemişti.) Bunun üzerine doğru İbnu Mes'ud'a sorulmaya gidildi ve Ebu Musa'nın söylediği de kendisine haber verildi. İbnu Mes'ud radıyAllahu anh dedi ki: "(Eğer ben onun fetvasına uyarsam) dalalete düşmüş olurum ve hidayetten ayrılanlara katılırım!"

Sonra ilave etti: "Onlar hakkında, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın verdiği hükümle hükmedeceğim: "Kız için yarı, oğulun kızı için, -üçte ikiyi tamamlamak üzere- altıda bir, geri kalan da kızkardeş içiindir!"

Ebu Musa'ya İbnu Mes'ud'un sözü haber verildi. Bunun üzerine:

"Bu derin alim aranızda olduğu müddetçe (mişkillerinizi) bana sormaya gelmeyin" dedi."

Buhari, Feraiz 7, 12; Ebu Davud, Feraiz 4, (2890); Tirmizi, Feraiz 4, (2094).

ERKEK KARDEŞLER

4685 - Hz. Ali radıyAllahu anh buyurmuştur ki: "Sizler şu ayeti okuyorsunuz: "...Bu hisseler, onların borçları ödendikten ve vasiyetleri yerine getirildikten sonradır..." (Nisa 12). Bilesiniz ki Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm vasiyyetin yerine getirilmesinden önce borçlarının ödenmesine hükmetti. Anne-baba bir kız ve erkek kardeşler, baba bir, anne ayrı kız ve erkek kardeşlerden önce birbirlerine varis olurlar. Erkek, anne-baba bir erkek kardeşine, baba bir erkek kardeşinden önce varis olur."

Tirmizi, Feraiz 5, (2095).

CENİN

4686 - Ebu Hureyre radıyAllahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, ölü olarak düşürülen bir cenin için köle veya cariye bir gurreye hükmetti. Sonra lehine bir gurreye hükmedilen kadın ölmüştü. Aleyhissalatu vesselam, kadının mirasının oğullarına ve kocasına kalacağına, diyetinin de asabesine kalacağına hükmetti.

Buhari, Feraiz 11, Tıbb 46, Diyat 25; Müslim, Kasame 35, (1681); Tirmizi, Diyat 15, (1410), Feraiz 19, (2112).

4687 - Yine Ebu Hureyre radıyAllahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, doğan çocuk ağlar sonra ölürse, varis olur ve ona varis olunur. Ağlamazsa (ölü doğarsa), ne varis olur ne de ona varis olunur."

Ebu Davud, Feraiz 15, (2920).

Sana gerekli olmayan şey hakkında konuşma. İster akıllı, ister akılsız hiç kimseyle münakaşa etme. Ve kardeşini, anılmandan hoşlandığın şeyle an.
(Abdulah ibn-i Mes’ud)

Çevrimdışı mustantık

  • aktif okur
  • **
  • İleti: 224
Mirasın sebepleri, manileri
« Yanıtla #2 : 22 Şubat 2009, 15:47:47 »
MÜLÂ'ANE ÇOCUĞU

4688 - Mekhûl anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, mülâ'ane (ile ayrılan karı-kocanın) çocuğunun mirasını annesine kıldı, anneden sonra da annenin varislerine kıldı."

Ebu Davud, Feraiz 9, (2907).

4689 - Vâsile İbnu'l-Eska' radıyAllahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Kadın üç mirası toplar. Azadlısı(nın mirası), buluntusu(nun mirası), üzerine mülâ'anede bulunduğu çocuğu(nun mirası)."

Ebu Davud, Feraiz 9, (2906); Tirmizi, Feraiz 23, (2116).

MU'TEDDE (İDDET BEKLEYEN KADIN)

4690 - Muhammed İbnu Yahya İbni Hibban anlatıyor: "Dedem Hibbân'ın iki hanımı vardı. Biri Haşimiye, diğeri Ensariye idi. Dedem, Ensariye'yi, çocuğu meme verir halde boşadı. Kadının üzerinden bir yıl geçti, sonra dedem öldü, kadın hâlâ hayız olmadı. Bunun üzerine:

"Ben kocama varis olurum, çünkü hayız olmadım!" dedi. Dava Hz. Osman radıyAllahu anh'a intikal etti. Hz. Osman kadının mirasa iştirak etmesine hükmetti. Haşimiye kadın, bu kararı sebebiyle Hz. Osman'ı levmetti. Hz. Osman:

"Bu, senin amcaoğlunun işidir. Böyle hükmetmemize o işaret etti!" dedi. "Amcaoğlun" sözüyle Hz. Ali radıyAllahu anh'ı kasdetmişti.

Muvatta, Talak 43, (2, 572).

4691 - Abdurrahman İbnu Hürmüz el-A'rac anlatıyor: "Osman İbnu Affân radıyAllahu anh İbnu Mükemmil'in hanımlarını kendisine varis kıldı. İbnu Mükemmil hasta iken hanımlarını boşamıştı."

Muvatta, Talâk 41, (2, 572).

4692 - Rebi'a İbnu Ebi Abdirrahman anlatıyor: "Abdurrahman İbnu Avf'ın hanımı, ondan kendisini boşamasını talep etti. Abdurrahman: "Adetten temizlenince bana haber ver!" dedi. Kadın haber verdi. O da talak-ı bette ile (üç talakla) -veya baki kalan tek bir talakla- boşadı. Ne var ki Abdurrahman o gün hasta idi. Hz. Osman, kadının iddeti tamamlanınca kocasının malına onu da varis kıldı."

Muvatta, Talak 40, (2, 571, 572).

KELÂLE (NE EVLAD NE DE BABA BIRAKMADAN ÖLEN)

4693 - Zeyd İbnu Eslem radıyAllahu anh anlatıyor: "Hz. Ömer radıyAllahu anh, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a kelâle(nin miras hissesin)den sormuştu.

"Bu yaz nâzil olan, Nisa suresinin sonundaki ayet, bu meselede sana yeterlidir" buyurdular.

Hadisin ravisi der ki: "Ebu İshak'a sordum: "Kelâle, ne çocuk ne de baba bırakmadan ölen kimse değil mi?" Bana: "Böyle zannettiler!" diye cevap verdi."

Muvatta, Feraiz 7, (2, 515); Müslim, Feraiz 9, (1617).

Yaz mevsiminde indiği için "Yaz âyeti" denen ayet şudur. (Mealen):

"Senden fetva istiyorlar. De ki: "Varis olarak babası ve çocuğu bulunmayan kimsenin mirası hakkında Allah size hükmünü bildiriyor: Eğer bir kimse ölür ve kendisinin çocuğu olmayıp da bir kızkardeşi bulunursa, mirasın yarısı onundur. Eğer kadın ölür de çocuğu olmayıp geride sadece erkek kardeşi varis olarak bulunursa, mirasın tamamını alır. Varisler iki kızkardeş ise, mirasın üçte ikisi onlara aittir. Eğer varisler hem erkek, hem de kızkardeşler ise, erkeğe iki kız hissesi vardır." Allah şaşırırsınız diye hükümlerini size böylece bildiriyor. Allah herşeyi hakkıyla bilir" (Nisa 176).

kış mevsiminde indiği için kış ayeti denen ayet de, Nisâ suresinin baş tarafındadır:

"Allah, miras taksimini size şöyle emrediyor: Size varis olan çocuklarınızdan erkeğe iki kız hissesi vardır. Çocuklar, hepsi kız olmak üzere ikiden fazla iseler, o zaman mirasın üçte ikisi onlarındır. Eğer çocuk sadece bir kızdan ibaretse ona mirasın yarısı verilir. Eğer ölenin çocuğu varsa, ölenin anne ve babasından herbirine altıda bir hisse vardır. Ölenin çocuğu olmayıp da sadece anne ve babası onun mirasçısı ise, o zaman annenin hakkı üçte birdir. Bu hükümler ölünün borçları ödendikten ve usulü dairesinde vasiyeti yerine getirildikten sonra kalan mal içindir. Babalarınız ve oğullarınızdan hangisinin size menfaatçe daha yakın olduğunu siz bilemezsiniz; bu yüzden de onlar arasındaki miras taksimini size bıraktığımız takdirde adaletsizlik edersiniz. Bu hisseler ise, Allah katından birer hak olarak size emrolunmuştur. Muhakkak ki Allah herşeyi hakkıyla bilir ve her işini hikmetle yerine getirir" (Nisa11).

ZEVİLERHAM

4694 - Muhammed İbnu Ebi Bekr İbni Hazm'ın anlattığına göre, babasının sıkça şöyle söylediğini işitmiştir:

"Hz. Ömer radıyAllahu anh pek çok defalar şöyle derdi: "Halanın haline hayret ediyorum! Kendisine varis olunur, fakat o varis olmaz."

Muvatta, Feraiz 9, (2, 517).

4695 - Ebu Musa radıyAllahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Bir kavmin kızkardeşlerinin oğlu, kendilerindendir."

Ebu Davud, Edeb 121, (5122); Nesai, Zekât 96, (5, 106); Buhari, Feraiz 24.

Nesâi'de şu ibare de gelmiştir: "Bir kavmin kızkardeşlerinin oğlu, kendi nefislerindendir."

DİYETİN MİRASI

4696 - Said İbnu'l-Müseyyeb rahimehullah anlatıyor: "Hz. Ömer radıyAllahu anh diyor ki: "Diyet âkile üzerinedir. Öyle ise âkile(yi teşkil edenler) diyete varis olurlar; kadın (âkileden olmadığı için) kocasının diyetine varis olamaz." Dahhak İbnu Süfyan radıyAllahu anh kendisine (itiraz ederek) dedi ki: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, bana Eşyem ed-Dıbâbi'nin hanımını kocasının diyetine varis kılmamı yazmıştı. Kadın bir başka cemaatten idi." Bunun üzerine Hz. Ömer, önceki tatbikatından hemen vazgeçti."

Ebu Davud, Feraiz 18, (2927); Tirmizi, Feraiz 18, (2111).

SADAKANIN MİRASI

4697 - Büreyde radıyAllahu anh anlatıyor: "Bir kadın Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a gelip: "Ben anneme bir cariye tasadduk etmiş idim. Şimdi annem, cariyeyi bırakarak vefat etti" (deyip, hükmünü sordu). Aleyhissalatu vesselam:

"Sanna onun sevabı vacip olmuştur. Miras yoluyla da cariye sana geri gelmiştir!" buyurdular."

Müslim, Sıyam 154, (1149); Tirmizi, Zekat 31, (667); Ebu Davud, Vesaya 12, (2877), Zekat 31, (1656).

4698 - İmam Mâlik'e ulaştığına göre, "Ensardan bir zat, ebeveynine bir bağışta bulundu. Bilahare ebeveyni vefat etti. Oğulları tekrar bu mala veraset yoluyla sahip oldu. Bu bir hurmalıktı. Oğlan, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a bu hususta sual etti. Aleyhissalatu vesselam ona:

"Şurası muhakkak ki tasadduk sevabını aldın. Şimdi o malı (Allah) sana miras olarak geri gönderdi" buyurdu.

Muvatta, Akdiye 54, (2, 760).

VARİSLER CEMAATİ

4699 - İbnu Abbas radıyAllahu anhüma anlatıyor: "(Cahiliye devrinde ölen babanın) malı oğluna kalırdı. Vasiyet de valideyn için yapılırdı. Allah Teâla hazretleri bundan dilediği kısmı neshedip erkeğin hissesini kadının hissesinin iki misli kıldı, ebeveynden herbiri için (eğer çocuk varsa) altıda bir, üçte bir kıldı. Kadına (çocuk varsa) dörtte bir kıldı. Zevc'e, (çocuk yoksa) yarı, (çocuk varsa) dörtte bir miras payı kıldı."

Buhari, Vesâya 6, Tefsir, Nisa 5, Feraiz 10.

4700 - Zeyd İbnu Sâbit radıyAllahu anh anlatıyor: "Oğulların çocukları, kendileriyle ölü arasında başka bir erkek çocuk olmadığı takdirde, ölenin çocuğu menzilesindedir: Oğlanların erkek çocukları, ölenin erkek çocukları gibidir. Oğulların kız çocukları da ölenin kız çocuğu gibidirler. Oğulların çocukları, oğullar gibi miras alırlar. Oğullar kendilerinden aşağıdakilerin mirasına mani oldukları gibi, oğulların oğulları da kendilerinden aşağıdakilerin miras almasına mani olurlar. Oğulun çocuğu, oğulla birlikte miras alamaz.

Ölen kimse, bir kızla, bir oğulun oğlunu bıraksa, kız yarı alır, geri kalanı da oğulun oğlu alır. Zira Aleyhissalatu vesselam şöyle buyurmuştur:

"Miras paylarını (Kur'an'da zikredilen) hak sahiplerine verin. Geri kalan, (baba tarafından) en yakın erkeğe aittir."

Buhari, Feraiz 7.

4701 - Hz. Ali radıyAllahu anh'tan biri anne bir erkek kardeş, diğeri koca olan iki amca çocuğu hakkında sorulmuştu. Şu cevabı verdi: "Koca için yarı anne bir erkek kardeş için altıda bir, geri kalan da aralarında ikiye bölünür."

(Rezin tahric etmiştir.) Buhari'de muallak olarak gelmiştir. Feraiz 15.

4702 - Zeynep radıyAllahu anha anlatıyor: "Muhacir kadınlardan bir kısmı Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a evlerinin darlığından ve kendilerinin evlerden çıkarıldıklarından şikayet ettiler. Bunun üzerine Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, kadınların muhacir evlerine varis kılınmalarını emretti."

Ebu Davud, Harac 37, (3080).

VELA'NIN MİRAS OLMASI

4703 - Amr İbnu Şuayb an ebihi an ceddihi radıyAllahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Mala kim varis olursa velâ'ya da varis olur."

Tirmizi, Feraiz 22, (2115).

4704 - Amr İbnu Şuayb an ebihi an ceddihi radıyAllahu anh anlatıyor:

"Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Velâ, erkeklerden en büyüğe aittir. Kadınlar, velâya (iki durum dışında) varis olamazlar. Bu iki durum şudur: Bizzat azad ettikleri veya azad ettiklerinin azad ettikleri."

Rezin tahric etmiştir.

4705 - Ebu Hureyre radıyAllahu anh anlatıyor: "Hz. Aişe radıyAllahu anha, azad etmek niyetiyle bir cariye satın almak arzu etti. Ancak, kölenin sahibi velanın kendilerine ait olmasını şart koydu. Hz. Aişe durumu Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a söyledi. Efendimiz:

"Bu şart sana mani olmasın, (zira batıldır); vela, köleyi kim azad etmişse ona aittir!" buyurdu."

Müslim, Itk 15, (1505).

4706 - Ebu Bekr İbnu Abdirrahman İbni'l-Haris İbni Hişam anlatıyor:

"Âs İbnu Hişam ölmüş, geride üç oğlan bırakmıştı. Bunlardan ikisi bir anadan, biri de bir başka anadandı. Aynı anadan olan iki oğlandan biri daha öldü. Bu da mal ve azadlılar bıraktı. Aynı anadan olan kardeşi mala ve azadlıların velasına varis oldu. Sonra da mal ve velaya varis olan kardeş de öldü, geriye bir oğlanla, baba bir kardeşini bıraktı. Oğlu: "Ben babamın sahip olduğu şeylere sahibim!" dedi. Kardeşi de:

"Durum böyle değil. Sen sadece mala sahip olursun, azadlıların velasına sahip olamazsın! Bilmez misin, kardeşim bugün ölseydi, ben ona varis olmayacak mıydım?" dedi ve Hz. Osman radıyAllahu anh nezdinde dava açtılar. O, velanın ölen kerdeşe; malın da ölenin oğluna ait olduğuna hükmetti."

Muvatta, Itk 22, (2, 784).

ASABE'NİN MİRASI

4707 - Hz. Ebu Hureyre radıyAllahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Ben mü'minlere, kendi nefislerinden evlâyım. Öyleyse kim üzerinde borcu olduğu halde ölür, bunu ödeyecek mal bırakmazsa, onu ödemek bana aittir. Kim de mal bırakarak ölürse bu mal varislerine aittir. -Bir rivayette- Kim bir mal bırakmışsa, buna, kim olursa olsun asabesi varis olur."

Buhari, Feraiz 4, 15, 25, Kefalet 5, İstikraz 11, Tefsir, Ahzab 1, Nafakat 15, Müslim, Feraiz 16, (1619); Tirmizi, Feraiz 1, (2091), Cenaiz 69, (1070); Ebu Davud, Harac 15, (2955).

4708 - Mikdam radıyAllahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Kim külfet bırakırsa yükü banadır. Kim de mal bırakırsa bu varislerinedir. Ben varisi olmayanın varisiyim. Onun yerine diyet öderim, ona varis de olurum. Dayı da varisi olmayanın varisidir, ona bedel diyet de öder. Esirini de ona (fidye ödeyerek) kurtarıverir, ona varis de olur."

Ebu Davud, Feraiz 8, (2900).

4709 - Tirmizi'de Hz. Aişe radıyAllahu anha'dan merfu olarak şu rivayet gelmiştir: "Dayı sadece varisi olmayan varis olur."

Tirmizi, Feraiz 12, (2105).

4710 - Tirmizi'de Hz. Aişe radıyAllahu anha'dan merfu olarak, şu rivayet edilmiştir: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın bir azadlısı vefat etti ve mal bıraktı. Geride ne evladı ne de bir yakını yoktu. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm:

"Mirasını köyünden bir adama verin!" emretti."

Ebu Davud, Feraiz 8, (2902); Tirmizi, Feraiz 213, (2106).

4711 - Büreyde radıyAllahu anh anlatıyor: "Bir adam Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a geldi ve: "Bende Ezd'den birisinin mirası var. Ben onu verecek bir Ezdli bulamıyorum (ne yapayım?)" dedi. Aleyhissalâtu vesselam:

"Git bir yıl bir Ezdli ara!" emretti. Adam bir yıl sonra tekrar geldi ve "Mirası verecek bir Ezdli bulamadım!" dedi. Aleyhissalatu vesselam:

"Git bak; karşılaşacağın ilk Huzâ'i'ye malı ver!" buyurdu. Adam geri dönünce: "Adamı bana çağırın" emretti. Adam çağırıldı. Gelince:

"Huza'a'nın en yaşlısına bak, malı ona ver!" buyurdu."

Ebu Davud, Feraiz 8, (2903, 2904).

4712 - İbnu Abbas radıyAllahu anhüma anlatıyor: "Bir kişi ölmüş, geride azad ettiği bir köleden başka (varis) bırakmamıştı. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm:

"Bu adamın geride bırraktığı bir adamı var mı?" diye sordu.

"Hayır yok! Sadece azad etmiş olduğu bir kölesi var!" dediler. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, mirasını azadlısına verdi."

Ebu Davud, Feraiz 8, (2905); Tirmizi, Feraiz 14, (2107).

4713 - Hz. Ömer radıyAllahu anh anlatıyor: "Lakit (buluntu) hürdür. (Ölünce) malı da beytülmale aittir. Sâibe de böyledir (hürdür)" buyurdu."

Rezin tahric etmiştir. (Hadisi Buhari muallak olarak kaydetmiştir: Feraiz 19.

RESÛLULLAH ALEYHİSSALÂTU VESSELÂM VE GERİDE BIRAKTIKLARININ MİRASI

4714 - Hz. Aişe radıyAllahu anha anlatıyor: "Hz. Fatıma radıyAllahu anha, Hz. Ebu Bekr radıyAllahu anh'tan, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın bıraktığı maldaki hissesini taksim edivermesini talap etti. Hz. Ebu Bekr, ona şu cevabı verdi.

"Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm: "Bize vâris olunmaz, bıraktığımız sadakadır" buyurmuştu."

Hz. Fatıma bu cevaba öfkelendi ve Hz. Ebu Bekr'e küstü, ölünceye kadar da konuşmadı. Zaten Aleyhissalâtu vesselâm'dan sonra altı ay kadar hayatta kalmış (ve rahmet-i Rahman'a kavuşmuştu.)

Sonra Hz. Ömer radıyAllahu anh bunu yaptı: Medine'deki sadakasını Hz. Ali ve Abbas radıyAllahu anhüma'ya verdi. Hayber ve Fedek'teki (sadakasını) kendi elinde tuttu ve: "Bu iki arazi, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın karşısına çıkan hakları ve hadiseleri içindi. (Şimdi) bu iki arazinin işi, Resûlullah'tan sonra devlet işini eline alan halifenin tasarrufuna kalmıştır" dedi." Ravi devam eder: "Bu iki yer, bugüne kadar aynı minval üzere devam etmiştir."

Müslim, Cihad 52, (1759); Ebu Davud, Harac 18, (1968, 2969); Nesai, Kasmu'l-Fey' 1, (7, 132); Buhari, Feraiz 4, -Buhari muhtasar olarak almıştır-.

4715 - Hz. Ebu Hureyre radıyAllahu anh anlatıyor: "Hz. Fatıma radıyAllahu anhâ, Hz. Ebu Bekr radıyAllahu anh'ın yanına gelip:

"Sana kim varis olacak?" diye sordu.

"Ehlim ve çocuğum!" cevabını alınca: "Öyleyse ben niye babamın bıraktığına varis olamıyorum?" dedi. Bunun üzerine Hz. Ebu Bekr:

"Ben Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın: "Bize varis olunamaz!" dediğini işittim. Ancak ben, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın geçimini sağladıklarının geçimlerini sağlarım. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın nafaka verdiklerine ben de nafakalarını veririm!" dedi."

Tirmizi, Siyer 44, (1608).

4716 - Hz. Aişe radıyAllahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın hanımları, Resûlullah vefat ettiği zaman Hz. Osman'ı, Hz. Ebu Bekr radıyAllahu anhüma'ya gönderip miras hisselerini talep ettirmek istediler. O zaman ben onlara: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm: "Bize varis olunmaz, bıraktığımız sadakadır!" demedi mi (nasıl miras talep edebilirsiniz?)" dedim (ve onları bu niyetten vazgeçirdim.)"

Buhari, Feraiz 3; Müslim, Cihad 51, (1758); Muvatta, Kelam 27, (2, 993); Ebu Davud, Harac 19, (2976, 2977).

4717 - Amr İbnu'l-Haris el-Huzâi radıyAllahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm (öldüğü vakit geride) ne diner, ne dirhem, ne köle, ne cariye ne de başka bir şey bıraktı. Onun bıraktıkları beyaz katırı, silahı ve yakınları için tasadduk ettiği bir tarladan ibaretti."

Buhari, Vesâsa 1, Cihad 61, 86, Humus 3, Megazi 83; Nesai, Ahbâs 1 (6, 229).

4718 - Hz. Aişe radıyAllahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm (öldüğü vakit) ne dinar, ne dirhem, ne koyun ve ne de deve bıraktı. Hiçbir vasiyette de bulunmadı."

Müslim, Vasiyyet 18, (1635); Ebu Davud, Vesaya 1, (2863); Nesai, Vesaya 2, (6, 240).

4719 - Yunus İbnu Ubeyd Mevlâ Muhammed İbnu'l-Kasım anlatıyor: "Muhammed İbnu'l-Kasım, beni, Bera İbnu Azib radıyAllahu anh'a gönderip, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın sancağının neden yapılmış olduğunu sormamı emretti. (Ben de gidip sordum.) Şu cevabı verdi:

"Sancağı siyahtı, Kaplan alacası şeklinde olacak bezden dört köşeli idi."

Ebu Dâvud, Cihad 76, (2591); Tirmizi, Cihad 10, (1680).

4720 - Hz. Câbir radıyAllahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın Mekke'ye girdiği gün bayrağı beyaz renkliydi."

Tirmizi, Cihad 9, (1679); Ebu Davud, Cihad 76, (2592).

4721 - İbnu Abbas radıyAllahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın bayrağı siyah, sancağı beyazdı."

Tirmizi, Cihad 10, (1681).

4722 - Simak İbnu Harb, -kavminden bir adamdan, bu da onlardan bir başkasından naklen- anlattığına göre, adam: "Resûlullah'ın bayrağını sarı gördüm!" demiştir."

Ebu Davud, Cihad 76, (2593).

4723 - Âsım el-Ahvel anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın su bardağını Enes İbnu Malik radıyAllahu anh'ın yanında gördüm; bardak çatlamıştı. Enes onu gümüş (halkalar) ile bağlayıp tutturmuştu." Âsım ilaveten dedi ki: "O nudâr ağacından yapılmış geniş, (güzel) bir bardaktı."

Ma'mer der ki: "Nudâr, Necid'de yetişen bir ağaç çeşididir."

Enes der ki: "Ben bu bardakla, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a sayamayacağım kadar çok su verdim!"

Muhammed İbnu Sirin rahimehullah der ki: "Ben bu bardağı gördüm. Onun demirden bir halkası vardı. Enes onun yerine gümüşten veya altından bir halka koymak istemişti. Ebu Talha kendisine:

"Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın yapmış olduğu bir şeyi değiştirme!" dedi. O da bundan vazgeçti.

Enes radıyAllahu anh der ki: "Ben bu kadehimle Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a her çeşit meşrubat içirdim: Bal, nebiz, su ve süt!"

Buhari, Eşribe 30, Humus 5, (Hadis bu veçhiyle Buhari'de mevcut olmayıp Ahmed İbnu Hanbel'in Müsned'inde gelmiştir: ( 247).

FERAİZ (VARİSLERİN PAY HAKLARI) İLMİNE TEŞVİK

6799 - Ebu Hureyre radıyAllahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Ey Ebu Hureyre, feraiz ilmini öğrenin ve öğretin. Çünkü o, ilmin yarısıdır. O unutulan bir ilimdir ve o ümmetimden çekip alınacak ilk ilimdir."

CEDDE (BÜYÜKANNE)NİN PAYI

6800 - İbnu Abbâs radıyAllahu anhüma anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm bir ceddeyi südüse (altıda bir'e) varis kıldı."

KELÂLE

6801 - Ömer İbnu't-Hattâb radıyAllahu anh demiştir ki: "Üç mesele vardır ki, şayet Resülullah aleyhissalâtu vesselâm onları açıklamış olsaydı bu benim yanımda, dünya ve dünyanın içindeki şeylerden daha hayırlı olacaktı: Kelâle,fâiz ve hilâfet."

KÂTİLİN MİRASI

6802 - Abdullah İbnu Amr anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm, Mekke'nin fethedildiği gün kalkıp şu beyanda bulundu: "Kadın kocasının diyetine ve malına vâris olur. Erkek de karısının diyetine ve malına varis olur, yeter ki bunlar birbirlerini öldürmüş olmasınlar. Bunlardan biri diğerini taammüden öldürürse ne malına, ne de diyetine hiçbir surette vâris olamaz. Bunlardan biri arkadaşını hatâen öldürürse malına vâris olur, diyetine vâris olamaz."

ÇOCUĞUNU İNKÂR EDEN

6803 - Ebu Hureyre radıyAllahu anh anlatıyor: "Mulâane âyeti nazil olduğu zaman Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Kendilerinden olmayan bir kimseyi (yalan beyanla) bir kavme dahil eden kadının, Allah'tan bekleyeceği hiçbir şeyi yoktur. Allah onu asla cennetine koymayacaktır. Kendinden olduğunu bile bile çocuğunu inkâr eden erkeğe karşı Allah, (rahmetini) perdeleyecek ve onu, şahidler huzurunda rezil-rüsvay edecektir."

6804 - Amr İbnu Şu'ayb an ebihi an ceddihi radıyAllahu anhüma anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Bir kimsenin, bilmediği bir nesebi iddia etmesi veya iç yüzü meçhul olsa bile bir nesebi reddetmesi bir nankörlüktür."

ÇOCUK İDDİA ETME

6805 - Amr İbnu Şuayb an ebihi an ceddihi radıyAllahu anhüma anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm: "Nisbet edildiği babasının ölümünden sonra ilhak edilmesi istenen çocuk, (adamın sağlığında inkâr etmemiş olması şartıyla) babası olduğu söylenen adamın ölümünden sonra mirasçılarının ilhak iddiasında bulundukları kimsedir."

Ravi der ki: "Aleyhissalâtu vesselâm onun hakkında şu hükmü koydu: "Cinsi temasta bulunduğu sırada mülkiyetinde bulunan cariyeden doğan çocuk, bu çocuğun, o adamın çocuğu olduğunu iddia eden mirasçılara katılmış olur. Fakat mirasçıların yaptığı bu ilhak iddiasından önce (ölen adamın) mirasçılar arasında taksim edilmiş olan malından o ilhak edilen kimseye artık pay yoktur. (Şayet varsa) henüz taksim edilmemiş mirastan yetiştiği miktardan kendine hissesi vardır. Nisbet edildiği babası (hayatta iken) onu inkâr etmiş (yani onun kendi çocuğu olmadığını söylemiş) olma halinde, artık (mirasçılar, ilhak iddiasında bulunsalar bile) o kimse mirasçılara katılmaz (ve adamın çocuğu sayılmaz). Eğer çocuk, adamın, cinsi temasta bulunduğu sırada) mâlik olmadığı bir cariyeden veya zina ettiği hür bir kadından olsa, (adamın mirasçıları ilhak iddiasında bulunsa bile) çocuk, adamın evladından sayılmaz ve çocuğa mirasçı olamaz; bu durumda kendisine nisbet edilen adam, çocuğun kendisinden olduğunu te'yid etse bile hüküm böyledir. Çünkü o, zina mahsulü bir çocuktur. Hür veya cariye olan annesinin mirasçılarına katılır."

MİRASLARIN TAKSİM ÇEŞİTLERİ

6806 - Abdullah İbnu Ömer radıyAllahu anhüma anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Cahiliye devrinde taksim edilmiş bir miras malı, o zamanki taksim üzere muteberdir. İslâm dönemine intikal eden bir miras, artık İslâm'a göre taksim edilecektir."
Sana gerekli olmayan şey hakkında konuşma. İster akıllı, ister akılsız hiç kimseyle münakaşa etme. Ve kardeşini, anılmandan hoşlandığın şeyle an.
(Abdulah ibn-i Mes’ud)

Çevrimdışı Kut

  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 14
Feraiz ilmi ile ayrı bir başlık açılsa biz de istifade etsek
« Yanıtla #3 : 19 Mart 2009, 20:58:01 »
Allah CÜMLE HOCA EFENDİLERDEN EHLİ SÜNNETİN KAL'A LARINDAN BİZLERİ AYIRMASIN.yARDIMCI OLANLARDAN DA ŞİMDİDEN Allah CC RAZİ OLSUN.Allah CC YE EMANET OLUNUZ.
« Son Düzenleme: 19 Mart 2009, 21:12:33 Gönderen: enfa »
Gussadan Mahlas dilersen Ey GÖNÜL
Adını Divan-ı AŞK'a Yazdır...

Çevrimdışı eginli

  • yazar
  • ****
  • İleti: 709
İslama göre miras hesaplaması yapabilen bir uygulama. Mirasa konu olan kişilerin sayısı girildiğinde gerekli oranlar belirleniyor....
http://www.islamiyet.gen.tr/downloads.php?cat_id=1&download_id=21
Allah(c.c)selami üzerimize olsun.

Bu dünyanin cefasindan sefasina sira gelmez,
gafil olma  ilme calis gecen günler geri gelmez.

Çevrimdışı Kut

  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 14

Saol kardeşim Allah razi olsun .Allah cc ye emanet olunuz.
Gussadan Mahlas dilersen Ey GÖNÜL
Adını Divan-ı AŞK'a Yazdır...

Çevrimdışı samsun

  • samsun
  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 7
Ynt: Feraiz ilmi ile ayrı bir başlık açılsa biz de istifade etsek
« Yanıtla #6 : 04 Şubat 2010, 18:55:17 »
evet bencede feraiz kitabınada yer verilse çok memnun oluruz en kısa zamanda  bekliyoruz
vesselam

Çevrimdışı lütuf

  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 24
Ynt: Feraiz ilmi ile ayrı bir başlık açılsa biz de istifade etsek
« Yanıtla #7 : 08 Şubat 2010, 11:21:11 »
MİRAS HUKUKU
(FERAİZ)
Miras ve İntikal: İslam'ın kendine mahsus bir veraset ve intikal usulü vardır. Hisseler bellidir. Murisin, mirasçı. nasbı veya miras hakkından mahrum etme salahiyeti yoktur. Ve¬raset sebebi: Kan hısımlığı (nesep), Nikâh, Vela olmak üzere üçtür.

Ölen kimsenin geriye kalan malına Tereke denir. Buna sıra ile dört hak taalluk eder:
1- Ölünün defin masrafları (Techiz’ü tekfin),
2- Borçlarının ödenmesi (Kaza'yı Düyun),
3- Vasiyetlerinin yerine getirilmesi (Tenfizi Vesaya).
4- Mirasçılar arasında taksim yapılması (Taksimbeyne'l-verese).
Evvela ölüye karşı son vazife yapılır. Kefen ve defin mas¬rafları verilir, ebedi meskenine yerleştirilir. Kefen ve defin masrafları zaruridir. Elbise yerinedir. Kefenin ekalli ölünün bütün bedenini örten bir bezden ibarettir. Normali ise: Erkek için 3, kadın için 5 kat bezdir. Memleketimizde adet olduğu üzere devir ve ıskat namı altında ölü adına para ver¬mek mecburiyeti yoktur.
Sonra, ölünün mutlak borçları verilir. Sağlamken yaptığı borçlar, hastalık halinde yaptığı borçlara tercih olunur. Ölü¬nün müeccel olan borçları, ölümle muacceli yet kazanır. Zekât borcu ölümle sakıt olur. Terekeye intikal etmez. Ancak vasiyyet ederse verilmesi lazımdır. Terike borçları karşılıyorsa alacaklılar hisselerini alırlar. Eğer borçları kar¬şılamıyorsa o zaman alacaklılara nisbette hisse verilir. Kalan borçları sakıttır, mirasçılar. Kendi mallarından öderneğe mec¬bur tutulamaz. Ancak kendi arzuları ile ölene hürmeten te¬berru' suretiyle öderler.
Sıhhat halinde yaptığı borçlar, ya beyyine ile veya ölenin sıhhat halindeki ikrarıyla sabittir. Bunlar sağlam borçlardır. Kimse itiraz edemez. Çünkü sağlığında her tasarrufu muteberdir. Behemehal ödenmesi gerekir. Kefalet dahi asıl borçlardandır. Ölüm hastalığında yaptığı borçlar ikinci de¬recede kalır. Sıhhat halindeki borçları, bunlara takdim edilir. Bundan başka borçlular arasında bir tercih yapılmaz. Vedialar sahiplerine iade olunur. Terekeye katılamaz. Baş¬kasının hakkı taalluk eden bir ayni, eşya varsa o hak ifa edil¬medikçe o mal terekeye sokulamaz. Hatta Techiz ve tekfin için de sarf olunamaz: Mesela rehin verdiği mal böyledir

Ölen kimse, mirasçılardan birini mirastan mahrum bı¬rakamaz. Hayatında sıhhat halinde malında dilediği gibi ta¬sarruf hakkı olduğundan hepsini bağışlayabilir. Ölüm has¬talığındaki vasiyeti ise 1/3'den muteberdir. Sağlığında malının oğullarından birine verebilir, ancak bu diğerlerine haksızlık olduğundan iyi bir şey olmaz.
Borçlar ödendikten sonra, ölenin vasiyeti varsa, onu ye¬rine getirrneğe sıra gelir. Mirasçılardan başkasına yapılan vasiyyet 1/3'ini aşamaz. Çünkü terekeye artık mirasçıların hakkı taalluk etmiştir. Mirasçı olana ise vasiyet caiz değildir. Çünkü miras hissesiyle o maldan hakkını almaktadır. Ancak diğer mirasçıların rızasıyla, vasiyetin miktarı ne olur¬sa olsun, verebilir. Bu, onların bir teberru’u olur.
Miras hukuku milk mallarda caridir. Miri arazide, tahsisat nevinden olan vakıf arazide, icareteyenli musakka tat ve müstegallat'ta miras hükümleri uygulanmaz. Miri arazi, adi intikal usulüyle mirasçılara geçer. Bunlar Arazi Kanununun hükümlerine göre mirasçılara verilir. Mesela oğlan, kız mü¬savi hisse alır, dede mahrumu dahi hisse sahibidir.
Miras hukukuna dâhil milk olan mallar: Sahipleri bu¬lunan hakiki şahısların elinde milk olarak tasarruf edilen toprak, akar, para, eşya hayvan gibi ayni mallardır. Bunlar muristen irs yoluyla varislere intikal eder. Hakların ise bazısı mirasçılara intikal eder, bazısı etmez. Mesela rehini elde tutma, vasıf, ayın ve ayıp muhayyerliği intikal eder. İcar, ariyet, vedia, kefalet, hibeden rücu', şuf’a, şart ve rüyet muhayyerliği hakları intikal etmez. Bunlar ölüm¬le bozulur, sona erer.

İrs sebepleri, kan hısımlığı (neseb), nikâh, vela' olmak Üzere üçtür demiştik. Bunlardan:

1- Neseb akrabalığı üçe ayrılır:

a) Ashabı-ı feraiz,
b) Asabe,
c) Zevi'l-erham.

2- Nikâh’a gelince, mücerred nikâh akdiyle irsiyet ta¬hakkuk eder, evlenme birliği kurulur.

3- Azadlılık ve muvalat (dostluk akdinden) doğan mi¬rasçılığa vela denir.
Bir kimsede iki sebep bir arada toplanabilir. Yani iki yön¬den mirasçı olabilir. Mesela: Bir kimse amcasının kızı ile ev¬lense, kız öldüğünde başka mirasçı da kalmasa, ölenin ko¬cası sıfatıyla malın yarısını alır. Başka mirasçı bulunmadığına göre asabe sıfatıyla de kalan yarıyı alır.
Mirasçı olmak ölüm halinde tahakkuk eder. Ölüm, ya ha¬kiki olur veya hükmi olur. Mefkud hükmen ölüdür. Hâkim mefkudun ölümüne hükmettiği tarihteki mirasçılar miras alır. Bundan önce ölenler alamaz. Mefkud mem¬leketinden ayrılmış olduğundan sağ mı ölü mü olduğu bilinmeyen kimsedir. Kendi malı hakkında sağdır, baş¬kası hakkında ölüdür, mirasçı olamaz. Hâkim onun mallarını idare edecek, işlerine bakacak bir kayyım tayin eder. Ha¬nefiyyeye göre 90 yaşına basıncaya kadar beklenir, ondan sonra hâkim ölümle hükmeder. Mirası taksim edilir. İmam Malike göre kaybolduktan sonra dört sene beklenir. Ondan sonra hâkim karısının müracaatı üzerine nikâhı fesheder, daha fazla bekletmekte kadına zarar vardır.

Mirasçı olabilmek için üç şart aranır.

1- Murisin ölmesi,
2- Varisin hayatta olması,
3- Mirasçı olma cihetinin bilinmesi,
Buna binaen murisin ölümü anında hayatta olmayanlar miras alamaz. Ancak ana karnındaki çocuk (cenin) takdiren hayatta sayılır, sağ olarak doğduğu takdirde mirasçı olur. Onun hissesi mahfuz tutulur. Bunu yaparken bir erkek ile bir kız hissesinden hangisi ziyade ise o kadar hıfzedilir. Bir çocuğun mirasçı olabilmesi için, gebelik müddeti içinde doğması şarttır. Fasid nikâh’ta, karı-koca birbirine mirasçı olamazsa da, doğan çocuğun nesebi o kocadan sabittir. Mirasçı olur.


MEVANİ-İ İRS= MİRASÇI OLMAYA MANİ HALLER
Mirastan mahrum bırakıcı bazı sebepler vardır. Haddizatında mirasçı olacak durumda bulunan kimse, bazı sebepler yüzünden mirastan mahrum edilir. Bunlara mevani-i irs denir ki, başlıcaları şunlardır:

1- Rıkk yani kölelik,
2- Katl
3- Din Ayrılığı,
4- Dar ihtilafı,

1- Kölelik mirasçı olmağa manidir. Köle olan birisi, hür olanın malında hak sahibi olamaz. Onun temellük hakkı yoktur. Elinde bulunan malların hepsi efendisinindir. İrsen kendisine intikal edenlerde efendisinin olacağından irs se¬bebi bulunmadan bir yabancı, yani efendisi, ölüye mirasçı olmuş olur ki, bu caiz değildir.

2- Murisini katleden kimse ona mirasçı olamaz. Bir şeye vaktinden evvel istical eden mahrumiyetle muateb olur. Mi¬rasa konmak için öldürmüş olmak muhtemeldir. Amden yani kasden katil gibi şibh-i amd denen sopa vurarak, katil, ava atıp hata en katil, damdan üzerine düşerek hata mec¬rasına giren katil, bunların dördü de mirastan mahrum eder. Karısını veya mahremlerinden birini zina suçundan dolayı öldürmek mirasa mani değildir. Aile şerefini temizleme bir mazerettir. Keza kendisine hücum edildiğinde nefsini müdafaa için öldürmek de böyledir, nefis müdafaası meşru' bir haktır.
Kısas veya kefaret cezasını gerektiren adam öldürme işi. Buda varis olmaya engel teşkil eder. Yakın bir akrabasını öldüren kimse, öldürdüğü adamın yegâne varisi dahi olsa, onun malından hak alamaz.(İslam ilmihali Fikri Yavuz sh. 562)
(Katl hali) : Katl de irse manidir. Şöyle ki: bir kimse kendi karibini katl etse anın irsinden mahrum kalır. Katl, gerek amd veya şibih amd tarikiyle olsun ve gerek hata veya hata mecrasına cari bir katl suretiyle olsun. Fakat tesebbüben vaki olan katl irse mani değildir.
Mesela: Bir kimsenin tariki a’mda veliyyül emrin izni olmaksızın biriktirmiş olduğu taşlar, keresteler üzerine akrabasından biri düşerek telef olsa irsinden mahrumiyeti intaç etmez. Çünkü mütesebbiben katil, hakikaten katil değildir. Muini katil de katil hükmündedir.
Mamafih bir katlin mirası mani olması için gayri meşru surette vukuu ve ikrahı muteberden hali bulunması. katilinda akil ve baliğ olması şarttır. Bina’en aleyh müdafaai meşrua ve ikrahı mülci halindeki katl irse mani olmadığı gibi çocukların, mecnunların, matuhların yaptıkları katiller de varis olmasına mani olmaz. Kezalik katil maktulden evvel vefat ederse katl hadisesi maktulün katile varis olmasına mani olmaz. Cinayet bahsinede müracaat. (Hukuku İslamiye cilt 5 sh. 224 vd.
Kısası veya kefareti gerektiren katl mirasa mani değildir. Bunlardan birincisi, Amden öldürmektedir. O da maktulü kesici bir alet veya organları parçalamada onun yerine geçen bir şey ile, kasden vurarak öldürmektir.
İkincisi ise üç kısımdır. Bunlar: Şibh-i amd. Sopa gibi, çoğunlukla öldürmeyen bir şey ile ölümünü kastederek vurmaktır. Hata’ en öldürmektir: bir ava silah atıp bir insana isabet edip öldürmesi gibi olan öldürme veya uykudaki bir kimsenin bir şahıs üzerine yuvarlanarak onu öldürmesi yâda bir kişinin üzerine damdan düşerek öldürmesi gibidir. Amden öldürmenin yerine geçer. Demek ki sebebiyet vererek bu hükmün haricindedir. Zira sebep olarak öldürmek, kısas veya kefareti icap ettirmez. Mesela birisi yola balkon çıkarsa veya kuyu kazsa yâda bir taş koysa ve bu yüzden de murisi ölse yahut bir hayvanı sürse veya çekse de, o hayvan murisini çiğnese, murisini kısasen veya recmen yahut ta kendisini müdafaa etmek için öldürse, murisini kendi evinde öldürülmüş olarak bulsa, kendisi adil bir hükümdar muriside baği olsa ve onu öldürse, eğer (ben onu haklı olduğum halde öldürdüm ve şu anda da haklıyım) dese öldüren mirasçı olur.
Çocuğun ve delinin, bizzat kendilerinin öldürmeleri de mirasa mani değildir. Çünkü bunların öldürülmeleri ne kisası ne de kefareti gerektirir. Havi’l -Zahidi de de remizli olarak şöyle denilmiştir. “Koca, zinadan dolayı karısını veya kadın mahremlerinden bir akrabasını öldürse, bize göre ondan miras alır. Şafii ise aksi görüştedir. Yani zinanın tahakkuku ile. Ama memleketimizde köylerdeki çiftçiler arasında olduğu gibi yalnız zina ithamı ile öldürürse varis olamaz. Bunu bil
Eğer katil maktulden evvel ölürse yani yatağa düşecek şekilde yaralasa ve katil ondan evvel ölse maktul icma ile ondan miras alır. İbni Abidin cilt 17 sh. 341-342.
3- Din ayrılığı irse manidir. Müslüman olan, Müslüman olmayana, Müslüman olmayan da Müslüman olana mirasçı olamaz. Ashab dan Muaz b. Cebel ile Muaviye'ye göre Müslü¬man, Müslüman olmayana mirasçıdır. Fakat mezhep imamlarına göre mirasçı olamaz. Bir kitabiye ile evli olan Müslüman öldüğünde karısı mirasçı olamaz. Doğan ço¬cuklar Müslüman olacağından onlar babalarına mi-rasçıdırlar. Fakat analarına mirasçı olmazlar. İrtidad eden veya ecnebi memlekette iltica ederek buna hüküm sadır olan kimsenin, Müslüman iken kazandığı malı Müslüman olan mirasçılarına intikal eder. Kitabiler ile gayr-i kitabiler arasında miras cereyan eder. Mecusi Yahudi ye, Hıristiyan Mecusıye mirasçı olur. Ehl-i kıble hepsi birbirine mirasçıdır Mezhep ayrılığı ise irse mani değildir.

4- Dar (Vatan Ayrılığı): Başka, başka devlet tebaasında olanlar arasında veraset cereyan etmez, çünkü bunların ara¬sında ismet ve vela' kesilmiştir. Varis, murisin malında mülk 'e tasarruf cihetiyle halef olur. Bu ise mal ismetine bağlıdır. Bu hal, iki devletin harb halinde olmaları itibariyledir. Harb zamanında ne can, ne mal ismeti vardır. İki devlet arasında muahede, yardımlaşma varsa o zaman tebaaları arasında miras cereyan eder. Dar-ı İslam'da yaşayan bir zimmî, dar-ı harb de, yani İslamlarla harb halinde bulunan bir mem¬lekette yaşayan akrabasından ne miras alır, ne de verir.
İslam'ın ilk devirlerinde İslam diyarının çevresindekiler onunla harb halinde idiler. Harb halinde olan bir ülkenin teb'asiyle arada miras alıp vermek olamazdı. Bunlar ona göredir.
Müslümanlar arasında vatan ayrılığı yoktur. Müs¬lümanların arasında din birliği vardır. İsmet devam eder. Tabiiyet ayrılığı mirasa mini olamaz. Dar-ı harb de bulunan Müslüman ile İslam teb'asında olan Müslüman birbirine mi¬rasçı olur. Esir olan Müslüman nerede olursa olsun, hem varis, hem muris olur. Esaret veraset ismetini bozamaz.

Şafii ye göre vatan ayrılığı asla mani-i irs değildir.

Bunlardan başka, ölüm tarihinin meçhul olması da mirasa manidir. Mesela bir yangında ev içinde yananlardan, enkaz altında kalanlardan, batan gemide boğulanlardan, harb meydanında ölenlerden (Harka, hedma, garka ve katla) hangisinin önce öldüğü bilinmeyeceğinden bun¬lar, birbirine mirasçı yapılamaz, malları geride kalan kendi mirasçılarına verilir. İrtidad etme, lian yapma, varisin meçhul olması da irse manidir. Bir cami avlusuna bıraktığı çocuğunu, ertesi günü almağa gitse, oraya bırakılmış başka çocuk da olsa ve hangisinin kendi çocuğu olduğunu bil¬mese, irs cereyan etmez. Şarkta ve garpta aynı tarihte ölen¬lerden garpta ölen daha geç ölmüş olacağından, şarkta ölene mirasçı olur.

Hacb: Bir kimse mirasçı olacak durumda olduğu halde, başka bir kimsenin bulunması yüzünden mirastan kısmen veya tamamen mahrum kalmasıdır.

Hacb: Hacb-ı noksan ve hacb-i hırman diye ikiye ay¬rılır. Yani kısmen veya tamamen mahrum bırakır.

Karı, koca, ana, nine, baba bir kız kardeş hacb-i noksana maruzdurlar. Koca ile karıdan biri çocuksuz ölürse koca 1/2, Karı, 1/4 hisse alırlar. Çocuk varsa kocanın hissesi, 1/4, ka¬rının hissesi 1/8 olur. Çocuk yokken ana 1/3, çocuk varken 1/6 alır. Bunlar hacb-i noksan'dır. Hacb-i hırmanda ise varis mirastan büsbütün mahrum kalır, baba, ana, oğul, kız ve karı ile kocadan maada bütün mirasçılar bu türlü hacbe maruzdurlar.

Bu altısı asla mahrum kalmazlar. Baba varken dede, ana varken nine, oğul varken torunlar (1) mirasçı ola¬madıklarından hacb-i hırmana uğrarlar. Hacibde derece yakınlığına ve derecenin kuvvetine bakılır.

(1) Dede mahrumu olma, bundan doğuyor


MİRASIN TAKSİMİ

Defin masrafları, borçlar çıktıktan, vasiyetler yerine get¬irildikten sonra kalan tereke 9 derece üzerinden hak sa¬hiplerine taksim olunur:
1 - Ashabı-Feraiz: yani hisse sahipleri,
2- Neseb asabesi: yani kan cihetinden akraba olanlar (asabe bi-nefsihi.)
3- Sebep yönünden asabe olanlar (Asabe bi-gayrihi,
4- Hisselerinden başka kalanı red yoluyla alan akrabasından olan ashabı-ı feraiz,
5- Zevi'l-erham,
6- Mevle'l-Muvalat yani vela sahibi olanlar.
7- Ölenin nesebini başka birine nisbetle kendi ak¬rabasından olduğunu ikrar ettiği kimse (Mukarrunleh bin¬neseb),
8- Kendisine üçte birden fazla meblağ vasiyyet edi¬len kimse (Musa leh),
9- Beytü'l-mal (Hazine).
Bu mirasçılar, Kitap, Sünnet ve İcma' ile tayin edilmiştir. Bunların içinde Kur'an-ı Kerim'de miras hakları gösterilen mirasçılar: Ana, baba, karı, koca, erkek ve kız çocuklar, erkek ve kız kardeşlerdir. Diğerleri Sünnetle sabittir. De¬denin, baba; ninenin, ana makamında sayılması da icma'ila olmuştur.

zaman_1453

  • Ziyaretçi
ve Feraiz
« Yanıtla #8 : 04 Şubat 2011, 23:37:42 »


فصل: ابك اوج حالى واردر                 
١) فرض مطلق مع الابن اوابن الابن و ان سفل
٢) فرض مع التعصيب مع البنت او بنت الابن و ان سفلت
٣) تعصيب محض عند عدم هؤلاء المذكورين
فصل: جدك دورت حالى واردر
الجد كالاب وساقط بالاب الا فى اربع مسائل
( جد ٣ حالده اب كبيدر، ٤ مسئله ده اب كبى دكلدر• ٤نجى حالى اب ايله ساقطدر•  )
فصل: اولاد امك (انه بر قردشلر) اوج حالى واردر
١) سدس للواحد والواحده
٢) ثلث للاكثر سواء كان مذكرا او مؤنثا
٣) سقوط ولد ايله و ولد ابن ايله و ان سفل اب ايله جد ايله بالاتفاق
فصل: زوجك ايكى  حالى واردر
١) نصف عند عدم الولد و ولد الابن و ان سفل
٢) ربع عند الوجود
فصل: زوجاتك ايكى  حالى واردر
١) ربع عند عدم الولد و ولد الابن و ان سفل
٢) ثمن عند الوجود
فصل: صلبيه نك ( اوز قيزى ) اوج حالى واردر
١) نصف للواحدة         ٢) ثلثان للاكثر
٣) عصبهء مشتركه مع اخيها وللذكر مثل حظ الانثيين
فصل: ابنيه نك ( اوغلونك قيزى) التي حالى واردر
١)  نصف للواحدة
٢) ثلثان للاكثر عند عدم الصلبيه
٣) صلبيهء واحده ايله سدس
٤) صلبيتين ايله عدم الارث
٥) الا مكر اونك خذاسنده ويا اسفلنده غلام اولرسه عصبهء مشتركه معه وللذكر مثل حظ الانثيين 
٦) سقوط بالابن
فصل: اخوات لهما نك بش  حالى واردر
١)  نصف للواحدة         ٢) ثلثان للاكثر
٣) عصبهء مشتركه مع اخيها وللذكر مثل حظ الانثيين 
٤) عصبهء محضه مع البنات او بنات الابن و ان سفلت
٥) سقوط ابن ايله ، ابن الابن ايله و ان سفل اب ايله بالاتفاق جد ايله بالاختلاف
 فصل: اخوات لابك يدى حالى واردر                                                             
١)  نصف للواحدة                                                             
٢) ثلثان للاكثر عند عدم اخوات لهما
٣) اخت لهما ايله سدس
٤) اختين لهما ايله عدم الارث
٥) الا مكر اونلر ايله اخ لاب اولرسه عصبهء مشتركه معه وللذكر مثل حظ الانثيين 
٦) عصبهء محضه مع البنات او بنات الابن و ان سفلت
٧) سقوط ابن ايله ابن الابن ايله و ان سفل اب ايله بالاتفاق جد ايله بالاختلاف .  دخى اخ لهما ايله بالاتفاق ساقطه در. كذالك اخت لهما ايله ده ساقطه ،  اخت لهما بنت ايله بنت الابن ايله عصبه  اولرسه
فصل: امك اوج حالى واردر
١) سدس مع الولد وولد الابن وان سفل اوالاثنين من الاخوة والاخوات
٢) ثلث كل، عند عدم هؤلاء المذكورين
٣) ثلث ما يبقي، فى المسئلتين ׃ زوج و ابوين • زوجه و ابوين • اب مكاننده جد اولسه ايدى ثلث
    جميع المال عندهما، ثلث ما يبقى عند ابى يوسف   
فصل: جده نك ايكى حالى واردر
١) سدس ، لام كانت اولاب  واحدة كانت او اكثر اذا كن ثابتات متحاذيات فى الدرجة
٢) سقوط كل ام ايله، ابويات دخى اب ايله• كذالك جد ايله الا ام الاب دكل • قربى بعدا يى منع ايدر، وارثه اولسون محجوبه اولسون • احداهما قرابة واحده ، اخرى قرابتين صاحبى اولسه- لرايدى سدس بينهما ده انصافا تقسيم اولونور عند ابي يوسف • اثلاثا تقسيم اولونور عند  محمد رحمهما الله
فصل: عصبات
عصبه ׃ اصحاب فرائض ايله برابر بولوندقلرى حالده اونلرك سهملرندن متباقى تركه يه مستحق اولان، اصحاب فرائض بولونماديغى تقديرده تركه نك تمامنى احراز ايدن وارثلردر•
عصبه ايكى قسمدر׃  ١) عصبهء نسبيه   ٢) عصبهء سببيه
عصبهء نسبيه  اوج صنفدر׃
١) عصبه بنفسه ׃ ميته نسبتده انثى داخل اولمايان ذكوردر•
 دورت صنفدر׃ جزء ميت ، اصل ميت ، جزء اب ، جزء جد
٢) عصبه بغيره ׃ اصحاب فرائضدن ايكن اركك قردشى بولونماسيله عصبهء مشتركه اولان نساءدر• بونلر ده  دورتدر ׃  بنت ، بنت الابن ، اخت للابوين ، اخت لاب اركك قردشلريله  بولندقلرنده•
٣) عصبه مع غيره ׃ اصحاب فرائضدن ايكن ديكر بر مرئه ايله برابر بولندقلرنده عصبه اولان نساء  در•و ايكيدر ׃ اخت للابوين ، اخت لاب صلبيه ويا ابنيه ايله برابر بولندقلرنده •
عصبهء سببيه  ايكى صنفدر׃
١) مولا العتاقه
٢) مولا الموالات
« Son Düzenleme: 05 Şubat 2011, 00:32:41 Gönderen: Tuğra »

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
“Feraiz ilmini öğreniniz ve halka öğretiniz…” Hadis-i Şerif
« Yanıtla #9 : 28 Haziran 2016, 15:59:17 »
(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: يَا أَبَا هُرَيْرَةَ تَعَلَّمُوا الْفَرَائِضَ وَعَلِّمُوهَا فَإِنَّهُ نِصْفُ الْعِلْمِ وَهُوَ يُنْسَى وَهُوَ أَوَّلُ شَيْءٍ يُنْزَعُ مِنْ أُمَّتِي. (هـ

“Ey Ebû Hüreyre, Ferâiz ilmini öğreniniz ve insanlara öğretiniz. Çünkü o ilmin yarısıdır. Bu ilim (ehemmiyet verilmediği için) unutulacaktır. Ümmetimden ilk çıkarılıp kaldırılacak ilim budur.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i İbn-i Mâce)



İslam Hukukunda Ferâiz

Vefât eden şahsın terekesine (geride bıraktığı mallara) sırasıyla şu dört hak teveccüh eder:

Teçhîz ü tekfin: Yani en önce bıraktığı maldan kefeniyle defin masrafı ayrılır.

Kazâ-i düyûn: Kefen ve defin masrafından sonra kalan maldan ölünün boçları ödenir.

Tenfîz-i vesâyâ: Bundan sonra terekenin yahut kalan malın üçte birinden ölünün vasiyetleri yerine getirilir.

Kısmet beyne’l-verese: Ölünün vasiyetleri de yerine getirildikten sonra kalan mal vârisler arasında taksîm edilir.

İslâm fıkhının mühim bir kısmını teşkil eden ölünün terekesine (bıraktığı şeylere) taalluk eden haklardan ve terekenin muayyen hisselere taksiminden bahseden ilme Ferâiz ilmi denir. Vârislerin hisselerini bildirir.

Ferâiz’in hükümleri 15 olup 7’si Allâh’ın kitabı Kur’ân-ı Kerîm, 5’i Resûlullâh’ın sünneti ve 3’ü müctehidlerin icmâı ile sabittir.

Ferâiz, ölünün teçhiz ve tekfininden, borçlarını ödemekten, vasiyetlerini yerine getirdikten sonra, kalan terekesini de vârisleri arasında taksimden ibarettir.

İmâm-ı Âzam Ebû Hanife hazretleri, zamanında, fıkıh ilmini pek muntazam esaslara tâbi olarak kitablara, bablara ayırarak zabt etti. Kitâb-ı Ferâiz’i, ilk tasnif eden, yazan zat, İmâm-ı Âzam’dır.

Müslümanların aldıkları mirastan hayır görmeleri ve ahirette de mes’ul olmamaları için dinimizin bu husustaki emirlerini aynı namaz, oruç, zekât, hac ve sair ibadetler gibi Allâh’ın emri olarak görüp onlar kadar mühim olduğunu ve hatta kul hakkı olmak hasebiyle daha hassas olduğunu idrakten uzak tutmamaları ve hayatlarında tatbik etmeleri icap etmektedir.

Bu bakımdan ferâiz ilmi insanın hayatında çok mühim bir yer tutmaktadır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “Feraiz ilmini öğreniniz ve halka öğretiniz…” buyurmuştur.


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Vasiyyet
« Yanıtla #10 : 28 Haziran 2016, 16:03:07 »
(قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: إِنَّ الْمُؤْمِنَ إِذَا لَقِيَ الْمُؤْمِنَ فَسَلَّمَ عَلَيْهِ، وَأَخَذَ بِيَدِهِ، فَصَافَحَهُ، تَنَاثَرَتْ خَطَايَاهُمَا، كَمَا يَتَنَاثَرُ وَرَقُ الشَّجَرِ. (طس

“Mü’min, mü’min birisiyle karşılaşıp ona selâm vererek elini tutup musafaha ettiği zaman her ikisinin de günahları ağaç yapraklarının döküldüğü gibi dökülür.”
(Hadîs-i Şerîf, Taberânî, el-Mu’cemu’l-Evsat)



Vasiyyet

Vasiyet, bir malı veya menfaati ölümünden sonrası için bir şahsa veya bir hayır cihetine teberru etmek, bağışlamaktır.

Vasiyetler, ayetler, hadisler ve icmâ-ı ümmet ile sabittir. Vasiyette nice hikmetler vardır. Zengin olan kimselerin -vârislerine zarar vermeden- yapacakları vasiyetler, yardımlaşmadır ve mâli ibadettir. Bir hadîs-i şerîfte: “Kendisinde vasiyyet edecek bir şey bulunan bir Müslüman için yanında vasiyetnâmesi yazılmaksızın iki gece geçmesi muvafık değildir.” buyurulmuştur. Bütün servetini başkalarına bırakıp âhirete eli boş olarak gidecek bir insan için fakirlere, zayıflara servetinden bir hisse ayırması âhiret kazancıdır. Bu bir sadaka-i cariye olabilir. Bundan dolayı amel defterlerine sevap yazılabilir. Hele dini vazifelerinden bazılarını yerine getirememiş olan bir Müslüman için böyle bir vasiyet, bir vecibe hükmündedir. Vasiyetler beş kısma ayrılır:

Vacip vasiyetler: Emanetlerin ve bilinmeyen borçların ödemesi ile hac, zekât ve keffâretlere ait vasiyetler gibi.
Müstehap vasiyetler: Borcu ve vârisi olmayan bir Müslümanın bütün malını vasiyet etmesi gibi.
Mendup vasiyetler: Zengin olan âlim ve salihlere yardım için olan vasiyetler gibi.
Mübah vasiyetler: Yakın veya yabancı olan zenginlere vasiyet gibi.
Mekruh vasiyetler: Fâsık, günahkâr kimselere vasiyet gibi.

Bir ölünün bıraktığı malından cenaze masrafları karşılanır, borçları ödenir, vasiyetleri yapılır. Bunlar yapılmadıkça varislerine bir şey verilmez.

Bununla beraber vârisler fakir olup da kendilerine kalacak mala muhtaç oldukları anlaşılırsa vasiyetlerin vacip olmayanlarını yapmamak evlâdır. Fakat vârisler, zaten zengin ise veya kendilerine düşecek mala muhtaç değillerse bu halde vasiyetlerin yapılması evlâ olur. Zira bu vasiyetin yapılması, bir sadakadır, terk edilmesi de yakınlara bir hibe (bahşiş) kabilindedir. Sadaka vermek ise hibe etmekten evlâdır.


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Adalet mi Eşitlik mi? Miras Taksimi: İlm-i Feraiz
« Yanıtla #11 : 28 Haziran 2016, 17:08:55 »
Adalet mi Eşitlik mi? Miras Taksimi: İlm-i Feraiz



Uzun bir yolculuk. Ruhun yaratılmasından başlayıp sonsuza giden ebedi hayat bir an bile kesintiye uğramadan devam ediyor. İnsan, o ilk andan başlayarak adım adım yaşıyor ebedi hayatını. Doğuyor, hesap veriyor, mükâfat ya da ceza görüyor. Bunların merkezinde ise imtihan yeri olan dünya hayatı var. İnsanın ölene kadar yaptıklarıyla imtihanı devam ediyor. Öldükten sonra bıraktıklarıyla ise yakınları imtihan oluyorlar. Ölen ölüyor; lakin ölenin ardından kalanlar için iş yeni başlıyor.

Oyle yoğunlaşma var ki dünya hayatına, bırakın ölümü düşünmeyi, bazen öyle oluyor ki akraba, eş dost, tanıdık hiç kimse ölmeyecek, bu hayat böyle devam edecek gibi geliyor. Ama durum hiç de öyle değil. Genç-ihtiyar, kadın-erkek, tanıdık-tanımadık, muhakkak her gün insanlar ölüyor. Geride kalanlar gidenlerin neyi varsa topluyor ve bir paylaşım yapıyorlar. Bu mal paylaşımı sırasında haksızlığa uğradığını söyleyenler oluyor.

Haklılık ve haksızlık noktasında değerlendirme neye göre olacak?
Hangi tarafın haklı olduğuna kim karar verecek?
Hazreti Allah’ın hak tayin ettiği bir davada taraflar yeniden dava açma hakkına sahip mi?
Ya da eşitlik haklılık için genel bir kıstas mıdır?


Bu sorular insanın, malın ve ölümün yaygın olduğu günümüzde daha çok sorulur oldu. Çünkü hakkını alamayanlarla, eşitliğin bozulduğunu düşünenlerin sayısı Roma Cermen usulu miras taksimi ile İslami usul miras taksimi noktasında giderek artıyor. Feraiz alanında çalışmalarıyla bilinen Nurettin Yerlikaya adalet ve eşitlik açısından meseleyi şöyle ele alıyor: “İslam’a göre miras nasıl taksim edilir?” diye bir soru sorulduğunda birçok kimse “Kadınlar erkeklerin yarı hissesini alır.” diye cevap verilir. Bunu duyanlar sanki İslam’da ölümden sonra mirasçıların kadın ve erkek olarak iki gruba ayrıldığını ve erkeklere iki kadınlara bir hisse verildiğini zannederler. Böyle olunca da bazı insanlar bunun eşitsizlik olduğunu iddia etmeye başlarlar. Bu meseleyi bir bütün içinde mütalaa etmek gerekir.

İslamiyet mülkiyet hususunda nasıl bir sistem getirmiştir, mali mükellefiyetler hususunda erkeklere ve kadınlara ne gibi mesuliyetler yüklemiştir? Ölüm halinde miras nasıl taksim edilir, bunlar bir bütündür ve mirasın taksiminde tek bir madde değil 40 çeşit hâl vardır. Mesela, vefat edenin mirasçıları olan kadınlar, tek bir kız olabilir, iki kız olabilir, anne, nine, kız kardeş olarak mirasçı olabilirler. Bunların ayrı ayrı hakları vardır. Mesela: Ölenin bir kızı varsa tereke’nin yarısını o kız alır, iki kızı olup oğlu yoksa terekenin üçte ikisini kızlar alır. Anne, nine ve zevcenin de muayyen hisseleri vardır. Sadece ölenin hem kızı hem oğlu varsa erkek kardeşler iki, kız kardeşler bir hisse alır. Bu hususlar ayetle sabittir, buna itiraz caiz değildir. Belki hikmetlerini araştırmak gerekir.”

Bu çalışmamızda itikat ve amel bakımından çok hassas bir mevzu olan miras taksimi meselesini ele alacağız. Peygamber Efendimiz’in, “ümmetim içerisinde ilk önce kaybolacak ilim” dediği, bu sahada uzman bulmakta zorlanmadık. Hayatını bu ilme veren feraiz uzmanlarıyla meseleyi konuştuk. Onlar hayatlarının her anını bir vesileyle bu ilmi insanlara anlatarak geçiriyorlar. Bizden istedikleri iki şey var. Mirasın kolay taksim edilmesi için mülkiyet hakkına riayet ve bir de Hazreti Allah’ın tayin ettiği hakka rıza gösterecek ailelerin tesis edilmeye çalışılması. Bir de tabi bütün hal içerisindeki eşitlik meselesinin iyi anlatılması var. Özellikle ortada annenin, babanın ve kardeşlerin onca ilgi, emek ve acı karşısında ölenin malından hiçbir şey alamaması gibi bir adaletsizlik, haksızlık dururken, bütün her şeyi ile İslamiyet’in iyi yaşanıp güzel anlatılması durumu var.

Birbirinden önemli bu hususlara riayet edildiğinde miras dini ölçülere göre taksimi, uzman kişiler tarafından kısa bir süre içerisinde yapılıyor.

Miras taksimine bakış ve mülkiyet hakkı

Miras taksimi meselesinde dünyada yaygın birkaç sistem vardır. Bu sistemlerin bakış açıları ve dayanak noktaları birbirinden farklıdır. Hak talebinde bulunan yakınlar bazen ferdi sistemde, bazen aile sisteminde bazen ise zümre sistemi içerisinde ele alınmaktadırlar. Mirası taksim için düzenlenen bu sistemlerini bakış açılarının gerisinde farklı endişeler vardır. Zengin sınıfları koruyan, malı aile içerisinde sıkıştırmaya çalışan bu sistemlerin yanında İslamiyet, ferdî sistemi ön plana almıştır.

İslamiyet her ferde mülkiyet hakkı tanımış ve bunun karşılığında insanlara “sadaka- fitre, zekât, kurban, hac gibi…” çeşitli vecibeler yüklemiştir. Mevzuu konuştuğumuz Feraiz bilirkişisi Avukat Ali Öncel meseleyi şöyle anlatıyor: “Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ‘Feraiz’ için ilmin yarısıdır buyuruyor. Ancak günümüzde hassasiyetle uygulanmadığından ferdi mülkiyet hakkı unutulmuş, yerini ise aile mülkiyeti almıştır. Neticede zekât veremez, kurban kesemez, her hakkı kocanın ya da babanın elinde olan, hürriyeti kısıtlı kişiler ortaya çıkmıştır. Gerek bilmeyerek, gerekse mer’i hukukun uygulanması nedeniyle gelinen bu tablo, dinimizin önem verdiği aile içi, akraba, komşu ilişkilerini de bozmuş, kişileri yalnızlığa itmiştir.” dedi.

İlmin yarısı olan feraiz nedir?

İslam Hukuku’nun mirasla ilgili bölümüne “Feraiz” denilir. 1926 tarihinde İslam fıkhının (hukukunun) yerine İsviçre’den getirilen medeni hukuka kadar miras taksimi feraize göre yapılmıştır. Kendi gidişine bırakıldığında değişmesi mümkün olmayan bir saha olan miras taksimi, İsviçre hukuk sistemine geçildikten sonra karışıklığı, aile içi tartışmaların ve sosyal çözülmelerin yaşandığı bir saha olmaya başladı. Aile içi tartışmaların ve sonsuz hüsranların görülmemesi için feraiz ilminin iyi bilinip ailenin bütün fertlerine iyi anlatılması gerekiyor.

Feraiz, feriza kelimesinin çoğuludur. Feriza, ifası zaruri görev, dinin mükellefler üzerine kesin delil ile sabit emirleri anlamına geldiği gibi “ölenin terekesinden mirasçıların her birine ‘Kitab, Sünnet veya İcma’ ile tayin ve takdir olunan pay” anlamına da gelir. Bu nedenle, miras ile ilgili hükümlere “feraiz ilmi” denilmiş ve Resülüllah Efendimiz tarafından bu ilmin öğrenilmesi özellikle tavsiye edilmiştir.

Ebu Hüreyre (r.a.)’den rivayet edildiğine göre Rasülüllah Efendimiz şöyle buyurmuştur: “Feraiz’i öğreniniz, onu başka kimselere öğretiniz. Çünkü o, ilmin yarısıdır. O (ümmetimden) çekilip alınan ilimlerin ilki olacaktır.” (Sünen-i İbn Mace)

Feraiz ilminde adaletin kaynağı

İslam miras taksimi ile diğerlerini ayıran en temel nokta, feraiz ilminin kaynaklarının ayet, hadis ve icma ile sabit olmasıdır. Mirasla ilgili olarak feraiz ilminin esasını teşkil eden hükümler, Kur’an-ı Kerim’de Nisa Süresi’nin 11-12 ve 176. ayeti kerimeleriyle, Enfal Süresi’nin 75. ve Azhab Süresi’nin 6. ayeti celilelerinde sabittir.

Bu temel alanlarda, Hazreti Allah hakkaniyet noktalarında çok hassas olacak şekilde ayet-i kerimelerde tek tek oranları belirlemiştir. İslami kurallar sahibinin kendi hakkını elde edebilmesi için detaya girmiştir.

İşte miras taksiminde hem adil hem de her noktasıyla bütün geride kalanlara tek tek hakkı teslim eden feraiz ilminin temellerini teşkil eden ayet-i kerimelerden birkaçının meali:

“Allah çocuklarınız (ın miras payları) konusunda şöyle ferman buyuruyor: Erkeğin hissesi, iki kadın payı kadardır. Eğer hepsi kadın olmak üzere, ikiden çok iseler, terekenin üçte ikisi onlarındır. Şayet kız (çocuk) tek ise, o zaman yarısı onundur. Anası ve babası için, eğer ölenin çocuğu varsa, onların her birine terekeden altıda bir; fakat çocuğu yok da (yalnız) annesiyle babası mirasçı olmuşsa, anasına üçte bir vardır. (Kalan da babanın hakkıdır.) Eğer ölenin kardeşleri varsa, o zaman annenin hissesi altıda birdir. (Bütün bu hükümler,) ölünün borcunun ödenmesinden ve vasiyyetinin yerine getirilmesinden sonradır. Babalarınız ve oğullarının, bilmezsiniz ki menfaatçe onların hangisi size daha yakındır. (Bu hükümler) Allah’tan birer ferizadır. Şüphesiz ki Allah, hakkıyla bilici, yegâne hüküm ve hikmet sahibidir. (Nisa Süresi, 176. Ayet-i Kerime)

“…Neseben akraba olanlar, Allah’ın Kitabına göre, (miras hususunda) birbirlerine (diğer) müminlerden ve muhacirlerden daha yakındır. Ancak, dostlarınıza yapacağınız uygun vasiyyet bunun dışındadır. Bu kitap’ta yazılmıştır. (Ahzab Süresi, 6. Ayet-i Kerime)

Rıza gösterene mükâfat, göstermeyene ise…

Miras hakkına rıza gösteren veya göstermeyenler ile ilgili hüküm de Kur’an-ı Kerim’de geçmektedir. Bu konuda da Cenab-ı Allah Nisa Süresi’nin 13 ve 14. Ayet-i Kerimelerinde “İşte bütün bu hükümler, Allah’ın çizdiği sınırlardır. Her kim Allah’a ve Onun peygamberine itaat ederse, Allah onu içlerinde sonsuza dek oturmak üzere, altından ırmaklar akan cennetlere koyacaktır. Bu ise büyük kurtuluştur!”

“Her kim de Allah’a ve peygamberine isyan edip onun sınırlarını aşarsa Allah onu, içinde sonsuza dek kalmak üzere ateşe sokar ve ona alçaltıcı bir azap vardır.”

Miras taksiminde takip edilen usül

“Miras taksiminde takip edilecek usul nedir?” diye sorduğumuzda, yine bir Feraiz Bilirkişisi Ali Öncel bize şunları anlatıyor: “Kişi vefat ettikten sonra aile yakınları toplanır ve bir karar verirler. Aile fertlerinin tamamı İslami usule göre taksime razı olmalıdırlar. Bunun için aile içerisinde meselenin ne kadar ehemmiyetli olduğunu bilenler zaman zaman bunu diğer fertlere anlatmalıdır. Feraiz ilmini ve Allah’ın taksimatının inceliklerini aile içerisinde sürekli canlı tutmak gerekir. Ancak yine de taksimat sırasında itirazlar olursa aile tartışma ve kavganın içerisine sürüklenmemelidir. Taksimat yapıldıktan sonra ilm-i feraize göre fazla alanlar az alanlara mallarından verirler. Feraize göre kendilerine haksızlık yapılanlar ise bu haklarını gönüllü olarak vermeleri diğerlerinin dünya ve ahiret hayatlarının selameti için daha hayırlıdır.”

Vefat edenin birinci dereceden varisleri kimler ise (anne-baba, karısı-kocası, oğlu-kızı) tespit edilir ve İslam Miras Hukuku’na göre pay edilir. Birinci derecede varis yoksa soy hısımlarına yani Kur’an-ı Kerim’in tabiriyle ‘kelale’ye bakılır.

Vefat eden kişinin defin masrafları, borçları karşılanıp varsa vasiyeti de yerine getirildikten sonra kalan mirasın o günkü değeri tesbit edilir. Sonra varisleri kimler ise usule uygun şekilde taksim edilir. Mal taksimi neticesinde varisler arasındaki fazlalık ve eksiklikler rıza alınarak para kıymeti verilerek giderilir. Tereke taksiminin kırk ayrı duruma göre şekli vardır. Miras paylaşımı yapılacağı vakit feraiz ilmini iyi bilen kişilere danışılarak veya onların eşliğinde yapılması en doğru olanıdır.

Vasiyet meselesi

Vefat edecek kimse ölümünden sonra malının sadece üçte birine kadar vasiyet edebilir. Hayatta iken istediği şekilde verebildikleri halde, ölümlerinden sonra hayır kurumlarına dahi olsa mallarının ancak üçte birini vasiyet edebilirler.

Vefat edecek kimse kendisine varis olacaklardan birisine vasiyet edemez. Mesela: “Ben öldükten sonra falan tarla eşimin, falan dükkân oğlumun, şu araba kızımın olsun.” diyemez. Peygamber Efendimiz Veda Hutbesi’nde “Dikkat edin, mirasçılara vasiyet yoktur!” buyurmuştur.

Yaşlıya bakmak mirastan fazla alma hakkı vermez

Çocukların, ihtiyaç halinde anne ve babalarına bakmaları mecburidir. Birden fazla çocuğu olan ve bakıma muhtaç halde bulunan anne veya babaya çocuklardan münasip olan uygun şartlarda beraber bakmaktır. Tereke taksimi sırasında “Ben anneme ya da babama baktım. Bana fazla miras düşer.” demek doğru değildir. Esasen mal karşılığında anne babalarına bakmak yerine diğer kardeşler arasında bakma mükellefiyetini paylaşmaları en doğru olandır.

Aile mülkiyeti anlayışı İslam’a aykırıdır

İslam Hukukuna göre aile mülkiyeti anlayışı doğru değildir. Ailede her fert kendi mülkiyetine sahip çıkmalı ve kendi mülkiyetinin vecibelerini yerine getirmelidir. Yani zekât düşüyorsa zekâtını, kurban vacibiyeti varsa bu vecibeyi ayrı ayrı her ferdin yerine getirmesi gerekir. Ferdi mülkiyet hakkı nedeniyle baba kendi mülkiyeti için hanımını veya çocuklarını çalıştırıyorsa bu çalışma karşılığında çalışanın hakkını ödemelidir. Bu durum tersi de olabilir. Kişi hanımının malını işletmek için mesai harcıyor ise dilerse bunun karşılığını tayin ettikleri şekilde hanımından alabilir. Ancak, çocuğu reşit olmadığı için çocuğunun malını çoğaltmak için yaptığı mesaiden menfaat talep edemez.

Buradaki önemli husus ise, baba reşit olmayan çocuğun malını onun adına çoğaltmakla mükelleftir ancak o malı borç dahi olsa kendisi için kullanamaz. Yani baba çocuğa doğumda, sünnette takılan para veya altına, hediyeye dokunamaz, bayramda topladığı harçlığı elinden alamaz. Çocuğunun parasını malını zenginleştirmek için garanti kâr getirecek şeylere yatırım yapabilir, yapmalıdır.

Anne karnındaki bebeğin de hakkı ayrılmadır

Kişinin vefatında eşi veya annesi hamile ise karnındaki bebeğin de miras hakkı ayrılmalıdır. Eğer kız veya erkek olduğu biliniyorsa cinsiyetine göre miras payı annesine teslim edilmelidir. Eğer cinsiyeti bilinmiyorsa miras taksimi için ya doğumu beklenilmeli ya da taraflar rıza ile fazla hak sahibi olması gözetilerek, yani erkek kabul edilerek, hesap yapılmalı ve hakkı reşit olunca verilmek üzere velisine teslim edilmelidir.

İyi kız da olsa hakkı verilir

Bazı yörelerde kadınlar manevi baskı ile “iyi kızlar kardeşlerinden mal almazlar” gibi sözlerle, baba ve analarının mirasından mahrum bırakılmaktadırlar. Hâlbuki bu hakkı bizzat Allah tanımıştır. Yani farzdır. Kızların mirastan pay almamalarını evvela erkekler kabul etmemelidir. Böyle yapıldığında erkek, hakkı olmayan bir malı almış olacağını unutmamalıdır. Herkesin hakkı kendisine verilmeli, daha sonra o kimse istediği şekilde hareket etmelidir. Arzu ederse kardeşine veya istediği yere verebilir.

Bunun tersi olarak bazı kadınlar da haklarından fazlasını talep etmektedirler. Akşam namazının farzının üç rekât olması, sabah namazının farzının iki rekât olması, haccın belli günlerde yapılması dinimizin nasıl kat’i bir emri ise, bu husustaki paylar da dinin kat’i hükümlerindendir. Miras ile alakalı ayet-i kerimelerin sonunda “Şüphesiz Allah herşeyi hakkıyla bilendir. Bu hükümler Allah’tan bir vasiyyet ve fermandır. Allah bilendir, halimdir. Allah’tan birer ferizadır. Şüphesiz ki Allah, hakkıyla bilici, yegane hüküm ve hikmet sahibidir.” ifadeleri miras ile alakalı Allah’ın hükümlerine itiraz edilmemesi, bu hükümlere razı olunması gerektiğine en güzel vurgudur. Buna rıza gösteren ve herkesin hakkını teslim edenler, dünya ve ahirette payidar olurlar.


YAZAR: HÜSEYİN GÜNEY | TARİH: EYLÜL 2012 İNSAN VE HAYAT DERGİSİ DİN VE HAYAT, KAPAK | http://insanvehayat.com/adalet-mi-esitlik-mi-miras-taksimi-ilm-i-feraiz/


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Feraiz: İslam’da Miras Hukuku
« Yanıtla #12 : 28 Haziran 2016, 17:22:41 »
Feraiz: İslam’da Miras Hukuku

Vâris kimdir?

Vâris, mirasçı, miras hakkı olan kişi… "Verise (mirasçı oldu)" fiilinden ism-i fail. Bir tâbir olarak vâris’in anlamı, ölen bir kimsenin mal varlığına mirasçı olan hısımlarını ifade eder.

Mirasın rükünleri üçtür:

- Mûris: Vefat edip geride miras bırakan kimse veya kimseler…
- Vâris: Kendisine miras intikal eden, yani terekede payı ve hakkı olan insanlar…
- Tereke: Mirasçılara intikal eden mal ve haklar...
Bu üç unsur olmadıkça miras cereyan etmez.

***

Mirasçı olmanın sebepleri üçtür:

Nesep hısımlığı, evlilik ve velâ…

1. Hısımlık: Varisin, miras bırakana mirasçı olabilmesi için aralarında hısımlık bağının bulunması gerekir. Usûl, fûrû, yani ana, baba, dede ve nine gibi kendi neslinden gelinenlerle; çocuk, torun gibi kendi neslinden gelenler; yine ölenin kardeşleri ile amcalar bu hısımlardandır. Bunlar mûrise yakınlık derecesine göre mirasçı olurlar. Daha uzak olanın mirasçı olmasını önlerler, buna "hacbetme" denir.
Bu hısımlardan erkek vasıtasıyla mûrise bağlanan erkek hısımlara "asabe" denir. Ölenin babası, babasının babası veya oğlu, ya da oğlunun oğlu gibi. Bir de payları muayyen mirasçılar vardır ki, bunlara "ashâbülferâiz" (farz sahipleri) denir. Bunlardan kalan mirası asabe alır. Sadece asabe varsa, mirasın tamamı bunlara kalır. Farz sahipleri ve asabe yoksa, bunların dışında kalan ve ölenin uzaktan kan hısımı olan "zevilerhâm" mirasçı otur. Hala, dayı, kızın kızı gibi.

2. Evlilik: Geçerli bir nikâh akdi eşler arasında miras hakkı doğurur. Cinsel temasın olup olmaması sonucu etkilemez. Bu yüzden, zifaftan önce eşlerden birisinin ölümü halinde, diğeri ona mirasçı olur. Eşlerin miras haklarını belirleyen âyetin genel anlamı (bk. en-Nisâ, 4/12) ile Hz. Peygamber'in, cinsel temastan önce kocası ölen Berva' binti Vâşık'ı ölen kocasına mirasçı yapması bunun delilidir (ez-Zühayli, el-Fıkhul-İslâmî ve Edilletüh, Dımaşk 1405/1985, VIII, 250).
Ric'î (cayılabilir) talaktan dolayı iddet bekleyen kadın, iddetli iken, ölen kocasına mirasçı olur. Çünkü ric'î boşamada evlilik iddet süresince devam eder. Sağlam kocası tarafından bâin talâkla (kesin ayırıcı boşama) boşanan kadın, iddet beklerken kocası ölse, ona mirasçı olamaz. Çünkü bu durumda o, karısını mirastan mahrum etmek boşamakla itham edilemez. Eğer kansını, ölüm hastası olan bir erkek bâin talakla boşamışsa ve kadın iddet beklerken de ölürse, bu kadın ona mirasçı olur. Burada mirastan mahrum etmek amacıyla boşama ithamı söz konusudur.

3. Velâ: Bu, Şâri'in (hüküm koyucunun) belirlediği hükmî bir yakınlık olup, köleyi azat eden efendinin azad ettiği köleye mirasçı olmasını ifade eder. Hadiste; "Velâ, neseb bağı gibi bağ meydana getirir, satılmaz ve hibe edilmez" buyurulur. İbn Hibbân ve Hâkim bu hadisi sahihlemiştir. Hanefiler buna "velâul-müvâlât" veya "mevlâl-muvâlât"ı da eklediler. Bu, iki kişinin birbirine koruyucu ve diyet ödemede yardımcı olmak ve buna karşılık birbirine mirasçı olmak üzere anlaşmasıdır.

***

Mirasın Şartları


Mirasın, mirasçıya geçebilmesi için üç şartın gerçekleşmesi gerekir.

a) Miras bırakanın ölmesi. Bir kimse ölmedikçe malının miras konusu yapılması mümkün değildir. Ağır hastalık, baygınlık, koma veya bitkisel hayata geçmiş olan kimsenin hükmen ölü sayılması caiz olmaz. Ancak kaybolan ve kendisinden uzun zaman haber alınamayan kimsenin ölümüne hâkimin karar vermesi halinde "hükmen ölüm" esası ortaya çıkar. Düşman ülkesine sığınan mürted de hükmen ölü sayılır. Kaybolan kişi için belli süreler geçmişse hâkim ölümüne hükmeder. Eşi iddet bekler, serbest kalır. Mirası, hüküm sırasında hak sahibi olan hısımlarına paylaştırır.

b) Miras bırakanın ölümü sırasında mirasçının hayatta olması gerekir. Miras bırakandan daha önce ölmüş olan bir hısım bu kimseye mirasçı olamaz. Miras bırakan vefat ettiği sırada ana karnında bulunan çocuğu (cenîn) da sağ doğmak şartıyla mirasçı olur.

c) Miras engelinin bulunmaması gerekir.

***

Miras engellerinden birisi bulununca, mirasçı terekeden bir şey alamaz

Miras engelleri şunlardır:

1- Miras bırakanını öldürmek:
Bu prensip, bir an önce, mirasa konmak için mûrisini öldürmeyi düşünecek olan mirasçıları böyle bir kötü düşünceden arındırmak için konulmuştur. Hangi çeşit öldürmelerin miras engeli sayılacağı konusunda görüş ayrılığı vardır. Hadiste "Katil mirasçı olamaz" (Ebû Dâvud, Diyât,18; Tirmizî, Ferâiz, 17; Ahmed b. Hanbel, I, 49) buyurulur. Hanefilere göre, kısas veya keffâret cezasını gerektiren öldürme çeşitleri miras engeli olur. Kasten öldürme, kasta benzer şekilde öldürme ve yanlışlıkla öldürme bu niteliktedir. (Bkz. es-Serahsî, el-Mebsut, XXVI, 59 vd.; el-Kasânî, Bedâyiu's Saneyi ; VII, 234, 254; M. Cevat Akşit, İslam Ceza Hukuku ve İnsani Esasları, 55, 56)

2- Din Ayrılığı: Her iki taraf için de miras engellidir. Bir Müslüman bir gayri müslime ve bir gayri müslim de Müslümana mirasçı olamaz. Hadiste şöyle buyurulur: "Müslüman kâfire, kâfir de müslümana mirasçı olamaz." (Buhâri, Hacc, II, Meğazî, 48, Feraiz, 26; Müslim, Feraiz, l; Ebu Davud, Feraiz, 10; Tirmizi; Feraiz, 15) Bu duruma göre, Müslüman bir erkekle gayrimüslim olan karısı arasında mirasçılık cereyan etmeyeceği gibi, bunlardan doğan çocuklar da babaya tabi olarak Müslüman sayılacaklarından onlarla gayri müslim olan anneleri arasında da mirasçılık söz konusu olmaz. Çoğunluğun görüşü budur.
Diğer yandan ashab-ı kiramdan Muaz b. Cebel ve Muaviye ile tâbiilerden Mesrûk b. el-Ecdâ', Saîd b. el-Müseyyeb, İbrahim en-Nahaî gibi bazı müctehitler aksi görüştedir. Bunlar, "Müslüman kâfirlerden miras alır, fakat kâfir müslümandan miras alamaz" prensibini benimsemişlerdir. Dayandıkları delil bazı hadislerdir. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "İslam arttırır, eksiltmez" (Ebû Dâvud, Ferâiz,10, Ahmed b. Hanbel, V, 230, 236). "İslâm yücedir, onun üzerine yücelinmez" (Buhârî, Cenâiz, 79). Sahabe devrinde görülen şu uygulama da bu ikinci görüşü desteklemektedir. Bir yahudi ölünce, biri yahudi, diğeri Müslüman iki oğlu kalmıştı. Yahudi olan oğul yukarıdaki ilk prensibe göre bütün mirası almıştı. Bunun üzerine, Müslüman olan oğul mahkemeye başvurup hak istedi. Davaya bakan Muaz b. Cebel (r.a) Müslümanı da Yahudi olan babasına mirasçı yaptı. (el-Askalânî, Bülügu'l-Merâm, terc. ve Şerh A. Davudoğlu, İstanbul 1967, III, 206) Ancak çoğunluk fakihler, yukarıda verdiğimiz ilk hadisi bu konuyu düzenleyen ana delil saymış, "İslâm arttırır, eksiltmez" gibi hadisleri ise doğrudan mirasla bağlantılı görmemişlerdir.
Gayr-i müslimler tek millet sayıldıkları için, onların kendi aralarında miras cereyan eder.

3- Teb'alık ayrılığı: Müslümanlar hangi ülkede yaşarsa yaşasın, birbirine mirasçı olurlar. Kısaca devlet, sanır ayrılıkları miras engeli meydana getirmez; belki, mirasların intikali, ikili anlaşmaların yapılmaması veya sonradan olması nedeniyle gecikebilir. Sınır ayrılığı gayri müslimlerin kendi aralarında ise bir miras engelidir.

4- Kölelik: Köle efendisine veya nesep hısımlarına mirasçı olamaz. Çünkü köle özel mülk edinemediği gibi, eğer miras kapısı açılırsa, köleye gelecek miras malları, kendiliğinden efendisine geçer, bu da haksız mülk edinmeye yol açar. Ancak köleye, kendini satın almak üzere kazanç sağlama izni verilmişse bu, konunun istisnasını teşkil eder. (Bkz., Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslâm Hukuku, İstanbul, 1983, 419 vd.; "Ashâbu'l Ferâiz", "Asabe", "Miras" ve "Zevî'l-Erhâm" maddeleri)

***

Mirasçıların Sınıfları


Taksim edilecek miras, aşağıdaki sıraya göre mirasçılara paylaştırılır:

1. Ashabu'l-Feraiz:

Bunlar, alacakları miras miktarları Kitap, Sünnet veya İcma' ile belirlenmiş bulunan mirasçılardır. Sayıları 12 olup, 4'ü erkek, 8'i kadındır. Bunlardan on tanesi ölenin nesep bakımından; sağ kalan karı veya koca ise sıhrî yönden hısımıdır.

Ölen mûrisin ashabü'l-feraiz sınıfına giren on iki hısımı şunlardır:
1) Koca,
2) Karı,
3) Baba,
4) Anne,
5) Dede,
6) Kız,
7) Oğul kızı,
8) Ana - baba bir kız kardeş,
9) Baba bir kız kardeş,
10) Sahîh nine,
11) Ana bir erkek kardeş,
12) Ana bir kız kardeş.
Ashabü'l-feraiz'e takdir edilen hisseler altı olup, şunlardır:
1/2, 1/3,1/4, 2/3, 1/6 ve 1/8 (bk. en-Nisa, 4/11, 12).
Bunlara, belirli hisseler anlamında "furüz-ı mukaddere" denir.

2. Asabe:

Mûrise, araya kadın girmeksizin nesep bakımından bağlanan erkek hısımlara "asabe" denir. Bir miras tâbiri olarak ise asabe; ashabü'l-feraiz'den birisiyle birlikte bulundukları zaman, onların hisselerinden artanı almaya hak kazanan ve ashabü'l feraiz bulunmadığı zaman da bütün terikeyi alan mirasçıları ifade eder.
Asabe; nesep ve sebep yönünden asabe olmak üzere ikiye ayrılır. Bunlardan sebep yönünden asabe, köleyi azat eden efendiden ibarettir. Azatlı kölenin neseben yakını ve asabesi bulunmadığı zaman kendisini azat etmiş bulunan efendisi mirasçı olur.

Nesepten asabenin çeşitleri:

Ölen bir kimsenin nesep bakımdan asabesi üçe ayrılır:

a) Kendi başına asabe olanlar (asabe bi nefsihi):
Mûrisle arasına kadın girmeyen erkek hısımları olup, bunlar dört sınıftır:
1. Mûrisin araya kadın girmeyen erkek fürüu. Oğlu, oğlunun oğlu...
2. Mûrisin araya kadın girmeyen erkek usulü. Babası, babasının babası...
3. Mûrisin babasının, araya kadın girmeyen erkek fürüu. Ölenin ana-baba bir veya baba bir erkek kardeşleri ile bunların ilanihaye oğulları.
4. Mûrisin sahih dedesinin erkek fürüu. Ana - baba veya baba bir amcalarla, bunların araya kadın girmeyen ilanihaye erkek fürüu.

b) Başkası ile birlikte asabe olanlar (asabe bi gayrihî):
Bunlar kadın olmakla birlikte aile içinde asabe fonksiyonunu üstlenen ve bu sebeple de asabe sıfatıyla mirasa giren nesep hısımlarıdır. Bunların belirli hisseleri tek başına olunca 1/2, birden fazla olduklarında ise 2/3 olur. Erkek kardeşleriyle birlikte bulununca asabe olurlar. Buna "müşterek asabelik" denir.

Bunlar dört sınıftır:

1) Mûrisin kızları: Mûrisin oğlu ile birlikte bulununca asabe olurlar.
2) Mûrisin oğlunun kızları: Bunlar da mûrisin aynı derecede oğlunun oğlu ile bulununca asabe olurlar.
3) Mûrisin, ana - baba bir erkek kardeşiyle bulunan ana - baba bir kız kardeşi asabe olur.
4) Mûrisin, baba bir erkek kardeşiyle bulunan, baba bir kız kardeşi yine asabe olur.
Müşterek asabe, ashabü'l-feraiz'den kalanı, erkek iki kız hissesi almak üzere ikili bir'li paylaşırlar.

c) Başkasının bulunmaması ile asabe olanlar (asabe maa gayrihi):
Ashabü'l-feraiz'den olan başka bir kadınla bulunmaları sebebiyle asabe olan kadınlar olup,
bunlar da iki sınıftır:
1) Mûrisin kızı veya oğlunun kızı ile birlikte bulunan ana - baba bir kız kardeşi asabe olur.
2) Mûrisin kızı veya oğlunun kızı ile birlikte bulunan baba bir kız kardeşi de asabe olur.

Asabe yukarıda da belirttiğimiz gibi, ashabü'l-feraiz'den hiç mirasçı yoksa bütün terikeyi alır. Ashabü'l-feraiz'den başka mirasçı varsa, o hissesini aldıktan sonra kalanı alır.

3. Hisselerinden başka, kalanı da red yoluyla alan ashabu'l-feraiz:


Mûrisin asabe olan bir hısımı yoksa farz sahiplerinden artan miras, yine hakları oranında farz sahiplerine geri çevrilir. Buna "red" veya "reddiye" işlemi denir. Ancak mûrisin geride kalan karı veya kocası, ashabü'l-feraiz'den oldukları halde, bunlara artan maldan red yapılmaz. Bu ikisi red konusunda müstesnadır.

4. Zevi'l-erham:

Mûrisin ne asabe ve ne de farz sahiplerinden varisleri yoksa malı bu sınıfa gider. Asabe olmayan ve farz sahibi de bulunmayan fakat mûrise nesep bakımından bir yakınlığı olan kimselere "zevi'l-erham" denir. Teyze, hala, dayı gibi...

5. Velâ sahibi (mevlâ'l-muvâlât):

Nesebi bilinmeyen bir kimsenin, bir takım şartlarla başka birini efendi edinmesidir. Bu kimse, gerekli olursa onun adına diyet öder. Buna karşılık da bazı şartlarla ona varis olur.

6. Kendisi üzerine nesep ikrar olunan kimse:

Bir kimsenin nesebi baba bakımından sabit değilken, bir erkek; "Bu benim oğlumdur" diyerek ikrarda bulunsa ve bu ikrarı üzere vefat etse, çocuk bu erkeğe altıncı sırada mirasçı olur. Bu çeşit mirasçılık nadir olarak ortaya çıkabilir.

7. Kendisine üçte birden fazla veya malın tümü vasiyet edilen kimse:

Mûris ölünce, bu yedinci dereceye kadar adı geçen mirasçılardan hiç biri bulunmaz ve sağlığında iken malının üçte birinden fazlasını veya tümünü birine vasiyet etmiş olursa, vasiyet olunan kimse malın üçte birden fazlasını veya tümünü alır. Malın tamamı vasiyet edilince beytü'l-mal'e birşey kalmaz.

8. Beytü'l-mal (İslam devleti'nin hazinesi):
Yukarıda sayılanlardan hiç birisi yoksa bütün mal beytü'l-mal'e intikal eder.

***

Feraiz hukuku'nda evlatlığın durumu


Soru: Evlat edinilen çocuğun, kendisini evlat edinen kimselerin mallarında hakları var mıdır? Yoksa İslam fıkhında evlatlık söz konusu olmadığı gerekçesiyle, bu çocuğun hiçbir hakkı olmuyor mu?
Mesela on beş yıl önce; annesi ve babası ölen bir çocuk, resmen bir aileye evlatlık olarak veriliyor. Evlatlık olarak verildiği tarihte bu çocuk henüz dört-beş aylık bir bebek durumundadır. Bu çocuk evlatlık olduğunu dahi bilmeden büyüyor. İki ay önce, bu evlatlığın baba bildiği kimse vefat ediyor. Geriye karısı ve evlatlık edindiği çocuk kalıyor. Ölen kimsenin, bir erkek, bir kız kardeşi halen hayattadır.
Bu durumda terikenin üzerindeki haklar nelerdir ve nasıl hareket edilmelidir? Evlatlığının ölen kimsenin mirasında, şer'an herhangi bir hakkı var mıdır?
Cevap: Önce bir hususa işaret edelim. Kur'an-ı Kerim'de; miras payları açıklandıktan sonra: "-Bunlar Allah'dan birer farizadır" hükmü beyan buyurulmuştur. Fariza: Allahu Teala (cc)'nın farz kıldığı hak, ayırdığı hisse manasınadır. Çoğulu feraizdir. (el-Meydanî, el-Lübab fî Şerhi'l-Kitap, Beyrut, 1400, 4, 186) Peygamberimiz Efendimiz'in (sav): "-Kur'an-ı Kerim'i ve feraiz ilmini öğrenin, insanlara öğretin" (İmam Serahsi, el-Mebsut, Beyrut, yyy., c. 29, s. 136; Ayrıca Tirmizî, Sünen, Kitâbu’l-Feraiz, İst., 1401, c. 4, s. 413, Hadis no: 2091) emrini verdiği malumdur. Feraiz ilminin hedefi; Allah-ü Teala (cc)'nın tayin ve tesbit etmiş olduğu hakları, hak sahiplerine teslim etmekten ibarettir. Bu kısa izahtan sonra "Terikenin üzerindeki haklar nelerdir ve nasıl hareket edilmelidir?" sualine cevap vermeye gayret edelim.
Kur'an-ı Kerim'de feraiz ile ilgili hükümler beyan edilirken, "(Bu hükümler ölenin) edeceği vasiyetin yerine getirilmesinden veya borcunun ödenmesinden sonradır" buyurulmuştur. Hanefi fukahasının üzerinde ittifak ettiği hüküm şöyledir: "Ölenin bıraktığı maldan; önce techiz ve tekfini için pay ayrılır. Bu hususta israfa kaçılmadığı gibi, cimrilik de yapılmaz. Sünnete uygun şekilde defin işlemi gerçekleştirilir. Daha sonra ölünün hayatta iken yapmış olduğu borçları var ise bunlar ödenir. Bu borçlar Allahu Teala’nın emri olan zekat, keffaret, oruç fidyesi ve nezr (adak) olabileceği gibi, diğer insanlardan alınmış borçlar da olabilir. Borç ödeme hususunda da önce insanlara olan borçları dikkate alınır. Borçların ödenmesinden sonra; ölenin vasiyeti mevcut ise, terikenin üçte birini aşmayacak şekilde yerine getirilir. Bütün bunlardan sonra kalan mal; varislere, sehimleri dikkate alınarak taksim olunur" (İmam Mavsılî, el-İhtiyar fî Ta'lîli'l-Muhtar, İst., 1980, 5, 85; Ayrıca bkz. Şeyh Nizamüddin ve Heyet, Fetâvâ-yı Hindiyye, Beyrut, 1400, 6, 447)
Bilindiği gibi kat'i nasslarla hakları takdir edilen kimselere "Ashab-ı Feraiz" denilir. Ashab-ı feraize dahil olan karısının hissesi; çocugu olmadığı için, dörtte birdir. Bu kat'i nass ile takdir olunan (furuz-u mukaddere) sabit hisselerdendir. Kıyamete kadar hiç kimse değiştiremez. Rasûl-i Ekrem'in (s.a.v.), "Ashab-ı feraizin haklarını veriniz. Geriye kalan mal ise, asabeden en yakın olan kişilere aittir" (Buharî, Sahih, Kitâbu’l-Feraiz, İst., 1401, 8, 5) buyurduğu sabittir.

“Evlatlık” meselesine gelince…

İslam dini; cahiliye döneminde geçerli olan, "evlatlık" müessesesini iptal etmiştir. Hz. Sa’d b. Vakkas'dan (r.a.) rivayet edilen bir hadis-i şerif'te Rasûl-i Ekrem'in (s.a.v.), bir çocuğu, babasından başkasına isnad eden kimseyi lanetlendiği, malumdur. Diğer bir hadis-i şerif'te, "Her kim, başka bir kimseye (babası olmadığını bile bile) neseb iddia ederse, o kimseye cennet haram olur" buyurulmuştur. (Geniş bilgi için; M.Ali Sabuni, Ahkam Tefsiri, İst., 1984, 2, 239-252)

Ancak, fakr u zaruret halinde olan bir yetime veya öksüze; nesebini tahrif etmeden (evlatlık edinmeden), sahip çıkan mü'minler, büyük bir hayır işlemiş olurlar. Hatta vefatı halinde; malının üçte birinin, sahip çıktığı öksüze veya yetime verilmesini vasiyet edebilirler. (İbn Hümam, Fethu'l-Kadir, Beyrut, 1318, 8, 419; Ayrıca bkz. Molla Husrev, Düreri'l Hükkam, İst., 1307, 2, 427) Zira yetimleri ve öksüzleri koruyan, onların ihtiyaçlarını karşılayan kimseler, ahirette Rasûl-i Ekrem'e (s.a.v.) komşu olacaklardır. Kuşkusuz bu çok büyük bir nimettir.

Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz:
Öldükten sonra geriye miras bırakan kimseye "Mûris" denilir. Bahsettiğiniz "Şer'an zengin olan"
mûrisin malının dörtte biri; çocuğu olmadığı için, "Ashab-ı Feraiz" durumunda olan karısına aittir. Eğer vasiyet etmiş ise (malının üçte birini geçmemek şartı ile) varis durumunda olmayan ve halk arasında "Evlatlık" olarak nitelendirilen yetime verilmelidir. Mûrisin hayatta olan kardeşlerinin; velev ki vasiyeti sözkonusu olmasa bile, bunu yapmaları müstehaptır. Geriye kalan mal, diğer hak sahiplerine teslim edilir.

http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/521-feraiz.html