Gönderen Konu: Firavun ve genel özellikleri  (Okunma sayısı 4591 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Google

  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 16
  • Sadakat Forum
Firavun ve genel özellikleri
« : 01 Eylül 2013, 20:05:35 »

Son günlerde Mısır Askeri darbesiyle ismi hafızalarda bir daha yenilenen Firavunun hayat hikayesi güzel bir çalışma ile derlenmiş. İstifade etmeniz ümidiyle..


Mısır tarihinde yaygın ve bilinen anlamıyla ‘Firavun’ terimi ilk olarak M.Ö. on dördüncü yüzyılda 4. Amenhotep yönetimindeki yeni krallık döneminden itibaren kullanılmaya başlamıştır. Hz. Yusuf (aleyhisselâm) bu tarihten en az iki yüz yıl önce Hiksoslar döneminde yaşamıştı.1 Firavun kelimesinin kullanımı Hiksoslar döneminin sona ermesinden itibaren söz konusudur. Firavun kelimesi başlangıçta “krallık sarayı” anlamına gelirken, yeni krallıktan itibaren (18. hanedandan başlar; M.Ö. 1539–1292) bugün bilinen anlamda kullanılmış, yirmi ikinci sülale dönemine doğru ise (M.Ö. 945–730) sadece bir saygı unvanı olmuştur.2 Kur’ân-ı Kerîm’de Hz. Yusuf dönemindeki Mısır yöneticisinden söz edilirken “hükümdar, kral, sultan” anlamlarına gelen “el-melik” kelimesi, Hz. Musa dönemindeki Mısır yöneticisi içinse “Firavun” kelimesi kullanılmaktadır ki, bu ayrım Kur’ân-ı Kerîm’in mucizevî yönlerinden sadece birisidir.

Kur’ân-ı Kerîm’de Firavun ile ilgili anlatımlar, kısa bölümler hâlinde yirmi bir kadar sûrede yer alırken, A’râf (7/103–137), Yunus (10/75–90), Tâhâ (20/43–79), Şuarâ (26/11–68), Kasas (28/36–42) ve Mü’min (40/24–29) sûrelerinde ise ayrıntılı bir şekilde yer almaktadır. Firavun kelimesinin geçtiği âyet-i kerîmelerin sayısı ise yetmiş dörttür.

Firavun ve melei3 Musa peygamber aracılığı ile gelen mucizeleri sihir diyerek inkâr etmişlerdir. Ancak bu inkârları ile de kalmamış, Musa (aleyhisselâm) ve beraberindekileri ülkedeki yönetimi ele geçirmeye çalışmakla suçlamışlardır.

« Son Düzenleme: 01 Eylül 2013, 20:12:36 Gönderen: Google »

Çevrimdışı Google

  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 16
  • Sadakat Forum
Soykırım ve Katliam Yaptırması
« Yanıtla #1 : 01 Eylül 2013, 20:06:24 »

قَالَ سَنُقَتِّلُ أَبْنَاءهُمْ وَنَسْتَحْيِـي نِسَاءهُمْ وَإِنَّا فَوْقَهُمْ قَاهِرُونَ
“Firavun dedi ki: Oğullarını taktîl ederiz, kadınlarını da sağ bırakırız ve hiç şüpheniz olmasın ki, biz onların üstünde kahir hükümranlarız.” (Kasas, 28/4)

Âyet-i kerîmede geçen “taktîl” kelimesi, aşırı katliam yapmak veya sık sık öldürmek anlamına gelmektir ki ‘katl’ ve ‘zebih’ kelimelerinden (Bakara, 2/49; Kasas, 28/4) daha kapsamlıdır. Bir mânâda soykırım demektir. Firavun’un en kötü yönlerinden birisi de budur. Firavun melei, bütün erkek çocukların öldürülmesi konusunda Firavunu teşvik etmiş, Hz. Musa’nın dünyaya geleceği sırada bir önceki Firavun döneminde İsrail oğullarının çoğalmamaları için yapılan bu uygulama, Hz. Musa’ya tâbi olanlara da uygulanarak, ikinci bir işkence ve katliam dönemi başlatılmıştır. Kur’ân-ı Kerîm’de bu durum: “Biz, hem sen bize gelmeden önce, hem de sen bize peygamber olarak geldikten sonra işkencelere maruz kaldık!” (Araf, 7/129) şeklinde belirtilmektedir. Firavun ve meleinin, inanan insanlara karşı uygulamak istedikleri bu ikinci soykırım teşebbüslerine tam olarak ulaşamadıkları anlaşılmaktadır (Mümin, 40/25).

Çevrimdışı Google

  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 16
  • Sadakat Forum
Halka Korku salması
« Yanıtla #2 : 01 Eylül 2013, 20:06:57 »
Halka Korku Salması
فَمَا آمَنَ لِمُوسَى إِلاَّ ذُرِّيَّةٌ مِنْ قَوْمِهِ عَلَى خَوْفٍ مِنْ فِرْعَوْنَ وَمَلَئِهِمْ أَنْ يَفْتِنَهُمْ وَإِنَّ فِرْعَوْنَ لَعَالٍ فِي الْأَرْضِ وَإِنَّهُ لَمِنَ الْمُسْرِفِينَ
“Firavun ve kavminin kendilerine işkence etmesinden korkuya düştükleri için kavminden bir grup gençten başka kimse Musa’ya iman etmedi. Çünkü Firavun yeryüzünde ululuk taslayan (bir diktatör) ve haddi aşanlardan idi.” (Yunus, 10/83)

Bir tehlike karşısında şiddetli heyecan ve dehşete kapılma haliyle ortaya çıkan duyu durumuna “korku” denmektedir. Bu duyu durumu, irade ve mantıkla kontrol altına alınamayan, insanın içini daraltan yakın bir tehdit hissidir.

İşte azgın, haddini aşmış, küfürde olduk­ça ileri gitmiş, israfçı ve yücelik taslayan Firavun idaresindeki halk, inanç özgürlüğüne sahip olmadığı gibi aynı zamanda idareden de büyük bir korku ve endişe duymaktaydılar. Bu büyük korkunun neticesinde âyet-i kerîmede belirtildiği üzere Hz. Musa’ya (a.s) inananların sayısı oldukça az seviyede kalmıştır. Burada “zürriyet” kelimesi ile kastedilen, iman edenlerin sayısının az olduğunu belirtmektir. İbn Abbas: “Sayıca önemsiz bir topluluk ‘zürriyet’ lâfzıyla ifade edilir” demektedir. Hz. Musa’ya (a.s) inanan kimselerin sayıca az olmalarının sebebi, Firavun’un kendisine muhalefet eden kimselere dehşetli işkenceler ve katliamlar uygulamasıdır. Fi­ravun, uyguladığı bu cezalarla Hz. Musa’ya (a.s) inananları dinlerinden döndürmeye çalışmıştır.

Çevrimdışı Google

  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 16
  • Sadakat Forum
Ynt: Firavun ve genel özellikleri
« Yanıtla #3 : 01 Eylül 2013, 20:07:34 »
İlâhlık İddia Etmesi
فَحَشَرَ فَنَادَى فَقَالَ أَنَا رَبُّكُمُ الْأَعْلَى
“Adamlarını topladı ve onlara: ‘Sizin en yüce rabbiniz benim!’ dedi.” (Naziat, 79/23-24)

Firavun, yaratıcıyı kabul etmeyen bir mülhit ve materyalistti. Bu yönüyle o âdeta aklını yitirmiş bir insan görünümündedir. Firavun'a, “Ben si­zin en büyük tanrınızım.” dedirten duygu, insanın içindeki yetkinlik ve yüksel­me isteğinin sapkın bir hâlidir. Çünkü gerçek yetkinlik ve yüksekliğe ancak mârifetullahta derinleşmek, rıza-i ilâhî yörüngeli yaşamak ve ilâhî ahlâka bezenmekle ulaşıla­bilir. Bunun dışındaki bütün benlik ve şeref iddiaları aslında bir sefalet ve düşüştür.

Firavun, iddiasındaki gibi azametli ve cesur birisi de değildir. Tam tersine bütün müstebitler gibi oldukça korkak ve riyakârdır. Zor durumda kaldığında geri çekilmekte ve: “Bana bu konuda ne emredersiniz?” (A’râf, 7/110; Şuara, 26/35) diyerek etrafındakilerden âdeta yardım dilenmektedir. “Siz ne düşünüyor, ne diyor, ne teklif ediyorsunuz?” yerine “Bana ne emrediyorsunuz?” demesi, yönetim ve işleri yürütme yetkisinin, danışma meclisinin elinde bulunduğunu itiraf etmek demektir. Bu da Firavun’un güttüğü dava açısından temel çelişkilerden birisidir. Demek oluyor ki Firavun, önemli bir olayın sıkıntısı altında kalınca, tanrılık davasını geçici olarak bir tarafa bırakıp, kulları saydığı adamlarından ve memurlarından meydana gelen topluluğa karşı “Ne emrediyorsunuz?” demektedir.4

Çevrimdışı Google

  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 16
  • Sadakat Forum
Büyüden ve büyücüden medet umması
« Yanıtla #4 : 01 Eylül 2013, 20:08:02 »
Büyüden ve Büyücülerden Medet Umması
Firavun, hastalık derecesinde kendisini tanrı konumunda gördüğü ve inandığı hâlde (Kasas, 28/38; Şuara, 26/29) büyücü rahiplerden medet ummuş, sadece yönetimde etkin olacakları vaadi ile değil ama aynı zamanda büyü yapmaları konusunda onlara baskı uygulayarak (Tâhâ, 20/73) Hz. Musa’ya (a.s) karşı mücadeleye girişmiştir. Firavun ve melei, aslında büyücü rahiplere inanan kimseler değillerdi. Onlar için asıl önemli olan halkın Firavun’u ilâh şeklinde telakkisinin devamı idi (Şuara, 26/40). Sihirbazları gayrete getirmek ve Hz. Musa (a.s) karşısında bu büyücülerin galip gelebilmelerini temin etmek için onlara idarede söz sahibi olacakları yalanını bile söylemiştir (Şuara, 26/40,42).

Ancak yaptıkları büyülerin işe yaramadığını gören ve gözleri hakikate açılan rahipler, Hz. Musa’nın (a.s) getirdiği mucizelerin Allah katından olduğunu derhal anlamış ve iman etmişlerdir. Firavun bu defa iman eden sihirbazlara zulüm ve işkence yolunu seçmiştir.
قَالَ فِرْعَوْنُ آمَنْتُم بِهِ قَبْلَ أَنْ آذَنَ لَكُمْ إِنَّ هَـذَا لَمَكْرٌ مَكَرْتُمُوهُ فِي الْمَدِينَةِ لِتُخْرِجُوا مِنْهَا أَهْلَهَا فَسَوْفَ تَعْلَمُونَ
“Firavun dedi ki: Demek siz, benden izin almadan ona iman ettiniz! Şüphe yok ki bu, yerleşik Kıpti zümresini yurtlarından sürmek için, sizin şehirde beraberce plânladığınız, gizli bir oyundur. Ama yakında bileceksiniz başınıza gelecekleri!” (A’râf, 7/123)

Allah’a ve Peygamber’ine iman edildiğinde haksızlık ve tahakküm yollarının kapanacağını gören Firavun, bu sözüyle kamuoyunu yanıltmak ve heyecan vermek için siyasî bir entrika çevirmektedir. Tamamıyla aleyhine sonuçlanan yarışmayı, kendi iddiasını ispat eden bir olaymış gibi göstermeye çalışmakta ve aslında kendisi bir nevi siyasî sihirbazlık ve şarlatanlık yapmaktadır. Böylece Hz. Musa’nın peygamberliğine olduğu gibi, onu tasdik eden sihirbazların imanları hakkında da yok yere şüpheler uydurup ortaya atmakta ve kamuoyunun zihnini bulandırmaktadır.5

Çevrimdışı Google

  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 16
  • Sadakat Forum
Halkını küçümesmesi ve gruplara ayırması
« Yanıtla #5 : 01 Eylül 2013, 20:09:19 »
Din Konusunda Şüphe Yayması ve Ülke Bölünecek Propagandası
Firavun, sihri en iyi bilenler diyerek seçtiği kimselerin, büyük kalabalığın huzurunda Hz. Musa’nın (a.s) nübüvvetine iman ettiklerini görünce, bu durumun Hz. Musa’nın nübüvvetinin sıhhatine güçlü bir delil olacağı endişesini duymuştur. Kavminin, Hz. Musa’nın nübüvvetine inanmalarına engel olsun diye, o anda halkın kulağına iki çeşit şüphe atmaya çalışmıştır:

Attığı birinci şüphe, onun: “Bu, hiç şüphesiz ki şehirde kurduğunuz bir tuzaktır.” şeklindeki sözüdür. Abdullah b. Mes’ud diyor ki: “Meydanda toplanıp karşılıklı yarışmaya girmeden önce Musa, sihirbazların liderine: “Eğer ben sana galip gelecek olursam bana iman eder ve getirdiğim dinin hak olduğuna şahitlik eder misin?” diye sormuş, sihirbazların lideri ise: “Yemin olsun, yarın öyle bir sihir yapacağım ki, hiçbir sihir ona galip gelemez. Şayet sen bana galip gelecek olursan ben sana iman edeceğim ve getirdiğinin hak olduğuna şahitlik edeceğim.” demiştir. Bu konuşmayı gözlemiş olan Firavun, daha sonra bu konuşmayı çarptırarak: “Bu sizin kurduğunuz bir tuzaktır.” demiş ve böylece halkın arasına Hz. Musa’nın (a.s) peygamberliği ile ilgili şüphe yaymak istemiştir.6

Yaymaya çalıştığı ikinci şüphe ise Hz. Musa (a.s) ile sihirbazların maksatlarının, güya aralarındaki anlaşmaya göre, hâkim unsurların ülkeden çıkarılacağını, rejimin değiştirileceğini ve hâkimiyetlerinin sona erdirileceğini öne sürmek olmuştur.

Halkı Gruplara ve Hiziplere Ayırması
Firavun, hem zulmedebilmek hem de zulme dayalı saltanatını devam ettirebilmek için, halkı bir­birine yakın veya zıt çeşitli grup ve hiziplere ayırmaktaydı. Böylece toplumdaki muhale­fet duygusunu, bu hizipler ve gruplar arasındaki sürtüşmelere kanalize etmekte, neticede o toplumdaki mevcut muhalefet potansiyelini, birbirlerine vuruşturarak pasif hâle getirmekteydi. Kur’ân-ı Kerîm bu hususa şöyle işaret etmektedir:
إِنَّ فِرْعَوْنَ عَلاَ فِي الْأَرْضِ وَجَعَلَ أَهْلَهَا شِيَعًا يَسْتَضْعِفُ طَائِفَةً مِنْهُمْ يُذَبِّحُ أَبْنَاءَهُمْ وَيَسْتَحْيِي نِسَاءَهُمْ إِنَّهُ كَانَ مِنَ الْمُفْسِدِينَ
“Firavun, (Mısır) toprağında gerçekten azmış, halkını çeşitli sınıflara bölmüştü. Onlardan güçsüzleştirdiği sınıfın oğullarını boğazlıyor, kızlarını ise sağ bırakıyordu. Firavun kesin bir şekilde çokça fesat çıkaran bozgunculardandı.” (Kasas, 28/4)

Halkını Küçümsemesi
فَاسْتَخَفَّ قَوْمَهُ فَأَطَاعُوهُ إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمًا فَاسِقِينَ
“Firavun halkını küçümsedi, onlar da ona itaat ettiler. Doğrusu onlar yoldan iyice çıkmış bir toplum idi.” (Zuhruf, 43/54)

Firavun, kendisini diğer insanlardan daha farklı, daha üstün ve önemli biri olarak görmekte, kendisini en başarılı, en güzel, en zeki olarak değerlendirmekteydi. Fakat ondaki bu büyüklük duygusu özgüven taşıyan bir büyüklük duygusu değildi. Sürekli dışarıdan onay görme beklentisindeydi ve oldukça da kırılgandı. Fakat bu kırılganlığının, kendindeki büyüklük duygusuna olan güveninin azlığından kaynaklandığını görememekteydi. Kırılganlığına, sürekli başkalarını suçlama ve aşağılama duygusu eşlik etmekteydi. Bu yönü ile Firavun’da narsistik kişilik bozukluğu yani büyüklenmecilik ve üstünlük duygusu, halkı küçümseme, aşağılama ve değersiz görme şeklinde tezahür etmektedir.

Çevrimdışı Google

  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 16
  • Sadakat Forum
Mucizelerle alay etmesi
« Yanıtla #6 : 01 Eylül 2013, 20:09:52 »
Sahte İlâhlar İdeolojisi Üretmesi
وَقَالَ الْمَلَأُ مِنْ قَوْمِ فِرْعَوْنَ أَتَذَرُ مُوسَى وَقَوْمَهُ لِيُفْسِدُوا فِي الْأَرْضِ وَيَذَرَكَ وَآلِهَتَكَ
“Firavun’un halkının melei: ‘Ne yapıyorsun, seni ve senin tanrılarını terk etsinler, ülkede bozgunculuk yapsınlar diye Musa ile inananlarını kendi hallerine mi bırakacaksın?’ dediler.” (A’râf, 7/127)

Burada “seni ve ilâhlarını” denilmesinde Fira­vun’un taptığı bir takım mabutlar varmış gibi anlaşılabilir. Hâlbuki Firavun kendisinden üstün bir ilâh kabul etmiyor, “Ben sizin en büyük Rabbinizim” diyordu (Nâziât, 19/24). Bu durumda “senin ilâhların” sözü “senin taptığın, senin ibadet ettiğin mabutların” demek değil, “senin hoşlanıp, kabul ettiğin, tapılsın diye izin verdiğin mabutlar” anlamında kullanılmış demektir. Bu da Firavun’un halkın itikadını bozmak için bir takım sahte mabutlar oluşturduğunu ortaya koymaktadır.

Mucizelerle Alay Etmesi
فَلَمَّا جَاءَهُمْ بِآيَاتِنَا إِذَا هُمْ مِنْهَا يَضْحَكُونَ
“Musa, âyetlerimizle onlara gidince onlar alay edip gülmeye koyuldular” (Zuhruf, 43/46–47) âyet-i kerîmesinin mantuk ve mefhumunca, hakikatleri küçümsemek veya onlarla alay etmek, Firavun’un kendisini yüceltmek için kullandığı zalimce bir yöntemdir. Bu tür davranış gösterenlerin maksadı, diğer insanlara göre üstün niteliklere sahip olduklarını vurgulamaktır.

Günümüzde de Allah’ın kudretini ve yaratma mucizesini, canlı ve cansız varlıklardaki büyük düzeni, kâinatta akılları durduran dengeyi tesadüf olarak değerlendirip göz ardı edenler, Firavun’un, Hz. Musa’nın (a.s) mucizelerine sihir diyerek inkâra sapmasındaki benzer bir tavrı sergilemiş olmaktadırlar.

Devasa Tapınaklar ve Dikilitaşlar Yaptırması
Allah (celle celâlühü), bundan binlerce sene önce Mısır’ın yönetiminde diktatör olarak söz sahibi olan Firavun’un karakteristik özelliklerinden birisinin وَفِرْعَوْنَ ذِي الْأَوْتَادِ / zi’l-evtâd” (Fecr, 89/10) olduğunu belirtmektedir. Bu âyet-i kerîmede yer alan “evtâd” kelimesi değişmeceli olarak izzet ve hâkimiyet, Firavun’un insanlara azap etmek için yaptırdığı bir düzenek, Firavun’un ordusu, Firavun’un kalabalık cemaati gibi mânâlarda anlaşılmıştır.7 Ancak bilindiği üzere Firavun idaresinin en belirgin özelliklerinden birisi de kutsallaştırmaya çalıştıkları kendi mezarları yani piramitlerdir. Bu piramitlerin yanı sıra, yukarıya doğru incelerek yükselen ve tepesinde küçük birer piramit örneği bulunan dikilitaşlar da şehirlere Firavunların hâkimiyet alâmeti olarak dikilmiştir.

Bütün bu açılardan bakıldığında, âyet-i kerîmede yer alan “zi’l-evtâd” tabiri, diğer anlam tabakalarının yanında -Allahu a’lem- “piramitler ve dikilitaşlar sahibi” şeklinde de anlaşılabilir.

Çevrimdışı Google

  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 16
  • Sadakat Forum
yüksek kule yaptırması
« Yanıtla #7 : 01 Eylül 2013, 20:10:27 »
Gayet Yüksek Kule Yaptırması
Kur’ân-ı Kerîm’de Kasas ve Mü’min sûrelerinde Firavun, yardımcısı Haman’a şöyle demektedir:
وَقَالَ فِرْعَوْنُ يَا أَيُّهَا الْمَلَأُ مَا عَلِمْتُ لَكُم مِنْ إِلَهٍ غَيْرِي فَأَوْقِدْ لِي يَا هَامَانُ عَلَى الطِّينِ فَاجْعَل لِي صَرْحاً لَعَلِّي أَطَّلِعُ إِلَى إِلَهِ مُوسَى وَإِنِّي لَأَظُنُّهُ مِنَ الْكَاذِبِين
“Firavun dedi ki: ‘Ey benim danışmanlarım ve devlet adamlarım! Ben sizin benden başka bir ilâhınız olduğunu bilmiyorum. Hâmân! Haydi, benim için tuğla ocağını tutuştur, balçığı pişir, fazlaca tuğla imal ettirip benim için öyle yüksek bir kule yap ki, belki de onun vasıtasıyla yükselip Musa’nın (varlığını iddia ettiği) Tanrısını görürüm! Aslında, ben onun yalancının biri olduğu görüşündeyim!” (Kasas, 28/38)

Kur’ân-ı Kerîm’in anlattığı bu kule yakın zamana kadar bulunamamıştı. Ancak 1984 yılında, İskenderiye limanının birkaç yüz metre açığında yer alan ve ağırlıkları 10 ile 75 ton arasında değişen pembe granitten dev bloklar tespit edilmiştir. Bir Mısır bilimci olan Jean Pierre Corteggiani’ye göre, bu dev granit bloklar İskenderiye Feneri’ne aittir.

Ayrıca Ranke tarafından hazırlanan Dictionary of Personal Names of the New Kingdom adlı Mısır isimleri sözlüğünde, Hâmân’ın, Taş Ocakları İşçilerinin Şefi olduğu kayıtlıdır.8 Hiyerogliflerde Hâmân’ın isminin yanındaki ayıraç ise onun Firavun’un yardımcısı olduğunu göstermektedir. Çünkü Mısırlılar, kelimeleri çok özel bir durum olmadıkça hep bitişik yazmaktaydılar. Bu hiyerogliflerin okunabilmesi, Kur’ân’da açıklandığı gibi Hâmân’ın Eski Mısır’da yaşadığını ve Firavuna yapılar inşa eden bir kişi olduğu ortaya çıkarmıştır.

Firavun İdaresinin Âfetlerle Uyarılması
Allah (celle celâlühü) Firavun hanedanı düşünüp ibret alsın diye, onları senelerce kuraklık, kıtlık, tufan, çekirge, kan, haşerat, kurbağa istilası ve ürün azlığı ile cezalandırmıştır. Ancak yine de Firavun hanedanı ve melei inkârlarında inat edip büyüklük taslamaya devam etmiş, sıkıntıların tek sebebi olarak inananları görmüş ve onları uğursuzlukla suçlamışlardır. Ancak ilginç bir şekilde Firavun ve melei her sıkıntıda Hz. Musa’ya (a.s) müracaat ederek, üzerlerindeki maddî ve mânevî felâketleri gidermesi için Allah’a dua etmesini istemişlerdir. Bununla kalmamış, maruz oldukları felaket şayet uzaklaşır ve refaha kavuşurlarsa inananlardan olacaklarına da söz vermişlerdir. Ancak her defasında sözlerinden dönmüşler, arkasından da yok edilmişlerdir (A’râf, 7/130–136).

Firavun ve hanedanının bu yok oluşu Orta Krallık döneminin sonlarına ait bir papirüste9 açlık, kuraklık, kölelerin Mısırlıların servetleriyle kaçışı ve ülke çapındaki ölümler şeklinde tasvir edilmektedir. Bu papirüs, Mısır sosyetesinin ölümünü, Firavun’un yıkılışını ve Allah’a isyanları karşılığında başlarına gelmiş felâketleri anlatan anlamlı bir el yazmasıdır.10

Horlanan, aşağılanan ve ezilen insanlar ise bu sabırlarına karşılık Allah’ın bereketlerle donattığı Mısır coğrafyasının doğularına ve batılarına vâris kılınmışlardır (A’râf, 7/137).

Çevrimdışı Google

  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 16
  • Sadakat Forum
Ynt: Firavun ve genel özellikleri
« Yanıtla #8 : 01 Eylül 2013, 20:11:12 »
Sonuç
Kur’ân-ı Kerîm’deki tasvirlerin genel hatları arasında görebildiğimiz kadarı ile Firavun, ilâhlık iddiasında bulunan bir şaşkın, kendisinden başka tanrı olup olmadığını anlamak için gayet yüksek kule yaptıracak kadar da marazi ruha sahip bir sapkındır. O, halkını küçümseyerek zayıfları ezen, gerçeklerden uzak yaşayan bir kraldır. Firavun portresinin en temel özelliği ise Allah’ın kâinattaki hâkimiyetini reddetmesidir. Firavun’un ilâhlık ve rablik iddiası, kendisinden başka itaat edilecek, kanun koyacak, yönetecek güç tanımadığını göstermektedir. Firavun ve hanedanı, kendilerini mülkün tek hâkimi saymışlardır. Böylece küçük bir azınlık servet içinde yüzerken, halkın büyük çoğunluğu köleleştirilmiş, açlık ve sefalet içinde bırakılmışlardır.

Âyet-i kerîmelerin, Firavun’u fert olarak ele almaktan çok, Firavun aile­si (âl-i Fir’avn), avenesi (mele’), kavmi ve askerleri (cünûd) şeklinde erkânıyla birlikte zikretmesi, Firavun’u tek bir kişi olmaktan daha çok zalim bir zihniyet, karanlık bir odak ve dehşetli bir merkez olarak işaretlemektedir denilebilir.

Kur’ân’da en az altı sûrede ayrıntılı olarak yer alan Hz. Musa (a.s) ile Firavun kıssasında pek çok hikmetler bulunmakla birlikte, bu yazıda oldukça sınırlı sayılabilecek özelliklere değinebildik. Bu kıssalar ve tekrarlarında Firavun ve cemiyetinin haksız bir şekilde büyüklenmeleri, mucizeleri gördüklerinde “sihirdir” demeleri, halkın Firavun ve cemiyetinden korkması, Firavun ve meleinin ziynet ve servet içerisinde yüzmeleri gibi hususlar işlenmektedir. Firavunlar, düz Mısır coğrafyasında kendi hükümranlık alâmetleri olarak gayet yüksek ve büyük piramitler inşa ettirmiş, yekpare dikilitaşlar yaptırmışlardır. İsrail oğullarının maruz kaldıkları işkenceler ve onlardaki müthiş ölüm korkuları da bu sûrelerde yer alan konulardır.

*İstanbul Üniv. İlâhiyat Fak. Öğretim Üyesi
   Musa Kazım Gülçür


Dipnotlar
1. http://www.islamic-awareness.org/Quran/Contrad/External/josephdetail.html
2. Ana Britannica, Ana Yayıncılık, 12/235.
3. Mele: Bir rey üzerine bir araya gelip şekil ve görünüşü insanın gözlerini, kıymet ve önemleri de insanların gönüllerini dolduran cemaat, bütün adına söz söylemeye yetkili kişilerin teşkil ettikleri heyet, danışma meclisi. Görülüyor ki, bu mânâ, zamanımızda Frenklerin “sosyete” adını verdikleri cemiyet mânâsınadır. Bunda bir maksat üzere toplanmış olmak, iyi anlaşma, uzlaşma ve kıymetli olma en esaslı anlamı teşkil eder. Meselâ bir dernek, bir kabine ve bir parlamento, bir ordu ve herhangi bir toplumun bütünü adına söz söylemeye yetkili kişilerin bir araya gelip bir heyet teşkil etmesi hep birer “mele” demek olur. Ve önde gelen eşrafa “mele” denilmesi de bu yüzdendir. (Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili, Azim Neşriyat, 4/90–91.)
4.   Yazır, 4/93–94.
5. Elmalılı, 4/97.
6. Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi, 4/97–98.
7. Râzi, 19/41.
8. Hermann Ranke, Die Ägyptischen Personennamen, Verzeichnis der Namen, Verlag Von J. J. Augustin in Glückstadt, Band I, 1935, Band II, 1952.
9. Mısır’da, 19. yüzyılın başlarında bulunan bu papirüs, Hollanda’daki Leiden Müzesi’ne götürülmüş ve A. H. Gardiner tarafından 1909’da tercüme edilmiştir. Papirüsün tamamı “Admonitions of an Egyptian from a Heiratic Papyrus in Leiden (Leiden’deki Papirüste Bir Mısırlının Nasihatleri)” adlı kitapta yer almaktadır.
10.   http://ohr.edu/yhiy/article.php/838