Gönderen Konu: Futbol ve Hayatimizdaki Etkileri  (Okunma sayısı 33532 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

mazhar

  • Ziyaretçi
Ynt: Futbol ve Hayatimizdaki Etkileri
« Yanıtla #15 : 16 Mayıs 2012, 01:41:25 »

Alıntı
Hep birlikte futbolla ilişkilerimizi yeniden gözden geçirmemizde fayda var. Futbolu dünyevi bir din ya da bir kimlik haline dönüştürmek, bizi ve toplumu büyük bir yanlışla karşı karşıya getiriyor. Takım taraftarlığının bir kimlik haline dönüşmesi, hakkı ve hukuku çiğneyenlerin de cesaretini artırıyor.

Unutmayalım, futbol sadece bir oyun. Keyif alınacak, stres atılacak ve atılan stresten sonra da unutulup işimize bakılacak bir oyun...

Evet,insanları uyutmaya yarayan bir oyun,insanları Allah'tan uzaklaştırmaya yarayan bir oyun,Müslümanları uyuşturmaya yarayan bir oyun.

mazhar

  • Ziyaretçi
Ynt: Futbol ve Hayatimizdaki Etkileri
« Yanıtla #16 : 16 Mayıs 2012, 01:43:55 »
Çakma din!



T24 Sitesi'ndeki haberi, diğer haber kanallarında göremedim:


Üç büyük (?) İstanbul takımından birinin taraftarları, "Bu mıntıkada sadece bizim takımın şampiyonluğunu kutlarız" gerekçesiyle semtin kalabalık güzergâhlarında nöbet tutmuşlar; kendilerine "Dağılsanız iyi olur, niçin toplandınız?" diye sual eden güvenlik görevlilerine de, "Size ne yahu, biz kendi takımımızın kazandığı dördüncülüğü kutluyoruz" diye mizah yükü yüksek bir cevap vermişler. Haberin fotoğrafı da var. Polis hadiseye dikkat kesilip tedbir almış, buna rağmen tatsızlıklar çıkmış.

Faydası olmayacağını bile bile haberi mümkün olduğu kadar tarafsız bir dille özetlemeye çalışıyorum; öyle yapmaya mecburum çünkü taraftar davranışları ve psikolojisi ülkemizde artık ciddiyetle gözlemlenmesi ve üzerinde düşünülmesi gereken endişe verici, hatta tehlikeli bir seviyeyi işaret ediyor. Sair zamanlarda mâkul, soğukkanlı, insaflı, hatta tarafsız görünen nice insan, takım meselesi araya girince asabîleşiyor, umulmadık tepkiler gösteriyor; kırıcı, saldırgan olabiliyor. Yazar arkadaşım Mehmet Kamış'ın geçen Cumartesi bu sayfada kaleme aldığı, "Futbol bir din ya da kimlik midir?" başlıklı yazısındaki, "Çok eskilerden beri tanıdığımız, dindar bir kimliğe sahip insanlar olarak bildiğimiz dostların bile ağza alınmayacak tepkiler göstermesini anlamak hakikaten çok zor." satırlarının aslında ne anlama geldiğini çok iyi biliyorum. Biraz da bu yüzden futbol benim için bütün cazibesini kaybetti, bir nefret, bir ürperiş nesnesi olmaya başladı.

Futbol iyi insanları değiştiriyor, bozuyor, kendine yabancılaştırıyor; kötülerin niteliklerini sivriltiyor. Ünlü Şeytan (Exorcist, 1973) filmindeki kız çocuğuna (Linda Blair) musallat olan kötülüğün bu masum yavrucağı dönüştürmesine benzeyen menfî bir tesir yapıyor. Artık kesinlikle bir eğlence, bir spor, bir dostluk ve kardeşlik vesilesi olmaktan çıktı, insanları bölük bölük ayırıyor, renklerine boyuyor, davranışlarını bozuyor ve en önemlisi hakikat duygusunu baskı altına alıyor.

Cumartesi günü maçtan saatler önce bir ulaştırma görevlisiyle sohbet ettim; öfke yüklüydü ve olup biteni kendi mantığı içinde çok inandırıcı bir şekilde savunuyor ve çok ilginçtir doğrudan hükümeti suçluyordu. Büyük bir inanç ve heyecanla dile getirdiği görüşlerini şöyle bir finalle noktaladığında ürperdim desem yeridir;

-Artık kendi partimizi kurmaktan başka çare kalmadı; herkes bize düşman; o zaman görürler dünyanın kaç bucak olduğunu!

Futbol düne kadar sporla ilgili bir kavramdı; sosyolojik boyutları vardı, bugün ise ancak "Din psikolojisi"nin temel kavramlarıyla ölçülebilir bir fenomen haline gelmiştir Türkiye'de. Herkes aynaya bakıp taraftarlık derecesini sorgulasın, "Takımımın renkleri, doğruları algılamamı engelleyebilir mi?" sualini sorsun, kendini sigaya çeksin. Psikologlar, taraftar davranışının niçin çok garip bir surette "kesin inançlı" çizgisine doğru kaymakta olduğunu dert edinmeliler. Bunlar sağlık alâmeti değil, resmen maraz! Hüsran ve sevincin algılanmasında niçin bu ölçüde yaygın hazımsızlık yaşandığının sebeplerine inelim. "Birkaç kendini bilmezin edepsizliği, büyük ve şerefli camialara mal edilemez" safsatasına artık güvenmeyelim. Birkaç edepsizin yaptığı, o câmianın sessiz ve mâkul çoğunluğu tarafından bir şekilde onaylanıyor, hatta gizli bir keyiflenme hissine yol açıyorsa -ki öyle oluyor- meseleyi ciddiye almanın zamanı gelmiş demektir
http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazarno=1020
 

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Bu futbol mu yani!
« Yanıtla #17 : 17 Mayıs 2012, 01:31:39 »

Bu futbol mu yani!

Futboldan hiç anlamam. Boks ve futbolu spor olarak da görmem.. Spor seyredilmez değil, ama spor seyirci için yapılmaz, onu bilirim.

Bizim gibi ülkelerde spor, toplumu uyutmak için bir beşiktir aslında..

Futbol bugün bir kumara dönüşmüştür. "Put"tur, bir başka yanı ile.. Her şey "put" olabilir.. Para, kadın, lider.. Bir şey "her şeyden önce" geliyorsa, o nesne puta dönüşebilme riski taşır.. "Her şey futbol için" ya da "kendi takımı için" ise birileri açısından, orada ciddi bir sorun var demektir..

Sosyo psikolojik açıdan mikro faşizm etkisinden söz etmek mümkün. "Taraftar" olmak, ötekine düşmanlığa kadar giden bir sürecin başlangıcı ise bunu iyi düşünmek gerek.

Futbolun bir centilmenlik filan olmadığını gördük.. İçinde saldırgan bir kişilik besliyor.

Haksızlığa uğramış olmak, başkalarına haksızlık etme hakkı vermez.. Polis gözyaşartıcı gaz sıktı diye İETT otobüs durağı tahrip edilmez.. Metrobüse saldırılmaz..

Vali diyor ki, "eğer kupa verilmeseydi GS'lılar, Florya'nın altını üstüne getirecekti!"

Ne demek bu! Tehdit, şantaj, esir alınan bir yönetim!

Hadi bu işi bir meşru bir oyun kabul edelim. Bir takım kazanmış, kupayı orada almasında ne var?

GS kazanınca FB bunu yaptı da, tersi olsa ne değişecekti.. Bana göre bir şey değişmeyecekti.. Çünki bu "taraftarlar" 3 aşağı, 5 yukarı birbirine benziyor. Aynı kaynaktan besleniyorlar..

Siyaset ve media bu olaya çanak tutuyor. Bu yapı bir şekilde destekleniyor..

Ama artık birilerinin bu işe bir dur demesi gerek.. Bu durum toplumun ruh sağlığı açısından sorun olmaya başladı. Aileler ve gençlerin ruhsal gelişimini engelliyor. Kötü bir rol model üretiyor.. Aile ve Spor Bakanı bir araya gelip bu konuyu psikologlarla, sosyologlarla birlikte gözden geçirmeli..

Erkekler yetmedi, şimdi kadınlar da bu oyunun içine çekiliyor. Kadınlar da küçücük çocuklarının ellerinden tutup bu aleme sokuyorlar..

Her önemli maçtan sonra trafik kilitleniyor. Sarhoş sürücüler birer trafik canavarına dönüşüyor, birileri silaha sarılıyor. İnsanlar birbirine giriyor, yağma olayları yaşanıyor.

Bu sefer, cemaat, camia, Ergenekon, polis hepsi birbirine karıştı..

Devlet nasıl tiyatrodan elini çekiyorsa, futboldan da elini çeksin. Belediyeler de öyle. Sporu sporculara ve halka bırakın.. Kamu karışmasın bu işe.. Spor yapana altyapı hizmeti sunsun, o kadar.

Bu son olaylar, Türkiye'nin bu konuda hangi noktaya geldiğini göstermesi açısından önemli bir gösterge oldu.. Özellikle büyük kentlerde futbolun toplumsal barış açısından nasıl bir risk oluşturduğu bu vesile ile görülmüş oldu..

Nasıl eşini döven adama eşine ve evine yaklaşma yasağı getiriliyorsa, futbolda şiddete karışanlara, stadyuma yaklaşma yasağı getirilmesi gerek.. Tekrar aynı suçu işlerlerse, çok daha ağır bir şekilde cezalandırılmaları gerek..

Birçok insan futbol maçı olduğu zaman o güzergahı kullanmıyor, erkenden evine kapanıyor.. Toplumda ciddi bir korku havası oluşmaya başladı.. Gece yarılarına kadar araç konvoyları ile toplumu terörize ediyorlar..

Basında ve toplum içinde bunları kışkırtanların da ciddi bir şekilde takib edilerek cezalandırılmaları gerek..

Spor kulüplerine maddi kaynak aktaranların bu desteklerine ya sınırlama getirilmesi ya da bunların matrahtan düşülmesine izin verilmemesi gerek..

Spor yapılır, o zaman sağlıklı bir şeydir. Ama bunu kumar ya da gladyatörlerin savaşlarına döndürenler spora hizmet etmiş olmuyorlar..

Gazetelerin bu konuya bu kadar geniş yer ayırmalarını da anlamıyorum. Doğru da bulmuyorum.. Tiraj açısından ilk 8 içinde iki de futbol gazetesinin bulunması da düşündürücü..

Bu işin içinde eğitimli, para ve statü sahibi insanlar da var. Çapulcu takımı değil bunların önemli bir kısmı. İçlerindeki akıl ve insaf sahipleri bile bunlarla başedemiyor..

Bu tribün terörü filan değil. Bu derin öfkeyi devlet, basın ve sermaye birlikte besledi, büyüttü.

Şimdi de işin içine derinler karıştı. Şike davasını biraz daha eşeleyin bakalım içinden ne çıkacak? Cemaat, Ergenekon, ABD'nin tartışma konusu edildiği bir spor olayı içine gizlenmiş derin bir sır var bu işin içinde.

Bu rezalete bir dur denilmesi gerek.. Yetti artık!

Selâm ve dua ile.


Abdurrahman DİLİPAK - 16 Mayıs 2012 Çarşamba

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Zincirlerini Kırmış Deliler
« Yanıtla #18 : 18 Mayıs 2012, 11:20:26 »
Zincirlerini Kırmış Deliler

Deliliğin çeşitleri vardır:
Bildiğimiz normal deli... Zır deli, zırzır deli, hınzır deli... Deli dolu... Zararsız deli... Ilımlı deli... Akıllı görünen deli... Zincirden boşanmış deli... vs vs...

Acaba şu futbol delileri hangi cinstendir?..

Sanırım onların da türleri var. Hepsi de, bir tarağın dişleri gibi bir değil.

Son futbol çılgınlıkları öyle sıradan, ılımlı deliliklere benzemiyordu.

Siz daha işin içyüzünü bilmiyorsunuz. Devletin, valiliğin, emniyetin elindeki gizli raporları okusanız, o çılgınlıkların vehâmetini öğrenseniz aklınızı kaçırırsınız.

O korkunç futbol cinnetleri sırasında Türkiye'miz büyük bir tehlike atlatmıştır.

Çok şükür kan dökülmedi, can kaybı olmadı.

Hükümet bu konuda çok ciddî ve etkili tedbirler almalıdır.

Son hadise, sorumlulara ve vazifelilere iyi bir ders olmalıdır.

Ülkemizde büyük sayıda vatandaş futbol konusunda sınırı aşmış bulunmaktadır.

Tedbir alınmazsa ileride çok üzücü başka hadiseler olabilir.

Sosyal ve biyolojik patlamalar olabilir.

Mısır'da olduğu gibi kan dökülebilir.

Konu psikoloji uzmanlarına inceletilmeli ve raporlar alınmalıdır.

Türkiye sosyal yapı bakımından nereye sürükleniyor?

Türk Kürt... Sünnî Alevî... Sağcı solcu.. Dinci laik derken başımıza bir de futbol terörü çılgınlığı çıktı...

Bu belayı başımıza kimler sarmıştır?

Ülkemizde büyük tesislerde dev futbol günlük gazeteleri yayınlanmaktadır.

Çok sayıda vatandaşımız futbolla yatıyor, futbolla kalkıyor.

Futboldan medet uman bazı politikacılar ateşle oynadıklarının farkında mıdır?

Ya bir dinî cemaatin futbol merakına ne demeli...

Tarih felsefecilerine, büyük düşünürlere sorunuz:
Toplumumuz dengeli, akıllı, sağlıklı, iç barışlı bir toplum mudur?

Şair "kim beni zincire vuracakmış şaşarım" demiş.

Futbol çılgınları zincirleri kırdılar. Âferin!..



Mehmet Şevket EYGİ - 17 Mayıs 2012 Perşembe

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Futbol Çılgınlıkları
« Yanıtla #19 : 18 Mayıs 2012, 11:21:04 »
Futbol Çılgınlıkları

Siyaset ve futbol... İki ayrı, iki bambaşka dünya... Lakin bunlar Türkiye'de iç içe girmiş vaziyette... Böyle bir karışım iyi midir, kötü mü?.. Kötü değildir, çok kötüdür.

Futbol oyunları oynanır, halk yığınları buna merak eder, takımlar tutulur... Bunları anlarım da, futbol yüzünden kırmaları, yakıp yıkmaları, polis otomobillerini kaplumbağa gibi ters çevirmeleri, çeşitli tahribat yapmayı, can ve mal güvenliğini tehlikeye düşürmeyi anlamam ve kabul etmem mümkün değildir.

Futbol ve siyaset... Bitmedi, onun yanında din ve futbolu birbirine karıştırmak isteyenler varmış. Mış diyorum, çünkü bunlara aklım ermediği için sorup öğreniyorum.

Siyaset, futbol ve din... Patlayıcı bir karışım.

Bendeniz tv seyretmem, gazete alıp okumam. Sadece internet haberlerine bakarım biraz. Futbol çılgınlıklarının fotoğraflarını gördüm. Aklım başımdan gitti. Alevler göklere yükseliyor, bir kısım polisler canlarını kurtarmak için tabana kuvvet kaçıyor, holiganlar sanki çıldırmış.

Birkaç ay önce Mısır'da futbol yüzünden kaç kişi ölmüştü, hatırlıyor musunuz? Büyük tehlike atlattık...

Alınacak tedbirler şunlardır:

1. Futbol ile siyaset birbirinden kesin olarak ayrılsın.

2. Futbol bir "sektör" olmaktan çıkartılsın. Futbol mafyacılığı önlensin.

3. Şikelere mikelere imkan ve fırsat verilmesin.

Hangi takımın taraftarı daha çok?.. Onları kazanırsak, onların oylarını alırsak seçimi kazanmamız kolay olur... Vah bu siyasete, vah Türkiye'ye...

Dünyada yan yana gelmeyecek iki şey varsa onlar da, öncelikle din ve futboldur.

Din her şeyin üzerinde tutulmalıdır.

Öncelikle siyasetin üzerinde.

Din siyasete alet edilemez.


Siyasete alet edilemez dedimse, din ile siyaset birbirinden tamamen kopuktur demedim. Siyaset dine alet edilebilir.
Kimler edebilir?
Gerçek dindar, yüksek ahlaklı, yüksek karakterli, faziletli, bilge, temiz, tertemiz kişiler.


Din ulvîdir, siyaset süflî.

Yüce olan dini şahsî menfaatine, şahsî nüfuz ve prestijine alet etmek büyük bir alçaklıktır.

Norveç, İsveç, İsviçre, Avusturya gibi medenî ülkelerde de futbol çılgınlıkları vardır ama bizdeki gibi değil.

Mısır gibi büyük ve köklü bir İslam ülkesinde futbol yüzünden yüze yakın insanın ölmesi ne büyük bir ayıp ve yüz karasıdır.

Bu işlerin, bu çılgınlıkların pek düzeleceğini sanmıyorum.

Allah vere de daha büyük çılgınlıklar yapılmaya...


Mehmet Şevket EYGİ - 18 Mayıs 2012 Cuma

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Futbol ve Hayatimizdaki Etkileri
« Yanıtla #20 : 18 Mayıs 2012, 11:29:21 »
Şampiyonluk Maçı Sonrası Yaşanan Olaylar
(12 Mayıs 2012 Cumartesi)

















Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Futbol ve Hayatimizdaki Etkileri
« Yanıtla #21 : 27 Mayıs 2012, 06:23:46 »
Şehrin göbeğinde, arabalar ters çevriliyor, vahşiler önüne geçip fotoğraf çektiriyor,  akaryakıt istasyonuna molotoflar atılıyor, stadın koltukları sökülüp sahaya yağdırılıyor...

İETT'ye verilen hasar ise çok daha büyük. Metrobüs hattında hizmet veren 68 otobüsün camları kırılıyor, 139 İETT durağı tahrip ediliyor.

Daha neler neler...

Vandalizmi ve  çirkinliği daha tafsilatlı anlatmanın gereği yok.

Lafı hiç eğip bükmeyelim. Yaşananlara kimse taraftarlığın kara gözlüğüyle ya da bürokrasinin dürbüne tersten bakan tavrıyla bakıp küçümsemeye kalkmasın.

Bunun adı vahşiliktir, bunun adı hazımsızlıktır, bunun adı eşkıyalıktır, bunun adı teröristliktir.

Bu yapılanları Fenerbahçe olduğu için sayıp dökmüyorum. Kupanın elinden gittiğine inanan öteki takımların azgınları da yarın bunun aynısını, belki daha fazlasını yapabilir.

Beyler unutmayın.

Yıllardır bu topluma futbol fanatizmi rüzgarları ekiliyor. Fırtınadan başka bir şey mi biçeceğinizi sanıyordunuz?  

Klüp yöneticileriyle, siyasetçisiyle en başta da medyasıyla bunlar yapıldı. Daha vahimi ise hala da bütün çirkinliğiyle yapılmaya devam ediyor.

***

Toplumun pek çok kesiminin futbol fanatiği olmasını anlayabiliyorum. Ama dindarların fanatizmini anlayabilmiş değilim.

Bir zamanlar dini cemaatler, bırakın futbol oynamayı, takım tutmayı bile ayıp sayarlardı. O cemaatlere mensup gençler de içlerinde taraftarlık varsa bile ya dışa vurmazdı ya da vuramazdı.

Çünkü dindar adamın "malayani" şeylerle meşgul olacak zamanı olmamalı idi. Gençler de büyüklerin bu tavrını bildiği için derunlarındakini dışa vurmazlardı.

Bizler üniversiteyi 1980'li yıllar öncesinde okuduk.

O yıllarda aynı dışlayıcı tavır sol fraksiyonlar arasında da söz konusu idi. Futbola meraklı olanlara "dava adamı olmaz" gözüyle bakılır ve pek itibar edilmezdi.

Sonra cemaatlerin tavırları değişmeye başladı. "Daha kötü şeylerle uğraşmaktansa hiç değilse futbolla ilgileniyor" denir oldu. Müsamaha ile karşılanır hale geldi.

Güçlerine güç katmak için her değeri kullanmaktan geri kalmayan kulüp başkanları ve onlara göbekten bağlı payanda gazeteciler, bu kaynağı kullandıkça kullandı. Sömürdükçe sömürdü.

Futbol denilen illet, bu açılan aralıktan içeri girdi. Şimdi içerdeki bütün değerleri kapı dışarı etti geçip baş köşeye oturdu.

Bir dönem yüceltilen değerler vardı, din gibi, ideoloji gibi, aile gibi...

Kulüp yöneticileri ve medyanın oluşturduğu bu pespaye konsorsiyum, iki renkten oluşan çaputun taşıdığı değerleri en yükseğe koydu.

"İnsan, eşini  değiştirebilir hatta dinini bile değiştirebilir. Ama takımını değiştiremez" demeye başladılar.


Allah kahretsin bu yücelttiğiniz değerleri. Allah sizin yücelttiklerinizi zir ü zeber etsin.

Üç yaşında iken bir çikolata ile kandırılıp, sonunda en büyük çikolatayı verende karar kıldığınız bir sahiplenme duygusu, ne menem şeymiş böyle en yüce değer yaptınız.

Ey Başbakan Erdoğan! Futbolla olan ilginizi gözden geçirmeniz gerekir. Cumhurbaşkanı Gül'ün Beşiktaşlılığı, Kılıçdaroğlu'nun Fenerbahçeliliği bu ülkeye zarar vermedi, vermeyeceğini de sanıyorum.

Ama sizin Fenerbahçe ile olan -adı her ne ise- bağınız bu ülkede fanatizmi körükleye geldi. Geçmişte bunun zararlarını lokal olarak şehir komşunuzda yaşadınız.

Ülke genelinde insanlar, niyetinizin düzgün olduğuna inandı ve yaptığınız hizmetlere de bakarak bugüne kadar çok sorun etmedi. Ne var ki bu noktada size tanınan kredinin sonuna gelindiğine emin olun.


Tez elden hormonla haksız ve çoğu kez gayr-i meşru bir şekilde büyütülen bu sektör hızla küçültülüp dünyada hak ettiği yere oturtulmalı. Ekonomi olarak 6. sırada olduğu ile övünenlere, "marş marş" denilip başarı sıralamasındaki 50'lere gönderilmeli.

Dünyada liginde başarı elde edemeyenler, kirli imparatorluklarını yürütmek için iç fanatizmi besliyor.

Eğer bunlar Türkiye'de kısa sürede yapılmazsa Türkiye'de bölücü diye nitelediğimiz PKK terörünü gölgede bırakacak gelişmeler yaşanır.

Türkiye'de PKK sorununun çözümü makul bir süre ertelenebilir (ertelensin anlamında demiyorum) ama futbol bölücülüğü tehlikesi ertelenemez.

Tehlike o raddeye geldi. Uyanın!

Ünal TANIK - 14 Mayıs 2012 Pazartesi

mazhar

  • Ziyaretçi
Ynt: Futbol ve Hayatimizdaki Etkileri
« Yanıtla #22 : 27 Mayıs 2012, 09:08:55 »
Alıntı
Sonra cemaatlerin tavırları değişmeye başladı. "Daha kötü şeylerle uğraşmaktansa hiç değilse futbolla ilgileniyor" denir oldu. Müsamaha ile karşılanır hale geldi.

Güçlerine güç katmak için her değeri kullanmaktan geri kalmayan kulüp başkanları ve onlara göbekten bağlı payanda gazeteciler, bu kaynağı kullandıkça kullandı. Sömürdükçe sömürdü.


yavaş yavaş futbol zehirini verdiler, bünyeyi alıştırdılar. şİMDİ DE SÖMÜRÜYORLAR..

mazhar

  • Ziyaretçi
Ynt: Futbol ve Hayatimizdaki Etkileri
« Yanıtla #23 : 03 Haziran 2012, 19:38:00 »



Galatasaray'ın efsane isimlerinden Hakan Ünsal, futbol oynadığı dönemde odasında 'takke ve seccade' bulunması sebebiyle 'cemaatçi' olarak suçlandığını ve kadro dışı bırakıldığını söyledi.

O dönemde çok büyük sıkıntılar yaşadığını dile getiren Hakan Ünsal, "Kadro dışı bırakıldığımızda bize yemek de vermediler." dedi.
 
TRT 1'de yayınlanan 'Zirvedekiler' adlı programın konuğu olan Hakan Ünsal, Galatasaray'da oynadığı 2001'de inancından ötürü çok büyük baskı gördüğünü anlattı.
 
"O dönem insanların manipüle edildiği ve korkutulduğu bir dönemdi" ifadelerini kullanan Ünsal, odasında 'takke ve seccade bulunması' ile 'altyapıdaki oyuncuları dinî yönden örgütledikleri' gerekçesiyle baskı altında tutulduklarını bildirdi.
 
Ünsal, altyapıdaki oyunculardan bazılarının kendilerinden etkilendiğine ve cuma namazına gitmeye başladığına dikkat çekerek, "Altyapıdaki çocuklar namaz kılmaya başladı; ancak bunun bizimle hiçbir alakası yok. 14-16 yaşındaki çocukların, UEFA şampiyonu olmuş, Süper Kupa'yı kazanmış başarılı milli takım oyuncularını örnek alması kadar doğal bir şey olamaz" şeklinde konuştu.
 
Ünsal, 'dinî içerikli iddialar'dan ötürü Galatasaray yönetimince diğer arkadaşlarıyla kadrodan çıkarıldıklarına dikkati çekerek, daha sonra altyapıyla antrenmanlara katılmaya başladıklarını söyledi.
 
Kadro dışıyken yemek yiyemediklerini dile getiren Ünsal, "Bize verilecek yemekler ya sayılı getirildi veya hiç verilmedi. Bunları bize yaşatan insanların çıkıp 'ben bunları yaptım' şeklinde konuşmaları da işin enteresan tarafı." açıklamasını yaptı.
 
Hakan Ünsal, tüm sıkıntılara rağmen olayların çok güzel şekilde neticelendiğini aktardı ve İngiltere Premier Lig takımlarından Blackburn Rovers'a transferinin kendisini mutlu ettiğini kaydetti.

Transferini, "İlahi adalet tecelli etti" şeklinde değerlendiren Ünsal, o dönemde kötü bir davranışta bulunmadığını ve bu yüzden iyi bir transferle futbol hayatına devam ettiğini vurguladı.
 
Hakan Ünsal, yabancı ülkelerde futbolcuların dinî inançlarına büyük saygı gösterildiğine ve bu konuda destek verildiğine işaret etti.
 
2001'de Barcelona deplasmanına gittiklerini hatırlatan Ünsal şöyle devam etti:

"Nou Camp Stadı'nda soyunma odasından çıkıp merdivenlerden aşağıya indiğimizde sağ tarafta camekanlı bir kapı bulunuyordu.

Buranın oyuncular için hazırlanmış küçük bir kilise olduğunu öğrendik. Futbolcular oraya girip inancı doğrultusunda dua edip maça çıkıyor.

Biz ise odamızda seccade bulundurduğumuz için dünyanın en büyük suçunu işlemiş gibi lanse edildik."
 Shift Delete net

mazhar

  • Ziyaretçi
Ynt: Futbol ve Hayatimizdaki Etkileri
« Yanıtla #24 : 18 Ağustos 2012, 07:51:25 »
Noel'de tatil bayramda mesai

   Yine futbol karşılaşmalarıyla geçecek bir bayram. Yine dini hassasiyetleri umursamayan genel bir tavır. Yine Müslümanlara saygısızlık. Yüzde doksan dokuzunun Müslüman olduğu bir ülkede Müslümanlar azınlık muamelesi görüyor. Sosyal meselelerde Müslümanların öncelikleri ve sorunları ile İslâmî kaygıların arka plana atılışına futbol vesilesiyle de şahit oluyoruz


MÜSLÜMAN ÜLKEDE MÜSLÜMANLARA SAYGISIZLIK

Yine futbol karşılaşmalarıyla geçecek bir bayram. Yine dini hassasiyetleri umursamayan genel bir tavır. Yine Müslümanlara saygısızlık. Yüzde doksan dokuzunun Müslüman olduğu bir ülkede Müslümanlar azınlık muamelesi görüyor. Sosyal meselelerde Müslümanların öncelikleri ve sorunları ile İslâmî kaygıların arka plana atılışına futbol vesilesiyle de şahit oluyoruz.

BAYRAM GÜNÜ TOP PEŞİNDE KOŞACAKLAR

Bu akşam 2012-2013 futbol sezonu başlıyor. Tüm Türkiye bayrama ulaşmanın mutluluğunu yaşarken, yine bayramın ilk günü futbol karşılaşması oynanacak. Yani bayram günü futbolcular meşin yuvarlağın peşinde koşacak, insanlar onları seyredecek! Türkiye'de Noel döneminde yabancı futbolculara ülkelerine gitmeleri için bütün kolaylıklar gösterilirken (hatta tatile gidebilmek için bir hafta önceden kasti olarak kırmızı kart görme sahtekârlıkları bile görmezden gelinirken) Ramazan ve Kurban bayramına maç programı konulması Müslüman futbolculara karşı saygısız ve çifte standartlı tavrı kanıtlıyor. En acı olanı ise kamuoyundan yeterince tepki gelmiyor oluşu.


GÜNLER ÇUVALA MI GİRDİ


Ramazan Bayramının ilk günü 3 karşılaşma, ikinci günü ise 2 karşılaşma oynanacak. Futbolcular bayramı sahalarda geçirirken, 'futbolsever'ler de bayramı ya statta ya da ekran başında geçirecek. Bayramda ailece birlikte bulunmanın ve aile ziyaretleri yapmanın ibadet olduğunu bilen toplumumuz, bugün Bayramları birer tatil ve eğlence vesilesi olarak gören bir topluma dönüşmüş durumda. Bayram günü İslâm dininin sosyal yönünü gerçekleştirip aile ziyaretleriyle ibadet etmek yerine maç seyretme kaygısı güden halk ile buna zemin hazırlayan spor camiası ve yetkilileri bu saygısızlığın baş sorumlusu. Çünkü aynı camia, oruç tutan futbolculara karşı tavır alan teknik direktörlerin ahlâksızlığını eleştirmekte son derece etkisiz ve tepkisiz kalıyor. Yetkililer bütün bu saygısızlıklara karşı kayıtsız, halk ise yeterince tepkili değil.

SANKİ ÖZELLİKLE AYARLANIYOR

Transfer dönemlerinde son derece profesyonel davranarak istediklerinin hepsini elde eden yabancı uyruklu futbolcuların dini hassasiyetlerinin azami oranda gözetildiği ülkemizde maalesef kendi evlatlarımızın beklentileri görmezden geliniyor. Bu sessizliğe ise TFF'nin yanı sıra futbol adamları, oyuncular ve seyircilerden de yeterince tepki gelmiyor. Her yıl Noel dönemlerine göre ayar verilen ligler geçtiğimiz sezon şike süreci nedeniyle baştan aşağı yeniden dizayn edilmişti. Birçok karşılaşma hafta ortasına yayılmış, tehir edilen haftalar böylelikle telafi edilmişti. Bu sezon hem de ilk haftanın bazı karşılaşmaları bayramın ilk gününe denk getirildi. Daha önceki yıllara da bir dönüp bakarsak, her bayram mutlaka resmi bir maç yapılıyor. Bu kadar da tesadüf olmaz dedirten bu durum sanki özellikle ayarlanıyor hissi veriyor.

1 MAYIS VE ZEMİN ÇİMİ DÜŞÜNÜLÜYOR

Sadece Noel dönemlerinde değil 1 Mayıs gibi olay çıkması muhtemel olan günlerde İstanbul'da Süper Lig kapsamında futbol müsabakası oynanmıyor. Ayrıca yıllardır Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş aynı anda güvenlik gerekçesiyle İstanbul'da karşılaşma oynayamıyor. Hatta birçok stada zemin çiminin zarar görmemesi için aynı hafta sonu iki maç verilmiyor. Bu kadar sıradan meselelerde liglere gerekli ayarlamalar yapılırken yüzde 99'u Müslüman olan ülkemizde 2 büyük dini bayrama gerekli hassasiyet gösterilmiyor.

GURBETÇİ FUTBOLCULAR DA TEPKİLİ


Özellikle ailesi yurt dışında olan gurbetçi futbolcular da duruma tepki gösteriyor. Maçların bayramda oynatılması ile büyük sıkıntı yaşadıklarını belirten futbolcular, bayramda maç olmaması için artık gerekli düzenlemelerin yapılmasını istiyor. En son ne zaman aileleriyle bayram kutladıklarını hatırlamadıklarını söyleyen futbolcular, her bayramda ya kampta ya antrenmanda ya da maçta olduklarını dile getirerek tepki gösterdi.

TFF'NİN UMRUNDA DEĞİL

Kulüpler Birliği Vakfı'nın ligin Ramazan Bayramı'ndan sonra başlaması konusunda görüş bildirdiği, ancak federasyonun farklı bir karar aldığı da ortaya çıktı. Kulüpler Birliği Başkanvekili ve Medical Park Antalyaspor Başkanı Hasan Akıncıoğlu, lig takvimi konusunda Kulüpler Birliği Vakfı olarak bayram sonrasında ligin başlaması gerektiği yönünde görüş bildirdiklerini vurgulayarak, "Lig takvimi Kulüpler Birliği Vakfı'nda da gündeme geldi. Bizler de bayram sonunda başlaması konusunda görüş bildirdik. Federasyonumuz böyle bir karar aldı. Şu anda yapılacak bir şey yok" dedi.

TIMETURK
17 Ağustos 2012 Cuma - 19:34.İBRAHİM YETİŞ - MİLLİ GAZETE





mazhar

  • Ziyaretçi
Ynt: Futbol ve Hayatimizdaki Etkileri
« Yanıtla #25 : 19 Ağustos 2012, 18:23:59 »

    Barcelona, Milan vb. bir çok futbol klübünün amblemlerinde haç işareti yer almaktadır. Müslüman'lardan çoğu bilinçsiz şekilde asrımızın malum salgını olarak futbola ilgi duyarak dikkat etmekden bu formaları giyiyorlar. Bu şekilde üzerinde haç işareti olan amblemlerle takım forması giyen kişinin imanî durumu ne olur?


*********************************************************************

Değerli kardeşim;

Açık bir şekilde küfür alâmeti olan ve kâfirlere ait bir sembol olarak kabul edilip kullanılan ‘haç’ın, Müslümanların giysilerinde bulunması caiz olmaz.

Bu kişiye Müslüman nazarıyla bakılmaz. Rabbim muhafaza buyursun; İslâm’ın bu noktadaki hükmü bellidir; küfür!

Daha geniş bilgi için Mollacami sitesindeki ‘Dini Soru ve Cevaplar’ arasında yayınladığımız şu iki cevabî yazıya da bkz.
Halis Ece.com
http://sorular.mollacami.com/soru-ve-cevaplar-125.html

http://sorular.mollacami.com/soru-ve-cevaplar-633.html

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Fanatizm Bir Coşku mu Yoksa Kişilik Bozukluğu mu?
« Yanıtla #26 : 22 Eylül 2012, 15:21:01 »
Fanatizm Bir Coşku mu Yoksa Kişilik Bozukluğu mu?

Fanatizm kontrolsüz bir heyecan eşliğinde, bir konuya sosyal normları hiçe sayacak derecede aşırı bağlanma halidir. Ülkemizde özellikle spor alanında karşılaştığımız fanatizm genellikle anti sosyal kişilik bozukluğu yaşayan bireylerde görülüyor.
 
Fanatizm takıntılı bir coşku, kontrolsüz bir heyecan eşliğinde, bir davaya, bir konuya ya da bir spor dalına genel sosyal normları hiçe sayacak derecede aşırı bağlanma halidir. Kişi eğer eleştiriye dayanamıyorsa ve tepki gösteriyorsa bu bağımlılık fanatizmdir. Eleştiriyi kabul etmese bile dinleyebiliyor ve tepki vermiyorsa fanatizm söz konusu değildir. Dolayısıyla bir şeyi heyecanlı ve coşkulu halde sevmek, onu desteklemek eleştiriye açık olmak şartı ile fanatizm olamaz ancak burada şunu unutmayalım ki hakaret içeren eleştirilere tepki göstermek ayrı bir konudur.
 
Mağlubiyet Sosyal Hayatı Olumsuz Etkiliyor!

Fanatik kişide hiç bir esnekliği olmayan sabit fikirlilik söz konusudur. Doğru olduğunu düşündüğü her şeye tüm ruhuyla sıkı sıkıya bağlıdır, kendini o olguyla özdeşleştirmiştir. Takımı kötü sonuç aldığında fanatik kişi, hayatın bir anlamı kalmadığını düşünebilir.
 
Taraftar Her Skoru Kabullenmeli

Tüm dünya ülkelerinde en çok ilgi çeken spor futbol. En çok seyircisi olan ve dolayısıyla fanatizmin en yoğun yaşandığı spor dalı da futbol. Sahalarda sık sık duyduğumuz  “Ölmeye geldik” sloganının yanlışlığına değinmek gerekirse, sportif bir faaliyette olan bağlılığın ölümle bağdaştırılan bir terminolojiyle dile getirilmesi çok yanlış. Sporda yenmek de var yenilmek de. Sporla ilgilenen birey, yenmek, yenilmek ve beraberlik ihtimallerinin üçüne de hazır olmalı ve sportif faaliyetin olumlu yanlarını görebilmeli.
 
Skora endeksli taraftarlık fanatizmi tetikliyor ve skor fanatik kişilerin sosyal hayatını da etkiliyor. Özellikle spor yorumcularına bu konuda büyük görev düşüyor.
 
 Fanatizm Bir Kişilik Bozukluğu mu?

Sporda fanatizm ve holiganlık boyutu daha çok psikopatik ve anti sosyal kişilik bozukluğu yaşayan bireylerde görülüyor. Bu kişiler sosyal hayatlarında da saldırgan, geçimsiz, toplum kurallarına direnen, her türlü öneri ve eleştiriye kapalı, sorumsuz, empatiden yoksun ve saygısız kişiliklerdir. Özellikle maçlarda olay çıkaran kişiler gizli ya da açık kişilik bozukluğu yaşayan bireylerdir. Alkol kullanımı da bu olumsuz davranışları tetikler.
 
Bazı taraftarlar tuttuğu takımı kendi benliğiyle bütünleştirerek, takımın yenilgisini kendi zayıflığı gibi görüyor. Bu kişiler takımın her maçında bulunup, oyuncuların özel hayatlarına dek her şeyi ezberleyerek kendini takımdan bir parça gibi görüyorlar. Bu aidiyetlik duygusu sonucu taraftarın galibiyet ve mağlubiyet durumlarında psikolojik durumunun ciddi anlamda etkiliyor.
 
“Bağırıp Rahatlıyorum’’ Düşüncesi Bahane!

Sahalarda bağırıp çağıran ve küfreden taraftarlar, maçlara giderek deşarj olduklarını ve bu psikolojik boşalımın sosyal hayatlarındaki stresi azalttığını iddia ediyor ancak bilişsel psikologlara göre; herhangi bir zaman ve mekanda taşkınlık gösteren bireylerin sosyal hayatında saldırgan tavırları azalmıyor. Aksine bu kişiler, agresif davranışları kalıplaştırarak bir yaşam biçimi haline getirebiliyor.
 
Fanatizmi Önlemek İçin Neler Yapılabilir?

* Bazı gruplara ve amigolara yapılan para, bilet gibi yardımlar sonucu taraftarlar desteğin hakkını vermek için abartılı hareketlerde bulunabilir. Öncelikle bu tür yardımların önüne geçilmesi gerekir.
 
* Maç sonrası antrenör ve oyuncuların açıklamalarında hassas davranması gerekir. Bu kişilerin ağzından çıkan bir cümleyle bile taraftarın holigan tavırlar sergileyebileceği unutulmamalıdır.
 
* Hakem kararlarına tepki olarak çeşitli el-kol hareketleri sergileyen ve sakatlanmadığı halde dakikalarca yerde yuvarlanan oyuncular cezalandırılmalıdır.
 
* Fanatizmi etkileyen en önemli faktörlerden biri olan alkolün, sahaya girişte kontrol edilmesi, trafikte uygulanan yaptırımların, stadyum girişinde de uygulanması gerekir. Böylece olası taşkınlıklar önlenmiş, kadınlar ve çocukların güvenliği sağlanmış olur.
 
sağlık ve yaşam dergisi- Dr. Mehmet Yavuz
 Nöropsikiyatr
〰〰〰〰🐠

mazhar

  • Ziyaretçi
Ynt: Futbol ve Hayatimizdaki Etkileri
« Yanıtla #27 : 19 Aralık 2012, 18:56:35 »

Eski milli futbolcu, AK Partili Hakan Şükür, milli takıma alınmadığı dönemle ilgili bomba iddialarda bulundu!

Eski milli futbolcu, AK Partili Hakan Şükür, "Şike iddialarının tartışılması insanları daha aklı başında harekete itecek. Bazen ceza, bazen ortaya çıkan bu tablolar şapkayı önüne koyup düşünmeyi beraberinde getirir." dedi.

Şükür ayrıca inançlarından dolayı 3 yıl boyunca Milli Takım'da oynatılmadığını söyledi.

Star Gazetesi'nden Neşe Sarıdoğan'ın sorularını yanıtlayan Şükür şunları söyledi:

Türkiye'de çok değer gören bir sporun en tepesine ulaşmış biri olarak söz söyleme hakkına sahip olduğumu düşünüyorum. Herkes böyle düşünüyor olacak ki, anayasal veya yasal bir sorun da olmamasından kaynaklanan Meclis çatısındaki bütün birimlerin bu konuda hemfikir olduğunu sorarak fikirlerimizden istifade etmek isteyen bir işi kabul ettik. Benim için bu işten alınan para, itibar, televizyona çıkmak önemli değil, orada ne söylediğim önemli. Bir kelime gördüm bundan sonra yapılacak her şey teşhir edilecek milletvekillerinin yaptığı, çok güldüm açıkçası. Çünkü ben teşhir edilecek bir şey yapmadım. Çok açık yaptım. Bu işte çok acı çektim, belki yabancıların bizim onlarca kat fazla aldıkları yerde onlardan çok daha düşük ücretlerle top oynadık bazen paramızı alamadık, bazen milli takıma müdahil oldu bunlar, ‘bunu milli takıma almayın inançlarından dolayı' gibi sözler söyleyerek, hatta bir üç sene gibi süreçte milli takımda oynayamadım. İşte bunları yaşatan insanların bugün kalkıp da bunları söylemesinden çok rahatsız olmam.

Habervaktim.com

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Turnuvanın Oyuncusuydu, Hayatıyla Oynandı
« Yanıtla #28 : 07 Ekim 2013, 11:15:47 »
Turnuvanın Oyuncusuydu, Hayatıyla Oynandı


Tarihler 28 Mayıs 2007’yi gösterirken; gazetelerde şöyle bir haber: Beşiktaş Yıldız takımı İsviçre’de düzenlenen Uluslararası Chenois Turnuvası’nda şampiyon oldu. Haber devam ediyordu: Turnuvanın en iyi futbolcusu da, Beşiktaş’tan,

17 yaşındaki Metin Erdem. Ardından Arsenal, Lyon, Paok gibi Avrupalı kulüplerin dikkatini çeken Metin Erdem’le, İnsan ve Hayat okuyucuları için buluştuk.

Turnuva’nın oyuncusu seçildikden, sonra neler oldu?

Cenevre’de şampiyon olduk. Moraller yerinde, herkes tebrik ediyor. Türkiye’ye döndük. Umutluyuz, benim de havam yerinde. En iyi oyuncu seçilmişim. Ertuğrul Hoca (Sağlam)

1 ay boyunca beni A takımla idmana çıkardı. İdmana çıktım ama A takımdan kimse benimle ilgilenmedi. Herkeste yıldız havaları. Ağabey dediğimiz futbolculardan bir tanesi gelip deneyimlerini bizle paylaşmadı. Tabi sezon bitti, sözleşmem de bitti Beşiktaş’ la. Beni yöneticilerden ne arayan var ne soran. 2 ay geçti yöneticilerimizden biri benimle irtibata geçerek Elazığspor’la görüştüğünü ve kiralık olarak Elazığspor’a gideceğimi söyledi. 2 yıl boyunca Elazığspor’da kiralık oynadım.

Orada nasıl geçti günler?

Yaşım 21. Halâ Beşiktaş JK’nın futbolcusu olarak gözüküyorum,. Çünkü 7 yıl oynadığım takım. Ve kurallara göre 23 yaşına gelmeden bonservisi alamıyorsun. Yetiştirme bedeli olarak o takımda kalmak zorundasın. Beni isteyen takımlar var. Ancak isteyen takımlar kiralık olarak
istemiyor. Bonservisim Beşiktaş’ta. Beşiktaş’ta vermiyor. Yani anlayacağın ne kendi oynatıyor, ne de başkasına veriyor. Tek çare kaldı. Amatör’e dönmek. Amatör’e döndüm. Yani nerden nereye. Şimdi 3. lig takımlarından birinde oynuyorum. İlk fırsatta futbolu bırakıp başarılı olacağım bir alanda iş yapmayı planlıyorum.

Futbolda keşke dediğin oluyor mu?

Olmaz mı? Babamın eğitimim için ısrar etmesini hiç unutamıyorum. Babam tahsilli bir insan olmamasına rağmen okumamı istedi. Başkalarının eline bakmazsın, kimseye muhtaç olmazsın, diye akıl verdi bana.

Bu yetenek beni muhtaç etmez diye düşündüm. Ama şimdi geri sarsalar bu filmi ve çekip alsalar beni diye iç geçiriyorum. Parayla her şeyi satın alacağını düşünen insanların piyonu olmaktansa okusaydım da işsiz kalsaydım diye nedâmet duyuyorum. Cristiano Ronaldo’nun Manchester United’den transfer olurken bir sözü var. “Futbolculuk, modern köleliktir. Resmen alınıp, satılıyoruz”.

Alınıp satılmasından başka oyunculuk köleliğe benzemiyor değil mi?

Aslında benziyor. Düşünsenize, adam dört liraya 3.lig maç bileti almış. Maça geliyor o parayı verdi ya sanki senin sahibin. Ağza alınmayacak küfürler ediyor. Topu ayağından kaçırsan küfür, maçı kazanamazsan küfür. Beş gün boyunca idman yapıyoruz. Her şey hafta sonu oynanan 90 dakika’ya bağlı. Kazanamazsan maç başı primin kalıyor, alacakların kalıyor. Yöneticiler ve esnaf yükleniyor. “O kadar para alıyorsunuz, yatıyorsunuz.” diye sitem ediyorlar. Hele takım senin atamadığın penaltı yüzünden kazanamazsa, o zaman arkadaşların da yüklenmeye başlıyorlar sana. Elde para yok, ailen senden para bekliyor. Türkiye’nin her ilinde neredeyse her takımın alt yapısı var. Ama bakın kaç tanesi futbolcu olabilmiş, hadi futbolcu oldu diyelim; kaç tanesi kazandığı paranın rüzgarına kapılmayıp hayatının sonuna kadar mutlu mesut yaşamış. Benimle beraber oynayan arkadaşlardan bir tane bile iyi yerde olan yok şu an. Gençlere tvsiyem ne para için ne şöhret için futbola bulaşmamaları yönündedir. Ben genç yaşımda en yükseği gördüm fakat hiç birşey elde edemedim.



Haber Merkezi | 02 Ekim 2013 | İnsan ve Hayat Dergisi

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Futbol Oyuncakları
« Yanıtla #29 : 09 Ekim 2013, 15:57:25 »
Futbol Oyuncakları


"Kirli İşler İmparatorluğu" Ovid Demaris tarafından 1976 yılında yazılan bir kitabın adı. Bu kitapta yazar ABD’li yöneticilerin yaptıkları haksızlıkları ve bu haksız düzenin işleyişini anlatıyor. Demaris’in kitabına, “Kirli İşler İmparatorluğu” ismini vermesinin sebebini, zengin yöneticilerle fakirleri işlediği şu cümlelerinden anlayabiliyoruz. “Ellerinde soyacakları bütün bir ulus bulunuyordu. İş ve hükümet çevrelerinde geniş çapta bir bozulma vardı. Hiçbir şey para gücünün baştan çıkarıcı çekiciliğine karşı koyabilecek kadar kutsal değildi.”

Çok değil bundan 50-60 yıl önce futbolculuk saygın ve tutarlı görülmeyen meslekler arasında gösterilmekteydi. Bir mesleğin muteber olabilmesi için üç şart geçerliydi: Saygınlık, süreklilik ve maaş garantisi. Futbol bunların hiçbirine sahip değildi. Ancak bir zaman sonra işler değişti. Verilen bilinçaltı mesajlar, süslü gösterilen hayatlar, belki maksatlı olarak futbolu zirveye çıkardı. 15-20 kişilik ülke takımlarına en iyiler seçilmesi gerekiyordu. Bunun için saygın insanlar vasıtasıyla para ve şöhret vaat edilerek topluma “siz de yapabilirsiniz” mesajı verildi. Böylece zorlamadan, gönüllü on milyonlar futbola yönlendirildi.

Futbolun büyüyüp yaygınlaşmasında medyatikleşip şova dönüşmesinin tesiri büyük oldu. Özel tv’lerin kurulmasıyla futbol geniş kitlelere pazarlandı. Peki, nasıl olmuştu da kısa zamanda bir top peşine bu kadar insan
toplanmıştı? Sorunun cevabı için ilk başa dönecek olursak futbolun çıkıp yayıldığı yere ve yayıldığı dönemin şartlarına bakmamız gerekir. Futbolun tarihi milattan önceki Mısır, Sümer, Yunan ve Çinlilere dayandırılsa da sahasıyla, stadyumu ve taraftarlarıyla günümüzdeki futbolun çıkış yeri İngiltere’dir.

Ümit, acı ve hüzün imparatorluğunun başlangıcı

İngiltere’de ortaya çıkan, ayakla oynanan bu oyun Afrika Yeni Gine’sindeki savaş oyunlarına benzetilmektedir. Futbola benzetilen ve İngiltere’de 1840’lı yıllarda sokak aralarında ve caddelerde oynanan “Shrove Tuesday” bir müddet sonra yasaklanmıştır. “Shrove Tuesday” oyunu, 3-4 km sahaya yayılmış yüzlerce kişinin rakip oyunculara hiçbir kaide olmadan saldırması, insanın içindeki kötülüğü oyun adı altında ortaya çıkarması, ahlaki yozlaşma, ayaktakımının bir araya gelmesi ve mülkiyete zarar vermesi gibi sebeplerle yasaklanmıştı.

Futbolun hızla yayılmasında seyircinin dâhil olması önemli bir boyuttur. Ancak bundan daha önemlisi kulüplere fanatik taraftarların dâhil olmasıdır.

Futbolun güreş, binicilik veya su sporları gibi geleneksel oyunlardan ayrılan en büyük özelliği fanatik taraftarlar grubuna sahip olmasıdır.

İlk olarak İngiltere’de İskoç, İrlanda ve İngiliz kulüplerin taraftarları milli fanatizm ile fanatik taraftar edinmişti. Fakat bir futbol kulübünün fanatik taraftarlara ihtiyaç duyması ve bunu amigoları kullanarak organize etmesi 1980’li yıllarda meydana gelmiştir.

Fanatizmin ortaya çıkışı

Fanatizme yatırım yapılmış mıdır, yoksa futbola ilginin yoğunlaşması mı fanatizmi

meydana çıkarmıştır? “1995 yılında Saprissa futbol kulübü, taraftarlar ağını güçlendirme kararı aldı. Holigan danışmanlar tutma konusunda bir ilke imza atan Saprissa, yerel bir fanatico kültürü oluşturmak için Şili’nin Universidad de Catolica takımının ateşli taraftarlarını sahaya sürdü. Bunun sonucunda da La Ultra, en organize Barras Bravas’ın, yani
holiganların aşırı bağlılığını taklit etmeye çalışan süper taraftarlar gurubu ortaya çıktı; şarkılar yazıldı, La Ultra geniş kitlelere sirayet etti…”

Futbolun diğer spor dalları arasından sıyrılmasının en büyük sebeplerinden biri de medyadır. Medya, futbolu yükseltmeye çalışırken aslında kendisine de çalışmaktadır. “Ne kadar fazla televizyon sunumu yapılırsa, popülarite o kadar artmaktadır. Ne kadar çok reklam alınırsa da o kadar çok top organizasyonları gerçekleştirilmektedir. Ne kadar çok top-organizasyonu yapılırsa, televizyonda o kadar çok sunum yer alacaktır.” Bu manada hayranları artan futbol için yola çıkanların sayısı da artmaktadır.

Gerçekten de aileler futbolcu olmak istemeyen çocuklarını dahi bu işe zorluyorlar. Sebep ise dayanılmaz cazibe diye tanımlanan para ve şöhret. “Ailelerin çocuklarına futbolu ve futbolculuğu para için tavsiye etmeleri ne kadar doğru, sistem nasıl çalışıyor ve sistem içerisinde futbolcu adayının arzu edilen başarıya ulaşma ihtimali nedir?” şimdi bu soruların cevabına bakalım!

Futbolun anlaşılmaya çalışıldığı yıllar

Etrafında bir yığın fanatik taraftarıyla hızla yaygınlaşan futbol, bir müddet sonra eleştirilerek anlaşılmaya ve tanımlanmaya başlandı. Futbolu eleştirenler en başta stadyumları merkeze aldılar. Çünkü buralardaki şiddet ve kullanılan sloganlar, araştırma konusu olacak kadar önem arz ediyordu. Bunlardan birinde şu tanım yapılıyor: “Fanatik taraftarın mabedi olan stadyumlar; taraftar için, oyuncusu, teknik direktörü, mücadelesi ile futbolu anlamlandıran, kendisini de oyunun içine dâhil ederek “var oluşsal” bir bileşen hâline getiren, insan ve mekân arasındaki duygusal iletişimin kurulduğu, aitliklerin belirginleştiği marjinal hayat alanıdır.”

Eleştirel bakış açısıyla futbolu tarif edenler futbolun felsefesini ve işleyişini de hedef alıyorlar. “Futbol, kitlelerin boş zamanlarını denetim altına alarak, onları sisteme bağlayan kültürel pratiktir.” tarifinde, boş zaman aktivitesi olarak tanımlanan futbolun bu yönü, kıyasıya tenkit ediliyor.

Stadyumlarda aşırı uç davranışların sloganlara da yansıdığını anlatan futbol eleştirmenleri, ele aldıkları bir sloganın analizinde şunları kaydediyorlar: Sloganlarla “fanatik taraftarın takımı üzerine yemin etmesi, ait olduğu grubu tartışılmaz kutsal bir güç olarak görmesinin yanında, takımını idol hâline getirerek kutsallaştırdığının, dolayısıyla da kendi fanatizmini de makul, meşru ve dokunulmaz olarak tescilleme” içerisinde olduğunu gösteriyor.

Kirli İşler İmparatorluğun da olduğu gibi sistemi eleştirenlerin kullandığı dil ile futbola eleştirici bir bakış açısıyla yaklaşanların kullandıkları kavramlar benzerlik gösteriyor. Ancak ne Türkiye’de ne de dünyada futbolun tamamını bir çatı altında imparatorluk olarak görüp arkasındaki kirli işleri anlamaya çalışan bir eser, literatürde henüz yer almamış. Daha çok futbolun fanatizm, şiddet ya da yolsuzlukları ayrı ayrı ele alınmış. Bunların yanında futbol sahalarının tozunu yutan insanların hayatlarına az da olsa odaklanan çalışmalar da yok değil. Futbolcuların kulüpler ve menajerler tarafından haksızlığa uğraması dikkat çekici diğer bir eleştiri konusu.

Futbolcu sistemde nasıl görülüyor?

Ovid Demaris’in kirli işler tanımında olduğu gibi para gücünün baştan çıkarıcı cazibesi, futbol organizatörleri tarafından sahaya yeni girecek çocuk ve gençler için de son derece tesirli bir argüman olarak karşımızda duruyor.

İnsanların gözünü boyamak için vitrinde sergilenen futbolun geçici cazibesine kapılan aileler, yavrularını kendi elleriyle bir girdaba attıklarının farkında bile değiller. “Siz de yapabilirsiniz” mesajının verildiği futbolcular incelendiğinde ortak tek bir nokta var: fakirlik. Milyonlarla ifade edilen futbol dünyası mercek altına alındığında, futbolcuların %98’nin fakir aile çocukları oldukları görülecektir. İnsanlara hangi kanaldan gireceğini iyi bilen simsarlar, fakirlik kozunu çok iyi kullanmaktadırlar.

Türkiye’de yarım milyona yakın, dünyada 250 milyondan fazla genç futbolun baştan çıkarıcı çekiciliğine kapılıp sahaya inmiş durumda.

Sahaya inenleri “gerçek hayat”tan kopararak,
düşünmelerine fırsat vermeden acımasızca sömürülen bir tür “afyon” mağdurları olarak görenler var. Ancak çoğunluk onları milletlerin birliğine ve kolektif şuuruna hizmet eden milli kahraman olarak adlandırıyor. Burada insanların zihninde oluşturulan futbol algısından bahsetmek gerekiyor.

Gençleri futbola iten toplum baskısı

Futbol hayatımın olmazsa olmazlarından diyenlerin oranı %65.5’tir. Bu rakam fanatiklerde %94.4’e çıkmaktadır. Takımım kazandığında hayatım renkleniyor, mutlu oluyorum diyenlerin oranı %75.6 iken, takım kaybettiğinde üzülüp çevreme zarar veriyorum diyenlerin oranı ise %69.7’dir. Takım sevgisini aile sevgisine benzetenlerin oranı ise %27.5.

Oranların bu şekilde olması gençleri futbola karşı heyecanlandırıyor. Vitrine konulan hayatlar futbol içerisinde hep başarılı, güçlü ve mutlu; halbuki sergilenen süslü hayatların aksine, işin mutfağında yaşanılanlar bambaşka.

Türkiye’de yarım milyona yakın lisanslı futbolcu var. Bunlardan İstanbul takımlarına veya milli takıma giremeyenler ya da en azından birinci lig takımlarından birinde oynayamayanlar, ilk başta gösterilen yıldızlı fotoğraftan çok uzakta kalıyorlar. Birinci ligde 517 lisanslı futbolcu bulunuyor. Bir oyuncunun profesyonel olup süper ligde oynama ihtimali binde iki, profesyonel bir futbolcunun milli takıma girme ihtimali ise on binde bir.

Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı’nın (OECD) kara para aklamayla mücadeleyi yürüten Mali Eylem Görev Gücü’nün kara para aklama raporu yıllık verilerine göre, dünyada yaklaşık 265 milyon kişi futbol oynuyor, bunların da yüzde 8’i kadın. Dünyada resmi
kayıtlı futbolcu sayısı 38 milyon, hakem ve diğer yetkililerin sayısı 5 milyon, futbol kulübü sayısı da 301 bin.

Sosyal tesislerde, statlarda çalışan binlerce insan, yıldız olma hevesiyle önce tozlu sahalara giriyorlar. Burada karşılarına ilk çıkan kişiler menajerler ve futbol kulüpleri.

Oyuncağa dönen hayatlar

Menajerler ilk yıllarda sporcu ajanı olarak bilinirdi. 1980 öncesi spor gazetelerinde futbolcu ajanı olarak yansıtılan bu kişiler sonraki yıllarda menajer ve lisanslı futbolcu temsilcisine dönüştü. Oyuncu kaynaklarını toplum içerisinden sağlayan kulüpler ise yıllardır düzenlerini kurmuşlardı.

Elbette kulüpler kendilerine oyuncu bulmaya çalışıyorlar. Menajerler, teknik direktörler ve spor okulları buralardan para kazanıyor. Ancak üzerine oyun geliştirdikleri gençlerin ise ellerinde tuttukları en büyük sermayeleri onların ömürleri.

Sahalara yeni ısınan gençler menajer veya antrenörün çelmesiyle hayatlarının ilk faulüne maruz kalabiliyorlar. Bu bazıları için bir uyarı olurken bazıları için ise vakit çok geç olabiliyor. Adem Yılmaz lisede başarılı bir öğrenciyken beden eğitimi hocasının teşvikiyle okul takımına davet edilir. Derslerine mani olacağı gerekçesiyle ilk zamanlar antrenmanlara gelmeyen Adem; antrenmanlara katılmadığı halde maçtaki performanslarıyla göz doldurur. O yıl Muratlı Lisesi ilçe şampiyonu olur ve turnuvanın en iyi oyuncusu, gol kralı unvanıyla Adem seçilir. İlçe Amatör kulüplerinden Muratlıspor resmi teklifi yapar Adem için. O yıllarda Öss’de istediği puanı alamayan Adem için süper bir tekliftir bu. Araya giren menajerin teşvikiyle anlaşma imzalanır. 18 yaşında bir çocuk için o zamanlar iyi para verilmiştir.

“Aradan 12 yıl geçti elimde ne birikimim var, ne de düzenli bir hayatım.” diyen Adem için bu dersi almak bir ömre mâl olmuştur.

Futbol büyük bir hayat kumarı

Tuğrul Durgut, ilkokul biter bitmez yaz sezonuna girildiğinde futbolcu olmak ve çok paralar kazanmak istediğini söyleyerek futbol okuluna yazılmaya karar verir. Ailesi kabul eder ve o yaz Tuğrul, Galatasaray’ın futbol okuluna gönderilir. Kısa zamanda oynadığı futbolla hocalarının dikkatini çeker. Altyapı hocası Tuğrul’un teknik ve oyun anlayışını çok beğenir ve Tuğrul, Galatasaray’ın yıldız takımına yükselir. Yıldız takımdaki antrenörle bir türlü barışmaz yıldızı. Ve Galatasaray onu 9 arkadaşıyla beraber Küçükçekmecespor’a gönderir. “Küçükçekmece bizim pilot takımımız, orada kendinizi ispatladığınız takdirde yeriniz hazır.” denilir ve Küçükçekmece’nin yolunu tutar Tuğrul. O vakitten sonra Galatasaray’dan ne arayan vardır ne de soran. Hayalleriyle, hayatıyla, ümidiyle oynandığını fark ettiğinde ise vakit çok geçtir.

“Futbol büyük bir hayat kumarı.” diyen Tuğrul’a göre alt yapıdan yükselmek şans işi. “30 maçında çok iyi oynarsın, derler ki alt yapıda Tuğrul diye bir çocuk var. A takımdan izlemeye gelirler seni. Tam o maçta senin ailevi bir problemin veya hastalığın olmuş olabilir, en kötüsü canın sıkkındır. İnsansın nihayetinde olabilir gayet normal. O izlemeye geldikleri maçta kötü oynarsın, oynadığın önceki 30 maça bakmazlar.

Bu kadar vefasız, bu kadar basit.”
Şimdiler de özel bir şirkette çalışan Tuğrul’un tavsiyesi “Çocuklarınızın ömür sermayesini bir hiç uğruna harcamalarına izin vermeyin. Elbette onların düşüncelerine önem verin. Lakin onlar ellerindeki hayatın kıymetini bilemeyecek kadar tecrübesiz olabilirler. Kendilerini kendilerine bırakmayın.”

Küçük yaşlarda (kendilerine göre) kazanılan büyük paralar, bu çocukları gerçekten paralıyor. Yaşadıklarının farkına vardıklarında morfinin etkisi çoktan geçmiş oluyor. Dikiş tutmayan yaralar ve bir ömür boyu sızısı dinmeyen acılar, ailelerinde vicdan azabı çekmesine sebep oluyor. Geleceğin olmadığı bu süslenmiş hayatın cazibesi, geleceklerimizin teminatı gençlerin hayallerini süslemeden önce ebeveynlere çok fazla iş düşüyor.


Haber Merkezi | 02 Ekim 2013 | İnsan ve Hayat Dergisi