Gönderen Konu: Fütûh-ul Gayb (Gizliden Sesler) / Abdulkadir-i Geylani Hazretleri (k.s.)  (Okunma sayısı 86405 defa)

0 Üye ve 2 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."

Allah'ın Emrine Teslim Olmak

İyiliğin gelmesini, kötülüğün gitmesini isteme...
Eğer kısmetinde sana gelecek bir nimet varsa, istesen de gelir, istemesende.... Bela da aynı...
Eğer sana gelecek bir bela varsa, kaçsan da gelir, dursan da...
İstersen o belanın kalkması için duaya sarıl.. İstersen sabret. İstersen Allah için kendini bir yere attır; elbette gelecek olan gelir...


Sana lazım olan bunların hepsinde Hakka teslim olmaktır. Hepsini ona teslim et. Eğer nimet gelirse şükretmeğe başla!.. Bela da gelirse sabretmeğe çalış. Belayı hoş gör... Onu da bir nevi nimet bil. Gizlemeğe çalış! Gücün yettiği kadar gidermeğe gayret et. Hele onu her yerde anlatmaktan sakın. Allah’ın sana verdiği manevi halin kuvveti ile ve gittiğin yolun icabı olarak bunları yapmak mecburiyetindesin. Öyle bir yoldasın ki, Hak’ka taatla ve her şeyi hoş görmekle emrolunmuşsun. Ancak böyle refik-i Âla’ya çıkabilirsin. Bu hale gelince senden evvelkilerin yerine makamına varırsın. Senden evvel padişaha gidenleri ve yaklaşanları orada bulursun. Onun yanında her iyilik yolunu, rahatı, kerameti ve nimeti görürsün; kavuşursun.

Belayı bırak gelsin, seni ziyaret etsin... Yolunu aç. Kapama. Önünde durma. Sana gelmesinden ve seni yoklamasından korkma. Nasıl olsa, onun ateşi cehennemin ateşinden daha şiddetli değildir.

Yaratılmışın hayırlısı, yerin yüklendiği, semanın gölgelendirdiği, varlığın gözdesi Efendimiz Muhammed Mustafa (s.a.v.) den şöyle bir Hadis,i şerif rivayet edilmiştir.

- “Kıyamet günü cehennemin üzerinden geçildiği zaman, cehennem bağıracak, çabuk geç! Ey mümin nurun alevimi söndürdü.

O cehennemin ateşini söndüren nur, ancak dünyada kazandığın ve beraber götürdüğün iman nurudur. O nur, hem isyan eden, hem de itaat edende vardır. Ama isyan eden ondan faydalanamaz...

İşte dünyadaki bela ateşini de söndüren bu nurdur. Sen de eğer sabreder Hak’ka uyarsan mükafatını görürsün. Belanın sana gelmesi seni heyecana düşürmesin. Yaklaşması seni çekindirmesin. Çünkü bela seni öldürmek için gelmez, seni tecrübe etmek için gelir, imanın sıhhatini ölçmek için gelir. Hak’ka olan bağlılığını kuvvetlendirmek ister. Senden memnun olur. Seni Hak’ka müjdeler... Allah-ü Teâla buyurdu:

- "Biz sizi imtihan ederiz. Ta ki, içinizdeki mücahitleri anlayalım... Ve işlerinizden haberdar olalım."

Hakka karşı imanın doğru olması ve O’nun işlerine boyun eğmek muvafakat göstermen yine O’nun sana bir lütfu ve merhametidir. Bunu böyle bil ve sonuna kadar sabra devam et. Hak’ka uyar bir müslüman ol. Artık bu halle bezendikten sonra, senden ve başkasından Allah’ın emirlerini yapmaktan başka bir şey bekleme. Ve yasaklarından kaçmaktan başka bir şey umma.

Her hangi bir yerde dini emirlere dair bir şey olursa derhal ona koş.
Onları doğru işitmeğe çalış.
Yerine getirmeğe gayret et.
Derhal harekete geç, miskin miskin oturma.
Kadere teslim olup kalma...
Zuhurata uyup durma.
Allah’ın emirlerini yerine getirmek için bütün gücünü kuvvetini sarf et.
Aciz kalırsan Allah’tan yardım iste.
O’na tazarru et, yalvar.

Acaba:

- "Niçin ibadetten geri kaldım?" de ve sebebini araştır.

Belki de buna sebep senin bazı lüzumsuz şeyler istemen olmuştur.
Belki de bazı edebe uymayan haraketler yapmışsındır.
İhtimal ki, ibadete gevşek davrandın, gücüne kuvvetine güvendin...
Ve nihayet bilgine güvendin, nefsi ve halkı, Allah’a karşı ortak yaptın.
Netice, bunların hepsi senin helakına sebep oldu.
Mevla da sana bu yüzden rahmet kapılarını kapadı.
Taatından azletti.
Hizmetinden kovdu.
Yardımını kesti.
İyilik yüzünü senden çevirdi.
Ve nihayet sana kızdı, darıldı.
Dünyayı, nefsi, şahsi arzuları senin başına bela etti...

İyi bilmelisin ki, bu gibi adi işlerle uğraşmak, iyi meşguliyet değildir. Bunlarla uğraşmak seni yaratanın, besleyenin rahmetinden uzaklaştırır...

Sakın mevlaya ibadet etmekten, seni mevlanın gayri alıkoymasın.
Allah’tan başka ne varsa hepsini gayri olarak bil. Ve bunları Hak’ka tercih etme... Çünkü seni onlar değil Allah yarattı.
Sakın kötülükleri yaparak nefsine zulmetme.
Eğer, yaradanın emirlerini bırakıp, başkasıyla uğraşırsan seni ateşe atar. Öyle ateş ki; onu tutuşturan insanlar ve küfür taşıdır.
Sonra pişman olursun fakat beyhude. Özür dilersin kabul olunmaz. İtap(*) olunmaya razı olursun fakat yine hiç.
Tekrar iyilik yapmak için dünyaya dönmek istersin, kimse seni gönderemez.

Özüne acı, acı...
Ona merhamet et.
Sana verilen duygularını iman yolunda, iyi işlerde, taat ve ibadet yolunda kullan.
Bunlarla marifet kazan, ilim öğren.
Bu ibadet ve marifet nuru ile karanlıkları aydınlatmağa çalış.
Emri tut. Yasaklardan kaç. Hak yolda bu ikisi ile yürü.
Seni, ilk önce topraktan insan yapan halikini inkara kalkışma!..

O’nun emrinden başka bir şey isteme. Ve O’nun kötülediği şeylerden başkasını kötü görme.
Dünya ve ahiret için elindekiyle yetin. Dünya ve ahiret için kötülediğimiz şeyleri kötü olarak bil.

Her sevilen, istenen Allah için istenmeli. Ve her istenilmeyen yine, O’nun için istenmemeli.

Eğer sen, Allah’ın emrinde olursan, bütün canlılar da senin emrinde olur. Ve eğer Allah'ın yasak ettiği şeylerden kaçarsan bütün kötülükler de senden kaçar. Nerede bulunursan bulun daima iyilikle karşılaşırsın.

Allahü Teâla hazretleri Peygamberlerine gönderdiği bazı kitaplarda şöyle buyurmuştur:

- “Ey ademoğlu! Ben öyle Allah’ım ki benden başka ilah yoktur; bir şeye ol dersem, olur. Bana itaat edersen, seni de benim gibi yaparım. Her neye ol desen olur!..”

Yine buyurmuş:

- "Ey dünya! Bana ibadet edene sen yardım et... Sana koşanı da yor!.."

Allah’ın yasak ettiği bir şeyi yapmakla karşılaşırsan şöyle ol:
Mafsalların birbirinden ayrılmış, duygun yok olmuş, kalbin kırılmış, cesedin ölü, ümitlerin kırılmış, adet ve resmiyeti unutmuşsun.
Gözünde bütün sahra karanlık ve bulunduğun yeri yıkılıyormuş gibi gör.
Bina eskimiş, tavan çökmek üzere. Böylece oturduğun yerde hissiz, duygusuz kal.
Kulağın sağır olsun, sanki öyle yaratılmışsın bil.
Dudakların oynamaz olsun, lisanında lallik olan gibi ol.
Dişlerin bir güçlük karşısında kalmış, dökülüyormuş farzet.
Kolları çolak gibi, bir şeyi tutamaz olsun.
Ayakların çaprazlaşmış, bir yere gidemiyor, yürüyemiyor gibi gör.
Kendini cinsi münasebetten aciz bil.
Öyle, sanki, cinsi hiçbir şeyle meşgul olmamışsın...

Karnın hiçbir şey yiyemiyecek kadar dolu olsun.
Yemeğe ihtiyaç duyma.
Aklın bozulmuş olsun, kendini mecnuna benzet.
Kabre doğru gidiyormuşsun gibi düşün...

Hülasa olarak şunları söylemek isterim ki:
Allah’ın emirlerini derhal duymağa çalış ve koş!..
Yasaklarına karşı olduğun yerde kal, gitme!..
İlahi kader karşısında cansız ol, yokluğa gömül, fani ol...


Bu şerbeti hoşlukla iç...
Kendini bununla tedavi et.
Bundan gıda al...
Günahın verdiği manevi hastalıklardan bununla kurtulursun.
Nefsin illetini ancak böyle temizleyebilirsin.

Bu işler, Allah’ın izni ve dilemesiyle olur...

(*) azarlama, darılma

Fütûh-ul Gayb / Abdulkadir-i Geylani Hazretleri (k.s.)
(Gizliden Sesler)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Korku ve Ümid

Rüyamda, mescide benzer bir yerde bulundum. Orada, her şeyden elini çekmiş insanlar vardı.
Kendi kendime; bir zatı kastederek şöyle dedim:
- "Eğer o bunlar arasında olsaydı, bu hallerini ıslah ederdi.."
O cemaat etrafıma toplandı.
Bana:
- "Niçin konuşmuyorsun?" diye sordu.

Ben de şöyle dedim:
- "Eğer konuşmaya razı ederseniz konuşurum."

Sonra onlara şöyle bir konuşma yaptım:
- "Halkı bırakıp hak yolu tuttuğunuz zaman halktan dilinizle bir şey istemeyin."

Devam ettim:
- "Buna muvaffak olursanız, kalbinizle de bir şey istemeyin. Çünkü kalble istemek, dille istemek gibidir."
Biliniz ki Allahü Teâla her an bir iş yapar, bozar, yeniden yapar...
Yükseltir, alçaltır...
Bir kısım velileri en yüksek dereceye çıkarır, diğer bir kısmı en aşağı tabakaya indirir.


Yüksektekilerin korkusu aşağıya düşmektir...
İstedikleri de bulundukları halde kalmaktır.
Aşağıdakilerin korkusu da, bulundukları halin devam etmesidir. İstedikleri ise daha yüksek makama çıkmaktır.


Bunları söyledim sonra uyandım...

Fütûh-ul Gayb / Abdulkadir-i Geylani Hazretleri (k.s.)
(Gizliden Sesler)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Tevekkül ve Dereceleri

Seni Allah’ın fazlından ve her işe, O’nun nimetini görerek başlamaktan ne alıkoydu? ...
Ancak seni bu hale koyan, haliki bırakıp mahluka güvenmen olmuştur. Yaratanı unuttun; yaptığın kara güvendin, mevla seni nimetlerini görmekten mahrum etti.

Halk seni, Peygamberin çalıştığı gibi çalışıp helal yemekten alıkoyuyor. Sen bu halle kaldıkça, onlardan iyilik bekledikçe, kapılarına gidip ihsan ümit edip dilendikçe, müşrik sayılırsın. Allah-ü Teâla, seni bu halinden dolayı helal yemekten mahrum eder. Helal kazançtan, Hak’ka güvenerek çalışmaktan, seni geri koyar, azarlar.

Sonra... Hele bir zaman halkı bırak. Yaptığın büyük günahtan dön. Helal kazan, helal ye. Yaptığın işlere güvenme, Allah’ın fazlını gör. Allah’ın sana verdiği ihsanı unutma. O’nun ihsanını unutursan yine şirk yolunu tutmuş olursun. İlki kadar büyük olmaz, ama yine de şirktir. Bir gün büyür. Hafi iken, açık ve büyük şirk olur.

Bu haline de tövbe et, şirkin bu derecesini de kaldır. Kar ına, kesbine(1) güven, ama asıl kuvvet vereni gör. Bu işleri sana kolaylıkla yaptırana ve sebepleri yaratana bağlan, seni her hayra muvaffak eder.  Çünkü her hayra O götürür, rızık O’nun elindedir.

Sen devam et, yani O’na güven, rıskını O’ndan bil; nasibini çeşitli yollardan sana gönderir. Bazen seni halka gönderir istetir ama bu senin için bir iptila, yada riyazet nevinden bir şey olur. Bu halde çok dikkatli olmak lazım gelir. Bazen de rıskını, sana bir mükafat olarak, vasıtaları göstermeden, onları hakiki sebep göstermeden gönderir. Sen de rahatça O’na dönersin. O’nun kudreti önünde tazimle eğilirsin. Bu kere perde kalkar O’nun fazlını görürsün. Mevla sana bir doktordan daha çok, mizacına uyanı fazlı ve ihsanı icabı verir. Bunları yapmakla seni kötü huylardan muhafaza eder. Başkasına meyil etmekten esirger. Nihayet sana verdiği güzel, büyük nimetlerle gönlünü alır.

Kalbinden cümle kötü istek, şehvet, matlup(2), mahbup(3) ... her ne varsa çıktığı zaman ve sende, O’nun arzusundan başka bir şey kalmadığı vakit, vereceği nimeti çok rahat verir.

Senin için gönderdiği bir rızkı, mutlaka sen alacaksın, başkası el süremez... Çünkü rızkın, senden başkasına nasip değildir. Şehvetini teskin için sana bir ihsan yapar, ihtiyacını onunla giderirsin. Ve sen bunları sana göndereni bilir, anlarsın. Bunları sana nasip edenin Hak olduğunu anlar, şükür yolunu tutarsın... Dolayısıyla irfanın artar, ilmin çoğalır. Allah seni halkın külfetinden uzaklaştırır. Ruhunu masivadan temiz tutmağa seni muvaffak eder.

Sonra kalbin nurlanır, hakiki ilimleri anlamaya kabiliyetin artar. Gönül gözün açılır, kalbin nurlanır. Hakka yakınlığın ilerler, tam o alemin malı olursun.

O manevi, büyük ilmin sırlarını muhafaza edebilecek hale gelirsen, sana rızık ne zaman ve ne vakit gelecekse bilirsin. Bu hal sana Allah’ın fazlı, keremi olarak verilir. Şanını ta’zim(4) etmek için bu hale getirilirsin. Netice olarak, bunların hepsi sana Allah’ın bir ihsanıdır. Allah-ü Taala bak bu manada neler buyuruyor:

- “Biz onların içinden işlerimizin hakikatına eren imamlar yaptık, sabrettikleri takdirde buna ererler. Onlar bizim ayetlerimize inanırlar.”

- “Yolumuzda gerçekten çalışanlara yollarımızı açarız.”

- “Allah’a karşı ittika(5) sahibi olunuz ki size öğrete.

Bu hallere erdikten sonra tekvin sıfatı tecellisi gelir. Açık bir emirle o işi yapmağa başlarsı. Bu emirde hiçbir şüphe yoktur. Güneş gibi açık meydandadır. Bu emir sana verilir ki;her tatlıdan daha hoş ve her güzelden daha tatlı... Bu vazifeyi yapmak için, sana gelen ilhamda karşılık bulunmaz. Bu ilham nefsin kirlerini eritir. Allah-ü Taala, peygamberlerine gönderdiği bazı kitaplarda şöyle buyurmuştur:

- “Ey  Adem oğlu, ben öyle bir Allah’ım ki, benden başka ilah yoktur; ancak ben varım. Ben her neye ol desem, olur. Bana itaat et ki, seni de benim gibi kılayım; bir iş için ol; diyesin ola..”

Bu haller hayret edilecek haller değildir. Bunu peygamberler çok yapmıştır. Velilerin de bir kısmında bunlara benzeyen haller zuhura gelmiştir. Bazan havas tabakasına da bu vergi, Hak tarafından bir ihsan olarak verilmiştir...

(1) Kesb: Çalışıp kazanma
(2) istenilen, aranılan
(3) sevgili, muhabbet olunan
(4) ululama, büyük sayma, saygı
(5) sakınma, korkma

Fütûh-ul Gayb / Abdulkadir-i Geylani Hazretleri (k.s.)
(Gizliden Sesler)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
gncl

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Hakkı (c.c.) Şikayet Etmemek

Sana tavsiye:
İhsan edildiğin hiçbir hayrı kimseye söyleme... İsterse bu dostun olsun...


Sonra, hikmeti icabı sende yapacağı ve tecrübe için vereceği bazı belalardan dolayı Allah’ı ithama kalkışma... Bil ki;sana düşen vazife, bela olursa sabır göstermektir, hayra da şükretmektir.

Nimeti bulmadan bulmuş gibi görünüp şükretmek, içinde bulunduğun bir felaketi şikayet etmekten daha iyidir.

Nimet-i İlâhiye’den mahrum olan tek kişi gösterebilirmisin?
Hayır!.. İşte âyet:

- “Allah’ın nimetlerini saymağa kalksanız bitiremezsiniz...”

Sende o kadar Nimet-i İlâhiye var ki; hiç birini görmek istemiyorsun...

Kalben hiçbir mahluka gönül verme. Ve, kalben, hiçbir kimse ile ünsiyet etme... Bulunduğun hali kimseye anlatma. Ülfetin Allah’a olsun. Ona güven. Derdini O’nun kuvvetiyle O’na açarsın... Arada ikinci bir varlık göremezsin... Çünkü başkası varlığını ispat edip zarar veya menfaat vermeğe haklı değildir. Belayı senden yine o defeder. İzzeti ve zilleti O meydana getirir... Ondan başkası ne yükseklik vaad eder; ne de aşağı derecelere indirir. Başkası ne zengin edebilir, ne de fakir. Ve hiçbir şeyi hareket ettiremez ve durduramaz. Hepsini Hak yaratır ve hepsi O’nun yed’inde ve O’nun iznindedir. Her şey Onun emriyle cereyan eder ve yürür. Her şey muayyen vakte bağlıdır. Kafi derecede gelir. Sonra gelecek evvel gelmez. Evvel gelecek de sonraya kalmaz. Allah-ü Teâla şöyle buyuruyor:

- "Allah sana bir zarar verecekse alacak yine O’dur. Şayet sana bir hayır murat edecekse, o hayrı senden çevirecek yoktur."

İhsanını istediği kullara verir. O hem rahim, hem de Gafur’dur...

Afiyette bulunduğun halde Hak’kı şikayete kalkışma. Yanında Allah!ın bol nimeti olduğu halde fazlasını isteme. Sana verdiği nimeti görmez olup inkar yoluna sapma. Bu halin bir nevi istihza olur. Sonra, Allah’ü Taala seni inceden inceye hesaba çeker. Dünyada belanı arttırır, ahirette ise seni azarlar. Cehenneme atar.Sonra, seni manevi halden soyar, rahmet nazarını senden çeker.

Hakikaten şekva(*) etmekten sakın. Etlerin makaslarla parça parça doğransa da itiraz yoluna sapma.

Sakın ha sakın itiraz etme:

- "Allah, Allah"

De... Kurtuluş iste. Fakat şekva etmekle değil. Hazer (**) et... Yanlış yola sapmaktan kork. Şekva yolunu tutmaktan çekin. Çünkü ademoğlunun başına gelecek belalar ancak itirazından dolayı gelir...

O, erhamerrahimin olduğu halde, nasıl O’ndan şikayet edilir? Hakim, Habir; kullarına en çok acıyan ve lütfunu esirgemeyen o olduğu halde, nasıl Ondan dert yanılır? O, kullarına zulmetmez. Kuvvetli, işinden iyi anlayan bir doktora kızılır mı? Evladına acıyan bir ana cinayetle itham edilir mi?

Peygamber S.A efendimiz şöyle buyuruyor:

- "Allah-ü Taâla kuluna çok merhamet eder; bir ananın evladını o kadar esirgemesi imkansızdır."

Ey zavallı, Allah’a karşı edep tavrını takın. Zorla gelen belaya sabret, sabretmeğe çalış. Güçlükle de olsa kendini bu yola uydurmağa alıştır. Rıza ve muvafakat yolunu tut. Maneviyattan az buçuk nasibin varsa, bu yolu tutarsın. Hakikaten bu yola devam edersen eşi bulunmaz bir cevher olursun. Aksi halde her şey elinden gider, artık bir daha bulmana da imkan kalmaz.

Allah-ü Taâla’nın şu ayetini dinle:

- "Kıtal size farz oldu. Halbuki siz bundan hoşlanmazsınız... Bununla beraber sizin sevdiğiniz şey iyi olabilir, sevdiğiniz şey belki de fenadır; bunu siz anlayamazsınız, ancak Allah bilir."

Çünkü hakikat ilimleri gizlidir. Böyle olunca, her hangi bir şeyi hissiyatına göre iyi veya kötü görerek uygunsuz bir yola sapma.

Eğer takva halinde isen, Allah’ın emirlerine uymağa bak. Böyle olmak, yolumuzda ilk basamağı teşkil eder. İkincisi velayet halidir. Burada da sakin ol. Hiçbir işe karışma. Nefsini güzelleştirmeğe bak. Haddi hiçbir zaman aşma.

Son mertebe gavs’lık, bedeliyet hallerine vardığın zaman, kader yolunda sıddıkiyet mertebesine çıktığın zaman, bütün yolları gönlüne aç. Yalnız, nefsine meydan verme. Kötü isteklerini araya sokma.

Dilini şikayetten sakla... Bu halleri özüne benimsettikten sonra, her şey sana hoş gelir. Gelecek hayır olursa senin için güzelleşir. Şer gelirse korkma; seni, taat ibadet yolunda felaketlerden Hak saklar. Seni o beladan dolayı halka rüsvay etmez. Hatta, o belanın, gelip gidişinden senin haberin bile olmaz. Bir karanlığın gelişi gibi, akşam gelir; gün doğunca gider. Gidince de her taraf ışıkla dolar. Ve o bela, senin için sıcak karşısında yok olan soğuk gibi olur.

Bu anlatılan güzel işleri, kendine örnek al ve misallerden ibret almağa çalış. Bu bela geldikten sonra günaha, kötülüğe yaklaşma... Kerim olan mevlanın huzuruna günahla giremezsin. Oraya ancak iyiler girerler. O, kapısına ancak temizleri sokar. Kapısına ancak bütün manevi hastalıklardan beri olanları alır. Nasıl ki, bir padişahın huzuruna, bütün koku ve kirlerden temiz olanların girmesi icap eder. Hak’ka da ancak saf, temiz olanlar gider.

Beladan korkma.... Onlar günahlara kefaret olur. Nasıl ki; Peygamber S.A. efendimiz bu hali işaret ederek:

- "Bir günlük sıtma, bir yıllık günaha kefaret sayılır."

Buyurmuştur. Zahirde bela gibi görünen haller, seni daha da olgunlaştırır; bulunduğun hali muhafaza hakkı sana tanınır. İlahi sırları saklamağa emin görünürsün. Kalbin nurlanır, gönlün açılır. Lisanında bir fesahet olur. Bu fesahetin sebebiyle hikmetli konuşmalar yaparsın. Sana muhabbet, sevgi yolları açılır, hep bunları anlatırsın... Sendeki bu üstünlük sebebi ile herkesin sevdiği bir varlık olursun. İnsanlar da seni sever, başka yaratılmışlar da... Dünya da sana koşar, ahiret de....

Sen artık Allah’ın sevgilisi oldun. Her şey seni sevmeğe başlar. Mahlukatın sevgisi, Hak’kın sevgisine bağlıdır. Aynı şekilde buğzu da, O’nun buğzuna bağlıdır.

Allah seni sevince; seni her şey sever. Buğzedince de her varlık sana düşman olur.

Bu makama yetiştiğin zaman Hak’ka kavuşmuş olursun. Kendi varlığın gider. Bir şey dileyemez olursun. Yanılıp da istekte bulunacak olsan, alacağın zaman bir de bakarsın ki, o şey kaybolmuş gitmiş.

Bu halinde, dünyadan sana pek az nasip verilir. Asıl çoğu senin için öteki aleme saklanır. Burada isteyip alamadığını ötede bol bol alırsın. Bunların arasında o kadar büyük nimetler vardır ki, akıl bir türlü onun aslına eremez.

Yükseğin yükseği ve gönlün mesrur olacağı her büyük nimet orada bulunur.

Eğer bunları beklemeden, bu meşekkâtli teklif evinde onlara kavuşmak istersen, az bir şey alabilirsin, fakat buna mukabil kalbin safiyeti gider, basiretin söner. Asıl istenen ve tahakkuku ahirete kalan nimetlere kavuşmaktan mahrum edilirsin. Halbuki senin isteyeceğin ne dünyaya ne de ahirete ait olmalı; sebepleri yaratan, yeri seren, semayı yükselten mevla olmalı. Halbuki sen, ne buranın, ne de öteki alemin nimetini beklemeden az bir dünyalığa razı oluyorsun.

Kullarına doğru yolu o nasip eder, o süphandır, en iyiyi bilen O’dur...

Fütûh-ul Gayb / Abdulkadir-i Geylani Hazretleri (k.s.)
(Gizliden Sesler)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ahdi Yerine Getirmek, Sözden Dönmemek

Henüz iman bakımından  olgunlaşmadığın ve yakîn hali yönünden hakikate ermediğin bir zamanda; bir kimseye her hangi bir şeyi vaad edersen sakın dönme; ta ki; imanın yokluğa gömülmesin ve yakin halin elinden gitmesin.

İmanın kalbinde kuvvetlendiği, yakin halin de hakikate erdiği zaman, sana manen şu hitap gelir:

- "Sen bugün bizim devletimizde kararlı ve eminsin."

Bu hitap sana tekrar tekrar ve her tekrarında ayrı bir şekilde söylenir...

Sen artık bu hallerden sonra seçkin olursun, belki daha üstün. Varlığın Hak varlığına kavuşur, iraden kalmaz. Aradığın her şeyi sende bulursun. Hayrete düşecek acaiplik görmezsin. Bu hallerin hiç biri seni şaşırtmaz... Ne, gördüğün Hak’ka yakınlık gözlerini kamaştırır, ne de bulunduğun derece seni hayrete düşürür.

Himmetin yükseldikçe yükselir, maddi varlığın akar gider. Dileğini Hak’ka teslim edersin, yaratılmış şeylere değil. Gönlünü onların sahibine verirsin. Ne dünya ne de ahiret, hiç birini arzu etmezsin. Gönlünü mevlaya verir, kalbini O’ndan gayri her şeyden temizlersin. Çünkü; Allah’ın rızasına kavuştun; cennetine vaat aldın... Netice: Hak işlerdeki manevi tecelliyi anladın ve onlardan hoşlandın... İşte, bu in’am(1) ve ihsanlar imanından dolayı sana yapılıyor.    

Anlattığımız hallerden birine erdiğin vakit, en ufak şahsi şey düşünecek olursan öteye geçemezsin; düşünmezsen bir evvelki halin daha ilerisine, daha üstün ve güzeline kavuşursun. Evvelkinden hoşlanmaz öbürüne koşarsın... Sana bütün ilim ve anlayış kapısı açılır, bu sayede içinden çıkılmayacak en ince meseleleri çözersin. O meselelerdeki hikmet kapılarını açar, saklı iyilikleri meydana çıkarırsın...

(1) nimet verme, iyilik yapma

Fütûh-ul Gayb / Abdulkadir-i Geylani Hazretleri (k.s.)
(Gizliden Sesler)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
"Sana şüphe vereni bırak" Hadis-i Şerifinin Açıklaması

Biri şüpheli, diğeri şüphesiz iki şey arasında kalırsan şüphesiz tarafı al, öteki tarafı bırak. Mümkün olduğu kadar şüpheli şeylerden kaç.

Her hangi bir şeyin şüpheli tarafı kalmasa dahi kalbin razı değilse yine alma, bekle.
Zuhurata tabi ol.
Bilhassa manevi emirle yasak olduğu bildirilen şeyi yapma, emre uy. Sanki o yapacağın şeyle hiç karşılaşmadın.
Rabbına dön, rızkını ondan bekle. Eğer O’nun kapısına gitmek istemezsen seni hatırına bile getirmez.
Hak Teâla seni unutmaz. Kafirlerin bile rızkını verir. Seni hiç unutur mu? Yeter ki, sen O’nun emirlerine uyasın.
Gece gündüz O’nun yolunda gitmeğe gayret et.
Sen mümin, muvahhid(1) gece gündüz O’nun kulluğuna bağlı olursan seni unutmaz ve rızkını bol bol gönderir.

Diğer Mânâ

Halkın sahip olduğu malı bırak, onlardan bir şey bekleme.
Kalbini onlara bağlama, ne onlardan kork ne de bir şey bekle.
Senin için haram olmayan şüpheden de beri olan Allah’ın helal gösterdiği şeyi al...

Her şeyi O büyük varlığa bağlamalısın. İsteyeceğini O’ndan istemelisin. Sonra, her şeyini O varlık verebilir.
Ümidin ve korkun da O’ndan olmalı. O büyük varlık da Hak Teâla olduğunu bil..

Her varlığın yakasını O tutmuştur.
Halkın kalbi O’nun emri ile çarpar.
Şu, ayakta gezen varlıklara O hayat verir.
Onlardan sana bir iyilik gelirse, onlardan değil Hak’tan bil.  
Onlar mallarının başına hak tarafından bekçi olarak konmuşlardır. Onlar bir nevi Hak tarafından vekil olarak, mallarının başında beklerler.

Sana her hangi bir şey verilirse Hakk'ın emri ile geldiğini anla. Verdiren ve verdirmeyen O’dur.

Aziz Mevla şöyle buyuruyor:

- “Allah’ın ihsanını isteyiniz. Allah’tan başka çağırdığınız putlar size gıda vermezler. Rızkınızı Allah’tan isteyiniz. O’na yalvarınız. O’na şükrediniz. Çünkü O’na döneceksiniz. Kullarım benden sorarlarsa, yakın olduğumu söyle.. Ben dua edenin duasını işitirim, bana dua ediniz ki, kabul edeyim.

Sizi besleyen Allah’tır. O metin dir. Kuvvet sahibidir. Allah dileğine hesapsız rızık verir.

(1) Birleyenler, Tek Olanı Kabul Edenler

Fütûh-ul Gayb / Abdulkadir-i Geylani Hazretleri (k.s.)
(Gizliden Sesler)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
İman Sahibini Tecrübe

Allah, kulunu imanı nispetinde dener. Bu böyledir. İman yükseldikçe deneme nispeti o derece artar. Büyür. Çoğalır.

Resûl’ün imtihanı, nebininkinden büyüktür. Çünkü imanı üstündür. Nebinin başına gelen de bedelin başına gelenden ağırdır. Bedelin iptilası da velininkinden zordur. Çünkü iman bakımından veliden ileridir.

Velhasıl herkes imanı nispetinde denenir.

Şu Hadis-i Şerif bu durumu çok güzel anlatır:

- “Biz peygamberler zümresiyiz. Belanın en çoğu bize verilmiştir. Sonra sıra ile....”

Allahü Teâla bunların gaflet yoluna sapmalarını istemez. Daima huzur içinde olmalarını arzu eder. Bu sebeple büyüklere belaya karşı tahammül verir. Çünkü, Hak'ka koşarlar. Seven, sevdiğinden başka bir şey istemez. Bela bunların kalbinde bekçidir. Nefislerinin de bağıdır. Onları asıl matlup(1) olan, Haktan başkasına meyletmekten  korur. Yaratandan başkasına sığınmaktan esirger.

Bu hallerinde o büyük insanların kötülüğe karşı meyilleri kalmaz. Nefisleri kırılır. Hak batıldan böylelikle ayrılır. Şehvet ve şahsi arzu hisleri bertaraf olur. Onlar, nefislerinin hoşuna giden şeylere meyletmekten çok korkarlar. O nefsin hoşuna giden, ister dünya işi olsun, isterse ahiret...

Bu güzel halle onlar daima Hak’kın rızası yoluna koşmaya çalışır. O’nun hükmüne razı olurlar. Hak ne verdiyse onunla yetinirler.

Onlar, imtihan yolu ile gelen belalara sabreder, böylelikle halkın şerrini görmezler. Her şeyden emin olarak yaşarlar. Onlar bu hallerinde nefislerini kırar, hakka götürmeğe gayret ederler.

İnsan kendine böyle bir yol tuttuktan sonra, kalben gideceği hakiki yolda kuvvet bulur. Diğer azaların da kötü yola gitmesini önler.

Çünkü, bela imtihan için gelir. Kalbi kuvvetlendirir. Vicdani kanaati arttırır. İmanı hakikate erdirir. Hak yolda sabrı çoğaltır. Nefsi kötü arzuları zayıflatır. Her bela geldikçe, mümin de sabır ve hakkın hikmetli işlerine karşı teslim ve rıza olur. Ona her işinde yardım eder. Bol nimet gönderir. Kula, her yaptığı işte muvaffakiyet ihsan eder.

Âyet:

- "Eğer şükrederseniz, biz de ihsanımızı arttırırız."

Nefis, kötülüklerden herhangi birine hoşlanarak giderse, şehvet yolunda harekete geçtiği zaman da, kalp ona yersiz olarak uyarsa, Hak’tan gafil olur. Bu gafletin bir neticesi olarak, Hak Teâla hem nefse, hem de kalbe felaketli işleri verir, aleme rüsvay eder. Çeşitli felaketlere uğratır. Halkı başına musallat eder. Aç bırakır. Hasta eder. Bunların sonu, karasız bir durum alırlar. Böylece hem kalp, hem de nefis bulacaklarını bulurlar.

Eğer kalp, nefsin isteğine uymaz, dini bir emir almadan hareket etmezse (bu emir veliler ilham, peygamberlere de vahiy yolu ile, diğerlerine işaretle gelir) Hak Teâla mükafat olarak kalbe ihsanlar yapar. Rahmetine bol kılar. Bereketini arttırır. Afiyet ihsan eder. Her şeyden razı olma tadını verir. Nur, marifet ve kendine yakınlık verir. Kalbin zenginliği ve bütün belalardan kurtulmak yolunu gösterir. Aynı zamanda düşmanlara karşı yardım eder.


Bu anlattıklarımızı iyi anla.
Kendini hak yolda muhafaza et.
Nefsine icabet etme.
Belaya girmekten sakın.
Hak yolda Allah’ın emrini gözet.
Dünya ve ahiret işlerinde O’na teslim ol... Ve... Allah c.c. dilerse böyle ol!...


(1) istenilen, aranılan, alacak

Fütûh-ul Gayb / Abdulkadir-i Geylani Hazretleri (k.s.)
(Gizliden Sesler)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
gncl

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Allah(c.c.)'ın Rahmet Kapısına Teşvik

Ciddi olarak Allah’a isyan etmekten kaçın. O’nun rahmet kapısına devam et. Bütün gücünü ve kuvvetini Allah için harca. Taatında sarfet. Yalvar, ihtiyaçlarını O’na arz et. Başını önüne eğ, kork, Hak’kın gayrına nazar etme. Hevaya koşma, yaptığın işlere karşılık bekleme. Ne dünyayı iste. Ne de ahiretin güzelliklerini  taleb et. Hiçbir şeyden Hak taleb etme, kendini bir kul gör. Şunu iyi bil ki; kul ve elindeki bütün mal mülk efendisinindir, hiçbirine karşı hak iddiasında bulunamazsın.

Edepli ol... Hak katında her şey ölçülüdür. Ne geç olacak erken olur, ne de erken gelecek sonraya kalır. Zamanı gelince nasibin gelir. İstesen de istemesen de hakkını alırsın...

Senin için gelmesi mukadder olan şeylere hırs göstermen  yersizdir. Senin için olmayan, başkasının hakkı olan şeylere, hasret çekmen yakışıksızdır.

Halen kimseye mal olmayan şeyler iki kısımdır: Birincisi senin olması ihtimalidir. Eğer böyle ise o şeye neden hasret çekip üzüntü duyarsın. Bugün olmasa dahi, yarın o senindir. Nasıl olsa bir gün ona kavuşursun. İkincisine gelince, senin olmayacak şeylerdir. Bu durum ciddi ise, yine üzüntün ve çektiğin yorgunluk boştur. Nasıl olsa sana gelmez. Onun ardından koşman sana ne fayda sağlar. Sana, ancak boş yere zahmet çekmek kalır.

Allah yolunda, ne gibi bir terbiye tavrı takınmak gerekse onları bulmağa çalış. Bulunduğun halde Allah’a kulluk et. Hazır vaktini O’nun yoluna harca. Başını ondan başkası için eğme. Gözlerini O’ndan gayrı şeye atma.

Allahü Teâla şöyle buyurdu:

- "Gözlerini, dünya adamlarına verdiğimiz nimetlere uzatma. Onlar geçici şeylerdir. Dünya süsüdür. Biz onları tecrübe ediyoruz. Rabbın sana verdiği, hem devamlı, hem de sonsuzdur."

Bu Âyet-i Kerime’nin hükmüne göre, Hak’tan gayrı şeylere bakman yasaktır. Ne olursa olsun, dünya için sana yetecek kadar rızık verilmiştir. Asıl vazifen ahiret için azık hazırlamaktır, ona çalış. Bilemezsin, belki dünyalık işlerin bol olsa imanın elden gider, helak olursun...

Mesela: Her şeyi iyi ölçülere vurmayı bilerek dünya nimetlerinden sayılan güzel bir kadın alırsın. ( Bu mutlaka lazımdır) Buna ihtiyacın vardır. Bu ihtiyacın giderilmesi bir çok güç şartlara  bağlıdır. Bu güçlükler elindeki şaşmaz kıstasa göre olursa, kolay olur. Evvela biraz tuhaf görünürse de, sonra kirden temiz, saf, güzel bir mükafat olur. Bu sayede kendini kötü yoldan, kinden, öfkeden, onun bunun namusuna bakmaktan kurtarmış olursun.

Yine elindeki sağlam ölçülerle yürüdüğün takdirde, çoluk çocuk yükleri sana hafif gelir. Elbetteki bu hafiflik, Allah yolunda olduğun müddet devam eder. Allah-ü Teâla yolunda olan kullarını  haber verirken, ev halkını islah ettiğini de haber vererek:

- "Biz, ona zevcini yarar hale getirdik."

Yine bir kulunun ağzından  şöyle hikaye eder:

- "Yarabbi, bize hanımlarımızdan ve türeyecek sülalemizden gözdeler yap. Bizi iman sahiplerine önder kıl..."

Bir babanın çocuğuna duasını da şöyle haber verir:

- "Yarabbi, onu halinden hoşnut kıl."

Bu ayetler birer duadır. Bu duaları okuman lazım. Çocukların ve gelecek zürriyetin için böyle dua et!

Muhakkak ki, ilahi saltanat hükmünü sürer. Senin dua etmen veya etmemen, onda bir şey arttırmaz veya eksiltmez; ama senin için çok önemi vardır. Yapacağın bir dua ile, zararlı şey zararsız şey haline gelebilir, az şeyle çok iş görebilirsin. İşte bu sebepten her zaman dua et ve Allah’a her zaman yalvar.

Bu dua işi, yalnız aile hayatını korumakla değil, dünyada bütün nimetlerde aynıdır. Elbette ki, hak ölçülere bağlı olarak, tabii ihtiyaçların hepsini tatmin edeceksin. Yemeklerini  muntazaman yiyecek ve giyeceğini zamanın ihtiyacına göre temine çalışacaksın. Bunları yaparken ilahî emri takip ettiğin için maddi ve manevi mükafât alırsın. Kıldığın namaz, tuttuğun oruç, yaptığın haç gibi faydalı ibadetlerden  daima iyilik bulursun.

İhtiyacından artan şeyleri, ayrıca sarfedersen daha faydalı olur. Bunları sarfederken evvela fakir, ihtiyaçlı dostlarını, yakın komşularını ve diğer fakir din kardeşlerini gözetmelisin. Bunlara verirken elindeki malını ona göre hesaplarsın. Herkese halince verirsin, kendi ihtiyacını da göz önünde tutarsın. Her:

- "Muhtaçtır.."

Denilene bol keseden verme. Haber, görme gibi değildir. Gör, tahkik et, ondan sonra ver.

Hr işlerinde olduğu gibi, bu işlerde de manevi yolu elden bırakma. Şüpheli şeylere karışma. Daima açık kalpli ve doğru ol.

Sabırlı ol,sabırlı... Allah’ın rızasını gözet, rızasını...

Kalbini muhafaza et, kalbini... Huzur içinde yaşa,huzur içinde... Şahsiyetini elde tut, elde... Sessiz olmaya çalış, sessiz... Daima yerinde konuşmaya alış, uygunsuz şeylerden çekin. Kurtuluş yollarını ara... Uçurumlardan sakın. Ruhî ve derunî kuvvetler önünde başını eğ; kalb alemine dal... Utan... Utan... Allah... Allah... Allah... Sonra yine Allah... Taa, iş sonuna varıncaya kadar böyle...

O zaman ölmeden evvel ölürsün, o devreye kadar çektiğin elemler sona erer. Îlahi rahmet, fazilet denizine girersin. Orada temiz olunca çıkarılırsın. Çıkınca, çeşitli nurlar gönlüne dolar. Bilinmeyen sırlara sahip olursun. Hiç kimsenin bilemiyeceği sırları öğrenir, garip diyarlar görürsün.

Daha sonraları, rahmet kapıları önünde perde perde açılır. Sen orada, aldığın ilhamlarla açık açık konuşmağa başlarsın. Benliğin ölmüştür. Bu durumda ilahi varlık seni tamamen kapamıştır.

Bu halde, sana verilen artık  alınmaz.

Yokluğu olmayan bir zenginliğe erişirsin. Kuvvetini kimse yenemez. Yüksekliğine kimse erişemez.

Eriştiğin bu makam, Hz. Yusuf makamıdır. Ona söylenen şu hitap sana da söylenir:

- "Sen bizim yanımızda yerli ve eminsin."

Hz. Yusuf’a gelen bu hitap, zahirde Mısır sultanının ağzından çıkmıştır. Aslında o sultan, Hak lisanına bir perde sayılırdı. Esas söz; Allah’ındı... O, zahirde bir padişah sayılır, ama onun temsil ettiği makam, nefis, marifet, ilim, yakınlık, hususiyet yüksek derecede idi. Arif olanlar bu hali daha iyi anlarlar.

Dünyalık nimetlerin çoğalmasına ne hacet var. Elinde  az da olsa seni geçindirecek kadar dünyalığın mevcuttur. Bu arada sana gereken en önemli iş kanaat sahibi olmaktır.

Haline razı ol, fazlasını isteme, gelirse al. Her şeyi Hak’tan bil. Helalinden almağa gayret et.  Yolun böyle olsun. Bütün gayretini Hak yolunda sarf et. Her istediğin ve her arzun Allah yolunda devam etsin. Ancak bu şekilde hareket edersen doğruyu bulman mümkündür. İyiliğe bu yoldan varılır. Gerek dünya gerekse ahiret güzelliklerini, Allah rızasını kazandıktan sonra bulabilirsin. Bir Âyet-i Kerime de mealen şöyle buyurulur:

- "Onların yaptıklarına mükafat olarak, öbür alemde verilecek nimetlere kimsenin aklı ermez. O göz kamaştırıcı nimetleri hiçbir nefis bilemez."


Beş vakit namazı, vaktinde eda etmekten daha güzel bir şey olamaz.
Günahları bırakıp, Hak yoluna girmekten daha hayırlı bir şey tasavvur edilemez.
Bizim anlattıklarımızdan daha yararlı bir söz söylenemez.  


Allah, bunları yapmayı bizlere nasip etsin. Cümlemizi, sevdiği yolda muvaffak buyursun.

Fütûh-ul Gayb / Abdulkadir-i Geylani Hazretleri (k.s.)
(Gizliden Sesler)

Çevrimdışı Lahza

  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 13
  • İ' Lem eyyühe ' l _Aziz !! ...
Amin İnşaAllah , paylaşımlarınız için Rabbim sizlerden razı olsun ...
İ' Lem  eyyühe ' l _Aziz !! ...

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Amin İnşaAllah , paylaşımlarınız için Rabbim sizlerden razı olsun ...

Cümlemizden Lahza.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Edep Perdesini Açmamak

Yüzünden edep, namus ve kanaat perdesini açma... Bunun aksine yaptığın an halka rüsvay olursun...

Halkın yardımını kalbinden çıkar, onlara güvenme... Kudreti, kuvveti Allah’tan gör!..


Hakkı ve hakikatı gör, her halinde manevi meşgalen bu olursa, benliğin ölür, şahsi arzuların söner. Şahsiyetçilik davasından kurtulur, herkesin iyiliğini gözetmeğe başlarsın... Dünya gözünden silinir yalnız ahiret, cennet sevgisi ve cehennem korkusu ile işlerini yapmaz olursun. Ruhunda sonsuz bir huzur duyar, Hak’kın iradesini görürsün... Kalbin, Hak ve hikmetle dolar. Zulmet kaybolur, nura boğulursun.

Daima, Hak’kı gözet ki; kalbinde yalnız Allah sevgisi yaşasın. Başkasına giriş hakkı kalmaz olur. Bu durumda İlâhi Vahdetin kapısı olan kalb basiretinin bekçisi olursun. Elinde tevhid, azamet, ceberut kılıcı olur. Her gördüğün aşağılık duyguları ruhundan kovar ve lüzumsuz şeyleri kökünden yok edersin.

Nefsin de, sana baş kaldıramaz. Hele kötü arzu timsali olan heva; şahsiyetçiliği temsil eden irade ve arzu, sana hiçbir zaman dünya ve ahiret işlerinde yol gösteremez.

Kalbinde, bir Hak ölçü vardır. İşittiğin her söz, gördüğün her hareketi Hak ölçülere vurursun. Daha ileri giderek Hak’kın rızası önünde boyun eğer, bütün varlığınla ona teslim olursun. Bu halinde Allah’ın kulu ve emrine bağlı kalır, halka uymaz ve onların arzularına gidemezsin. Bir zaman böyle gider.

Zaman olur, benliğin tamamen ölür. Bir hayali varlık gibi gezersin. Allah-ü Taâlâ bütün kuvveti ile seni muhafaza eder. Azamet ve sultanlığı hisarına sokar, hakikat ve tevhid askeri ile etrafını çevirir. Her adım atışında gayri ihtiyari dikkatli olmağa başlarsın. Çünkü, İlâhi bekçiler senindir. Nefis, şeytan, heva, irade, boş ümit, yalancı çağrı ve daha tabiatın nice kötülük ve şaşkınlıkları sana yol bulamaz. Ama her halde kader kendini gösterir.

Halk sana gelir nur almak için. Halk sana uyar doğruyu bulmak için... Halk seni ister, maddi ve manevi bataklıklardan kurtulmak için.

Sen halka yol gösteren, dinin inceliklerini öğreten örnek bir insan olursun. Sende çeşitli kerametler görülür, ama onlara aldanmadan Allah’a ibadet edersin. Hak yolunda mücadele ederek, çeşitli güçlüklere göğüs gererek Allah’a kullukta, yani ibadette sabredersin. O’nun yardımı ile, her kötülükten mahfuz ve örnek bir insan olarak kalırsın.

Halkın meyli seni aldatmaz. Onların sevgi gösterisi seni yoldan çıkaramaz. Onların seni büyütmeleri, elini eteğini öpmeğe koşmaları, kendini olduğundan fazla göstermeğe yaramaz. Sen onlardan lüzumunda istifade etmeği de bilirsin. Hak ölçüler dahilinde, ihtiyacın kadar alır, ötesini terkedersin...

Allahü Teâla, o sultan hakkında şöyle buyurdu:

- "Biz Yusuf’u o yere sultan yaptık."

Yine buyurdu:

- "O, dilediğini yapar oldu. Biz rahmetimizi istediğimize kondururuz, iyi kişilerin mükafatını eksiltmeyiz."

İşte, bu cümleler, Hz. Yusuf’un meleki sıfatını anlatır.Onun nefis tarafını anlatırken de şöyle buyurulur:

- "Biz, böylece ondan bütün kötülükleri çevirdik, çünkü o, bizim ihlas sahibi kullarımızdandır."

Hz. Yusuf’un marifet tarafı da şöyle dile geliyor:

- "Bunlar, <rüya tabiri ve hadislerin tevili> Rabbımın bana öğrettiklerindendir. Allah’a inanmayan cemaatı kati olarak terkettim. Onlar ahiret gününe de inanmıyorlardı..."

Bu kitaplar, bir gün sana da gelir; o zaman büyük bir dost sayılırsın. Büyük nasibini almış olursun. Sonsuz ilim, sonsuz kudret, seni kaplamış olur. Saltanatın her yere şamil; emrin her yerde geçerli... Nefsin, senin için faydalı olur. Allah’ın izni ile her şeye sözün geçtiği gibi nefsine de sözünü dinletirsin.

Dünya ve ukba işlerinin sahibi Allah’dır. Cennet O’nun elindedir. Nazarlarımız, O’nun kuvveti, kudreti yüzüne çevrili. O bizim zengin, cömert mevlamızdır. Her şeyi bol ve ziyadesi ile verir.

İsteklerin son durağı orasıdır. Ondan öteye yol yoktur. El açacak ve yalvaracak kimse bulunamaz.

Bu anlatılanlar bir sırdır...
Ve sözde kalır...
Hakikatına Allah eriştirir.
Çünkü O Rahimdir...

Fütûh-ul Gayb / Abdulkadir-i Geylani Hazretleri (k.s.)
(Gizliden Sesler)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
"Hâyır ve şer iki meyvedir" Hadis-i Şerif'i Üzerine

Hayrı ve şerri iki cins meyve gör. Bunların kökü, bittiği yer aynı...
Aynı ağacın iki ayrı dalında yetişirler. Fakat biri tatlı, biri acı...
Bir dalda beldeler, iklimler, küreler bulunur. İşte bu dal da meyve yüklüdür. Ve bu meyve acıdır. Bundan uzaklaş, her şeyi ile ondan uzak ol...

Tatlı ağaca yanaş. Onun yetiştiricisi ve hâdimi(1) ol...

Bu dalları ve meyvelerini iyi tanı.
Her ikisini iyi bil.
Fakat, sabret ve onun yetişmesini bekle...
Ve kuvvetli ol.

Sakın ve çok çekin!..
Acı ve tatsız meyveli dala yanaşma. Ondan yediğin an helak olursun, onun acısı seni helak eder.

Daima dikkatli, ölçülü olmalısın. Elinde ölçü olarak Allah’ın Peygamber’inin (S:A) emri olmalı. Bu ölçüler elinde olmadan meyveleri ayırt etmek  senin için kolay olmaz. Yoluna böyle devam ettikçe, rahat, huzur ve emniyet içinde olursun.

Şunu iyi bil ki bütün bu kötülükler, o acı meyveden doğar.  Onu terkettiğin an felaket ve beladan uzak kalırsın.

Her iki meyveyi de önüne koy ve bak. Şekilleri aynı, tatları ayrıdır.
Çok kere bilmeden veya ölçüsüzlük yüzünden bir uçuruma düşersin. Ona el atar, hata edersin. Ve onu bu hatanın mükafatı (!) yersin.

Belki bir an için sana lezzet verir. Şehevi arzularını tahrik eder, hoşlanırsın. Fakat yapacağı felaketi takdir edemezsin, dimağını bozar. Manevi teneffüs cihazını berbat eder. Bütün acılığı damarlarına yayılır. Vücudun bütün parçalarını kaplar. Sonra yapacağı felaketler saymakla bitmez ki... Bu durumda belki bir an kendine gelir, ağzındaki acıyı gidermek için su alırsın, ama çaresiz... Hiçbir fayda vermez. Çünkü o zehir vücuduna yayılmıştır...

Eğer ölçüleri iyi kullanıp tatlı meyvayı yeseydin, durum böyle olmazdı. Her halinde iyilik görünür ve bütün varlığın hoşlukta toplanırdı...

Hal malum... İkinci bir iş yapman lazım. Bu muhakkak bilinmelidir ki, ikinci sefer el atacağın acı meyve olmamalı. Eğer bir daha düşersen kalkman zor olur. Az önce anlattıklarım, birer birer felaket halinde başına çöker, kurtulamazsın.

İyilik timsali olan ağaçtan ve meyveden uzaklaşma.
Onu bilmemezlikten gelme.
Her yerde onu ara ve onunla olmaya bak.
Ve daima onunla olmaya alış, hak ölçüleri elden bırakmamaya çabala...

Bir daha hatırlatmak lazım gelirse "hâyır ve şer ilâhî birer fiildir." Bunların faili, ilâhi kudret ve yürüten o kuvvettir.

Asıl ki Allahü Teâla:
- “Allah, sizi ve yaptığınız işleri halk etti.”

buyurur, Peygamber (S.A.) efendimiz de bu manaya işaret ederek şöyle buyurur:
- "Allah zalimi de zulmü de yarattı."

Kulların yaptıkları iş, bizzat ilâhî kudretin eseridir.

Yapılan işin ne olacağını Allah haber veriyor:

İşte bu durum, hâlikle mahlûk arasındaki farkı gösterir. Allah yaratır, kul iradesini kullanarak kesbeder.(2)

Cennet, Allah’ın sevdiği kullarına bir ihsanıdır, fazlıdır. Oraya bu ihsan ve fazılla girilir. Ayrıca dereceleri, dünyada yapılan iyi amellerle verilir.

Peygamber Efendimiz, bir Hadis-i Şerifinde şöyle buyuruyor:
- "Hiç kimse ameli ile cenneti kazanamaz."

Buna karşılık sahabe:
- "Sen de mi ya ResulAllah?"

diye sorunca, cevaben:
- "Evet, ben de; ne var ki Allah beni rahmetine garketmiştir."

buyurdu ve elini başı üzerine koydu. Bu Hadis-i Şerifi Hz. Aişe (r.a) rivayet etmiştir.

Sen, ilâhi emre uyduğun, kötü yollardan korktuğun müddet korkma, en doğrulukla Hakka teslim ol, şerden korunursun. Hayır ve fazilet seni bulur. Din ve dünya yönünden ilâhi bir muhafaza içinde olursun.

Dünyadaki kâlin şu ilâhi sözle anlatılır:
- "Böylece ondan kötülükleri geri çevirdik; çünkü o, bizim ihlas sahibi kullarımızdandı."

Dini bakımdan mahfuz olmak, yine şu ilâhi kelamla anlatılıyor:
- "Siz, Allah’a iman eder, ona şükredersiniz, neden size azap etsin? Allah şükredenleri, iman edenleri bilir."

Şükreden bir müminin yanında bela ne arar. Çünkü afiyet ona beladan daha yakındır. O insan, her an iyilik görür ve iyiliği artar.

Allah-ü Teâla şöyle buyuruyor:
- "Eğer şükrederseniz rahatınız artar."

İman nuru büyüktür; bu nur kıyamet günü cehennem ateşini söndürür. Dünya belası cehennem ateşi yanında hiçtir. O azim azap ateşini söndüren iman nuru dünya belasını nasıl yenmez. Kuvvetli bir iman sahibine bela yanaşmaz. Şu var ki; o belalı insan ilâhi cezbeye kapılan büyük bir veli ola... Elbette o aziz kulun başından bela eksik olmaz. Çünkü bu hal, onu dünyada kötülüklerden saklar.

Birçok bela çeşitleri vardır.
- İnsanın dünyevi sefahattan korunması için paradan yana nasipsiz olur.
- Şehevi arzuların ölmesi için, bazı zahirde nimet gibi görünen şeylerden mahrum olur.
- Halkın, sahte teveccühünden azad olması için, sevgilerini kazanamaz; çeşitli isimler takar, ondan hoşlanmazlar. Bu hal dışarıdan bir felaket gibi görülür; fakat değildir. O bilir ki; her önüne gelen insanla sohbet, onların sahte sevgisini kazanmak, onlarla geceli gündüzlü oturup bir manevi zarardır.

Manen yükselmeğe namzed olan büyük insanlar, sayılan belalara düçardır; fakat onlar için bu bela değil bir rahmettir.

Bu, zahirde bir bela gibi görünen  ilahi rahmet sayesinde kalb temiz olur. Hak’kın tevhidinden başka bir şey kalmaz. Kalb, yalnız marifet-i İlâhiyenin yeri, ilâhi ilim ve feyzin kaynağıdır. Nura kavuşmak, Hakka ermek ve O’na kurbiyetin yolu oradan geçer.

Bu kalb tek şey için yaratılmıştır; ikincisi sığmaz.

Âyet:
- "Allah, iki kalbe sahip bir kişi yaratmamıştır."

Bir kalbde iki sevgi yaşayamaz.

- "Padişahlar bir beldeye girince orayı darmadağın ederler. Eşrafını zelil ederler."
İşte bu sebeptendir ki; İlâhi sevginin girdiği yerde başkalarının işi kalmaz. Başkasının sözü geçtiği yerde ise ilâhi feyz olmaz. Kalbinden kötülükleri at; göreceksin ki, ilâhi feyz her yanını sarmış...

Kalbindeki sevgi, şeytan, nefis ve şahsi arzular olunca senden iyi hareket çıkmaz. Her hareketin isyan, boş ve lüzumsuz şeyler olur. Çünkü senin efendin şeytan olmuştur. Ama kalbinde İlâhi sevgi yer tutunca o zaman göreceksin ki, her kötülük kendiliğinden yok oluyor. Zaten kalb yalnız ilâhi tevhid ve ilâhi marifet için yaratılmıştır, daha sonra bir şey eklemek icap ederse; Kalb, içinde Allah sevgisi yaşadıkça kalb’dir... İlâhi feyzin süre insan için faydalıdır.

İşte anlatılanlar ve hadiseler gösteriyor ki, ilâhi rahmete erişmek için her maddi varlıktan ve sevgiden kalbi temiz tutmak gerek. Bu temizlik kolay olmaz; bir çok belalar ve felaketler insanı sarar.

Her hangi bir felaket karşısında insan, azmini kaybetmeyecek. Çünkü o bir nevi nimettir. İyi düşünülürse, belanın en büyüğü Peygamberlere ve onların yakınlarına, daha sonra sırasıyla olmuştur. Bu durumu Peygamber S.A Efendimiz şöyle haber verir:
- “Biz Peygamberler zümresi, diğer insanlara nazaran belanınen büyüğünü yüklenmişiz. Daha sonra sırası ile....”

- “Allah’ı en çok ben bilirim ve O’ndan ençok korkarım.”

İkinci Hadis-i Şerif’de, büyük bir manaya işaret vardır. Sultana yakınlık hasıl olunca, o nisbette korku ve çekinme çoğalır. Sebebi: Padişahın gözü önündedir, hiçbir hareketi onun gözünden kaçmaz. En küçük hatası dahi görülür ve ona göre ceza çeker.

Burada şöyle bir soru akla gelir:
- “İnsanlar Allah’a göre tek şahıs hükmündedir. Hiçbir hareket ondan gizli değildir. O halde: “ Padişaha yakın olana ayrı ceza verilir şeklindeki cümlenin manası nedir?”

Biz buna cevap olarak deriz ki:
- "Derece yükseldikçe, rütbe büyüdükçe hatalar gözle görülür; çünkü insan hata işlemeğe daima meyyaldir. Bu halde, verilmiş olan nimetlerin en ufağını dahi azımsayan, büyük hatalı sayılır. Daima şükretmek her kula vazifedir ama, o seçilmiş kul için en büyük vazifedir. Bu arada şunu da söylemek caizdir: Bir veli ve bir Allah dostu için, azıcık ibadetten yaya kalma büyük bir hatadır; kullukta noksandır."

Allahü Teâla bu durumu şöyle anlatır:
- “Ey peygamberlerin hanımları sizden her hanginiz bir hata yaparsa, diğer hanımlara nazaran cezası iki misli olur.”

İşte görülüyor ki, derece farkı mevcuttur. Bu sebepten Allahü Teâla peygamberin zevceleri ile diğerlerini ayırıyor. Hal böyle olunca, Allah’ın rahmet ve feyzine vasıl olanların ayrı durumunu takdir kolay olur.
Allahü Teâla bütün benzerliklerden beridir. Halktan O’na bir şey benzemez. İşiten ve gören O’dur. Doğru yola Allah hidayet eder.

(1) Hizmet eden.
(2) Çalışıp kazanmak.

Fütûh-ul Gayb / Abdulkadir-i Geylani Hazretleri (k.s.)
(Gizliden Sesler)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Gncl