Gönderen Konu: Genetiği değiştirilmiş gıdalar tüketiyoruz  (Okunma sayısı 60449 defa)

0 Üye ve 2 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Genetiği değiştirilmiş gıdalar tüketiyoruz
« : 17 Mayıs 2009, 01:38:28 »


Uzmanlar uyarıyor, "Genetiği değiştirilmiş gıdalar tüketiyoruz, hastalıklar kapımızda..."

Mısır, soya, kanola ve pamuk gibi genetiği değiştirilen gıdalar, birçok hastalığa davetiye çıkarıyor. Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi Dahiliye Klinik Şefi Doç. Dr. Mesut Başak, genetiği değiştirilmiş organizmalar (GDO) olarak tanımlanan bu ürünlerin başta bağışıklık sistemi olmak üzere insan vücudunda alerjilere sebep olduğunu, romatizmal hastalıklar ile kansere yol açabildiğini ifade etti



Günümüz dünyasında genetiği değiştirilmiş yaklaşık 1600 gıda maddesi var. Doç. Dr. Mesut Başak, bu ürünlerden uzak durmanın mümkün olmadığını belirtirken, mısır ve soyaya dikkat çekti.

Çünkü bu ürünlerin katkı maddesi olarak kullanıldığını ve bu sebeple birçok ürünün içinde yer aldığını ifade etti. "Özellikle mısır nişastası, bebek mamaları ve tatlılarda yoğun olarak bulunuyor." diyen Başak, araştırmaların gıdaların ömrünün uzatılması sürecinde oynanan genlerin zehirli proteinler ürettiğini ve bu proteinleri yiyen böcek ve kuşların da öldüğünü gösterdiğini belirtti.

GDO'LU MISIR VE SOYA İTHAL EDİYORUZ

Türkiye'ye genetiği değiştirilmiş gıdalar içinde soya ve mısır ithal olarak çok fazla giriyor. Bu ürünlerin çoğu da hemen her yıl GDO'lu tohum üretiminde birinci olan ABD ve 2. olan Arjantin'den ithal ediliyor.

Genleriyle oynanmış tohumların Türkiye'ye girmesinin yasaklandığını ancak hayvan yemi olarak ülkemize ithal edildiğini anlatan Mesut Başak, ODTÜ'de yapılan araştırmada çarpıcı sonuçların çıktığını ifade etti.

Araştırmada Türkiye'nin 9 şehrinde üretilen 28 domates numunesinden 22'sinde "kanamisin" adlı antibiyotiğe dirençli bir bakteri geni saptanmıştı. Aynı araştırmada mısır numunelerinde hem antibiyotiğe karşı direnç geni, hem de mısıra ait olmayan birtakım DNA'lar bulundu. Buna ek olarak 2005 yılında Arjantin'den Türkiye'ye soya getiren bir gemi Greenpeace tarafından Brezilya açıklarında durdurulmuş ve soyaların GDO'lu olduğu ortaya çıkmıştı.

BÖCEK VE KUŞLAR ÖLÜYOR

Ürünlerde belli bir seviyede genetiğin değiştirilme oranının bulunduğunu aktaran Doç. Dr. Mesut Başak, "Oranında değiştirildiği takdirde belki bir rahatsızlığa yol açmaz. Oranın üzerinde kullanılırsa hayatı tehdit eden bir noktaya gelir." uyarısında bulundu.

Her canlının kendine özgü bir gen dizilimi olduğunu söyleyen Başak, "Canlı yaşamına ait tüm bilgiler bu genlerde gizlenir. Gıdaların genetiğinin değiştirilmesinde de gıdalara yabancı bir gen yerleştirilir. Burada amaç ekonomik yönden getiri sağlamak için gıdaların dayanıklılığını ve ömrünü uzatmaktır. Bu gıdaların ömrünün uzatılması sürecinde bu genler zehirli proteinler üretmektedir. Araştırmalar bu proteinleri yiyen böcek ve kuşların öldüğünü göstermektedir." diye konuştu.

DOÇ. DR. M. EMİN ERKAN

Denetim eksikliği var

Dicle Üniversitesi Veteriner Fakültesi Besin Hijyeni ve Teknolojisi Öğretim Üyesi Doç. Dr. M. Emin Erkan, genetiği değiştirilmiş ürünlerin denetiminin eksik olduğunu vurguluyor.

Tüketicinin genetiği değiştirilmiş mısır ve soyadan üretilen ürünleri (yağ, un, nişasta, glikoz şurubu, sakkaroz, fruktoz içeren gıdalar; bisküvi, kraker, kaplamalı çerezler, pudingler, bitkisel yağlar, mamalar, şekerlemeler, çikolata ve gofretler, hazır çorbalar) ya da mısır ve soyayı yem olarak tüketen tavuk ve benzeri hayvansal gıdaları tüketebildiğini ifade ediyor.


PROF. DR. CANDAN TAMERLER

Belli seviyede olursa bir zararı yok

İstanbul Teknik Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Candan Tamerler, GDO'ların tespiti için devletin aldığı önlemlerin arttığını söylüyor. GDO'lara önyargıyla yaklaşılmasından ziyade değişikliğin hangi oranlarda yapıldığına dikkat edilmesinin önemine değinen Tamerler, belli bir seviyede genetiğin değiştirilmesinin zararlı olmadığını anlatıyor. Özellikle son dönemde gümrüklerde kontrollerin başladığını da ifade ediyor.

DOÇ. DR. RIDVAN KETE

Alzheimer ve deli dana hastalığının sebebi

Dokuz Eylül Üniversitesi Biyoloji bölümü öğretim görevlisi Doç. Dr. Rıdvan Kete, özellikle soya, mısır, patates gibi ürünlerin zararlılara karşı, öldürücü genler nakledilerek korunduğunu belirtiyor. Ve ekliyor: "Üründeki değişiklik geni genellikle antibiyotiğe dayanıklılık genine bağlanarak taşınmaktadır. Buna bağlı olarak alzheimer ve deli dana hastalığı artışının bu tip değişikliğe bağlı olduğu belirtilmektedir."

Genetiği değiştirilmiş mısır ciddi bir endüstri ürünü

GDO'lu ürünlerin her şeyden önce toprağın dengesini bozduğunu söyleyen Doç. Dr. Mesut Başak, bu ürünlerin 100-200 yılda toprağın kendine gelememesine neden olduğunu kaydetti. Mısır ve türevlerinin çok ciddi bir endüstri oluşturduğunu aktaran Başak, "Mısırdan nişasta yapıyorsunuz, nişasta baklavadan sütlü tatlılara, bebek mamalarına kadar her yerde kullanılıyor. Gündelik yaşantımıza süt olarak da girebiliyor.

Köylüler 'mısır silacı' denen bir yem yapıyorlar hayvanlar için. Yemi yiyen inek, koyun aracılığı ile GDO süt olarak bize dönüyor." diyerek, tehlikenin uzak olmadığı sinyallerini verdi. Başak, bu noktada tüketicilere düşeni ise mevsiminde olmayan gıdaları tüketmemek olarak açıkladı. Ayrıca dondurulmuş gıdaların kullanılmaması, organik ürünlere yönelmek ve alınan ürünün sorgulanması da diğer yöntemler arasında. Buna ek olarak da "bu ürünlerin ülkeye girişleri engellenmeli" uyarısında da bulundu.

Zaman

〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
THD, GDO'lara karşı dava açıyor!
« Yanıtla #1 : 29 Ekim 2009, 19:07:40 »

Tüketici Hakları Derneği, Genetiği Değiştirilmiş Organizmalara (GDO) izin veren yönetmeliğin iptali için dava açıyor.

Tüketici Hakları Derneği Genel Başkanı Turhan Çakar, yaptığı açıklamada, Tarım ve Köy işleri Bakanlığı tarafından dün çıkarılan “Gıda ve Yem Amaçlı Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar ve Ürünlerin İthalatı, İşlenmesi, İhracatı, Kontrol ve Denetimine Dair” yönetmeliğinin kendi içinde baştan sona kadar çelişkilerle dolu ve her maddesinin cevaplanamayacak sorulara açık olduğunu belirtti.
 
Yönetmeliğin tüm maddelerinde GDO'ların risk taşıdığı konusunda bir tedirginlik ve korku ifadesi yer aldığına dikkat çeken Çakar, “GDO'ların zararını kabul etmekte olan bu yönetmelik bir baskı sonucunda hazırlandığı izlenimini vermektedir.

Örneğin Madde 4-i'de yer alan izleme ile ilgili tanımda; ‘GDO ve ürününün biyolojik çeşitlilik, bitki, hayvan ve insan sağlığı üzerindeki etkilerini belirlemek’ gibi bir ifadenin yönetmelikte yer alması GDO'lu ürünlerin kullanımında oluşturacağı sorunların varlığını kabul ettiklerini ortaya koymaktadır.

Söz konusu maddede etkileri belirlemek üzere; program dahilinde yürütülen gözlem, analiz ve kontrollerden söz etmektedir. Bunun anlamı insan ve hayvanların kobay gibi kullanılarak sonuçların elde edilmesidir” dedi.

GDO'lu ürünlerin çevreye, insan ve hayvana vereceği zararın önlenmesi ve geri dönüşümünün mümkün olmadığını, yönetmelikte çeşitli maddelerde yer alan acil önlem planlarının ise hiçbirinin zararları yok edemeyeceğini savunan Çakar şunları kaydetti:

“Yönetmeliğin beşinci maddesinde ‘GDO'lu ürünlerin bebek mamaları, bebek formulleri, devam mamaları, devam formulleri ile bebek ve küçük çocuk ek besinlerinde kullanılması yasaktır. İnsan ve hayvan tedavisinde kullanılan antibiyotiklere karşı direnç genlerini içeren GDO ve ürünlerinin ithalatı ve piyasaya sunulması yasaktır’ denilerek,

GDO'ların riskini peşinen kabullenen bir düşünce bu ürünleri hamilelerin ve diğer bir çok hassas kişinin yemesine izin vermektedir. Böylesi bir çelişkiyi yansıtan bu yönetmeliği hazırlayan uzmanlar nasıl oluyor da GDO'lu ürünlerin ithaline izin verebiliyorlar.

Bu yönetmelik ile gıdalarımız ve hayvan yemlerinde kullanılmak üzere, kısaca GDO denilen genetik yapısı değiştirilmiş organizmaların ve ürünlerin ithalatı, işlenmesi ve tüketimi yasal ve serbest hale getirilmiştir. Çok uluslu tarım tekelleri tarafından içlerine farklı bitki ve hayvan türleriyle zehirli virus ve bakteri genleri eklenerek genetik yapısı değiştirilmiş mısır, soya, pirinç, kanola gibi ürünler artık bundan sonra serbestce ülkemize ithal edilecektir.

Genetik yapısı değiştirilmiş organizma ve ürünlerin ithalatının ve tüketiminin serbest olması, tüketiciler ve halk olarak sağlıklı gıda hakkımızı ve gıda egemenliğimizi ortadan kaldıracaktır. Bu izin ve serbesti ülkemiz tarımına ve çiftcisine telafisi imkansız zararlar verecek ve yıkım getirecektir.”

-“GIDAYLA OYNAMAK İNSANLIK SUÇUDUR”-

Çakar, hükümete seslenerek, tüketiciler ve çiftçiler için yıkım ve ölüm getirecek olan yönetmeliğin hemen geri çekilmesini istedi. “Gıdayla oynamak bir insanlık suçudur” diyen Çakar, “Bu suçun altından kalkamazsınız. Bu nedenle, GDO'lu organizma ve ürünlerin ithalatı, üretimi ve tüketimini yasaklayan bir yasal düzenleme yapılmasını istiyoruz. Tüketici Hakları Derneği olarak, bu yönetmeliğin iptal edilmesi için dava açacağımızı ve GDO'lu ürünlerin yasaklanması konusunda sonuna kadar mücadele edeceğimizi kamuoyuna duyururuz” dedi.

iyilik güzellik
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Bu yiyeceklere dikkat !
« Yanıtla #2 : 03 Kasım 2009, 00:17:24 »

Tazmanya'nın bile yasakladığı "genetiği değiştirilmiş gıdalara" Türkiye'de vize çıktı..



Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO) Başkanı Gökhan Günaydın, oda binasında düzenlediği basın toplantısında, biyogüvenlik yasası çıkarılmadan GDO yönetmeliği çıkarılmasını eleştirdi.

Bakanlar Kurulu'na sunulan Ulusal Biyogüvenlik Yasa Tasarısı Taslağı'nın yeni yasama döneminde Meclis'e geleceğinin Hükümet sözcüsü Cemil Çiçek tarafından daha önce açıkladığını anlatan Günaydın, "Ulusal Biyogüvenlik Yasa Tasarısı geri çekildi. Yasa Meclis'e gelseydi, konu kamuoyu önünde tartışılacaktı ve halkın tepkisini çekecekti" dedi.

"10 GÜNDE 300 BİN İMZA TOPLADIK"

Halkın yüzde 90'nın bu ürünlerin ülkeye girişine karşı olduğu, demokratik bir ülkede yasa ve düzenlemelerin halkın istekleri dikkate alınarak çıkarılması gerektiğini ifade eden Günaydın, GDO?lar konusunda 10 yıla ulaşan bir zaman dilimi boyunca kamuoyunu aydınlatma çabası içinde olduklarını anlattı. Günaydın, ZMO olarak 10 gün gibi kısa sürede GDO'lu ürünlerin yasaklanmasına ilişkin olarak 300 bin imza topladıklarına işaret etti.

Yönetmelikle GDO'ların ülkeye girişine meşruluk kazandırıldığını vurgulayan Günaydın, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'nın söz konusu düzenlemeyle sanki bu ürünlerin ticareti yasaklanmış gibi bir algı oluşturup kamuoyunu yanılttığını iddia etti.

"TÜRKİYE'NİN BU ÜRÜNLERE İHTİYACI YOK, HALK SAĞLIĞIYLA OYNANIYOR"

Günaydın, "GDO'ların ticaretinin birkaç küçük istisnayla serbest bırakılması, bu alandaki kararların devlet memuru ağırlıklı bir Komite'ye bırakılması, yine Bakanlık tarafından seçilecek uzmanlar listesinden görüş alınması gibi hükümler, halk sağlığı alanındaki tehlikenin açık görünümleridir.

Siyasilerin ve şirketlerin baskısına direnebilecek bağımsız bilim otoriteleri yerine güdümlü organizasyonlar yeğleyen Yönetmelik, bundan da öte, bir Bakan talimatı ile her an değiştirilebilecek konumdadır" dedi.

Gen bankası niteliğindeki ülkemizin biyolojik çeşitliliği, tarım potansiyeli, halkın satın alma gücü ve tüketim alışkanlıkları değerlendirildiğinde, GDO'lu ürünlere Türkiye'nin ihtiyacının olmadığını ifade eden Günaydın, bu ürünlerin kullanımının halk sağlığı yanında halkımızın dinsel, kültürel inanç ve alışkanlıklarına da aykırı olduğunu savundu.

BEBEĞE ZARARLI DA ANNESİNE DEĞİL Mİ?

GDO'ya Hayır Platformu, "Bu ürünlerin yalnızca bebeklere yasak olması yeterli değil, toplum sağlığı tehlikeye atılıyor" diyor.

GDO'ya Hayır Platformu üyesi kuruluşlar yaptıkları yazılı açıklamada yönetmeliğin, GDO'nun olumsuzluklarını gideremeyeceğini söyledi ve "Türkiye'nin hiçbir GDO'ya ve ürününe gereksinimi yoktur. Bu ürünler açlığa çare değil" dedi.

Yönetmeliğe göre GDO'lu ürünlerin bebek mamalarında kullanılması yasak. Platform "GDO'lar bebeklere zararlıysa, neden bebeği emziren ya da karnında taşıyan anne için yasak değil?", diye soruyor. GDO'ların insan sağlığına etkileri konusunda yeterli araştırma yapılmadığı, hayvanlar üzerindeki olumsuz etkileri, ve biyoçeşitliliği yok edici yönü vurgulanıyor.

Getirilen düzenlemeyle "GDO'suz ürünlerin etiketinde ürünün GDO'suz olduğuna dair ifadelerin bulunmayacağının" belirtilmesi de platforma göre taraflı ve yönetmeliğin kapsamı dışında olan bir uygulama. Platform, bunun biyoteknoloji şirketlerinin çıkarlarının kollandığı anlamına geldiğini belirtiyor. Platform, GDO'lu yemlerle beslenen hayvanların ve ürünlerinin de GDO'lu sayılması ve dolayısıyla etiketlenmesi gerektiğini savunuyor.

GDO NEDİR?

Genetiği değiştirilmiş gıdalara "hayır" diyenler, bunun nedenlerini şöyle anlatıyor:

Önce tanımını ortaya koyalım. Kendi türünden ya da kendi türü dışındaki bir canlıdan gen aktarılarak bazı özellikleri değiştirilen bitki, hayvan ya da mikroorganizmalara "Genetiği değiştirilmiş organizma" (GDO) deniyor.

Ticari kaygılar yüzünden tarım ürünlerinde ilk olarak domates genleriyle oynandı. Bioteknoloji şirketleri tarım ilacı azalacak, üretim maliyeti düşecek yüksek verim küçük çiftçiyi zengin edecek söylemleriyle, genleriyle oynadıkları tohumları 1990'lı yılların ortasında ülkelere soktular.

1996'da 6 ülkede 1.7 milyon hektarlık bir alanda başlayan GDO'lu ekim, günümüzde 25 ülkede 125 milyon hektarlık alanda yapılıyor. En son Mısır bu ülkelere katılırken, Tazmanya GDO'lu üretim projesini erteledi, Yunanistan ise GDO'lu mısır ithalatı yasağını 2 yıl uzattı.

GDO'LAR NEDEN ZARARLI?

1. İnsan sağlığı
Alerjik reaksiyona neden oluyor. Antibiyotik direncini zayıflatıyor. Toksik etki yaratıyor.

2. Ekosistem
Normal ve organik tarımı tehdit ediyor. Ne kadar uzak alanda olursa olsun rüzgar ve arılar yoluyla organik ürünlere de bulaşıyor. GDO'lu tarım yapılan alanlardaki haşereleri yiyen kuşların türü tükeniyor. Canlı türleri açısından tehdit. Bioçeşitliliği yok ediyor. GDO'lu ekinler, tozlaşma yoluyla aynı türden akrabalarının da genlerini değiştirebiliyor.

EN BÜYÜK AVANTAJI ÜRETİMİN ARTMASI

Tarıma uygun olmayan alanlarda tarım yapılabilmesini sağlaması. Tarımsal verimi artırması. Tarım ilacı kullanılmasına ihtiyaç duymaması. Gıdanın besleyiciliğini artırması. Üretim verimliliğini 10 kata kadar artırması.

haber3
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Gıda savaşları kapımızda mı?
« Yanıtla #3 : 05 Kasım 2009, 01:07:03 »
‘Amerika’nın bir avuç yönetici eliti, tüm dünya insanlarının kaderiyle oynuyor’. Büyük bir iddia!..

Gıda savaşları kapımızda mı?



Petrolü kontrol ederseniz, ulusları kontrol edersiniz.
Yiyeceği kontrol ederseniz, insanları kontrol edersiniz.’

Bu sözler herhangi bir komplo teorisyeninin ağzından çıksa, aldırmaz geçersiniz.
En fazla, tarım politikaları üzerine geyik çevirirken, ucuz bir argüman olarak kullanırsınız.

Bir de, Deniz Baykal’ın dört elle sarılacağı siyasi bir slogan işlevi görebilir.
Ama dün Baykal mevzuya girdiği halde, böyle bir slogan atılmadı grup toplantısında.
Belli ki, bu parlak sözlerden CHP’liler henüz haberdar edilmemiş.

O zaman benden duysunlar.
Dış politikanın efsane oyun kurucusu Henry Kissinger’a atfediliyor bu sözler.
Daha şimdiden, üzerine koca bir kitap bile yazıldı.

William Engdahl, üşenmeyip 330 sayfa karalamış.
Kitabının adı, ‘Ölüm Tohumları’.
Geçtiğimiz haziran ayında Türkçe’ye çevrilip, kitapçı raflarındaki yerini aldı.
Engdahl, ‘Genetiği değiştirilmiş tohumların arkasındaki karanlık oyunlar’ı ifşa ettiği iddiasında.

***

Petrol savaşlarıyla geçen koca bir yüzyılın yorgunluğunu henüz üzerimizden atamamışken, işte yeni bir savaş yüzyılının eşiğine geldik.
Dünya barışı, yepyeni bir tehditle karşı karşıya.
Küresel güçlerin yeni yüzyıldaki  savaş alanı, yiyecek...

Petrolün yerini, gıda alıyor.
Nükleer silahların yerini de, ölüm tohumları.
Ölüm tohumlarından kasıt, Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO).

Biyo-teknoloji laboratuvarlarında üretilen genetiğiyle oynanmış tohumlara, ‘Terminatör’ deniyor.
Kimilerine göre ise, Frankeştayn adı daha uygun.
Çünkü, tek kullanımlık tohumlar bunlar.

Genetik mühendisleri, tohumların gen yapısını değiştirerek doğada bulunmayan yeni türler üretiyor.
Onun için ‘Frankeştayn’...
Mısır, soya, pamuk ve pirinç gibi doğal türlerin de  her ortamda ekilip, daha fazla verim alınmasını sağlıyor.

Terminatörler, doğal tohumlara nazaran 10 kat daha üretken, besin değerleri de daha yüksek.
Ama insan sağlığına etkileri spekülasyona açık, hala ‘zararsız’lığı kanıtlanmaya muhtaç.
Hem ‘terminatör’le elde edilen ürün çekirdeğinden yeni tohumluklar da çıkmıyor.

Çekirdeği kısırlaştırıyor yani, bu yüzden ‘terminatör’.
Dolayısıyla tarımı, biyo-teknolojiye bağımlı hale getiriyor.
Çiftçi, her defasında yeni tohum almak zorunda.

Biyo-teknolojiye sahip ülkeler ve şirketler ise, zaten sayılı.
Tedarikçiler tekel durumunda ve dünya tarımını kontrol etme imtiyazına sahip olacaklar.
Komplonun çıkış noktası, tam olarak bu!...

***

Yiyeceğimizi hangi güçler kontrol edecek?
Engdahl, bu sorunun cevabını bulmuş.
Diyor ki; birkaç Amerikan gıda devi...

Kissinger’ın takipçisi o Amerikalılar, 50 yıldır bu projeye hazırlık yapıyormuş.
İkinci Dünya Savaş’nın hemen ardından başlamışlar çalışmaya.
Rockefeller ile Monsanto, başı çekiyormuş.

Tezgâhlarını kurabilmek için, 50 yıldan beridir çevirmedikleri karanlık dolap kalmamış.
Siyaseti manipüle etmişler, kamuoyunu yönlendirmişler, kanunlar çıkarttırmışlar, düzenlemeler yaptırmışlar.
Hatta GDO’nun insana ve tarıma faydalarını anlatan düzmece deney raporları bile hazırlatmışlar.

Ticari karlılığına herkesi inandırmak için gizli kampanyalar yürütmüşler.
Aksini söyleyen bilim adamlarını susturup, araştırma sonuçlarını bütün dünyadan saklamışlar.
Dan Brown’un romanlarını aratmayan maceralarla dolu bir kurgu içinde anlatıyor, Engdahl.

Paranoyaysa paranoya, komploysa komplo...
Tek bir küçük harf yok içinde.
Tamamı kapital, tamamı büyük ses...

Ufak atmamış.
Klasik dünya hakimiyeti teorilerine yenilerini eklemiş.
Kara hâkimiyeti, deniz hâkimiyeti, merkez bölge türü konvansiyonel yaklaşımları, bugünden tezi yok, derhal çöpe atın.

İşte size, son moda strateji oyunu kavramları;
Altın pirinç hâkimiyeti,

buğday tohumu bölgesi, ışıldayan pamuk kontrolü...
Kitabı okurken Kissinger’ın dahiyane teorisini hep aklınızda tutun.
Unutmayın; ‘Yiyeceği kontrol eden, insanları da kontrol eder’.

***

Malum, GDO’nun Türk tarımında da kullanılabilmesi için bir yönetmelik yayımlandı.
Ufak ufak tartışmaya başladık konuyu.
Baykal, gıda hareketleri, ziraat odaları seslerini yükseltmeye başladı.

Olayın ticari rekabet boyutu da var.
Fakat kimse, daha Engdahl’ın bize haber verdiği asıl tehlikeye uyanmadı.
Oysa, oldum olası komploya bayılan bir toplum olarak, bu ‘gıda savaşları’ teorisine çok fena sardıracağımızdan eminim.

GDO’lar üzerinden yeni bir dünya savaşına girişir miyiz, orasını bilemem.
Ama, iç siyasette kızılca kıyamete hazır olun!...

Islak imza belgesi ve dağdan iniş tartışmalarından sıkılırsak diye, endişeye kapılmayın artık.
Bize, yeni ve sıcak bir kavga mevzusu daha geliyor.

Akif Beki / Radikal
« Son Düzenleme: 05 Kasım 2009, 01:08:35 Gönderen: Tuğra »
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
'GDO Atom bombası gibi'
« Yanıtla #4 : 05 Kasım 2009, 15:42:34 »



Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tayfun Özkaya, hükümetin GDO'lu bitkilerin üretimine izin verilmesine yeşil ışık yaktığını, bu ürünlerin ticaretinin bir yönetmelikle düzenlenmesinin hukuk, egemenlik ve halk sağlığı açısından sakıncalı olduğunu belirtti.

Genetiği değiştirilmiş bitkilerin izinsiz kullanımı, biyolojik çeşitlilik merkezleri ve organik tarım yapılan alanlara yakın üretimlerle, bebek mamaları ve küçük çocuk besinlerinde özel amaçla geliştirilenler hariç kullanımının yasaklandığını hatırlatan Özkaya, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Anlaşılıyor ki GDO'lu bitkiler, bebeklere, küçük çocuklara zararlıdır. Ayrıca organik tarım alanlarına ve biyolojik çeşitlilik merkezlerine, örneğin buğdayın yabani atalarının zengin olarak bulunduğu yerlere de zarar vereceği kabul edilmektedir. Bebeklere ve küçük çocuklara zarar veren GDO'lar nasıl oluyor da yetişkinlere zarar vermiyor? Yetişkinleri gözden mi çıkardık?

GDO'lu mısır ürünleri yiyen bir anne, bebeğine süt verirse bu bebeğe zarar vermeyecek midir? Unutmayalım ki nişasta bazlı (mısırdan yapılan) şeker yüzlerce üründe kullanılmaktadır. Ülkemiz ayrıca dünyada tarımın ilk başladığı 'verimli hilal' denilen bölge içindedir. Buğday, arpa, bezelye, mercimek, nohut gibi bitkiler bu bölgede kültüre alınmıştır. Ülkemiz biyolojik çeşitlilik merkezlerince çok zengindir.''

Verimi arttıracak ve tarımsal mücadele ilaçlarının kullanımını azaltacak, hatta sıfırlayacak başka teknolojiler bulunduğunu söyleyen Tayfun Özkaya, ''Bunlardan biri de 'Entegre Zararlı Yönetimidir'. Pamuk dünyada da en fazla tarım ilacı kullanılan bir üründür. Bu yöntemde birçok yollar denenmektedir. Böceğin böceğe yedirilmesi bunlardan biridir'' diye konuştu.

Dev tohum şirketlerinde sadece bir avuç hisse sahibinin çok kar elde etmesi için yeni bitkiler yarattığını düşünen teknokratların doğaya ve bütün bir insanlığa zulüm yaptığını belirten Özkaya, ''Bu yapılan işi 'bilim' diye kutsamaya çalışmak, atom bombasının bol bol üretilip kullanılmasını savunmaktan pek farklı değildir'' dedi.

haber3
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı müteallim

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 4785
  • gizli mahzenlerde kalan tarihin yeni adresi
    • www.Libv- kamp-lintfort.de
Ynt: Genetiği değiştirilmiş gıdalar tüketiyoruz
« Yanıtla #5 : 11 Kasım 2009, 01:40:15 »
Prof. Dr. Yorulmaz, AA muhabirine yaptığı açıklamada, genetik yapının, bir canlının tüm özelliklerini etkilediğini, bunun için, ortaya çıkan değişikliklerin, GDO'lu maddeleri tüketen kişilerde istenmeyen bazı sorunlara yol açabileceğini bildirdi.

Doğal olmayan GDO'lu besinlerin insan sağlığı üzerindeki etkilerinin henüz tümüyle bilinmediğini ifade eden Prof. Dr. Yorulmaz, ''Ancak GDO'ların pek çok ciddi olumsuz etkilerinin olduğu deney hayvanlarında ortaya çıkmış

durumda. Bilim çevrelerindeki kaygının ve toplumdaki korkunun nedeni budur. Ülkemizde yeni yönetmelik ile GDO'lu ürünlerin girişinin de belli koşullarla serbest bırakılmış olması, kuşku ve korkuları artırmakta'' diye konuştu.

GDO'lu besinlerle, kendilerine zarar veren böcek ve mikropları öldürecek zehirler üretecek genlerin de aktarıldığını dile getiren Prof. Dr. Yorulmaz, bu zehirlerin insanların vücudunda birikebileceğini ve zaman içinde zararlı etkilere yol açabileceğini, GDO'lu patateslerle beslenen farelerin sindirim sistemlerinde önemli zararlar olduğunun belirlendiğini vurguladı.
Böcek ilaçlarına dayanıklı GDO'lu besinlerde kullanılan bazı kimyasal maddelerin kanserojen olduğunun bilim adamlarınca bildirildiğine işaret eden Yorulmaz, bu tür besinleri yiyenlerde ve bu yolla toplumda antibiyotiklere dirençli mikropların gelişebileceğini söyledi.
Gebe farelere verilen bir GDO'nun doğmamış yavrusunun vücuduna ve yeni doğmuş yavrularına da geçtiğinin belirlendiğini kaydeden Yorulmaz, yapılan hayvan deneylerinde genetiği değiştirilmiş organizmalarla, bitkilerle beslenen farelerde böbrek yetmezliği, karaciğer yetersizliği, ölü doğum sayısında artma, düşük tartılı doğumlar ve en geç üçüncü nesilden itibaren kısırlığın ortaya çıktığının görüldüğünü belirtti.

KORUNMA YÖNTEMLERİ
GDO'lu ürünlerin olumsuz etkilerinden korunma yöntemlerini de anlatan Prof. Dr. Yorulmaz, ''İçinde ne olduğunu bilmediğimiz besinlerden kaçınmalıyız. GDO'lu olduğunu bildiğimiz besinlerin yukarıda sıralanan sağlıkla ilgili olabilecek sakıncalarını akıldan çıkarmamalı ve mümkün olduğunca tüketmemeye çaba göstermeliyiz'' diye konuştu.
Evde ve doğal olan besinler kullanılarak hazırlanan yemeklerin en sağlıklı yiyecekler olduğunu ifade eden Prof. Dr. Yorulmaz, şöyle devam etti:

''Meyve ve sebzeler mutlaka mevsiminde tüketilmelidir. Dışarıdan hazır besin almaktan mümkün olduğunca kaçınmak, almak zorunda kalındığında kaliteli olduğu bilinen ürünleri satın almaya özen göstermek en doğru hareket olacak. Özellikle abur cubur olarak tanımlanan her tür üründen kaçınılmalı, çocuklar bu tür ürünlerden uzak tutulmalıdır. İçeriğinde mısır ve soya gibi maddeler bulunan ürünlerin GDO'lu olabileceği akıldan çıkarılmamalıdır. Yağ olarak zeytinyağı kullanmak GDO'lu ürünlerden korunmak anlamında da çok daha sağlıklı.''

GDO'lu ürünlerin, bütün dünyada yaygınlık gösteren ve ölümlere neden olan domuz gribinden bile daha tehlikeli olduğunu belirten Yorulmaz, ''Domuz gribi geçici, ancak GDO'ların etkisi kalıcı olacak. Sağlıksız besinlerle vücuda alınan zararlı maddeler, ömür boyu sağlığımızı bozabilecektir'' dedi.
  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Handi yiyecekler GDO'lu
« Yanıtla #6 : 11 Kasım 2009, 10:31:51 »
Özelikle GDO’lu soya ve mısır, geniş bir ürün yelpazesindeki gıda larda yer alıyor;
 


Sucuk, salam, sosis gibi kırmızı etin kullanıldığı ürünleri



Fındık fıstık ezmesi



Çikolatalı Ürünler



Hazır çorbalar



GDO'lu mısırlardan elde edilen katkı maddeleri de pek çok gıda ürününde kullanılıyor.



Kola ve meyve suları



Mısır yağı



Unlu mamüller



Süt tozu



Bebek mamaları



mynet
« Son Düzenleme: 11 Kasım 2009, 10:34:02 Gönderen: Tuğra »
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
20 üründen 13'ünde GDO bulundu
« Yanıtla #7 : 11 Kasım 2009, 21:20:12 »

Tarım Bakanlığı’nın yaptığı GDO içeren ürün denetimlerinde ilk sonuçlar alındı. Analizlerde belirlenen limitin üstünde GDO içeren ürünlere de rastlandı. Bu ürünlerin Türkiye'ye girişine izin verilmedi.



Genetiği Değiştirilmiş Ürünlerin (GDO) ithalat, kontrol ve denetimiyle ilgili yönetmeliğin 26 Ekim'de yürürlüğe girmesinin hemen ardından gümrüklerde denetimlere de başlandı.

Limanlar ve karayolu gümrüklerinde beyan edilen ürünlerden ilk etapta alınan 100'ün üstündeki numune, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'nın Adana, Ankara ve Bursa'daki laboratuarlarında incelemeye alındı.

Mevzuat gereği iki ile 5 gün arasında süren analizler devam ederken, gemi ve TIR'lar gümrüklerde bekletiliyor.

İlk numunelerden 20'ye yakınının sonuçları da alındı. 13 ürünün numunesinden negatif sonuç çıktı.

Bu ürünlerin, yönetmelikle izin verilen binde dokuz oranından daha az genetiği değiştirilmiş organizma içerdiği belirlendi. Bu ürünlerin Türkiye'ye girişine izin verildi.

Diğer numuneler ise pozitif sonuçlandı ve giriş izni alamadı. GDO denetimi, ilan edilen listedeki 27 ürünün tamamına uygulanıyor.

PİRİNÇ, MERCİMEK VE MUZ TESTTEN TEMİZ ÇIKTI

Analiz sonuçları, ürün bazında açıklanmıyor. Ancak GDO miktarı, limitin altında çıkan numunelerin pirinç ve kırmızı mercimek ağırlıklı olduğu belirtiliyor. Tüm Gıda Dış Ticaret Derneği'nden edinilen bilgiye göre, muz da testten temiz çıktı.

Denetime alınacak 27 ürünlük liste üstünde değerlendirmenin de sürdüğü vurgulanıyor. Listeyi daraltmak, bazı ürünleri denetimden çıkarmak gibi bir karar henüz yok.

NTVMSNBC
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Türkiye'deki domateste ne işi var?
« Yanıtla #8 : 14 Kasım 2009, 08:31:03 »

ODTÜ Gıda Mühendisliği Bölümü`nde yüksek lisans eğitimi gören iki öğrenci, Bölüm Başkanı Doç. Dr. Candar Gürakan`ın gözetiminde GDO'lar üzerine tez çalışması yaptı. İki yıl süren çalışmanın sonucunda ortaya çıkan tablo, akademisyenleri şoke etti.



Akşam Gazetesinden Hülya Ünlü'nün haberine göre, ODTÜ Gıda Mühendisliği Bölümü`nde yüksek lisans eğitimi gören iki öğrenci, Bölüm Başkanı Doç. Dr. Candar Gürakan`ın gözetiminde `Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (transgenik ürünler) üzerine tez çalışması yaptı.

İki yıl süren çalışmanın sonucunda ortaya çıkan tablo, akademisyenleri şoke etti. Ankara, Çanakkale, Ayaş, Eskişehir, Isparta, Antalya, Kalkan, Afyon ve Mersin`de üretilen, Belçika, İspanya, Çin ve Amerikaa'dan ithal edilen 28 domates numunesinden 22`sinde antibiyotiğe direnç gösteren bir bakteri geni belirlendi.

DOMATESTE NE İŞİ VAR

Doç. Dr. Candan Gürakan, araştırmaya parasal destek istemek için devlet kurumlarına başvurduklarını ancak, `Türkiye`de GDO yok, boşuna para harcamayın` yanıtı aldıklarını söyledi. Gürakan, `Biz de araştırmayı ODTÜ kaynakları sayesinde yaptık. Ancak böyle sonuçlar alacağımızı biz bile tahmin etmedik. Şoke olduk` dedi.

Ankara`dan 9, Eskişehir, Isparta, Antalya, Ayaş, Çanakkale, Afyon`dan 1`er, Antalya`dan 4, Mersin, İspanya, Belçika, ABD`den 2`şer, Çin`den 1 olmak üzere 28 domates numunesini incelediklerini belirten Candan Gürakan, şunları söyledi:

`28 domates numunesinden 22`sinde bir bakteri geni olan Kanamisin adlı antibiyotiğe direnç gösteren bir gen tespit ettik. Bu durum domateslere gen aktarımının yapıldığının kanıtıdır. Bakteri geninin domateste ne işi var? Bunlar marketlerden toplanan numuneler. Yerli üretim mi bilmiyoruz. Eğer yerli üretimse, GDO'lu tohum sözkonusu demektir.`

MISIRDA DA VAR

Candan Gürakan, Ankara, Isparta, Antalya ve Çanakkale'den alınan beş kurutulmuş mısır numunesinin tümünde de antibiyotiğe direnç geninin yanı sıra mısıra ait olmayan DNA'lara rastlandığını bildirdi. Gürakan, `Bu mısırların Arjantin ve Güney Afrika'dan getirildiğini tespit ettik. Ayrıca Eskişehir, İstanbul ve Ankaraa'dan alınan mısır hayvan yemi üzerinde de araştırma yaptık.

Hem gıda olarak tüketilen kuru mısırda hem de hayvan yemi olan mısırda, antibiyotiğe direnç geninin dışında mısır bitkisine ait olmayan DNA bölgeleri bulundu. Mısırda domatesten daha güçlü bir şekilde GDO tespit edildi` dedi. Gürakan, patateste de genetik değişime rastladıklarını bildirdi.

Bakteri geni nedir?

Bitkiye gen transferi yapanlar, antibiyotik genini koymadan gen transferinin tutup tutmadığını kontrol edemiyor. Gen transferinin gerçekleşip gerçekleşmediğini anlamak için antibiyotik geni entegre ediliyor.

ODTÜ tarafından yapılan araştırmada da domateste bir antibiyotik olan Kanamisin`e direnç geni tespit edildi. Böcekler mısıra zarar vermesin diye bakteriyel toksin mısırın DNA`sına entegre ediliyor.

Prof. Dr. Şeminur Topal, bitkilerdeki herhangi bir genetik yapı değişikliğinin insan organizmasına da aynen taşındığını söyledi. Topal, `GDO`lu yiyeceklerin tüketilmesi sonucunda ileride antibiyotik tedavisine yanıt alınamayabilir` dedi.

`Ne yersen ye hepsinde zehir var`

Tüketici Dernekleri Federasyonu Genel Başkanı Turhan Çakar, yaptıkları bir araştırmada soya etli kıymada, soya tavuk yeminde yüksek miktarda bakteri geni bulduklarını söyledi. Türketicileri uyaran Turhan Çakar, `Mısır yağı, soya yağı, glikoz şurubu içeren gıdaları almayın. Halkın yiyeceği birşey kalmadı. Halka zehir yediriyorlar` diye konuştu.

Soya bitkisinden 900 çeşit ürün elde edildiğini dile getiren Turhan Çakar, şunları söyledi: `Soya; sucuk, salam, sosis, köfte, pizza, hamburger gibi kırmızı ette, et suyu tabletlerinde, soya eti kıymasında, soya ununda, şiş kebapta, fındık ve fıstık ezmesinde, çikolatalı ürünlerde, pastalarda, süt tozunda, ekmek çeşitlerinde, kozmetik sanayiinde, hazır çorbada, soya yağında ve hayvan yeminde kullanılıyor. Mısır ise glikoz şurubunda kullanılıyor.

Glikoz şurubu ise kola, meyve suyu, gazoz, pasta ve baklavada tatlandırıcı olarak, bebek mamalarında, hazır çorbalarda, mısır özü yağında, büyükbaş ve küçükbaş hayvan yeminde kullanılıyor.

Akşam
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı tarihman

  • magnealkIZ
  • yazar
  • ****
  • İleti: 751
Ynt: Genetiği değiştirilmiş gıdalar tüketiyoruz
« Yanıtla #9 : 14 Kasım 2009, 10:34:04 »
"Klavuzu karga olanı burnu b....tan kurtulmaz" diye bir darb-ı mesel var. Şükür ki, klavuzumuz sağlam. Bu söylenenleri bir kaç sene önce  duymuşum. Sadece bunlar değil... Daha onlarca kullandığımız marka ve ürün... Yakında onların da kokusu çıkar. Deterjan konusunda bundan 20-30 yıl kadar önce kullanılmasının sakıncaları anlatılmıştı. Klavuz öyle bir klavuz olmalı ki, kişiyi hem ahirette hem de dünya da korumalı... Bulduruna şükür.

Çevrimdışı İsra

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 7482
Domatesler GDO'lu mu?
« Yanıtla #10 : 15 Kasım 2009, 03:35:28 »
GDO'lu ürünler açlığa çare mi yoksa insanlık için bir tehdit mi? Uzmanlar hâlâ bu konuya bir açıklık getiremiyor. Her ne kadar ülkemizde GDO'lu ürün yok dense de yurtdışından alınan tohumlar ve katkı maddeli ürünler kafaları karıştırmaya devam ediyor.

Bu konudaki en yaygın görsel malzeme domates, çünkü genetiği ile oynanan ilk ürün o, ama GDO'lu domates üretilmiyor.

Domuz gribi paniği varken nereden çıktı, genetiği değiştirilmiş yani GDO'lu ürünler de şimdi? Kafalar karışık, neyin ne olduğunu kimse tam olarak bilmiyor, anlatılanları da anlamıyor. GDO'lu ürünlerin ithalatı, işlenmesi, ihracatı, kontrol ve denetimine dair yönetmeliğin 26 Ekim'de Resmî Gazete'de yayımlanmasından bu yana domatesten salatalığa, pirinçten mısıra hemen her gün tükettiğimiz gıdalara şüpheli gözüyle bakmaya başladık!

Kimileri, ihtiyatlı olmak iyidir ilkesinden hareketle insan sağlığına etkileri uzun zamanda ortaya çıkabilecek bu uygulamaya mesafeli duruyor. Öncelikle sağlık açısından taşıdıkları muhtemel riskten habersiz olmak ve tarımsal üretimin kaderini çokuluslu şirketlerin ellerine teslim etmek GDO karşıtlarının itiraz noktaları.

Kimileriyse aksine gönül rahatlığı ile GDO'ların sağlığımızı tehdit eden hiçbir tarafının bulunmadığını söylüyor. Savundukları şey ise 'oynanmış gen' dediğimiz şeyin en nihayetinde bir protein olduğu ve bunun sindiriminin ağızda tükürük yoluyla başladığı daha sonra mide ve bağırsakta tümüyle sindirilerek vücuttan atıldığı.

GDO konusunda en yaygın görsel malzeme domates. Aslında domateste GDO uygulaması şu an yok diyorlar ama 1994 yılında üretilen ilk GDO'lu ürün domatesti, başarılı olunamayınca, yani farelerin midesi delinince GDO'lu domatesler bir daha üretilmedi. Avrupa Birliği GDO'lu ürünlere etiket koymak istiyor, ABD ise haksız rekabet doğuracağı için buna karşı çıkıyor. Avrupalılar ne yediğini bilme hakkı olduğunda ısrar ediyor. Sonunda ABD kısmi bir zafer kazandı ve yüzde 9'a kadar GDO ihtiva edenlere etiket konulmaması konusunda AB'yi razı etti. Bu önemli konuyu NTV Bilim dergisi kasım ayı sayısında enine boyuna araştırmış. Araştırmanın detaylarında bakın çarpıcı hangi başlıklar ortaya çıkıyor.

Bitkilerin genleri neden değiştiriliyor?

Bir üründen bir yılda birkaç mahsul almak istiyorlar. Bitkilerin tarımsal ilaçlara ve böceklere karşı daha dirençli olmasını amaçlıyorlar. Kurak ya da her türlü koşuldan ürün olmak istiyorlar. Bu amaçla domates, patates, bal kabağı, pirinç, mısır, soya, pamuk, papaya, muz, kanola ve tütün gibi bitkilere gen aktarımı yapılabiliyor.

Hangi ürünler GDO'lu?

Otuza yakın GDO'lu ürün var ama bunun yüzde 99'unu mısır, soya, pamuk ve kanola oluşturuyor. GDO'lu ürünlerde mısır endüstriyel kullanımın yanı sıra hayvan rasyonlarında ve kanola da tümüyle biyoenerji için kullanılıyor. Yem rasyonlarının en önemli ürünlerinden biri de soya.

Hangi ülkeler Gdo'lu tarım yapıyor?

GDO'lu tarım dünyadaki toplam tarım alanının yüzde 4'ü kadar. Toplam 125 milyon hektar. ABD, Arjantin, Hindistan, Brezilya, Kana, Çin, Paraguay ve Güney Afrika başta olmak üzere 8 ülke tarafından kullanılıyor. Son bir yıl içinde Fransa, Avusturya ve Yunanistan GDO'lu ürün ekimine yasak getirdi. Türkiye'de tarım arazisi 78 milyon hektar herhangi bir denetim olmadığı için bunun ne kadarının GDO'lu tarım olduğu bilinmiyor.

GDO'lar işlenmiş hangi besinlerde var?

GDO'lu soya: Soya yağı sucuk, salam, sosis, köfte gibi kırmızı etin kullanıldığı ürünler ve et suyu tabletleri, fındık fıstık ezmesi, şiş kebaplar, çikolatalı ürünler, pasta malzemelerinde, süt tozu, hazır çorbalar ile büyük ve küçükbaş hayvanların yemlerinde kullanılıyor. GDO'lu mısır: Nişasta bazlı tatlandırıcılar, gazoz, kola, meyve, mısır yağı, pasta ve baklava gibi ürünler, bebek mamaları, hazır çorbalar ve hayvan yemlerinde kullanılıyor.

İkisi birbirinden tamamen farklı. Hormonlu gıdalarda dışarıdan yapılan hormon uygulamaları sonrası bitkide ya da üründe oluşan hormon kalıntısı söz konusu. GDO'larda ise bitkiye yeni bir özellik kazandırılarak böcek direnci, ilaç direnci, aşırı iklim koşullarına karşı stres direnci gibi özellikler aktarılıyor. Bu tip GDO'larda uygulamanın tipine göre verimi önemli ölçüde artırmak mümkün.

GDO analizini nerede yaptırabilirim?

Bugüne değin ülkemizde hiçbir ürünün üzerinde GDO'lu ürün olduğuna ilişkin bir ibare bulunmuyor. Diyelim ki ne yediğinizi bilmek istiyorsunuz, bunun için kapısını çalabileceğiniz biri Ankara diğeri Bursa'da olmak üzere Tarım Bakanlığının bünyesinde iki laboratuvar var. Bunlar da ciddi bir ücret karşılığında ürünleri analiz ediyorlar. Üstelik bir deklarasyon imzalatıyorlar. Buna göre analizi yaptırmak isteyen sonuçları hiçbir yerde yayımlamayacağını kabul ediyor. Laboratuvar sadece GDO 'var' ya da 'yok' şeklinde sonuç bildiriyor.


GDO'lar alerjik reaksiyonlar gösterebilir

Uzm. Dr. Yavuz Dizdar (İÜ Çapa Tıp Fakültesi Radyasyon Onkolojisi Bölümü)

Bebek mamalarında kullanılmayacağına dair savlar dayanıksız. Zira bu mamaların bir kısmı zaten soyadan hazırlanıyor. Nitekim yapılan çalışmalar bebek mamalarının bir kısmında GDO'lu ürünler olduğunu gösterdi. Ortaya çıkabilecek sorunlardan biri de alerjik reaksiyonlar. Farklı genlerin normalde olmayacak yerlere yerleştirilmesi alerjik reaksiyonu tetikliyor. Bu özellikle gıda alerjisi olarak ortaya çıkıyor. Ama başka hastalıklara yol açabileceğine dair kuşkular da var.


GDO'lar güvenli tarım teknolojisi ürünleri

Prof. Dr. Selim Çetiner (Sabancı Üniversitesi Doğa ve Mühendislik Fakültesi)

GDO'lar sağlığa ve çevreye zararı olmayan, verimde artış sağlayan daha az kimyasal gübre ve tarım ilacı gerektiren üstelik kurak-tuzlu arazilerde tarım imkânı sağlayan modern tarım teknolojisi ürünleridir. Konuya bilimsel bakan akademi, enstitü, dernek ve kurullar GDO'ların güvenli olduğunu söylüyor. Zaten pazarlama öncesinde yapılan titiz ve dikkatli denetimler sonucunda riskli ürünlerin insanlara sunulması diye bir durum söz konusu olamaz.

zaman

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
GDO'da bizi kim dövüyor?
« Yanıtla #11 : 15 Kasım 2009, 13:18:45 »

"Boksörler ringde dövüşüyor. Daha birinci raunda birisi çok sert yumruklar alıyor. Raunt sonunda antrenörü “çok iyiydin, rakibin sana dokunamadı bile” diyor." Prof. Dr. Tayfun Özkaya

GDO’DA BİZİ KİM DÖVÜYOR

Boksörler ringde dövüşüyor. Daha birinci raunda birisi çok sert yumruklar alıyor. Raunt sonunda antrenörü “çok iyiydin, rakibin sana dokunamadı bile” diyor. İkinci raunda da bizimki epey dayak yiyor. Antrenör gene “çok iyiydin” gibi laflar ediyor. Üçüncü raunda da aynı şeyler olunca, boksörümüz  “dikkat et, bu hakem beni fena halde dövüyor” diyor.

GDO konusu da bu fıkraya benzemeye başladı.

Tarım Bakanımız Sayın Eker, kendisinin de bir ürünün doğal yapısının bozulmasına karşı olduğunu belirterek "Ben de bilerek GDO'lu ürün yemem. Tabiata bu manadaki müdahaleye karşıyım." diye konuşuyor.

20 Ekim’de AKP Kadın Kolları için Ankara’da bir toplantı organize ediliyor. Toplantıda Sayın Emine Erdoğan “GDO’ların büyük bir tehdit olduğunu” söylüyor,   insan sağlığına verdiği zararları anlatıyor.

AKP Grup Toplantısında 3 Kasımda Sayın Tayyip Erdoğan:  “Bu son dönemde yine genleriyle oynanan gıda ürünleri noktasında Gıda Tarım Bakanlığımızın yayınladığı bir yönetmelik var. Şimdi medya bu konuyla ilgili maalesef Bakanımızın veya Bakanlığımızın yayınladığının tam aksine, bunu teşvik ettiği manasına köşe yazıları, haberler yapıyor. Tam aksine bu yönetmelik bunu teşvik eden değil, engelleyen, durduran bir yönetmeliktir” diyor.

Gene Radikal Gazetesindeki bir habere göre Sayın Tayyip Erdoğan partisinin Merkez Yürütme Kurulu Toplantısı’nda “Bu ürünler zararlı olsa Amerika’da serbest olur mu” diye soran bir partiliye “ABD’de görmedin mi herkes obez, şöyle delikanlı biri var mı...” demiş.

Bu haberlerden anladığımıza göre GDO’ya bütün yöneticilerimiz karşıdır.  Ancak  İstanbul Ziraat Mühendisleri Odası başkanımız Ahmet Atalık’ın da dediği gibi 26 Ekimde yayınlanan yönetmelik GDO’ların ve ürünlerinin ithalatını, işlenmesini ve ihracatını düzenleyen kuralları içermektedir.

Tarım Bakanlığı yetkilileri bu yönetmeliğin GDO’ların ülkemize girişini kesinlikle önleyeceği konusunda ithalat başlıklı 11 maddesini örnek vermekte ve 2. bendinin (c) fıkrasını kamuoyuyla paylaşmakta, kamuoyunu yanlış bilgilendirmektedirler.

Bu fıkraya göre sınırlarımıza gelen gıda veya tarım ürünü “GDO’suz” diye beyan edilir ancak “GDO’lu” çıkarsa bunların girişine izin verilmeyecek. Yani yalan beyanda bulunanın ürünü ülkeye sokulmayacak. Oysa aynı maddenin 1. bendinde belirtildiği üzere doğru beyanda bulunur ve ürününüzü kahramanlar gibi “GDO’lu” olduğunu söylerseniz ve ithalatta istenilen belgelerinizi sunarsanız ülkeye sokarsınız.

Yönetmelik hükümlerine göre oluşturulacak “komite” ülkemize girmesine izin verilen GDO’ları tespit edecek. İlginçtir, komite onayı olmayan GDO’lu gıda ve yemler dahi bu genetik materyalleri binde 5’in altında içermeleri halinde ülkemize girebilecekler. Yani, GDO’ları kesinlikle yasakladığı söylenen bu yönetmelik, ülkemize girişine izin verilmeyecek GDO’lara bile açık kapı bırakmaktadır.

Bizi kim dövüyor?

iyilikgüzellik-Prof. Dr. Tayfun Özkaya
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
GDO’nun üretimine de izin çıkıyor
« Yanıtla #12 : 16 Kasım 2009, 19:54:29 »

Bakanlar Kurulu’nda imzaya açılan ve birkaç bakanın henüz imzalamadığı taslak aynen kabul edilirse Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar(GDO) Türkiye’de de üretilecek.

Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi Eker’in çok kısa bir sürede Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne geleceğini söylediği Ulusal Biyogüvenlik Kanun Tasarısı Taslağı’nın ayrıntılarını ilk kez DÜNYA açıklıyor. Bakanlar Kurulu’nda imzaya açılan ve birkaç bakanın henüz imzalamadığı taslak aynen kabul edilirse Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar(GDO) Türkiye’de de üretilecek.

Hükümetin 5 yıldan beri üzerinde çalıştığı ve bir türlü çıkaramadığı Ulusal Biyogüvenlik Kanun Tasarısı Taslağı, Türkiye’de GDO üretimine izin veriyor.

Bakanlar Kurulu’nda imzaya açılan ve birkaç bakanın imzasından sonra sürede Türkiye Büyük Millet Meclisi(TBMM)’nde görüşülecek olan taslak aynen kabul edilirse, Türkiye’de yasak olan GDO ve ürünlerinin üretimi belli koşulları yerine getirmek şartıyla serbest olacak.

Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi Eker’in çok kısa zamanda Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde görüşüleceğini söylediği taslak 19 maddeden oluşuyor. 2005 yılında tartışmaya açılan taslak 83 maddeden oluştuğu için çok daha ayrıntılıydı. Geçen 4 yıllık sürede taslak bir çok kez değiştirildi. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın hazırlayıp Başbakanlığa sunduğu  19 maddelik taslağa ilk kez DÜNYA ulaştı. 

Bu taslak Haziran ayında bakanlar kurulunda imzaya açıldı. Taslağın meclise getirilmesi beklenirken Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından hazırlanan ve 26 Ekim 2009 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan “Gıda ve Yem Amaçlı Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar ve Ürünlerinin İthalatı, İşlenmesi,İhracatı, Kontrol ve Denetimine Dair Yönetmelik yayınlandı. Çok sert tartışmalara neden olan yönetmelikle ilgili eksikliklerin dikkate alınarak Ulusal Biyogüvenlik Kanun Tasarısı Taslağı’nda değişiklik yapılıp yapılmadığı bilinmiyor.

Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi Eker’in de sık sık söylediği gibi yönetmelikle paralel bir çerçevede hazırlanan Biyogüvenlik Kanun Tasarısı Taslağı’nın yönetmelikten farklı olarak GDO üretimini de öngörüyor.

GDO üretimine izin veriliyor

Tarım ve Köyişleri Bakanlığının son şeklini vererek Başbakanlığa sunduğu Ulusal Biyogüvenlik Kanun Tasarısısı Taslağı’nın ilk maddesi olan amaç ve kapsam şu şekilde ifade ediliyor: “ Bu kanunun amacı; ülkemizde çevrenin ve biyolojik çeşitliliğin korunması, sürdürebilirliğin sağlanması ile bitki, hayvan ve insan sağlığının korunması için bilimsel ve teknolojik gelişmeler ve ülke ihtiyaçları çerçevesinde, modern biyoteknoloji kullanılarak elde edilen, beşeri tıbbi ürünler ile kozmetik ürünleri hariç, genetik yapısı değiştirilmiş organizmalar(GDO) ve ürünleri ile ilgili faaliyetleri denetlemek,düzenlemek, izlemek, biyogüvenlik sistemini kurmak, geliştirmek ve uygulanması ile ilgili usul ve esasları belirlemektir.

Bu Kanun, GDO ve ürünleri ile araştırma, geliştirme, üretim ve her türlü çevreye serbest bırakma, piyasaya sürme, izleme, kullanma, ithalat, ihracat, nakil, taşıma, saklama, paketleme,etiketleme ve depolama dahil olmak üzere GDO ve ürünlerini içeren faaliyetler ve ilgili gerçek kişiler ile kamu ve özel hukuk tüzel kişilerine dair hükümleri kapsar.”

İzin, başvuru, değerlendirme ve karar verme

Taslağın  “Temel Esaslar” başlığı altındaki ikinci bölümünde GDO ile ilgili izin, başvuru, değerlendirme ve karar vermeye ilişkin maddeler yer alıyor. Bu bölümde; “ Ülkemizde bitki, hayvan ve insan sağlığı ile çevrenin ve biyolojik çeşitliliğin korunması ve sürdürülebilir kullanımı göz önünde bulundurularak, GDO ve/veya ürünlerinin, üretimi, ihracatı, ithalatı,deneysel çevreye serbest bırakılması, piyasaya sürülmesi, kapalı alanda kullanımı ve transit geçişleri izne tabidir.

Transit geçişler hariç, izinler en fazla 10 yıl için, transit geçişlerde ise her bir geçiş için ayrı izin almak zorunludur. Başvuru, izin, değerlendirme ve karar verme ile ilgili kurallar Bakanlık tarafından bu maddedeki hususlar esas alınarak belirlenir.” deniliyor.

Üretim amacıyla çevreye serbest bırakılacak GDO ve ürünlerinden ithal edilecekler için ithalattan önce, yurt içinde geliştirilenler için ise piyasaya sürmeden önce her biri için ayrı ayrı Bakanlığa başvurulması gerekiyor. Gıda ve yem amaçlı GDO ürünlerinin ilk kez ithalatından piyasaya sürülmesinden önce Bakanlığa yapılan başvuruların incelenmesinden ve kurulun kararından sonra Bakanlar Kurulu kararı ile izin verilmesi öngörülüyor.

İthalatta binde 3 kesinti olacak

Taslağın Mali Hükümler bölümünde bu Kanunun uygulanması kapsamında sağlanacak gelirler arasında, ithalatına izin verilen GDO ve ürünlerinden alınan fonlardan binde 3 kesinti yapılması ayrıca sigorta yapan kuruluş tarafından özel hesaba bir ay içinde yatırılacak GDO’lar ve ürünlerinin  sigortalanmasından binde 1 pay kesilecek.

Bu kesintilerin yanı sıra, GDO’lar ve ürünleri ve bunlarla ilgili iş, işlem ve faaliyetlerden dolayı uygulanacak cezalarda  genel bütçeye gelir olarak kaydedilecek.

Ulusal Biyogüvenlik Kurulu oluşturulacak

Taslağın 10.Maddesinde, GDO ve ürünleri ile ilgili yapılan başvuruları değerlendirecek Ulusal Biyogüvenlik Kurulu’nun oluşturulması öngörülüyor. Kurul, tarım ve Köyişleri Bakanlığı’ndan 4 Çevre ve Orman Bakanlığından (biri çevre diğeri orman konusunda olmak üzere) 2, Sağlık Bakanlığı, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ve Dış Ticaret Müsteşarlığından birer üye olmak üzere toplam 9 üyeden oluşacak. Üyeler, adı geçen kurumların teklifi ve Bakanlar Kurulunun onayı ile  üç yıllık süre ile görev yapacak.

Kurulun başkan ve başkan yardımcısı Tarım Bakanının teklifi ve Bakanlar Kurulunun onayı ile atanacak. Tasarıda ayrıca Bakanlık tarafından başvuruları incelemek üzere Bilimsel Danışma Kurulu’nun oluşturulması da öngörülüyor. Bakanlığa karşı sorumlu olan Bilimsel Danışma Kurulu’nun kaş kişiden oluşacağı konusunda bilgi yer almadı. GDO ile ilgili yapılan başvuruların her birini incelemek üzere bu danışma kurulundan 11 kişilik bir heyet oluşturulacak.

GDO’ları izinsiz ve amaç dışı kullananlara hapis cezası

Taslakta, GDO ve ürünlerini Bakanlık tarafından izin verilen amaç dışında kullananlara 2 yıldan 4 yıla kadar hapis cezası ve  500 günden 1000 güne kadar adli para cezası verilmesi öngörülüyor. İzin amacı dışında kullanılması ve bir zarar gelmesi durumunda hapis cezası 3 yıldan, adli para cezası ise 750günden az olamayacak.

GDO ve ürünlerini bebek formülleri, devam formülleri ve bebek ve küçük çocuk ek gıdalarında kullananlara, bu tür ürünlerin ithalatını ve/veya ülke içinde dağıtımını gerçekleştirenlere 4 yıldan 6 yıla kadar hapis cezası ve bin günden 2 bin güne kadar adli para cezası öngörülüyor.

Bakanlık tarafından belirlenen alanlar dışında GDO üretimi yapanlara 2 yıldan 4 yıla kadar hapis cezası öngörülüyor. Bu fiilden zarar meydana gelmesi halinde hapis cezası 3 yıldan az olamayacak.

Bakanlığa gerçeğe aykırı beyanda bulunanlara da 2 yıldan 4 yıla kadar hapis cezası öngörülürken, bu beyana dayalı olarak izin alanlar 4 yıldan 7 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırma getiriliyor.

Bakanlar Kurulu’nda imzaya açılan ve Tarım bakanı Mehdi Eker’in deyimi ile en kısa zamanda Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne gelecek olan taslağın sert tartışmalara neden olması bekleniyor.

Ali Ekber Yıldırım
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Türkiye GDO’ya mecbur değil!
« Yanıtla #13 : 16 Kasım 2009, 19:59:04 »
Satın aldığımız GDO’lu ürünlerin ekimi primle teşvik edilse üretim açığı 1 yılda kapatılabilir. Oysa Türkiye geçen yıl sadece mısır ve soya ithalatına 1 milyar dolardan fazla para ödedi!

Aslında Türkiye, GDO’lu gıda veya yem ithal etmek zorunda değil. Bugün GDO’lu satın aldığımız mısır ve soya gibi ürünlerin ekimi primle teşvik edilip, bu tohumlarda üretim açığı birkaç yılda kapatılabilir.

Nitekim hükümet 2004’te mısıra prim verince bir yılda mısır üretimi 1.1 milyon ton arttı, ithalat ihtiyacı birkaç yüz bin tona indi. “Bir yıl sonra ‘amacına ulaşmıştır’ diyerek primi kaldırdılar” diyor Türkiye Ziraatçılar Derneği Başkanı İbrahim Yetkin: “Amacına ulaşmış olur mu? İşte ithalata harcanan milyarlar.”

Başka kaynaklar primin GDO tohumcuları ile ithalat lobisinin baskısıyla Tarım Bakanlığı tarafından kaldırıldığı görüşünde. Türkiye geçen yıl sadece mısır ve soya ithalatına bir milyar dolardan fazla para ödedi.

Bu para Türk çiftçisine prim olabilirdi. “Biz de ne yiyip ne içtiğimizi bilirdik” diyor Yetkin: “Ama Türkiye nedense yağlı tohumlarda (mısır, ayçiçeği, kanola, soya) hep açık veriyor.  Hükümet tarımsal üretimi artırabilir. İklim, toprak, çiftçinin bilgisi buna müsait. Ama hükümetler tarımsal üretimi artıracağına ithalatı artırıyor. Karşımıza GDO diye bir sorun çıkarıyor.”

Hiçbir devlet GDO’lu yem veya gıda ithal etmek zorunda değil. İsviçre GDO konusunda halk oylaması yaptı ve kapılarını GDO’ya tamamen kapadı. Dünya GDO’suz mısır, ay çiçeği, soya kanola dolu. İsviçre ihtiyacını bu kaynaklardan karşılıyor. Türkiye de aynı şeyi yapabilirdi.

Faydalı mı zararlı mı?

Bu sorunun cevabını kimse bilmiyor. Biliyorum diyenlere de inanmamanızı öneririm. Çünkü GDO’lu ürün tüketmenin sağlık açısından sonuçlarının ne olduğu meçhul. Bu konuda bilim adamları arasında derin görüş ayrılıkları var. Nedeni bu güne kadar yapılan bilimsel araştırmaların az sayıda ve sığ olması. Sonuçların hiçbiri zarar veya fayda konusunu ne kanıtlıyor ne de yalanlıyor. Aynı ürün üzerinde yapılan ve ters sonuçlar veren araştırmalar bile var.

Santa Clara Üniversitesi Çevresel Bilimler Enstitüsü öğretim üyelerinden Michelle Marvier’in görüşü şu: “Hiçbir araştırmanın bulguları ciddiye alınmamalı... Taa ki başka araştırmalar o bulguları doğrulayıncaya kadar”. Bazı bilim adamları ve Greenpeace gibi örgütler verilerin, genetiği değiştirilmiş ürünlerin sağlık tehlikesi yaratmadığını kanıtlamadığını ileri sürüyor. GDO’lu ürünlerin tüketiciye sunulmadan daha sıkı deneylerden geçmesini öneriyor.

Genetiğinin değiştiğini nasıl anlayabilirsiniz?



GDO’LU herhangi bir ürünü, örneğin mısırı, görünüşünden veya tadından anlayamazsınız. Satın aldığınız herhangi bir hazır gıdada GDO olup olmadığını da anlamanız mümkün değil. Çünkü Türkiye’de satılan hiçbir hazır gıdanın etiketinde GDO olup olmadığı da yazmaz. Bu durum yakında değişecek... Tarım Bakanlığı konuyla ilgili bir yönetmenlik çıkardı. Herhangi bir üründe yüzde 0.9’da fazla GDO olursa etikette belirtilecek.

GDO’lu gıda yer miyim ve sevdiklerime yedirir miyim ?



Hayır... Ne yerim ne evime sokarım ne de sevdiklerime yediririm. Çünkü doğal gıdanın insan vücudu için en yararlı gıda olduğuna inanıyorum. GDO’lu ürünlere güvenmiyorum. Onları icat edip üretenlere, ekenlere ve satanlara hiç güvenmiyorum...

Niye Frankenştayn gıda?



Genetik mühendislik cinsler arası gen transferine olanak veriyor. Hayvan geninden alınan özellikler bitki genine, bitki geninden alınan özellikler hayvan genine monte edilebiliyor. GDO’lu mısır, normal mısır gibi sadece bitki değil. Biraz bitki biraz hayvan.

Çünkü bitki olmayan canlıların özelliklerine sahip. Doğa, havyan geninden bitkiye, bitkiden hayvan genine transfer yapmaktan kaçıyor! Doğa yapabileceğini yapmıyorsa çok dikkatli olmak gerekir, çünkü sonuçlar hem insan hem de bitki varlığı için çok ciddi olabilir. Bu konuda çalışan bilim adamlarının çoğunluğu genetik mühendisliğin potansiyel olarak tehlikeli sonuçlar verebileceği konusunda hemfikir.

Bulaşma riski!

Genetiği değiştirilmiş gıda bitkilerine kazandırılan özelliklerin genetiğiyle oynanmamış gıda bitkilerine bulaşma olasılığı var. Bazı cinsler yok olabilir. Bazı cinsler kısırlaşıp ot haline gelebilir. Bu özellikle Türkiye gibi bitki zengini bir ülke için büyük bir tehlike.
GDO’lu gıdalar yeni alerjilere ve zehirlenmelere neden olabilir. Bunlar bu güne kadar olmadı diye olmayacak demek değil. Ayrıca, olmuş olsa bile bu başıboşluk ve laçkalıkta farkına varabilecek miydik, o da ayrı hikâye.

Metin Münir / Milliyet
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı Lika

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 3892
Bu düzen nasıl yıkılır?
« Yanıtla #14 : 16 Kasım 2009, 20:43:00 »
Bu düzeni yıkmanın zor olmadığını ve yıkabilecek gücün bizde olduğunu elbette sizde biliyorsunuz. Fakat bazılarımız bu düzeni yıkmak için çabalarken bazılarımızın da düzenin hamiliğini yapması işleri zorlaştırıyor.

 

Bu düzeni yıkmak için değişime razı olmak şart. Girdiğimiz gibi çıkamadığımız düzenin okullarında enjekte edilen tek tiplilik, sessizlik, siniklik, siliklik, bananecilik gibi sayısız virüsünden kurtulmak gerekiyor. Bunun içinse gerekli olan şey, ‘aşı’!

 

Aşı dediysek hemen gidip uluslararası ünlü aşı propagandisti Recep Akdağ’ın aşılarından söz ediyor değiliz. Sözünü ettiğimiz aşı, o aşının da panzeri.

 

Bu aşı da bedel, aşı olmakta değil olmamakta. Üstelik bunu için ne bir doktor lazım ne de bir enjektör. Ne bir ilaç gerekli ne de zararlı bir etkisi var. Bekle gör gibi bir süreçte gerekmiyor.

 

Bu çarpık düzeni yıkmak hem şart, hem de elimizde. Bu düzeni yıkmak için acele etmez isek hızla yükselen tehlikesi bizleri acınası bir hayatın içine doğru sürükleyecek paletleri arasında doğrayacak.

 

Bu tehlikeli düzeni yıkmak için ne tanka, ne topa, ne misket bombalarına, ne de başka kirli silah gerekiyor.

 

Tarifi kolay, kullanımı basit bir reçetesi,

 

hazmı kolay bir menüsü,

 

faturası hafif bir bedeli var.

 

Neticesinden rahatsız olacaklar, az uz güçler değildir elbette. Ama bunlar arasında Genelkurmay olmayacak!

 

Neticesinde sizi ne sevgili Hasan Karakaya ‘İsrail aşığı’ ilan eder, ne de bir takım ‘yandaş medya’ tarafından kirletilmek istenirsiniz.

 

Bu işte kızsa kızsa, bazı aklıselim olmayan akademisyen ve bürokrat ile birkaç patent sahibi ve bazı işbirlikçileri kızar. Onlarında işin tuzu biberidir tadını çıkarmak için katlanmak gerek.

 

Bu düzeni yıkmak için gerekli olan en önemli kilometre taşı, size bu düzenin dayattığı model ve isteklerden kurtulmayı istemek…

 

Evet, sadece inanmak ve istemek…

 

Diğer gerekli malzemeyi biz sağlarız.

 

Alsında buna bile gerek yok. Biz size sadece bir yol haritası verelim, inanıyoruz ki siz bu düzeni mum ışığında bile yıkarsınız!

 

Sizi temin ederiz ki genelkurmayımsı güçler sitesine bildiri koymaya bile vakit bulamadan iktidarı ele geçirirsiniz. Sefasını sürmekse becerinize kalmış bir şey…

 

Aslında bu düzeni yıkacak reçetenin ne olduğunu herkes çok iyi biliyor. ‘Bize bir şey olmaz’, ‘atın ölümü arpadan olsun’ şeklindeki bayağı düşüncelerden kurtulmak gerekiyor.

 

Bu bedbaht düzenin dayattığı modelden kurtulmak hem bizim hem de insanlığın hayrına yapılabilecek en iyi eylem olduğuna inancınız tamsa bunu yapabileceğinizden şüpheniz olmasın.

 

Bu düzeni ki, tüm canlılara dünya dar eden yıkılası bir sistemdir.

 

Ondan hayır beklemek şeytandan hayır beklemekten daha kötü…

 

O, hayır değil şer, o yararlı değil zararlı bir düzendir ki; yıkmak mı yıkmamak diye iki yol yok önümüzde.

 

Bu yıkımda rol almayan gençler, gelecek hayallerinden evliler çocuk beklentilerinden, orta yaşlılar torun sevgisinden ve sağlıklı bir yaşlılık hayalinden vazgeçmeye mecburlar.

 

Tek yol ‘devrim’! Yani bu düzeni yıkmak!

 

Bunları yetişebilen belki de son nesil bizlerdik ama bu devrim hayali için, cop yemeyi göze alma, parmaklılar ardında beklemeye, korsan duvar yazıları yazmaya, gecenin bir yarısında bildiri dağıtmaya da gerek yok.

 

Global Devlerin Oyunu olan ve geleceğimizi kontrol etmek, bağımsızlığımızı sona erdirmek kısaca, yaşamımız verecekleri bir karara bağlı olan bu silah, şimdi yediden yetmişe hepimizin midesinde.

 

Yeni doğan bir bebek, bu çirkef düzenin paryası olarak doğuyor.

 

Bunun için ilk adım olarak hem bu ülkede ki düzenin hem de küresel düzenin zihnimize ilmek ilmek dokuduğu zararlı hasletlerden kurtulmayı hedef olarak koymalı herkes.

 

Sonra gıda ürünlerinin etiketini okumaya başlamalı. Bilmediğimiz bir içerik görünce onun ne olduğunu öğreninceye kadar o ürünü tüketmekten vazgeçmeli. Onun zararsızlığından emin olamadan bir daha tüketmemeli.

 

En önemlisi pazara arz edilip ardından reklâm edilerek tükettirilen ne kadar ürün varsa bir bir uzak durmalı.

 

Arz edilen ürünleri tüketme alışkanlığından vazgeçmediğimiz müddetçe bu ‘lağım düzeni’ aynen devam eder. Kendi talebini oluşturmak ve üreticilerin talebimize yönelik üretim yani arzlar yapmalarını sağlamak demektir ki; işte çözüm budur. Bu serbest piyasa ekonomisi denilen emperyalist düzende insanlar mideleri üzerinden yönetilmekteler.

 

Bu düzenden rahatsız olmayan birileri varsa bilin ki onlar fıtratları bozulmuş yaratıklardır. Bu tüketmeme gücümüzü devreye sokarsak üretici bunu asla göz ardı edemez.

 

Çünkü sizi şekillendiren mideniz. Midemize gireni bilmiyorsak geleceğimizden emin olmamız söz konusu olamaz.

 

Peki, ne yapmalı? diyorsanız yağ alışkanlıklarını değiştirerek başlayabilirsiniz. Sızma Zeytinyağı dışındaki tüm yağların GDO içerdiğini bilerek bu yağlardan uzaklaşabiliriz. ‘Soya lesitini’ içeren tüm gıdaları satın almayarak devam edebiliriz.

 

Mevsimsiz sebze meyve yemeyerek sağlıklı yaşanabileceğini hazır içeceklerin şerrinden korunmak gerektiğini, şekersiz denilen ürünlerin GDO’lu tatlandırıcılar içerdiğini, mısır şuruplu ürünlerden sakınmamız gerektiğini bilerek ve buna uygun tüketerek başlayabiliriz.

 

Bu düzen böyle yıkılır. Başka yolu yok!

 
Kemal Özer
timeturk
Ne içindeyim zamanın,Ne de büsbütün dışında;Yekpare geniş bir anın Parçalanmış akışında,
Rüzgarda uçan tüy bile Benim kadar hafif değil.Başım sukutu öğüten Uçsuz, bucaksız değirmen;İçim muradıma ermiş Abasız, postsuz bir derviş;
Kökü bende bir sarmaşık Olmuş dünya sezmekteyim,Mavi, masmavi bir ışık Ortasında yüzmekteyim