Gönderen Konu: Genetiği değiştirilmiş gıdalar tüketiyoruz  (Okunma sayısı 60786 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
GDO'lu çikolata skandalı büyüyor
« Yanıtla #45 : 13 Mart 2011, 01:27:15 »




GDO'lu çikolata skandalı büyüyor
 
Çikolatada GDO yönetmeliğine rağmen, eskisi gibi GDO'lu üretimin devam ettiği ortaya çıktı

Çikolata ve şekerleme gibi ürünlerde yönetmeliğe rağmen GDO'lu üretimin devam ettiğinin ortaya çıkmasıyla yaşanan skandalda ikinci perde açıldı. Tarım Bakanlığı'ndan çelişkili ifadeler geliyor

Çikolata ve şekerleme gibi yüzlerce ürünü kapsayan GDO yönetmeliğine rağmen, eskisi gibi GDO'lu üretimin devam ettiğinin ortaya çıkmasıyla yaşanan skandal devam ediyor. SABAH'ın 'GDO'lu çikolatalar kimin?' haberiyle önceki gün gündeme getirdiği konu ile alakalı olarak Tarım Bakanlığı'ndan çelişkili açıklamalar geldi.

Bakanlık 26 Eylül 2010'dan bu yana gıda amaçlı GDO'lu hiçbir ürünün ithalatının yapılmadığını belirtilerek, "Türkiye'deki gıda ürünlerin tamamı GDO'suzdur" dedi. Ancak yapılan bu açıklama Tarım Bakanı Mehdi Eker'in geçtiğimiz ay cevapladığı bir soru önergesi ile net bir şekilde çelişti. Eker'in cevabına göre Türkiye'ye bugüne kadar yem sanayinde 1 milyon 386 bin 811 ton gıda sanayinde de 93 bin 415 ton GDO'lu kanola, soya ve mısırın ithalatına izin verildi.

İNTERNETTE BİLE SATILIYOR

Bakanlıktan yapılan tüm bu açıklamalara rağmen Türkiye'de GDO'lu hammaddeler internetten rahat bir şekilde alınabiliyor. Bir çok firma denetim boşluğundan faydalanarak GDO'lu soya alımı yapıyor. Yasal GDO'lu ürün girişinin dışında denetimsiz şekilde Türkiye'ye giren GDO'lu soya ürünleri de madalyonun diğer yüzü.

Buna göre Türkiye'nin yıllık soya ihtiyacı 1.6 milyon tonu buluyor. Bu rakamın sadece 50 bin ton civarı yerli üretim olarak gerçekleşiyor. SABAH'ın araştırması Türkiye'ye gelen yılda 1.5 milyon ton soyanın durumunu da ortaya koyuyor. Buna göre GDO yönetmeliğine rağmen hız kesmeyen ithalat şekil değiştirerek devam ediyor. İnternetten dahi onlarca ton GDO'lu soya satın almanın mümkün olduğu Türkiye'de, denetim ise neredeyse yok gibi.

GDO ÇİKOLATADA

"Türkiye'ye GDO'lu soya ve mısır girmeye devam ediyor " diyen Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Gökhan Günaydın, "GDO yönetmeliği çıkmadan önce yasadışı olarak ithalat yapılıyordu. Şimdi ise yasal olarak üretim yapılıyor. GDO'da değişen hiçbir şey olmadı.

Başta soya ve mısır olmak üzere 32 çeşit GDO içeren ürüne izin verildi. Firmalara paketlerinde yasa gereği 'GDO'lu ürünler içerir' ibaresini kullanması lazım. Ancak bu da yapılmıyor" dedi.

ANALİZ REZALETİ YAŞANIYOR

GDO analizleri konusunda da tam bir skandal yaşanıyor. Bir analiz laboratuvarının dediği, diğerini tutmuyor. Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Gökhan Günaydın'ın iddiasına göre 10 bin ton civarında buğday gluteni ithal eden ünlü bir gıda firması, ürünü GDO analizine sokuyor. Analiz sonucunda

'GDO'ludur. Gıdada kullanılamaz' sonucu çıkınca ürün ikinci kez analize sokuluyor. Yine aynı sonuç alınıyor. Bunun üzerine ürünü alıp başka bir laboratuvara götüren şirket sonunda istediği sonucu alıyor. Ve GDO'lu buğdayı ürettiği gıdada kullanıyor. Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Gökhan Günaydın, "Bu denetimlerin nasıl yapıldığının en büyük kanıtıdır" diyor.

ÇİMENTO SÜSÜNDE GDO'LU SOYA

Tüketiciler Birliği Başkanı Nazım Kaya ise Türkiye'de özellikle de büyük markaların GDO konusunda hiçbir çalışma yapmadığını iddia etti. Şirketlerin de bu açıkları değerlendirdiğini anlatan Kaya, "Tarım Bakanlığı sadece kâğıt üstündeki beyana göre denetim yapıyor. Bazı firmalar bunu fırsat bilip çimento ithali gibi gösterip GDO'lu soya ithal ediyor" dedi.

GDO'lu çikolata skandalından sonra ortaya çıkan yeni belgeler skandalın bebek bisküvilerine kadar uzandığını gösterdi
Çikolata-bisküvi sektörünün en büyük iki firmasına da mal veren ithalatçı şirket, Çin'den 110 ton buğday gluteni getirdi. Ürün, Ankara ve Bursa'daki laboratuvarlarda test edildi "GDO'ludur" dendi. Şirket itiraz etti, İstanbul'daki üçüncü laboratuvar "GDO'suzdur" dedi ve o ürün bisküvilerin içine girdi

'GDO'lu çikolata kimin' sorusu karşısında üretici şirketlerden bir açıklama yapılmazken, konuyla ilgili ortaya çıkan yeni belgeler skandalın bebek bisküvilerine kadar uzandığını gösterdi. Ulaşılan belgeler Çin'den gelen 110 ton GDO'lu buğday gluteninin çikolata, bisküvi üreticilerinin fabrikalarına nasıl girdiğini açıkça gözler önüne seriyor.

Türkiye'nin en büyük iki bisküviçikolata firmasına da mal veren bir toptancı şirket, ürünle ilgili iki kez GDO'ludur raporu almasına rağmen, söz konusu ürünü üçüncü denemesinde 'bir şekilde' GDO'suzdur" raporuyla ülkeye sokuyor. İşte dudak uçuklatan usulsüzlüklerin adım adım hikâyesi:

3 FARKLI İLDE FARKLI SONUÇ

Türkiye'nin önde gelen un üreticilerinden biri Kasım 2009'da Çin'den 110 ton buğday gluteni ithal ediyor. Firma, Ambarlı Gümrük Müdürlüğü'ne getirdiği malın, gerekli kontrolleri için İstanbul İl Tarım Müdürlüğü'ne başvuruda bulunuyor. Bu çerçevede alınan numuneler Ankara İl Kontrol Laboratuvarı'nda analize sokuluyor. Bu analizde, üründe 35 S Protomotor ve NOS Terminator (GDO içeren madde) tespit ediliyor. Bu analize itiraz eden firma numuneleri bu kez Bursa'daki laboratuara gönderiyor. Bursa'daki analizde de aynı GDO tespit ediliyor.

AYNI BÜROKRAT İMZASI

Skandal ise bundan sonra başlıyor. Malları gümrükte bekleyen firma yılmıyor, ürünlerin bu kez İstanbul'daki yetkili laboratuvara gönderilmesi sağlanıyor. İki analizde de 'GDO'ludur denilen ürün bu sefer her nasılsa tertemiz çıkıyor. Tarım Bakanlığı İstanbul İl Müdürlüğü Ambarlı Gümrüğü'ne "Ürünler ülkeye girebilir" yazısı yolluyor.

GDO'lu olduğu gerekçesiyle 6 ay gümrükte bekletilen ürün ülkeye sokuluyor ve bebek bisküvilerinden çikolataya, bisküviden her türlü unlu mamule kadar birçok üründe kullanılmak üzere piyasaya dağıtılıyor. İşin daha da dramatik yanı, "Ürünler GDO'ludur" diyen ilk iki raporu da, "Ürünler GDO'suz" diyen son raporu da İstanbul İl Tarım Müdürlüğü'ndeki aynı bürokrat imzalıyor.

BEBEK BİSKÜVİSİNDE BİLE VAR

Buğday ununun, suyla tam olarak karışımı ile oluşan protein kompleksine gluten deniliyor. Gluten, un sanayisi, kahvaltılık gevrekler, bisküvi çeşitleri (bebek bisküvisi de dahil), peynir, makarna, çerezler, vejetaryan mönüleri, hamur ürünleri ve hayvan yemlerinde kullanılıyor.

AYNI ÜRÜNE FARKLI RAPOR

KASIM 2009'da Ankara'dan alınan ilk raporda GDO'lu maddeler tespit ediliyor.

ARALIK 2009'da Bursa'dan alınan ikinci raporda da GDO'lu madde tespit ediliyor.

OCAK 2010 tarihli İstanbul'dan alınan raporda "GDO yoktur" deniyor, ürün ülkeye giriyor.

(Sabah)



〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı mazlum

  • aktif yazar
  • *****
  • İleti: 861
  • Allah'a giden tüm yollar.Kalp lerden gecer.
Ynt: Genetiği değiştirilmiş gıdalar tüketiyoruz
« Yanıtla #46 : 13 Mart 2011, 01:44:21 »
Tugra bu güzel ve önemli paylaşımın ların  için .Tşk ler  inanmamak mümkün degil bu tesbitlere,
iki gün önce bir Alman Kardiyolog .Dr arkadaşla konuşurken aynen şunu söylüyor bana , öyle hastalıklar türediki biz tehşis koyamıyoruz , fakat insanları pisikolojik olarak sorun yaşamamaları için , ilaçını veriyor alerji falan deyip geçiş tiriyoruz ,

oysaki bu gün bütün Tıp Dünyası biliyorki , pc cep teli ve gdo lu yiyeceklerin ,
vesile oldugu bilimsel olarak tanımlanamayan fakat sebebleri bilinen hastalıkların önüne geçilemiyor diyor , yanı senin bizlere aktardıkların kesinlikle dogru , adeta katliam yapılıyor . Hz.Allah sonumuzu hayır eylesin .
Bir harf yeter inan, varsa o evde bir insan.

Dost Ararsan Kendine Bak
Dostun Ağlasını Bulursun
Düşman Ararsan Yine Kendine Bak
Düşmanında Ağlasını Bulursun .
vesselam .

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Otla beslenen hayvan sağlık saçıyor
« Yanıtla #47 : 12 Nisan 2011, 00:54:29 »

Otla beslenen hayvan sağlık saçıyor, ya diğeri?
   
Gelişmeler durmuyor. Yeni şeyler bulundukça da yaşamımıza çeşitli şekillerde yansıyor. Bu kapsamda 20. yüzyılın başlarında vitaminlerin bulunması, bunların hayvan yemleri içine de girmesine, beslenme açısından katkı sağlamasına neden oldu. O yüzyılın ortalarına doğru da antibiyotiğin keşfi çok sayıda hayvanın ahırlarda birlikte yetiştirilmesine olanak sağladı.

Hatırlanacaktır, yemlerin protein içeriğinin artırılması kapsamında ot yiyen hayvanlara kendi hemcinsleri yedirilmeye çalışıldı, 1980’lerin ortalarında deli dana hastalığı patlak verdi (hala önüne geçilebilmiş değil, hastalık bu etleri tüketen insanlara da geçmektedir).
 
Bir bakıma endüstriyel hayvancılığa adım atılmasıyla meralardan koparılan hayvanlar da tahılla beslenmeye başladı. Bu nedenledir ki dünyanın en kalabalık ülkeleri Çin ve Hindistan’da hayvansal ürün tüketiminin artmasının sonucu olarak hep buğday kıtlığı yaşanmasından korkulur.
 
Sadece endüstriyel hayvancılık değil tabi ki hayvanların meraya ulaşmalarını engelleyen. Daha 25 Şubat 2011 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan bir yasa değişikliği ile petrol iletim faaliyetleri ile elektrik ve doğal gaz faaliyetleri için gerekli bulunan meralar amaçları dışına çıkarılacak. Meraların amaç dışı kullanımları elbette sadece bu faaliyetlerle de sınırlı değil.

Ancak, daraltılan her mera insan sağlığı açısından tehdit oluşturuyor. Otla irtibatı kesilen hayvan insan sağlığına zarar vermeye başlıyor. Bunu insan kendi kendine yapıyor.
 
ABD Tarım Bakanlığı ile Clemson Üniversitesi araştırmacıları 2009 yılında otla beslenmiş hayvan eti tüketiminin tahılla beslenmişe oranla insan sağlığına etkileri konusunda önemli saptamalarda bulundular. Bu ortak çalışmanın saptamalarına göre otla beslenmiş hayvan etinin;
 
-          Total yağ içeriği daha düşük,
-          Beta-karoten (vücudumuzda A vitaminine dönüşür) içeriği daha yüksek,
-          E vitamini içeriği daha yüksek,
-          B vitaminleri thiamin ve riboflavin içeriği daha yüksek,
-          Kalsiyum, magnesyum ve potasyum içeriği daha yüksek,
-          Toplam omega-3 içeriği daha yüksek,
-          Omega 6’nın omega 3 yağ asitlerine oranı (omega 3 üç kat fazla) daha sağlıklı,
-          Konjuge linoleik asit (CLA-potansiyel kanser savaşçısı) içeriği daha yüksek,
-          CLA’ya dönüşebilen asitlerce daha zengin,
-          Kalp hastalıklarıyla doğrudan bağlantılı doymuş yağ içeriğinin daha düşük olduğu görülmüştür.
 
Sağlığımız açısından son derece önemli bir yeri olan CLA’yı vücudumuz üretememektedir. Bu nedenle bu asiti besinlerimizle dışarıdan almamız gerekmektedir. CLA’yı en fazla içeren besinler ise otla beslenmiş hayvanın eti ve süt ürünleridir. CLA’nın sağlığımız açısından önemine örnekler üzerinden bakalım.
 
Aldığımız besinin binde 5 oranında CLA içermesi tümör oluşumunu yarı yarıya azaltıyor. Aynı etkiyi göğüs, kalın bağırsak, akciğer, cilt ve mide kanserleri için de gösteriyor. CLA ayrıca kan dolaşım sistemi hastalıkları, yüksek tansiyon, yüksek kolesterol ve trigliseritler, kemik erimesi, insülin direnci, iltihap, bağışıklık sistemi, gıda kaynaklı alerjik reaksiyonlar gibi olumsuzluklarla savaşmaktadır.
 
 Otla beslenen hayvanın etinin daha az yağ içermesi daha az kalori içerdiği anlamına gelmektedir. Bu da günümüz insanının gittikçe şişmanlamasında meralarla ilişkisi kesilen hayvanların rolünü birazcık olsun açıklayabilmektedir.
 
Kısacası, meraları yok ettiğimiz ve hayvanlarımızı ahırlara tıkıp onları tahıl ağırlıklı beslediğimiz sürece sağlığımızı kaybediyoruz.
 
Ahmet ATALIK / Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Ye-Me-Yin
« Yanıtla #48 : 20 Mayıs 2011, 01:54:21 »

Paket paket GDO'lu ürün raflarımızda!

'Bal gibi' hem yıllardır GDO'lu ürün ithali yapıp hem de GDO'lu içeriğin gıda sanayiinde kullanılmasına izin veren devlet ketumiyeti, tüketiciye net cevap vermekten kaçınıyor.
 
Küresel tekellerle ortaklığını perçinleyen gıda sektörümüz Tarım Bakanlığı'nın desteğiyle GDO'lu gıdaları raflara doldururken tüketicinin GDO'lu ürünlere karşı dikkati kırılmaya çalışılıyor.
 
GDO'nun insan sağlığına zararlarını içeren makale ve araştırmalar, ustaca kamuoyunun nazarından kaçırılarak, GDO'lu içerik nasıl etiketlere yazılmıyorsa, kamu hafızasından da silinmek isteniyor.
 
Böylece bir ayaklarını Türkiye'ye atmış GDO kartelleri, adım adım yeni GDO'lu tohum ve ürünleriyle ülke piyasasını ve tarımını ele geçirme stratejilerinde ilerliyorlar.
 
Daha iki yıl önce Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Günaydın bisküvi, kraker, çikolata ve gofret gibi ürünlerin arasında bulunduğu 800 üründe GDO olduğu ve bu ürünlerde GDO kullanıldığından tüketicilerin haberi olmadığını söylemişti...
 
'Gıda Hareketi' de

'GDO' suz çikolata bulamazsınız!' diyor. Soya lesitini içeren bütün çikolata, gofret, kek, bisküvi vb. ürünlerin ve kakaoların tamamına yakınının GDO'lu olduğunu söylüyor.
 
Kısacası GDO'lu mısırdan elde edilen, zararlı 'nişasta bazlı şekere' ilaveten GDO'lu soyadan elde edilen 'soya lesitini', bisküvi, kek, gofret, çubuk kraker, margarin, bebe bisküvileri, çikolataların üretiminde kullanılmakta.
 
Ayrıca bu ürünlerde yer alan 'modifiye mısır nişastası' adıyla GDO'lu mısır nişastası ve GDO'lu buğday gluteni de ekleyelim...
Yani bütün bu bileşenlerin bir gıda formülünde yer aldığı düşünülürse demek ki bisküvi ya da gofret bir GDO kombinasyonundan başka bir şey değil.
 
Ama bugüne dek üzerinde GDO'ludur ibaresini taşıyan tek bir ürüne rastlanmadı yani GDO'lu ürün tüketmek istemediğinizde bunu bilmenizin imkanı yok.
 
Ama ambalajında GDO'suzdur diye yazan ürünlerin reklamları 'haksız rekabet' gerekçesiyle durduruldu.
 
Geçen yıl kurulan Biyogüvenlik Kurulu Ocak 2011 de üç çeşit soya fasulyesinin yem sanayiinde kullanmak üzere ithalatına izin verince sanki ülkeye ilk defa GDO'lu ürün girmiş gibi yansıtıldı.
 
Nitekim Tarım Bakanı CHP'li Milletvekili Turgut Dibek'in soru önergesini cevaplarken şimdiye dek yem sanayiinde kullanılmak üzere 1 milyon 386 bin 811 ton GDO'lu ürün ve gıda sanayii içinde 93 bin 415 bin ton GDO'lu kanola, mısır ve soya ithalatına izin verildiğini açıkladı.

Uzmanlar da 10 yıldır binlerce ton GDO'lu ürünün ülkeye girdiğini ve tüketiciden habersiz gıda sanayiinde kullanıldığını üstüne basa basa belirtiyorlar. Bu hafta Sabah gazetesinde çıkan haberde, Çin'den gelen 110 ton GDO'lu buğday gluteninin çikolata - bisküvi fabrikalarına nasıl girdiğinin belgeleri yer alıyordu.
 
2009 yılında Türkiye'nin en büyük iki çikolata-bisküvi firmasına mal veren toptancı şirket Çin'den 110 ton buğday gluteni ithal etti.
 
Ve toptancı şirketin getirdiği maldan alınan numuneler İstanbul İl Tarım Müdürlüğü'nce Bursa ve Ankara'da iki laboratuvarda yaptırılan analizde 'GDO'lu' çıktı.
 
Sonra firma altı ay gümrükte bekleyen mallarının bir kez daha analiz için İstanbul'da yetkili bir laboratuvara gönderilmesini sağladı ve bu analiz sonucu nasılsa 'GDO' yoktur raporu verildi...
 
Ve 110 ton mal bebek bisküvisinden çikolataya kullanılmak üzere piyasaya girmiş olmuştu...

Toz duman Türkiye gündeminin oluşturduğu baş dönmesiyle GDO'lu ürün meselesi saplantılı tüketici davranışına indirgenerek hafife alınıyor.
 
Ama küresel GDO lobisinin baskıları WikiLeaks belgelerinde bile yer almıştı, ABD'li diplomatların AB ülkelerine GDO'lu ürünlerle ilgili yaptıkları baskılarının sonucunda neredeyse ABD ile AB arasında ticari savaşı bile göze aldıkları ortaya çıkmıştı.

Nişasta bazlı şeker üreticilerine ve GDO'lu ürün kartellerine vazgeçirilemeyecek heveste pazar olmaya hevesli ülkemizde 'tüketicinin saplantısı' oldukça sağlıklı olsa gerek.

Nihal Kemaloğlu / Akşam
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı fuba30

  • aktif okur
  • **
  • İleti: 101
    • http://www.islamiyetim.net
Torunlarimiz kuyruklu yada yüzgecli olursa
« Yanıtla #49 : 02 Haziran 2011, 23:27:21 »
Biraz uzun bir yazı , ama okumanızı tavsiye ederim.
TORUNLARIMIZ KUYRUKLU YA DA YÜZGEÇLİ OLURSA !
Genetiği değiştirilmiş ürünlerin, zamanla insanlarda ne tür etkiler oluşturacağını gösteren sağlıklı hiçbir test yapılmamıştır. Tükettiğimiz akrep, balık, domuz veya insan geni taşıyan domates ya da patates acaba bizim genlerimize ne gibi etki yapabilir? Mesela torunlarımız kuyruklu veya yüzgeçli doğar mı?
Haber Ajanda, Aralık 2006
KONTROL EDİLEBİLİR BİR NESİL Mİ YETİŞİYOR?
Esra DURU
Haber Ajanda Dergisi. YIL 1 SAYI 9, ARALIK 2006
Genetiği değiştirilmiş ürünlerin, zamanla insanlarda ne tür etkiler oluşturacağını gösteren sağlıklı hiçbir test yapılmamıştır. Tükettiğimiz akrep, balık, domuz veya insan geni taşıyan domates ya da patates acaba bizim genlerimize ne gibi etki yapabilir? Mesela torunlarımız kuyruklu veya yüzgeçli doğar mı?
***
Bir kere değiştirilmiş bir geni, eski haline döndürmek artık imkânsızdır. Doğadaki akrabalarından çok daha güçlü hale gelen GMO’lar, akrabalarını doğal ekolojik sistemin dışına itebileceği gibi onları tamamen yok da edebilir ya da gıda zincirine dâhil olarak tamamen beklenmedik ve öngörülemeyen yeni formlara neden olabilir. Böyle bir felaket, atom faciasından bile daha korkunç sonuçlar doğurabilir.
***
Belirli tip hücreleri yok eden genler belirli bir grubu veya belirtiyi de hedef alabilir’ Örneğin göz veya ten rengi, saç yapısı, ırk, din veya diğer bir özelliğe yönlendirilmiş olabilir. GMO, korkunç bir kitle imha silahına dönüşebileceği gibi, insan, hayvan, bitki ve mikroorganizmaların kitlesel yönetimini sağlayan bir makine halini de alabilir.
***
Gen teknolojisi veya nanoteknoloji yöntemleriyle elde edilen ilaçlar, genetiği değiştirilmiş vitaminler ve şifalı otlar, gen teknolojisinin veya nanoteknolojinin kullanıldığı tedavi yöntemleri, farkında olmasak da DNA moleküllerimiz içinde kalıcı bir değişimi başlatıyor. Bizi insan türünden çıkartarak tamamen başka tür varlıklara dönüştürmüş oluyor.
KÖPEKBALIĞI GENLİ DOMATES, AKREP GENLİ PATATES TÜKETİYORUZ’ GENETİK BOMBALAR MI YİYORUZ? DEĞİŞTİRDİĞİMİZ GENLERİ KONTROL EDEMEZSEK! TORUNLARIMIZ KUYRUKLUYA DA YÜZGEÇLİ OLURSA’

KONTROL EDİLEBİLİR BİR NESİL Mİ YETİŞİYOR?

Geçtiğimiz ay Meclis’ten geçen ‘Tohumculuk Yasası’ birçok tartışmayı da beraberinde getirdi. Bu tartışmalar sırasında konunun uzman isimleri, kamuoyunun dikkatini GDO’lu ürünlerle ilgili soru işaretlerine çekti. Günlük hayatta, diktiğimiz salatalıktan ya da domatesten neden tohum alamadığımıza kafa yorarken, bunun aslında daha ciddi birtakım sonuçlar doğurabileceğini pek de düşünmemiştik. Yeni yasanın, Türkiye’ye girişine ve ekimine izin verdiği ‘Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar’ın (GDO, İngilizcesi GMO); kısırlığa, alerjik reaksiyonlara ve antibiyotik dayanıklılığa neden olduğu söyleniyor. Ayrıca farklı genlerle birtakım özellikler kazandırılan ürünlerin, bunlarla insan vücudunda başka ne gibi etkilere yol açabileceği de bilinmiyor.
Özbekistan’ın sürgündeki muhalif lideri Muhammed Salih’in biyolog eşi Dr. Aydın Salih, GMO’ların hayatımızı ne kadar kuşattığını ve olası etkileriyle ilgili iddiaları HABER AJANDA için değerlendirdi. Salih, transfer edilen genlerin daha sonra insan vücudunda yol açabilecekleri zararların yanı sıra örneğin belirli bir ırka has özelliklerle savaşmaya yönelik kullanılabileceğini de ifade etti.
Tarım Bakanlığı ise, GDO’ların insan ve hayvan sağlığına zararlı olduğuna dair herhangi bir bulguya henüz rastlanamadığına, ancak bu ürünlerin üretime girmesinden bu yana geçen sürenin, bir sorunun varlığının tespiti için kısa olduğuna vurgu yaptı.
Doğalın yerini çoktan GMO’lar aldı
- Sayın Salih, GMO nedir?
- Ülkeye çoktan girmiş olan GMO’nun ne olduğunu halk bilmiyor ve tehlikelerinin de farkında değil. İngilizcesi, ‘Genetically Modified Organisms’ olan tabir ‘Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar’ (GMO) olarak çevrilebilir. Bu teknoloji, tek bir gen veya gen gruplarının eklenmesi, çıkarılması, yapısının değiştirilmesi veya türler arasında karşılıklı değiştirilmesini kapsar. Genetik mühendisliği (GM) ürünü olan bu tip ürünlerin oluşumu, doğal ortamda birbirleri ile ilişkileri olmayan organizmaların genlerinin değiştirilmesi veya transferi ile gerçekleşir. Transfer edilen genler mikrop geni, virüs geni, bitki geni, hayvan geni hatta insan geni olabilmektedir. Bir organizmanın belirli genlerini, diğer bir organizmaya nakletme manipülasyonları sonucunda ‘genetik taşıyıcı’ tamamen yeni bir şekil alır. Gereken genlerin kombinasyonu yapılarak, istenilen renk, tat, koku, şekil, sertlik veya yumuşaklıkta bir ürün elde edilebilir.
- GMO’lar hangi yiyeceklerde kullanılıyor?
- Günümüzde neredeyse her hazır yiyecek ve içecekte GM katkılarının en az birkaçı katkı maddesi olarak kullanılıyor. Modifiye soya lesitini, aromalar, glikoz, fruktoz, nişasta, maltodekstrin, karamel, riboflavin ve diğer E endeksi adı altındaki transgen katkı maddeleri, aspartam, àspasvit, aspamiks vs. örnek olarak verilebilir.
- GMO’ların girdiği başka ürünler var mı?
- Tüketicinin tarımda kullanılan GMO tohumlarının miktarından da hiç haberi yok. Halbuki doğalın yerini çoktan GMO almış durumda. Pamuk, buğday, pirinç, soya, mısır, ayçiçeği, şeker pancarı, patates, ıspanak, soğan, sarımsak, karpuz, elma ve kavun gibi birçok gıdanın üretiminde GMO tohumları yaygın olarak kullanılıyor. Tabii listeye bir de bu meyve ve sebzeden elde edilen ürünleri katmanız gerekecek. Yani şeker, un, yağ, parfüm, temizlik malzemeleri, boya, kumaş, gübre vs’



Gerisi icin:http://islamiyetim.net/torunlarimiz-kuyruklu-ya-da-yuzgecli-olursa.html
« Son Düzenleme: 03 Haziran 2011, 00:54:19 Gönderen: Tuğra »

mazhar

  • Ziyaretçi
Ynt: Genetiği değiştirilmiş gıdalar tüketiyoruz
« Yanıtla #50 : 03 Haziran 2011, 21:51:30 »
Bu bir avuç adam, dünya nüfusunun yüzde 80’nini yok edip yüzde 20’sini de kendilerine hizmet olarak bırakacaklar. Köle olarak kullanacaklar. Bu şirketler bakanları ayarlıyor. Hatta bakanlıklar akimin geleceğini belirliyor. Bazı adamları araştırmacı diye adayıp sözde raporlar hazırlatıyorlar.
  
GDO’YU YALAN RAPORLARLA ZARARSIZMIŞ GİBİ GÖSTERİYORLAR
  
Tohumun sahibi olan bu şirketler aslında kimyasal şirketleridir. Bunların tohumlarını kullandığınızda onların zehirli ilaçlarını kullanmak zorundasınız. Basın yayın organları da bunların elinde. Ellerinde sahte raporları yayınlatıyorlar. GDO’lular böylece zararsızmış gibi gösteriyorlar” dedi.


Virüslü sebzede 10. ölümAlmanya’da salatalık, domates ve maruldan bulaşan EHEC virüsü yüzünden ölenlerin sayısı 10’ya yükseldi.


Almanya’da salatalık, domates ve maruldan bulaşan EHEC virüsü yüzünden ölenlerin sayısı 10’ya yükseldi. Mide ve bağırsak enfeksiyonuna yol açan virüs şu ana kadar bin kişide tespit edildi, bunlardan 274’ü ağır hasta. İspanya’dan getirilen sebzelerden bulaştığı tahmin edilen ve daha çok 60 yaşın üstündekileri etkileyen virüs Danimarka, İsveç, Hollanda ve İngiltere’de de görüldü.

Uzmanlara göre EHEC virüsü kılcal damar kanamasına neden oluyor; hemolitik üremik sendromu yani anemi ve akut böbrek yetmezliği şeklinde ortaya çıkıyor. Hastalar ise kanlı ishal ve böbrek yetmezliği sonucunda ölüyor. Son bir haftada Almanya’da EHE virüsü yüzünden ölenlerin sayısı dün Schleswig-Holstein eyaletinde 68 ve 87 yaşında iki kişinin hayatını kaybetmesiyle 10’a ulaştı.

Virüsün özellikle ülkenin kuzeyinde etkili olması uzmanları endişelendiriyor. Son ölümlerle Schleswig-Holstein’da ölenlerin sayısı 4’e yükseldi, 250 kişide virüs tespit edildi, bunlardan 70 ağır. Aynı şekilde Aşağı Saksonya’da; 3 ölü, 140 kişi virüslü, 40’ı ağır, Hamburg’da; 2 ölü, 400 kişi virüslü, Bremen’de 1 ölü, 50 kişi virüslü ve 28 hasta olduğu açıklandı.

YAŞLILAR VE KADINLARI VURUYOR!

Ölen kişilerin son günlerde daha çok salatalık, domates ve salata yediklerinin tespit edilmesi ise paniğe neden oldu. Şu ana kadar rahatsızlanan toplam 1 bin kişiden yüzde 70’nin ise 60 yaşın üzerinde ve çoğu kadın. Virüsün en çok ülkenin kuzeyinde görülmesinin ardından yetkililer “Kuzey Almanya’da yetişen sebzelere dikkat edin” çağrısı yaparken, virüsün nedeni kirli su veya gübre olabileceği belirtildi.

Virüsün Almanya’da yetişen sebzelerin yanı sıra İspanya’dan getirilen salatalıklarda da görülmesi üzerine panik tüm Avrupa’ya yayıldı. Alman Sağlık Bakanı Daniel Bahr uluslararası bir kriz masasın oluşturulabileceğini açıklarken, bakteri ayrıca Danimarka’da 4, İsveç’te 10, İngiltere’de 3, Hollanda’da 1 kişide tespit edildi.

Virüse karşı yeni bir tedavi yöntemi geliştiren Alman doktorlar ise önemli sonuçlar elde etmeyi bekliyorlar. Hamburg’taki Eppendorf Üniversite Hastanesi virüs yüzünden rahatsızlanan 6 hastaya özel bir Eculizumab isimli bir antikorun veren doktorlar “Böbrek yetmezliğini önleyebiliriz” dediler.

Tüketicileri Koruma Bakanı Ilse Aigner virüsün tamamen ortadan kaldırılana kadar “sebzelere dikkat edin” çağrısının süreceğini açıklarken, sebze ve gıda üreticileri uyarıları sert şekilde eleştirdi. Panik yüzünden son 1 haftadır sebze satışlarının neredeyse yarı yarıya düştüğüne dikkat çeken çiftçi derneklerine göre zarar 40 milyon Euro civarında. ANF

GIDA HAREKETİ'NDEN UYARI

Gelişmelerin Türkiye'de de yaşanabileceği uyarısında bulunan Gıda Hareketi uzmanları, mevsimsiz meyve sebzelerin kesinlikle tüketilmemesi gerektiğini belirtti. Mevsimsiz çıkan gıdalarda çok sayıda ve daha yoğun kimyasal kullanıldığını bunların zehir olduğunu belirten Gıda Hareketi uzmanları, domastes salatalık, fasülye ve patlıcan gibi sebzelerin Türkiye'de Temmuz-Kasım aralığında tüketilmesi diğer mevsimlerde kesinlikle yenilmemesi gerektiğini belirtti.

Geçtiğimiz aylarda Türk domateslerinde 'hepatit virüsü' tespit edildiğini hatırlayan uzmanlar, ne yazık ki Türkiye'de bu tür gelişmeler halktan saklanır. Herhangi bir rahatsızlığınız ve ölümünüz yediğiniz gıdadan meydana gelmiştir ama bunu bu ülkede asla öğrenemezsiniz. Bu nedenle hiçbir meyve sebzeyi mevsimi dışında tüketmeyiniz. Mevyesimi içince ise mutlaka sirkeli suda yıkamalı uyarısında bulundu.




Sağlıkla ilgilenen,ilgilenmeyen herkes bu konu da dikkatli olmalıdır.Rant,kar,hırs,fazla kazanç uğruna insanların sağlığını bilerek tehlikeye atanlara fırsat vermeyin...!/color]
Çok üretip çok satmak hırsıyla bizlerin sağlığınla uğraşanlara yetkililerin bir an evvel sağlıklı müdahalelerini bekliyoruz!
İslam'ın tasarruf prensiplerine uymamız dileğiyle...

« Son Düzenleme: 03 Haziran 2011, 22:03:06 Gönderen: mazhar »

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Hak yerini buldu! GDO'culara ceza
« Yanıtla #51 : 04 Temmuz 2011, 03:03:45 »
Hak yerini buldu! GDO'culara ceza

Bayer, ABD’li çiftçilere 750 milyon dolar GDO cezası ödeyecek... Bu ceza tüm dünyada emsal kabul edilebilir!
 
Alman devi Bayer AG’ye bağlı biyoteknoloji şirketi Bayer CropScience, şirkete ait onaylanmamış genetiği değiştirilmiş bir pirinç türünün gıda zincirine karıştığı ve pirinç fiyatlarını düşürdüğü gerekçesiyle dava açan ABD’li çiftçilere 750 milyon dolar ödemeyi kabul etti.
 
11 bin çiftçi

Bayer şirketi ve davacı çiftçilerin avukatları, taraflar arasındaki davanın çözüme kavuştuğunu, şirketin Arkansas, Louisiana, Mississippi, Missouri ve Texas eyaletlerinde dava açan 11 bin çiftçiye 750 milyon dolar ödemeyi kabul ettiğini açıkladı. ABD’li çiftçilerin şirkete açtığı davanın tarihi, ABD ticari pirinç silolarında Bayer CropScience’ın “Liberty Link” adlı genetiği değiştirilmiş uzun taneli pirince rastlandığı 2006 yılına uzanıyor.

ABD Tarım Bakanlığı Ağustos 2006’da yaptığı açıklamada, ABD’nin uzun taneli pirinç mahsulüne Bayer CropScience’ın “Liberty Link” adlı genetiği değiştirilmiş uzun taneli pirincin karıştığının belirlendiğini bildirmiş, açıklamayı takiben bazı ithalatçı ülkeler ABD’den pirinç ithalatını  yasaklamıştı.
 
Fiyatları düşürdü

Tarım Bakanlığının açıklamasını takiben dört gün içinde pirinç fiyatlarındaki düşüşün maliyetinin 150 milyon doları bulduğunu ve genetiği değiştirilmiş uzun taneli pirincin gıda zincirine karışmasının vadeli fiyatları yüzde 14 düşürdüğünü, önemli ihracat pazarlarını kaybettiklerini gerekçe gösteren çiftçiler, Bayer CropScience şirketine karşı dava açmışlardı. Bayer CropScience şirketi ve çiftçiler arasında varılan anlaşma, 2006 ve 2010 yılları arasında pirinç ekimi yapan çiftçileri kapsıyor.
 
Hürriyet
〰〰〰〰🐠

mazhar

  • Ziyaretçi
Ynt: Genetiği değiştirilmiş gıdalar tüketiyoruz
« Yanıtla #52 : 16 Şubat 2012, 01:12:10 »
Genetiğiyle onanmış gıdalar sağlığı tehdit ediyor

Biyoteknolojik yöntemlerle kendi türü dışındaki bir türden gen aktarılarak belirli özellikleri değiştirilen bitki, hayvan ya da mikroorganizmalar olarak adlandırılan 'Genetiği Değiştirilmiş Organizma (GDO) insan sağlığını olumsuz etkiliyor.

GDO'lu ürünlerin bakılarak anlaşılamayacağını; ancak tüketilen gıdaların etiketlerinin mutlaka okunmasını tavsiye eden uzmanlar bu yolla domuza ait gen domatese, bakteri veya virüse ait genin de bir bitkiye aktarılabildiğini iddia etti.
   
Genetiğiyle oynanmış gıdalar arasında mısır, patates, domates, pirinç, soya, buğday, kabak, balkabağı, ayçiçeği, yer fıstığı, bazı balık türleri, kolza gibi gıdaların olduğunu belirten Diyetisyen Şule Çınar; muz, ahududu, çilek, kiraz, ananas, biber, kavun, karpuz ve kanola üzerindeki genetik değiştirme çalışmalarının devam ettiğini açıkladı. Mısır ve soyanın genleriyle oynanmış bitkiler arasında ilk sıralarda yer aldığını anlatan Çınar, bu bitkilerden üretilen yan ürünlerin kullanıldığı bütün ürünlerin GDO'lu olma riski taşıdığını söyledi. Mısır ve soyadan üretilen yağ, un, nişasta, glikoz şurubu, sakaroz, früktoz içeren gıdaların günlük tüketim maddeleri arasında bulunduğunu kaydeden Çınar, bisküvi, kraker, kaplamalı çerezler, pudingler, bitkisel yağlar, bebek mamaları, şekerlemeler, çikolata ve gofretler, hazır çorbalar, mısır ve soyayı yem olarak tüketen tavuk ve benzeri hayvansal gıdalar ile pamuğun da GDO'lu olma riski taşıyan gıdaların başında geldiğini dile getirdi.
   
GDO'lu ürünlerin insan ve hayvan sağlığını olumsuz etkilediğine işaret eden Diyetisyen Şule Çınar sözlerini şöyle sürdürdü: "Genleri değiştirilmiş bitkileri tüketen insanlarda ciltte kızarıklıklar, nezle, baş ağrısı gibi alerjik tepkiler başta olmak üzere antibiyotiklere direnç gelişme olasılığı söz konusu. Bu genlerin ürünü olan proteinlerin bağışıklık sistemimizi çökertme riskleri, kanser başta olmak üzere ne tür başka hastalıkları tetikleyecekleri günümüz teknolojisiyle tahmin edilemiyor. Bu gıdaların genleriyle oynandığı için insan gen yapısında uzun dönemde değişiklik yapıp yapmayacağı bilinmiyor. Hamileler, büyüme çağındaki çocuklar, beslenme bozukluğu olanlar ve kronik hastalığı olanlar özellikle dikkat etmeli. GDO'lu besinlerin laboratuvarda hayvanlar üzerinde kansere neden olup olmadığı, tetikleyip tetiklemediği, hücrelere olan etkisi üzerine yapılan araştırmalar da karaciğer, böbrek, pankreasın çalışmasını değiştirdiği ve doğurganlığı azalttığı yolunda kanıtlar var. Ayrıca GDO'lar büyüme hızını yavaşlatabiliyor."

GIDA SEÇİMİNDE NELERE DİKKAT EDİLMELİ
   
GDO'lu ürünlerin bakılarak anlaşılacak bir durum olmadığının altını çizen Diyetisyen Şule Çınar, soya ve mısır katkı maddesi olarak keklere, bisküvilere, şekerlere ve bir çok gıda maddesine yayıldığı için yenilen gıdaların etiketinin okunması gerektiğini vurguladı. Çınar, "Mısır, soya, pamuk yağı, kanola varsa o zaman risk var demektir. Organik ürünler yemeye dikkat edin, güvendiğiniz yerlerden gıdayı temin edin.Gıdaları mevsiminde tüketin. Mevsimi dışında özellikle seralarda yetiştirilen sebze ve meyveler için doğal yöntemlerin kullanılmadığı çok fazla tarım ilacı kullanıldığını da unutmayın. Gıdalarınızı yerel olanlardan seçin. ABD veya Arjantin gibi dünyada en çok GDO üreten ülkelerden gelen ürünlerin GDO'lu olma riski yüksek. Ülkemizde üretilen ve kaynağını bildiğimiz ürünler tüketerek yerel çeşitlerin korunmasına da katkıda bulunun." dedi.
Cihan.Haber.vaktim.com

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Yediğimiz Besinler Genetiğimizi Değiştiriyor!
« Yanıtla #53 : 12 Mart 2012, 18:06:26 »

İnsan kanında bitkiye ait genetik materyaller bulundu. İnsan vücudunda bulunan 30.000 genin tüketilen besinlerin içindeki maddelere göre şekillendiğini ve yanlış beslenme ile bir hastalığı taşıyan geni aktif hale getirebileceğini biliyor musunuz?

Gıda maddelerinin içerisinde bitkilere ait mikro RNA’lar bağırsaklar tarafından emilerek kan dolaşımına geçiyor. Dokulara ulaşan bu mikro RNA’lar kişinin genlerine müdahale ediyor. 
 
Nature Dergisi’ne ait Cell Research’de yayınlanan bir makaleye göre, pirinçten alınan bir mikro RNA (MIR168a) protein üretilmesini durduruyor ve bunun sonucunda LDL kolestrol kanda yükseliyor. Bu da kalp hastalıklarına yakalanma riskini arttırıyor. Bu mikro RNA’yı içeren pirinçle beslenen fareler üzerinde yapılan araştırmalar, 3 ila 7 gün sonra LDL kolesterolün net bir şekilde arttığı, mikro RNA’ların bloke edildiğinde ise LDL kolesterollerinin yeniden normale döndüğünü gösteriyor.
 
İnsan kanında, bitkilere ait 40 farklı tipte mikro RNA’nın dolaştığını ve bunların birçoğunun insan vücudunun ürettiği mikro RNA ile aynı miktarlarda olduğunu gösteren bilimsel çalışmalar bulunuyor.
 
Araştırmalar bu mikro RNA’lardan bazılarının yapılarının memelilere ait 50 farklı gen ile benzerlik gösterdiğini ve birbirine uyduklarını gösteriyor. Yapılan çalışmalar gıda olarak yenilen bitkilere ait mikro RNA’ların, bağırsaklarda epitel hücreler tarafından alındığını ve bunların ekzozom adı verilen minik keselerin içerisine konularak kana verildiğini ortaya koyuyor. Ekzozomlar dokulara ait hücrelerle kaynaşarak onların içerisine girebiliyor. Bu nedenle bitkilerde bulunan bazı mikro RNA’lar gen yapımızı etkileyebiliyor.
 
Araştırmalardan çıkarılan sonuçlar:
 
·        Bir gıdanın içerisinde kolesterolün bulunmaması, o gıdanın kolesterolü arttırmayacağı anlamına gelmiyor.
 
·        Gıdaları sadece kalorisi, içerdiği yağ, şeker, tuz ve protein yönünden değil; taşıdıkları genetik enformasyon yönünden değerlendirmek gerekiyor.
 
·        Bu mikro RNA’ların klinik kimya laboratuarlarında kanda tespiti ile kişiye özgü gıdaların seçimi ve pişirme usullerinin gelişmesi ile kalp ve damar hastalıklarından korunmak mümkün olabilir.
 
·        Mikro RNA’ları bloke eden ilaçların geliştirilmesi ile tıpta, yeni tedavi biçimleri gündeme gelebilir.
 
·        Bu zararlı mikro RNA’lardan kanın temizlenmesi için gıda mühendisleri özellikle bebek mamalarında ve günlük besinlerde yeni gıda işleme, pişirme ve paketleme yöntemlerini geliştirebilir.

Doç. Dr. Nezih Hekim
 
Biyokimya Uzmanı
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Zamanımız azalıyor...
« Yanıtla #54 : 21 Mart 2012, 00:57:23 »
Zamanımız azalıyor...

Biyogüvenlik Kurulu, 9 yeni GDO'lu mısır türünün ithalatı için karar vermek üzere. Eğer onay verirlerse sırada doğrudan soframıza gelecek gıdalar var.

 Kampanyayla bugüne kadar 200.000'in üzerinde insana ulaşmayı başardık. Bu sayede kimsenin görmezden gelemeyeceği bir kamuoyu baskısı oluşturduk. Senin gibi düşünen yüzbinlerce insanla birlikte soframızdaki GDO tehlikesini durdurabiliriz, durduracağız.
 
Kurul kararını vermeden önce daha da fazla insana ulaşmak için ne yapsak az... İşte bu yüzden şimdi her yerde, hiç durmadan "Yemezler" demeliyiz. Ne kadar çok insanı kampanyamıza katabilirsek, sesimiz o kadar gür çıkar. Bu kadar güçlü bir sese, kimse kulaklarını tıkayamaz.
 
"Yemezler" sayfanı paylaşmanın yanı sıra, senin için hazırladığımız aşağıdaki metni kopyalarak listendeki herkese mail olarak yollayabilirsin:
 
"Seninle çok önemli bir haberi paylaşmak istiyorum. Sağlığın üzerinde çok büyük zararları olabilecek GDO'lu gıdalar sofrana gelmek üzere. Bunu engellemek için imza kampanyasına katıldım. Sen de sağlığına sahip çıkmak için bu linke tıklayarak tepkini göster: http://www.yemezler.org/?ref=180347 "
 
Tehlike çok büyük ve çok yakın... Sağlığımızla oynamak isteyenlere ne kadar ciddi olduğumuzu göstermenin tam zamanı. Şimdi daha fazlası için harekete geç, geç kalma!
 
Hadi şimdi bir daha, tüm gücümüzle her yerde haykıralım: Yemezler!

Sevgiler,

Tarık Nejat Dinç
Tarım ve GDO Kampanyası Sorumlusu 
〰〰〰〰🐠

mazhar

  • Ziyaretçi
Ynt: Genetiği değiştirilmiş gıdalar tüketiyoruz
« Yanıtla #55 : 10 Mayıs 2012, 08:07:43 »
Almanya'da Tahlil Ettirilmeli
 
Medyada birkaç günde bir, bozuk gıdalarla ilgili perakende bir haber yayınlanıyor... Bunlardan biri zehirleyen, kanser yapan bozuk kaşarlar. Tüketim tarihi geçmiş, küflenmiş eski kaşarları yeniden eritiyorlar, içine mis gibi kokan kimyevî kaşar aroması katıyorlar ve piyasaya arz ediyorlarmış. Zehir küpü!..
 
Peki sayın Bakanlık, sayın belediyeler ne yapıyor? Vazifelerini yaparak halkı koruyorlar mı, yoksa vazifelerini yapmıyorlar mı?
 
Cevabı siz veriniz lütfen...
 
Bu işler haftada bir patlatılan haberlerle düzelmez.

 
Bozuk, boyalı, aromalı, yüzlerce çeşit kimyalı besin maddelerine ve içeceklere karşı topyekûn savaş başlatılmalıdır.
 
Amansız ve zamansız bir savaş.
 
İddia ediyorum:
 
Halka yedirilen gıda maddelerinin içirilen yüzlerce çeşit boyalı maddenin büyük bir kısmı kanunlara aykırı olarak üretilmektedir, sağlığa zararlıdır, halkı zehirlemektedir, bu mesele sinsi bir soykırım halini almıştır.
 
Maddî imkanım olsa şunu yaparım:
 
Noterler vasıtasıyla piyasadan yüz çeşit gıda maddesi ve içecek, meyve, sebze örneği alırım, bunları yine noter eliyle Almanya'ya veya başka medenî bir ülkeye gönderip tahlil ettiririm.
 
Analiz raporları gelince seyr eyleyin siz gümbürtüyü...
 
İçinde bir damla gerçek bal bulunmayan mısır şuruplu, aromalı, bal boyalı halis ballar. (Şimdilerde isim değiştirdiler...)
 
Üzerinde dana yazan o biçim sucuklar mucuklar...
 
Soyu bozuk soyadan yapılmış etler...
 
Hormonla, kimyasal gübreyle yetiştirilmiş domatesler...
 
Ya sütler ya sütler... İçenlere zindelik ve enerji veren, yataklara seren o sütler.
 
Boyalı, kimyalı ekmekler...
 
Memba sularının bir kısmı...
 
Hatırlıyor musunuz, birkaç hafta önce, bol bol boyalı gazoz içen bir kadın ölmüştü...
 
Ancak sabun yapımında kullanılabilecek, soğukta sıkma halis muhlis, ekolojik zeytinyağları...
 
Yüz çeşit gıda maddesinin, meşrubatın, meyve ve sebzenin noter kanalıyla piyasadan alınıp bir Avrupa ülkesinde tahlil ettirilmesi çok para istemez. Nihayet at değil, deve değil...
 
Bu iş niçin yapılmıyor?
 
Ah bir yapılsa, bütün Türkiye ayağa kalkar... Üst üste küp dizmişler, en alttakini bir çektiniz mi seyr eyleyin siz gümbürtüyü. Ah sucuklar... Ah ekmekler... Ah aromalı, boyalı, korumalı meşrubat... Ah mısır şurubundan ballar... Ah kilosu 9 liraya et sucukları... Ah zehirlenen, çürüyen milyonlarca halk... Ah sevinçlerinden ellerini ovuşturan ilaç fabrikaları... Boyalı gazozları içen kuvvetle geğiriyormuş... Geğirmek zindeliktir... İç iç iç... Ye ye ye...
 
10.05.2012
Mehmet Şevket Eygi.Milli Gazete
« Son Düzenleme: 10 Mayıs 2012, 08:10:50 Gönderen: mazhar »

mazhar

  • Ziyaretçi
Ynt: Genetiği değiştirilmiş gıdalar tüketiyoruz
« Yanıtla #56 : 21 Eylül 2012, 08:11:00 »
Genetiği oynanmış mısır yiyen farelerde kanser tümörleri oluştu.

Fransız bilimadamları, iki yıl boyunca genetiği değiştirilmiş mısırla beslenen farelerde tümör oluşumu ve bazı organlarda hasar gibi sağlık sorunları gözledi. GDO'lu mısır yiyen farelerde kanserli hücrelerin de daha hızlı yayıldığı saptandı.

Genetiği değiştirilmiş organizmalarla ilgili tartışmalar sürerken Fransa'da yapılan bir araştırmanın sonuçları, riskin boyutlarını bir kez daha gözler önüne serdi.

13 ayın sonunda farelerde büyük sağlık sorunları çıktı

Caen Üniversitesi'nde iki yıl boyunca genetiği değiştirilmiş mısırla beslenen fareler gözlendi. 13 ayın sonunda deney farelerinde sağlık sorunları baş göstermeye başladı. Dişilerde oldukça büyük meme urları oluştu.

Erkeklerde de, urların yanı sıra karaciğer ve böbreklerde anormallikler belirlendi.

Dişileri yüzde 70'i erkeklerin yarısı erken öldü

Mısırla beslenme sürdürülünce dişi farelerin yüzde 70'i erkeklerin de yarısı erken öldü.
Daha önce genetiği değiştirilmiş organizmalarla ilgili çeşitli araştırmalar yapıldığı ve bu tür sonuçlar görülmediği yönünde açıklamalar bulunuyordu. Bu araştırma, bu açıklamaları yalanlar nitelikte..

Araştırma büyük şirketlerden gizlendi

Zaten Fransız ekip, şirketlerin baskısına maruz kalmamak için, araştırmayı büyük bir gizlilik içinde yürütmüş.
Genetik yapılarındaki değişiklik sayesinde parazit ve hastalıklardan etkilenmeyip yüksek verim ve dayanıklılığa sahip olduğu belirtilen GDO esaslı tohumlar, mısırdan soya ve pamuğa, giderek daha fazla üründe kullanılıyor.

Kaynak: AA.Haber yedi.com

mazhar

  • Ziyaretçi
Ynt: Genetiği değiştirilmiş gıdalar tüketiyoruz
« Yanıtla #57 : 30 Eylül 2012, 00:07:38 »
İstanbul'un ünlü marketlerinden toplanan 30 farklı numune analiz ettirildi. Sonuçlar herkesi dehşete düşürdü.

Deşifre ekibi, İstanbul genelinde ünlü marketlerden toplanan 30 farklı numuneyi Türklab üyesi yetkili laboratuarlarda analiz ettirdi. Analiz sonuçlarında çikolatadan dondurmalara, cipslerden et ürünlerine varıncaya kadar 30 farklı numunenin birçoğunda GDO'ya rastlandı.

A Haber'de yayınlanan Mehmet Ali Önel yönetimindeki Deşifre Programı bu kez de Genetiği Değiştirilmiş Organizma (GDO) dosyasını açtı. Analiz sonuçlarının tartışıldığı programın ayrıntıları Ahaber sitesinde yer aldı.

6 UN NUMUNESİNDEN 3'ÜNDE GDO VAR

Analizler sonunda; 3 adet bilindik marka dondurma, 1 adet salam, 3 adet sosis, 5 adet ünlü marka çikolata, 4 adet markalı köfte, özellikte pratik kek, pasta ve ekmek yapımında kullanılan 6 un markasından 3'ünde, 1 adet ünlü bir marka mısır gevreği ve cipsi, 1 paket domates çorbası ve 1 adet salça GDO'lu çıktı.

TARIM BAKANLIĞI DEŞİFRE'NİN YAYININI İHBAR KABUL ETTİ


Bu sonuçlarının ardından Deşifre Programı "GDO'lu Gıda Skandalı"nı canlı yayında masaya yatırdı. Türklab Genel Başkanı Dr.Can Demir, Biyogüvenlik Kurulu Başkanı Prof.Dr Hakan Yardımcı, Biyogüvenlik Kurulu üyesi Prof. Dr Fikrettin Şahin, Prof. Dr. Kenan Demirkol, Doç Dr Özge Arun ve Gıda Hareketi Başkanı Kemal Özer'in katıldığı program, hararetli tartışmalara sahne oldu.

Biyogüvenlik Kurulu Başkanı Prof. Dr Hakan Yardımcı, Hayvan Yemi Dışında GDO'lu ürün ithalatının kesinlikle yasak olduğunun altını çizerken, yasağa uyulmaması durumunda 12 yıl hapis cezasına varan, ağır yaptırımlar olduğuna dikkat çekti.

Programa telefonla bağlanan Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Gıda Kontrol Genel Müdür Yardımcısı Ahmet Kavak ise "Şu ana kadar yapılan denetimlerde 22 firmanın GDO'lu gıda ürettiğini tespit ettik, haklarında yasal işlem başlattık, Deşifre'nin yayınını ihbar kabul ediyoruz, gereken yapılacaktır" şeklinde konuştu.

HAYVAN YEMİ AMAÇLI ÜRÜN DIŞINDA YASAK


Bilindiği gibi Fransız bilim adamları, geçtiğimiz günlerde GDO'lu mısırla beslenen farelerin yüzde 80'inin kansere yakalandığını ileri süren bir araştırma yayınladı. Bu gelişme üzerine gözler bir kez daha GDO'lu gıdalara çevrildi. Birçok Avrupa ülkesi GDO'lu ürünlere yasaklama getirdi.

Türkiye'de hayvan yemi amaçlı ürünlerin dışında GDO'lu ürünlerin, tarım ve ithalatı yasak.
İnternethaber.
*******


GDO ünlü firmalara bulaşmış


Çikolata-bisküvi sektörünün en büyük iki firmasına da mal veren ithalatçı şirket, Çin'den 110 ton buğday gluteni getirdi. Ürün, Ankara ve Bursa'daki laboratuvarlarda test edildi "GDO'ludur" dendi. Şirket itiraz etti, İstanbul'daki üçüncü laboratuvar "GDO'suzdur" dedi ve o ürün bisküvilerin içine girdi


GDO ünlü firmalara bulaşmış

    09.03.2011

Çikolata-bisküvi sektörünün en büyük iki firmasına da mal veren ithalatçı şirket, Çin'den 110 ton buğday gluteni getirdi. Ürün, Ankara ve Bursa'daki laboratuvarlarda test edildi "GDO'ludur" dendi. Şirket itiraz etti, İstanbul'daki üçüncü laboratuvar "GDO'suzdur" dedi ve o ürün bisküvilerin içine girdi
SABAH'ın gündeme getirdiği 'GDO'lu çikolata kimin' sorusu karşısında üretici şirketlerden bir açıklama yapılmazken, konuyla ilgili ortaya çıkan yeni belgeler skandalın bebek bisküvilerine kadar uzandığını gösterdi. SABAH'ın ulaştığı belgeler Çin'den gelen 110 ton GDO'lu buğday gluteninin çikolata, bisküvi üreticilerinin fabrikalarına nasıl girdiğini açıkça gözler önüne seriyor. Türkiye'nin en büyük iki bisküviçikolata firmasına da mal veren bir toptancı şirket, ürünle ilgili iki kez GDO'ludur raporu almasına rağmen, söz konusu ürünü üçüncü denemesinde 'bir şekilde' GDO'suzdur" raporuyla ülkeye sokuyor. İşte dudak uçuklatan usulsüzlüklerin adım adım hikâyesi:

3 FARKLI İLDE FARKLI SONUÇ

Türkiye'nin önde gelen un üreticilerinden biri Kasım 2009'da Çin'den 110 ton buğday gluteni ithal ediyor. Firma, Ambarlı Gümrük Müdürlüğü'ne getirdiği malın, gerekli kontrolleri için İstanbul İl Tarım Müdürlüğü'ne başvuruda bulunuyor. Bu çerçevede alınan numuneler Ankara İl Kontrol Laboratuvarı'nda analize sokuluyor. Bu analizde, üründe 35 S Protomotor ve NOS Terminator (GDO içeren madde) tespit ediliyor. Bu analize itiraz eden firma numuneleri bu kez Bursa'daki laboratuara gönderiyor. Bursa'daki analizde de aynı GDO tespit ediliyor.

AYNI BÜROKRAT İMZASI
Skandal ise bundan sonra başlıyor. Malları gümrükte bekleyen firma yılmıyor, ürünlerin bu kez İstanbul'daki yetkili laboratuvara gönderilmesi sağlanıyor. İki analizde de 'GDO'ludur denilen ürün bu sefer her nasılsa tertemiz çıkıyor. Tarım Bakanlığı İstanbul İl Müdürlüğü Ambarlı Gümrüğü'ne "Ürünler ülkeye girebilir" yazısı yolluyor. GDO'lu olduğu gerekçesiyle 6 ay gümrükte bekletilen ürün ülkeye sokuluyor ve bebek bisküvilerinden çikolataya, bisküviden her türlü unlu mamule kadar birçok üründe kullanılmak üzere piyasaya dağıtılıyor. İşin daha da dramatik yanı, "Ürünler GDO'ludur" diyen ilk iki raporu da, "Ürünler GDO'suz" diyen son raporu da İstanbul İl Tarım Müdürlüğü'ndeki aynı bürokrat imzalıyor.

Bebek bisküvisinde bile var
BUĞDAY ununun, suyla tam olarak karışımı ile oluşan protein kompleksine gluten deniliyor. Gluten, un sanayisi, kahvaltılık gevrekler, bisküvi çeşitleri (bebek bisküvisi de dahil), peynir, makarna, çerezler, vejetaryan mönüleri, hamur ürünleri ve hayvan yemlerinde kullanılıyor.

Aynı ürüne farklı rapor
KASIM 2009'da Ankara'dan alınan ilk raporda GDO'lu maddeler tespit ediliyor.
ARALIK 2009'da Bursa'dan alınan ikinci raporda da GDO'lu madde tespit ediliyor.
OCAK 2010 tarihli İstanbul'dan alınan raporda "GDO yoktur" deniyor, ürün ülkeye giriyor.

Sabah

mazhar

  • Ziyaretçi
Net sonuç: GDO zehirli
« Yanıtla #58 : 16 Ekim 2012, 21:29:16 »

Net sonuç: GDO zehirli

Bir grup Fransız araştırmacı tarafından gizli bir şekilde gerçekleştirilen deneyin sonucu net: GDO'lar zehirli!


ABD'li Food and Chemical Toxicology dergisi bir süre önce Caen Üniversitesi moleküler biyoloji profesörü Fransız Gilles-Eric Seralini yönetimindeki ekip tarafından gerçekleştirilen deneyin sonuçlarını yayımladı. Araştırma sonuçları, bilim, sağlık, siyaset ve sanayi dünyası için bir bomba niteliğini taşıyor ve "genetiği değiştirilmiş mısır zararsızdır" inancını yerle bir ediyor.

GDO'lu Monsanto mısırı ve en fazla kullanılan tarım ilacı Roundup'ın zehir düzeyini ölçmek üzere yapılan en uzun ve detaylı araştırmayı gerçekleştiren ekibe göre, insanlar üzerinde yapılan çok sayıda test de benzer sonuçları veriyor.

Deneyde kullanılan GDO'lar, çok düşük dozda olsa bile, fareler için zehirli ve çoğu zaman öldürücü olabiliyor. Oysa et, süt ve yumurta yoluyla tabaklarımıza gelen GDO da, bu GDO'nun aynısı.

Fransız Le Nouvel Observateur dergisi, Français Gilles ve Eric Seralini tarafından gerçekleştirilen deneye geniş bir yer ayırıyor.

200 FARE 2 YIL İZLENİYOR

Araştırma 2006 yılında başlıyor ve 2011 yılına kadar büyük bir gizlilik içinde sürdürülüyor. "In Vivo" adı verilen operasyonda "Sprague Downey" adı verilen 2 yüz adet laboratuar faresi kullanılıyor. Prof. Seralini, GDO'lu mısırın kullanıdığı diyetin ilk yılında, fareler arasında büyük bir kıyım yaşandığını ve verilen GDO düzeyi ne olursa olsun, 13. ay itibariyle, farelerde ağır belirtilerin ortaya çıktığını söylüyor. Dişi farelerde, neredeyse kilolarının yüzde 25'ine ulaşan göğüs tümörleri patlarken; erkeklerde karaciğer ve böbreklerde ağır hasarlar izleniyor. Bu hasarlara, GDO'suz mısırla beslenen farelerden 2 ila 5 kat daha sıklıkta rastlanıyor.

Deneyin sonucuna göre;

* Cinsiyetleri ne olursa olsun, GDO'ya maruz kalan farelerde, GDO'ya maruz kalmayan farelere oranla 2 ile 3 kat daha fazla tümör görülüyor.

* 24. ayın, yani hayatlarının sonunda; GDO'ya maruz kalan dişi farelerin yüzde 50 ila 80'i rahatsızlanırken; GDO'ya maruz kalmayan dişilerde bu oran yüzde 30.

* GDO'ya maruz kalmış farelerde tümörün çok daha hızlı bir şekilde geliştiği kesinlik kazanmış durumda: Tümör, erkek farelerde 20 ay; dişi farelerde üç ay daha erken gelişiyor. Yaşam beklentisi iki yıl olan bir hayvan için, bu çok önemli bir süre. Kıyaslama yapmak gerekirse, kemirgenlerde 1 yıl, insan hayatında 40 yıla denk geliyor.

Le Nouvel Observateur'e açıklamalarda bulunan Prof. Gilles-Eric Seralini, sağlık kurumlarının sanayicilerden uzun vadeli zehirlilik araştırması talep etmemesinin büyük skandal olduğunu söylerken, "Bunu nasıl adlandırabiliriz? Bilinçsizlik mi? Umursamazlık mı? Sanayi dünyası ile cinayet ortaklığı mı? Yoksa hepsi mi?" sorularını yöneltiyor.

"HEPİMİZ KOBAY MIYIZ?"

Bu arada Prof. Seralini, "Hepimiz Kobay Mıyız?" isimli kitabında, araştırmanın tüm detaylarını anlatıyor. Kitap aynı zamanda Jean-Paul Jaud tarafından belgesel olarak çekildi.

Bu araştırmanın sonuçlarının açıklanmasının ardından, Avrupa Milletvekili Corinne Lepage, geçtiğimiz günlerde yayımlanan kitabında, politikacılardan, Avrupalı uzmanlardan, sağlık kurumlarından ve Avrupa Komisyonu'nundan hesap sorulması gerektiğini gündeme getirdi. Bunun nedeni bu kişilerin ve kurumların GDO'ların uzun vadeli etkilerini ölçecek bir araştırmaya karşı çıkmaları.

Le Nouvel Observateur'e göre bir diğer ilginç gelişme ise, Carrefour ve Auchan gibi büyük perakende zincirlerinin patronlarının da bu konuya duyarlı yaklaşmaya başlamaları. Deli dana olayından bu yana, büyük perakende patronları herhangi bir sağlık skandalına karşı hazırlıklı olmayı tercih ediyorlar.

Görünen o ki, bu deneyin sonuçları GDO savunucuları ve karşıtları arasında yeni bir savaş başlatacak.

RAKAMLARLA GDO

* Bugün 160 milyon hektar GDO üretimi için kullanılıyor. 2011 yılından bu yana üretim miktarı yüzde 8 artış kaydetti. Soya üretimi için 75.4 milyon hektar; mısır üretimi için 51 milyon hektar; pamuk üretimi için 24.7 milyon hektar; kolza üretimi için 8.2 milyon hektar toprak kullanılıyor.

* GDO üreticileri arasında, yüzde 43 ile ABD ilk sırada yer alıyor. ABD'yi yüzde 18.9 ile Brezilya; yüzde 14.8 ile Arjantin; yüzde 6.6 ile Hindistan izliyor.

* Avrupa'da üretim yapılan toprakların sadece yüzde 0.1'i GDO için kullanılıyor. Bunun yüzde 80'i İspanya'da. Öte yandan Portekiz, Çek Cumhuriyeti, Polonya, Slovakya ve Romanya'da da GDO üretimi yapılıyor. Avrupa genelinde iki GDO'ya izin veriliyor. Bunlar Monsanto mısırı Mon 810 ve Amflora patates. Mon 810, Avusturya, Macaristan, Fransa, Yunanistan, Almanya ve Lüksemburg'ta yasak. (Dünya)
TIMETURK / Haber Merkezi
************************************************************



Sebze-Meyvede Zehir Alarmı!





Dünyaca ünlü çevre örgütü 76 sebze-meyveyi test etti, Türkiye'de üretilen biber, armut, üzüm en tehlikeli ürünler çıktı.

Greenpeace'in, toplam 22 bin 481 ürünün test edildiği "Kimyasal maddesiz yemek" başlıklı el kitabında, en fazla kimyasal maddenin kullanıldığı ürünler listesinin başında Türkiye'den, 24 kimyasal maddenin tespit edildiği sofralık üzüm yer aldı.

Türk domatesi başta olmak üzere tarım ürünleri ihracı çeşitli kez "İnsan sağlığına zararlı kalıntı" tespitiyle sekteye uğramıştı. Türkiye buna rağmen 2011 yılında 2 milyar 339 milyon dolarlık sebze meyve ihracatı gerçekleştirmişti. Vatan'ın haberine göre çevre örgütü Greenpeace, yaptığı araştırmada en tehlikeli ürünler listesinde ilk 3 sıraya yine Türkiye'de yetişen tarım ürünlerini koydu.

Türk tarım ürünleri bir kez daha ağır darbe yedi. Bugüne kadar başta Rusya olmak üzere Ukrayna, Almanya, Hollanda gibi ülkelerden "Yolladığınız tarım ürünlerinde insan sağlığına zararlı kalıntı madde var" uyarısı alan, hatta belirli aralıklarla ihracat imkanları kesilen Türkiye, bu kez de Greenpeace'in raporu ile şoka girdi. Çevre örgütü Greenpeace'in marketlerde satılan sebze ve meyveleri inceleyen araştırmasından korkutucu sonuçlar çıktı. Örgütün en tehlikeli ürünler listesinde ilk üç sırayı Türkiye'de yetişen biber, armut ve üzüm aldı. Greenpeace bu ürünlerin kesinlikle tüketilmemesini istedi.

Dünyaca ünlü örgütün Almanya'da yayınladığı "Kimyasal maddesiz yemek" başlıklı 26 sayfalık raporda, Türkiye'de üretilen sebze meyvelerin tüketilmemesi için uyarılar yer alıyor.

Greenpeace üyeleri 2009-2010 yıllarında farklı ülkelerdeki farklı bölgelerdeki süpermarket, manav, perakende ve toptan satış yerlerinden 76 çeşit sebze ve meyve satın alarak bunları uzmanlara inceletti. Test edilen ürünlerin bir kısmında, sınırın üzerinde kimyasal madde tespit edildi. Araştırma sonucuna göre, incelenen ürünlerin yüzde 50'sinde zararlı organizmaları engellemek amacıyla tarımda kullanılan "pestisit" türü kimyasal maddelere rastlandı.

Organik ürün alın

En fazla kimyasal maddenin kullanıldığı ürünler listesinin başında ise ortalama 24 kimyasal maddenin tespit edildiği Türkiye'de üretilmiş biber yer alıyor. İkinci sırada 10 kimyasal madde ile yine Türkiye'de yetiştirilen armut var. Üçüncü ise ortalama 9 kimyasal maddeyle Türk üzümü.

Türkiye'de yetiştirilen kabak ve greyfurt da 'sakıncalı' listesine alınanlar arasında. İnceleme sonucuna göre, bu ürünlerdeki pestisit miktarı sıklıkla AB tarafından belirlenen kimyasal madde sınırının üzerinde. Buna ek olarak, Hindistan ve Tayland'da üretilen egzotik ürünlerden biber ve bamyanın da sorun teşkil eden oranlarda kimyasal içerdiği belirtiliyor. AB ülkelerindeki sebze ve meyvelerin, Türkiye ve denizaşırı ülkelere göre daha az kimyasal madde içerdiği ifade ediliyor.

Greenpeace uzmanı kimyager Manfred Santen, "Yemeğinde kimyasal madde olmasını istemeyen, organik ürün almalı ya da hangi ülkeden olduğuna bakmalı" dedi. Örgüt, çocuk, hamile ve hastaların bu maddelerden korunması gerektiğini belirtti.

2023 hedefi 10 milyar $

Türkiye tarım ürünleri ihracatından 2011'de 2 milyar 339 milyon dolar gelir elde etti. Rusya dahil pek çok ülkede Tarkan'lı tanıtım kampanyaları düzenlendi ve Türk tarım ürünleri hakkındaki olumsuz algı değiştirilmeye çalışıldı. Türkiye'nin 2023 hedefi 10 milyar dolarlık tarım ürünü ihraç etmek.

Bakanlık: Raporu önce inceleyelim

Çevre örgütü Greenpeace'in dün Almanya'da yayımlanan "Kimyasal maddesiz yemek" başlıklı el kitabında, Türkiye'de üretilen sebze meyveler konusunda uyarması üzerine Tarım Bakanlığı konuyu incelemeye aldı. Greenpeace'in bu incelemeyi nasıl yaptığı, meyve ve sebze örneklerinin nasıl ve nerelerden alındığı ve teknik incelemenin hangi şartlarda yapıldığı gibi detayların incelenmesinin ardından Bakanlığın resmi bir açıklama yapacağı öğrenildi. Ziraat Odaları Birliği ve Ziraatçiler Derneği de önce yayını inceleyecek.
Haberler.com



Çevrimdışı -meczub-

  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 10
Ynt: Genetiği değiştirilmiş gıdalar tüketiyoruz
« Yanıtla #59 : 16 Ekim 2012, 23:39:54 »
kemal özer: deccal tabakda ..adlı kitabı okunmalı..bu kitabda gdo nun arkasındaki şirketlerin isimleri de var monsanto gibi..
...ALTIN ATEŞLE , KADIN ALTINLA , ERKEK KADINLA İMTİHAN EDİLİR...