Gönderen Konu: Gerçekten Âb-ı Hayat Mı: Kök Hücre  (Okunma sayısı 3370 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Gerçekten Âb-ı Hayat Mı: Kök Hücre
« : 11 Aralık 2013, 12:40:16 »

Gerçekten Âb-ı Hayat Mı: Kök Hücre


Kimilerine göre”kök hücre”; göremeyenlerin görebileceği, felçlilerin yürüyebileceği, seker hastalarının iyileşeceği, süzme kabiliyetini yitirmiş böbreklerin ve kan pompalayamayan kalbin tekrardan fonksiyon kazanacağı, hatta ölümsüzlüğün elde edilebileceği bir çalışma alanı olarak görülüyor. Daha temkinli olanlar ise karaciğer, deri yanıkları ve saç ekim bölgelerinde kendini yenileyen hücreler bulunduğu için kök hücre tedavisinin buralardaki tesirine inanıyor. Fakat sinir sistemini ilgilendiren ALS, MS ve Parkinson gibi hastalıklarda hastalığın özüne inip çürük hücrelerin yerine yenilerini enjekte etmek, yıkık duvarı ayağa kaldırmak gibidir ki, bu şimdilik mümkün gözükmüyor.

Tıp insan sağlığını korumak; bilim İyeni keşifler yapmakla meşgul; felsefe ise olanlarla olabileceklere sorular sormaya devam ediyor. Kök hücre çalışmalarında bu üçü de birbirine karışmış durumda. Laboratuvarında kök hücre çalışan bilim adamından felsefe, hastasını muayene eden doktordan bilim dersi alabiliyorsunuz. Kocaeli ve İstanbul’da bulunan iki kök hücre laboratuvarını gezdik. Kök hücre uzmanı gen mühendisi, biyolog ve hekimlerle görüştük.

Görüştüklerimiz arasında üç profesör, bir doçent ve laboratuvarlarda çalışan biyologların yanında, umutla kök hücre çalışmalarından netice bekleyen hastalar vardı. Hiç laboratuvara girmediği halde birkaç makale okuyarak hastalara umut vaat edenler, işi sadece hücre tabakalarında bölünüp çoğalan kök hücreleri, kıvrak parmak hareketleri ile kontrol etmek olan biyologlar, araştırma ve uygulamaların geleceği hakkında sınırlarını aşan sözler verdiklerini de müşahede ettik. İçerisinde tıp, bilim ve yaratılış hikmetinin bir arada bulunduğu kök hücre çalışmalarına ilk anne karnındaki zigot ile başlanmış.

Anne karnında ilk defa bir araya gelen hücreler, başta 2 hücreyken 4 hücreye, sonra 4 hücre 8 hücreye şeklinde katlanarak bölünüyor ve gelişimini tamamlayarak ana rahminde bebek meydana geliyor. Bu hücrelerin içerisine Hazret-i Allah beyin, kemik dokusu, kıkırdak dokusu, kalp, damarlar gibi birçok uzvun şifrelerini koymuş. Bölünüp farklılaşabilmede dikkat çekici özellikleri ile bilim adamlarını heyecanlandıran bu embriyonik kök hücreler üzerinde araştırma derinleştirilmiş. Bir hastalıkta, bir organ veya sistem arızalandığında, o arızayı ortadan kaldırabilmek için, embriyonik kök hücreye yeni şifreler vererek onları tekrardan kullanabilir miyiz, diye yola çıkmış bilim adamları.
Amerika’da 1950′li yıllarda embriyo üzerinde başlayan kök hücre çalışmaları böyle başlıyor.

Embriyo ile yola çıkıldı ama erişkin kök hücre ile devam ediliyor

Embriyonik kök hücre çalışmaları ilk olarak Amerika’da başladı. Ancak şimdi Singapur, Çin ve Japonya gibi ülkeler büyük bütçeler ayırdıkları kök hücre alanında araştırmacılara donanımlı teknik labaratuarlar kurmuş durumdalar. İlk neticeler alınmaya başladığı yıllarda embriyo kullanımı iki açıdan eleştirildi. Birincisi embriyoyu öldürüp insanda kullanmanın doğru olmayacağına kanaat getiriliyordu. İkincisi ise hastalıklı bölgelere verilen embriyonun kanserli hücrelere dönüştüğü görülünce embriyonik kök hücre çalışmaları sınırlandırıldı ve uygulamalar yasaklandı.

Ceninin yasaklanmasının ardından yeni bir arayışa girildi. Bu defa da erişkin insanın vücudunu tamir eden hücreler üzerine gidildi. Erişkin kök hücreler diye bilinen saç, deri, diş gibi yerlerdeki hücreleri alıp bunların teker teker ayırıp insan vücuduna verilmesi planlandı. Bu tür elde edilen hücreler, yani mezankimal kök hücreler ceninden alınan hücreler gibi vücutta üretken olamasalar da bu hücrelerin kalp ve kıkırdak dokusunun tedavilerinde işe yaradığı tespit edildi. Trafik kazasında meydana gelen disklerdeki kıkırdak hasarı mezankimal kök hücre verilerek tedavi edilebiliyordu. Veyahut kalp krizinden zarar gören kalp kasları, mezankimal kök hücreler sayesinde tekrardan kazanılabiliyor.

Gerçekten âb-ı hayat mı?

Kök hücre çalışmaları devam ederken özellikle embriyonik kök hücrenin, laboratuvar ortamında simetrik hücre bölünmesi şeklinde gerçekleştirdiği sınırsız bölünme ve 200 farklı hücre tipinde farklılaşma belirtisi göstermesi, bilim adamlarını fazlasıyla heyecanlandırmış olacak ki; bu durum
onların yüksek vaatlerde bulunmalarına sebep olmuştu. Ancak ölümsüzlük mümkün olmadığı gibi kök hücredeki bu yüksek kapasite, kendini yenileyemeyen bölgelerde ve sinir sistemi hastalıklarının tedavisinde başarılı olamıyordu. Gelinen noktada üretken fakat kontrol edilemeyen ve kansere dönüşen embriyonik kök hücre bir tarafta durmaya devam ediyor. Diğer tarafta ise üretken olmayan mazenkimal hücreler bazı hastalıkların tedavisinde başarılı sonuçlar veriyor.

Kök hücre nasıl ortaya çıktı?

Önceki dönemlerde tıbbi bilgi ve tedavide en pratik yol olarak hastalığın türü, hastanın mizacı, alışkanlıkları, hava şartları hatta hastanın yaşadığı memleketin toprak cinsinden yola çıkılırdı. Gelen hastaya güzel söz söylenir, dua ve tevekkül telkin edilerek moral verilirdi. Arkasından perhiz ile tedavi edilebilecek hastaya ilaç verilmez, açlık en güçlü antibiyotikten daha tesirli ilaç gibi kullanılırdı. Basit olarak ‘hastalıklar zıddıyla tedavi edilir’ kaidesi uygulanırdı. Çoğu kere bozulmuş bir hayatın belirtisi olarak görülen hastalıkları tedavide, beslenme ile yola çıkılır, hayat biçimi ve manevi iyilik içerisinde aklı, bedeni ve ruhu kapsayan komple bir reçete uygulanırdı. Tedavide bütün bedeni işin içine alan tıbbi faaliyetin gösterildiği bu usulde, ruh dâhil bütün vücut işe katılırdı.

Kök hücre tedavisinden beklentilerin giderek arttığı şu günlerde buraya nasıl geldik sorusu akla geliyor. Alman patolog Rudolfun çalışmasını yayımladığı 1858 yılı modern tıbbın başlangıcı olarak gösteriliyor. Rudolf çalışmasında ” Bütün hastalıkların temelinin bedenin en küçük canlı birimi, yani hücrenin zarar görmesini” ileri sürüyordu. Bu yıllarda doktorlar insanların bedenleriyle ilgili her türlü şikâyetleri “kişide hastalık kaynaklı meleke kaybı (yeti yitimi)” ne bağladılar. Suçlu bulunan organların üzerine gidildi, araştırmalar derinleştirildikçe iş genlere, hücrelere ve ana rahmindeki, ilk zigota kadar gitti. Zaman zaman yola yanlış gidildiğini söyleyenler de oldu. Onlardan biri de Thomas Szasz.

Kendisi psikiyatri profesörü olan Thomas, psikanaliz ve psikolojinin nasıl sahte bir bilim olduğunu anlattı. “Yalanlar Bilimi Psikiyatri” kitabında, doktorların teşhis ve tedavide zorlandıkları konularda ne yapmaya çalıştıklarını ele aldı. Sahte şikâyetlerin bile nasıl tıbbileştirilip ilaçla tedavi edildiğini ve sonrasında nasıl yaygınlaştığını okuduğumuzda tıbbın içinde olan her şeyin sağlık için olmadığını görüyoruz.

Kök hücre çalışmalarını dinlediğimiz Doç. Dr. Tunç Akkoç bize işin mutfağını anlatırken kanser tedavisinden, şeker hastalığı ve astıma kadar önemli keşiflerin yapıldığından bahsetti. Hastalar şifa beklerken neden bunlara ulaşamadıklarını ise bilimsel süreçlerin devam etmesine bağladı. Dikkatimizi çeken ise laboratuvarda bilim yapmaya çalışan insanları neyin motive ettiği sorusuydu.Tunç hocanın anlattığına göre yapılanlar para için değil, çünkü, normal bir doktor laboratuvarda çalışan bir doktordan daha fazla kazanıyor. işin temelinde kendini ispatlamak yer alıyor. Hatta bazen kendini ispat, şifa vermenin önüne bile geçebiliyor.

Altunizade’de kök hücre laboratuvarında ziyaret ettiğimiz Prof. Dr. Ercüment Ovalı kendini ispatlamak için birçok insanın kök hücre çalıştığını doğruluyor. Ancak ona göre alanda çalışma yapan hocalar yeterince koordine edilemiyor. Koordine edilemediği için umutla sonuç beklenilen kök hücrenin Türkiye’de ve dünyada eksiklikleri çok fazla. Kök hücrenin en yaygın kullanılabildiği kemik ve doku naklinde gerekli birçok ürün bile yurt dışından yüksek maliyetlerle getiriliyor. Bu da kök hücre araştırmalarının uygulamaya geçişini güçleştiriyor.

Araştırma ve uygulama arasına sıkışan hücre çalışmaları

Bütün Türkiye Melis’i küçük yaşta yakalandığı hastalığıyla tanıdı ve hikâyesini üzüntü içinde öğrendi. Kimi öğrenci, kimi ev hanımı, yüzlerce insan kan vermek ve uygun dokunun ortaya çıkmasına yardımcı olmak için Çapa Tıp Fakültesi Kan Merkezi’nde sıraya girdi. Minik Melis’in babası Bahadır Bey’in ise bize anlattıkları, hadisenin uygulamadaki sıkıntılarını gösterdi.

Melis’e 2011 yılında hastalık teşhisi konulmuş. Ve tedavi süreci başlamış. Tedavi 2013 Ağustos ayına kadar devam ettikten sonra Melis taburcu olmuş. Fakat 20 gün sonra hastalık tekrar nüksettiğinde, uzmanlar çok acil kök hücre (ilik) nakli gerekli demişler. Oradan oraya koşturmalar ve ülke sınırlarını aşarak dünya çapında yazışmalardan sonra dünya kordon kanı bankasına başvurulur. TV programlarına, gazetelere çıkılır. İnsanlar yardımcı olmak için yönlendirilen hastanelere koşarlar. Alınan kanlar incelenir. Ancak hastane çalışanları alınan kanların ilik nakli için uyumlu olup olmadığının anlaşılabilmesi için pahalı bir testten geçmesi gerektiğini; ama ödenek ayrılmadığını söylerler.

İleri düzey tıp uygulaması olarak kabul edilen kök hücre tedavisi, uygulamada kolay olmuyor. İşlem pahalı olduğu gibi süreç uzun sürebiliyor. Bazen de araştırma safhasını bitirmemiş bir deney sonucunu bekleyebiliyorsunuz. Araştırma ile uygulama arasındaki ince çizgide neyin doğru neyin yanlış olduğunu en iyi ayırt edebilen bir doktor, aynı zamanda kök hücreden en üst seviyede umut bekleyen bir kişi, Alper Kaya ile bu konuyu konuşuyoruz.

ALS hastası olan Dr. Alper Kaya’ya umutla beklediği kök hücre araştırmalarının uygulama safhasını sorduğumuzda cevap şu oluyor. “Kök hücre tek başına bir şey değildir. Kök hücre bir ilaç da değildir. Kök hücre son tanıma göre ileri düzey tıp uygulamaları içerisine konulmuştur. Kök hücre için ilaç gibi fabrikasyon bir sistem söz konusu da değil. Bu çalışmalar çok özel çalışmalar. Kendini yenileyebilen hücreler üzerinde çalışmalar devam edecek; ancak şu an için fazla bir şey beklememek gerek. Kısaca deneysel aşamada araştırmaların titizlikle ve bolca yapıldığı ve gelecek için çok fazla ümidin olduğu dönemdeyiz. İleri düzey bu tıp uygulamasından kesin çözüm beklemiyoruz. Ancak bizim gibi hastalar için biraz da olsa ümit var.”

Son noktaya gelenlerin ümit kapısı

Kök hücre uygulamalarını ümitle beklerken şu iki noktayı göz önünde bulundurmak gerekiyor. İnsan vücudunda iki tür hücre var: Biri deri, saç ve
karaciğerde bulunan, devamlı yenilenebilen ve üretilen hücreler. Kök hücreler bunlara enjekte edildiğinde, sonuç alınıyor, hücreler kendini yenileyebiliyor. Yanık izlerinde deriye kök hücre enjekte edildiğinde deri kendini yenileyebiliyor. Karaciğer tedavilerinde, saç ekimlerinde kök hücreyle yapılan çalışmalar da olumlu.

İkinci tür hücreler ise kendini yenileyemeyen hücreler. Bu tür hücreler sinir sistemini ilgilendiren ALS, MS, Parkinson tarzı hastalıklarda karşımıza çıkıyor. Hazret-i Allah insanda ki türlü, kendini yenileyen ve yenilemeyen hücreler yaratmış. Bu kendini yenileyemeyen hücrelerin sayısı belli, bu hücrelerden biri ölse yerine yenisi üretilemiyor. Bilim adamları bu hastalıklara çözüm bulmak için çalışmalar yapıyorlar. Ancak umut için şimdilik bir şey söylemek mümkün değil.

Bulduk ama uygulayamıyoruz’un manası

Ümitle kök hücre çalışmalarını takip eden ve zaman zaman sevindirici haber alan hastalar adına araştırma ve uygulama safhalarını daha iyi görebilmek için Kocaeli Üniversitesi Kök Hücre Merkezi’ne gittik. Yolda giderken kafamızda şu soru vardı. Ne yapılıyor, yapılanlar ne zaman hastalara şifa olacak? Ne yapılıyor üzerine bolca malumat sahibi olduk. Bunlar ne zaman hastalara şifa olacak sorusunun cevabını ise merkezin başkanı Prof. Dr. Erdal Karaöz’ün, omuriliği kırılan bir farenin kök hücre verilerek nasıl düzeldiğini anlattığı bölümde bulduk. Erdal hoca hem videoyu gösteriyor hem de omuriliği kırılan farenin nasıl düzeldiğini anlatıyor. Kök hücrenin tekerlekli sandalyede oturanlar için çare olup olamayacağını sorduğumuzda, omuriliği zedelenmesinin üzerinden uzun zaman geçmemesi gerektiğini öğreniyoruz. Kaza sonrası omuriliğinde zedelenme olan kişilere ilk yardım olarak kök hücre verilirse daha hızlı şifa bulmaları ümit ediliyor. Erdal hoca deneyini hayvanlar
üzerinde yapıyor. Araştırmanın deney safhasından uygulama safhasına geçebilmesi için 3 bölümden oluşan fazları geçmesi gerekiyor.

Faz 1′de yapılan çalışmaların vücuda bir zararı var mı diye bakılıyor. Faz 2′de yapılan çalışmalar tedavi edici mi, bir işe yarıyor mu sorusunun cevabı aranıyor. Faz 3′te yapılan çalışmalar başarılı ise hangi dozda, hangi miktarda ve hastalığıan hangi aşamasında verilmeli bu kısımlar araştırılıyor. Aşamaları özetleyecek olursak önce kök hücre hayvanda deneniyor. İlk aşamada hayvan iyileşirse faz 1′e geçiliyor, insana veriliyor. İyilik, iyi olma haline bakmadan insan vücuduna bir zararı var mı diye bakılıyor. Zararı yoksa bu aşamada tamamlanıyor. Faz 2′ye geçildiğinde diğer hücrelerden ayrılan kök hücreler kültür ortamında zenginleştirip hastaya veriliyor. İşe yaradığı ispatlandığında faz 2 bitiyor. Faz 3′te hangi dozda, hangi miktarda ve hastalığın hangi aşamasında verileceği araştırılıyor. Ancak faz 3 ilaçlarda bulunuyor. Kök hücre ileri düzey tıbbi uygulama olduğu için 3. faz daha hızlı geçiliyor.

Gelinen son noktada yapılanlar

Uygulama noktasında hastalığına göre tedavi süreciyle alakalı bir yol haritası hazırlanıyor. Uygulamada kök hücre satan kuruluşlardan destek alan doktor; izleyeceği tedavi sürecini araştırmacılara aktarıyor ve istediği kök hücrenin özelliklerini belirtiyor.

Günümüzde kök hücre nakli lösemi ve diğer kan kanserlerinin tedavisinde, hastalığın yok ettiği kan hücrelerinin yeniden yapımı için rutin olarak uygulanıyor. En çok kullanılan uygulama kan kanseri ve doğuştan anemilerin yol açtığı ilik nakilleri. İliğin tekrardan kan üretimi yapabilir hale gelebilmesinde kök hücre uygulamalarıyla oldukça yüksek başarı sağlanıyor. Düşünülen diğer bir saha, kusurlu ve bozuk hücrelerin yerine sağlam hücre ve dokuların üretilmesi meselesi. Birçok hastalığın tedavisi hastalıklı olan hücrelerin değiştirilmesiyle mümkün olabilecek. Bağışıklık sistemi hastalıkları, omurilik zedelenmeleri, Tip1 diyabet, alzheimer, sinir tahribatlarına bağlı felçler, kalp hastalıkları, eklem rahatsızlıkları, osteoporoz ve romatizmanın, kök hücrelerinden yararlanılarak tedavisi yapılması planlanıyor.

Planlanan bir başka uygulama da sonradan meydana gelen kalp, böbrek ve karaciğer yetmezliğine çare olmak. Kök hücreler kullanılarak organın tamamını değiştirmeden, yani kişiyi hiç ameliyat etmeden sadece o organdaki hastalıklı veya ölü hücreleri sağlıklı hücrelerle değiştirmenin mümkün olması hedefleniyor. Kalp krizi geçirerek kalp kaslarının büyük bir bölümünü kaybeden hastaya, kök hücrelerden üretilen sağlıklı kalp kası hücreleri nakledilebilecek. Hastayı ameliyat etmeden sadece damardan enjekte edilerek verilen bu hücreler kalbe ulaşarak hastalıklı veya ölü hücrelerin yerini alabilecek. Aynı yöntem böbrek veya karaciğer gibi organların hastalıklarında da kullanılabilecek. Belki bu yöntem sayesinde önümüzdeki yıllarda açık kalp ameliyatları tarihe karışabilecek.

Ancak bunların tamamı birer iddia. Yani kök hücre çalışmalarının bize yansıyan kısmı. Bu da tıpkı buzdağının görünen kısmı gibi. Perde arkasında bunların olabilmesi için laboratuvarlarda, hastanelerde idealist bilim adamlarının uzun yollar katetmesi gerekiyor.

Kordon Kanı

80′li yılların başında, yeni doğan bebeklerin kordon kanında da kök hücrelerin bol miktarda bulunduğu ve bu hücrelerin tedavide kullanılabileceği fikri ortaya atılmıştı. Delinin biri yine kuyuya taş mı atmıştı yoksa fikir işe yarayacak mıydı? Mantık olarak toplanıp dondurularak saklanabilen kordon kanı daha sonra gerek duyulduğunda çözülerek kullanılabilecek. İlk olarak Dr. David Harris, 1992 yılında oğlunun kordon kanını kendi laboratuvarında dondurarak sakladı. Daha sonra bu uygulamanın halka açılması ile 1994 yılında dünyadaki ilk Kordon Kanı Bankası ABD’de kuruldu.

Bahsi geçen yöntem kök hücre sağlama ve depolama açısından en kolay ve ucuzdu. Peki, bebeğin kordon kanı saklanmalı mı? Kordon kanını saklamayı düşündüğünüzde bir sözleşme imzalıyorsunuz. Sözleşme’de otolog veya allojenik ve karma allojenik seçenekleri var. Kanser tedavilerinde kişinin kordon kanı kendine yaramıyor. Fakat kardeşlerden birine yarayabiliyor.
Başkalarının kordon kanından istifade etmek için de karma allojenik en mantıklı olanı. Siz kordon kanı bankasına para ödediğiniz için banka lazım olduğu takdirde dokularınıza uygun olan kordonu bulup size getiriyor. Aynı şekilde sizin kanınız başka bankalardan istendiğinde kordon kanınız satılabiliyor.

İlk başta kordon kanını aldırmak için 800 lira ödeme yapmak gerekiyor. Saklamaya uygun miktar değilse aileye soruluyor: “kordon kanında istenilen miktar yok devam etmek istiyor musunuz .”diye. Eğer aile devam etmek istemezse alınan 800 liranın 500 lirası aileye geri veriliyor. Miktar tutuyorsa kanda işleme devam ediliyor. Kordon kanını dondurmak için yaklaşık 2,400 lira alınıyor. Bunun yanında her yıl 150 lira saklama bedeli var. Kordon kanı bilim adamlarına göre teoride sonsuz saklanabiliyor. Ancak uygulamada ancak 18-20 yıl saklanıyor. Doktorların genel görüşü ailede lösemi olmuş biri varsa her ihtimale karşı saklamak gerek.


Kök hücreler

Otolog kök hücreler: Kan, kemik, deri gibi birçok yetişkin dokuda bulunan kök hücrelerdir. Hastanın kendi kök hücreleri olduğundan nakilden sonra vücudun reddetme riski yoktur.
Allojenik kök hücreler: Sağlıklı birinden alınıp başka hastaya nakledilen kök hücrelerdir.
Mezenkimal: Kemik iliğinde bulunur ve tendon, kas, sinir, deri gibi birçok hücre tipine dönüşebilir. Çok sayıda elde edilebildiğinden doku onarımlarına uygundur.
Hematopoetik: Hastanın kendi kanından elde edilen bu kök hücreler lösemi, lenfoma, kanser gibi hastalıkların tedavisinde sıklıkla kullanılıyor. Bu hücreler kan ve kemik iliğinde ayrıştırılarak elde edilir ve birçok farklı hücreye dönüşebilir.
Göbek bağı kanı: Doğum sonrası göbek bağı ve plasentadan elde edilir. Göbek bağı kanı (kordon kanı) yetişkin kanına kıyasla daha çok kan yapıcı kök hücreye sahiptir.
Amniyotik sıvı: İçinde bebeğin bulunduğu sıvı. Oldukça aktif ve çok yönlü kök hücrelerdir. Bu kök hücreleri karaciğer, cilt, nöron, kemik, kas ve daha birçok hücre tipine dönüşebilir.
Embriyonik kök hücre: 4-5 günlük embriyolardan elde edilir. Embriyonik kök hücre vücuttaki hasta, hasarlı hücre ve dokuların yeniden üretilmesi en yüksek potansiyele sahip kök hücre türüdür.


Ömer DEMİR | 11 Aralık 2013 | http://insanvehayat.com/gercekten-ab-i-hayat-mi-kok-hucre/