Gönderen Konu: Gıdalar da yalancı oldu!  (Okunma sayısı 2639 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Fatihan

  • Administrator
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 6994
  • Milimi milimine Ehli sünnet...
Gıdalar da yalancı oldu!
« : 10 Nisan 2012, 20:35:35 »

MUTFAK alışverişine gittiğimde elime aldığım zeytinyağı şişesiyle konuşmaya başladım: "Şişen, rengin, kıvamın ve tadın güzel, üzerinde seni tanımlayan kelimeler tatmin edici, seni üreten firma güvenilirler arasında ama saf zeytinyağı olarak ne kadar gerçeksin?"
Sonra süt şişelerine yöneldim. Kalbim kırık elime aldığım süt kutusuna sordum: "Ya sana ne oldu? Eskiden çok beklediğinde bozulurdun ama annem o zaman bile atmaz, tuz katıp, kaynatıp senden çökelek yapardı. Şimdi ya hiç bozulmuyorsun, bozulsan da morumtrak garip bir renge bürünüyorsun. Sen gerçekten süt müsün nesin?"
Ve marketteki serzeniş dolu sohbetime bal, safran, meyve suları ve kahve kavanozlarıyla devam ettim. Her biri sessiz kaldı. Ama zaten bir yanıt da beklemiyordum ki. O sessizliğin arkasındaki gerçekleri zaten biraz biliyordum, ama Journal of Food Science isimli bilimsel derginin nisan ayında çıkan sayısını okuduğumda daha da büyük hayal kırıklığı yaşamaya başladım.
Michigan State Üniversitesi'nde yapılan bu araştırmada tam 1305 adet "yalancı lezzet" rapor ediliyor. Her ne kadar araştırmayı yöneten Dr. Jeffrey C. Moore ve Dr. Markus Lipp bu göz açıcı araştırmadan sonra bazı şeylerin değişmeye başlayacağı inancında olsalar da yıllarca kurulmuş sistemlerin "Pardon bir daha yapmayız" diyerek sil baştan saf, hilesiz ürünler üretmeye başlayacaklarını, kullandıkları "üçkâğıtları" halka açıklayacaklarını ümit etmek sadece bir hayal.
Üstelik bugün yiyecekleri doğallıktan uzaklaştıran % 90 katkı maddesi yetkili sektörlerce onaylanmış. Paketlenmiş her yiyeceğin etiketinde kodlarla da olsa içeriği yazılmak zorunda. Gerçi kaçımız aldığımız yiyeceklerin içeriğini okuyoruz ki. Okusakda anlıyor muyuz? Hayır!
"Kırmızı, turuncu, pembe ve mor renkteki şeker, şekerli içecek ve tatlıların rengi nereden geliyor?" diye sorulduğunda kaynak olarak aklınıza çilek, portakal, şeftali gibi meyveler geliyor değil mi? Ah keşke öyle olsa! İçinde ya sentetik ya da doğal boyalar ve tatlandırıcılar var. "Doğal" kelimesi, doğadaki renkli ve tadı güzel böcekleri tanımlıyor olabilir. Yanlış okumadınız BÖCEK! (Toplumumuzda bunun farkında olanların sayısı binde bir).
Tadı da kokusu da meyveye benzeyen "cochineal", "kerria" ya da "carmine" isimli böceklerin kurutulup, öğütülüp meyve yerine kullanılması çok daha ucuza mal oluyor. Michigan Üniversitesi alerji uzmanlarından Dr. James Baldvvin, geçen sene yiyecek alerjilerindeki hızlı artışı durdurmak için böcek tatlandırıcılara karşı savaş açmıştı.
Sonuç? Üretime devam! Bütün bu söylediklerimden haberdar olup da "Tadı güzel olsun, içeriğini boş ver" diyenlere afiyet şeker olsun olmasına da bu uygulamayı kabullenmeyecek tüketicinin, meyveli diye yedirdiğimiz yoğurdun, bisküvinin ve şekerin içindeki böcek özü yüzünden alerjilerle yaşayan çocuklarımızın suçu ne? Her birey ne yediği konusunda bilgilendirilmeli.
Dr. Jeffrey C. Moore'un son yayımladıkları makale hakkında fikirlerini açıklarken altını çizerek belirttiği bir konu gerçekten korkutucu: Şimdiye kadar böcekler de dahil bütün izinli kullanılan tatlandırıcılar, renklendiriciler, koruyucular vs. belki belli sebeplerden dolayı bir nebze kabul edilmiş olabilir. Fakat bazı üreticiler bu uygulamaları fırsat bilip yeni teknolojiyi kullanarak kendi ürettikleri birçok toksik materyali de, test edilmemiş böcekleri de yiyeceklere izinsiz katmaya çoktan başlamışlar.
Bunların içerisinde sizin de bildiğiniz çok tanınmış firma isimleri var. Bütün bu suiistimallere "Dur" diyecek kontrol mekanizmaları sekteye uğramış durumda. Vücudumuzun kabullenemediği katkı maddelerinden dolayı alerjinin yanı sıra kanser, obezite, sindirim sistemi hastalıkları ve sebebini bir türlü anlayamadığımız diğer sağlık problemleri hızla artıyor.
Para kazanmak için kurulan bu yiyecek sektörleri bile işin ciddi boyutlarının farkında değil. Çok acil önlemler dünya çapında derhal alınmak zorunda. Bize düşense ağzımıza götürdüğümüzün ne olduğu konusunda biraz daha bilinçli olmak.
Belki yazımın ilk B cümlelerini okumaya başladığınızda, "Ah yazık, kafayı üşüttü galiba" diye düşünmüşsünüzdür.
Hadi bakalım sıra sizde! Gidin bir markete, elinize aldığınız "yalancı" yiyeceklerle başlayın sohbete...

Flavonoid içeren yiyecekler Parkinson'u engelliyor

BU hafta Journal Neurology Dergisi'nde yayımlanan bir makale, ilk kez bilimsel olarak bazı gıdaların Parkinson hastalığını engellediğini, hastalık başlamışsa da yavaşlattığını ispatladı. Harvard Üniversitesi profesörlerinden Dr. Aedin Cassidy, bu buluşun ciddi olarak dikkate alınması gerektiğini vurguladığı konuşmasında flavonoid açısından zengin olan besinlere örnek verdi: Kuru soğan, marul, fesleğen, sarmısak, lahana, ıspanak, kuşkonmaz, fasulye çeşitleri ve orman meyveleri.

Bebek mamalarında arsenik

BİRKAÇ ay önce Amerika'da yaşayan Türk doktor Mehmet Öz'ün kendi televizyon programında yaptığı bir açıklama Amerika'da çok ciddi tartışmalara yol açmıştı. Dr. Öz'e göre Amerika'da satılan elma sularının hepsinde yüksek oranda arsenik bulunmaktaydı.
Programın hemen ardından bütün elma sularının satışı durmuştu. Tartışmalar devam ederken Dartmouth Üniversitesi bilim insanları, piyasaya sürülen diğer yiyecek ve içeceklerde de arsenik olup olmadığını araştırmaya başladı.
Geçen hafta sonuçları açıklanan proje, bir kez daha Amerika basınında tartışmaya açıldı. Sonuçlar, bebek mamalarında, enerji içeceklerinde ve mısır gevreklerinde de yüksek dozda arsenik bulunduğunu gösteriyor.
Bu haberi okuduğumda dikkatimi çeken iki önemli nokta oldu:
1. Bir bilim insanının yanlış gördüğü bir konuyu baskısızca toplumla paylaşabilme özgürlüğü.
2. Toplumun, bir bilim adamının tavsiyelerine uyarak o yiyecek ve içeceklerin tüketimini derhal durdurması.

Doç.Dr Neva Çiftçioğlu Banes-Habertürk