Gönderen Konu: Gıybet kapısını kapalı tutarlardı  (Okunma sayısı 6520 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı İsra

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 7482
Gıybet kapısını kapalı tutarlardı
« : 25 Nisan 2010, 13:16:58 »

Allah adamları bulundukları sohbet ortamlarında gıybet kapısını kapalı tutarlardı. Konuşmalarında kimseyi çekiştirmezler ve başkalarının çekiştirmelerine de mani olurlardı. Toplantılarının, fısk, günah toplantısı olmasından korkuyorlardı. Kazandıkları sevabların kıyamet günü, bir tek gıybetin kirini gideremeyeceğini düşünürlerdi.

Şeyh Efdalüddin derdi ki: “Ben, bazı vakitler sâlih amellerden çokça yapıyorum ki, kıyamet gününde hasımlarımın bende bulunan haklarına karşılık verecek bir şeyim bulunsun.”

Allah adamları halifelerine şöyle nasihat ederlerdi: Arkadaşlarını gıybet ve koğuculuktan menedesin; sakın onları, sükût ederek müsamaha ile karşılamayasın. Aksi halde bu günahta onlarla sen de ortak olursun ve hepiniz “fâsıklık” ile sıfatlanırsınız. Peygamber Efendimiz buyurdu ki: “Mi’raçla şereflendiğim gece cehenneme baktığım zaman öyle bir kavim gördüm ki, cife yiyorlar. Dedim ki: ‘Yâ Cebrâil, bunlar kim?’ Cebrâil: ‘Bunlar, insan eti yiyenlerdir’ cevabını verdi.”

Hazreti Câbir şöyle anlatmıştır: Fena kokulu bir rüzgâr esmişti de biz; “Yâ Resûlallâh, bu rüzgârın kokusu ne kadar fena?” diye sormuştuk. Bunun üzerine buyurdular ki: “Bir kısım münafıklar bazı Müslümanları gıybet ettiler de ondan bu fena koku yayıldı.”

Oruç tutan iki kadın iftar vaktini beklerlerken bayıldılar. Bunun üzerine Hazreti Peygamber onların huzura getirilmesi emrini verdi. Huzura gelince kendilerine gelenlerden birine bir kap verip ‘Bunun içine istifra et’ dedi. O da irin, kan ve sarı sudan oluşan bir kusmuğu kaba dolduruncaya kadar boşalttı. Hazreti Peygamber diğerini de istifra ettirdi. Efendimiz şöyle buyurdu: “Muhakkak bu iki kadıncağız, Allahü teâlânın kendilerine helâl kıldığı nimetlerden oruç tutup yemediler, fakat kendilerine haram kıldığı şeyle iftar ettiler. Biri diğerinin yanına oturdu. Başladılar başkalarının gıybetini yapmaya...”

Gıybet kanser gibidir!

Gıybet, din kardeşinin işitince üzüleceği bir kusûrunu arkasından söylemektir. Yâni belli bir mü’minin aybını, onu kötülemek için arkasından söylemek, gıybet olur. Meselâ, bedeninde, nesebinde, ahlâkında, işinde, sözünde, dîninde, dünyasında, hattâ elbisesinde, evinde bulunan bir kûsur arkasından söylendiği zaman, bunu işitince üzülürse, gıybet olur. Kapalı söylemek, işâret ile, hareket ile bildirmek, yazı ile bildirmek de, hep söylemek gibi gıybettir. Bir Müslümanın günâhı ve kusûru söylendikte, elhamdülillâh, Allah bizi hayâsız yapmadı gibi, onu kötülemek, çok çirkin gıybet olur. Falanca kimse, çok iyidir, ibâdette şu kusûru olmasa, daha iyi olurdu demek gıybet olur.

Hüseyin bin Said kuddise sirruh buyurdu ki: Gıybet kanser gibidir. Girdiği vücud iflâh etmez. Arkadaşlarımızın çoğunun gıybet kanserine yakalandıklarını müşahede ettim. Bu gıybet âfetinin hanımlar arasında da salgın hâline geldiği herkesçe ma’lûmdur. Bizi seven bütün arkadaşların gıybetten uzak durmalarını önemle ricâ ediyorum.

Allahü teâlâ Kur’ân-ı kerîmin Hucurat sûresi, 12. âyet-i kerîmesinde, sû-i zandan kaçınmayı emretmekte, birbirini çekiştirmeyi menetmekte, gıybeti ölü kardeşinin etini yemeye benzetmektedir. Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:

“Gıybetten uzak olunuz, çünkü gıybet zinadan fenadır. Zinanın tevbesi kabûl edilir ama, gıybet edilen helâl etmeyince tevbesi kabûl edilmez.”,

“Kıyâmet günü bir kimsenin hasenât defteri açılır. Yapmamış olduğu ibâdetleri orada görür. Bunlar seni gıybet edenlerin sevâblarıdır, denir.”, “Bir kimseyi tiksindirecek bir sözü dinlemek, doğru olsa da o kimseyi gıybet olur.”, “Gıybet, insanın sevâbını, iyi amellerini, ateşin kuru odunu yaktığı gibi yakar.”

Bid’atleri, mezhepsizliği yayarak ve aşikâre günâh işlemeye devam ederek, Müslümanların doğru yoldan ayrılmalarına sebep olanı, bunun zararından korunmaları için Müslümanlara tanıtmak gıybet olmaz ise de bunu fitneye sebep olmayacak şekilde bildirmelidir.

Mehmet Oruç


Çevrimdışı İsra

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 7482
Gıybet yapılan yemeği terk etti!
« Yanıtla #1 : 26 Nisan 2010, 15:44:51 »
İbrahim Edhem hazretleri, gıybet edenleri azarlamakta insanların en şiddetlilerindendi. Bir gün kendisini adamın biri yemeğe çağırmıştı. Adamın evine gittiği zaman onun, birisinin gıybetiyle meşgul olduğunu gördü ve ona; “Biz buraya insan eti değil, yemek yemeye gelmiştik. Halbuki siz, yemek yerine gıybet yapıp ölü eti yediriyorsunuz, yiyorsunuz” diyerek onun yemeğinden yemeden çıkıp gitti.

Ebû Avf şöyle anlatıyor: “Bir gün ben Muhammed bin Sirîn’in yanına girmiştim. Bir ara Haccâc bin Yusuf’un haysiyetine dokunacak söz söyledim. Sirin de bana dedi ki: Yâ Ebâ Avf! Allah hem Hakîm, hem de Âdil’dir. Haccâc’dan nasıl intikam alırsa, Haccâc için de öylece intikam alır. Olur ki sen Allah’a kavuştuğunda, sana âit küçük bir günahı, Haccâc’a ait büyük bir günahtan daha büyük bulursun.”

Hasan el-Basrî hazretlerine birisinin kendisini gıybet ettiğini haber verdikleri zaman, o adama bir hediye gönderir ve aracı ile şu sözleri yollardı: “Kardeşim, sen bana hasenâtını hediyye etmişsin. Şüphe yok ki o, benim şu hediyyemden daha büyüktür!”

Abdülazîz ed-Dirînî de birisinin kendisini gıybet ettiğinden haberdar olunca, o adamın evine kadar gider ve; “Ey kardeşim, senin Abdülaziz’in günahları ile ne alıp veremediğin var?” derdi.

İki kişi, Mescid-i Haram’ın kapılarından birinin önünde oturuyordu. Daha önce kadınlığa özenen, fakat o anda o kötü âdeti terk eden biri onların yanından geçti. Onlar arkasından ‘Onda kadınımsı hareketlerden bir şeyler kalmış!’ dediler ve o sırada namaz için kamet getirildi. O iki kişi içeri girdi. Halkla beraber namaz kıldılar. Söyledikleri söz onların kalbinde ‘Acaba gıybet oldu mu, olmadı mı?’ diye bir merak vesilesi oldu. Bunun üzerine ikisi Atâ hazretlerine gelip hâdiseyi anlattılar. Atâ ikisine de yeniden abdest almayı, namaz kılmayı, eğer oruçlu iseler oruçlarını da kaza etmelerini emretti.

Gıybet sevapları yok eder


Gıybet, hem Allah huzûrunda ve hem de insanların hakkı olması bakımından çok büyük mes’ûliyeti mûcib bir hatâ ve büyük bir günâhtır. Gıybet edenlerin dili, kıyâmet günü fecî bir manzara arz ederek bütün mahlûkat arasında mahcûb ve rezîl olacaktır.

Gıybet, ibâdetlerin sevâbını yok eder. Zahmet çekerek, sıkıntılara katlanarak ibâdet yapıp da, bunun sevâbını yok etmek, akılsızlık, cahillik ve ahmaklık değil midir? İbâdetler Allahü teâlâya arz olunurken bunları gıybet ve faydasız sözlerle sahibimizin karşısına çıkarmak kadar edepsizlik olur mu?

Halid bin Rebi hazretleri anlatır: “Dostlarım bir Müslümanı gıybet ettiler, ben mâni olmadım. O gece rü’yada siyah bir kimsenin, pis kokulu domuz etini bir tabağa koyup getirdiğini ve önüme koyup yüksek sesle, ‘Hadi ye!’ dediğini gördüm. ‘Ben Müslümanım, Müslüman domuz eti yemez’ dedim.

‘Ama Müslümanın etini yersin, o bundan bin kat daha harâmdır’ diyerek o etten bir parça kesip ağzıma koydu. Uyandım, o et ağzımda idi ve pis kokuyordu. Kırk gün onun pis kokusunu ağzımda duydum.”

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: “Mi’râc gecesi Cehennemi bana gösterdiler, etleri parça parça edilip, ağızlarına konduğu birtakım insanlar gördüm. Kendilerine bu kokmuş etleri yiyin diyorlardı. Bunların kimler olduğunu suâl ettim. Cehennem meleklerinin reisi Mâlik, bunlar gıybet edenlerdir, gıybet edenler şeytanın dostlarıdır, dedi.”, “Cehennemden en son çıkarılan kimse, gıybetten tevbe edendir. Yâni tevbe ederken helâllaşmayandır.

Cehenneme girenlerin ilki ise, gıybetten tevbe etmeden ölen kimsedir.”, “Bir gıybet edeni, Allahü teâlâ on şeyle cezalandırır:

1- Rahmetinden uzak eder.

2- Meleklerden uzak eder.

3- Taatini, iyiliklerini yok eder.

4- Resûlullahın ruhunu ondan çevirir.

5- Allahü teâlâ ona gadap eder.

6- Ruhunu teslim ederken, onu baş aşağı eder.

7- Kabir azâbını şiddetli eder.

8- Ölüm zamanında amellerini sevâpsız bırakır.

9- Cehenneme yakın eder.

10- Cennetten uzak eder.”

Mehmet Oruç

Çevrimdışı İsra

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 7482
Gıybete sürükleyen şeyler
« Yanıtla #2 : 27 Nisan 2010, 03:08:45 »
İnsanı gıybet etmeye sürükleyen sebebler çoktur. Bazıları şunlardır: Ona karşı düşmanlık, yanında olanların fikirlerine uymak düşüncesi, sevilmeyen bir kimseyi kötülemek, kendisinin o günâhta bulunmadığını bildirmek, kendinin ondan üstün olduğunu bildirmek, hased etmek, yanında bulunanları güldürmek, şakalaşmak, onunla alay etmek, ummadığı kimsenin harâm işlemesine hayretini bildirmek, buna üzüldüğünü, ona acıdığını bildirmek, harâm işlediği için onu sevmediğini bildirmek.

Gıybet yapılırken, orada bulunan kimse, korkmazsa, söz ile, korkunca, kalbi ile reddetmezse, gıybet, günâhına ortak olur. Sözünü kesmesi veyâhut kalkıp gitmesi mümkün ise, bunları yapmalıdır. Eliyle, başıyla, gözüyle menetmesi kâfî gelmez. Açıkça, sus, demesi lâzımdır. İslam büyükleri “Gıybet edene sus diyene yüz şehid sevâbı verilir” buyururlardı. Gıybet, insânın sevâblarının azalmasına, başkasının günâhlarının kendine verilmesine sebeb olur. Bunları, her zaman düşünmek, insânın gıybet etmesine mânî olur. Gıybet ederken başkasından söz taşınırsa ayrı bir günâha daha girer.

Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki: “Kıyâmet günü, bir kimsenin sevâb defteri açılır. Yâ Rabbî! Dünyada iken, şu ibâdetleri yapmıştım. Sahîfede bunlar yazılı değil, der. Onlar, defterinden silindi, gıybet ettiklerinin defterlerine yazıldı, denir.”

Allahü teâlâ, Mûsâ aleyhisselâma vahiy eyledi ki: “Gıybet edip tevbe eden kimse, Cennete en son gidecektir. Gıybet edip, tevbe etmeyen kimse, Cehenneme en önce girecektir.”

İbni Sirîn hazretleri, “Seni gıybet ettim, hakkını helâl et” diyen birisine şöyle cevap verdi: “Allahü teâlânın harâm ettiğini ben nasıl helâl ederim.” Bu sözle, önce Allahü teâlâya tevbe et ki, benim helâl etmemin faydası olsun demek istedi. Söz taşımak da haramdır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

“Söz taşıyan (nemmam) Cennete giremez.”, “Sizin en fenanız söz taşıyanlar, aranızı bozanlar ve insanları birbirine düşürenlerdir.” Buna fitne çıkarmak denir. Büyük günâhtır.

Gıybetin kefareti

Gıybet etmenin kefâreti, üzülmek, tevbe etmek ve onunla helâlleşmektir. Affetmezse, onu övmeli, sevdiğini bildirmeli, yalvarmalı, gönlünü almalıdır. Helâl etmezse hak yine onundur. Pişmân olmadan helâlleşmek, riyâ olur, ayrı bir günâh olur. Ölüyü gıybet de harâmdır.

İmâm-ı a’zâm Ebû Hanîfe hazretlerine, birisinin kendini gıybet ettiğini söylediler. Ona bir kese altın gönderip, “bize verdiği sevâbları arttırırsa, biz de karşılığını arttırınız” dedi.

İbrâhim Edhem hazretleri, bir yemeğe da’vet edilmişti. Sofrada, çağrılanlardan birinin bulunmadığı söylenince, o ağır kimsedir, denildi. İbrâhim bin Edhem, gıybet edildi, buyurdu ve çıkıp gitti.

Vüheyb bin el-Verd buyurdu ki: “Yemin ederim ki, bana göre gıybeti terk etmek, altından bir dağı sadaka vermekten daha makbuldür.”
Yapılan kötüleme iftirâ ise, iftirâ etmek, gıybet etmekten daha fenâdır. Yanında gıybet yapıldığını işiten kimse, buna hemen mânî olmalıdır.

Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:

“Din kardeşine, onun haberi olmadan yardım eden kimseye, Allahü teâlâ dünyada ve âhirette yardım eder.”

“Yanında, din kardeşi gıybet edilince, gücü yettiği hâlde ona yardım etmeyen kimsenin günâhı, dünyada ve âhirette kendisine yetişir.”

“Bir kimse, dünyada din kardeşinin hakkını korursa, Allahü teâlâ, bir melek göndererek, onu Cehennem azâbından korur.”

Gıybet insanların aralarının açılmasına, dargınlıklara sebeb olur. Hadîs-i şerîfte, “İki kimse birbirlerine dargın olarak ölürlerse, Cehennem yüzü görmeden Cennete giremezler. Cennete girerlerse bile birbirleriyle karşılaşamazlar” buyuruldu.

Hasan-ı Basrî hazretleri şöyle buyurdu: “Allah’a yemin ederim ki gıybet, mü’min kişinin nâmını ifsad hususunda cüzzam’ın cesetteki tahribatından daha süratlidir.”

Birisi şöyle demiştir: “Biz selef-i sâlihîn’e yetiştik. Onlar ibadeti oruç tutmakta ve namaz kılmakta değil, dillerini halkın ırzından tutmakta görürlerdi.”

Mehmet Oruç

Çevrimdışı İsra

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 7482
“Benim sevaplarım nerede?”
« Yanıtla #3 : 28 Nisan 2010, 15:16:02 »
Abdullah bin Mübârek hazretleri buyurdu ki: “Eğer ben gıybet etmiş olsaydım, anam ve babamı gıybet ederdim. Zira hasenatımı bağışlamam için, onlar başkalarından daha lâyıktır.”

Saîd bin Cübeyr de şöyle buyurdu: “Kul gerçekten çok ameller yapar, fakat onları amel sahifelerinde bulamaz da, ‘Yâ Rabbi! Benim hasenelerim nerede?’ diye sorar. Ona denilir ki: İnsanları, kendilerinin haberi olmaksızın gıybet etmen sebebiyle yok oldu!”

Ömer bin Abdülazîz buyurdu ki: “Sana haksızlık eden adama sakın sövüp hakaret etmek kabilinden bir şeyle karşılık vereyim deme. Çünkü o sana bir defa haksızlık etmiş olduğu halde, sen ona, haksızlığını her hatırlayışta sövüp lânet ederek kendisine haksızlık edinceye kadar ileri gitmiş olabilirsin. Alacaklı iken borçlu hale gelebilirsin.”

Fudayl bin İyâd buyurdu ki: “Şu zamanın kurrâlarının, hafızlarının meyvesi, akranından bazıları yükselip ilimle şöhret bulacak korkusu ile, birbirini çekiştirip küçültmektir. Öyleleri vardır ki, gıybeti sofrada katık gibi kullanmaktadır. Üstelik onların günahta en hafif olanı da odur.”

Veki’ bin el-Cerrâh da şöyle buyurdu: “Gıybetten uzak kalmanın şerefine bak ki, ondan ancak az sayıda insan sâlim kalabilir!”

Ebû Ümâme buyurdu ki: “Kıyamet günü amel kitabı kendisine verilen kul, bakar ki, onda kendisinin yapmadığı haseneler var. Der ki: ‘Yâ Rabbi! Nereden bu haseneler benim oluyor?’ Ona şöyle buyurulur: Bunlar, sen farkında değilken seni gıybet etmiş olanların gıybeti sebebiyle sana verilmiştir.”

Hadis-i şerifte buyuruldu ki:

“Ey sadece dilleriyle iman edip kalbiyle iman etmeyen kimseler! Sakın Müslümanların gıybetini yapmayın. Kusurlarını araştırmayın! Çünkü Müslüman kardeşinin kusurunu araştıran bir kimsenin kusurunu Allah araştırır ve Allah kimin kusurunu araştırırsa, onu evinin içinde olsa bile rezil eder.”

Mehmet Oruç

Çevrimdışı İsra

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 7482
Amellerin en faziletlisi
« Yanıtla #4 : 29 Nisan 2010, 19:58:42 »
Eshâb-ı kirâm birbirlerine rastladıkları zaman birbirlerini güler yüzle karşılar, gıyablarında konuşmazlardı ve bunun, amellerin en faziletlisi olduğunu ve bunun aksini yapmanın da münafıkların âdeti olduğunu bilirlerdi. Bu hususta Efendimiz buyurdu ki: “Kim dünyada Müslüman kardeşinin gıybetini ederse, ahirette ona o Müslümanın eti yaklaştırılır ve kendisine ‘Diri iken onun etini yediğin gibi ölü iken de ye!’ denir. O da mecbur kalarak yer. Böylece geveler, tiksinir, bağırır ve yüzünü buruşturur.”

Mansur bin el-Mutemil buyurdu ki: “Zulmettiği zaman başkasına hakarette bulunmayın, bilâkis onun için çok istiğfar ediniz. Çünkü başkası size ancak günahlarınız sebebiyle zulmeder.”

Mâlik bin Dinar buyurdu ki: “Kişi, kendisi sâlih olmadığı halde sâlihlerin şeref ve haysiyetine dil uzatacak olursa, başka günahı olmasa bile bu ona yeter!”

Ez-Zührî hazretlerine, gıybetin tarifini yapmasını istemişler. O demiş ki: “Din kardeşinin yüzüne söylemeyi hoş görmediğin her şey, onun hakkında gıybet olur.”

Şakîk el-Belhî, bir gün zikir ve virdini okumadan yatmış. Hanımı kendisini bu yüzden azarlamış. O da demiş ki: “Bu gece virdimi okumadan yattım diye, beni azarlama. Çünkü Belh’deki âlim ve zahitlerin çoğu benim için namaz kılarlar; benim için oruç tutar ve birtakım amelde bulunurlar.” Hanımı kendisine sorar: “Nasıl olur bu?” O der ki: “Onlardan biri, gece uzunluğunca namaz kılar ve gündüz müddetince oruç tutar, sonra benim şerefimle oynar, beni gıybet eder. Böylece hasenatının tamamı benim olur.”

Ebû Süfyan es-Sevrî buyurdu ki: “Kardeşinin seni, senin gıyabında nasıl anmasını istiyorsan; sen de onu, onun gıyabında öyle an!”
Katade hazretleri buyurdu ki: “Bize belirtildiğine göre kabrin azabı üç çeyrektir. Bir çeyreği gıybetten, bir çeyreği koğuculuktan ve bir çeyreği de üzerine idrar sıçratmaktan gelir!”

“Bunlar halkın gıybetini yapanlar!”

Atâ el-Horasanî buyurdu ki: “Başkalarının sizi gıybet etmesinden kederlenmeyin. Zira gıybet eden farkında olmayarak size iyilik etmiş olur. Bize ulaşan habere göre, adamın birisini bir defa gıybet etmişler ve o adamın günahlarının yarısı, bu yüzden affedilmiştir.”

Vehb bin Münebbih de buyurdu ki: “Kul, insanların ağzında sakız olmadıkça, Allahü teâlânın yanındaki makbûliyeti kemâle ermez.”

Yunus bin Ubeyd buyurdu ki: “Bir defasında ben, çok sıcak bir günde oruç tutmak ile insanları dilime dolamamayı nefsime arz ettim. Ve oruç tutmanın nefsime daha kolay geldiğini gördüm.”

Abdullah bin Mesûd hazretleri birisini gıybet eden kimselere rastladığı zaman; “Kalkınız, abdest alınız, zira konuştuklarınız içinde bâzan öyle sözler bulunuyor ki, ‘abdest yenilemeyi icab ettiren halden’ daha ağır” derdi.

Fudayl bin İyad buyurdu ki: “İnsanları çekiştiren kimsenin hâli, bir mancınık kurarak güzel amellerini doğuya, batıya, her yana atan kimsenin hâline benzer.”

Abdullah ibni Mübârek hazretleri buyurdu ki: “Sizler, hevâ ve bid’atlere uymuş kimseleri dilinize dolamayınız. Ancak sözünüz kendilerine ulaşacak olanları anınız. Çünkü sözünüz belki onlara tesir eder. Aksi hâlde haklarında söyleneni onlara ulaştırmayacak bir kimsenin yanında onları anmanın faydası yoktur.”

Enes bin Malik, Resulullah Efendimizin şöyle dediğini rivayet eder: “İsrâ gecesinde yüzlerini tırnaklarıyla paramparça eden bir kavmin yanından geçtim. Cebrâil’e ‘Bunlar kimlerdir?’ diye sordum. Cebrail ‘Bunlar halkın gıybetini yapan, haysiyet ve mürüvvetlerine dil uzatanlardır!’ dedi.”

Selim bin Câbir şöyle anlatır: “Resulullaha dedim ki: ‘Bana bir hayır öğret ki ondan faydalanayım!’ Şöyle buyurdu: Sakın yaptığın iyiliğin hiçbir şeyini az görme; isterse bu, elindeki kovadan su isteyen adamın kabına su boşaltmak olsun. Müslüman kardeşini güler yüzle karşılamanı tavsiye ederim. Dönüp gittiğinde de sakın gıybetini yapma!”

Mehmet Oruç

Çevrimdışı May53

  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 2
Ynt: Gıybet kapısını kapalı tutarlardı
« Yanıtla #5 : 30 Nisan 2010, 15:21:39 »
gıybet edenler tövbe edıp tövbesı kabul olsa yınede cennete en songırecektır h şerıf

Çevrimdışı İsra

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 7482
İnsan gözündeki merteği görmez!
« Yanıtla #6 : 03 Mayıs 2010, 03:42:59 »
İslam büyükleri; başkasını, hoşuna gitmeyecek bir vasıfla anmanın gıybet olduğunda ittifak etmiştir. Nitekim Peygamber aleyhisselam şöyle buyurmuştur:

-Gıybetin ne olduğunu biliyor musunuz?
-Allah ve Resûlü daha iyi bilir.
-Gıybet kardeşinin hoşuna gitmediği bir vasıfla onu zikretmendir.
-Peki, bizim dediğimiz Müslüman kardeşimde varsa?
-Eğer senin dediğin kardeşinde varsa, onun gıybetini yapmış olursun. Eğer dediğin kendisinde yoksa ona iftira etmiş olursun.

Ebu Hüreyre hazretleri buyurdu ki: “Sizden bir kimse Müslüman kardeşinin gözündeki çöpü görür de kendi gözündeki merteği görmez!”

İbn Abbas hazretleri buyurdu ki: “Sen, arkadaşının ayıplarını belirtmek istediğin zaman onun yerine kendi ayıbını belirt!”

Hasan Basrî hazretleri şöyle buyurdu: “Ey Âdemoğlu! Sen imanın hakikatini ancak sende mevcut olan bir ayıptan dolayı halkı ayıplamayı terk ettikten sonra elde edebilirsin. Ancak o ayıbın ıslahına başlayıp nefsinde bulunan o ayıbı ıslah ettikten sonra elde edebilirsin. Bunu yaptığın zaman senin meşguliyetin, nefsin hakkında olur. Allah nezdinde kulların en sevimlisi böyle olanıdır.”

Mâlik bin Dinar hazretleri anlatır: “İsa aleyhisselam beraberinde havariler olduğu halde bir köpek leşinin yanından geçti. Havariler ‘Bu köpeğin kokusu amma da fena’ dediler. Hz. İsa ‘Onun dişinin parlaklığı ne de güzeldir’ diye karşılık verdi. Hadiselere iyilik tarafından bakılmasını Allah’ın mahluku hakkında güzelden başka bir şey söylememelerine dikkatlerini çekiyordu.”

Hazreti Ömer şöyle buyurdu: “Allah’ın zikrinden ayrılmayın! Çünkü onda şifa vardır. Halktan bahsetmekten sakının! Çünkü o hastalıktır.”

Gıybet; duyduğu zaman insanın hoşuna gitmeyen, gıyabında yapılan konuşmadır. Söylemiş olduğun şey, ister bedeninde, ister nesebinde, ister ahlâkında, ister fiilinde, ister zihninde, ister bünyesinde olsun hiçbir fark yoktur. Hatta elbisesinde, evinde ve bineğinde bile hoşuna gitmeyen bir eksikliği belirtsen yine gıybet olur.

mehmet oruç

Çevrimdışı İsra

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 7482
Gıybet sadece söz ile olmaz
« Yanıtla #7 : 04 Mayıs 2010, 04:08:02 »
Gıybetin meydana gelmesinde fiil de söz gibidir. İşaret, îma, dudak bükme, göz kırpma, yazı, hareket ve maksadı belirten her türlü söz, açıkça söylemek gibidir. O halde bunların tümü gıybet ve haramdır.

Âişe vâlidemiz rivayet eder: Bizim evimize bir kadın geldi. Kadın gittikten sonra elimle kadının kısa boylu oluşuna işaret ettim. Bunun üzerine Resul aleyhisselam bana “Kadının gıybetini yaptın!” buyurdu.

Başkasının durumunu hikâye etmek sûretiyle taklidini yapmak da gıybettir. Aksayarak yürümek veya kişinin yürüdüğü gibi yürümek gıybettir, hatta azap bakımından gıybetten daha şiddetlidir. Çünkü böyle yapmak, kişiyi anlatmakta daha tesirli olur.

Yazı ile gıybet de böyledir. Çünkü kalem de bir dildir. Bir kitabın yazarı, belli bir şahıstan bahsederken kitabında onun konuşmasını çirkin gösterirse gıybet olur.

Gıybeti dinleyen de gıybetin günahından kurtulamaz. Ancak diliyle veya korktuğu takdirde kalbiyle gıybeti reddederse veya gıybet meclisinden kalkarsa veya gıybet edenin konuşmasını başka bir konuşma ile keserse gıybet etmiş sayılmaz. Aksi takdirde günahkâr olur! Eğer gıybet eden diliyle sus deyip de kalben onun gıybetini dinlemek istiyorsa, bu münafıklık olur. Kalben gıybeti çirkin görmedikçe münafıklıktan kurtulamaz. Eliyle susması için işaret etmek veya kaşıyla veya kirpikleriyle işaret etmek yeterli değildir. Çünkü bu işaretler bahsi yapılan kişiyi hakir görmek demektir. Aksine o kişiyi tahkir değil de tazim etmeli ve açıkça onu müdafaa etmelidir.

Nitekim Hazreti Peygamber şöyle buyurmuştur: “Kimin yanında bir mü’min zelil ediliyorsa, o da kudreti olduğu halde o mü’mine yardım etmiyorsa, Allah onu kıyamet gününde insanların gözü önünde zelil eder”, “Kim Müslüman kardeşinin bulunmadığı bir mecliste onun haysiyetini korursa, kıyamet gününde onun haysiyetini korumak Allah’a hak olur. Kim kardeşinin gıyabında onun haysiyetini korur ve müdafaa ederse, o kimseyi ateşten azad etmek Allah’a hak olur.”

Mehmet Oruç

Çevrimdışı İsra

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 7482
Gıybeti caiz kılan özürler!
« Yanıtla #8 : 06 Mayıs 2010, 03:30:37 »
İmam-ı Gazali hazretleri altı madde hâlinde bildirir: Birincisi: Zalimin zulmünden şikâyetçi olmak. Nitekim Hazreti Peygamber şöyle buyurmuştur:

“Muhakkak ki hak sahibi olan alacaklı için söz söyleme hakkı vardır.”

“Zengin bir kimsenin borcunu geciktirmesi zulümdür.”

“Ödeme imkânı olanın borcunu geciktirmesi, hem cezalandırılmasını, hem de gıybetinin yapılmasını helâl kılar.”

İkincisi: Dinen münker ve yasak olanı engellemek, âsî bir kimseyi doğru yola çevirmektir. Burada nasihatin faydalı olacağı, fitne çıkmayacağı çok zannedilmelidir. Bunun mübah olması, sıhhatli ve doğru bir maksatla olmasındandır. Eğer bu sıhhatli maksad ortada mevcud değilse, böyle söylemek haram olur.

Üçüncüsü: mahkemede kadıya durumu anlatmaktır. Şikâyetini anlatmada aleyhte konuşma olabilir.

Dördüncüsü: Müslümanı şerden korumaktır. Bu bakımdan bid’at ehlini veya fâsığı, kötü kimseyi bildirmek gıybet olmaz. Mesela, evlenmek hususunda kendisiyle istişare edilen veya emaneti bırakmak hususunda kendisine danışılan bir kimse, gıybet maksadıyla değil, nasihat maksadıyla bildiklerini söyler.

Beşincisi: İnsanın, ayıbını belirten bir lâkab ile meşhur olmasıdır. Çolak Hafız, Topal Molla gibi. Eğer bundan sakınmak ve başka bir ibâre ile tarif etmek imkânı varsa, onu kullanmak daha evlâdır.

Altıncısı: Gıybeti yapılanın, fâsıklığını açıkça yapmasıdır. Kadın gibi giyinen, kadın gibi hareket eden, meyhane açan, açıkça içki içen... gibi. Hazreti Peygamber şöyle buyurmuştur: “Kim hayâ perdesini yüzünden atmışsa, onun gıybeti yoktur.”

Hasan Basrî hazretleri şöyle demiştir. Üç sınıf vardır. Onların gıybeti haram değildir: 1. Hevâ ve hevesine tâbi olan. 2. Günahı açıktan yapan fâsık. 3. Zâlim bir idareci. Bu üç sınıfın arasındaki ortak nokta, üçünün de günahı açıktan işlemesidir. Çoğu zaman işledikleriyle iftihar ederler. Eğer kişi, o üç sınıftan birinin açıkça yapmadığı başka bir günahı söylerse günahkâr olur.


Kalben yapılan gıybet

Kalben yapılan gıybete su-i zan denir, haramdır! Bu bakımdan başkasının kötülüklerini dil ile zikretmek haram olduğu gibi, Müslüman hakkında içinden su-i zanda bulunmak, onun hakkında kötü düşünce beslemek de haramdır. Bu, kalbin başkasının aleyhine kötülükle hükmetmesidir.
 
Kalbinden bir anda gelip geçen şeyler affedilmiştir. Hatta şek ve şüphe etmek de affedilmiştir. Yasaklanan, başkasının hakkında kötü zanda bulunmaktır. Zan ise nefsin meylettiği ve kalbin yöneldiği şeyden ibarettir. Nitekim Allahü teâlâ şöyle buyurmuştur: “Ey iman edenler! Zandan çok sakının. Zira zannın bir kısmı günahtır.” (Hucurât/12)

İmam-ı Gazali hazretleri buyurdu ki: Sui zannın, kötü düşüncenin haram olmasının sebebi şudur: Kalbin esrarını ancak allâm’ul-guyûb olan Allah bilir. Bu bakımdan başkası hakkında kötü zanda bulunamazsın. Ancak te’vil kabul etmeyecek şekilde sana âyan beyan olursa, o zaman bildiğine ve gördüğüne inanmaktan başka seçeneğin yoktur.

Gözünle görmediğin, kulağınla işitmediğin bir şeyin kalbine düşmesine gelince, o şeyi senin kalbine şeytan atmıştır. Bu bakımdan şeytanı yalanlaman gerekir. Çünkü şeytan, fâsıkların en katmerlisidir, Nitekim Allahü teâlâ şöyle buyurmuştur: “Ey iman edenler! Eğer bir fâsık size bir haber getirirse, onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeyerek bir topluluğa kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz.” (Hucurât/6)

Kalben onları tasdik etmek ve o delillerden ötürü Müslüman hakkında kötü zanda bulunmak caiz değildir.

Bu bakımdan su-i zan ancak açık delille yapılırsa caiz olur. O da görme veya âdil bir şahiddir. Durum böyle değilse, kalbine su-i zannın vesvesesi gelirse, onu nefisten uzaklaştırmak gerekir ve nefsine ‘Adamın hali senin yanında kapalıdır. Senin ondan gördüğün şeyi hayra da, şerre de yorumlama ihtimâlin vardır’ demek gerekir. Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur: “Kötü zandan kurtulmanın yolu şüphelendiği şeyin üzerine düşmemesidir.”

Mehmet Oruç

Çevrimdışı omur

  • ömür
  • yazar
  • ****
  • İleti: 651
Ynt: Gıybet kapısını kapalı tutarlardı
« Yanıtla #9 : 06 Mayıs 2010, 04:48:03 »
Isra çok tesekkür ederim.
Giybet ile alakali onlarca hadis ve kissalar varken, neden acaba giybet çok yaygin bir hale geldi.
Hemde müminler toplulugunun içinde bile. Acaba Allah korkusu mu kalmadi bizde. Yoksa giybet etmemek mi çok zor.
Nasil korunabiliriz? Hiç giybet etmeyenlerle beraber olmali o zaman, ama böyle kisileri nasil bulacagiz? Çook az sayilari gerçekten.
Aglanacak halimiz var.

Çevrimdışı İsra

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 7482
Gıybet çeşitleri
« Yanıtla #10 : 08 Mayıs 2010, 05:28:08 »

Gıybet, üç türlüdür: Birincisinde, ben gıybet etmedim, onda bulunan şeyi söyledim, der. Böyle söylemek, küfür olur. Çünkü, harama, helâl demiş olur. İkincisinde, gıybet olunana duyurmaktır. Büyük haram olur. Tevbe etmekle affedilmez. Onunla helâllaşmak da lâzım olur. Üçüncüsünde, gıybet olunanın bundan haberi olmaz. Tevbe ve istigfâr etmekle ve ona hayır duâ etmekle affolur.

Yanında gıybet yapıldığını işiten kimse, buna hemen mani olmalıdır. Hadis-i şeriflerde, “Din kardeşine, onun haberi olmadan yardım eden kimseye, Allahü teâlâ dünyada ve âhirette yardım eder”, “Yanında, din kardeşine gıybet edilince, gücü yettiği hâlde ona yardım etmeyen kimsenin günahı, dünyada ve âhirette kendisine yetişir”, “Bir kimse, dünyada din kardeşinin ırzını korursa, Allahü teâlâ, bir melek göndererek, onu Cehennem azâbından korur”, “Bir kimse, din kardeşinin ırzından bir şeyi korursa, Allahü teâlâ, onu Cehennem azâbından korur” buyuruldu.

Gıybet yapılırken, orada bulunan kimse, korkmazsa, söz ile, korkunca, kalbi ile reddetmezse, gıybet günahına ortak olur. Sözünü kesmesi veyahut kalkıp gitmesi mümkün ise, bunları yapmalı. Eliyle, başıyla, gözüyle menetmesi kâfî gelmez. Açıkça, sus, demesi lâzımdır. Ölüyü gıybet etmek de haramdır.

Dindeki kusurları söylemek, meselâ namaz kılmaz veya şarap içer veya sirkat eder veya söz taşıyıcıdır demek ve dünyadaki kusurlarını söylemek, meselâ sağırdır, şaşıdır demek, gıybet olur. Dindeki kusurları, onu kötülemek için söylenirse, gıybet olur. Onun ıslâhını düşünerek söylerse, gıybet olmaz. Acıyarak söylemek de, gıybet olmaz denildi. Bu köyde, namaz kılmayan var veya komünist var, hırsız var demek, gıybet olmaz. Çünkü, belli bir şahıs söylenmemiştir.

Bir kimse, namaz kılar, oruç tutar, hem de insanlara eli ile zarar verir. Meselâ döver, mallarını gasbeder, hırsızlık eder. Yâhut dili ile zarar verir. Meselâ söver, iftirâ eder, gıybet eder, söz taşır. Âşikâre yapılan fısk ve haramları ve bid’atları söylemek, gıybet olmaz...

Gizli tarafları araştırmayın!

İmam-ı Gazali hazretleri su-i zanna düşmemek için nasıl davranılması gerektiği hususunda buyurdu ki:

Ne zaman bir Müslüman hakkında kalbine bir kötü düşünce gelirse, o Müslümanı daha fazla gözetmen ve durumunu sorman uygun olur. Ona hayırla dua etmen daha münâsib olur. Çünkü böyle yapman şeytanı kızdırır ve senden uzaklaştırır. Bir daha da şeytan senin kalbine kötü zannı ilka edemez. Çünkü senin dua etmekle ve hakkında kötü zan yapılmak istenen adamın hakkına daha fazla riayet etmekle meşgul olmandan korkar.

Müslüman kardeşinin hatasını açık bir delille bildiğinde, gizlice kendisine nasihatte bulun. Sakın şeytan seni aldatıp o adamın gıybetini yapmaya sürüklemesin. O adama nasihat yaptığında, onun o eksikliğini bildiğine sevinerek nasihat yapma! Çünkü böyle bir sevinç, onun sana tâzim gözüyle, senin de ona hakaret gözüyle bakmandan ve kendini ondan üstün tutmandan kaynaklanır. Senin bu nasihatten maksadın onu günahtan kurtarmak olmalıdır. Bunu yaparken, dinin hakkında bir eksikliğin olduğunda nefsin için üzüldüğün gibi onun için de üzülerek yapmalısın ve yine adamcağızın o günahı nasihatinin tesiri olmaksızın bırakması, nasihatinin tesiriyle bırakmasından sence daha sevimli olmalıdır.

Sen bunları yaptığın takdirde nasihat, musibetten dolayı üzülmek ve Müslüman kardeşine din hususunda yardım etmek ecirlerini bir arada toplamış olursun. Su-i zannın semerelerinden biri de merakla araştırmaktır; zira kalb, su-i zanla kanaat getirmeyerek tetkik ve tahkik ister. Bu bakımdan hakkında su-i zan yapılan adamın durumunu araştırmakla meşgul olur. Bu da yasaklanmıştır. Nitekim Allahü teâlâ “Birbirinizin gizli taraflarını araştırmayın” (Hucurât/12) buyurmuştur.

Bu bakımdan gıybet, su-i zan ve araştırmak aynı ayette yasaklanmışlardır. Tecessüsün mânâsı, Allah’ın kullarını Allah’ın örtüsü altında bırakmamak, onların gizli taraflarını öğrenmeye çalışmak ve üzerlerine gerilen örtüyü yırtmaktır. Böylece gizli olan bir şeyi bilmek ister.

Mehmet Oruç