Gönderen Konu: Kulluk Sıfatları  (Okunma sayısı 2862 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı ..::NuN::..

  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 16
Kulluk Sıfatları
« : 02 Mart 2010, 14:14:09 »

kulluğun olmazsa olmaz dört ana sıfatı (vasfı) vardır: Acziyet, fakriyet, zillet ve illet:

1. Acziyet :

Kaza-kader, irade ve meşiyetinde mutlak tek olan Rabbü'l-âlemin şu muhteşem ve Muazzam, şaheseri olan kâinâtı ve insanoğlunu;
Ulûhiyyeti,
Rübûbiyyeti,
Merhamiyeti ve
Mâlikiyeti (melikiyeti) (Fâtiha 1/1-4 bkz.)
Bilinsin ve Zât-ı HAKK'ına kulluk edilip her şey kendisinden dilensin diye halk ettiği açıkça ortadadır.

İnsanoğlu; aklen, kafa gözü (yüz gözü) olan basarı ile AllahU Tealâ'nın muazzam azametini (somut); tek hücreli amipten file, zerreden (atomdan) kürreye kadar bizzât görmektedir.
İnsanoğlu mahlûkat içindeki farkını farkedip, insan olmanın onurunu, şeref ve haysiyetini idrak edince; naklen, kalb gözü (özgözü) olan basîret ile AllahU Tealâ'nın muhteşem kudretini zerre kadar tütün tohumunun ilk dirildiği günden bu güne ve hatta kıyâmete kadar dirilik zinciri olduğunu; tüm sistemin sonsuz bir ilim, denge, düzen ve seyr-ü-sefer içinde idâre edildiğini görür...
Kendisine bu sistem içinde bir yer arar.
Neticede "Abd" ve "RABB"ı tanır.
Bilirsin ki bir şey vasıfları (sıfatları) ile o şeydir.
Rabbü'l-âlemin dediğin anda El AZÎZÜ'l-HAKÎM (celle celâluhu) ki her bir şeyi yaratan gücü yeten ve hükmedendir.
Es SAMEDÜ'l-AHAD (celle celâluhu); Muhtaç olunan, muhtaç olmayan ve Zâtî sıfatlarının esasını ancak kendisi bilen ve bize ise bildirdiği kadarını bildiğimiz, bilinememezlikte tek eşsiz ve zıdsız olan...
Tüm mülkün sahibi (El MÂLİK (celle celâluhu)) ve yöneticisi (El MELİK (celle celâluhu)) tek zengin olan (El GANÎ)(celle celâluhu)...
İzzetin mutlak sahibi El AZÎZ (celle celâluhu)...
Ezel ve ebedden münezzeh olan El EVVEL, El ÂHİR, El DÂİM, El KAİM ve El HAYYÜ'l-KAYYUM (celle celâluhu)...
El RAHMÂNÜ'R RAHÎM olan Rabbü'l-âlemin Allah (celle celâluhu) ! İşte böylesine bir EL RABB (celle celâluhu) ve karşısında ise tüm kâinâtın halk edilmesine sebeb olan sınırlı ve sorumlu ilâhî sıfatlarla teçhiz edilmiş Abd (kul)...
Acze düşen insanı, tabîat şartlarının ifratında, ateş yakar, su boğar; tefritinde ise soğuk dondurur ve susuz kalsa mahveder...
Sivrisinek ve toplu iğnenin ucu bile onu hoplatır...
Nefesi alsa da veremese, yığılır kalır...
Acziyeti, açıkca ana vasfıdır...
Kendi başına zayıf, güçsüz ve beceriksizdir.

2. Fakriyet :

Fakr, kulun kendisine ait hiçbirşeyinin olmayışıdır.
Ciddî ve samimî bir dervişe sormuştum ki: "RABB'ımıza ne arz edeceksin?"diye.
Cevâbı "canımı da veririm!" oldu.
"İyi ama, can da onun!" deyince
"Şimdi anladım ki Resûlullah (sallAllahu aleyhi ve sellem)'in "Fakrimle fahrederim." buyurmasındaki sırrı!" demişdi.
--- Resûlullah (sallAllahu aleyhi ve sellem): "Mü'minin izzeti (şerefi onuru) onun, insanlara karşı istiğnâsıdır." buyurmuştur.
(Hâkim, Müstedrek IV/325; Ebu Nuaym, Hiyle II/253)

İstiğnâ: ihtiyaçsızlık, zengin tavırlılık, gani görünüş. Hakk (celle celâluhu)'dan gayrısına tenüzzül etmeyiştir. Fakr'ın hakikâti tevhidi teslimiyyettir.

--- Resûlullah (sallAllahu aleyhi ve sellem): "Yüksek el, alçak elden daha hayırlıdır. Yüksek elden murad, veren; alçak elden murad da dilenen eldir." buyurmuştur. (Abdullah ibni Ömer (ra) dan Müslim, Zekât 94 (1033))

--- "Ey insanlar, sizsiniz hep Allah'a muhtaç fakîrler. Allah ise zengin ve hamd ile övülecek O'dur ancak." (Fâtır 35/15)
Cüneydî Bağdadî (kaddasAllahu sırrıhu): "Sûfî zahidin eli maldan, kalbi tama'dan hâlîdir (boştur)..." demiştir.

Ebu Alî Rûzbârî (kaddasAllahu sırrıhu): "Fakr ehli mu'tî (veren) sebebiyle, mu'ta (verilen) dan mustağnidirler..." demiştir.

Biz de âcizâne diyoruz ki: sadık fakr ehli: yarım nefeslik şu anını Hakk (celle celâluhu)'ya tahsis eden ve başka da bir hâli olmayandır.
Ve kendini El VEDÛD (celle celâluhu)'nun vâridât (içe doğuş, aşk) dalgalarına teslim eden ilâhî, gaybî ve derunî zevâid (ziyâde, ihsân) ve fevâid (ihsânı yaşayış) e nâil olmuş; küfürden (bâtıl ve şerden), ismet ve sıyânet (koruma, himâye) sığınağı olan kalb-i Muhammed'e (hakka ve hayra) sığınmış ve tevhidinde sebât ve istikâmet ehlidir.
Acz, fakr, zill, ve ill ehli âşıklar...

Ebu Bekir Tûsî (kaddasAllahu sırrıhu): "Fakr; "VAR"lığı Allah (celle celâluhu)'ya irca' (geri döndürme) dir." demiştir.

Ebu Bekir Dekkâk (kaddasAllahu sırrıhu): "Fakirlere, "VAR"lık ve "YOK"luk bir şey vermez. Onlar O'nunla (HAKK Celle Celâluhu'yla) olmak şuûrundadırlar..." demiştir.

Ben bu şerefli zâtı tanımıyorum; ancak Muhammedî oluş şuûrunda aynı şeyi konuşuyoruz.
Çünkü bizim özümüz (Muhammed Aleyhi's-Selâm) birdir.
Sadece ağızlarımız, parmak izlerimiz, kaderlerimiz, zamanlarımız v.s. farklı...
Gerçek fakr; şikâyetsiz şükürdür ki samimî sabırda buna denilir...

İbrâhim Havvas (kaddasAllahu sırrıhu): "Gerçek fakr, şikâyeti bırakmak, başa gelen belâların izlerini gizlemektir." der iken saf süfî sofrası seriyor bize sağ olsun ve rahmetler olsun hepsine efendilerimin...

Kanâat ehli fakîrler : Tükenmeden ve hin-i hacette (ihtiyaç anı) kalmadan, istemeyenler.

Sıddık fakîrler : Mecbur kalınca ve istemeden verilirse kâfisini alıp biriktirip bekletmeyenler.

Mukarrib fakîrler : Verilse de almayanlar...

Bunlardan bir tânesini şu anda Antalya'da yaşayan arkadaşlarım da tanıyorlar.
Caddelerde durmadan yürüyen, yağmur, çamur, gece, gündüz bilmeyen, yaz kış paltolu ve saç sakal, perişan kişiyi...
Cebine bin lira sokmak istediğimde iki metre fırlayıp "Uuuuf!" çekmişti...
Gerçeğe sabır zordur, çileye sabır zordur.
Onun için Allah (celle celâluhu) dan sabır dileyen birisine Resûlullah (sallAllahu aleyhi ve sellem): "Belânı istedin, afiyet de dile..." buyurmuştur. Şu anı hakk ve hayrı ile geçirebilmeye sabır deriz.
Kötülüğe mukavemete değil...
Nefsin sermayesi şu andır ki olanı hükm-ü Hakk bilip işine gelene şükreder, işine gelmeyenin yorumunu RABB'ımıza bırakıp "hayr olur inşâAllah" deyip sabra sarılmalı.
Düne tevbe, yarına ise dua...
İnsan "emânet" üzere halkedilmiştir.
Ve görülen tüm ni'metler, beden, akıl, nefs,kalb, ruh, can v.s.de emânettir. Somut olsun, soyut olsun insanın sahibi olduğunu sandığı tüm güzellikler RABB'ımızın ihsânıdır. Bir görüntü sûreti ve sîreti içinde bu cihâna çırılçıplak girip yine çırıl çıplak çıkan insan gerçekten fakîrdir.

3. Zillet :

Böylesine âciz ve fakîr bir varlığın izzet (yücelik, ululuk, kuvvet ve kudret sahibliği, değer ve kıymette tek oluş) sahibi olduğu iddiası, sonu acı bir yanılgıdır.
Kulluk vasfı ile gerçek ve mutlak izzet Sahibi olan El Azîz (celle celâluhu) karşısında zillet zincirine sarılmaktır.
Ancak, kul kemâle erer Muhammedî oluş şuûrunu yaşarsa yâni müslüman iken mü'minde olursa; izzet AllahÜ ZÜ'l-CELÂL'e, Resûlullah (sallAllahu aleyhi ve sellem)'e ve mü'minlere aittir.
Âyet-i celilesinin şerefine ulaşır ve taşır...
4. İllet :

Sebebler sistemi içinde hastalığa, sakatlığa, noksanlaşıp yok olmaya, her şey gibi mecbur ve mahkûm insanoğlu dâim ve kaim olanRABB'isinin ezelî, ebedî, dâim, kaim oluşu vasfını tanıyıp, kendi illet elbisesini giyer ve işine bakar...

Bu dört (acziyet, fakriyet, zillet ve illet) kulluk vasfı diğer pek çok kulluk sıfatlarını da içinde toplarlar. İnsan kendisinin fıtrî ve zâtî kulluk sıfatlarıyla muttasıf olursa (bu sıfatlarını hayatta yaşarsa) "Abd oğlu Abd!"dir.
Rübûbiyyet makamına übûdiyyetini arzedebilir.
Bu arz etmeyi öğreten Rehber-i Mutlak Resûlullah (sallAllahu aleyhi ve sellem) dir.
Ne ile? Kur'ân-ı Kerîm ve sahih hadisleri ile.
Nasıl? Sünnet-seniyyeyi bizzâtîhi, birebir bir beşer olarak yaşayarak ve tatbik ederek...
"Dakaiki (incelikleri) nelerdir?" "Resûlullah (sallAllahu aleyhi ve sellem)'in muazzam ahlâk-ı şerîfesidir."
"Hakaiki (Hakikatleri) nelerdir?" "Resûlullah (sallAllahu aleyhi ve sellem) ile RABB'ımız arasında ki hâllerdir."
Kulun rüşde erişi ise fıtren Muhammedî oluş şuûruna bizzât kavuşmasıdır.
İlim - irade - idrak - iştirakle âyân beyân...
Azmimiz ve çabamız ise Muhammedî oluş vasıflarını bilmeye, anlamaya, bulmaya ve olmaya yöneliktir.

Latif YILDIZ

« Son Düzenleme: 02 Mart 2010, 14:28:49 Gönderen: mystic »