Gönderen Konu: Gizli Mahzenlerdeki Tarih Canlanıyor  (Okunma sayısı 13833 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Gizli Mahzenlerdeki Tarih Canlanıyor
« Yanıtla #15 : 05 Nisan 2012, 10:44:18 »

İslam bilim adamları hangi asırlarda çalışmalar yaptı. Günümüzde hangi bilimsel gelişmelerde öncülük yaptılar? Bilgi verirseniz memnun oluruz. Çünkü bazı kaynaklarda sadece Avrupa tarihi var.




Bilim, bütün dünya milletlerinin ortak mirasıdır. İlmî gelişmeye ve ilerlemeye dünya üzerindeki bütün milletler az ya da çok katkıda bulunmuşlardır. Müslümanların katkılarını Hicrî 2. yüzyılda (Miladi 8.) yani İslam’ın 150. yıllarında başlatmak mümkündür. İslam dini dünya sahnesinde belirerek ve Kuran-ı Kerim’in ilk ayetinin “oku” olması, bilimin en önemli destekçisi olacağını gösteriyordu. Allah Resulü’nün (s.a.v) “İlim Çin’de bile olsa gidip alınız ” hadis-i şerifi ise bunu destekliyordu. Bu tarihten itibaren başta astronomi olmak üzere matematik, fizik, kimya, tıp, eczacılık, coğrafya vb. bilimlerde çalışmalar olmuştur, önce Yunan ve Hint kaynaklarından kitap tercümeleri şeklinde başlayan bilimsel çalışmalar, öğrenilen bilgileri geliştirmek, yeni buluşlar ve icatlar şeklinde devam etmiştir.

Müslüman bilim adamları yaşadıkları asırda hangi bilim dalında çalışma yaptıysa, bu çalışmaları kendinden sonraki dönemlerde çok önemli olmuş özellikle batıyı ve Avrupa’yı etkilemiştir.

Mesela 8, 9, 10 ve 11. yüzyıllarda Cabir bin Hayyan (721-815) kimya,
Harezmî (780-850) matematik,
Bîrûnî (973-1061) astronomi, eczacılık, haritacılık,
Ebu’l Vefa (940-998) matematik,
İbn-i Heysem (965-1040) fizik ve optik,
İbn-i Sina (980-1037) tıp,
El-Cezerî (1136-1206) fizik ve mekanik alanında çok önemli çalışmalar yapmışlardır.
Daha sonraki yüzyıllarda Gıyaseddin Cemşit el-Kâşi, Kâdızâde Rûmî. Uluğ Bey, Ali Kuşçu ve Takiyüddin Râsıd en çok göze çarpanlardır. Tüm sayılan Müslüman bilim adamları yanında isimlerini zikredemediğimiz pek çok Müslüman bilim adamı daha vardır. İslam dünyasında böyle muazzam bilimsel çalışmalar yapılırken Batı bu seviyenin çok gerisindeydi. Batıda çalışmalar henüz 12. yüzyılda Müslüman bilim adamlarının eserlerinin çevirisiyle başladı. Fakat üzücü olan Batılılar Müslüman bilim adamlarının kitaplarını çevirirken İslam âlimlerinin isimlerini değiştiriyorlar veya eser kendilerine aitmiş gibi kendi isimlerini veriyorlardı. 16. Yüzyıla gelindiğinde bilimsel çalışmalar Müslümanlarda hız kaybederken Batı’da ise hız kazandı. Batı’nın bu dönemden sonraki icat veya buluşlarının temelinde Müslümanların çalışmaları varken onlar bunu inkâr ettiler. Günümüzde ise bizlere neredeyse tarihimizi unutturup bizleri her gelişmenin kendilerine ait olduğuna inandırmışlardır.
Acaba uçan ilk insan İbn-i Firnas fizik kurallarını bilir miydi?
Ez-Zehravî ilk ameliyatı nasıl ve hangi aletlerle yapmıştı?
Matematikte sayı sistemini geliştirip günümüzde de kullanılan sistemi Harezmî nasıl geliştirdi?
İlk dünya haritasını El-İdrisî nasıl çizmişti?
Günlük hayatta sıkça kullandığımız kameraların keşfine öncülük eden İbn-i Heysem neden optik biliminin kurucusu sayılmakta?
Tüm bu bilim adamlarının eserleri Latince’ye çevrildikten sonra 12. yüzyıldan itibaren Batıyı çok derin şekilde etkilemiştir.



Tarih Postası bir Yedikıta hizmetidir.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Gizli Mahzenlerdeki Tarih Canlanıyor
« Yanıtla #16 : 06 Nisan 2012, 10:24:01 »
Hicrî yıl hakkında bilgi verir misiniz?




Hicrî takvim, Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) Mekke’den Medine’ye hicreti başlangıç kabul edilerek tertib olunan tarihtir. Ayın hareketi esas tutulduğu için ‘hicrî-i kamerî’ denildiği gibi ‘sene-i kameriyye’ de denilir.
Milâdî ve Rûmî tarihler gibi on iki ay esasına dayanan Hicrî sene Muharrem ayı ile başlar ve Zilhicce ile sona erer. Hicrî ayların isimleri şunlardır:
Muharrem, Safer, Rebîulevvel, Rebîulâhir, Cemaziyelevvel, Cemaziyelâhir, Receb, Şaban, Ramazan, Şevval, Zilkade, Zilhicce.

Önceleri Araplar, Kâbe-i Muazzama’nın inşası, Amr ibn-i Rebia’nın riyaseti, Fil Senesi vb. büyük hadiseleri târih başlangıcı itibar etmişlerdi. Hicretten sonra seneler, birer ünvan ile anılmaya başlandı. Mesela birinci seneye Mekke-i Mükerreme’den Medîne-i Münevvere’ye hicrete izin çıktığı için ‘İzin Senesi’ ve ikinci seneye, cihat emri verildiği için ‘Emir Senesi’ hicretin onuncu senesine de ‘Vedâ Senesi’ denilmişti.
Bu durum, Hz. Ömer devrine kadar devam etti. Hz. Ömer devri, İslâm devletinin kısa bir süre içerisinde sınırlarının genişlediği, resmî muamelelerin, medeni münasebetlerin çoğaldığı, askerî faaliyetlerin geniş çapta yayıldığı, devlet gelirlerinin arttığı bir dönemdir. Bu gelişmelere paralel olarak, bir takvim ihtiyacı ortaya çıkmıştı.
Hz. Ömer, ashabın ileri gelenlerini toplayıp takvim meselesini onlarla istişare etmiştir. Bu istişarede bazı yabancı takvimlerin kabulünü teklif edenler olmuş ise de bu teklifler ilgi görmemiştir.
Sahabe, İslâm tarihine başlangıç tayin ederken dört alternatif üzerinde durmuştur:
Bunlar: Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) doğumu, bi’seti, hicreti ve vefatıdır. Alternatiflerin her birinin başlangıç olarak kabul edilmesi mümkün iken sahabiler, hicreti tarih başlangıcı kabul etmişlerdir. Zira Resûlullah’ın velâdet ve bi’set vaktinin kesin olarak tayini ihtilaftan hali değildi. Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) vefat zamanını tarih başlangıcı kabul etmeyi ise verdiği hüzünden dolayı, yani insan psikolojisi açısından uygun görmediler. Sonuçta ashâb, hicreti İslâm tarihinin başlangıcı olarak kabul etti.
Oruç ayı olan Ramazan ayının ne zaman başlayıp biteceği; hac ibadeti için şart olan Zilhicce ayının tesbiti; bayramların tayini; “eyyamı bîyd” denilen her ayın 13, 14 ve 15. günlerinin tesbiti gibi ibadetler Hicrî takvime göre hesaplanmaktadır. Ayrıca Kur’an-ı Kerîm’de, zamanlar hicrî takvime göre ifade edilmiştir.



Tarih Postası bir Yedikıta hizmetidir.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Tarihte uçmayı başaran ilk insan kimdir?
« Yanıtla #17 : 08 Nisan 2012, 07:38:28 »
Tarihte uçmayı başaran ilk insan kimdir?




Fizik ve astronomi sahasında birçok keşfe imza atan Endülüslü Ebu’l-Kâsım Abbâs b. Firnâs (vefatı M. 887), aynı zamanda dünyada uçmayı başaran ilk kişidir. Dünya ilim ve teknoloji tarihinde maalesef bugüne kadar üstün güçlerin dayatması hâkim olmakta ve icatlar tarihi de taraflı ve bir o kadar da yanlış olarak kitaplarda yazılmaya devam etmektedir.
Böyle olunca da dünyada ilk uçan kişiler olarak tarihe geçen Orville ve Wilbur Wright kardeşlerden 1017 sene önce uçmaya muvaffak olan Abbâs b. Firnâs’ın ismi bile zikredilmez. Eş-Şeyh Ahmed b. Muhammed El-Makkarî et-Tilemsânî, Nefhu’t-Tîb isimli eserinde dünyada ilk uçan kişinin Abbâs b. Firnâs olduğunu ve bu kişinin daha pek çok icadının da bulunduğunu kaydetmektedir.



Tarih Postası bir Yedikıta hizmetidir.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Hicrî ve Rumî bir tarihi Miladîye çevirmek
« Yanıtla #18 : 09 Nisan 2012, 10:36:49 »
Hicrî ve Rumî bir tarihi Miladîye çevirmek istiyoruz. Fakat elimizde Tarih Çevirme Kılavuzu isimli eser yok. İnternetten de istifade edemiyoruz. Ne yapabiliriz?





Bu durumda gün, ay ve yıldan oluşan bir tarihi Miladîye çevirmeniz çok zordur. Üstelik bu, hatadan uzak olmayacaktır. Sadece yılı bulmak için ise Hicrî ve Rumî için iki ayrı yol vardır.

Hicrî bir tarihi Miladî tarihe çevirmek için:

1- Hicrî yılı 33′e bölün.
1293:33 = 39.18
2- Çıkan sayıyı Hicrî yıldan çıkartın
1293-39 = 1254
3- Bu sayıyı 622 ile toplayın
1254+622 = 1876

Rumî bir tarihi Miladîye çevirirken ise tarihe 584 rakamı ilave edilince sonuca ulaşılır. Mesela 1339 Rumî yılını Miladîye çevirirken 584 ilave ettiğinizde 1923′e ulaşırsınız.



Tarih Postası bir Yedikıta hizmetidir.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Gizli Mahzenlerdeki Tarih Canlanıyor
« Yanıtla #19 : 10 Nisan 2012, 10:59:19 »
Cengiz Han Türk müdür, Moğol mudur, Müslüman mıdır, Şaman mıdır? Bu konu hakkında bilgi verebilir misiniz. Çünkü Müslüman olduğunu ve hatta Mehdi olduğunu iddia eden makale ve kitaplar bile var. Bu iddialar doğru mudur değil midir?



Cengiz Han, Moğol İmparatorluğunun kurucusu ve ilk hükümdarıdır. 21 Ocak 1155 tarihinde, bugün Doğu Sibirya topraklarından geçen Onon Nehrinin sağ kıyısında yer alan Deli-ün Boldok’ta doğdu. Babası Moğolların reisi Yesügay Bahadır, annesi Houlen Ece’dir. Dolayısıyla Cengiz Han ırk olarak Moğol’dur. Cengiz Han hiçbir dine mensup değildi. Babası Yesügay oğluna, doğumundan önce mağlûp edip esir aldığı bir Tatar kabilesinin reisi olan Timuçin’in (demirci) adını koydu. Bu isimle de anılan Cengiz Han, devlet teşkilâtında da sadece Moğol gelenekleri uyguladı. Yalnız kendisi ve yakınları için çalışmıştır. İmparatorluğunda kurduğu teşkilât ilkel prensiplere dayandığı için ölümünden sonra ancak kırk yıl devam edebilmiştir. 1227 yılında ölmüştür.

Cengiz Han tarihin kaydettiği en büyük zâlimlerdendir. Onun bu zalimliği mensubu olduğu kavmiyle değil, kendi şahsiyeti ile alakalı bir husustur. Çünkü her kavmin içinden zâlimlerin çıkması ihtimali her zaman vardır.
O kendisine karşı çıkanları, teslim olmamakla direnenleri çocukları, kabileleri ve şehirleriyle birlikte ortadan kaldırırdı. Aynı asırda yaşamış olan meşhur ilim adamı ve tarihçi İbnü’l-Esîr, Hazret-i Adem (a.s.)’den o zamana kadar insanlığın mâruz kaldığı en büyük felâketin Cengiz istilâsı olduğunu söyler ve: “Keşke annem beni doğurmasaydı da tüyler ürpertici zulüm ve katliamları görmeseydim!” der.

Cengiz Han’ın orduları istilâ ettikleri İslâm ülkelerinde taş üstünde taş bırakmadılar. Kadın ve çocuklar dahil herkesi vahşice öldürdüler. Cengiz’in Moğol askerleri, İslâm kültür ve medeniyetinin en önemli merkezlerini de tahrip ettiler. Camiler ahır olarak kullanıldı. Hârizmşahlar’ın ülkesi baştan başa viraneye çevrildi. 8. yüzyılın ilk çeyreğinde meydana gelen bu hadiselerden bir asır sonra bölgeyi gezen seyyahlar, Moğol istilâ ve tahribatının izlerine rastladıklarını söylerler. Moğolların İslâm kültür ve medeniyet eserlerini tahribe yönelik harekâtı. Cengiz Han’dan sonra Hülâgû ve diğer ahfadı tarafından da devam ettirilmiş, çok sayıda Müslüman katledilmiş, cami, medrese ve kütüphaneler yakılıp yıkılmıştır. Cengiz Han’ın bu tahribatını tarihçiler “Nehirlerin günlerce kan ve mürekkep aktığını” beyan ederek tarif etmişlerdir. Tarihe bu vasıflarla geçmiş birisinin hangi ırka mensup olduğu çok da önemli değildir. Hele Mehdi olduğu iddiası da son derece anormal bir iddiadır.



Tarih Postası bir Yedikıta hizmetidir.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Gizli Mahzenlerdeki Tarih Canlanıyor
« Yanıtla #20 : 11 Nisan 2012, 10:35:41 »
Binek taşı nedir?



Ata kolaylıkla binmek için cümle kapısı önüne konulan taşın adıydı. Mermerden müstakil olarak yapılan bu taşın eni vasati olarak 60 santim, uzunluğu 1 metre, yüksekliği de 40 santimdi. At, taşın yanına getirilir, taşın üstüne çıkan binici sol ayağını üzengiye koyarak sağ ayağını üzerinden geçirmek suretiyle ata binerdi.
Otomobil ile arabanın icadından evvel padişahlarla sadrazam, vezir, nazır ve vali gibi büyükler işlerinin başına yahut merasim yerlerine atla gittikleri için evlerinin ve resmî dairelerinin cümle kapıları önünde kolaylıkla ata binmeleri için binek taşı konulurdu.


Tarih Postası bir Yedikıta hizmetidir.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Gizli Mahzenlerdeki Tarih Canlanıyor
« Yanıtla #21 : 12 Nisan 2012, 11:11:19 »
Zaloğlu Rüstem kimdir?



Rüstem, Firdevsî’nin Şehnamesi’nde destanlaştırılan efsanevi İran tarihinin en ünlü kahramanı, pehlivanıdır. Babasının ismi Zal’dır. Bu sebeple kendisine Rüstem-i Zal veya Zaloğlu Rüstem denilir. Pûr-ı Zal, Rüstem-i Destan gibi lakaplarla da anılır.

Rüstem, dünyaya geldikten sonra hızla büyüyüp gelişerek kısa sürede yiğitlere yaraşır bir vücut yapısına ve güce kavuşmuştur. 700 batman ağırlığındaki gürzü, güçlü kemendi, kaplan postundan yapılmış elbisesi ve yıldırım hızındaki atı Rahş ile İran krallarının sıkıntıya düştükleri anda yardımlarına koşmuş, onları ve İran halkını büyük tehlikelerden kurtarmıştır.

Rüstem’in en büyük ve zorlu rakibi Turan (Türk) hükümdarı Efra-siyab olmuştur. Efrasiyab’ın Dîvânü Lügâti’t-Türk’te geçen Alp Er Tunga olduğu bilinmektedir. Fakat İran efsanesinde İran milliyetçiliğinin tesiriyle Efrasiyab kötülenmektedir.

Rüstem, İran ve Eski Türk edebiyatında kahramanlık ve yiğitlik sembolüdür. Divan şairlerimiz tarafından çokça kullanılmıştır.
Mesela Nef’î Dördüncü Murad Han’ı methettiği meşhur bir kasidesinde:

Şâhâne-meşreb Cem gibi sâhib-kırân Rüstem gibi
Hem Îsî-i Meryem gibi ehl-i dil ü ferhunde-dem


demektedir.



Tarih Postası bir Yedikıta hizmetidir.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Tarih Bilmenin Ehemmiyeti
« Yanıtla #22 : 13 Mayıs 2012, 13:15:34 »
Tarih Bilmenin Ehemmiyeti

93 Harbi diye meşhur olan 1877-78 Osmanlı Rus harbinin Anadolu cephesinde Gazi Ahmed Muhtar Paşa’nın yanında kâtip olarak vazifeli olan Mehmet Arif Bey'in hatıralarından:

"Akıl bu ya! Fakir, önceleri tarih ilmine hiç ehemmiyet vermezdim. Bilinmezse ne olur, lüzumsuz ve faydasız, yalnız bir bilgiçlikten ibârettir.”
der de, adetâ bilinmesiyle bilinmemesini denk tutardım...

Lâkin son olarak geçirdiğim tecrübelerin yardımıyla aklım başıma geldi de, anladım ki, meğer iş öyle değilmiş... Tarih o kadar mühim, o kadar dikkate değer bir ilim imiş ki, tarih bilinmez ise devlet gemisinin dümeni, istenilen semte doğru çevrilemez imiş. Târih bilmezlik, siyâsî olarak, devletçe çok büyük noksan ve hatalar meydana gelmesine sebep olurmuş. Tarih, bir milletin ayıp ve noksanlarını görüp düzeltmesi için, bir ayna imiş. Hakikati gösteren ve sonraki nesillerin gözleri önüne konan bu ayna, ayıp ve kusurları olmayan milletlerin ise şu dünya pazarına, cemâl ve kemâllerine şükrederek, yakışıklı bir kıyafet ile çıkmalarına yararmış. …

Hemen iddia edebilirim ki, târih, yalnız başına insanı canlandıracak, hârika bir ilimdir. Lâkin târihteki yüce hisler ve rûh, aydınlık bir fikirle beraber olarak, akıllı bir  terbiyeci eliyle, gençlerin zihinlerine taşa nakş olunur gibi yazılmalıdır.



http://yeni2012.fazilettakvimi.com/tr/2012/5/13.html